Ana Sayfa Blog Sayfa 4962

İsrail’de binler yeniden sokaklarda

0

İsrail’de hayat pahalılığına karşı yürütülen sosyal protesto hareketi, yaklaşık 2 aylık aradan sonra sokaklara geri döndü. İsrail sokakları 3 Eylül’deki 500 bin kişilik protestolar kadar olmasa da yine binlerce kişiyle doldu.

İsrail Kanal 2 Televizyonu’na göre, Tel Aviv’de 17 bin kişi hükümeti protesto etti. İsrail’de konut fiyatlarının yüksekliğini protestolarla başlayan ve giderek çığ gibi büyüyen gösteriler genelde hayat pahalılığını telin mitinglerine dönüşmüş ve en son 3 Eylül’de yapılan ve İsrail tarihinin en büyük gösterisi olarak nitelenen protestolarda, ülke genelinde yarım milyon dolayında insan hükümetin politikalarına karşı yürümüştü.

Bu akşam başta Tel Aviv olmak üzere ülkenin kuzeyinden güneyine 8 ayrı yerde planlanan gösterilerin en büyüğü yine Tel Aviv’de yapıldı. Ülkenin güneyinde, Gazze Şeridi ile sınır bölgelerinde yaşanan gerginlik ise Ber Şeva’da yapılacak gösterinin iptal edilmesine neden oldu.

Tel Aviv’de, “Sokaklara Dönüş” adı altında yapılan gösteride, Rothschild Caddesi’ndeki Habima Meydanı’ndan başlayarak yürüyüşe geçen 17 bini aşkın kişi, “Halk Sosyal Adalet İstiyor”, “Sadaka değil sosyal adalet” sloganlarıyla Rabin Meydanı’nda toplandı. Meydandaki konuşmalarda, protesto hareketi liderleri “Güneyde yaşanan gerginlik, bizi sosyal adalet taleplerimizi değiştirmeye götürmemeli” diye konuştular.

Gösteri öncesinde “Politikalarda bir değişiklik yapılmadığı takdirde durmayacağımızı sokaklara dökülerek ispatlamamız lazım” diyen protesto hareketi liderlerinden Stav Şapir, gösteride de Gazze Şeridi ile sınırdaki gerginliğe değindi ve “Gerçek savaş ise burada, toplumun geleceği için veriliyor” dedi.

Göstericiler hükümetten ve parlamentodan 2012 yılı bütçesini değiştirip, halkla iş birliği içinde yeni bir sosyal bütçe hazırlanmasını da talep ediyorlar.

Tel Aviv’deki yürüyüş sırasında 4 gösterici gözaltına aldı. Kudüs’te, İsrail Parlamentosu’na doğru yürüyüşe geçen 3 bin dolayındaki protestocu arasında yer alan Ulusal Öğrenci Derneği Başkanı ve yine protesto hareketi liderlerinden İtzik Şmueli, “İnsanlar burada kesin çözümlere erişene kadar protestoların hiçbir yere gitmediğini göstermek için toplandılar” dedi.

Benzer gösteriler daha az katılımla Eylat, Modiin, Kiryat Şimona gibi il ve ilçelerde de yapıldı.

Netanyahu hükümeti, gösterilerin yoğunlaşmasıyla sokaklara çıkanların taleplerini değerlendirmek üzere Trajtenberg Komisyonu adıyla bir heyet oluşturmuştu.

Gösterilerin başlamasından önceki saatlerde, İsrail Başbakanlığı komisyonun önerileri doğrultusunda hükümetin vergi önlemleriyle ilgili bir planı görüşeceğini belirtti. Vergi önlemleri arasında 3 çocuklu aile reislerinin vergilerinde indirim yanı sıra özellikle enerji ürünlerinde fiyat indirimi sağlayacak, belli bir rakamın üzerindeki kazançlarda servet vergilerini yüzde 2  oranında artıracak, sermaye piyasasındaki kazançlardan alınan vergileri yükseltecek çeşitli düzenlemeler yer alıyor.

