Ana Sayfa Blog Sayfa 4952

Ertem Eğilmez filmleri pırıl pırıl olacak

Çöpçüler Kralı, Neşeli Günler, Tosun Paşa, Kibar Feyzo ve Salako gibi onlarca Ertem Eğilmez filmi restore ediliyor.

Vipsaş Stüdyoları’nda restorasyonuna başlanan Çöpçüler Kralı, Neşeli Günler, Tosun Paşa, Kibar Feyzo ve Salako yıl sonuna kadar elden geçirilip HD ve Blue Ray formatlarında hazır hale getirilecek ve TV’lerde bundan böyle HD formatında izlenebilecek.

Onlarca kez gösterilmesine karşın hâlâ kanalların cankurtaranı olan Ertem Eğilmez filmleri restore edilerek “sinemanın kültür mirası” olduğu gerçeğine dayanarak gelecek kuşaklara aktarılıyor.

Hababam Sınıfı serisi, Süt Kardeşler, Mavi Boncuk, Salak Milyoner, Şaban Oğlu Şaban gibi baş yapıtlarında olduğu bu listedeki 49 filmin restorasyonun 2 yıl içinde tamamlanması bekleniyor.

Karbondioksit salımında rekor düzeyde artış

ABD Enerji Bakanlığı, küresel karbondioksit salımının şimdiye kadarki en yüksek seviyesine ulaştığını açıkladı.

Enerji Bakanlığı Karbondioksit Bilgi ve Analiz Merkezi yetkilileri, 2010 yılında dünyanın havaya bir önceki yıla oranla yüzde 6’lık bir artışla 512 milyon ton daha fazla karbondioksit saldığını belirtti.

Karbon salımdaki artışın yarısından fazlasından Çin, ABD ve Hindistan’ın sorumlu olduğu kaydedildi.

Küresel ekonomik krizin etkilerinin azalmasıyla birlikte insanların daha fazla seyahat etmeye başladığını ve üretimin yeniden artışa geçtiğini belirten yetkililer, bunun fosil yakıtlarının daha fazla tüketilmesi anlamına geldiğini vurguladı.

Karbon salımının artmasının en önemli nedenlerinden biri de Hindistan ve Çin’de devam eden kömür kullanımı ve Amerikan yaşam tarzının karbon obur olması.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli, 2007 yılında yayımladığı raporunda karbondioksit kirliliğinin küresel ısınma oranını belirleyeceğini açıklamış ve hava sıcaklığının, yüzyılın sonuna doğru ise ortalama 7,5 derece artacağı uyarısında bulunmuştu.

Bu arada Kyoto Protokolü’nü imzalayan sanayileşmiş ülkelerin karbondioksit salınımını azaldığı tespit edildi. 1990 yılında sera etkisi yaratan gazların yüzde 60’ından sorumlu olan sanayileşmiş ülkelerde bu oran, 2010 yılında yüzde 50’nin altına düştü.

(Ajanslar)

Kardeş Türküler Grammy adayı

Kardeş TürkülerÇocuk (H)aklı‘ albümüyle 54. Grammy Müzik Ödülleri’nde ‘En İyi World Music’ dalında aday oldu.

Kardeş Türküler ve Arto Tunçboyacıyan’ın Nisan 2011´de Kalan Müzik etiketiyle çıkardığı Çocuk (H)Aklı albümü 54. Grammy Müzik Ödülleri için ‘Yılın En İyi World Music’ albümü adayları arasında yer aldı.

Müzik dünyasının önemli ödülleri arasında yer alan Grammy ödülleri her yıl birçok farklı kategorilerdeki müzik çalışmalarına veriliyor.

Kardeş Türküler ve Arto Tunçboyacıyan’ın aday olduğu kategoride Addis Acoustic Project, Azam Ali, Amina Alaoui, Marta Gomez, Le Trio Joubran ve Yasmin Levy‘nin albümleri de adaylar arasında.

