Ana Sayfa Blog Sayfa 5304

Yeşiller Partisi’nin Tabiatı Koruma Kanunu Raporu yayınlandı

Yeşiller Partisi Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde olan Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun tasarısıyla ilgili bir rapor hazırladı.

Yeşiller Partisi adına eş sözcüler Yüksel Selek ve Ümit Şahin’le Parti Meclisi üyesi Alper Akyüz’den oluşan üç kişilik bir heyet 25 Ocak’ta Meclis’te temaslarda bulunarak raporu TBMM Çevre Komisyonu başkanı AKP milletvekili Haluk Özdalga’ya sundular. Heyet ayrıca BDP milletvekili Sabahat Tuncel ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum’la da görüştü ve raporu iletti.

Yeşiller Partisi, kanun tasarısının Meclis gündeminden çekilmesini ve ilgili siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin, doğa korumacıların ve yerel hareketlerin temsilcilerinin katılımıyla yeni baştan yazılmasını istiyor.

Raporun sonuç bölümü şöyle:

“TBMM gündeminde bulunan Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı ne yazık ki çağdaş doğa koruma anlayışıyla ve bilimsel ve demokratik katılımcı bir bakış açısıyla hazırlanmamıştır.

Kanun tasarısı doğayı kaynak deposu olarak gören bir anlayışla yazılmış olup, doğayı korumaktan çok sürdürülebilir bir anlayışla kullanmaya yönelik düzenlemeler getirmektedir.

Kanun tasarısı başta korunan alan statülerinin belirlenmesi ve korunan alanlarda kullanım izinlerinin verilmesi olmak üzere önemli sayılabilecek her konuda Çevre ve Orman Bakanlığı’nı ve hükümeti tek yetkili kılmaktadır.

Kanun tasarısı korunan doğa alanlarının sayı ve alanını arttırmayı öngörmemekte, hatta mevcut korunan alanların statülerini neredeyse sıfırlayarak yeniden değerlendirmeye tabi kılmakta, bu anlamda kazanılmış doğa koruma alanı statülerini açıkça tehdit etmektedir.

Kanun tasarısı yerel halkı, sivil toplumu ve doğa korumacıları sürece katmak yerine, uzaklaştırmayı amaçlar görünmektedir.

Bu raporda ayrıntıları ve gerekçeleriyle açıkladığımız bütün bu nedenlerle bu kanun tasarısının kabul edilemez olduğunu ve ilgili toplum kesimlerinin, bilim çevrelerinin, yeşil, çevreci, ekolojist ve doğa korumacı örgütlerin ve yerel halk temsilcilerinin katılımıyla bütünüyle yeniden yazılması gerektiğini düşünüyoruz.

Yeşiller Partisi olarak hükümeti, bu Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısını TBMM gündeminden en kısa zamanda geri çekmeye çağırıyoruz.”

Raporun tam metnini BURAYA TIKLAYARAK indirebilirsiniz.

Hacettepe Üniversitesinde eylem var: Yasaksız üniversite istiyoruz!

Hacettepe Üniversitesi öğrencileri, öğretim elemanları ve çalışanları 26 Ocak’ta rektörlüğün yasakçı kararlarını protesto etmek için yanyana geliyor. Üniversiteyi karakola çeviren, öğrencileri fişleyen üniversite yönetimini protesto eden Hacettepeliler yasaksız bir üniversite istiyor.

Ankara Hacettepe Üniversitesi’nde 6 Ekim 2010’da yapılan mağaza açılışı sırasında üniversitenin rektörü Uğur Erdener, öğrenciler ve öğretim elemanları tarafından protesto edildi. Yüzlerce çevik kuvvet, sivil polis ve özel güvenlik görevlilerinin müdahalesine maruz kalan öğrenci ve öğretim görevlileri 26 Ocak Çarşamba günü Beytepe Kampüsü kütüphanesinin önünde uygulanan şiddeti ve Hacettepe Üniversitesi’nin yasakçı tavırlarını protesto edecekler.

