UncategorizedYaşam

Süvari: Ezidiler için asıl kitap “kendi kalpleridir”

0
Güneşin nakşedildiği bir Ezidi mezarı

Çakır Ceyhan Süvari ile söyleşimize yeni çıkan iki kitabından Ezidiler üzerine söyleşimize devam ediyoruz.

Ezidiler kimdir? Sizin ilginiz ne zaman başladı?

Ezidilik İnancı: Güneş, Melek Tavus, Laleş Vadisi

Ezidilere olan ilgim üniversitede yüksek lisans döneminde başladı. Daha sonra yüksek lisans tez konusu olarak Ezidileri çalışmaya karar verdim. Tez çalışmamdan kitabın yazılmasına kadar on yılı aşkın bir süre geçti. Bu süre zarfında Ezidilerle görüşmeye devam ettim ve hala görüşmelerim sürüyor. Artık köylerine gidip evlerinde kaldığım aynı şekilde onlardan gelip evimde kalan çek değerli Ezidi dostlarım var. İnançlarından ötürü resmi otoritelerce baskı altına alınan hatta katledilen Ezidiler, inançlarına daha sıkı sarılmışlar ve içlerine kapanmışlardır. İşte Ezidilik, hem çatışan hem de etkileşim halinde olan pek çok dinin iç içe olduğu Ortadoğu coğrafyasının filizlendirdiği bir dindir.

Ezidiler, kürtler değil mi? Kürtler içinde nasıl algılanıyorlar? Bir de dediğiniz gibi bir önceki söyleşide insan hayatının içinde her şey, çok başka bir yerden gelmiş, gökten indirilmiş gibi sormayayım, en basit haliyle Ezidiliği hangi ortam hazırlamış, pek çok sosyal süreç vardır tabii ki, ama ana hatlarıyla neler söyleyebiliriz?

Ezidiler Kürtçe konuşan bir topluluk. Ama ne oldukları konusunda benim söz söylememin doğru olmayacağı kanaatindeyim. Kim olduklarına dair cevabı Ezidilerin bizzat kendilerinin vermelerini önemsemekteyim. Bu anlayışla kendilerine “siz kendinizi kim/ne olarak tanımlıyorsunuz” diye her defasında soruyorum. Soruma karşılık olarak değişmeyen tek cevap “biz Ezidiyiz” olmaktadır. Bu cevabın devamında gelen açıklamalar ise oldukça değişken. Kimisi “Ezidi Kürdüz” diyor, kimisi “Kürt değiliz Kürtler Ezidilikten dönmedir”, hatta Ermenistan’da yaşayan kimi Ezidiler dillerine “Ezidice” diyor, kimisi “Süryani kökenliyiz” diyor, kimi “Arap kökenliyiz” diyor. Ama başta da söylediğim gibi asıl önemsenen, inançları tarafından çerçevesi çizilmiş olan Ezidi kimliği olmaktadır. Verilen diğer cevapların ise iktidar ilişkilerine ve soruyu soran kişinin kültürel ve ideolojik kimliğine göre verilmiş stratejik cevaplar olduğunu düşünmekteyim.

Kürtler arasındaki Ezidi algısı, Rusların Malakan algısı ya da Türklerin Alevi algısındaki ikilemle örtüşmektedir. Genel algı Şeytan’’a tapan “dinsiz”lerdir. İkinci algı ise “Kürtlerin İslamiyet’ten önceki asıl dinleridir” şeklindedir.