Euroleague: Yeni başlayanlar için İtalyanca

0

Euroleague’de üçüncü hafta bugün oynanacak bir maç dışında tamamlandı. İnan Özdemir, temsilcilerimiz açısından zorlu geçen haftayı değerlendirdi.

Tarihte yeri olan ünlü sözlerin İtalyanlarla pek arası yok. Gündüz Vassaf’ın sık sık hatırlattığı “Dünyanın en ince kitapları İtalyan savaş kahramanları üzerinedir” deyişi vardır mesela. Yine Avrupa coğrafyasını yakından ilgilendiren bir başka vecizede “İtalyanlar yapar, Fransızlar süsler” denilmiştir. Yıllardır en az Fransa Bisiklet Turu kadar önemli yollardan geçen İtalya Bisiklet Turu’nun asla rakibi kadar göz alıcı olamamasına açıklık getirir bir anlamda.

Bu hafta temsilcilerimiz açısından “İtalyan Filmleri Festivali” gibiydi. Galatasaray Medical Park, deplasmanda Montepaschi Siena ile karşı karşıya geldi. Anadolu Efes, Emporio Armani Milano’yla mücadele etti. Seriyi bozan, evinde SLUC Nancy’i ağırlayan Fenerbahçe Ülker oldu. Onlar da “İtalya-Fransa” dengesinden havuza dahil oldu.

“Biz sakin olacağız”
Galatasaray için D Grubu’nda bazı hedef maçlar var. Asseco Prokom bunlardan biriydi, kazanıldı. Unics Kazan bunlardan biriydi, kaybedildi. Montepaschi Siena ise asla bu tip bir rakip değil. Kaan Kural’ın nefis ifade ettiği şekilde: “Aslan’ın olmak istediği her şeyin Siena’da yapılmışı var.“

Simone Pianigiani yönetimindeki Toscana temsilcisi “sistem” sözcüğünün Euroleague yayın haklarını dört senedir elinde tutuyor. Disiplin en büyük hasletleri, detaya verdikleri önem fark yarattıkları nokta, oyunculardan bağımsız ilerleyen saha içi istikrarları göz alıcı. Şu an için veli toplantılarının en sinir bozan öğrencisi konumundalar: “X yapıyor da sen niye yapamıyorsun?” Oktay Mahmuti ile doğru bir yapılanmaya giren Aslan bazı şeylerin zamanla oturduğunun farkında olmalı; sadece biraz daha fazla sabır, biraz daha az Ünal Özüak’la.

Kanarya’nın iki yüzü
Kimse Nancy karşısında Fenerbahçe Ülker’in bir gecede sorunlarını halletmesini, yaralarını sarmasını, geçen senenin başında yakaladığı o havaya dönmesini beklemiyordu. İlk yarı herkesi şaşırtan bir Kanarya vardı; hızlı oynayan, saldırgan olan, tüm silahlarını devreye sokan. İkinci yarı rüzgar tam anlamıyla tersine döndü: Basit top kayıpları, panikleyen oyuncular, “Beyler biraz savunmaya gelin” halet-i ruhiyesi. Yine kazandılar ama “İstikrar bizim işimiz” mesajı vermedikleri çok açık.

İlk çeyreğin ortasından itibaren ipleri eline alan Emir Preldzic, haftanın kazanan ve kazandıran ismiydi. 4 sayı, 12 asist göz kamaştırıcı. Lâkin işler sıkıştığında “At Fink’e” mentalitesine dönmek uzun vadede takıma zarar verebilir. Roko Ukic bir türlü direksiyona geçemiyor. Curtis Jerrels’ın şu haliyle kimse direksiyona geçmesini istemiyor. Sonunda kendini bulmuşa benzeyen Bojan Bogdanovic’in herkese örnek olması Fener’in yeniden ayağa kalkmasında kilit.

