Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Pakistan fosil yakıt şirketlerini mahkemeye veriyor

0

Pakistan geçtiğimiz aylarda korkunç boyutta bir sel felaketi ile karşılaştı. Yaklaşık 30 milyon kişinin evsiz kalmasının ötesinde sel sonrası hasara uğrayan veya yıkılan 2 milyondan fazla evin, yaklaşık 24 bin okulun, 1500 sağlık tesisinin ve 13 bin kilometre yolun tamir edilmesi veya yeniden yapılması gerekiyor. Bu hasarların giderilmesi için gerekli olan maddi kaynak ise Pakistan ekonomisinin yaklaşık %10’una karşılık geliyor.

Pakistan, yüksek nüfusuyla kişi başına düşen milli geliri az olan ülkelerden biri ve bu kaynağı yerine koyması neredeyse imkansız görünüyor. O zaman gözler gelişmiş ve zengin ülkelere dönüyor. Yalnız bu zengin ülkeler de Pakistan’a ya kısıtlı miktarda yardım yapıyorlar ya da yaptıkları yardımı borç para olarak görüyorlar. Zaten kaynakları kısıtlı ve nüfusları yüksek olan Pakistan gibi ülkelerin iklim krizinden kaynaklanan bu zararları geri ödeyebilmesine imkan yok. Bu sorun her geçen gün ve her geçen felakette biraz daha ağırlaşıyor.

Çözüm var ama uygulanır mı?

Çözüm var mı? Olması gereken açısından bakacak olursak iklim krizine daha fazla neden olan gelişmiş ülkelerin şimdiki maddi imkanları ile bu hasarların önemli kısmını karşılamaları ve bir daha tekrarlanmaması için de altyapıyı kuvvetlendirmeye destek olmaları gerekiyor. Peki bu olur mu? Hayır. Küresel ekonomi küçük bir bilgiyi tamamen göz ardı ediyor. Onların, ürettiklerini satabilecekleri büyüyen pazarlar gerekli. Bu büyüyen pazarların önemli kısmı da Afrika ve Güney Asya’da bulunuyor. Eğer oradaki insanlar gerek ekonomik gerekse de insani anlamda gelişemeyecek olurlarsa diğer bölgelerde üretilen ürünlerin de satılma imkanı azalacak ve küresel ekonomi bir çıkmaza girecek.

Bu gerçekliğin anlaşılmamasındaki temel nokta, iklim krizini algılama bağlamında hepimizin en büyük sorunlarından birini oluşturuyor. Başımıza gelmekte olan ve şiddeti de gittikçe artan felaketlerin geçici olduğunu düşünüyoruz. Beynimizin bilinçli olan kısmı yeryüzündeki değişikliklerin kötüye gitmekte olduğunu görse ve sebeplerini anlasa da çoğumuz yarın daha güzel olacak inancıyla yaşıyoruz. Gelişmiş ülke ekonomileri de benzer şekilde yarın her şeyin daha güzel olacağına inanarak sistemlerini sürdürüyorlar.

Yalnız herkes bu saflıkta yaşamını sürdürmüyor. Bundan neredeyse yarım yüzyıl öncesinden bugüne dair yapılan hazırlıklar bulunuyor. Bu hazırlıkları yapanlar da kömür ve petrol şirketleri. Bugünlerde Pakistan özelinde hukuki bir girişim başlatılıyor. Bu sene yaşanan sellerden gelişmiş ülkelerin senelerdir atmosfere salmakta oldukları karbondioksitin sorumlu olduğunu öne sürerek hem bu ülkeleri hem de petrol ve kömür şirketlerini mahkemede yargılayarak tazminat elde edebilme çabasına girişildi. Bu çabanın kısa ve orta vadede bir sonuca ulaşmayacağını söylemek oldukça kolay çünkü fosil yakıt şirketleri 1960’larda tütün ve sigara şirketlerinin yaptıkları hatadan uzak durmak için çok akıllıca bir tuzak kurdular.

Yanlış soruya doğru cevap verilmez

Bir iklim bilimci olarak bana “iklim değişikliğinin Pakistan’daki selleri daha da şiddetlendirdiği konusunda bir şüphen var mı?” diye soracak olursanız cevabım “hayır, hiç şüphem yok” olacaktır. Ama aynı soruyu “iklim değişikliğinin Pakistan’daki sellere neden olduğunu kanıtlayabilir misin?” diye soracak olursanız bilimsel cevabım “kanıtlanamaz” olacaktır. Dolayısıyla mahkemeye gittiğiniz zaman da sorulacak soru bu olduğundan davayı kazanma şansınız yoktur. Bugün ve yakın gelecekte de durumun değişmesi ihtimali yoktur. Çünkü sorunun sorulma şekli aslında sizin bu davayı kazanamamanızın nedenidir. Fosil yakıt şirketleri de gizliden gizliye son elli senedir sorunun bu şekilde sorulmasını desteklemişlerdir, çünkü soru bu şekilde sorulduğunda hiçbir dürüst bilim insanı benim verdiğimden farklı bir cevap veremez. Bundan dolayı da bize düşen görev uzun vadede sorunun soruluş şeklini değiştirmektir.

Sorunun soruluş şekli, yani atmosfere sera gazı salan herhangi bir eylemin gelecekte olan herhangi bir felakete neden olduğunun kanıtlanması aslında hepimizin içini rahat ettiren bir konu olduğundan bunun üzerinde fazla durmuyoruz. Uçakla yaptığımız bir seyahatin ya da banyoda uzun süre sıcak suyu açık bırakmamızın gelecekte oluşacak bir olayın tetikleyicisi olabileceğini kabul edecek olursak hızla davranışlarımızı değiştirmemiz gerekecek, bu da hiç işimize gelmiyor. Fosil yakıt şirketleri de bu hissiyatı körükleyerek kendilerini hukuk karşısında temize çıkaracak yolu açıyorlar.

Bilim insanları da meraklarının kurbanı olarak kolayca bu tuzağa düşüyorlar. Herhangi bir olayın nedenini araştırmak bilimin temelinde bulunduğu için asıl sorulması gereken sorunun tam tersi yönden oluşturulması gerektiğini düşünmüyorlar bile. Aslında olayın temeline inecek olursak, bir kelebeğin Amazon’da kanat çırpmasının bir ay sonra yeryüzünün başka bir noktasında bir fırtınaya yol açabileceğini nasıl temel prensiplerden kabulleniyorsak, yaktığımız herhangi bir fosil yakıtın atmosferin ısınmasına neden olarak gelecekte bir gün bir iklim felaketinin de nedeni olabileceğini kabullenmek zorundayız.

O zaman da soruyu tersten sormak gerekir: “Yaktığınız herhangi bir litre benzinin Pakistan’daki sellerin çok daha şiddetlenmesine katkıda bulunmadığını kanıtlayabilir misiniz?” Cevap son derece kesin bir “hayır” olacaktır. Dolayısıyla soruları bu şekilde sormaya başlarsak iklim krizini durdurmak için atmadığımız her türlü adımdan dolayı fosil yakıt şirketleri, devletler, büyük şirketler ve hepimiz suçluyuz. Bunu ne kadar hızlı bir şekilde düşünce yapımızın içerisine yerleştirebilirsek sorunu da o denli hızla çözebiliriz.

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.