2009 yılında kampüsteki geniş katılımlı protestolardan sonra 128 öğrencinin fişlendiğini çekinmeden açıklayan Genel Sekreter Turhan Menteş ve rektörlüğün baskıcı tavırlarına dikkat çeken grup açılan soruşturmaların geri çekilmesini, temel hak ve özgürlüklerin tanınmasını ve öğrencilere yönelik fişlemelerin son bulmasını talep ediyorlar. Öğretim elemanlarının, öğrencilerin, üniversite çalışanlarının ve Eğitim Sen’in beraber hazırlandığı “Yasaksız Üniversite” kampanyası şimdiden 350’ye yakın öğretim elemanından imza desteği aldı. Kendisine “Daha İleriye, En İyiye” sloganını seçen Hacettepe Üniversitesi’nin merkez yerleşkesinde sosyal faaliyetlerin bile stand çalışması yapması yasaklanmış durumda.

Detaylı bilgi için: http://www.yasaksizuniversite.net

(marxist.org)

Seçim barajına yüksek koruma

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan seçim barajı ile ilgili olarak, “Düşük baraj ve koalisyon ekonomiyi tehdit eder” yorumunda bulundu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 360 oda ve borsa başkanının katılımıyla Ukrayna’nın başkenti Kiev’de Intercontinental Oteli’nde düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada, seçim barajı tartışmalarına da değindi.

Türkiye’nin yakalandığı ivmenin bozulmaması için azami bir hassasiyet içinde olduklarını vurgulayan Erdoğan, popülizmin istikrar ve güvenin en ciddi düşmanı olduğunu söyledi.

Erdoğan, ”Bunu, yakın geçmişimizde çok acı tecrübelerle yaşadık. Popülizmin Türkiye’yi nasıl hedeflerinden uzaklaştırdığını gördük. Ekonominin dengelerini nasıl alt üst ettiğini gördük ve bunu milletimize tekrar yaşatmak istemiyoruz. Koalisyon dönemlerinden nasıl ağır bedeller ödediğimizi gördük” diye konuştu.

“Bazılarının”, ısrarla barajın iyice aşağı çekilmesi konusunu gündeme getirdiğini belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
”Biz özellikle ülkemizin ekonomik yapısını bir tehdit altına sokmak istemiyoruz. Bakın bizim ülkemiz tek partili iktidarlarda hep tırmanmıştır. Koalisyon dönemlerinde de hep geri kalmıştır.
Bu bir koalisyon kültürü olarak sadece bize ait değil, batıda şu anda koalisyon kültürü içinde başarılı olduğunu söyleyenler, ‘Biz yanlış yaptık’ diyorlar. Görüşmelerimizde bunu bizzat söylüyorlar. Ve kaynağı belirsiz her popülist harcama faizlerin ve enflasyonun yükselmesinden yatırım ortamının bozulmasına, güvenin zedelenmesinden istikrarın kaybolmasına kadar son derece yıkıcı sonuçlar doğurabilir.
Bazıları vadediyor ya, ‘Biz gelince şunu yapacağız, bunu vereceğiz’… Bunu söylediğin zaman insana sorarlar… ‘Kaynağını nereden bulacaksın?’ Şu cevap veriliyor. Hani diyorsunuz ya deniliyor, ‘Dünyanın ilk 20 ülkesi arasındayız.’ Değerli arkadaşlar, biz ilk 20 ülke arasına bu tür böyle sallaya sallaya gelmedik. Kuru sıkı atarak gelmedik. İşi sıkı tutarak geldik. 26. ülkeydik 17. ülke konumuna geldik. Kuru sıkı atarak buna devam edersek bir anda sen faizleri yine fırlatırsın, enflasyonu yine fırlatırsın ve elde ne var ne yok hepsi gider.
Bu ülkeye ihanet etmeyin, yazıktır günahtır buralara kolay gelmedik. Tüm gerçekler ortada, 8 yıl boyunca milletimize, işverenlerimize, girişimcilerimize böyle bir fatura ödetmekten hassasiyetle kaçındık. Başarıyı da bu disiplinin üzerine inşa ettik.”

“İş çevrelerinden daha fazla destek istiyoruz”

Hükümet olarak ne seçim döneminde ne sonrasında bu disiplinden asla taviz vermeyeceklerini vurgulayan Erdoğan, Türkiye’nin yakaladığı bu büyüme ivmesinin geriye gitmesine asla müsaade etmeyeceklerini söyledi.

