ManşetUncategorized

Saidiya Hartman: Kölelik karşıtlığı ve isyancı tarih hakkında

0

Röportaj: Catherine Damman

Yeşil Gazete için çeviren: Özde Çakmak

*

Beş yüzyıllık beyaz üstünlükçü terör: Yalnızca kaçınılmaz biçimde bağlı olduğumuz bir geçmiş değil, aynı zamanda farklı büyüklük ve kırılganlık türlerine rağmen bizi üreten şimdiki zaman. Birleşik Devletler ülkenin kurucu şiddetinden deri değiştirir gibi kurtulduğu kurgusunu uzun süre devam ettirdi, ancak deriniz nasıl her gün mobilyalarınızın ve eşyalarınız üzerine dökülüyorsa tarihin pisliği de bir kişinin serpilmeye, mücadele etmeye ya da solup gitmeye mahkum olduğu toprakları verimli yapıyor. Saidiya Hartman’ın eserleri, birikim ve mülksüzlüğün tortulu güçleri tarafından üretilen toplumsal düzenlemeler içinde/ boyunca bir yol belirliyor. Hartman’ın yazıları, çok sayıda makalesi ve Scenes of Subjection: Terror, Slavery, and Self-Making in Nineteenth Century America (1997), Lose Your Mother: A Journey Along the Atlantic Slave Route (2007) ve Wayward Lives, Beautiful Experiments (2019) gibi kitapları akademik araştırmanın hatlarını yeniden şekillendirmekle kalmadı, “henüz tamamlanmamış özgürlük projesi” adını verdiği şeye de biçim verdi. Aşağıda Hartman’ın Siyah radikal gelenek, Siyah yaşamın isyancı nitelikleri ve egemen düzene meydan okumak için gereken “tahayyülün vahşi egzersizi” hakkında söylediklerini okuyacaksınız.

RADİKAL DÜŞÜNCEYİ OLUŞTURAN NEDİR? Siyah radikal pratik sabitliği – çoğunlukla gözden düşen bir pratik – ile politik, radikal politik, anarşist geleneği ya da anti-faşizm tarihini oluşturan belli bir sözlüğü nasıl ortaya çıkarırız? Wayward Lives, Beautiful Experiments (2019) adlı kitabımdaki genç kadınların, gender nonconforming (toplumsal cinsiyet normlarına ve beklentilerine uymayan kişi- ç.n.) ve queer arkadaşların hayatlarına baktığımda tamamen net olan bir şey vardı: Reddetme pratikleri – vazifeleri yerine getirmeme, avarelik ve grev – devlet ve devletin muktedirliğinin eleştirisi ile devletin öncelikle cezalandırıcı bir güç – Siyah hayatları acımasızca çevreleme, ihlal etme, düzenleme ve yok etme gücü – olarak mevcut olduğuna dair bir kavrayış. Wayward Lives’da, polisin istediği gibi dairelere girmesini sağlayan “arama izni”ni (jump warrant) ele alıyorum. Breonna Taylor’ın bu iznin çağdaş dengi olan “kapıyı çalma” ruhsatıyla öldürüldüğünü biliyoruz. Polis istediği yere giriyor ve yapacağını yapıyor.

 “Dik başlılar” büyük ölçüde normun – meşru, saygıdeğer olan – sınırlarını aşan bir şekilde hareket ettikleri ve dünyayı bu şekilde algıladıkları için geleneksel siyasi aktörler ve düşünürler onların radikal reddediş ruhuyla canlanan ve biçim değiştiren bu edimlerini anlamakta başarısız oluyorlar. Oysa bu benim için son derece açıktı. Dikbaşlılığı günümüzün önceden tahayyül edilen protestoları ve ayaklanmaları ile aynı zamanda sürekli bir pratik olarak düşünmekten hoşlanıyorum. Frederick Douglass My Bondage, My Freedom adlı kitabında plantasyonu ulus içinde bir ulus, demokrasi kabulünün dışında istisnai bir mekan, bir parmaklık olarak tarif eder. Siyahlar kanunlar tarafından terk edilmiş, ülke dışında konumlandırılmış ve toplumsal sözleşme şartlarından dışlanmışlardır – aslına bakılırsa bu farkediş asırlardır mevcut. Wayward Lives bunu anladıkları ve güç ilişkilerini zekice kavradıkları için genç Siyah kadınların hakkını teslim ediyor ve kitap onların etrafını saran parmaklıkların yapısını ve onları köleliğe çağırmaya niyetli güçleri asla unutmayarak yaşamaya ve geçinmeye çalışma biçimleriyle ilgileniyor.

