Medyada geçtiğimiz günlerde Türk Lirası’nın (TL) yaşadığı değer kaybıyla ilgili pek çok haber yer aldı. Ekonomistler Merkez Bankası’nın (MB) müdahaleleri hakkında yorum ve tahminlerde bulundu, gelecekte neler olabileceğine dair öngörülerini sıraladı. Bu yorumların geneline göre, durum pek de iç açıcı görülmüyor, fakat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘a bakılırsa Türkiye, 2002 yılından beri tırmanışta. Öte yandan, bunun tam tersi olduğunu savunan pek çok ekonomist, düşüşün yeni olmadığının da altını çiziyor.
Yeşil Gazete olarak görüşlerine başvurduğumuz, Yeşil Ekonomi alanında çalışan İstanbul Teknik Üniversitesi‘nden Doç. Dr. Ahmet Atıl Aşıcı ile sorunların ne zaman başladığını, kaynağını ve ileride olabilecekleri konuştuk.
‘Türkiye’nin ekonomik sorunları yapısal’
Aşıcı’ya göre Türkiye’nin ekonomiyle ilgili sorunları yeni değil. Hükümetin şimdiye kadar nüfuzunu kaybetmemek adına kısa vadeli çözümlerle başa çıkmaya çalıştığı sorunlar, zaman içinde giderek derinleşti ve bunlar önümüzdeki dönemde vatandaşlar tarafından daha çok hissedilecek.
Bu, aslında hükümete yakın isimlerin “felaket tellallığı yapmakla” suçladığı pek çok ekonomistin yıllardan beri sözünü ettiği, beklenen bir durumdu. MB’nin piyasanın canlandırılması için faizleri düşürmesi, değer kaybının önüne geçmek için de dolar rezervlerini öne sürmesi, birbirinin ardından gelen ancak giderek derinleşen bir bataklık yaratıyor, ekonomistler bunun sürdürülebilir olmadığı yolunda uyarılarda bulunuyordu. Peki bu durum neden şimdi bu kadar gündemde?
Aşıcı’ya göre bunda koronavirüs salgınının da payı var:
Ekonominin canlı olması için sunni bir şekilde faizler düşük tutuldu; yani para basıldı. Miktar (TL) arttıkça da değer düştü. Uzun yıllardır Türkiye ekonomisinin yapısal sorunları vardı, üzerine Covid 19 da eklenince şok etkisi oldu. Ülke 20-25 milyar dolar yıllık turizm gelirini de kaybetti.
Faizlerin düşük olması, yatırımcı için cazip, ancak bunun uzun vadede sonucu TL’nin değer kaybetmesi. Şimdiye kadar MB’nin buna çözümü dolar rezervlerini piyasaya bırakmak oldu. Ancak pek çok defa bunun geçici bir çözüm olduğu görüldü. Dahası rezervlerin bir sınırı var; tamamen tükenmesi durumunda ülke borçlarını ödeyemez hale gelebilir, büyük bir spekülasyon atağında tamamen savunmasız kalabilir.
‘Rezervler biter, işimiz Allah’a kalır’
Hükümetin elinde, rezervleri ortaya sürmekten başka bir enstrüman kalmadığını söyleyen Aşıcı Türkiye ekonomisinin çıkmazını şöyle özetliyor:
Kuru sabitlemek ve serbest bırakmak gibi iki seçeneğiniz var. Kuru sabitlemediniz, değerin düşmesini engelleyemiyorsunuz, ne yapacaksınız? Bu durumda rezervleri ortaya sürersiniz. E onlar da bitti, ne olacak? İşimiz Allah’a kaldı.
