Hafta SonuManşet

Sınırlarım kalktı benim – Hülya Tosun

0

Sınırlarım kalktı benim. Öyle güzel, öyle kendiliğinden oldu ki. Örneğin Beyrutta tanıştığım Rima’yla, İstanbul’dan Fas’a uçtuk biz. Arjantin’den gelen Ekvador’lu Margarita’yı da alıp Sahara çölünde dans ettik. Bir gece yarısı, kum tepesinin zirvesine tırmanıp el ele tutuşup yıldızları seyrettik ve aşka dair bir dilek tuttuk biz…  İzmir’li Gül, Beyrut’lu Rima, Ekvador’lu Margarita, Fas’lı Said ve ben… Sınırlarım kalktı benim. Öyle güzel, öyle kendiliğinden oldu ki…

34 çöl...

Sakarya’nın küçük bir köyünde doğdum. Yaşadığım çevrede, kimselerde seyahat alışkanlığı olmadığından, uzun yıllar, başka diyarlara gidebilmenin tek yolunun Almanya’ya çalışmaya ya da Mekke’ye hacca gitmek olduğunu sandım.

İlk, tek başıma yolculuğum, -annemin tüm itirazına rağmen- 16 yaşındayken Dokuz Eylül Üniversitesinde  okumak üzere İzmir’e yaptığım yolculuktu.O dönemler, yurt dışına başka sebeplerle de çıkılabildiğini öğrendim ama benim için seyahat hala şehirli ve zengin insanların yapabileceği bir şeydi.  Okul bittikten sonra, bana öğretilen “sanal mecburiyetler” sebebiyle, en sevmediğim bütün işleri yaptım; bankacılık, finans, muhasebe.

Buket Uzuner’in kitabından, interrail diye bir şey olduğunu duyduktan tam on yıl sonra, çalıştığım şirketin tarihindeki en uzun yıllık izni kopartıp, bir interrail bileti ile 5 ülkeyi gezdim ve işte böylece kapıldım gezginlik virüsüne. Sonrası, her bir resmi tatil, hafta sonu tatili ve yıllık izinlerde uçak, tren bileti kovalamak ve yeni yerler keşfetmekle geçti. Herhangi bir tura katılmaksızın, kendi planladığım gezilerle şu ana kadar 19 ülkeyi ve Anadolunun pek çok ilini gezdim. Misafirperverlik ağları sayesinde birçok gezginle tanıştım ve birçoğunu da evimde ağırladım.

İnanmadığım işlerde çalışmak ve sadece kısıtlı zamanlarda seyahat edebilme özgürlüğümün olması öyle canıma tak etti ki, bundan tam bir yıl önce, hiçbir birikimim olmaksızın işimden ayrıldım. Uzun zamandır hayalini kurduğumuz yolculuk için, küçük bir fon bulup, bir arkadaşımla yola çıktık. Bana bu yolculuğun amacını sorduklarında bildiğim bir tek şey vardı. Yalnızca bir kişiye bile, seyahat edebilmenin mümkün olduğunu gösterip, yola çıkma cesaretini verebilirsem benim için değerdi.

Eşe dosta haber uçuruldu, arkadaşlar, arkadaşların arkadaşları, onların da kuzenleri, teyzeleri, asker arkadaşları, anneleri derken, armağan ekonomisinin kralını yaşadığımız ve her bir anına şükrettiğimiz yolculuğumuz başladı.  Bohçamda Anadolu ismini verdiğimiz bu yolculukta, üç ay boyunca Anadolu’daki köyleri dolaşıp, misafir olduğumuz köyün hikayelerini dinledik. Kendi yol hikayelerimizi hem büyüklerle hem de küçüklerle paylaşıp, çocuklarla çeşitli etkinlikler yaptık ve her köydeki etkinlik sonrası, çocukların yazdığı mektupları, bir sonraki köyün çocuklarına taşıdık.