 

Boşalmış bir Ezidi köyü

Ezidi tarihiyle ile ilgili yeterli bilgi ve belgeye sahip değiliz. Bununla birlikte mevcut kaynakların çoğu, Ezidiliği Şeyh Adiy Bin Musafir ile başlatmaktadır. Bu da 11-12. yüzyıllara tekabül etmektedir. Söz konusu yüzyıllar İslamın hızlı bir şekilde Arap olmayan topluluklara ve coğrafyalara yayıldığı bir dönemdir. Dolayısıyla, İslamın, farklı kültürler ve inançlarla yoğun bir teması söz konusudur. Genişleyen İslam dünyasının bu çok kültürlü ortamında toplumsal, düşünsel ve ekonomik çelişkilerin ve bunun doğurduğu çatışmaların ortaya çıkması şaşırtıcı değildi. Özellikle Arap olmayan Müslümanlar üzerindeki Arap baskısı, İslam dünyasında farklı görüşlerin benimsenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Böyle bir siyasi ve dinsel iklimde eski inançlardan da beslenen pek çok sufi tarikat var olmuştur. İşte Ezidiler açısından önemsenen Şey Adiy de bu mutasavvıflardan sadece biriydi. Kendini tamamen dine ve ibadete adayan ve bu uğurda çile çeken Şeyh Adiy’in, öldükten sonra takipçilerince yüceltilip mezarının ziyaret yeri haline getirilmesi, hatta Ezidilerce insanüstü sıfatlar yüklenilmesi, o dönemin koşulları için son derece olağan bir durumdur.

Ancak alan araştırması kapsamında görüştüğüm Ezidiler ise, geçmişlerini çok daha eskilere, Asur dönemi ve Zerdüştiliğe kadar götürmektedirler. Sohbet ettiğim Ezidilerin tamamının, dini inançları ve onun pratikleri hakkında farklı bilgiler verseler de, Zerdüşt ve Zerdüştiliğin Ezidilik üzerindeki etkisi konusunda hemfikir olduklarını gördüm.

Ezidilerin şeytana tapanlar olarak bilinmesi ancak inançlarında şeytan olmaması durumunu nasıl analiz edebiliriz?

İblis/Şeytan/Satan için anlatılan mitosla büyük oranda benzeşen Melek Tavus mitosu temel alınarak “Ezidler Şeytan’a tapmaktadırlar” denmektedir. Oysa diğer dinlerde, Adem’e secde etmediği ve daha sonra da onu kandırarak yasak meyveyi yemesine neden olduğu için Tanrı tarafından lanetlendiğine inanılan Azazil’in (Melek Tavus’un), Ezidi mitolojisindeki yorumu çok daha farklıdır. Ezidi mitolojisinde, Melek Tavus Khuda’yı çok sevdiği ve asıl yaratıcının Khuda olması sebebiyle, onun dışında kimseye secde etmediği söylenmektedir. Ezidiler, Melek Tavus’un bu davranışına saygı duymaktadırlar ve Khuda’nın da Melek Tavus’u denemek için yaptığı bu sınavdan sonra, onu lanetlemediğini düşünmektedirler. Adem’i kandırarak yasak meyveyi yedirmesi olayını da, Khuda’nın isteği olarak yorumlamaktadırlar.

Ezidi mezarları

Kovulmuş melek(ler)ce temsil edilen Şeytan figürü, Semitik dinlere ait bir inançtır. Her ne kadar bazı yönleriyle Semitik dinlerle ortaklık gösterse de, Ezidilik, Semitik menşeili bir din değil, senkretik özellikler taşıyan kendine has ve özgün bir dindir. Dolayısıyla, Semitik dinlerin bakış açısı ve onun kavramlarıyla Ezidiliğin açıklanmaya çalışılması başlı başına sorunlu bir yaklaşım olduğu gibi, bu yolla Ezidiliğin anlaşılması da mümkün değildir.

Ezidilik’i anlamak için: Ezidilik nasıl bir inanç peki? Özel törenlere katıldığınız oldu mu? İbadethane diyebileceğimiz mekanları var mı?

Ezidilik çok fazla tören içeren bir inanç değil. Herkes ibadetini bireysel olarak yapmaktadır. Her Ezidi nerede olursa olsun güneş doğrarken ve batarken yüzlerini güneşe dönerek dua eder. Ancak Laleş’e yapılan hac ziyaretinde ruhbanların önderliğinde topluca yapılan törenler olmaktadır. Onun dışında dini bayramlarında gerçekleştirilen bir takım törenleri vardır. Ama Semitik dinler gibi rutin olarak gerçekleştirdikleri toplu törenler Ezidilikte yer almamaktadır.

