ManşetEditörün SeçtikleriEkoloji

Trakya birkaç yıl içinde susuz kalabilir: Yer altı su kaynakları alarm veriyor

0

Dosya Haber: Serap CÖMERTOĞLU İŞCAN

*

Ülke nüfusunun yüzde 20’sinin yaşadığı Trakya’da, yer altı su kaynakları 150 metrenin altına düştü. Stratejik gıdalar arasında yer alan buğday ve ayçiçeğin ambarı niteliğindeki bölgenin birkaç yıl içerisinde susuz kalabileceği konusunda uyaran uzmanlar, acil eylem planı  çağrısında bulunuyor.

Ülkenin su varlıklarının yüzde üçünü oluşturan Trakya bölgesi, hem tarım hem de sanayi alanında önemli bölgeler arasında yer alıyor. Bölgede yürütülen ağır sanayi faaliyetleri, nüfus yoğunluğu, denetimsiz ve bilinçsiz su tüketimi ise su varlıklarının tükenmesine ve kuraklığa neden olurken, gıda güvenliğini de tehdit ediyor.

Türkiye‘nin kullanılabilir su varlığı yıllık yaklaşık 112 kilometreküp (km³). Bu bu miktar Trakya bölgesi için yaklaşık 3,6 km³. Bunun da 2,5 km³’ü yer üstü, 0,7 km³’ü Meriç Nehri‘nin suyu ve 0,4 km³’ü ise yer altı suyundan oluşuyor.

Söz konusu su potansiyeli ile Trakya’da kişi başına düşen su miktarı, yıllık olarak 650 metreküp (m3). Türkiye’de kişi başına düşen yıllık su miktarının yaklaşık bin 500 m3 olduğu göz önüne alındığında, Trakya bölgesinin su varlığının yetersizliği ortaya çıkıyor. Kuzey Otobanı, Mavi Akım, su yataklarının üzerine yapılan İstanbul Havalimanı gibi mega projelerin ise, ekosistemi derinden etkileyecek riskler yarattığı/yaratacağı uzun süredir biliniyor. Buna ek olarak AKP iktidarının ısrarla gündemde tuttuğu Kanal İstanbul projesinin hayata geçmesi halinde yer altı suyu kalitesinin ciddi şekilde bozulacağına ve deniz suyunun yer altı sularına karışacağına dikkat çeken bilim insanları, Trakya’daki su kaynaklarının mevcut durumu, mega projelerin su kaynakları üzerinde oluşturduğu etki ve alınması gereken önlemleri Yeşil Gazete‘ye anlattı.

‘Ayda 10 liralık maaş alıp 30 lira harcamak gibi’

Bölgede yoğun nüfus, sanayi tesisleri, maden ocakları gibi su varlıklarını tehdit eden birçok faktör olduğunu dile getiren Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi (NKÜ) Ziraat Fakültesi Biyosistem Mühendisliği Arazi ve Su Kaynakları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halim Orta, Ergene Havzası’nda var olan toplam 0.4 milyon metreküp yer altı suyunun yaklaşık üç katının sanayi tesisleri tarafından çekildiğini belirtiyor.

Prof. Halim Orta.

Istrancalar ve Ganoslar’dan gelen 0.4 milyar metreküp su kazancının bulunduğunu fakat yıllık kullanılan suyun 1.2 milyon metreküp civarında tahmin edildiğini dile getiren Orta şunları söylüyor: “On lira maaşınız var ama her ay 30 lira harcıyorsunuz. Bu nedenle de 20- 25 yıl önce 80 metreden çekilen yer altı sularımızı şu anda 400 -450 metrelerden çekiyoruz. Aşağıda geriye kalan su seviyesi ise 150 metreden az. Derhal yer altı su kullanımından  vazgeçmemiz ve yer üstü su kaynakları dediğimiz, bundan yedi kat daha fazla olan 2.8 milyar metreküp yer üstü su kaynaklarına yönelmemiz lazım.”

Özellikle aşırı su kullanan sanayi sektörünün bundan böyle bölgeye girişinin engellenmesi gerektiğini vurgulayan Orta, nüfus yoğunluğu ve sanayi faaliyetlerinin dışında madencilik çalışmalarının da su varlıklarını ciddi oranda etkilediğini kaydediyor.

Prof. Orta’nın anlattığına göre, Istrancalar’da özellikle Saray – Vize hattındaki çok sayıda taş ocağı ve kireç taşı ocakları da Ergene-Meriç havzasının yer altı su potansiyelini her geçen gün daha fazla tehdit ediyor ve su akış yollarını bozuyor.