Siirt Bağgöze küyünde Mevlide ablanın evinde iki dil iki bavul ile bir hafta

35 köy

İşte bu yolculuğun duraklarından birinde düştü yolumuz Siirt’in Bağgöze köyüne. Bir yakını telefon edip Mevlide ablaya, sadece, “bir misafirimiz var ilgilenir misin?” dedi. Dünyanın en güzel gülümsemesiyle karşıladı bizi Mevlide abla. Aynı dilde (!) hiç konuşamadık ama o güldükçe evimiz oldu evi. Hatice, yüksekokulu yeni bitirmiş kızı, tercümanımız ve can yoldaşımız oldu o bir hafta boyunca ve bir gün, son sınıftaki kuzeni Evin’le karşımıza geçip; “Burcu Abla, Hülya Abla biliyor musunuz? Küçüklüğümüzden beri en büyük hayalimiz, sadece ikimiz yola çıkıp Türkiyeyi gezmekti. Şimdi sizi gördük ya, biz de yapabiliriz…” dedi.

Bugünlerde, yeni bir seyahat düşlüyorum. Judith Liberman’ın atölyelerinde duyduğum ve yaşayarak öğrendiğim bir şey var; “Hikayelerin gücü!“. “Dünyanın duyduğu hikayeleri değiştirebilirsek, dünyayı da değiştirebiliriz” der sevgili Judith. İşte ben de, baharla birlikte yeniden yola çıkıp yine Anadolu’yu gezmek ve farklı şehirlerdeki Çocuk Hastanelerini ve Sevgi Evlerini ziyaret etmek, çocuklara masallar, hikayeler ama en çok da yol hikayeleri anlatmak istiyorum. Rotayı belirleme eşe dosta haber salma aşamasındayım henüz, belki yakında karşılaşır yollarımız…

Malta’dan Anadolu’ya, Japonya’dan Ekvador’a

Gezginler bilir, bir kez kaptıysanız o virüsü şayet, birçok yol fırsatı tesadüfen(!) önünüze çıkar ve mucizeler de olur. 2009 yılında, ilk işsizliğim(!)de, Malta’da yaşayan arkadaşım Soner’den bir telefon almıştım. “Hülya tam senlik bir seyahat yapıyoruz, haydi hazırlan!”

36 toni

Malta’da bir grup amatör bisikletçi, her yıl gönüllü bir organizasyon yapıyorlar. Aylar süen yoğun antremanlardan sonra, her yıl farklı bir ülkede/ülkelerde yaklaşık 2.000. kilometre yol yapıyorlar. Lifecycle chalenge adı verilen bu etkinlik sonrası toplanan bağışlar, böbrek hastaları yararına kullanılıyor. İşte bu ekibin 2009 yılındaki rotası İstanbul’dan Şam’a idi ve ben de Soner sayesinde hiç tanıdığım 18 bisikletçi ve 17 destek ekibi üyesiyle ülkeyi baştan başa geçip, elden geldiğince ekibe destek olmaya çalışmıştım.Yolculuğun sonunda tam bir aile olmuştuk, bu hiç gitmediğim ülkenin hiç tanımadığım insanlarıyla. İşte, bu yıl sonbaharda aynı ekip bu kez de Japonya’ya gitmeye hazırlanıyor. İhtiyaç duyarlarsa şayet,  bendeniz de yeniden kendileriyle olmaya ve destek sunmaya niyet ediyorum.

Ne diyordum, mucizeler… Hani o, Sahra çölündeki kum tepesinde el ele tutuşulup tutulan dilek var ya… Geçenler’de Margarita’dan aldık haberini. Dileğimiz kabul olmuş ve sevgili Margarita Temmuz ayında evleniyormuş. Yeni bir mucize olur da Ekvador’a uçmanın bir yolunu bulabilirsem, Temmuzda gidip orada olmak, ve düğünde Beyrutlu Rima, Ekvador’lu Margarita ve İsviçreli müstakbel damatla halay çekmek, düğün sonrası gelin ve damatın arkadaşlarıyla yağmur ormanlarında kamp yapmak  istiyorum… Sınırlarım kalktı benim. Öyle güzel, öyle kendiliğinden oldu ki…

13 Hülya Tosun

 

Hülya Tosun

[email protected]

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.