Ezidilikte tapınak kültürü bulunmamaktadır. Tapınak kültürünün olmayışının nedenleri arasında geçmişte mensuplarının çoğunlukla göçebe olmalarıyla bir ilişkisinin olduğu söylenebilir. Ancak bundan daha önemlisi sürekli olarak saldırıya uğrayan Ezidilerin kalıcı mekanlar yapmaları zaten çok zordur. Söz gelimi Laleş’’teki Şeyh Adiy türbesi bile defalarca saldırıya uğramış, yakılmış ve yıkılmıştır. Hatta 1414 yılında Ezidilere yönelik gerçekleştirilmiş bir saldırıda Şeyh Adiy’in kemikleri mezarından çıkarılarak yakılmıştır. Bu şekilde sürekli saldırı ve katliamlara maruz bırakılan bir inançta tapınak kültürünün gelişmesi elbette beklenemez. Dolayısıyla bu şartlar altında varlık göstermeye çalışan Ezidilik için önemli olan etrafı duvarlarla çevrili bir mekan değil Khuda’nın bir parçası olarak görülen “Güneş”tir. Ezidilerin yüzlerini güneşe dönmeleri için mekana ihtiyaçları yoktur. Ancak burada şunu söylemek istiyorum, Ezidilerin güneşe dönerek dua etmeleri dışarıdan yanlış yorumlanmakta ve Ezidilerin Güneşe taptıkları ifade edilmektedir. Bu yanlış bir tespittir. Zira güneş sadece bir yöndür yani kıbledir. Khuda’nın bir parçası olduğu için yüzlerini güneşe dönerler.

Ruhban sınıfı ne konumda?

Ruhban sınıfına gelirsek Ezidilikte, Koçekler ve Fakriyatlar hariç aralarında geçişlerin yasaklandığı katı bir kast sistemi mevcuttur. Söz konusu kastı seküler yani dünyevi işlerden sorumlu olanlar ve dini işlerden sorumlu ruhban kesim olarak iki ana gruba ayırabiliriz. Seküler kast iki gruptan meydana gelmektedir. İlk olarak, tüm dünyevi işlerin sorumlusu ve yönlendiricisi, ruhban sınıf da dahil tüm kastların üstünde, Mir olarak adlandırılan yönetici sınıf gelmektedir. İkinci olarak, yönetici ve ruhban kesimleri besleyen ve tüm kastların altında yer alan Müritler bulunmaktadır. Ruhban sınıfını ise, başta Şeyhler olmak üzere sırasıyla, Pirler, Kavallar, Fakirler, Koçekler ve Fakriyatlar oluşturmaktadır.

Kutsal kitapları neler, nerede muhafaza ediyorlar, aralarında nasıl yayılıyor, inançlarını topluluk içinde mi öğreniyorlar? Haclarını nasıl icra ediyorlar? Göç eden Ezidiler’den hac için gelen oluyor mu?

Ezidilik hakkında yazılan kaynakların hemen hepsinde kutsal kitapların varlığından bahsedilmektedir. Bunlar Mushaf-ı Reş (Kara Kitap) ve Kitab el-Cilvedir. Bilindiği gibi, kitaplı dinler olarak da sınıflandırılan tektanrıcı dinlere ait kitapların vahiy kitapları, yani Tanrı’nın sözleri olduğuna inanılmaktadır. Ancak Ezidiler, Mushaf-ı Reş ve Kitab-el Cilve’yi birer vahiy kitabı olarak görmemektedirler. Söz konusu kitapların şeyhler tarafından yazıldığı hemen her Ezidi tarafından bilinmektedir. Kitab el-Cilve’nin III. Bölümü’nde geçen; “Ben kitapsız irşat ederim” cümlesi de, söz konusu kitapların vahiy kitabı olarak görülmediğini doğrular niteliktedir. Ezidiler için asıl kitap “kendi kalpleridir”. Ancak bu durum her iki kitabın da dinden bağımsız olduğu anlamına gelmemektedir. Zira her iki kitap da, sözlü olarak anlatılagelen Ezidi mitolojisinin ve dinsel pratik ve emirlerinin toplandığı kitaplardır. Bu anlamda söze dayalı Ezidi inancının kaydedildiği kitaplar olması hasebiyle önemli birer kaynaktırlar. Dolayısıyla kitaplar öyle sanıldığı gibi gizli içerikli ve özel olarak korunan kitaplar değil. Kitapların kopyalarına herkes çok rahat ulaşabilir.

