Hayvan HaklarıManşet

Sokaklar kimin? Kediler, köpekler ve güzel insanlar-1

0

2000’li yıllardan önce doğan nesiller “Belediye zehirledi” ifadesine aşinadır. Ana haber bültenlerinde cansız bedenleri mozaiklenmiş kedilerin ve köpeklerin görüntülerine, bazen mahalledeki herkesin tanıdığı bir canı kaybetmiş olmanın öfkesiyle belediye görevlilerine kızan bir vatandaşın, bazen de hayvan hakları aktivistlerinin toplu öfkesi eşlik ederdi.

2004 yılına kadar, başıboş hayvanların belediyelerce toplu olarak öldürülmesinin önünde yasal engel bulunmuyordu. 2004 yılında yürürlüğe giren 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu‘yla birlikte bu değişti, sokak hayvanlarının kısırlaştırıldıktan ve aşıları yapıldıktan sonra alındıkları yere bırakılması belediyelerin görevi oldu. Hayvan hakları mücadelesinde elde edilmiş önemli bir kazanım. Ne var ki son günlerde yaşanan tartışmalar, 17 yıl önce elde edilen bu kazanımın tehlikeye gireceği yolunda endişelere yol açıyor.

4 yaşındaki Asiye Ateş’in, 23 Aralık’ta saldırgan yetiştirilen iki köpeğin saldırısı sonucunda yaralanmasının ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 5199 sayılı yasanın öngördüğünün aksine belediyelere sokakta yaşayan hayvanları “sokaktan almaları” yönünde çağrı yapması ve bunu müteakip Çevre Bakanlığı‘ndan 81 ile gönderilen genelge, hayvanseverlerin tepkisini çekti.

Hayvanların eve “hapsedilmesindense” sokakta özgürce yaşaması gerektiğini savunanlar ile sokakların yalnızca hayvanlar değil insanlar için dahi tehlikeli, kaotik ve yaşanmaz olduğunu savunanlar arasındaki bitmeyen tartışmayı bir yana bırakarak, bu yazı dizisinde Yeşil Gazete olarak sokakta yaşayan hayvanların yaşam hakkı için mücadele eden gönüllülerin çabalarını ve karşılaştıkları zorlukları ele alacağız.

Beşiktaş Belediyesi’ne bağlı Fulya Mahallesi’nden Deniz Tutkuş ile başlıyoruz.

Sokaklar hepimizin

“Merkür, Çöl, Güzel Surat, Yunus Balığı, Bihter… Gelin bakalım buraya!”

Deniz’in çağrısıyla birlikte mahallenin dört bir yanından kedi koşarak bize doğru geliyor. Bazıları utangaç, mama kabına gitmek için bizim uzaklaşmamızı bekliyor, kimileriyse mamalara ulaşabilmek için Deniz’in açık çantasını kurcalıyor. Deniz mama kaplarını doldurup su kaplarını yenilerken anlatıyor:

“Hepsinin farklı bir karakteri var, o yüzden hepsine farklı farklı davranmak zorundasınız. Bazıları benden korkuyor mesela, çünkü hastayken onları ben iyileştirdim…”

Bir besleme noktasından diğerine giderken yürürken, plastik tabakların içinde yol kenarlarına bırakılmış, etrafını sineklerin, karıncaların sardığı küflenmiş yiyeceklere bakıyorum. Deniz bunları söylenerek çöpe atarken bir yandan da hayvanlara iyilik yapmak ve çevreyi kirletmek arasındaki kalın çizgiyi anlatıyor.  Bu “yemekler” şüphesiz hayvanseverler tarafından iyi niyetle konuyor. Ne var ki kedilerin ve köpeklerin hiç ilgisini çekmediği gibi, sokak hayvanlarının mahallede kötü kokuya ve pisliğe yol açtığı gerekçesiyle hayvanseverlere kızan vatandaşların sarılabileceği bir gerekçe veriyor. Dahası, Deniz’in anlattığına göre bazı “iyilikler” hayvanların canına mal oluyor:

“Üstünde bir parça et olmayan kemiği yemek isterken hayvan gözümüzün önünde boğazına kemik takılıp ölüp gitti, hiçbir şey yapamadık, kurtaramadık.”