Kürt’ün partisinden sana ne! – Ece Temelkuran

GECE. Dışarıda silah sesleri, bağrışmalar. Tunus seçimleriyle ilgili gerilim başladı. Bol sivrisinekli odamda depremle ilgili yardıma ihtiyacı olanlarla yardım edebilecek olanları Twitter aracılığıyla buluşturmaya çalışıyorum, camdan bile bakasım gelmiyor o yüzden seslere.
Deprem sonrası başlayan ırkçı saçmalıklar canımı sıkmış ama sonra ülkemin “yalnız ve güzel” insanlarının nasıl hemhal olduğunu da görmüşüm internet üzerinden. Arada birkaç taş gönderen, kullanılmış iç çamaşırı yollayan da var ama esasen insanlar canlarını dişlerine takmış çalışıyorlar. Ben de dönüş biletini aldırabildiğim kadar öne aldırdım, geleceğim, onun derdine de düşmüşüm bir yandan. İşte bütün bunlar olurken Twitter’e haberi düşüyor:
BDP Parti Meclisi üyesi Prof. Büşra Ersanlı gözaltına alındı!
Nasıl yani! Orta çıkıyor ki İstanbul’da KCK operasyonu başlamış. Yani iki taşın arasında buna vakit bulunmuş. Millet çadır beklerken, battaniye diye çığlık atarken, sadece bana gelen haberlerden iş makinesi ihtiyacından içi yünlü çocuk potin ihtiyacına kadar bir sürü şey varken Büşra’ya vakit ayırabilmiş devletimiz. Tebrik ediyorum.
BÜŞRA’DAN SANA NE!
Twitter’da organizasyona katılmaktan dolayı ne ortasında durduğum Arap Baharı’nı izleyebiliyorum, ne doğru dürüst bu yazıyı yazabiliyorum, ama oralarda böyle şeylere vakit bulunabiliyor her nasılsa…
Geçtiğimiz günlerde blog’da “Kürt’ün depreminden sana ne!” diye bir yazı yazmıştım. Aynı mantıkla devam ediyorum:
Kürt’ün partisinden sana ne!
Büşra’dan sana ne!
Bu depremde yaşadığımız ve dün Radikal’de Pınar Öğünç’ün de yazdığı gibi hiç de doğal afet olmayan ırkçılık ve nefretin bizi nerelere getirdiğini gördük. Millet ölmekte olan insanlara sırf Kürt olduğu için ekmek yerine taş yolluyor. Paltoya ihtiyacı olana bayrak yolluyor. Hiçbir şey yapamazsa internette manyakça şeyler söylüyor işi gücü bırakıp.
KCK operasyonuna karşı memlekette takınılan tutum da bundan çok farklı değil. Hakkında kovuşturma başlayan, hiç tanımadığımız insanlarla ilgili, normal insanlar olarak, “Bir şey yaptı herhalde” diye susup bekliyoruz önce. Doğal bir tepki bu. Ama sanırım bu bekleyiş bir süre sonra doğal bir şüphenin sessizliğinden “Aman benim de başıma bir şey gelmesin” sessizliğine dönüşüyor.
Şu anda olmakta olan bu. Memleketteki siyasi depreme karşı da “dilsiz şeytanlara” dönüşmek üzereyiz. Tutuklanan siyasetçilerin, gazetecilerin, “Parasız eğitim istiyoruz” dediği için aylarca hapishanede tutulan çocukların karşısında biraz daha sessiz kalırsak depreme taş gönderen bir ülkeye dönüşeceğiz topyekûn.

YANLIŞ CEZALANDIRMA
Cumhuriyet’in kuruluşundan beri, okumayı yeni bitirdiğim devletin bütün Kürt raporlarından yola çıkarak söylüyorum bunu, Kürt meselesiyle ilgili hep yanlış insanlar cezalandırıldı. Haklar ve özgürlükler meselesi bir rehin mantığıyla “verildi” Kürtlere. Silahlı olan bir eylem yaptığında gidip silahsız olanın ümüğüne çöküldü.
Bugün bakıldığında çok değişen bir şey olmadığı Büşra’nın da tutuklanmasıyla görülüyor. Ve sadece eşitlikten, kardeşlikten, özgürlükten, demokrasiden yana olan bu satırları yazarken bile “Acaba beni de terörün amacını desteklemek” gibi ne idüğü belirsiz bir suçtan derdest ederler mi diye korkuyorsam işler hiç de iyi değil demektir.
İşler kötü yani azizim. İnsanlar iyi, işler kötü.

 

Depreme dayanıksız binaların yenilenmesini istemeyenler mi var? -Kürşat Bumin

 

Yazının başlığında yer alan soruyu ben “Mutlaka var, yoksa 12 yıldır süren bu kayıtsızlık nasıl açıklanır?” diyerek cevaplıyorum.

Peki, bir adım daha ilerleyip “Madem öyle kim bunlar?” sorusuna da cevap arayalım. Takdir ederseniz ki, bu soruyu cevaplanması ilki kadar kolay değil, çünkü çok sayıda olmalılar. Ama bu ikinci soruyu cevaplamak için hiç değilse “büyük müteahhitler”e işaret edebiliriz. Her çeşidiyle tabii ki; “İstanbul’un Anadolu yakasındaki binaları biz inşa ettik ama hepsi ilk depremde yıkılacak türden şeyler, siz en iyisi bir an önce ‘benim’ sitelerden bir yer edinmeye bakın!” diyen laik, gösterişçi, şımarık müteahhitler gibi (Birikim’in son sayısının kapağını hatırlayarak söylersek) “inşaat ya resulullah” dileğinin peşine düşmüş muhafazakar müteahhitler de var bu sınıfın içinde.