 

Güneşin nakşedildiği bir Ezidi mezarı

Ezidilerin bir araya gelmesine vesile olduğu ve Laleş’teki kutsal mekanların ziyaretine olanak sunduğu için hac ziyareti oldukça önemsenmektedir. Eylül ayının son haftası Laleş’e gerçekleştirilen hac ziyaretine her Ezidi ömründe en az bir kere gitmek zorundadır. Bu nedenle özellikle Avrupa’da yaşayan Ezidiler başta olmak üzere dünyanın farklı ülkelerinde yaşayan Ezidilerin çoğu hacca gitmeye gayret ederler. Hacca giden Ezidiler, kutsal vadiye girer girmez ayakkabılarını çıkarır ve hac bölümleri yalınayak gezilir. Ezidilere göre ayakkabı dünyanın kirlerini taşır, dolayısıyla dünyevi kirlerlerin kutsal vadiyi kirletmemesi için ayakkabıların mutlaka çıkartılması gerekir. Hac, Kaniya Sıpi’de (Beyaz Çeşme) başlar. Bu çeşmede dualar eşliğinde kutsandıktan sonra, Şeyh Adiy’in sandukasının bulunduğu “sırlar mekânı”na girilir. Hac boyunca Şeyhlerin önderliğinde Kavallar sınıfınca ilahiler okunur.

İnançlarını yaşayabilmişler mi, ne kadar yaşayabilmişler?

İnançları canları pahasına da olsa yaşamışlar ve yaşamaya devam etmekteler. Ancak özellikle Türkiye’de yaşayan Ezidilerin cenaze, doğum ve nikah gibi törenlerini yönetecek ve mensuplarına dini bilgileri aktaracak olan ruhban sınıfından yoksun olmaları ciddi bir sorun yaratmaktadır. Zira Ezidi ruhbanları büyük oranda Irak’ta yaşamaktadırlar. Türkiye’ye gelip gitmeleri her zaman kolay ve mümkün olamamaktadır.

İyi ve kötü inancı oldukça sabittir, ancak burada Melek Tavus’un konumunu nasıl yorumlayabiliriz, şeytanın tövbe edip arınması şeklinde bir inanç var, bu iyiye ve kötüye etkisi ne?

Sizin de belirttiğiniz gibi “kötülük” ve “iyilik” hemen her dinin temelinde yer alan iki zıt kavramdır. Öyle ki, pek çok inanç sisteminde, iyilik ve kötülük arasında geçen mücadele insanın yaratılışını dahi öncelemektedir.

Ezidilikteki kötülük kavramı ve Şeytan olduğu iddia edilen Melek Tavus’un konumu ise, hem çoktanrıcı, hem de tektanrıcı dinlerden büyük oranda ayrılmaktadır. Ezidilikte kötülüğe yüklenen anlam, “Tanrı’nın yolundan çıkmak” olarak özetleyebileceğimiz temel düsturda tektanrıcı dinlerle büyük oranda örtüşmektedir. Ancak kötülüğün temsilcisi noktasında söz konusu dinlerden ayrılmaktadır. Ezidilikte iyilik ve kötülük, iki zıt kavram olarak düalist bir temele oturtulmuştur. Ne var ki, Ezidi düalizmi, öncülü olarak gösterilen Zerdüşti düalizmden oldukça faklıdır.