Aynı hassasiyeti iş adamlarından, girişimcilerden, yatırımcılardan da görmenin memnuniyeti içinde olduklarını dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu:
”Açıkçası bu noktada, iş çevrelerinden daha fazla destek beklediğimizi de burada ifade etmek istiyorum. Güven ve istikrar ortamının zedelenmesi takdir edersiniz ki, en önce iş adamlarını etkileyecek, en önce iş çevrelerine zarar verecek.
Popülist söylemlerinin iş çevrelerinde satın alınmadığını, dikkate alınmadığını, kale alınmadığını memnuniyetle müşahede ediyoruz. Ama en az popülizm kadar tehlikeli olan, en az popülizm kadar güven ve istikrar zeminini tehdit eden, iç politikayı dizayn etmeye yönelik tahriklere de sizlerin dikkatlerini çekmek isterim. Seçim öncesinde, seçmenin tercihini etkilemeye dönük, milli hassasiyetleri kaşıyarak iç politikayı dizayn etmeye dönük girişimler olduğunu görüyoruz. Terör örgütü ile o malum çetelerin işbirliği ve iletişim içinde seçim öncesinde yeniden taşeronluk yüklendiklerine dair işaretler alıyoruz. Elbette güvenlik güçlerimiz bu noktada üzerlerine düşeni yerine getireceklerdir ama milletimizin de hassasiyeti, inanıyorum ki iş dünyasının bu tezgahları görmesini ve bu tezgahların bozulması noktasında demokrasiye daha fazla omuz vermelerini özellikle rica ediyorum.
8 yıl boyunca biz şu anlayışla çok sık karşılaştık: ‘AK Parti hükümetten uzaklaştırılsın da Türkiye’ye ne olursa olsun. Bu hükümet yıpransın da ekonomiye ne olursa olsun, AK Parti kaybetsin de Türkiye, vatandaş, iş adamı nasıl bir fatura öderse ödesin.’ Bu çarpık anlayışın karşısında durmak eminim ki, en az benim kadar, hükümetimiz kadar, bu anlayış karşısında fatura ödemesi mukadder olan kesimlerin de sorumluluğudur. Ekonomide tarihi rekorları birlikte elde ettik. Türkiye’yi AB ile müzakere eden bir ülke konumuna hep birlikte yükselttik. Türkiye’de demokratikleşme adına büyük reformları hep birlikte gerçekleştirdik. 2023 hedeflerini de hep birlikte yakalayacağız. Türkiye her şeyin en iyisine, en güzeline layıktır. Bunu hak ediyor. Bunu hep birlikte başaracağız.” (Cumhuriyet)

Kamuoyu Başbakan’ın kanıtlarını bekliyor: PKK-Ergenekon işbirliği

Ukrayna’da temaslarda bulunan Başbakan Erdoğan, açıklamada bulundu: PKK-Ergenekon bağlantısı.

Başbakan Erdoğan, Ukrayna ziyareti sırasında iç gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Oda ve borsa başkanlarına seslenen Erdoğan, PKK ile Ergenekon örgütü arasında da bağ olduğunu iddia etti.

Erdoğan, “AK Parti yönetimden uzaklaşsın da Türkiye’ye ne olursa olsun anlayışı içindeler” şeklinde konuştu.

Başbakan Erdoğan’ın sözlerini şu şekilde devam etti:

“İç poltikayı dizay etme gayretleri seçim öncesi harekete geçti. Bunun ciddi işaretlerini alıyoruz. Terör örgütü ile çetelerin işbirliği yaptığına dair emaraler var. ‘AK Parti yönetimden uzaklaşsın da Türkiye’ye ne olursa olsun anlayışı’ içindeler.” (Ntv)

Mısır’da ‘sivil itaatsizlik’ gösterileri: 60 yaralı

Mısır’ın birçok kentinde hükümet karşıtı binlerce göstericinin katıldığı protestolarda 60 kişi karalandı.

Mısır’ın başkenti Kahire’de polis hükümet karşıtı protestoculara göz yaşartıcı gaz ve tazzikli suyla müdahale etti.

Mısır’da hükümet karşıtı protestocular bugünü yoksulluk, yolsuzluk, işsizlik ve işkenceye karşı ‘eylem günü’ ilan etmişti.

Protestolar, polis meclis binası önündeki bir gösteriyi dağıtmayı deneyince sokak çatışmalarına dönüştü.

AP haber ajansı, göstericilerin tazzikli su püskürten araçlardan birini ele geçirdiğini ve bu araçla polise saldırdığını bildiriyor.

AP, polisin göstericelere copla müdahale ettiğini de ekliyor.

İlham kaynağı Tunus

BBC’nin Kahire’deki muhabiri Jon Leyne, yaşananların Mısır’da son yıllarda görülen en kitlesel protestolar olduğunu söylüyor.