Bu müteahhitlerden birisi gazetelerin dünkü (29 Ekim) sayılarına “Cumhuriyete inanıyoruz” diyerek son bulan bir ilan (reklam?) vermiş. Günün ehemmiyetine ilişkin olarak şu sözler (nedense?) seçilmiş: “Biz depremde de, görev başında da bir ölür bin doğarız. Bu millettir, sancağı tutar en yükseğe çıkarır dikeriz. Hep birlikte sağlam adımlarla güven için, Hak için, Cumhuriyet’tir duruşumuz, önce insan için çarpar yüreğimiz.” İmza Serdar İnan; ama bu öyle bir imza ki, kurnaz bir kaligrafi denemesi sonucunda ortaya şöyle bir şey çıkmış: “MimarS.inan”!

Bu eğlenceli örneği niçin aktardığım anlaşılmıştır umarım. Hatırlatmam gerekir ise: Biz toplum olarak bıktık uzandık bu özellikle büyük müteahhit milletinden! Caddeler, gazeteler, televizyon ekranları onların işgali altında. Dolayısıyla, “acaba” diyorum, “Marmara Depremi’nden bugüne geçen 12 yıl içinde İstanbul’daki depreme dayanıksız yapıların yenilenmemesinin nedenlerinden birisi de her yere-herkese uzanabilen bu müteahhitler olmasın?”

Çünkü eğer İstanbul, inşaat alanının kıt ve pahalı olduğu bir şehirse (ki öyle) binaların çok pahalıya gittiği bazı sokaklar dışında bu yenilenme niçin gerçekleşmedi? Kat Malikleri Kanunu’nda binaların yenilenebilmesi için şart olan değişikler bugüne kadar –çok sözü edilmesine rağmen- niçin gerçekleşmedi? Nitekim, İstanbul İnşaatçılar Derneği Başkanı Nazmi Durbakayım da bu yeni düzenlemelerin birinci şart olduğunu söylüyor: “İnşaat firmaları kat karşılığı arsa olarak hasarlı binaları tekrar yapabilir. (…) Kaçak yapılarda da devletin yapacağı kamulaştırma bedelleri yerine ihaleye çıkarılarak bu arsalar inşaat firmaları tarafından satın alınabilir. İnşaat firmaları buna hazır. Zaten bizim ihtiyacımız olan arsa.”

“Arsa” denilince şu sorunun akla gelmesi son derece tabii değil mi: Kat Malikleri Kanunu’nun çok önceden değişmesi ve bunun sağlayacağı kolaylıkla depreme dayanaksız binaların önemli bir bölümünün kaybedilen yıllar içinde yenilenmesinin önündeki önemli engellerden birisi de TOKİ olmasın? Zaten dikkat ederseniz, Başbakan’ın konuya ilişkin yaptığı son açıklamada da TOKİ ön planda yer alıyor. TOKİ’ye bugüne kadar tanınan inanılmaz yetkiler bu çerçevede biraz daha genişletilecek gibi görünüyor. Bilindiği gibi TOKİ zaten olağanüstü yetkileriyle ülkenin inşaat sektörünün planlamacısı gibiydi. Bu kurum, belediyelerin yetkisinden bağımsız olarak imar yapmak ve bunu uygulamak, gerçek ve tüzel kişilerin arsalarını kamulaştırmak, gecekondu dönüşüm projelerinde arsa kamulaştırma bedellerini belirlemek, Kamu İhale Kanunu’na tâbi olmadan ihale vermek ile meşguldü. Yani TOKİ bu yetkiler çerçevesinde “istediği kentsel araziye el koyabilir, bunu istediği ve uygun gördüğü koşullarda, kapitalizmin en temel arz talep ilkelerinden bağımsız bir şekilde, istediği sermayedara vakfedebilir. Bunun adı hasılat paylaşımıyla gelir kazanımı programıdır.”

Demek ki, İstanbul’un depreme hazırlığı büyük ölçüde TOKİ’nin ve onun bağlı bulunduğu “Şehir Bakanlığı” yönetiminde olacaktır. Dolayısıyla ortada, bugüne kadar gerçekleştirilmediği için şikayetçi olduğumuz uygulamanın, yani dayanıksız binaların düşey imar hakkının artırılması yoluyla yenilenmesinin önünü açacak bir formül-öneriden eser yoktur. İstanbul’un yenilenmesi TOKİ’nin yönetiminde bu kuruma bugüne kadar yüz binlerce konut yapmış büyük inşaat firmalarının “kentsel dönüşüm” işine koyulmaları sonucu olacaktır. Yani bir bakıma, Şehir Bakanı Bayraktar’ı “şehirlerimizin efendisi” kılacak biçimde bir “depreme karşı savaş” kampanyasının başlamakta olduğunu söyleyebiliriz.

Başbakan’ın açıklamasında önerilen formüle en güçlü desteğin biraz önce sözünü ettiğimiz “büyük müteahhitler” kesiminden gelmesi bir tesadüf olmasa gerek.