Benim çalışmam bu bağlamda Siyah hayat hakkındaki asıl soruyu, açık soruyu – nerdeyse imkansız olan o soruyu – ve bu durumlarda varoluşun zengin dokusunu en iyi şekilde iletme yollarını düşünmeye çabalıyor: Şiddet eğilimli tahakkümü ve erken ölümü Siyah hayatın belirleyici özellikleri yapan iktidarın acımasız ve soyut ilişkilerini görünür kılmak. Belli kumpaslara ya da öznenin dayatmalarına nasıl karşı konulur? Güdümlü ve düzenli hayat senaryosuna baş kaldırarak mı? Ölüm tehdidi altında bile vazgeçmeyerek mi? W.E. Bois hakkında sevdiğim şeylerden biri – kitabım onunla diyalog halinde ve onun eserlerine borçludur – onun imgesel yeteneği ve deneyselliğe bağlılığıdır. Black Reconstruction’da (1935) gerçekleşen epistemik devrimi anlamak, köleliğin lağvedilmesini ve Yeniden Yapılanma Dönemi’ni (Reconstruction) Amerikan demokrasisinin başarısı olarak anlamak ve köleleştirilen aktörlerin radikal ve başkaldıran politik pratiğini kavramak demektir. C.L.R James bile Du Bois’un devrimci bilincini ortaya çıkarma becerisine hayret eder ve Lectures on The Black Jacobins’de (1971) kıyaslayarak kendi noksanlarını yansıtır.

Siyah kadının ‘etini’ sevmek? 

Açık bir soru biçimi her daim vardır: Küçük bir devrim nasıl gerçekleştirilir? Genellikle bir taraftan arzunun diğer taraftan da şiddet ve baskının var olduğu ve bunların radikal biçimde birbirinden ayrı ve zıt olduğu bir kurguyu devam ettirmek isteriz. Bunun yerine cinsel şiddeti istisna olarak değil normatif bir durum olarak düşünebiliriz. Heteropatriyarkada şiddet ve tecavüz düzenin şartlarıdır, normdur; beklenilmeleri gerekir. Kişi bir başkasını nasıl arzular, nasıl ilgi kurar, ister ya da sever? Dokunma, birçok durumda, bir şiddet yöntemi iken nasıl dokunma talebinde bulunur?

Tekrar tekrar söylediğim gibi, Wayward Lives bir cinsel özgürlük metni değil. Ama gerçekten duyumsal deneyimden ve yaralanabilirlik ve istismar durumuyla tükenmeyecek şekilde bedeni mesken tutmak hakkında düşünmek istedim. Kölelik ya da şiddetin boyunduruğu altında olmayacak şekilde bedenleşmeyi tahayyül etmek – bedenleri genellikle başkalarının iradesine, arzusuna ve şiddetine maruz kalan kişiler için – ne anlama gelir? Bana göre bu radikal politika hakkında düşünmek için elzemdi: O bedeni sevmek ne anlama gelir? Sevilmediği ya da dikkate alınmadığı bir dünyada onun “etini” sevmek mi? Siyah kadının etini sevmek… Breonna Taylor’ın katilleri hala ceza almadı.

Beyazlığa yapılan tahakküm edici yatırım “nasıl daha fazla ırkçılık karşıtı olunacağını” öğrenerek giderilemez. Beyazlık projesinde radikal bir tasfiye ve servetin ve kaynakların yeniden dağıtımını gerektirir. Köleliğin lağvedilmesini, hapishane dünyasının feshedilmesini, kapitalizmin ortadan kaldırılmasını gerektirir.

Şiddete ve istismara yönelik akıl almaz kırılganlık Siyah femme’lerin hayatları için son derece belirleyici. Öyleyse, bir şeyi tahayyül etmek ve başka bir şeyi deneyimlemek ne anlama geliyor? Bunun politik olmaması imkansız –kişinin bedenini yalnızca zorunlu kölelikten özgürleştirmek istemesi, dünyanın üreme projesinde artık bir hizmetkar olmayı istememek – bütün bunlar kölelik karşıtı  tahayyülün bir parçasıdır. Bizlere ırkçı kapitalist düzende bir yer tahsis edildi: Son basamak.

Son basamak “temel” işçinin yeridir, tüm o zahmetli, üretici emeğinin meydana geldiği yerdir. Yalnızca hayatta kalabilmeleri ve zenginleşmeleri için beyaz aileleri geçindirme ve destekleme açısından üretici emek değil, beyazlığın ruhsal hayatını beslediği ve desteklediği için de üretici iştir: Efendi öznenin, erkeğin dokunulmazlığını, güvenliğini, mutluluğunu ve egemenliğini destekler. Bu dünya büyük ölçüde Siyah ve siyah ya da beyaz olmayıp farklı etnik kökenlerden gelen kadın hayatlarının kullanılabilirliği ve takas edilebilirliği ile idame ettirilir. Yakınlık, zorla yaptırılan bu iş ve bakımın önemli bir özelliğidir. Siyah yakınlığı kölelik, gönülsüz hizmetkarlık, kapitalist çıkarım ve siyah karşıtlığı tarafından üretilen alışılmışın dışında toplumsal oluşum ile şekillenir fakat bu koşulları aşar. Yakın dünya sosyal dünyanın bir uzantısıdır – sosyal dünyadan ayrılamaz – bu yüzden başka sevgi ve şefkat ağları yaratmak, yabancıları içine alacak kadar geniş ayrım gözetmeyen bir sosyalliği beslemek meydan okuma işine bulaşmak ve sosyallik şartlarını yeniden koymaktır.

