Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Rant- 5

0

[email protected]

Epeyce bir süredir rant kavramı ve ülkedeki farklı kentlerde farklı etkiler yaratan olguyu biraz daha yakından tanımayı amaçlayan tartışmayı sürdürüyoruz. Konudan sıkılmış olabileceğinizin farkındayım ve bu yazı ile şimdilik noktayı koyabileceğimizi düşünüyorum.

Bir kentin ranta göre çalışması ve biçimlenmesi neden kabul edilemez?

Toplumsal-politik ve sosyal-psikolojik olarak; 

  • Rant gelirleri her ne kadar orta sınıfların ya da mülk sahibi orta-alt sınıfların gelirlerine az da olsa pozitif katkıda bulunsa da mülksüzlerin ve yoksulların daha da yoksullaşmasına ve yaşamlarının güçleşmesine, kentsel gelir dağılımındaki makasın açılmasına ve uçurumlaşmasına neden olduğu için, kentsel yaşamı olumsuz etkiler. (Ancak orta sınıfların yoksullar/ en yoksullardan çok daha büyük bir nüfus oluşturduğunu biliyoruz.)
  • En güçlü rantsal çıkar arayışında tekelci bir avantaj elde etmek isteği hem her sektörde tekelci yapıların oluşmasını olağanlaştırır hem de kente asıl dinamizm veren öge, rantı en çoğa çıkartmak arayışı ve hırsı olmaya başlar. Böylece rekabetçi insan ilişiklerindeki çıkarcı/ bencil ve yırtıcı türdeki gergin ilişkiler toplumsal yaşamı/ toplumsal psikolojiyi de gergin/ stresli ve hastalıklı bir ortama doğru sürükler, güvensizlik artar- demokratik karar verme mekanizmaları çalışamaz ve küçük gruplardan başlayarak demokrasi çöker, otoriteryenlik yükselir,
  • Kentte belirli bir toplumsal emeğe göre kurulmuş ve geliştirilmiş insani ilişki ağları, komşuluklar/ tanışıklıklar/ dayanışmalar ve zaman içinde inşa edilmiş güven ilişkileri/ dokuları rantın aceleyle oluşturduğu yeni çıkarları çoğaltan fiziki ve ekonomik gerekler doğrultusunda parçalanır veya zedelenir. Böylece kentin belleği zayıflar, insan ilişkilerinin yoğunluğu gevşer veya kaybolur, kentsel kimlikte erimeler başlar ve kent kendine özgü bir duruş/ görgü/ kültürel ve etik kimlik beklentilerine göre değil, kısa erimli çıkar ilişkilerinin gereğine göre oluşmaya başlar. Kent hem hemşeriler arası ilişkide hem de kendi kimliğine karşı yabancılaşır. (Gecekondu dokusu kaybının böyle bir anlamı olduğu da söylenebilir.)
  • Kentin tarihi dokusunu korumak güçleşir ve rant getirisinin güçlü olduğu yerlerde tarih/ kentsel bellek erozyona uğramaya başlar ve belleğin parçası olan yapılar/ açık alanlar yok edilir, kentin kendi geçmişiyle ilişkisinin kanıtları silinir ve yitmeye yüz tutar. Ancak politik olarak kentin kimliğini korumak propagandalarıyla ya yapay olarak “tarihsel olduğu” iddia edilen yapay ve sentetik yapılar uydurulur (Ankara’da İMG döneminde olduğu gibi) veya tekelci bir rant arayışıyla doku özelliği yok edilmiş ama tekil olarak korunmuş yapılara yeni işlevler verilerek, belleğin korunduğu iddia edilir.

Ekonomik ve mekansal olarak; 

  • Kentin geleceğinin makro düzeyde biçimlenmesi (ve dolayısıyla altyapının ve hizmet ağlarının kurulması) kent için rasyonel olarak yapılacak/ yapılan öngörülere veya planlama ilkelerine ve kararlarına göre değil, rantçıların çıkarlarına göre biçimlenir, rant ve spekülasyon öngörülerinin gücü planlama mantığının ve uygulamalarının gücünü aşar, onu etkisizleştirir; makro-plan yapılamaz, yapılırsa uygulanamaz olur.
  • Kamusal hizmetlerin sağlanması (en önemlileri ulaşım, temiz su ve enerji, ekolojik ihtiyaçlar olmak üzere) zorlaşır ve/ya pahalılaşır, belirli bir sistematik mantığa göre işlemekten çok belirsiz ve keyfi, verimsiz ve pahalı (pahası da, toplu taşıma bilet fiyatlarında olduğu gibi yoksullara ödetilen) bir kamusal yüke dönüşür.

