Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Rant -4

0

[email protected]

Birkaç haftadır ara verdiğimiz “rant tartışmalarına” geri dönecek olursak:

Rant olgusuyla baş etmek, pazar ekonomisinin geçerli olduğu bir ortamda olanaksıza yakın bir güçlük içeriyor. Çünkü kentler çok sayıda küçük yatırımcının hisse sahibi olduğu bir borsa gibi çalışıyor. TÜİK’in yayınladığı “Nüfus ve Konut Sayımı (NKS), 2021” istatistiklerine göre (kuşkulu bir gösterge olabilir elbet) hanehalklarının %60.7’si oturduğu konutun sahibi (bianet/19 Aralık 2022). Bu rakamın kentler için %50’nin üzerinde olup son dönemde oranın gerilediği ile ilgili gazete haberlerini de görüyoruz.

Başka türlü söyleyecek olursak, kentlilerin oransal olarak büyük bir bölümü (orta alt sınıflardan başlayarak daha üstte yer alan bütün sınıflar) kentin rant borsasına yatırım yapmış durumda. Ekonominin iyi gitmediği, enflasyonun hızının yüksek olduğu bir ortamda eğer doğrudan girişimci olma cesaretiniz niyetiniz ya da olanağınız yoksa elinizdeki küçük veya orta birikiminizle/ emeklilik ikramiyenizle vb. ne yapabilirsiniz?

İnşaat: Hem istihdam hem rant kaynağı

Hemen bütün kentlilerin hem fikir oldukları yatırım alanları altın ya da kentsel bir toprak parçasıdır. Böylece hem paranızın değerini korumuş olursunuz hem de tapusunu ya da hissesinin bir parçasını aldığınınız toprak parçasının sahip olduğu diferansiyel ranta miktarına göre rant elde dersiniz. Eğer iyi bir seçim yapmışsanız veya şanslıysanız hızla, kötü seçim yapmışsanız daha yavaş bir rant artışından yararlanırsınız. Bu, göreli olarak riskli olmayan bir yatırımdır. Bu beklentinin bir kısmının oldukça masum bir orta sınıf beklentisi olduğunu da kabul etmek gerekiyor. Bu durumda rant olgusuna kuramsal ya da uygulamalı bir biçimde karşı çıkmak çok güçleşiyor.

Rantla ilgili ilişkilenmenin yaygınlığı sadece kentin en yoksulları dışındaki nerdeyse bütün kesimlerinin borsasından bir biçimde hisse aldığı bir yatırım olması nedeniyle değildir. Ülke ekonomisinin en temel sektörlerinden biri (Çin Halk Cumhuriyeti’nden Brezilya’ya, Afrika ülkelerinin göreli gelişmiş olanlarına, Rusya ve Türkiye’ye kadar birçok ülkede olduğu gibi) eğer inşaat sektörü ise, o zaman rantla ilişkilenmiş emlak piyasası en yoksulları da ilgilendirmektedir. İnşaat sektörü, en yoksul ve eğitimi/ becerisi az olan kesim için bir istihdam yaratıcısıdır. Ama aynı zamanda rantın da yaratıcısıdır. Eğer inşaat sektörü krize girer ve daralırsa iş bulmak ve gelir elde etmek pek çok aile için güçleşebilir.

Kentsel dönüşüm: Kime yarar, kime zarar?

İnşaat sektörü, hem kentsel toprak piyasasındaki alım-satımlar/ emlak işleri ile uğraşanlar hem inşaat malzemesi ve inşaat makineleri üreten ve onaran küçük ve orta sanayi işyerlerinde (üretiminde ve ticaretinde) çalışanlar, inşaatla/ çevre düzenlemesiyle ilgili tasarım ve denetimi işyerleri hem de inşaat sektörü istihdamı kentin ekonomisinin can damarlarından biri gibidir. Kentte rant piyasasının canlılığı, kent ekonomisinin canlılığı ile eşdeğer gibidir.

Kentsel topraklar hemen her zaman rant kazandırır, ancak bazı durumlarda kentlerin bazı alanları toplumsal statü veya kentteki güncel eğilimler bakımından çöküntüye uğrayabilir. Bu durumda rant getirisi azalır, durur veya geriye bile dönebilir. Kent içinde böyle değer çöküntüleri olması ve toplumsal olarak bazı bölgelerin tekinsizleşmesi, kamu yönetiminin bir sorun alanı olmaya dönüşür ve bu nedenle “kentsel dönüşüm” veya bazen “kentsel yenileme” vb. gibi jenerik adı olan (ama gerçek adı “soylulaştırma” olan) uygulama programları yapılır.