Bu durumda, İstanbulluların depremde yıkılma tehlikesi taşımayan bir konutta yaşamalarının şöyle sahneler sonunda mümkün olabileceği anlaşılıyor: TOKİ gelmiş “mülkiyetinizi birleştiriyorum”, “ayırıyorum” ya da “kamulaştırıyorum” diyerek sizden evinizi terk etmenizi istiyor; ama siz –ve komşularınız?- “Ben sokağımdan, mahallemden ayrılmam!” diyerek evinizi terk etmeme konusunda ısrarcısınız. Ama karşınızdaki herhangi bir kurum değil, onun adı TOKİ, yetkileri geniş… Çok da cömert ayrıca, size şehir merkezindeki dairenize karşılık “çevre”de (ne güzel, şehir gürültüsünden uzak…) inşaatı yeni tamamlanmış bir “TOKİ konutu” öneriyor. Hatta isterseniz, söz konusu “çevre”de farkını 15 yılda yavaş yavaş ödeyeceğiniz bahçeciği olan bir daireyi tercih etme hakkınız da var…

yazının devamı:http://www.yenisafak.com.tr/Yazarlar/?t=30.10.2011&y=KursatBumin

Kürşat Bumin – Yeni Şafak

Pink Floyd’un Akisler’i 40 yaşında

Pink Floyd’un altıncı stüdyo albümü Meddle 40 yaşında.

Albüm, 30 Ekim 1971‘de ABD’de (İngiltere’den bir hafta önce) piyasaya çıkmıştı.

Grubun David Gilmour’lu klasik kadrosuyla yaptığı beşinci stüdyo kaydı olan Meddle, özellikle albümün ikinci yüzünü kaplayan ve kesintisiz olarak 23 dakika 31 saniye süren “Echoes (Akisler)” parçasıyla biliniyor.

Albümde yer alan diğer parçalar One of These Days, A Pillow of Winds, Fearless, San Tropez ve Seamus. Meddle, 1971 yılının Ocak-Ağustos ayları arasında, Londra’da EMI’nin Abbey Road stüdyolarında kaydedilmişti.

Pink Floyd’un başyapıtlarından biri olan Echoes, Shine on you Crazy Diamond ve Atom Heart Mother’dan  sonra grubun en uzun üçüncü parçası.

Psikodelik bir sedayı lirik melodi ve sözlerle birleştiren Echoes, kusursuz bir senfonik yapıyla uzun ve başdöndürücü doğaçlamaları bir araya getirir. Gizemli bir sualtı dünyasının sesini duyuran eser, tiz piyano tuşlarıyla verilen bir sonar sesiyle açılır ve sözler unutulmaz bir fotoğraf karesiyle başlar: “Başımın üstünde bir albatros, havada hareketsiz, asılı duruyor.”

Su altında, dalgaların derinliklerinde ve mercan mağaralarındaki labirentlerde geçmiş zamanın akislerin yankılandığını, her şeyin yeşil bir sualtı dünyasına ait olduğunu anlatan Echoes, progressive rock geleneğinin giz, geçmiş zaman ve öte dünyalar temalarına deniz altı görüntülerini eklemiştir.

Pink Floyd tarafından yine Ekim 1971’de  çekilen meşhur Pompeii canlı kaydında da seslendirilen Echoes, piyano ve gitar pedallarıyla üretilen unutulmaz ses efektleriyle de ünlüdür. Senfonik rock türünün kurucu eserlerinden biri olan Echoes’un Rick Wright’ın orgla, David Gilmour‘un elektrik gitarla zenginleştirdiği, doğaçlamalara uygun yapısı, parçanın grubun konserlerde en çok seslendirdiği eserlerden biri olmasına neden olmuştur.

Parçayı dinlemek için:

 

Echoes, Meddle albümünün varlık nedeni sayılabilir. Oysa albümün A yüzü (ilk sıradaki senfonik One of These Days’i saymazsak) psikodelik, ama daha kolay dinlenir ve kısa şarkılardan oluşur.  Nick Mason Pink Floyd’un “kişisel tarihini” anlattığı Inside Out başlıklı kitabında Echoes’un Meddle’ın B yüzü olarak kaydedilmesiyle ilgili şunları yazıyor.

“Echoes’un final versiyonu 22 dakika sürüyordu. CD teknolojisinin aksine vinil, önünüze sert kısıtlamalar koyuyor, gürültülü pasajlar bir yüzde daha fazla yer kaplıyor, pianissimo çaldığınızda bile yarım saatten daha uzun bir parça kaydetmeniz mümkün olmuyordu. Şimdi plağın geri kalanını bulmalıydık. Bugün Echoes’u plağın B yüzüne koymamız bana garip görünüyor. Belki de hala plak şirketinin etkisi altındaydık ve albümün açılışına radyoda çalınabilecek bir şeyler koymamız gerektiğini düşünmüştük.”