‘Torunlarına sevgi aşılıyoruz…’

Evli ve iki çocuklu Deniz Tutkuş veterinerlik okuyor. Üniversite sınavına çocuklarıyla birlikte hazırlanıp girmiş. Altı yıldır mahallesindeki hayvanların yaşam kalitesini iyileştirmek için çabalıyor. Geçen yıllar içinde mahalledeki insanlara etraftaki çöplerin ve kokunun sorumlusunun sokak hayvanları değil bilinçsiz hayvanseverler olduğunu az da olsa anlatabilmiş. Ama elbette insanların kalbine ulaşmak zaman alıyor:

“Komşum diyor ki, ay senin bu kediler geliyor saksıya pisliyor. Ben de diyorum ki ne yapayım, altlarını mı bezleyeyim. Niye pisliyor acaba? Şehirde toprak yok, her yer beton. Hayvan toprak arıyor.”

Deniz’le bir diğer besleme noktasına ulaştığımızda 10’lu yaşlarda bir çocuk yanımıza geliyor. O da mama vermek istediğini söylüyor. Mama kaplarını Deniz’in yönergeleri doğrultusunda yerleştirirken bir yandan da kedinin başını okşuyor. Bir diğer besleme noktasına doğru yürürken Deniz anlatıyor:

“Anneannesi hayvanlardan nefret eder, ama biz torunlarına sevgiyi aşılıyoruz.”

Bölgede altı farklı besleme alanı var. Deniz başlangıçta besleme alanına yakın oturan kişilerin şikayetçi olduğunu, ama günde iki kez beslemeye çıkarken etrafı temizlediği için bu şikayetlerin artık azalmaya başladığını söylüyor. Gündüz kuru mama, akşam tavuk dağıtımına çıkıyor. Bunun için mahalledeki bir kebapçıyla anlaşmış. Kebapçı her akşam günden arta kalan etleri Deniz’e veriyor, bu sayede mahallenin hayvanları ertesi gün son kullanma tarihi geçtiği için atılacak olan etlerden tazeyken yararlanıyor. Yürümeye devam ediyoruz.

‘Davranışlarınla örnek olacaksın’

Besleme noktalarından biri çok katlı bir apartmanın bahçesinde. Deniz, bahçenin temizliğini, zemin katta oturan aileyle birlikte yapıyor. Yağmurda ıslanan kartonları atarken “veterinere gitmeye direnen” bir kedi yanımıza geliyor. Yaşı dediklerine göre 10 küsur. Sokakta yaşayan bir kedi için ortalamanın üzerinde bir yaş. Zorlukla yürüyor, ama dediklerine göre Mobivet’i (Beşiktaş Belediyesi Veteriner İşleri Müdürlüğü’nün hayvan ambulansı olarak kullanılan aracı) gördüğünde ayağına kuvvet geliyor: “Mobivet’i görünce bir canlanıyor ki tut tutabilirsen!”

Deniz gün boyunca karşılaştığımız herkesle selamlaşıyor. Kadınların oturup sohbet ettiği bir bahçenin önünden geçerken duruyoruz. Su kaplarından birinin değiştirilmesi gerekiyor. Kadınlardan biri plastik kap aranıyor.
Yanlarından ayrıldığımızda, kadınların ilk başlarda dini inançları nedeniyle kedilerden uzak durduklarını söylerken zamanla nasıl değiştiklerini anlatıyor:

“Gelin bana yardım edin demekle olmaz. Davranışlarınla örnek olacaksın.”
Deniz, mahallesine hayvan sevgisi aşılayabilmiş, ama her şey güllük gülistanlık değil. Apartmanın kapısını içerden kapattıkları için anneleri içeri giremeyen yavru kedileri anlatırken gözleri doluyor: “Yavruları kömürlükte bulunca dokunmaya korkmuşlar, yaşayıp yaşamadıklarını anlamak için o soğukta üzerlerine soğuk su dökmüşler!”

