Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

‘Sürdürülebilir mavi ekonomi’: Neden geçmeliyiz, nasıl geçeriz?/ Dr. Sibel Sezer*

0

Yüzyıllardır deniz ve kıyı alanlarını ekonomik kalkınma için ‘bedava’ kullanılacak girdi olarak gören biz insanlar, dilediğimiz gibi denizlerden faydalanıp tasasız bir şekilde keyfini sürdürmüşüz. 30-40 yıl öncesine kadar denizlerin hiç kirlenmeden ve bozulmadan bizleri nimetlerinden sonsuz faydalandırmaya devam edeceği konusunda sanırım pek şüphemiz yoktu. Ne yazık ki yanılmışız. Denizel biyoçeşitliliği korumadan denizlerimizi dilediğimiz gibi ekonomik kazanç için kullandığımız ve kirlettiğimiz dönemler çoktan geride kaldı.

Türkiye açısından “mavi ekonomi”nin en önemli sektörlerinden birisi olan balıkçılığı ele alalım. Balıkçılık son 15-20 yılda çok değişti, sürdürülebilir olmaktan uzak bir rotada ilerliyor. ‘Yaşlı balıkçıların’ anlattığı eski hikayeleri dinlerken insan hayalle gerçek arasında gidip gelmeye başlıyor. Bilindiği üzere, Türk balıkçılığı açısından en bereketli deniz Karadeniz’dir.  Karadeniz’deki balıkların hem tür olarak hem de sayıca bolluğunu çoğumuz duymuşuzdur. O zamanlar kimse bazı balık türlerinin bu kadar azalacağını hatta tamamen tükeneceğini hayal bile edemezdi.

Çocuklarımızın ‘balık hikayeleri’ anlatmaması için…

25 yıl önce İğneada’da yürütmekte olduğumuz Mersin Balığının Korunması” projesinde görüştüğümüz yaşlı balıkçıların hikayelerini hiç unutamam. Türk Deniz Araştırmaları Vakfı ekibi olarak İğneada’da hem stok durumunu araştırmak amacıyla bölgedeki balıkçılarla sohbet etmiştik. 1995 ile 1997 yılları arasında görüştüğümüz balıkçıların hepsi eski bolluk günlerinden bahsetmişti, yani 1970’li –80’li yıllardan… Hepsi de bir zamanlar kolaylıkla mersin balığı avladığını anlatmıştı. Hatta çukurlar kazıp içlerine doldukları mersin balığının yumurtalarını başka yemek bulamadıklarında kaşık kaşık yemek zorunda kalırlarmış!

Ne yazık ki aşırı avlanmadan dolayı mersin balığının farklı türleri kırmızı listede, yani tehlike altında. Yumurtası ise, gastronomide verilen adıyla havyar, günümüzde lüks tüketim kategorisinde yer alıyor. Türkiye denizlerinde artık nesli tehlike altında olan Mersin balığının yumurtası temelde Hazar Denizi’nden çıkan balıklardan temin ediliyor. Kaşık kaşık siyah havyarı ‘mecburen’ yiyen yaşlı balıkçılarımız bugün aynı havyarın 100 gramına 100-300 dolar arası bir bedel ödemek zorunda kalacaklarını duysalardı inanmakta zorlanabilirdi.

Kuşkusuz doğru politikalarla desteklenen yönetim modelleri sürdürülebilir mavi ekonomi için temel oluşturuyor. Denizlerle çevrili bir ülke olarak sosyo-ekonomik kalkınma için denizlerimiz sağlıklı ve temiz olduğu sürece bize pek çok sosyo-ekonomik girdi sağlamaya devam edebilir.  Balıkçılık örneğinden devam edersek lüfer, kılıç, orkinos ve kalkanın tükenme riski altında olduklarını sık sık duyarız. Zaten az sayıda avlanabildikleri için fiyatları da son derece yüksek. 40 yaş üstü olanlarımızın çoğu “Eskiden ne güzel kalkan yerdik” muhabbeti yapmıştır. Doğru politika, uygulama ve yaptırımlarla balıkçılık sektörünü yönetebilirsek, 5-10 yıl sonra “Eskiden uygun fiyata bol bol hamsi yerdik” muhabbeti yapmaktan belki kurtulabiliriz. Sürdürülebilir olmayan balık avlama mantığı ile kaynakları tüketerek kendi çocuklarımızın bile balık yeme hakkını ellerinden almış olmuyor muyuz?

Balıkçılıktan daha büyük bir ekonomik sektör olan turizm için de benzer analizler yapılabilir. Özellikli kıyı turizminde satılan ürün sağlıklı, temiz denizlerdir. Zehirli denizanalarının insanları yaktığı ve hastanelik ettiği denizlerin ekonomik değeri pırıl pırıl sağlıklı denizlerle aynı olabilir mi? Mümkün değil.

Mavi ekonomi nedir?