“İyi” ve “kötü” tinlerin mücadelesi üzerine temellenen Zerdüşti düalizmden farklı olarak, Ezidilikte iyilik tinsel bir kaynaktan geliyorken, kötülük dünyevi olan insana ait bir özelliktir. Daha açık bir ifadeyle, iyilik, Melek Tavus tarafından temsil edilmekteyken, kötülüğün herhangi bir tinsel temsilcisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla, Ezidi düalizminde insanları kötülük yapmaya yönlendirecek tanrısal bir güç ya da Tanrı tarafından kovulmuş bir meleğin varlığı söz konusu değildir. Gnostik hareketlerde olduğu gibi Ezidilikte de, insanın öz itibariyle kötülük yapmaya meyilli olduğuna inanılmaktadır. Bu durumda onu yoldan çıkartmak için herhangi bir aracıya gerek kalmamaktadır. Özetle temelinde, dünyevi olan insanla tanrısal olan Melek Tavus arasındaki mücadeleye dayanan bir düalizm yani karşıtlık ilkesi Ezidilikte de vardır.

Süreç içinde duruma uygunluk gösteriyor topluluklar, ezidiliğe göre ezidi olmak için ezidi anne-babadan doğmak gerek, bu nasıl bir değişim gösterdi, eğer gösterdiyse.. Başka nasıl değişimlerden söz edebiliriz?

eski bir ezidi mezar taşı

Ezidiler kendilerinin farklı bir soydan geldiklerine inanmaktadırlar. Havva’yı anneleri olarak kabul etmezler. Bu açıdan Ezidiller etnodinsel bir topluluktur diyebiliriz. Sizin de değindiğiniz gibi Ezidi olmak için her iki ebeveynin de Ezidi olması gerekmektedir. Dolayısıyla endogami, yani içevlilik titizlikle uygulanan bir kuraldır. Bunu ihlal edenler ister erkek olsun isterse kadın dinden çıkmış sayılır ve tekrar dine kabul edilmeleri de söz konusu değildir. Bu inançtan kaynaklı olarak Endogami kuralında bir esnetme ya da değişimden henüz bahsedemiyoruz. Ezidiler endogami kuralına hala çok sıkı bir şekilde bağlılar. Ancak değişimin kendi içlerinde olduğunu söyleyebiliriz. Zira kastlara ayrılan Ezidilerde kastlar arası evlilikler de yasaktır. Ancak bu kuralın ihlal edildiği vakalar istisna da olsa vardır.

Şu an nerelerde yaşıyorlar?

Ezidiler günümüzde, Suriye’den Irak’a, Türkiye’den Kafkaslar ve Rusya’ya kadar uzanan bir coğrafyada yaşıyor olmakla birlikte, nüfusun büyük çoğunluğu, kutsal merkezlerinin de yer aldığı Kuzey Irak bölgesinde yaşamaktadır. Bununla beraber, özellikle Türkiye’den, başta Almanya olmak üzere Batı Avrupa ülkelerine göç etmiş önemli bir Ezidi nüfusunun olduğu da bilinmektedir.

Algı değişimi oldu mu peki zaman içinde, tehlikeli olarak adledilmişler mi hiç, şimdiki ilgi nasıl?

Bölgedeki insanlar açısında algıda bir değişimin olduğunu genel olarak söyleyemeyiz. Onlar açısından Ezidiler hala Şeytan tapan ötekilerdir. İnançları bahane edilerek saldırıya uğramaya devam etmektedirler. Özellikle Avrupa’ya göç eden Ezidilerin köyleri tamamen işgal edilmiş durumdadır. Bununla ilgili olarak süren davalar vardır.

Üçüncü bölümünü okuduğunuz röportajın birinci ve ikinci bölümlerine aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.

Çakır Ceyhan Süvari: “Düşman kalmayınca namluları birbirine çevirdiler”

Süvari: “-öteki” uzaktayken dost ve hoş; yakında ise kaygı verici

Söyleşi: Büşra Akman

Editör: Savaş Çömlek

(Yeşil Gazete)

 

You may also like

Comments

Comments are closed.