Ekolojik olarak; 

  • Kentin ekolojik olarak değerli ve korunması gereken yerleri/vistaları, rantın gücü karşısında ezilir ve parçalanır, su kaynakları ve kıyılar, insan eliyle geliştirilmiş veya doğal yeşil alanlar; parklar, bostanlar, kent ormanları, bitki dokuları korunamaz ve betonlaşır/ asfaltlanır. Rantın gereğine göre biçimlenmiş bir kentin havası (hem daha çok kar amacıyla hem de kamusal projelerin geliştirilmesi/ finanse edilmesi ve uygulanmasındaki zorluklar nedeniyle) giderek kirlenir ve zehirlenir,

Rant, kent toplumunun geniş bir bölümünün yararlandığı bir piyasa olarak kabul edilirse rantla ilgili politikaların geliştirilmesinde bu gerçeğin bilinçli bir biçimde ele alınması gerekir. Rant bakımından temel ilke kentlerde oluşan rantın tamamının bu rantı yaratan kent toplum bütününe geri döndürülmesidir. Eğer eşitlikçi anlayışın ağır bastığı bir politika yaklaşımı söz konusuysa mülk sahibi olan sınıfların elde etiği rantın kent kamusuna, ama mülksüzlere/ kiracılara ve en yoksullara öncelik verecek biçimde yöneltilmesi ideal yaklaşım olarak kabul edilebilir.

Ancak bunun olanaksız olduğu durumlarda rantın kentin kamusuna, belki yoksulları özellikle gözetmeyen ama spekülatörlerin dışındaki grupların hepsini kapsayacak biçimde geri döndürülmesi de söz konusu olabilir. Bu durumda eşitçiliğe farklı oranlarda yaklaşacak politikaların, vergilendirilmesi ve toplanan birikimin kent ihtiyaçları için harcanması aşamalarında iki tür yaklaşım söz konusu olabilir.

Rantın vergilendirmesi aşamasında; 

  • bütün mülk sahibi sınıfları rant gelirleri bakımından aynı oranda vergilendirmek veya
  • mülk sahiplerinden alınan rantı kendi içinde basamaklandırarak, en üst (rant elde eden) gelir gruplarını daha yüksek/ artan oranlı biçimde vergilendirmek, ama orta/ orta-alt sınıflardan daha düşük oranlı rant vergisi almak. (Çünkü rantı, kente karşı bir suç olduğunu bilerek manipüle etmek ve bundan yüksek ve etik dışı kazançlar elde etmeyi amaçlayan ve bunu bir haksız kazanç kapısı yapanlarla çok riskli ve belirsiz ekonomik ortamda, küçük birikimini koruyabilmek için oturacağı bir eve sahip olmak isteyenlerin rantla ilişiklisi aynı nitelikte değildir.)

Kentteki adaletin ve eşitliğin korunması için harcama aşamasında da;

  • toplanan rant vergilerinin tamamını yoksulların ihtiyaçlarını gidermek için kullanmak veya
  • bu birikimi toplumun bütünü için (geniş orta sınıf ihtiyaçlarını gözeterek ama yoksulları da dikkate alarak ya da kısmen önceliklendirerek) yaygın bir toplumsal yarar elde edecek biçimde kullanmak.

Rantla ilgili politikalar, yukarıdaki seçeneklerin kombinasyonları biçiminde veya bunlar daha da genişletilerek ve çeşitlendirilerek geliştirilebilir. Ancak kentte rantla ilgili politika tasarımının/ oluşturmanın ne kadar bilgi ve incelik gerektirdiği, buna karşılık ne tür güçlük/ engel ve tuzaklarla dolu olabileceğini kestirmek güç değildir. Yine de rant politikalarının geliştirilebileceğini ve geliştiren kentlerin olduğunu biliyoruz.

*

Evet, kısa-orta erimde, geniş bir toplum kesimine çıkar sağlayabileceğini kabul ettiğimiz rant, her durumda yoksulluğu artıran, derinleştiren, genişleten etkisi ve uzun erimde de bütün kenti toplumsal, ekonomik, politik, kültürel ve ekolojik olarak zarar uğratan, kirleten ve yapaylaştıran, yabancılaştıran, kentsel yaşamı güçleştiren ve stresli hale getiren etkileri nedeniyle onaylanamaz. Ama baş etmesi çok güç ve köklü bir kentsel öge/ olgu olarak varlığı kabul edilmelidir.

Ranta karşı politika/ strateji geliştirmenin kritik ve kilit alanı ona karşı  politikaların planlanması çalışmalarının yapıldığı alan olarak düşünülebilir. Çünkü plan, eğer gerçekten kamusal yarar sağlayabilecek ve kentsel gelecek bakımından sağlam, tutarlı ve güçlü bir biçimde yapılandırılmışsa, sonuç olarak rantın yaratabileceği ve yukarda değinmiş olduğumuz zararların ve olumsuzlukların hepsine karşı sistematik bir saldırı ve çökertme sağlayabilecek, etkin ve total (ama tekelci olmayan/ demokratik) yararlar oluşturan bir araç olacaktır.

Eğer kentsel demokrasi geliştirilerek yapılacak bir plana toplumsal sahiplenme sağlanabilir ve sürdürülebilirse kentsel rantları yok etmek değil ama azaltmak ve etkilerinin önemsizleştirmek böylece olası olabilir.

 

 

 

 

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.