Bunu, bunu alın dışarı!
Rakibi ciddiye almamak geçen hafta Anadolu Efes’e pahalıya patlamıştı. Spirou Charleroi karşısında alınan yenilgi lacivert-beyazlılar için erken uyarı sistemi görevi görmüştü ki Milano karşısında aşırı ciddiyet işe yaradı. İlk yarı Efes’in sert savunması sadece 21 sayıya izin verdi. İtalyan ekibinin geri dönüşündeki tek neden, temsilcimizin bir an önce maçı koparmak adına yaptığı aceleci hücumlardı. “Vujacic bey, ne yapıyorsunuz?” sorusu hemen akıllara düşüyor bu noktada.

Girizgâhı İtalya ve kahramanlık hikâyeleriyle yapmıştık. Milano deplasmanı aksi yönde pek de kanıt sunmadı. Sadece son bölümde takımını maça döndüren Danilo Gallinari’nin “ucuz kahramanlık” çabaları vardı. Geldiği günden beri bir türlü ritm bulamayan Stanko Barac’ı tutmayı çalışırken parçalı bulutlu biyografisine yeni bir sayfa daha ekledi NBA patentli yıldız.

Haftanın maçı
Caja Laboral–Olympiakos: Büyük takımları diğerlerinden ayıran en önemli şey maç sonu oynamasını bilmek. Eğer elinizde Spanoulis gibi bir isim varsa, son dakikalara başabaş girmek dert değil. Yunan skorer, sekiz saniye kala attığı üçlükle maça dengeyi getirirerek bunu bir kez daha gösterdi. Uzatmalara gitmesi muhtemel olan maç Ivkovic’in öğrencilerine gruptaki üst üste ikinci galibiyetini getirebilirdi. Fakat unutulan bir isim vardı: Pablo Prigioni. 2003-2009 arasında formasını terlettiği Bask ekibine bu yıl geri dönen Arjantinli sihrini de cebinde getirdi, Caja Laboral üçüncü galibiyetine ulaştı.

Haftanın beşi
Jordan Farmar: UCLA çocuğu Farmar belki de tüm profesyonel kariyerinin en önemli performansını ortaya koydu Real Madrid karşısında. 11’de 9 şut isabetiyle 27 sayı. Ona sarı çok yakışıyor.
Rimas Kaukenas: Galatasaray’a karşı baştan sona oyuna hükmeden Siena’nın önemli kozuydu. Oyunun her yönünde Simone Pianigiani’nin ona biçtiği görev tanımı içinde parladı.
Emir Preldzic: Fenerbahçe’ye Nancy karşısında adeta can verdi, kan verdi. Sıfır bencillik, maestro ciddiyeti, 28 dakikada 12 asist.
Andrei Kirilenko: CSKA Moskova her periyotta en az dokuz sayı fark etti KK Zagreb’e. Rus yıldızın istatistiklerinden çok bahsetmeye gerek yok. Dünya için büyük, onun için küçük rakamlar.
Erazem Lorbek: Yoluna kayıpsız devam eden Barcelona, haftaya Siena deplasmanında olacak. Bu zorlu maç öncesi “ara sıcaklar” muamelesi gören Unics Kazan’a karşı fişi Lorbek çekti; 24 sayı, 5 ribauntla. Maç sonrası “Boyalı alanda dominasyon keyfi” yazabilirdi twitter hesabından.

(Eurosport)

Angry Birds 500 milyonu aştı

Mobil oyun denince ilk akla gelen oyunlardan olan Angry Birds‘ün yaratıcısı Rovio, oyunun tüm platformlarda 500 milyon indirmeyi geride bıraktığını açıkladı.

500 milyondan fazla kez indirilerek bir rekora imza atan Angry Birds, toplamda 266 milyar seviye oynandı ve yine toplamda oyun günlük olarak 300 milyon dakika oynanmaya ulaştı.

Angry Birds, 79 ülkede en popüler oyun unvanın da sahibi…

İlk olarak 10 Aralık 2009′da iOS için yayınlanan Angry Birds aradan geçen zaman içinde Android, Symbian, Windows Phone, WebOS, OS X, Windows, Google Plus gibi platformlar için de sunuldu.