‘Hayvan orada, kardeşleri orada şimdi ama gidemiyor yanlarına çünkü unutmuş…’

Maraz bazen de sevgiden doğuyor. “Yavru kedi seveceğim” diye annelerinin yanından ayırdıkları, sonra anneleri tarafından terk edilen yavruların hikayelerinin arkasından, eve alınıp sonra tekrar sokağa bırakılan iki aylık kediyi anlatıyor. “Kızım” diye çağırdığı yavruyu her gün aynı yerinde görmeyince aranmaya başlamış:

“Her gün arıyorum, her gün arıyorum kızım yok. Dedim ki Allahım kim ne yaptıysa onu benimle karşılaştır. Bir akşam üzeri yine buraya geldim “bir de baktım a ah! Kız burada. Kız burada ama, kızın genetiğiyle oynanmış! Kız eve alınmış, kız insana alıştırılmış, kızın doğası gitmiş…”

“Kız orada insanlara yaklaşmayan -insanlara yaklaşmasını istemiyorum çünkü zarar veriyorlar- çitler arasında kardeşleriyle yaşayan bir kediydi. Şimdi hayvan orada, kardeşleri orada şimdi ama gidemiyor yanlarına çünkü unutmuş. 15 günlük bunların hafızası. Bizim gibi değiller. Kokuyu unutmuş, bizi unutmuş. Her şeyi unutmuş.

Bu çocuk günlerce burada ağladı. Sonra bir baktım bir kız “Amy, Amy” diye merdivenlerden iniyor. Sen misin Amy diyen, gittim yanına, dedim “Ne yaptın sen!?” Bana diyor ki bu sokak kedisi, eve aldım baktım. Dedim madem neden bırakıyorsun, senin duygun olmayabilir ama bu çocuk burada perişan oldu.”

“Amy”, bu söyleşiden bir gün önce yeni yuvasına kavuşmuş. Keşke her kedi onun kadar şanslı olsa! Bir kez daha eve alıştırılan kedilerin sokağa bırakılmasının çok yanlış olduğunu hatırlatalım.

‘Yıkılacak bir yer bulmuşsun yat!’

Deniz tam zamanlı bir kedi (mahalledeki bir köpeğin de) “annesi”. Her gün iki kere beslemeye çıkıyor, çöpleri temizliyor, kapları yıkıyor, kısırlaştırılmamış kedileri tespit ediyor, belediye ekiplerine haber veriyor, hasta olanlar için Mobivet’i çağırıyor, ekipler yetişemediğinde veterinere götürüyor, bağış topluyor. Peki yorulmuyor mu? Yoruluyor tabii:

“Geçen kış şurada okuldan geliyorum, kar, yağmur, hepsi bir arada şuradan inerken birden ayağım kaydı ve öylece kalakaldım. Üstümden sular dökülüyor, “Kalksana Deniz” dedim, sonra gözlerimi bir açtım yağmur yağıyor. Uzun zamandır gökyüzüne bakmadığımı fark ettim. Dedim ki, “Niye kalkıyorsun ki Deniz, yıkılacak bir yer bulmuşsun yat!…”

Ama eninde sonunda kalkıyor. Ölen kediler, zulüm gören köpekler, yaralananlar, doğururken ölenler, ölü doğuranlar… Ve kurtulanlar, kurtulacak olanlar, yuvalanacak, Deniz ve kendisi gibi hayvan aktivistleri sayesinde sokaktaki hır gürün içinde insan sevgisini tadabilen talihliler.

“Bazısı hemen vazgeçiyor, biri öldü diye yas tutuyorlar sonra bakmayı bırakıyorlar. Saçma değil mi? Bazen saçlarımı boyamayı unutuyorum. Sonra hemen rujumu sürüyorum, saçlarımı boyuyorum. Hayatta bir duruşum olmalı, bunu annemin ölümüyle öğrendim. Bir sürü yavrumuz öldü, onlar öldükçe ben saçlarımı boyuyorum.”

You may also like

Comments

Comments are closed.