Sosyal paylaşım sitesi Facebook üzerinden ‘eylem günü’ne katılım çağrısı yapan organizatörler, protestoların işence, yoksulluk, yolsuzluk ve işsizliğe karşı olacağını söylemişti.

BBC muhabiri Leyne, gösterilerin organizatörlerin umduğundan çok daha yüksek katılımla gerçekleştiğini söylüyor.

Tunus’taki kitlesel ayaklanmadan ilham alan protestocular, gösteriler sırasında Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek aleyhinde sloganlar attı.

Tunus’ta halkı sokağa döken sosyal ve siyasi sıkıntıların benzerleri Mısır’da da yaşanıyor.

Ancak uzmanlar Tunus’takine benzer bir sonuç almalarının zor göründüğünü belirtiyor.

Öte yandan Mısır muhalefeti de bugün sokağa çıkan protestoculara karşı bölünmüş durumda.

Eski Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu başkanı Muhammed el Baradey protestocuları desteklerken, en güçlü muhalefet grubu konumundaki Müslüman Kardeşler ise açık destek vermekten imtina etti.

(Cumhuriyet, Radikal ve BBC’den derlenmiştir)

-Yeşil Gazete-

Kartal’ın mabedi yıkılıyor

0

Anıtlar Genel Kurulu’nun bugün tek gündem maddesi ile yaptığı toplantı sonrası Beşiktaş’ın yıllardır beklediği müjdeli haber geldi. Kurul bugünki toplantısında İnönü Stadı’nın yıkılarak yeni stadın yapılması için onayı verdi. Siyah Beyazlı yönetim projenin kabul edilmesinin ardından mayıs ayında ilk kazmayı vurarak inşaata başlamayı hedefliyor. Bugün yapılan ve Beşiktaş Belediyesi temsilcisinin de bulunduğu toplantı sonrası haberi, Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, Siyah Beyazlı kulübün başkanı Yıldırım Demirören’in telefonla arayarak verdi. (dha)

Doğru Söyleyeni …

Hani bir atasözü vardır ya doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar diye…

Bu atasözü ne yazık ki ülkemizde doğru söyleyeni öldürürler diye vuku buluyor.  Bildiğini, inandığını söyleyeni, dürüst olanı öldürmek bir gelenek haline geliyor ülkede. Katili yakalayamamak da ulusal sporumuz olacak yakında.

Hrant Dink öldürüleli dört yıl oldu. Dört yıldır adalet dilemekten dilimizde tüy bitti ama devlet cephesinde durumu umursayan yok. Dalga geçiliyoruz resmen.  Bir “oh olsun” demedikleri kalmadı diyeceğim ama onu da dediler.

19 Ocak’ta adalet isteyen insanlarla beraber Agos’un önündeydim.  Konuşmacılar bu topraklarda öldürülen, suikasta kurban giden ve bir türlü çözülemeyen cinayetleri hatırlattılar. Sabahattin Ali, Çetin Emeç, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Hrant Dink ve niceleri…  Hepsi katledilen gazeteciler…

Hepsi de devlete göre münferit olaylar.  “Vatan sevdası” ile işlenmiş duygusal cinayetler.  Kimse cinayetlerin üstüdeki perdeye ilişmiyor.  Vatan uğruna can da alınır can da verilir ya.

Giderek umutsuzluğum artıyor bu ülkeye dair.  Hukuk dediğiniz adalet dediğiniz buysa diyorum ben “yokum” diyorum.

Arat Dink’in geçen sene söyledikleri çınlıyor halen kulaklarımda: “Ben bu dünyanın camını çerçevesini kırmak istiyorum!”

Hrant Dink’in cinayetinde devlet memurlarının en iyi ihtimalle “ihmali” olduğunu ret edecek bir Allahın kulu yok bu ülkede.  Ama katiller halen aramızda kıs kıs gülüyorlar bize. En kötüsü de bu zaten.   Bilinmesine rağmen müdahale edilmemesi, bu ülkede Sabahattin Ali’den beri hiçbir şeyin değişmediğinin göstergesi. Kin ve nefretin ana akım olduğunun göstergesi…

Ya sev ya da terk et diyorlar ya, işte terk etmeyenler de susturuluyor.  Milliyetçilikle, ırkçılıkla, kanla nefretle sıvadıkları dümenleri, yolsuzlukları ortaya çıkmasın diye gözlerini kırpmadan susturuyorlar. Çarkın böyle dönmesi kültür olmuş, söküp atamıyorsun. İlkokuldan beri bize bu kültür öğretiliyor, örneğin tarih dersi ile kin, nefret, ayrımcılık dantel işlenir gibi yavaş yavaş beynimize işleniyor.