Oyunun son sürümü ise Cadılar Bayramı’na özel olarak geçtiğimiz ayın sonunda yayınlanan Angry Birds Halloween’di.

Thorpe geri döndü!

0

Beş kez Olimpiyat şampiyonu Avustralyalı yüzücü Ian Thorpe, spora dönüşünden sonraki ilk yarışında yedinci oldu.

Singapur’daki Dünya Kupası’na katılan 29 yaşındaki yüzücü beş yıl önce yüzmeyi bıraktığını açıklamıştı. Döndükten sonra ilk kez 100 metre karışık yarışına katılan Thorpe 56.33’lük derecesiyle 7. oldu. Yarışı ise 19 yaşındaki Güney Afrikalı, Chad Le Los 53.06’lık derecesiyle kazandı. Avustralyalı rekortmen, cumartesi günü 100 metre kelebek yarışına katılacak.

Yarış sonrasında açıklamalarda bulunan Thorpe, “İnsanlar benim iyi yüzdüğümü görmek istiyor. ama bunun biraz hızlı gelimesini bekliyorlar. Ben de böyle olmasını istiyorum. Uzun zamandır yüzmüyorum. Bir yıl önce neredeysem şu anda da oradayım. Finalde yarıştım ve mutluyum. biraz zaman geçtikten sonra daha iyi olacağım” dedi.

Yüzmeye bir diğer geri dönüş yapan efsane isimlerden Libby Tickett ise Singapur’da 100 metre ve 50 metre kelebek finallerine kalmayı başardı. Ancak 100 metrede sonuncu oldu. “Bu yarışlarda kaçıncı olduğum önemli değil” diyen Avustralyalı sözlerini şöyle tamamladı:

“Her yarışta daha iyi oluyorum. Hepsinden ders çıkarıyorum. Finallere kaldığım için mutluyum. benim için çok pozitif yarışlar oldu.”

Düşünce Özgürlüğü Bülteni’nin yeni sayısı yayımlandı

Düşünce Suçuna Karşı Girişim tarafından haftalık olarak yayımlanan Düşünce Özgürlüğü Bülteni’nin 4 Kasım sayısında özetle aşağıdaki konular yer alıyor. Raporun tamamına erişmek için tıklayınız.

KCK operasyonlarına tepki yağıyor

Aralarında Yaşar Kemal’in de bulunduğu 700 aydın, gözaltında veya tutuklu bulunan sivil siyasetçilerin, akademisyenlerin ve gazetecilerin serbest bırakılması çağrısı yaptı. Dünyanın dört yanında devlet makamlarına fakslar çekildi; Türkiye Büyükelçilikleri’ne heyetler halinde protesto ziyaretleri düzenlendi. “petitions.com” adlı internet sitesi üzerinden Türkiye’deki Keyfi Gözaltıları Durdurun! (Stop ArbitraryDetentions in Turkey!) başlığını taşıyan bir imza kampanyası başlatıldı. Uluslararası PEN(Yazarlar Birliği), IFEX (Uluslararası İfade Özgürlüğü Platformu), RSF (Sınır Tanımayan Gazeteciler) ve HRW (İnsan Hakları İzleme Örgütü) de gözaltılara tepki gösteren kurumlar arasında. Büşra Ersanlı’nın BDP Siyaset Akademisi’nde ders verdiği için tutuklanmasına karşı kalabalık bir akademisyen grubu “Ben de siyaset akademisinde ders vereceğim” diyerek bir kampanya başlattı.

Gazeteci Ömer Şahin

Meclis tutanağını haberleştiren gazeteciye hapis

2005 yılında, 19 Mayıs Üniversitesi’yle ilgili iddiaları araştırmak üzere TBMM’de Araştırma Komisyonu kurulmuştu. Rektör Bernay ile üniversiteye gıda satışı yapan firma sahibi, olayı haberleştiren Radikal Gazetesi Ankara Haber Müdürü Ömer Şahin ile iddia sahibi Nermin Günsan’a dava açtı. Samsun 2.Asliye Ceza Mahkemesi, gazeteci Ömer Şahin’in “basın yoluyla hakaret” suçu işlediğine hükmetti.