Echoes’la ilgili ilginç başka ayrıntılar da var. Örneğin parçanın ikinci bölümündeki org-gitar atışması Beach Boys‘un “Good Vibrations“ından esinler taşır. Ayrıca Echoes’un Stanley Kubrick‘in 1968 tarihli 2001: Space Odyssey filminin “Jupiter and Beyond the Infinite” başlıklı son bölümüyle senkronize olduğu iddia edilmiştir. (Bu iddiayı kanıtlamaya çalışan miksleri youtube’da bulabilirsiniz).

Roger Waters, 1992’de Q dergisine verdiği bir mülakatta, Andrew Lloyd Weber‘in hit müzikali “Phantom of the Opera”nın hit şarkısının girişinin Echoes’dan çalıntı olduğunu iddia eder: “DAAAA-da-da-da-da-da… Şarkıyı ilk duyduğumda inanamadım. Aynı 12/8 zaman ölçüsü, aynı yapı, aynı notalar, her şeyiyle aynı. Muhtemelen dava açılabilirdi. Ama hayatın Andrew fucking Lloyd Weber’e dava açmakla uğraşılmayacak kadar uzun olduğunu düşünüyorum.”

Yazıyı 40. yaşını kutladığımız Echoes’un sözlerini vererek bitirelim. Nice yıllara:

Overhead the albatross
Hangs motionless upon the air
And deep beneath the rolling waves
In labyrinths of coral caves
An echo of a distant time
Comes willowing across the sand
And everything is green and submarine.

And no one called us to the land
And no one knows the where’s or why’s.
Something stirs and something tries
Starts to climb toward the light.

Strangers passing in the street
By chance two separate glances meet
And I am you and what I see is me.
And do I take you by the hand
And lead you through the land
And help me understand
The best I can.

And no one called us to the land
And no one crosses there alive.
No one speaks and no one tries
No one flies around the sun….

Almost everyday you fall
Upon my waking eyes,
Inviting and inciting me
To rise.
And through the window in the wall
Come streaming in on sunlight wings
A million bright ambassadors of morning.

And no one sings me lullabyes
And no one makes me close my eyes
So I throw the windows wide
And call to you across the sky….

(Yeşil Gazete)

”Van İçin Rock” konserinde binlerce müziksever buluştu

Van’daki depremzedeler için binlerce müziksever ”Van İçin Rock” konserinde buluştu.

Van’da meydana gelen deprem dolayısıyla yardım kampanyaları kapsamında düzenlenen ”Van İçin Rock” konseri İstanbul Küçükçiftlik Park’ta başladı. Rock müzisyenlerinin birlikte organize ettiği ve tüm geliri Türk Kızılayı vasıtasıyla Van’daki depremzedelere gönderilecek olan konserde satışa sunulan 12 bin 500 bilet 3 gün içerisinde tükendi. Konser günü gişelerde satılmak üzere basılan çok sayıda biletlerde yardımseverler tarafından kısa sürede satın alındı. Ünlü rock müzisyeni Hayko Cepkin’in söylediği şarkılarla açılan konser ile ilgili bilgi veren Redd Grubu gitaristi ve organizasyon sorumlusu Güneş Duru, Van’da meydana gelen deprem sonrasında çok sayıda sanatçının konserlerini iptal ettiğini belirterek, daha sonra konser iptali yerine yardım konserleri düzenleme fikrinin ortaya çıktığını ve sosyal paylaşım ağı Twitter üzerinden birçok sanatçının bu fikre destek verdiğini kaydetti.

Bir saatlik zamanda konserin isminin 14 saatte ise tüm organizasyonun şekillendiğini söyleyen Duru, ”Buradaki her şey gönüllülük esasına dayalı. Buradaki hiçbir şey için para harcanmadı. Destekçiler markalarını ön plana çıkarmaya çalışmadılar. Sanatçı arkadaşlar ve gruplar ücretsiz sahne alarak destek verdiler” dedi. Duru, konserden gelecek para ile Van’nın Erciş ilçesinde bir ilkokul yapmayı hedeflediklerini ifade ederek, ”Yardım kampanyası için bu kadar kısa sürede bu kadar başarılı bir iş yapmak, daha sonraki yardım kampanyaları için de önemli bir referans olacaktır” diye konuştu. Marsis grubunun solisti Korhan Özyıldız ise Rock müziğinin ruhunda barış ve kardeşliğin yattığını, konserdeki tek amaçlarının Van’a biraz da olsa katkı sağlayabilmek olduğunu söyledi. Kardeşlik ve dostluğun sürdürülmesi gerektiğini dile getiren Özyıldız, ”Toplum için zararlı olanlara karşı durmalıyız. Toplumu nefrete ve kine götürenlere ‘dur’ dememiz lazım. Bugün yine ‘yaşasın halkların kardeşliği’ demenin zamanıdır. Bunu söylemeyi, bu şekilde yaşamayı bırakmamamız gerekiyor” dedi. Kalbi temiz olan binlerce insanın dil, din ve ırk ayırt etmeden Van için biraraya geldiğini ifade eden müzisyen Ayşe Saran da Rock sanatçıları olarak böyle bir etkinliğe katılmaktan gurur duyduklarını kaydetti. Bu gece saat 24.00’e kadar sürecek organizasyon boyunca, Şişli Belediyesine bağlı ekipler izleyicilerin yanlarında getirdikleri yardım paketlerini ayrıştırarak, Van’a ulaşması için paketleyecek ve sonucunda bu paketleri tırlarla deprem bölgesine ulaştıracak.

