Yeşeriyorum

Seçim bitti peki ya kadınlar

0

Türkiye bir seçim dönemini daha bitirdi. Günlerdir seçimle yatıp seçimle kalktıktan sonra saatlerce sonuçları takip ettik. Her ne kadar seçim sonuçları hakkında konuşanların çoğu “beklenen oldu” gibi yorumlarda bulunsa da, bence bu sonuç oldukça şaşırtıcı. Evet iktidar partisi yüzde 50 civarında bir oy aldı ve bu benim gerçekten hiç beklemediğim bir sonuç oldu. Bunun nedenlerinden kısaca bahsetmek gerekirse öncelikle şunu söylemem gerekir ki AKP’nin meclisteki sandalye sayısının azalması siyasal anlamda pek çok anlama gelse de sosyal olarak en azından benim baktığım yerden çok da bir şey ifade etmiyor. Başbakan Erdoğan ve hükümetinin son altı ay içinde bile yaptıklarını, altı içinde tartışılan gündemleri düşündüğümde popüler tabirle bu ülkedeki her iki insandan birini AKP’ye oy verdiren motivasyonu gerçekten anlayamıyorum.

Nükleer santrallerden, HES’lere çevre sorunları; gözaltında işkence gören insanlardan,  biber gazıyla öldürülen Metin Lokumcu’ya gösterilen şiddet; yasaklanan kitaplardan, yargılanan gazetecilere düşünce özgürlüğü sorunları bunlardan sadece bazıları ve her biri üzerine sayfalar yazılabilir yazıldı da. Benim burada asıl üzerinde durmak istediğim konu kadın meselesi… Çünkü her ne kadar parti listelerinde gösterilen kadın milletvekili adaylarının sayısına bağlı olarak meclisin kadın oranı artsa da, bana göre bu seçim sonuçlarının asıl kaybedeni kadınlar oldu. Çünkü bu ülkenin yarısı, kadın bakanlıklarını kaldırıp, kadın meselesini aileyle sınırlandırmayı vaat eden; bunun açıklaması olarak da “Biz muhafazakar bir partiyiz. Aileyi güçlendireceğiz” diyen; yine bu ülkenin yarısı hala “kadın” diyemeyen, dahası “kreş eken huzurevi biçer” diye talihsiz bir açıklama yapabilen ve yine bu ülkenin yarısı tek kelimeyle açıklamak gerekirse cinsiyetçi bir başbakana oy verdi.

Kadınları aileyle eklemlemenin arkasında yatan nedir? Öncelikle kadını aileyle bir görmek muhafazakar ideolojilerin tipik özelliği olmakla birlikte kadınların başına gelen ve  gelebilecek en kötü durumdur. Kadını aileyle bir görmek demek; onu ailenin iffeti, namusu olarak tanımlamaya devam etmek, onu çalışma yaşamından ve sosyal yaşamdan olabildiğince uzaklaştırıp ailenin düzenini sağlayacak kişi olarak görmek demektir. Kadını ailenin içinde tanımlayan bir ideoloji kadının özgür, kendi kararlarını veren, özellikle kendi bedeni üzerinde sadece kendisinin söz sahibi olduğu bir kadınlığın önündeki en büyük engeldir. Bu durumun kökleri Türkiye için onlarca yıl öncesinde yatmaktadır. Ta cumhuriyetin ilk yıllarındaki bir modernizasyon projesi olarak haneden çekirdek aileye geçmenin her erkeğe kendi evinin hakimi, söz sahibi, kadının koruyucusu olma hakkını verdiği, dahası ailenin erkeğin sarsılmaz iktidar alanı olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Tayyip Erdoğan ve ekibinin yapmaya çalıştığı da bu durumun devamlılığını sürdürebildikleri kadar sürdürmeye çalışmak işte. Başbakan daha seçimi kazanır kazanmaz nasıl demokratik bir başbakan olacağını açıklarken kadınları çocuklarla aynı kategoride birlikte sayarak yaptığı konuşmada bunu bize bir kez daha gösterdi.

Peki tüm bunlar ne demek ve yarın bize ne getirecek? Bu ülkede yine kadına yönelik tüm politikalar kadının üremesi merkezli olacak. Kimi insanlar belirli pozisyonlara gelmiş kadınlara yine pornocu ya da konsomatris demeye, kimileri eşcinsellik hastalıktır demeye devam edecek. Kadın meselesi yine çok çok gerilere atılacak. Bu ülkenin bir kadın aktiviste “kadın mı kız mı bilmiyorum” diyerek bekaret üzerinden politika yapan, yüzde 14’ü kota olarak gören bir başbakanı olacak ve bu başbakan sık sık demokrasiden bahsedecek. Aile ve evlilik cenderesinden kurtulmaya çalışan kadınlar cinayete kurban gidecek ya da ev içi iktidarları sarılan erkeklerden şiddet görecek ve bu ülkenin yine en iyi ihtimalle en az dört yıl daha “erkek” bir siyaseti olacak.

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.