Gazetecilik faaliyetine “örgüte yardım” davası

17 Nisan’da, DİHA Haber Ajansı Batman Temsilcisi Erdoğan Altan, Diyarbakır Temsilcisi Kadri Kaya ve Batman Postası yazarı Mehmet Karabaş’ın aralarında bulunduğu sekiz kişi gözaltına alınmıştı. Gözaltına alınanlardan yedisine “örgüte yardım etmek” ve “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla açılan davanın ilk duruşması 2 Kasım’da Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

Gönüllü Muhabir Dilek Yağlı

Evrensel muhabirine darp ve tehdit

Evrensel gazetesinin haberine göre, gazetenin gönüllü muhabirliğini yapan Dilek Yağlı polis tarafından darp edildi ve izlediği eylemi haberleştirmesi engellendi. Habere göre Yağlı, eyleme yapılan polis müdahalesini görüntülerken, Beyazıt Emniyet Amirinin kendisini hedef gösterdiğini belirtti. Yağlı, bunun üzerine sivil polislerin kendisini saçlarından tutup sürüklediklerini, bir dükkana sokarak diz altı ve karın bölgelerine vurup ayaklarıyla bacaklarını ezdiklerini ifade etti.

Davacı Serdar Gökçe sanık oldu

Metin Serdar Gökçe, 16 Mayıs akşamı aile içi şiddet sebebiyle gözaltına alındı. 5 polis tarafından dövülen ve ayağı iki yerinden kırılan Gökçe, hastaneye kaldırıldı. Ayağı alçıya alınan Gökçe hastanede bir ay yattı, 40 gün iş göremez raporu aldı. Gökçe, savcılığa suç duyurusunda bulundu.

Savcıyı eleştiren avukata ‘terör’ davası

Tutuklanan Erzincan eski Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’e bir tutuklu mektup göndermişti. Avukat Turgut Kazan da mektubu mahkemeye sunarak mektuptaki iddialarla ilgili gerekli araştırmanın yapılmasını istedi. 2 ay boyunca hiçbir işlem yapılmaması üzerine Kazan duruşma sırasında bu tutumu eleştirdi. Bu eleştirisi sebebiyle Kazan hakkında, Erzurum Özel Yetkili 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı.

Derneğin su faturası örgüt üyeliğine delil

Ankara Üniversitesi öğrencileri Söylemez ve Alkan, 13 Mart 2011’de Ankara Sıhhiye Meydanı’nda yapılan “Nitelikli Sağlık Hizmeti İçin Çok Ses Tek Yürek” mitinginde Sıhhiye Köprüsü’ne, 13 Mart 1982’de idam edilen üç işçinin isimlerinin yer aldığı bir pankart asmışlardı. Pankart sebebiyle iki gence 25 yıl hapis istemiyle dava açıldı.

Geçen haftanın ifade özgürlüğü duruşmaları

Kapatılan Demokratik Toplum Partisi’nin yöneticisi ve üyesi olan, aralarında Orhan Miroğlu, Leyla Zana, Tuncer Bakırhan, Sedat Yurttaş’ın bulunduğu 34 kişi hakkında, partitinin kapanmasına konu olan eylemler sebebiyle açılan dava Ankara 13. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşma, yakalama emirlerinin infaz edilmesi ve Leyla Zana’nın milletvekilliğinin TBMM’ye sorulması için 8 Şubat 2012’ye ertelendi.

Düşünce Suçuna Karşı Girişim ile ilgili ayrıntılı bilgiye ulaşmak için tıklayınız.