Susmayanı ya kötek bekliyor ya da musalla taşı.

Bu duruma dair, umutsuzluğuma dair aklımda kalan tek soru şu:

Nereye kadar bunun böyle sürmesine izin vereceğiz?

Umarım gün gelir devran döner.

Yeşiller Partisi Meclis’te görüşmelerde bulunuyor

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde olan Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun tasarısıyla ilgili bir rapor hazırlayan Yeşiller Partisi adına üç kişilik bir heyet bugün Meclis’te temaslarda bulunuyor. Yeşiller Partisi eş sözcüleri Yüksel Selek ve Ümit Şahin’le Parti Meclisi üyesi Alper Akyüz’den oluşan heyet kanun taslağıyla ilgili görüşlerini anlatmak ve partinin raporunu sunmak üzere önce BDP milletvekili Sabahat Tuncel’le görüştü. Tuncel, kanunun Meclis’ten geçmesini engellemek için Yeşiller Partisi ile birlikte çalışmalar yürütmek için önerilerde bulundu.

Ardından CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum ve CHP PM üyesi Melda Onur’la görüşen Yeşiller heyeti CHP’den de destek sözü aldı. Süheyl Batum raporu en kısa zamanda CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi’ye ileteceğini ve konunun takipçisi olacaklarını söyledi.

Yeşiller Partisi heyeti öğleden sonra da TBMM Çevre Komisyonu Başkanı AKP milletvekili Haluk Özdalga ile görüşerek raporu iletecek.

Yeşiller Partisi, kanun tasarısının Meclis gündeminden çekilmesini ve ilgili siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin, doğa korumacıların ve yerel hareketlerin temsilcilerinin katılımıyla yeni baştan yazılmasını istiyor.

2010’un Ekim ayında Meclis gündemine gelen kanun tasarısı doğayı korumayı değil, doğayı yıkıma uğratacak yatırımlara kapı açmayı hedeflediği gerekçesiyle çevre ve ekoloji hareketleri tarafından da reddediliyor.

(Yeşil Gazete)

İşler değişti – Faruk Özsu*

Toplumların tarihinde öyle anlar vardır ki, deprem etkisi yaratır. O andan itibaren kavramlar eski anlamlarını taşımaz olur. 12 Eylül referandumu, böyle bir etki yarattı. 100 yıllık “bürokratik vesayet” geleneğinin bir anda yok olduğunu düşünmüyorum ama -en azından şimdilerde- eskinin kavramlarıyla düşünmenin, konuşmanın ve davranmanın, gerçeklik, anlam ve fayda problemi yaşadığını söylüyorum.

Ancak toplum 12 Eylül’e çakıldı kaldı, hâlâ aynı zihin dünyası içinde debelenip duruyor. Şimdilerde farklı türden itirazlar başlasa da manzara şu: Eskiler, iktidarın elden kayıp gitmesine öfkeli. Öfke ve hıncın üzerlerine boca edildiği liberaller ve demokratlar, “yok canım noldu ki, hatırlasanıza, eskisi ne kadar da korkunçtu değil mi?” diyerek hem kendilerini kandırıyorlar hem de dayaktan kurtulma yolları arıyorlar. (Yeniyle, ideolojik ortaklık içinde değil gibi duran, Yıldıray Oğur gibi “liberal-demokratlar” ise, “asker kötü, sivil iyi” boncuğunu dizip duruyor.)

Yeni iktidar sahiplerinin bir kısmı tam anlamıyla iktidar hazzıyla çılgına dönmüş bir halde, heybesini dolduruyor. Nispeten soğukkanlı olan az bir kısmı, bu durumun geçici olabileceğinin ve risklerinin farkında, iktidar diliyle kavramları çarpıtmakla meşgul. Az bir kısmı da “muhafazakârların demokratlıkla sınavı” üzerine kafa yoruyor.