Gün boyunca Dream TV ve Joy Türk’teki canlı yayın boyunca yayınlanan reklam gelirlerinin de Türk Kızılayına bağışlanacağı konsere katılan sanatçıların tamamı da etkinliğe bilet alarak girdi. Fotoğraf sanatçısı Mehmet Turgut da konser alanına kurduğu stantta, 40 TL karşılığında portre çekecek ve bu çekimlerden elde edilen geliri Türk Kızılayına Van’a gönderilmek üzere bağışlayacak. İzleyicilere gün boyunca sürekli hatırlatılan kısa mesaj numaralarıyla da yardım toplanacak konserde 4×4, Aslı, Aylin Aslım, Aydilge, Ayşe Saran-Murder King, Barlas, Can Bonomo, Cem Köksal, Çilekeş, Demirhan Baylan, Demir Demirkan, Dilemma, Duman, Direc-t, Emre Aydın, Ete Kurttekin, Feridun Düzağaç, Foma, Gece, Gece Yolcuları, Gripin, Haluk Levent, Kurban, Mabel Matiz, Malt, Marsis, Melis Danişmend, Model, Moğollar, Mor ve Ötesi, Multitap, Ogün Sanlısoy, Özge Fışkın, Öztürk, Pamela, Redd, Şebnem Ferah, TNK ve Yüksek Sadakat gibi rock müziğin önemli isim ve grupları sahne alacak.

Ekoloji Forumu Ankara’da yapıldı

KAOS GL, Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nde “Ekoloji Forumu” düzenledi. Forumda, Ekososyalist Hareket Aktivisti Hande Atay, Yeşiller Partisi’nin Eş sözcüsü Ümit Şahin, Yeryüzüne Özgürlük Derneği Aktivisti Güray Tezcan’ın da içinde bulunduğu çok sayıda kişi söz aldı.

Atay, “Ekososyalizm” başlığı altında yaptığı sunumda, ekososyalistlerin reformcu çevreci hareketlerden ayrıldığını ve radikal demokrasiyi esas aldıklarını belirtti. Ekososyalaistlerin diğer tolumsal sorunlar ile birlikte ekoloji sorunlarının çözülebileceğine inandıklarını söyleyen Atay, insanın emeği ile varolabileceğini ve doğa ile özgür bir yaşam kurabileceğini, bunun içinde tüm çevreci ve toplumsal hareketlerin ortak mücadeleyi esas alması gerektiğini kaydetti.

Yeşiller Partisi’nin Eş Sözcüsü Ümit Şahin ise yeşil hareketi değerlendirdi. Yeşil hareketin içinde birden fazla düşüncenin yer aldığını, bu yapısıyla da hareketin eklektik olduğunu söyleyen Şahin, “Bizler ise, doğrudan demokrasiyi savunuyoruz. Gezegenin yok oluş sürecine girdiği varsayımıyla ortaya çıktık. Bu yok oluş sürecine müdahale etmek için seçimlere girme gerekliliğini dil getirdik ve Yeşiller partileşti. Pasifist bir harekettir. Che Guevera’nın yerine Gandhi’yi öneriyoruz. Liderlere, nüklere karşıyız. Gelecek nesillere yaşanabilecek bir çevre bırakmak için ortak mücadele etmeli, gelecek nesilleri etik özne olarak kabul etmeliyiz” dedi.

Yeryüzüne Özgürlük Derneği Aktivisti Güray Tezcan ise, türcülük, cinsiyetçilk ve hayvan hakları konusunda değerlendirmelerde bulundu. Tezcan, “Hayvanlar mal ve şeyler değil, kimselerdir. Faşizm, cinsiyetçilik, ırkçılık ve türcülük rasında kopmaz bir ilişki vardır. İnsan ancak hayvan ile birlikte özgürleşebilir” dedi.

Çok sayıda kişinin izledi forumda, “Suyun metalaşması”, “Tarımda endüstrileşme”, “İklim adaleti”, “Artvin deneyimi”, “Munzur deneyimi”, “Sinop, Gerze’de nükleer ve termik karşıtı mücadele” konularındaki sunumlarla devam etti.

(Ajanslar)

Van’da son bilanço: 596 ölü

Van’daki depremde ölenlerin sayısı 600’e yaklaştı. Erciş’te iki enkazda çalışmalar devam ediyor.

Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), Van’da meydana gelen depremde bugün saat 08.30 itibarıyla 596 vatandaşın hayatını kaybettiğini, enkazdan 188 kişinin sağ olarak çıkarıldığını, 4 bin 152 kişinin de hastanelerde tedavi gördüğünü bildirdi.