Bazen de kentsel topraklar üzerindeki rant piyasası yeteri kadar hareketli ve hızlı değilse bunu kamu veya kamuyla etik olmayan bir işbirliği içinde/ bütünleşik olan çeşitli özel sektör kesimleri eliyle hızlandırmak her zaman olasıdır. Yukarıda, rantın kent ekonomisinin can damarını nasıl beslediğini anlatırken atladığımız banka ve finans sektörünü, kent yöneticileri ile yerel politikacıları da ranttan beslenen/ ilişkilenen kentli gruplara eklemek gerekir.

Kentsel dönüşüm, bir kavram olarak gerekli koşullar varsa ve kamusal yarar sınıfsal olarak zedelenmeden/ kendi etiğine uygun biçimde gerçekleşiyorsa  kentin ve kent toplumunun yararınadır. Kent de yaşayan her canlı gibi yaşlanabilir ve bazı kesimleri hastalanabilir ve bakıma/ onarıma gereksinim gösterebilir. Ama kentsel dönüşüm rant avcılarının/ spekülatörlerin projesi olarak tasarlanmışsa, özellikle kent yoksulları için büyük bir tehdit oluşturur.

Kentteki çöküntü alanları kamusal bir manipülasyonla kentsel rantı harekete geçirmek ve çoğaltmak için kullanılabiliyorsa, bu durum birçok kentli kesim için istenilir bir gelişme olacaktır. Ama çöküntü alanları yoksa veya yeterli değilse, o zaman “dönüştürülecek” alanların icat edilmesi gerekecektir. Türkiye’de bu tür bir durum için en iyi potansiyelin gecekondu alanlarında oluştuğu 1980’li yıllarda, neoliberalizmin ekonomiyi, politikayı ve toplumu etkilemeye yeni başladığı yıllarda keşfedilmişti.

‘Kondu rant savaşı’nda kaybedenler

1950’lerden başlayarak kentlerin çeperlerinde ya da merkezi yerde olsa bile, kentsel gelişme için uygun olmayan/ riskli alanlarda (dere/ sel yatakları/ vadi tabanları, dik eğilimli-heyelanlı yamaçlar veya kentin gelişme yönü üzerinde bulunmayan araziler vb.) gelişmişti. Kent nüfuslarının/ göçlerin artarak sürmesi nedeniyle nüfus ve yüzölçümlü olarak büyüyen kentlerde, gecekondu alanlarını konumsal özellikleri, dolayısıyla toprak değeri değişti/ arttı, bu alanlarda bir rant birikmeye başladı.

Gecekondular, kentteki konumları nedeniyle diferansiyel rantın artışından yararlandılar, ancak hem altyapının göreli yetersizliği hem de buradaki toplumsal-sınıfsal yaşamın yerel özellikleri/ toplumsal ve kültürel olarak kent ortalamasından aşağıda olduğuna dair (burjuva) değer yargıları rantın artışındaki sınırlamalar olarak belirmeye başladı.

Bu durumda kentin eski gecekondu bölgelerinin kentsel dönüşüm projeleriyle yenilenmesi, kentli grupların geniş kesimleri için rant sağlayabilecek, dolayısıyla kentlerde geniş bir (ekonomik, politik ve yönetimsel) konsensüs sağlayabilecek bir proje/ politika olabildi. Ve tapusu olanlar için öyle oldu.

Ancak gecekonduların dönüşümünde de kaybedenler oldu. Bu kesimler genel olarak kentin en yoksulları, tapu sahibi olmayanlar/ kiracılardı. Ayrıca, genel olarak kadınlar ve çocuklar da toplumsal, sosyal-psikolojik bakımlardan kayıplara uğradı. Mülk sahibi ailelerin bir parçası olsalar ve aile ekonomik olarak bir yarar elde etmiş olsa bile kadınlar gecekondularda geliştirmiş oldukları komşulukları, toplumsal ilişki ağlarını ve dayanışmaları; çocuklar da gecekondunun doğayla ilişki kurabilme olanakları sağladığı küçük ekolojik koruma-oyun alanlarını/ fırsatlarını yitirdikleri için kaybedenler safında sayılabilirler.

Kentsel rantın bu karşı konulamaz büyük gücü en başka en yoksullar/ kiracılar olmak üzere, kentlerdeki sınıfsal ayrışmayı sürekli derinleştirdi. Bu da kentteki hemen herkesin bir biçimde yaşamına girmiş olan rant olgusunu neden kabul edilemez ve onaylanamaz olduğu savını tartışma noktasına yeniden getirdi.

Sorunu tartışmasının son bölümünde bu konuları ve ranta karşı ne tür patikalar geliştirebileceğimizi tartışacak ve konuyu şimdilik tamamlamış olacağız.

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.