Silah bırakmanın yolu güven güvenin yolu siyaset – Cengiz Aktar

Başbakan’ın, Silvan katliamı sonrasında verdiği sert mesajların en endişe vericisi BDP ile artık masaya oturulmayacağı vurgusuydu. Bu konuda söyleyecek fazla bir söz yok. Hükümetin çatışma çözümü konusunda nasıl dünyadan kopuk bir konumda olduğunun yeni bir kanıtı. Tutuklu BDP’liler sorununu ciddiye almayan Başbakan 13 Haziran’dan beri siyaseti devreden düşürüyor. Artık şöyle diyor Başbakan : ‘Eğer bunlar bir barışı talep ediyorlarsa yapacakları tek şey vardır: Terör örgütü silahı bırakacaktır. Silahı bırakmadıkları müddetçe ne operasyonlar durur ne de bu süreç daha farklı bir noktaya doğru gider.’ Ama silah, ne ‘bırak’ demekle ne de bıraktırmaya zorlamakla bırakılacak gibi.

Dünyada benzer çatışmaların çözümünde silah bırakma hayati önemde olsa da her zaman çözümün önkoşulu olarak gelişmiyor. Zira çözüm öncesinde silah bırakmanın bir önkoşulu var: karşılıklı güven! Güven olmayınca silah bırakılmıyor, öyle olunca da silah bırakmayı önkoşul olarak öne süren taraf kendini masaya oturmaktan men ediyor. Çatışma, sorun sürüp gidiyor. Dikkat edilirse hükümet çözüm bekleyen iç ve dış çatışma ve sorunların neredeyse tümünde önkoşul öne sürüyor.

Güvensizlik konusunda Cengiz Çandar’ın TESEV için hazırladığı ‘Dağdan iniş-PKK Nasıl silah bırakır?’ başlıklı çalışmasındaki bilgiler önemli. Çandar 1999’da Öcalan’ın emriyle icra edilen sınırdışına çekilme esnasında TSK’nın bunu fırsat bilerek harekâtı sürdürmesi ve 200 civarında PKK’linin ölmesiyle güvenin büyük darbe aldığını hatırlatıyor. Daha yakın zamanda Habur fiyaskosu ve PKK’lilerin düzovada siyaset mecrası olan KCK’ya açılan davaların güveni tamamen sarstığına işaret ediyor. Mülâkat yaptığı bir Kürt şahsiyet güven artırma sürecini şöyle tarif ediyor : ‘Kürtler, Abdullah Öcalan’ın ev hapsiyle başlayıp nihai özgürlüğüne varacak olan, dağdakilerin kademeli olarak ineceği, yasal güvenceye kavuşmuş kimlik haklarıyla ilgili gelişmelerin birbiri ardına gideceği bir sürece dayalı çözüme, yani bu yol izlenerek varılacak bir silahsızlanmaya razı olurlar, bunu kabul ederler. Aksi halde, silah bırakılmasına razı olmazlar. Kürtler silahlı güçleri kendilerinin güvencesi olarak görüyorlar’. (s.66)

Bu bağlamda Çandar ‘güven ortamının sağlanması ve sürdürülebilir olması ancak silahların sustuğu ve susturulduğu bir ortamda mümkün olabilir. Bu nedenle, PKK’nin eylemsizlik halinin sürekli kılınması gerekmektedir. PKK’nin eylemsizlik halinin konsolide edilmesi ise, Silahlı Kuvvetler başta olmak üzere, güvenlik kuvvetlerinin PKK’nin silahlı unsurlarına yönelik operasyonlarının durdurulmasını gerektirmektedir’ önerisinde bulunuyor. (s.86) Yani mesele bütün silahlar.

Çatışma çözümlerinde sorunların topyekûn ele alınması ve zamana yayılması önemli. Çünkü sonuçta silahsızlanma silah bırakma kadar zihniyetin de silahsızlanması demek. Bu anlamda silah bırakma, silahlıların bir şekilde toplum hayatına dâhil olmaları da demek. Unutmayalım ki pekçok ülkede dünün ‘teröristleri’ bugünün siyasetçileridir.

Avuçiçi kadar Kuzey İrlanda’da silah bırakma işi onüç yılda tamamlandı ve sürece nezaret eden Uluslararası Komisyon daha geçen yılın Şubat’ında lağvedildi. Kuzey İrlanda’da müzakerelere başlamanın önkoşulu IRA’nın silah bırakması değildi ama silah bırakma, nihaÓ anlaşmanın koşuluydu. Müzakereyle silahsızlanma eşzamanlı yürüdü ve anlaşma anında silah artık yoktu. Bunu Türkiye’ye uyarlarsak, ‘silahla çözüm olmaz’ genel ilkesiyle ‘çözüm için silah bırakılsın’ önkoşulu arasında nicelik ve nitelik açısından büyük fark var.

İrade zamanı

Silvan sonrasında şiddet lobisi zincirinden boşandı. Toparlanmamız şart. Sorumluluk basın, kanaat önderleri ve siyasette. Ama sorumluluğun büyüğü yine hükümette, sadece hükümet olduğu için. Hükümetin çözüm konusunda kalıcı adımlar atması için gereken veri ve ortam hiç olmadığı kadar mevcut. Ama belki eksik olan ya da çok fazla olan, hükümetin özgüveni! İşte bu yüzden arabuluculuğa ihtiyaç olabilir. Bu, Kürt çatışmasının uluslararasılaşması demek değil. Tarafların, çatışmanın galibinin olamayacağı algısı (stalemate) ve çözümün bedelinin çözümsüzlüğün bedelinden daha hafif olacağı hesabını kendilerine hatırlatacak bir kolaylaştırıcının varlığı demek.

Türkiye’de sokak ve siyaset, daha ‘conflict fatigue’ yani ‘çatışma yorgunu’ aşamasına gelinmediğini gösteriyor. ‘Analar ağlamasın’dan çok ‘kana kan intikam’ kokan bu ortamda herkesi sorumluluğa davetten başka ne yapılabilir?

Cengiz Aktar – Vatan

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR