Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Teknoloji, inovasyon ve girişimcilik üzerine

0

Elli yılı geçen yaşam süremde gördüğüm teknolojik gelişmeler bile bir insanın başını döndürmek için yeterli. Televizyonu olmayan bir evde doğmuş birisi olarak bugün kullandığımız pek çok teknoloji ürünü ve özellikle yanımızdan hiç ayıramadığımız, yanlışlıkla ayrı kaldığımızda huzurumuzun kaçmasına, kendimizi adeta çıplak hissetmemize yol açan mobil telefonlar (bu cihazlara telefon demek ne derece doğru bilemiyorum) aracılığıyla yapabildiklerimiz gerçekten dudak uçuklatıcı nitelikte.

Geçen hafta sonu oğlumla buluşup kahvaltı yaparken söz döndü dolaştı ve teknolojide yaşanan hızlı değişime dayandı. Benim gibi doğacı ve yalınlık yanlısı bir babanın oldum olası teknolojiye ilgi duymuş ve nihayet bilgisayar mühendisliği okumaya başlamış bir oğlu olursa, bu baba ve oğlun teknoloji sohbeti nerelere varır dersiniz? Yapabilirse bilgisayar mühendisliğinin yanına fiziği de katıp çift anadal okumak isteyen oğlumun muhtemel kariyer rotasını da göz önünde bulundurarak ona şu soruyu sordum: Bulunduğumuz restoran kışın ısıtılıyor, yazın da serinletiliyor ve bunun için epey enerji harcanıyor. Bunun yerine, diyelim ki saat benzeri giyilebilir ve taşınabilir bir cihazla sadece o kişinin beden yüzey alanını çevreleyen bir cm’lik şerit içinde kalan havayı ısıtmak ya da serinletmek mümkün olsaydı ne kadar enerji tasarrufu yapılabilirdi. Şöyle basit bir hesap yaptık; restoran 30 m uzunluğunda 15 m genişliğinde ve 3 m yüksekliğinde ise toplam hacim 1350 m3 yapıyor. Restorandaki eşyalar ve insanlar kabaca 350 m3 olsa ısıtılması ya da serinletilmesi gereken hava miktarı yaklaşık 1000 m3. Buna karşılık internette basit bir aramayla ulaştığım bilgiler doğruysa ortalama bir yetişkin erkeğin beden yüzey alanı 1,73 m2 imiş. 1 cm’lik bir şerit işinde kalan hava ısıtılacağına göre bir insan için ısıtılması gereken hava miktarı 0,0173 m3 oluyor. Restoranda 50 kişi olduğunda ısıtılması gereken hava miktarı (hepsi yetişkin erkek olursa) 0,865 m3. Bu durumda böyle bir teknoloji geliştirilebilirse, yalnızca bu parametrelere göre, yani mevcut ortam ısıtma ya da serinletme teknolojileri ile varsaydığımız beden etrafı ısıtma ya da serinletme teknolojilerinin eşit verimlilikte çalıştığını kabul edersek restoranda harcanan enerji miktarı 1.156 kat azalacaktır.

Dünyayı teknoloji mi kurtaracak?

Yukarıdaki hayali teknolojik ilerlemeyi enerji tüketimi ile ilgili her alana yansıtırsak iklim krizi ile ilgili sorunları da çözmüş oluruz. Öyle mi? Bunu söyleyebilir miyiz? Bu hayali ilerlemenin gerçekleşeceğini kabul etsek bile söyleyemeyiz. Söyleyemeyiz çünkü her teknolojik ilerleme yarattığı çözümlerle birlikte gezegenimiz üzerinde çok daha fazla yük oluşturacak sorunları beraberinde getiriyor.

Örneğin ulaşımda kullandığımız araçlarda yakıtı çok daha verimli kullanan teknolojik ilerlemeler yaşanmasına rağmen ulaşımda harcanan toplam yakıt miktarı azalmıyor. Çünkü teknolojik ilerleme hem ulaşıma olan talebi artırıyor (ortalama bir insanın yaşamı boyunca ulaştırma araçları ile kat ettiği mesafe sürekli artıyor) hem de ulaşım araçlarının sayısı artıyor. Bu durum enerji verimliliği konusundaki teknolojik gelişmelerin enerji tüketimini azaltmamasına benziyor. ‘Rebound etkisi’ (basketboldan tanıdığımız rebound terimini sekme ya da geri tepme olarak Türkçeye çevirebiliriz) devreye giriyor daha az enerji ile aynı işi yapmaya başladığımızda yaptığımız işin miktarını çok daha fazla artırarak toplam enerji tüketimini artırıyoruz.

İnovasyon[1] ve girişimcilik

Her iki konuda da ortalama düzeyde bilgi sahibiyim. O nedenle belki de bazı yanlışlarım olacak, düzeltmelere peşinen açığım. Amacım az da olsa farklı bir bakış açısından verimli bir tartışma ortamı yaratmak.

