Dış Köşe

Pazartesi sabahı ne yapacaksınız? – Rıdvan Akar

0

Pazartesi sabah uyanacağız ve işe gitmeye hazırlanırken, haberleri -eski zamanlardaki tabirle ajansı- dinleyeceğiz. Acaba kim kiminle kavga etmiş, Doların ateşi düşmüş mü ya da üstümüze ne giysek? Gündelik yaşamın hay huyunda sorularımıza verdiği yanıt ölçüsünde pazartesi sendromunu atlatacağız.

Kimimiz ıpod’u kulağına geçirip, kimimiz iphone’a gözümüzü dikip kimimiz de gözünü yoldan ayırmayıp işe yollanacağız.

Soğuk, sıkıntılı ve dahi kasvetli bir kış sabahında hayallere dalacağız…

Acaba kaçımız haberlerde söylenen ya da gazetede yazan o habere dikkat kesileceğiz?

Kaçımız yüzümüzde o tutkulu ve coşkulu gülümsememizle “şövalye ruhluları” hatırlayacağız?

Kaçımız muzip ama kararlı, yaratıcı ama inançlı o sokak çocuklarını hafızamızda canlandıracağız?

Hani o en korkulu anda, nefesimiz daralırken “sık bakalım, sık bakalım, biber gazı sık bakalım” diye zıplayan, coplar inerken göğsünü siper eden, toma’ya karşı pomasıyla takibe çıkan, polis telsizlerine “açık tribünden Vedat” diye cevap verdiği ve tomayı zaptettiği efsaneleri üretilen o çocuklar hafızanızdan taşıp nasıl cisimleşecek?

Hani “Çarşı Geliyooor” kitabında Borga diyordu ya;

“Çarşı geldiği zaman bir “Rohirrim” yakıştırması yapıldı…filmde -Yüzüklerin Efendisi- Rohirrim geldiği zaman oradaki insanların yüzündeki ifadeyi, ne eksik ne fazla, birebir aynı ifadeyi biz Gezi’de insanların yüzünde gördük…”

Hatırlıyor musunuz?

O kırmızı pankartı ve “asi” “A”sıyla tribünün sert çocukları Taksim’e alana girdiğindeki duygularınızı, o kararlı yüzlerdeki morali ve inancı…

Hatırlıyor musunuz?

En zor anınızda, en korkulu zamanınızda sizi o ateş çemberinden çıkaran atkılı arkadaşlarınızı…

Şair demişti ya;

“Yine kitapları, türküleri, bayraklarıyla geldiler,

dalga dalga aydınlık oldular,

yürüdüler karanlığın üstüne.

Meydanları zaptettiler yine.”

O meydanı zaptedenleri…

Şimdi siz işe giderken, hayatın olağan akışına kendinizi bırakırken, o günleri “vay be ne günlerdi!” diye anarken, bir rövanş için onlar bir kez daha formalarını giyiyor ve atkılarını sarıyorlar.

Çünkü onlar için “gidilecek çok deplasman var.”

Çünkü “bir çağ yangını” hala onların yüreklerinde yanıyor.

Çünkü cesaret, direnmek ve boyun eğmemenin bedeli olmalıydı. Ülkenin üzerine giydirilen deli elbisesini yırtıp atan o gençlere ibret olsun diye kürsünün üzerinden bakılmalıydı.

Rıdvan Akar – www.t24.com.tr

Pazartesi hayat öylesine akarken Çarşı’nın direngenleri bu ülkede “darbe girişiminde bulundukları” gerekçesiyle mahkeme karşısına çıkacak.

“Hayatıma karışma!” diyenler adına,

Gözlerini yitirenler için,

Ölen 8 yol arkadaşları için sanık sandalyesine oturacak.

Dünya tarihinde ilk kez bir taraftar topluluğu ülkenin rejimini değiştirmek, geçmişte haki rengin eli silahlıları tarafından yapılan “şeyi” bayrakları ve formalarıyla yaptıkları gerekçesiyle yargılanacak.

Gülerek, yine hafif dalgalarını geçerek sanık sandayesine oturacak. Dünyanın en komik davasında “harbiden ciddi olamazsınız” bakışıyla haklarındaki “darbeci” iddiasını dinleyecek.

Gülecek miyiz?

Hayır!

Zira biliyoruz ki aslında yapılmak istenen Gezi’nin rövanşıdır.

Biliyoruz ki “bize direnen bedelini öder” mesajının ta kendisidir.

Biliyoruz ki dava komik olsa da gaz ile uslanmayanların, susturulması projesinin veciz örneğidir.

Onun içindir ki haftaya Çağlayan Adliyesi’nde başlamak gerek.

Hangi takımın taraftarıysanız, o gün formanızı giyerek bile ”ben bu davaya inanmıyorum” demek gerek. O Taksim günlerinin ağızlarda bıraktığı tat için, o gazı “harika” bulanlar için, “bağzı şeyleri” kahretmek için, itirazı unutmamak için, yaşama ve özgürlüğe sahip çıkmak için Çağlayan’da olmak gerek.

Çünkü “mesele sadece Çarşı değil, arkadaş sen hala anlamadın mı?”

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.