Hâl böyle olunca da, Ruhat Mengi’nin “Yetmez ama evetçilere kapak olsun!” demesinden korkan liberal-demokratlar, paniğe kapılıp politik arabesk hal içine girdiler. Oysa denecek olan basitti: “Değişiklikler, demokrasinin biçimsel koşulları açısından gerekliydi o nedenle destekledik. Şimdi de hükümeti demokrasinin maddi temelleriyle ilgili eksik ve yanlış hamleleri nedeniyle eleştiriyoruz.” (Bu söylem, “yetmez ama evet!”in politik ve mantıksal olarak en doğru açılımıdır.)

Ancak bu kadar basit (ve doğru) bir politik pozisyon almak yerine, hükümetin referandum sonrası ilk ciddi imtihanı olan HSYK seçimleri sırasında takındığı tavrın yanlışlarını, kâh görmezden geldiler kâh savunup entelektüel ve ahlaki sefalete doğru savruldular.

Demokrat yargı ne yaptı?
Dernek olarak metanet kaybını 17 Ekim’de gerçekleşen HSYK seçimleri öncesinde görmüş ve hem kamuoyunu hem de en başta Taraf gazetesi olmak üzere, sayısız yazar-çizeri yukarıdaki tavsiye bağlamında uyarmıştık: “Hükümet referandumda verilen desteğin gereğini yapmak yerine, desteği istismar ediyor. HSYK seçimlerini, Adalet Bakanlığı bürokratları aracılığıyla eskinin otoriter ve hiyerarşik üslubunu kullanarak yönetiyor. Bu gidişle, değişen sadece yargıdaki patron olacak. En kötüsü, güven kaybı nedeniyle yeni Anayasa yapma fırsatı kaçacak.” (Alper Görmüş, Melih Altınok ve Kürşat Bumin dışında dönüp bakan olmadı. Aksine uyarılarımıza, eşbaşkanımız Osman Can ve Yasemin Çongar tarafından -bir nevi-, “birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde kapayın şu lanet çenenizi!” karşılığı verildi).

Toplumla alay edercesine inkâr edilen “Bakanlık Listesi” bildiğiniz gibi seçimde tulum çıkardı. Peki şimdi durum ne? Ruhat Mengi korkusuyla gerçeği çarpıtacak değilim: Evet bugünkü HSYK, hükümetin belki hatası, belki de açgözlülüğü yüzünden eskiye oranla daha çoğulcu ve farklılıklara açık bir yapı olmadı. (Bu olumsuzluk, önce yargıçlar, sonra da tüm toplum için -eski- tehdidin devam ettiği anlamına geliyor.)

Ayrıca yeni HSYK’nın yargıçlar üzerinde yarattığı baskı ve tehdidin düne oranla daha etkili ve korkutucu olduğunu da söylemeliyim. Zira dün baskı merkezden (yani ideolojik etkinliği taşrada az olan Ankara’dan) gelirken, bugün her adliye bir merkez. Eskiden yargıçlar, merkezden kendilerini gizleme imkanına -nispeten- sahipken bugün, iki kat fazla takiyye yapmak zorundalar.

Ancak iyi haber şu: Bu tercih politik bir tercihtir ve kendisine verilen desteği bu şekilde istismar eden politik fail hesabını sandıkta verecektir. Diğer yandan, dünün HSYK’sını siyaset dışı güçler yarattığı için, ne demokratik bir kavganın ne de olağan yollardan değiştirmenin imkânı vardı. Bugün bu imkân var. Nihayet, bugün HSYK’nın her tasarrufunda yargıçların “seçmen” olduklarını akıllarının bir kenarında tutacak olmaları, yapısal denetim eksikliklerini kısmen de olsa telafi edecektir. Lafı getirmeye çalıştığım bir yer var tabii.

Davaları artık meşru değil
Başbakan, Ahmet Altan’ın bir yazısına dava açmış. Başbakanın dava açıp açmaması kendi tercihi ve fikir hürriyetiyle ilgili tavrını da seçimlerde halka oylatacaktır. Ancak benim derdim o değil. Derdim aynı zamanda bir dernek yöneticisi olmam nedeniyle mesleğimi ilgilendiren yönü. Şöyle ki: Başbakan referandum öncesi eski yargının pozisyon ve tutumundan haklı olarak şikayet ederken, seçmenden “HSYK’ya kürsü hakimleri seçilecek” taahhüdüyle oy istedi. Biz de dernek olarak bu taahhüde güvenerek referandumda destek verdik. Ancak seçim tamamen bakanlık bürokratlarının eline teslim edildi ve bugün ortaya eski HSYK’yı tüm araç ve ekipmanlarıyla devralan, eskinin taklidi bir HSYK çıktı. Nasıl ki Başbakan eski tek-tipçi, ideolojik ve yanlı HSYK’nın baskısındaki hakim ve savcıların tavırlarından -haklı olarak- yakınıyordu ise, bugün de karşıt fikirde ve tutumda olan kesimler, aynı ama tersinden bir baskı ve tehditle karşı karşıyalar.