İki terimi bir arada kullanmayı özellikle seçtim. Çünkü hem birbirleriyle yakın ilişki içerisinde olduklarını hem de biri olmadan diğerinin pek anlamlı olamayacağını düşünüyorum. Öyle ki bazı üniversitelerin bu terimlerin yanına ekonomiyi de ekleyerek lisansüstü programlar oluşturduklarını da görüyorum. Örneğin Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde ‘İnovasyon ve Girişimcilik Ekonomisi’ adıyla tezsiz bir yüksek lisans programı var.[2] Bununla da kalmıyor hemen bütün üniversiteler öğrencilerine ve akademik personeline bu alanlarda eğitim programları sunup katılımı teşvik ediyor. Hatta üniversitelerde görev yapan akademisyenlerin tüm bilgilerinin yer aldığı akademik veri sistemlerinde ‘girişimcilik’ diye bir başlık bile var. Anladığım kadarıyla düşünme ve davranış şeklimiz şu kalıba sokulmaya çalışılıyor:

  1. Bir ihtiyaç bul, bulamazsan da uydur,
  2. Bu ihtiyacın mevcut koşullarda nasıl karşılandığını tanımla,
  3. Bu ihtiyacı daha kolay karşılamak için bir fikir geliştir ve bu fikri uygulamaya aktaracak bir teknoloji üret,
  4. Ürettiğin teknolojiyi piyasa koşullarına uydurarak seri ürün ya da hizmet üretimine geç, sat ve para kazan.

Konunun uzmanlarından samimiyetle özür diliyorum yanlışım ya da eksiğim varsa. Ama hasbelkader okuması yazması olan bir insan olarak konu bana böyle görünüyor. İşin doğrusu ben zaten kalıbın son üç basamağıyla pek de ilgili değilim. Benim odaklandığım kalıbın, yani dayatılan düşünme ve davranış şablonunun ilk basamağı; yani ‘bir ihtiyaç bul, bulamazsan da uydur’ evresi. Tıp gibi istisnai alanları dışarıda tutarak söylüyorum, bana kimse bulunmamış bir ihtiyacın olduğunu söyleyemez. İnsanın ihtiyaçlarını Maslow günümüzden çok çok önce tanımladı. O nedenle insanlık binlerce yıldır ihtiyaçlar uyduruyor. Canının istediği her kolaylığı ihtiyaç olarak tanımlamak gibi bir hastalığın pençesinde can çekişiyoruz ama çoğumuz bunun farkında değiliz.

Bir örnek: robot süpürge çılgınlığı[3]

Bulunduğum sosyal ortamlarda herkesin birbirine robot süpürge tavsiyesi verdiğine ya da bu konuda fikir alışverişinde bulunduğuna şahit oluyorum. Bana da sıkça tavsiye ediliyor. Hatta bazı arkadaşlarım süpürgelerine isim bile vermişler. Bir tanesinin ismi KAY; ‘kadının adı yok’ açılımı. Sosyal vurgu açısından isme bayıldım. Ama kimse kusura bakmasın, ben robot süpürgenin bir ihtiyaç olduğuna inanmıyorum. İnanan varsa da tartışmaya hazırım. İhtiyaç olan şey evin temizlenmesidir.[4] Evlerimizi temizleme ihtiyacımızı binlerce yıldır değişik yöntemlerle karşılıyoruz. Mesela robot süpürgenin bir adım öncesi elektrikli süpürgeydi. İnovatif girişimciler (kapitalist oyun kurucular) şimdi bize elektrikli süpürgenin ihtiyacımızı karşılamadığını, robot süpürgenin olmazsa olmaz bir ihtiyaç olduğunu yutturmaya çalışıyorlar. Bugün deterjan adıyla evlerimizde kullandığımız ağır zehirleri kuzu kuzu yutturdukları gibi.

E, ne var bunda, ne sakıncası var yaşamımızın biraz daha kolaylaşmasının diyenler olabilir. Sakıncası şu: Gerçekten ihtiyaç olmayan isteklerimizin peşinden koşarak gerçek ihtiyaçlarımızın karşılanamayacağı bir dünya yaratıyoruz. En temel ihtiyaçlarımız hava, su ve gıda. İnternette basit bir araştırma yapın ve görün gezegenimizde kaç insan gıda ve temiz su yokluğunun pençesinde kıvranıyor ve bu gidişle o sayılar gelecekte nasıl artacak. Bize ihtiyaçmış gibi yutturulan her yeni ürün ya da hizmet hammadde temininden üretim süreçlerine, tedarik zincirinden oluşan atıklara kadar her aşamada gezegenimizi kirletiyor, doğal dengeleri geri dönülmez şekilde bozuyor ve hatta yok ediyor.

Teknolojinin gelişmesiyle şimdi göremediğimiz çözümlerin üretileceğine ve öngörülen felaketlerin yaşanmayacağına inananlar var. Fosil ya da yenilenebilir[5] enerji kullanımını ve karbon salımını azaltmak yerine karbon yakalama ve depolama teknolojilerine bel bağlayanlar gibi teknoloji nasılsa her sorunu çözer diyenler çok büyük bir yanılgı içindeler. Gerçek çözüm yaşamın basitleştirilmesinde ve ihtiyaç olmayan ihtiyaçlardan yaşamımızı arındırmakta. Ben inovasyon diyeceksem böyle bir yaşama doğru giden adımlara derim.

*

[1] Türkçede yenilik ya da yenilikçilik gibi karşılıkları var ama bu terimler çok farklı amaçlarla da yaygın şekilde kullanıldığı için istemeye istemeye de olsa inovasyon terimini kullanmayı tercih ettim.
[2] Detaylı bilgi için tıklayın  
[3] Özellikle bu örneği seçtim. Çünkü ‘bir evi süpürmek bir kadının ne kadar zamanını alıyor biliyor musunuz?’ ekseninde gelecek itirazlara cevabım hazır: Ailemden ayrılıp yalnız yaşarken de, evlenip kendi ailemi kurduğumda da, boşanıp yeniden yalnız yaşantıya geçtiğimde de evi  ben süpürüyorum.
[4] Bu noktada ev bir ihtiyaç mıdır sorusunu sorarak konuyu derinleştirmek istemiyorum.
[5] Bana göre yenilenebilir enerji de çözüm değil; bunu bir başka yazımda ele alacağım.

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.