Aşıcı, rezervlerin zor zamanlar için olduğunu hatırlatıyor. Bu, yalnızca ülkenin dış borçlarının belli bir plana göre ödenmesinin değil, spekülatif ataklardan -spekülatörler tarafından yapılan işlemler sonucunda TL’de yaşanan ani değer kayıplarının- fazla yara almadan çıkabilmenin de teminatı. Ancak Aşıcı, günaşırı yapılan spekülatif ataklara hiçbir ülkenin rezervinin dayanamayacağını, bu nedenle sorunun kökenine inmek gerektiğini söylüyor:
Sizin yapısal olarak ekonominiz sorunluysa, bu spekülatif ataklar devamlı olacaktır ve dünyanın hiçbir merkez bankasının, devamlı olacak spekülatif atakları bertaraf edecek rezervi olamaz; buna Çin de dahil.
‘IMF bu günler için kuruldu’
Aşıcı’nın anlattıklarına göre, ülke ekonomisinin bu denli spekülasyonlara odaklı olmasının ardında, siyasi iradenin köşeye sıkışmış olması yatıyor. Ekonomiye yapılacak en küçük müdahalenin sistemin yıkılmasını beraberinde getirebileceği düşüncesinin buna yol açtığını belirten Aşıcı’ya göre uzun vadede çözülmesi gereken asıl sorun dış borçlar.
Türkiye’nin dışarıya borçlarını ödemesi, bunun için ülkeye döviz girmesi (turist, yabancı yatırımcı vs.) gerekiyor ancak bu son yıllarda Türkiye’nin zorlandığı bir konu. Bunun için MB faiz indiriyor, ancak bu eninde sonunda Türkiye’nin dolar rezervleriyle sınırlı ve sürdürülemez bir yöntem. IMF gibi seçenekler ise Aşıcı’ya göre AKP açısından benimseneceğe benzemiyor:
Aslında IMF tam da bu günler için kuruldu. IMF düşük faiz ile yüksek miktarda borçlanma kapısıdır. Ama hükümet IMF ile anlaşmayı bir hıyanet tartışmasına dönüştürdüğü için bu kapı kapalı görünüyor.
‘Beklentileri iyi tutarsanız savaşı kurşun atmadan kazanabilirsiniz’
Ekonomi haberlerini okuyan ancak konuya dair bilgisi olmayanları zorlayan iki önemli konuya, MB’nin kararları neticesinde kurda yaşanan değişime ve “likidite sorununa” da değiniyoruz.
Aşıcı, MB ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) bir araya gelmesi neticesinde “piyasaların rahatladığı”, kurun düştüğü yolundaki haberlerde saklı neden sonuç ilişkisini şöyle özetliyor:
Finans piyasalarını hareketlendiren beklentiler, algılardır, verilen sinyal önemlidir. BDDK ile MB’nin bir araya gelip toplanması şu demek: “A, demek ki uzun zamandır alınmayan kararlar alınacak.”
Beklentileri iyi tutabilirseniz savaşı kurşun atmadan kazanabilirsiniz.
Aşıcı, bunun tam tersi bir durum olarak da geçen yıl MB Başkanı’nın görevine son verilmiş olmasını hatırlatıyor:
Faiz indirmediği için Başkan’ı kovdular. Sonra gelen kuru serbest bıraktı e ne oldu? Doların sekiz liraya yaklaşması bundan.
‘Faiz artırımı kararı geç geldi, etkisi sınırlı olacak’
Son olarak dün yapılan toplantının ardından MB, “fiyat istikrarı ve finansal istikrar temel amaçları çerçevesinde, elindeki bütün araçları piyasalardaki aşırı oynaklığın azaltılması doğrultusunda kullanacaktır” şeklinde bir açıklama yaptı ve “piyasaya verilen likiditenin bir kısmının geri çekileceğini” söyledi. Peki bu ne anlama geliyor?
Özetle bu aslında şu demek: MB bankalara verdiği krediyi azaltacak, bu da daha önce sunni olarak düşürülen faizlerin, kademeli olarak yükseltilmesini beraberinde getirecek.
Ancak Aşıcı’ya göre bunun için fazlasıyla geç kalındı; dolayısıyla da etkisi sınırlı olacak.