Mavi ekonomi,  geleneksel ve gelişmekte olan sektörler olmak üzere ikiye ayrılır. Ülkemizde geleneksel sektörler balıkçılık ve su ürünleri, deniz ulaşımı, limancılık, deniz ve yat turizmidir. Kıyı alanları planlaması ve kalkınması da geleneksel sektörler arasında sayılabilir. Gelişmekte olan sektörler arasında açık deniz rüzgar enerjisi, mavi karbon, deniz dibi madencilik, denizde karbon tutma, telekomünikasyon, tuzdan arındırma sektörleri bulunur. Denizel biyoçeşitliliğin korunması da ülkemizde hala gelişmekte olan sektör kategorisine eklenebilir. Özde, sürdürülebilir mavi ekonominin olmazsa olmazı denizel ekosistemi korumaktan geçer.

Sürdürülebilir mavi ekonomi sektörleri.

Eski usul ve ‘sürdürülebilir mavi ekonomi farkı

Eski usul mavi ekonomi modelinde hedef büyüme odaklıdır. Koruma ihtiyacı duymaksınız doğal varlıkların sınırsız kullanımı söz konusudur. Hem büyüme odaklı faaliyetler hem de tüketici olarak alışkanlıklarımız sonucunda ise denizlerimizde yüklü bir plastik atık, kirlilik, ötrofikasyon ve biyoçeşitlilikte bozulma gibi sonuçlarla karşılaşmamız da kaçınılmaz olacaktır.  Aşırı ve yanlış kullanım dışında iklim değişikliği denizlerimizi olumsuz etkiliyor ve etkilenmeye devam edeceğe benziyor. Bu koşullar altında, tek çözüm sürdürülebilir mavi ekonomi olarak kendini gösteriyor.

Sürdürülebilir mavi ekonomiye geçiş için bilimsel çalışmalar, inovasyon, teknoloji ve eğitim gibi pek çok konu önemli. Örneğin, ekonomik faaliyetlerin, tüketimin ve iklim değişikliğinin ekosistem üzerindeki etkilerinin bilimsel olarak araştırılması, incelenmesi ve değerlendirilmesi bu  geçişin altyapısını oluşturur. Hızlandırmak için ise en etkin araç olan teknoloji sayesinde sıfır karbona geçiş, sıfır atık uygulamaları, uydu aracılığı ile denetim, otomasyon, sensörler, büyük data yönetimi, denizaltı araştırmaları gibi uygulamalar kolayca yapılabilir. Türkiye’nin rekabet gücünü kaybetmemesi ve çevreye duyarlı uygulamalara geçebilmesi için inovasyona yatırım yaparak uygun teknolojilere geçiş sürecini hızlandırması kritik öneme sahiptir.

Deniz yönetişimi ve bütünsel planlamanın artan önemi

Ülkemizde denizlerimizin korunması, kıyı alan yönetimi, balıkçılık ve turizm gibi mavi ekonomi sektörleri farklı bakanlıkların yetki alanlarında yönetiliyor. Belediyelerin rolü karar verme süreçlerinde oldukça zayıf ve kararların pek çoğu bilimsel veriler kullanılmadan alınıyor. Halkın görüşlerine ve çevre STK’larının katkılarına da planlama aşamasında pek yer verilmiyor. Halbuki, sürdürülebilir mavi ekonominin başarısında ortak planlama ve karar alma süreçleri kritik öneme sahiptir.

Halbuki bütünsel ve sürdürülebilirlik ilkelerine uygun bir deniz yönetişim yaklaşımının vakti geldi de geçiyor bile.

Çok kabaca, bir mekana liman mı, balık çiftliği mi yoksa otel inşaatı ve plaj mı yapılmalı sorusuna kamu ve sivil uzmanlar ile tüm paydaşlar ortak yanıt bulabilir.

Örneğin, zengin fauna ve florası bulunan bir koya bütünsel bir yaklaşımla incelemeler yapılmadan yat limanı yapılırsa ekosisteme zarar vereceği, özellikle karbon yutağı olarak büyük bir öneme sahip ve denizlerin ciğeri olarak tanımlanan posidonia başta olmak üzere deniz çayırlarına zarar vereceği açıkken, yat limanının katma değeri, alternatif yerlerin değerlendirilmesi, bilimsel veriler kullanılarak doğru yer seçimi, liman mutlaka yapılmak zorundaysa deniz çayırlarına en az zarar verecek yöntemlerin tespit edilerek yapılması gerekir. Belki de doğrudan deniz koruma alanı ilan edilmesi önerilebilir, böylece bölgenin uzun vadede hem biyoçeşitliliği hem de ekonomik değeri artabilir.

Sürdürülebilir Mavi Ekonomi, Birleşmiş Milletler öncülüğünde başlatıldı ve şimdiden pek çok ülkede önemi anlaşıldı. Avrupa Birliği yıllardır sürdürülebilir mavi ekonomi stratejileri hazırlıyor, özellikle karbon nötr ve sıfır atık olacak şekilde yatırımlar yapıyor, halk bilinçleniyor ve gençlerin farkındalığı artıyor. Türkiye’nin de geçiş süreçlerinde dümeni ele alması ve kendi rotasını çizmesi gerekiyor.

(*) Türk Deniz Araştırmaları Vakfı, Genel Sekreteri

 

 

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.