(Yeşil Gazete)

80 dakikada bir ABD askeri intihar ediyor

Irak ve Afganistan‘da görev yaptıktan sonra ülkelerine dönen ABD askerleriyle ilgili yayınlanan rapor korkunç bir gerçeği ortaya koydu. Her 80 dakikada bir Irak ve Afganistan gazisi ABD’li bir asker ya intihar ediyor ya da intihar teşebbüsünde bulunuyor.

Yeni Amerika Güvenlik Merkezi’nin yayınladığı intihar raporuna göre, sadece 2009 yılında Irak ve Afganistan savaşında görev yapmış bin 868 askerin intihar teşebbüsünde bulunduğunu açıkladı.

Raporda, savaştan yeni dönmüş askerlerin bunalıma sürüklenerek intihar noktasına gelmesinde ABD’de yaşanan ekonomik krizinde etkili olduğu belirtildi.

İntihar raporunu kaleme alan Margaret C. Harrell ve Nancy Berglass, “Amerika gazileri ve görev yapan askerlerinin intihar etmesini önlemeye karşı verdiği savaşı kaybetti” şeklinde açıklama yaptı. Harrell, “Irak ve Afganistan’da daha çok asker eve döndükçe intihar sayısında da artış gözleniyor” dedi.

Raporda, yakın arkadaşlarını kaybeden askerlerin, ABD’ye döndükten sonra bir de işsizlikle boğuşmak zorunda kaldıkları ve boşluğa düşerek intihar noktasına geldikleri belirtildi.

(NTV)

Belgrad Üniversitesi işgal altında

Protestolar devam ederken, yeni öğrenciler de "Yüksek harçlara hayır!" , "Ücretsiz Eğitim hakkımız" gibi pankartlarla çevrili halde üniversiteye kayıt olmak için sırada bekliyor.

Belgrad Üniversitesi Felsefe ve Dilbilimi Fakülteleri, öğrenci harçlarının indirilmesi ve üniversiteye giriş ücretlerinin düşürülmesi isteklerinin kabul edilmesini isteyen öğrencilerce işgal edildi.

29 Ekim Cumartesi günü Felsefe Fakültesi binası önünde toplanan yüzlerce öğrenci, istekleri yerine getirilene dek devam edeceğini açıkladıkları “Abluka Şenliği”ni başlattılar. Öğrencilerin işgal yöntemleri dersleri gürültü yaparak engellemekten sınıf ve anfi girişlerini kapatmaya kadar değişik yollar içeriyor.

Kendini Vojislav D olarak tanıtan bir öğrenci, işgalin amaçlarını şöyle açıklıyor: “Geçtiğimiz yıldan en az 48 kredi tamamlamış her öğrencinin öğrenim harcından muaf tutulmasını istiyoruz. Ayrıca üniversiteye giriş ücretlerinin de asgari ücretin 3 katını (yaklaşık 450 Euro) geçmemesini talep ediyoruz.”

Dilbilimi Fakültesi dekanı Aleksandra Vranes “Protestoları ‘doğrudan demokrasi’ talep ettiğini söyleyen tanımadığımız bir takım kişiler örgütlüyor.

Öğretim görevlilerinin bir kısmı ise protestoların yöntemlerinden rahatsız. Slavik Diller Bölümü Başkanı Vukosava Djapa, “Bu tür kaba ve medeni olmayan davranışlar akademiye yakışmıyor. İstenmeyen olayların yaşanıp ardından bizlerin bundan sorumlu tutulmamızdan korkuyoruz, durumun kontrolü bizde değil halbuki” diyor.

Belgrad Üniversitesi Rektörü Branko Kovacevic ise hükümeti “ablukayı o ya da bu şekilde, şiddetsiz ya da başka bir şekilde kırmaya” çağırıyor. Üniversite olarak Dilbilimi Fakültesi’ndeki öğrenci ve öğretim görevlilerinin güvenliğini sağlayamayacaklarını, protestoların 15 gün daha devam etmesi durumunda da tüm akademik yılın heba olabileceğini bildiriyor.