Kuzey Otobanı, enerji iletim hatları, Mavi Akım çalışmaları, su yataklarının
üzerine, 90 bin dönümlük alana yapılan İstanbul Havalimanı gibi “mega projeler”in Trakya’nın su kalitesini hali hazırda bozduğunu belirten Prof. Orta, ayrıca yine bölgede planlanan termik santraller ve nükleer santral projeleri ve Kanal İstanbul gibi ekosistem üzerinde derin olumsuz etkiler yaratacak projelerin su kapasitesi üzerinde dramatik etkiler yaratacağına dikkat çekiyor: “Özellikle Kanal İstanbul projesi ile yer altı suyu kalitesi mutlak olarak bozulacak, deniz suyu  taban yer altı suyumuza karışmasını sağlayacak. O nedenle bu mega projeler, Trakya’nın taşıma kapasitesinin  kaldıramayacağı, ekosistemi derinden etkileyecek. Hele de su kaynakları bakımından ne kadar yetersiz olduğumuz göz önüne alınacak olursa. ”

Istrancalar.

Uluslararası Su Konseyi‘ne göre, Trakya Bölgesi “mutlak su kıtlığı”
yaşayan bir bölge. Bu nedenle de aşırı su kullanan ve kirleten yatırımların acilen durdurulması gerekiyor.

Yer altı su kaynaklarında ağır metallere rastlandı

Şimdiden çok fazla zarar görmüş yeraltı suları yerine ekosistemi kollayarak yer üstü kaynaklarını geliştirme projelerinin hayata geçirilmesi gerektiğini söyleyen Orta şöyle konuşuyor: “Trakya’da kullanılan suyun ve yerleşim yerlerinde şehirlerde, köylerde kullanılan suyun yüzde 90’ı yer altı su kaynaklarından sağlanıyor. Sadece yüzde 10’luk kısmı baraj ve göletlerden oluşuyor. Bunun tam tersine dönmesi lazım. Artık yer altı kaynaklarında ağır metallere rastlanıyor. Önüne geçmenin yolu mutlaka iyi denetim. Özellikle Çerkezköy, Çorlu, Lüleburgaz dörtgeni SOS veriyor. Bu bölgeyi çok daha yakından izlemek ve ciddi tedbirler almak gerekir.”

İstanbul’un bir haftalık suyu için Longoz ormanları riske atılıyor

Marmara su havzası, en çok megakent İstanbul’un su ihtiyacını karşılamak için kullanılıyor. Kentin sadece bir haftalık su ihtiyacını karşılayabilmek için Longoz ormanları besleyen su kaynakları da aşırı kullanım nedeniyle tehdit altında.

Trakya’nın her an susuz kalabileceğini vurgulayan Orta şu uyarıları yapıyor:  “Trakya birkaç yıl içerisinde tamamen susuz kalabilir. Doğaya rağmen hiçbir şey olmaz ve doğa mücadeleyi kazanacak. Sanayileşmeyi ve çevre kirliliğini
durduramazsak, doğa durduracak. Sellerle, kuraklıkla bir şekilde durduracak. Su kalmayacak. Göçler olacak, insanlar suyu bulacağı yerlere doğru göç edecek. Biz kendimize gelip bu mücadelede etkin rol oynamazsak sonuçlar çok dramatik olacak. Mal ve can kayıplarıyla büyük travmalar yaşanacak.”

Gıda güvenliği de tehdit altında

Prof. Orta’ya göre, su kıtlığı nedeniyle gıda güvenliği de büyük tehdit altında.  Tüm Dünya’da fiyatların, özellikle stratejik ürün olan buğday fiyatlarının arttığını hatırlatan Orta, dünya borsalarında 250 dolar olan buğdayın tonunun 400 -450 dolara kadar çıktığını ve  400- 450 dolar civarında olan ayçiçek tohumunun 800 dolarları geçtiği bilgisini veriyor.

Orta, buğday ve ayçiçeği ithal edilerek sürdürülebilir bir gıda politikasının  mümkün olmadığını, Türkiye’nin mutlaka üretime dönmesi gerektiğini vurguluyor.

‘Milli kuraklık merkezi’ kurulmalı

Prof. Orta’nın önerisi, gıda güvenliğinin sağlanması için derhal bir Milli Kuraklık Merkezi kurulması: “Bu, disiplinler arası çalışan bir merkez olmalı ve burada senaryolar geliştirip stratejilerimizi belirlemeliyiz. Kuraklığa dayanıklı hayvan ve bitki çeşitleri geliştirmek, kurakların yaşamamıza, hayatımıza olan etkilerine kadar detaylı değerlendirerek, su kaynaklarını etkili kullanmamız gerekli.”

Sanayi tarıma karşı

Trakya’da iki kutuplu bir yaşam olduğunu aktaran Namık Kemal
Üniversitesi Çevre Mühendisliği Fakültesi Dekanı Prof. Lokman Hakan Tecer de bir yanda çok verimli tarım topraklarının bir yanda da yoğun endüstriyel faaliyetlerin varlığına dikkat çekiyor.

Prof. Lokman Hakan Tecer.

Günde yaklaşık 450 bin metreküp suyun sadece endüstriyel faaliyetler için tüketildiğini dile getiren Tecer, sanayi endüstrisi sayesinde oluşan yoğun nüfus artışının su varlıklarını baskıladığını söylüyor.