AFAD’dan yapılan açıklamada, Başbakanlık tarafından başlatılan kampanyada 22 milyon 320 bin lira nakdi yardım toplandığı, Başbakanlıkça Van Valiliğine acil ihtiyaçların karşılanması için 13 milyon lira ödenek gönderildiği ifade edildi.

Çadır ve battaniye ihtiyacının karşılanması için 7 sivil, 3 askeri olmak üzere toplam 10 uçakla ulaşım zinciri oluşturulduğu ve sevkıyatların devam ettiği belirtilen açıklamada, karayolu ile de ihtiyaç malzemelerinin naklinin sürdüğü duyuruldu.

Uluslararası yardımların kabulü ve Van’a ulaştırılmasın için Erzurum’un ”lojistik üs” olarak belirlendiği ifade edilen açıklamada, deprem için gelen dış yardımların ülkelere göre dağılımı şöyle verildi:

”Uluslararası yardımlar kapsamında ülkemize Azerbaycan 140 kişilik arama-kurtarma ekibi, bin 250 çadır, 700 yatak, 40 jeneratör, 5 bin battaniye, 40 adet mutfak malzemesi, Fransa 490 çadır, BM OCHA 400 çadır, Rusya 284 çadır, Kazakistan 60 çadır, 300 battaniye, 300 yatak, 60 soba, Ukrayna 4 adet genel maksat çadırı, Mısır 300 çadır, İrlanda 564 çadır, İsviçre 200 çadır, 800 battaniye, 133 soba, İsrail 15 adet yaşam konteynırı, Cezayir 900 çadır, Ermenistan 193 çadır, Belçika 39 çadır, Katar 2 bin 500 battaniye, 580 çadır, Japonya 100 çadır, İsveç 273 çadır, İtalya 200 çadır, İngiltere bin 144 çadır, Romanya 100 çadır, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği 500 çadır, bin battaniye, İspanya 329 çadır ve Pakistan 264 çadır göndermiştir.”

Erciş’te enkazda çalışmaların sürdüğü belirtilen açıklamada, şunlar kaydedildi:

”Başkanlığımızdan gönderilen 20 kişilik teknik heyet, çeşitli illerden görevlendirilen 200 teknik personelle birlikte ön hasar tespit çalışmalarını tamamlamak üzeredir. Van merkezde enkaz çalışmaları tamamlanmış olup, Erciş ilçesinde kalan 2 enkazda ise arama kurtarma çalışmaları sürdürülmektedir.”

AFAD, büyüklükleri 2 ile 3 arasında değişen 521, 3 ile 4 arasında değişen 790, 4 ile 5 arasında değişen 108 ve 5 ile 6 arasında değişen 7 olmak üzere, toplam bin 400 adet artçı deprem meydana geldiğini ifade ederek, ”hasarlı binalara kesinlikle girilmemesi” uyarısı yaptı.

Ragıp Zarakolu da gözaltına alındı

İstanbul’da ‘KCK’ adı altında başlatılan operasyonlar kapsamında, Türkiye Yayıncılar Birliği Yayımlama Özgürlüğü Komitesi Başkanı Yazar Ragıp Zarakolu da gözaltına alındı.

İstanbul’da ‘KCK’ adı altında başlatılan gözaltı furyası devam ediyor. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı polislerin dün BDP İstanbul Siyaset Akademisi’nin yanı sıra birçok adrese yaptığı baskınların yanı sıra Mersin, Muğla ve Yalova’da toplam 42 kişi gözaltına alınmıştı. Polisin elinde 70 kişilik bir yakala listesi olduğu bilgisi ortalıkta dolaşırken, gözaltılar da devam ediyor. Aynı zamanda Türkiye Yayıncılar Birliği Yayımlama Özgürlüğü Komitesi Başkanı olan yazar ve yayıncı Ragıp Zarakolu da gözaltına alındı.

İstanbul’da 4 Ekim’de yapılan baskınlarda gözaltına alındıktan sonra 7 Ekim’de tutuklanan 98 kişi arasında Zarakolu’nun oğlu Deniz Zarakolu da bulunuyor.

Zarakolu’nun yanı sıra BDP Bağcılar İlçe Örgütü üyesi ve Kül-Der yöneticilerinden Nizam Özmen isimli yurttaş da Amasya’da gözaltına alındı. Özmen’in, depremzedeler için İstanbul’dan Van’a götürülen yardım kamyonundan indirilerek gözaltına alındığı öğrenildi.

(Birgün)

Tarihçilerden “Ersanlı serbest bırakılsın” çağrısı

Cumhuriyet Tarihinin Tartışmalı Konuları” Konferansında tarihçilerden “Ersanlı serbest bırakılsın” çağrısı yaptı, Prof. Dr. Gürsoy da Ersanlı’nın serbest bırakılması talebiyle düzenlenen metni imzaya açtı.