Rektörün bu tehditkar yaklaşımına tepki gösteren protestoculardan Güzel Sanatlar öğrencisi Milosh Kuvekalovic “Böyle şey olmaz. Öğrencilere şiddet uygulanmasını istiyor rektör. Biz sadece hakkımızı istiyoruz, sesimizi duyurmanın başka yolu da yok.” Protestocular aynı zamanda rektörün görevden alınmasına yönelik bir imza kampanyası da başlattılar.

Sırbistan’da yıllık harç oranları Madencilik Bölümü’nde 450 Euro ile, dişçilik ve mimarlık gibi bölümlerde 2.400 Euro arasında değişiyor. Öğrencilerden Ivona Pesic, “Bizden çok yüksek harç paraları istiyorlar, bir de üstüne parasını bize ayrıca ödettirdikleri eski ders kitaplarıyla eğitim veriliyor. Her sınav için ayrıca bir kaç kitap da almak zorunda kalabiliyoruz çünkü hocalarımız kendi kitapları satsın da para kazansınlar diye bize böyle zorunluluklar getirebiliyorlar.” diyerek sistemin nasıl işlediğini anlatıyor.

Öğrenciler hayatlarını işgal ettikleri koridorlarda geçiriyor

Eğitim ve Bilim Bakanlığı artan şikayetler üzerine “önceki yıldan en az 60 kredi tamamlamışların harç ödememesi”teklifini getirmişti. Resmi olarak tanınan iki öğrenci kuruluşu, Sırbistan Üniversite Öğrencileri Konferansı ve Belgrad Üniversitesi Öğrenci Parlamentosu bu teklifi kabul etmişti. Abluka Şenliği’nin katılımcıları ise bu teklifi yetersiz görerek kabul etmiyor. Sırbistan Genç Yeşilleri de yayımladıkları bildiriyle tüm dünyadaki öğrencileri dayanışmaya çağırıyor.

Sırbistan’daki eğitim ücretleri bölgedeki diğer ülkelerden de çok daha pahalı. Örneğin bir matematik öğrencisi Zagreb’de yılda 760 Euro öderken Belgrad’da 1000 Euro ödüyor. Mimarlık öğrencileri içinse Zagreb yerine Belgrad’da okumak iki kat harç ödemek demek. Hırvatistan’daki asgari maaş, Sırbistandaki’nin iki katı.

 

Yeşil Gazete, Pravda.rs, B92

Yenmek ve yenilmek – Ahmet Altan

 

Devlet, gittikçe daha sertleşen bir politika izliyor Kürt meselesinde. 

Okuduklarımıza bakılırsa, PKK’nın başlattığı “Temmuz harekatı”ndan sonra devletin gözü PKK’yı iyice kesti ve “biz bunu bitiririz” inancı kuvvetlendi.


“Açılımın PKK’nın işine yaradığı”
görüşünün de devlette taraftar topladığı anlaşılıyor.

Bu iki inanca dayalı olarak da “baskıyı” arttırıyor.

Bu “şiddet ve baskı” politikasını da “ama temmuz savaşını PKK başlattı” mazereti üzerine bina ediyor.

PKK’nın, yanlış analizler ve değerlendirmelerle savaşı şiddetlendirdiği doğru.

Ama şiddet yarışında PKK’nın yansımasına dönüşen bir devlet Kürt meselesini çözebilir mi?

Tabii asıl soru şu:

Biz, Kürt meselesinin çözümünü kimden bekleyeceğiz?

PKK’dan mı, devletten mi?

PKK’nın çözüm konusunda bir acelesi olmadığı anlaşılıyor.

Devlet de PKK’nın bu mantığını paylaşıyorsa, onun da çözüm için bir acelesi yoksa şiddeti arttırsın, KCK’nın civarından geçen, bu örgüte sempati duyan herkesi toplayıp hapsetsin.

Savaşıp duralım.

İnsanlar ölsün.

Devlet, kendini PKK ile eşitlediği, politikalarını PKK’ya endekslediği, “o yaptı, ben de yapacağım”deyip şiddeti arttırdığı sürece bu iş çözümlenmez.