Nasıl ki eskiden mahkemelerde bir general karşısında bir siyasetçinin şansı yoktu ise, bugün de mevcut hükümetin mutlak egemenliği altında olan HSYK varken bir iktidar partisi temsilcisi hele de Başbakanın karşısında hiç kimsenin şansı olamaz.
Çok açık söylüyorum: Yeni oluşan HSYK’nın tahmin edilen ideolojik yapısı ve gücü karşısında bir yargıcın Başbakan aleyhine karar verebilmesi için kelleyi koltuğa almış olması gerekir.

Haksız fiiller, öğrenmeden itibaren bir yıl içinde açılabilir. O nedenle Başbakanın başında bulunduğu hükümetin gerçek bir yargılama için bir yıllık süresi var ve yapılacak olanlar basit: İlk olarak yeni HSYK’nın tek-tip, ideolojik ve izole çalışma ortamının önüne geçmek. Bu bağlamda, HSYK’nın tüm kararlarını kamuoyuyla paylaşmak ve ihraç dışındaki kararlarına da yargı yolunu açmak, hakim ve savcıların, disiplin, atama, yetki ve tayin teminatlarını tam olarak sağlamak, teftişin bir silah olarak kullanımının önüne geçmek, başsavcı ve komisyon başkanlarını seçimle getirmek vs. gibi yargıçların yeni oluşan HSYK’dan hiçbir şekilde çekinmeyeceği şartları sağlamak.

Tüm bunlar için bir ay bile yeterli. Davalı yazıdan anladığım kadarıyla sayın Başbakan “delikanlılık” damarına basılmasından rahatsız olmuş. Ancak şu bilinmeli ki, “delikanlılığın” belki de ilk şartı, sözünden emin olmak, ikincisi de kavgasını eşit şartlarda yapmaktır.

FARUK ÖZSU: Hakim, Demokrat Yargı Derneği Yön. Kr. üyesi

(Radikal 2)

Sesimiz Nefesiniz – 2

0

Kot Kumlama İşçileri ile dayanışma için düzenlenen “Sesimiz Nefesiniz 2” konseri 25 Ocak Salı günü saat 19.00’da Akatlar’da Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek.

Konsere, İclal Aydın, Rutkay Aziz, Yavuz Bingöl, Leman Sam, Erdal Erzincan, Yasemin Göksu, Pınar Sağ, Şevval Sam, Olgun Şimşek, İlkay Akkaya, Cristiane Azem, Erkan Can, Aynur Doğan, Erdal Bayrakoğlu, Nilüfer Açıkalın, Mercan Erzincan, Veda İpek, Nevzat Karakış, Kardeş Türküler ve Kot işçileri Korosu, Mısırlı Ahmet-Galata Ritimhanesi, Marsis, Mor ve Ötesi, Sırrı Süreyya Önder, Tolga Sağ, Bayar Şahin, Gülçin Santırcıoğlu, Hüseyin Turan, Şebnem Sönmez, Özlem Taner, Ece Temelkuran, Muharem Temiz, Arto Tunçboyacıyan ve Metin Üstündağ katılıyor.

Konserden elde edilecek gelir kot kumlama işçilerinin hukuki mücadelesi için kullanılacaktır.

25 Ocak Salı saat 19.00’daki konserin biletleri, aşağıdaki adresler ve Biletix.com‘dan temin edilebilir.

İşçi Kardeşliği Partisi
Aksaray Guraba Hüseyinağa Mh. Kakmacı Sk.
Blok 10 Da:14 Fatih (Aksaray metro istasyonu karşısı)
0-212-6358852

Yeşiller Partisi
Yeşil Ev Balo Sk. No:21 Kat:1 Beyoğlu
0-212-2447780

Mephisto Beyoğlu
İstiklal Cad. No:125
0 -212-2931909

Mephisto Kadıköy
Caferağa Mh. Muvakkithane Cd. No:5
0-216-4143519

Esen Müzik
Fahri Korutürk Cd. No:3 Bakırköy
0-212-6602424

(http://www.kotiscileri.org/)