Tarımsal ve endüstriyel faaliyetler, kişisel kullanımlar ve iklim değişikliğinin su kaynakları üzerinde etkisi olduğunu aktaran Tecer, yapılması gerekenleri de şöyle sıralıyor:

  • Endüstriyel üretimde suyun geri dönüşümü sağlanmak zorunda. Arıtma
  • yeterli değil. Suyun geri kazanımı için projeler geliştirilmeli.
  • Bölgeye, toprağa ve iklime uygun tarımsal üretim tercih edilmeli.
  • Sulama sistemindeki modernizasyon eksikliği giderilerek,  damlama sulama sistemine geçilmeli ve tasarruf edilmeli.
  • Bireysel su tüketiminde de tasarruf sağlanarak, gerekli önlemler alınmalı.
  • Suyun ileri arıtma prosesleri ile yeniden kullanımı teşvik edilmeli.

Tecer, bölgede hem doğal kaynakların korunacağı hem de insan faaliyetlerinin sürebileceği bir mekanizmasının hayata geçirilmesinin havza-bazlı yönetim sisteminin oluşturulmasına bağlı olduğuna dikkat çekerek, bunun için gerekenleri de anlatıyor:

  • Bölge ve ülke şartları dikkate alınarak tarımsal gelişme veya sanayileşme gibi kararlar verildikten sonra bölgedeki su kaynaklarının mevcut ve gelecekteki yararlı kullanım amaçları seçilmeli. Yararlı kullanım amaçlarının korunması için, mevcut kullanıcılara deşarjlarına alıcı ortama dayalı limitler getirilmeli. Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi’ne göre, yer altı sularının kirlenmesinin önlenmesi ve
    sürdürülebilir kullanımlarının sağlanması gerekli.
  • Yer altı suyu kullanımının kontrolüne yönelik kaçak kullanımların tespitleri yapılmalı ve gerekli cezai yaptırımlar uygulanmalı. Havzada yeni YAS tahsisi yasaklanmış alanlarda sulu üretim yapan endüstrilerin kurulmasına izin verilmemeli.
  • Yer altı suyu kullanımının azaltılması ve geri kazanımın teşvikine yönelik olarak yer altı sularının ücretlendirilmesi ve bu bedelin uygun bir kamu kurumu tarafından tahsil edilmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalı. Buradan sağlanacak fon havzanın çevre koruma yatırımlarında kullanılmalı.

‘Tarım alanları sanayileşmeye kurban edilmemeli’

TMMOB Tekirdağ Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Cemal Polat ise su kaynaklarının azlığı ve kuraklığın tüm yaşamı etkilerken, küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliğinin su ve gıda alanında ciddi krizlere neden olacağına vurgu yapıyor.

Yer altı su kaynaklarının tükenmek üzere  olduğu göz önünde bulundurulduğunda,  baraj ve göletlerin çoğaltılması, tarıma yatırım yapılmasının en önemli politikalardan biri olduğuna dikkat çeken Polat, şunları görüşleri paylaşıyor:

“Trakya, bulunduğu coğrafya gereği susuz tarıma çok uygun bir bölge. Yılda birden fazla ekim yapılma imkanı olan bölgenin iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Burası, gıda krizine ilişkin stratejik bir önem taşıyor. Tarım alanları, sanayileşmeye daha fazla kurban edilmeden acilen sit alanı ilan edilmeli”

Yüzde 81,6’sının işlemeli tarıma uygun olduğu bölgede, su ve toprak kirliliği nedeniyle tarım yapılması her yıl daha da zorlaşıyor. Mevcut alanlarda iki kez
ürün alımının sağlanması için, yer altı sularının kullanımına son verilip  yer üstü sularının verimli bir şekilde kullanılmasının yollarının aranması gerekiyor.

Kuru tarım yapılmasına rağmen ayçiçeğinin verim ortalamasının Türkiye üretiminin yüzde 60’lık kısmını oluşturduğunu hatırlatan Polat, farklı metotlarla birden fazla üretim yapılacağına dikkat çekiyor.

‘Yoğun su isteyen pirinç üretiminden vaz geçilmeli’

Polat, salma veya vahşi sulama yerine suyu çok daha özenli ve tasarruflu kullanan yağmurlama ve damla sulama yöntemlerine dikkat çekerken, su kıtlığı nedeniyle yoğun su kullanımına dayanan Edirne civarındaki çeltik üretiminin riske girebileceğini söylüyor.

Gıda güvenliğini sağlayabilmek ve oluşabilecek gıda krizine karşı hazırlık olabilmek için bugünden gerekli önlemlerin acilen alınması gerektiğine işaret eden Polat’ın uyarıları da şöyle:

“Küresel ısınma, iklim krizi, su kaynaklarının tükenmek üzere olması, kuraklık tehlikesi en temel ihtiyaç olan su ve gıdaya erişimi etkileyen faktörler. İklim krizinin temelinde de insan faaliyetleri yer alıyor. Santraller, ağır sanayi, doğa tahribatı, denetimsizlik, nüfus yoğunluğu yaşam için gerekli olan gıda ve suyu doğrudan etkiliyor. Pandemi döneminde buna hepimiz şahit olduk. İnsan kendi sonunu hazırlıyor. Bir an önce silkelenip, acilen önlemler alınmalı”

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.