Tarih Vakfı tarafından Santralistanbul’da düzenlenen C”Cumhuriyet tarihinin tartışmalı konuları” sempozyumunun ikinci gününde saat 14.00’deki “Sınıf, Kimlik, Devlet ve Birey” başlıklı 3. Oturumunu yönetecek olan Büşra Ersanlı’nın gözaltına alınması katılımcı ve izleyicilerin alkışlarıyla protesto edildi.

Oturumun açılışında Ersanlı’nın boş kalan sandalyesi önünde konuşan Tarih Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Oktay Özel gözaltı olayından duyduğu üzüntüyü anlatarak üçüncü oturum katılımcı ve izleyicileri adına aşağıdaki metni kamuoyunun dikkatine sundu:

“Tarih Vakfı’nın 20. Yılı dolayısıyla düzenlediğimiz ‘Cumhuriyet tarihinin tartışmalı konuları’ başlıklı toplantımızda, bu oturumu yönetmesi beklenen Tarih Vakfı üyesi Prof. Büşra Ersanlı’nın gözaltına alındığını üzüntüyle öğrendik.

”Oturum izleyicileri ve katılımcıları olarak bu olayı protesto ediyor ve özgürlükçü demokrasinin bir gereği olarak sayın Ersanlı ve bu sürecin tüm mağdurlarının en kısa zamanda özgürlüklerine kavuşturulmasını bekliyoruz.”

200 kişilik salonun dışına taşan katılımcı ve izleyicilerin uzun süren protesto ve alkışlarının ardından oturuma Ersanlı olmadan başlandı.

Oturumun sonunda izleyiciler arasında bulunan Prof. Dr. Gençay Gürsoy da bir grup akademisyen ve yurttaş ile birlikte kaleme aldıkları protesto metnini okuyarak imzaya açtıklarını bildirdi.

Ermenistan’dan Van’a 111 çadır

Ermenistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Cezayir ile Rusya‘dan deprem yaşanan Van’a yardım için gelen uçaklar Erzurum Havalimanı’na indi. Ermenistan’dan gelen uçakta 111 çadır var.

Van’daki depremzedeler için Ermenistan Acil Durumlar Bakanlığı’ndan gönderilen ve içerisinde battaniye, yatak ve nevresim takımlarının bulunduğu yardım uçağı 4 kişilik ekiple Erzurum’a eldi.

İl Kriz Merkezi ile Devlet Hava Meydan İşletmesi Erzurum Başmüdürlüğü yetkilileri tarafından karşılanan ekipte bulunan Ermenistan Afet Durumlar Bakanlığı Kurtarma Servis Yardımcısı Direktörü Kostandyan Gagik, Türkiye’ye geçmiş olsun dileğinde bulunarak, depremin hemen ardından Ermenistan hükümetinin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile yardım konusunda görüşme yaptığını söyledi.

Ermenistan hükümeti tarafından gönderilen yardımları getirdiklerini anımsatan Gagik, ”4, 6, 40 ve 60 kişilik 111 çadır, 4 bin 345 battaniye, 36 şişme yatak, 6 bin nevresim, 474 uyku tulumu getirdik” dedi.

İlk etapta yardım talebinin kabul edilmediğini dile getiren Gagik, ”Telgraf gönderdik. Nasıl yardım edebiliriz, ihtiyaçları sorduk. Gıda yardımı kabul edilmedi. Sadece çadır istendi. Biz de istenen yardım taleplerini getirdik” diye konuştu.

‘BU İNSANLIK YARDIMIDIR’
Ermenistan’ın Türkiye’ye 1999 yılında da yardım ettiğini belirten Gagik, şunları kaydetti:

”1999, 2000 ve 2003’te de yardım ettik. Ama şimdi ilk kez geldik. İhtiyaç olması halinde biz her türlü yardım yapmaya hazırız. İsteriz ki iki ülke hep iyi ilişkiler içerisinde olsun. Bu insanlık yardımıdır. Biz iki komşu ülkeyiz. Şimdilik bundan başka bir şey düşünmüyoruz. İhtiyaç olursa biz ikinci uçağı da hemen getirebiliriz.”

Bu arada, Birleşik Arap Emirlikleri’nden gönderilen ve içerisinde 564 çadırın bulunduğu uçak da Erzurum Havalimanı’na geldi. Uçakta bulunan çadırlar ardından TIR’lara yüklenerek, deprem bölgesine gönderildi.

Öte yandan, 300 çadır getiren Cezayir uçağı ile 156 çadır getiren Rusya’nın ikinci yardım uçağı da havalimanına indi. Söz konusu uçaklardaki çadırlar daha sonra deprem bölgesine gönderilmek üzere tırlara yüklenmeye başlandı.

Uçaklar, İl Kriz Merkezi ile Devlet Hava Meydan İşletmesi Erzurum Başmüdürlüğü yetkilileri tarafından karşılandı.