Çünkü mesele şiddetle çözümlenecek bir mesele değil.

Şiddet konusunda çok arzulu, iştiyaklı gördüğümüz, PKK Çukurca’da havaya uçurduğu askerlerin videosunu çekip utanmazca yayınladığında ondan daha da utanmazca davranıp PKK’lıların cenazelerini ayaklarına ip bağlayarak “Ne mutlu Türküm diyene” panosunun altına çeken anlayış, aynı istekliliği “demokratikleşme, özgürleşme” konusunda göstermiyor.

Sorun da burada zaten.

Kürt meselesi, “demokratikleşme ve özgürleşme” olmadan, Kürtlerin eşitliği kabul edilmeden, hatta bana sorarsanız “ayrımcılığın” siyasi bir görüş olması yasallaşmadan öyle kolayından çözümlenmez.

Kürt meselesi, Kürtlerin eşit olmayan bir hayata “mecbur” edilmelerinden, isteklerini açıkça söylemelerinin yasaklanmasından kaynaklanıyor.

Bu sorunu çözmedikçe istediğiniz kadar PKK’lı öldürün, istediğiniz kadar profesörü, yazarı, belediye başkanını, siyasetçiyi yakalayıp hapse atın meseleyi çözemezsiniz.

Ortada bir haksızlık var.

Kürtlere haksızlık yapıldı.

Bu haksızlık ısrarla sürdürüldü.

Yapılan bu haksızlığı, meselenin asıl sebebini ortadan kaldırmadan nasıl çözeceksiniz bu işi?

Dokuz yıldır iktidarda olan hükümet, meseleyi çözmek için “niyet beyan ediyor” ama kalıcı bir değişiklik sağlamıyor.

Hele son zamanlarda en küçük bir adım bile atmıyor.

Atacağına dair bir işaret de vermiyor.

Karşımızda heyula gibi bir şiddet duruyor yalnızca.

Ölen çocuklar, cenazeler, ağlayan kadınlar duruyor.


“24 bizden, 24 sizden”
anlayışı duruyor.

Kitleler halinde tutuklamalar duruyor.

Şiddeti arttırmanın nedeni olarak “PKK’nın şiddeti arttırması” gösteriliyor, “o yaptı, biz de yapıyoruz”, peki, bütün politikanızı PKK’nın yaptıklarına endeksliyorsanız, “demokratikleşme”için de PKK’nın demokratikleşmesini mi bekleyeceksiniz?

Ülkenin bütün politikalarını PKK’nın yaptıkları belirliyorsa, bu ülkeyi kim yönetiyor, PKK mı hükümet mi?

Bu hükümet, PKK’dan bağımsız bir politika belirlemekten aciz mi?

Almanya’da “anadilimizden vazgeçmeyiz” diye kükreyen Başbakan neden Türklerin anadili için gösterdiği bu sahiplenmeyi Kürtlerin anadili için göstermiyor?

Gidip Almanya’da Türklerin anadiline sahip çıkan Başbakan, Diyarbakır’a gidip neden Kürtlerin anadiline de sahip çıkmıyor?

Niye Kürtlerin anadilde eğitim hakkını kabul eden tek kelime bile söylemiyor?

Üstelik bu halk Başbakan Erdoğan’a neredeyse sonsuz bir kredi açtı bu meseleyi çözmesi için, Erdoğan’ın korkacağı bir şey yok, niye yapmıyor?

Genelkurmay Başkanı’nı kuvvet komutanlarıyla Çukurca’ya gönderen hükümet, neden Milli Eğitim Bakanı’nı da Diyarbakır’a göndermez anadil sorunu için?

Şiddetin şehveti bu, değil mi?

Çözmek değil “yenmek” istiyorsunuz.

Ama tarih size şunu söylüyor eğer dinlerseniz, “yendikçe yenilirsiniz”.

Ahmet Altan – Taraf