Şimdi ise Siyahların acı çekişinin beyaz pedagojiye dönüştüğünü görüyoruz. Bu olağanüstü anda, bir can kaybıyla sonuçlanabilecek gelişigüzel şiddet – Siyah bir erkeğin boynu üzerine dizlerinin ağırlığını koyarak onu kelimenin gerçek anlamıyla öldüren bir polis memuru – belli bir beyaz liberal vicdan türü için alevlenme noktası haline gelir: “Aman Tanrım! Irkçı bir düzende yaşıyoruz! Bunun hakkında nasıl daha fazla bilgi edinebilirim?” Bu soru Floyd’un ölümünü üreten yapının belirtisidir. Başka talepler de vardır: “Yaşadığımız düzen hakkında beni eğit.” Ve bu şuna benzer: “Ah, ama sen de bu düzende yaşıyorsun. Güvenliğin, servetin, yüksek hayat standardın buna bağlı.”Kısacası, deli saçmasıdır.

Büyük Bunalım’dan bu yana en büyük Siyah mülk kaybı yüksek riskli konut kredisi krizinin bir sonucuydu, ırkçı devlet şiddetinin artan edimleri Siyah bir başkan başkanlık koltuğundayken gerçekleşti. Dünyanın hapse atılan en büyük nüfusu, 2016 seçimi ve 45’e kadar beyaz üstünlüğünün açık açık ilan ve kabul edilişi– bütün bunları hepimiz biliyoruz, değil mi? Beyaz semtlerin ırksal açıdan dışlayıcı özelliğini, şehir merkezlerinde üst sınıf kişilerin kendi geleceklerini ve çocuklarının geleceğini diğer çocuklara karşı garanti altına almak için kamusal kaynakları nasıl tekelleştirdiğini biliyoruz. Ben New York’luyum – bu şehir ırksal açıdan ülkedeki en ayrımcı okul sistemine sahip. Obama ve Clinton’ın seçmenleri, Siyah ve siyah ya da beyaz olmayıp farklı etnik kökenlerden gelen çocukları dezavantajlı duruma düşüren bir okul sistemine yatırım yaptılar ve onu daha eşitlikçi yapmak için en ufak çabaya bile direniyorlar.  

Beyazlığa yapılan tahakküm edici yatırım “nasıl daha fazla ırkçılık karşıtı olunacağını” öğrenerek giderilemez. Beyazlık projesinde radikal bir tasfiye ve servetin ve kaynakların yeniden dağıtımını gerektirir. Köleliğin lağvedilmesini, hapishane dünyasının fesh edilmesini, kapitalizmin ortadan kaldırılmasını gerektirir. Toplumsal düzenin yeniden kurgulanması gerekir, bundan başka bir şey hiçbir fark yaratmayacaktır.

Reform, yeterli değil

Herkes beyanatta bulundu – elit, ırkçı üniversitelerin herbiri, talancı bankaların ve yatırım şirketlerinin herbiri- Siyah Hayatlar Önemlidir’ hareketini (Black Lives Matter) desteklediklerine dair açıklama yaptı. Bu, ikiyüzlülüğün ötesindedir. Tam anlamıyla sinizmdir. Bu kurumlar yalnızca sokaktakilerin radikal biçimde geniş talepleri, abolisyon talep edenler ve “Toplumsal sözleşmenin bir parçası değiliz, isyan edeceğiz, yağmalayacağız” diyenler yüzünden bu türden performans ve konuşmalarda yer alma mecburiyeti hissediyorlar. Bunlar meşru siyasal eylemlerdir. Bunlar o düzenin şiddetini düzenin seviyesinde – polis merkezi, banka, perakendeci, şirket merkezi – ele alma yöntemleridir.

Bu radikal feminist, queer, trans Siyah hareketinin dile getirdikleri ile parti politikalarının ve seçim tercihlerinin – o kadar kısıtlılar ki tercih bile sayılmazlar – dili arasında büyük bir fark var. Onyıllardır gelişen bir hareket, yerinde bir analiz olduğu için – Angela Davis, Assata Shakur, The Combahee River Collective, Marsha P. Johnson, Audre Lorde, Ruth Wilson Gilmore, Mariame Kaba, Patrisse Cullors, Opal Tometi, Alicia Garza, Michelle Alexander, Keeanga Yamahtta Taylor’ın eserleri üzerinde inşa edilen –  polisin mali kaynaklarını kesme fikri onay aldı. Sokaktaki kişilerin çoğunun genç olması şaşırtıcı değil. Bu güçlü eleştirel ve kavramsal araçlarla sokaktalar ve reformla tatmin olmuyorlar. Reformun makinayı ve düzeni yeniden üretmenin – onu devam ettirmenin – bir yöntemi olduğunu anlıyorlar. Bu vizyon netliğinin kaybolmayacağını hissediyorum. Bu protestoların ve ayaklanmaların en ilham verici yanı – vizyonun netliği ve genişliği.

Makalenin orijinali için tıklayın

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.