Yeşeriyorum

Teslimiyet günlerinde direnmek

0

Garip, alışık olmadığımız günlerden geçiyoruz, kitapları yaktığımız, kuma gömdüğümüz günlerden farklı bir dönem, şimdi yönün fark etmiyor, bir düşünce, bir duruş hangi yönde gidersen git, durdurulmaya, yok edilmeye çalışılıyor, apaçık ve alenen. Birileri çıkıp bu heykelleri kaldırın diyor ve birileri de bunu emir olarak algılayıp anında karar çıkartıyor.

Birileri kendilerini Allianoi’de zincirlediği için haklarında suç duyularında bulunmak yetmiyor, şikayet ediliveriyor, savcılığa. Allianoi’nin gömülmesi hakkında karar veren öğretim görevlisi ödül alıyor. Haberal’ın oteli ve üniversitesine el konulması düşünülen günlerden geçiyoruz. Birileri direne direne Pınar’a beraat veriyor. Sevinemiyoruz çünkü karar netleşmedi.
Birileri HES’leri mahkeme kararlarına rağmen yaparken, termik santralde de insanlar göçük altında kalıyor. Ama, ne yazık ki bunlar gündemimize Mısır’ın oturduğu kadar oturmuyor. Birileri tecavüzcülerin hadım edilmesi gerektiğini savunuyor. Ostimde bir kaza oluyor, uygunsuz çalışıldığını deklare eden 37 yaşındaki meslektaşım göçük altında kalıyor.

Bir teğmen, o teğmen ki hep başarılı olmuş, dereceler almış bir teğmen ilginç bir infazla karşılaşıyor ama bu ülkede kendini aydın olarak koşullayan her konuda fikri olan insanlar nedense bu konuda sus pus. Evet birileri haklı gerçekten, bu ülkenin bir Emile Zola’sı yok. Çünkü böylesi bir ‘şov’un çok da albenisi yok, riskli üstelik.

İnanılması zor, bu kadarı yeter dediğimiz günlerden geçiyoruz. Aylar önce söylemiş ve aklı çıkmış olmamız bize zafer sevinci kazandırmıyor.
Toptancı, teslimiyeti kabul etmemiz istenen, iyi çocuk olmamız gereken günlerden geçiyoruz. Aksi halde ödenecek bedeller çok ağır, Ostim konusu bir umut gibi bir derneğin iyi niyetli çabasından öte geçemiyor. Ve tüm bunlar olurken, ölmüş bir insanın sırf popüler diye yaşamını didiklemekten, ahkâm kesmekten, enerjimizi buna konumlamaktan geri kalmıyoruz. İronik ve absürd.

Sosyologlar nasıl algılar bilemiyorum, ama sapla samanın birbirine girdiği dönemlerde, kendi irademizi namusluca, milim hesap yapmadan ortaya koyamıyoruz. Hâlâ suçu birbirimizde ararken asıl hedeften ısrarla eksen kaydırıyoruz ve çok insanca olan sevgiyi unuttukça, içimizdeki canavar büyüdükçe, janjanlı kelimelerimiz artarken, biz savaşı kaybetmeye başlıyoruz. Biz –mış gibi yaparken, hayata dalmadan, önemli adam olmaya çalışırken, atı alan Üsküdar’ı geçiyor. Ve şair haklı çıkıyor belki de “Kabahatın çoğu bizim”. Vicdan solculuğu bir yere kadar diyor BirGün’de bir yazar arkadaşım, ama buna bir ilave yapmak lazım, Kalemin artık kılıçtan keskin olamadığı dönemde, sanal savaşlar yetmiyor, havaya karışıp toz olmak, fırtına olmak gerekiyor. Don Kişotlara sığınmadan.

Çünkü zihniyet belli, hedef belli, bunu muhazafarlık olarak ifade etmeden önce sırça köşklerimizden çıkıp, Anadolu’da gerçekten yaşamak gerekiyor. Ezan sesi çıktığında müziği kısmazsan ne olur, ziraat bankasına gidip 3 ayda çocuklarına çocuk parası olarak 30 tl alan insanlara bakmak lazım, 10yıl önceki Anadolu ile şimdiki Anadolu’yu görmek lazım. Yoksa ötesi hoş olmayan bir masal ve insanlar gerçeği bilmeden, kendini aydın sanarak yaparsa bir savaşı kazanma şansı hiç yoktur. Hariçten gazel okumak yetmez. İyi analiz etmek olayın ilk adımıdır. Ve maalesef bugün burada olmak en çok da bizim başarımızdır. Sağolasın Ali Desidero.

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.