Ana Sayfa Blog Sayfa 4549

Key Stone XL Petrol Boru Hattı şalteri indirdi

Kanada’dan ABD’ye kayaların parçalanması sonunda elde edilen zift petrolünü (Tar Sands Oil) taşımak üzere inşa edilen Key Stone Petrol Boru Hattı’nın olası güvenlik tedbirleri nedeniyle faaliyetine şimdilik son verildiği açıklandı.

Petrol boru hattının faaliyetlerini yürüten Trans Kanada Şirketinin sözcüsü yapılan bir dizi test sonucu geçici olarak boru hattının çalışmayacağını belirtti.

Petrol Boru Hatları ve Tehlikeli Materyallerin Taşınması Güvenliği İdaresi ise konu ile ilgili yaptığı açıklamada TransKanada’nın kendilerine günde 500bin varil ham petrolün Kanada’nın Alberta kentinden ABD’nin Iliniois şehrine 2.100 millik petrol boru hattı ile aktarıldığı konusunda bilg verdiğini açıkladı.

Petrol Boru Hatları ve Tehlikeli Materyallerin Taşınması Güvenliği İdaresi’nden Jeannie Layson, Missouri ve Illionis arasındaki bölümde olası güvenlk ihmalleri tespit ettiklerini, şirket yetkililerine de durumu e mail ile raporladıklarını söyledi.

Layson, Trans Kanada’nın kendilerine henüz herhangi bir petrol sızıntısı bildirmediklerini de sözlerine ekledi.

Trans Kanada söscüsü Grady Semmens ise boru hattınının Çarşamba itibarı ile kapatıldığını Cumartesi günü ise tekrar faaliyete geçmesini planladıklarını bildirdi.

ABD ve Kanada’da kaya gazı petrolünün gezegene vereceği geri döndürelemeyecek tahribatlar nedeniyle petrol  boru hattının tamamen kapatılması yönündeki protestolar da artarak devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde ABD’li dünyaca ünlü aktivist Daryl Hannah boru hattını protesto ederken tutuklanmıştı.

(Yeşil Gazete, Huffington Post)

 

Erzurum’da Kuş Gözlemciliği Konferansı

Kuş Konferansı’nın 14’üncüsü bu yıl 19-21 Ekim tarihleri arasında Erzurum’da gerçekleştirilecek. Doğa Derneği’nin organize ettiği 14. Türkiye Kuş Konferansı, “ Kuş Gözlemciliği ve Kuş Koruma” ana teması ile Erzurum Merkezde, Erzurum Turizm Elçileri Derneği,  Kuzey Doğu Anadolu Kalkınma Ajansı, Erzurum Ticaret ve Sanayi Odası işbirliğiyle düzenlenecek.

Kuş gözlemi, envanter oluşturma, kuş koruma çalışmaları, eğitim faaliyetleri ve farkındalık yaratma gibi konuların ele alınacağı konferans her yıl olduğu gibi kuş gözlemcileri ve doğa severler başta olmak üzere konuyla ilgili sivil toplum kuruluşları, kamu kurumları ve üniversitelerin katılımına açık olarak gerçekleştirilecek.

Kuşlar sağlıklı bir doğa için erken uyarı sistemi olarak görülüyor. Nasıl ki yüksek teknolojili binalarda yangın alarmları gibi bir takım sistemler sorunu derhal tespit edip insanların zarar görmesini engelliyorsa ya da çeşitli yönlendirmelerle binayı terk etmelerini sağlıyorsa işte kuşlar da sağlıklı bir ekosistem için aynı işlevi görmekte. Bir alanda düzenli gözlemlerle tespit edilen kuş türlerinde ya da sayılarındaki değişim sayısal verinin ötesinde o alanda ya da o türle ilgili yaşanan ciddi değişimlerin ve sorunların ilk göstergelerinden biri olarak kabul ediliyor. Çünkü bir alanın doğal özelliklerini kaybetmeye başlamasına, ya da alanın doğal yapısı üzerindeki baskının giderek artmasına genellikle önce kuşlar tepki veriyor.

(Doğa Derneği)

Elvan, Paris’te umut tazeledi

0

Elvan Abeylegesse, Dünya Yarı Maraton Şampiyonası’ndan çekildikten bir hafta sonra katıldığı Paris 20 kilometre mücadelesinde 66 dakikanın altında finiş görerek ikinci oldu.

IAAF takviminde bronz kategoride bulunan ve bu yıl 33’üncü kez düzenlenen geleneksel Paris 20 Kilometre yol yarışına katılan Elvan Abeylegesse, 1:05:41’lik derecesiyle ikinci sırada finiş gördü. Sakatlığı nedeniyle 2012’de doğru düzgün yarışa çıkamayan, Avrupa Şampiyonası, Olimpiyatlar ve son olarak da Dünya Yarı Maraton Şampiyonası’nı atlayan Abeylegesse, Paris’teki bu derecesiyle büyük moral buldu.

Yarışı kazanan 23 yaşındaki Kenyalı Cynthia Jerotich, Elvan’ın yedi saniye önünde gördüğü 1:05:34’lük finişi ile dünyada bu yılın en iyi 20 kilometre yol yarışı derecesine imza koyarken, Abeylegesse de kariyerinin en iyisini koştu. Türk sporcunun derecesi, Lornah Kiplagat’ın 1:03.21 ile zirvesinde bulunduğu tüm zamanlar listesinde de 15’inci sıraya yerleşti. Bu arada yarışın birincisi Jerotich, parkur rekorunu da yedi saniye ile kaçırdı.

Paris 20 kilometre yarışında erkekler birinciliği ise Burundi’den Ezekiel Nizigiyimana’ya gitti. 22 yaşındaki atlet, finişe 58:11’lik derecesiyle Kenyalı Evans Kiplagat’ın dört saniye önünde vardı.

(Atletizm Dünyası)

Fenerbahçeli basketbolcu Slovenya’da tutuklandı

Fenerbahçe erkek basketbol takımının Orta Afrika Cumhuriyeti vatandaşı sporcusu Romain Sato, Euroleague grubunda bu akşam deplasmanda karşılaşılacak Union Olimpija maçi için Slovenya’ya iniş sırasında pasaportunda usülsüzlük olduğu gerekçesi ile tutuklandı.

Fenerbahçe, resmi internet sitesinden Romain Sato’nun durumuyla ilgili bir açıklama yayınladı.

Fenerbahçe resmi internet sitesinden yapılan açıklamada şu ifadelere yer verdi:

“Fenerbahçe Ülker, yarın Union Olimpija ile oynayacağı Euroleague maçı için bugün THY’ye ait tarifeli bir uçakla Slovenya’ya hareket etmiştir.

Havaalanında yapılan kontrollerde, Orta Afrika Cumhuriyeti vatandaşı olan sporcumuz Romain Sato’nun pasaportuna, söz konusu ülke tarafından aynı ülke pasaport yasa ve uygulamaları gerekçe gösterilerek el konulmuştur. Bu usulsüz uygulama karşısında tarafımızdan diplomatik ve hukuki işlemler başlatılmıştır.

Schengen vizesi de olan, aynı pasaport ile Amerika’dan ülkemize ve birçok Avrupa ülkesine de giriş çıkış yapan sporcumuzun maruz bırakıldığı bu hukuka ve diplomasiye aykırı tutum, tarafımızca anlaşılamamakla birlikte hukukçularımız ve yetkililerimiz tarafından takip edilmektedir.

Oyuncumuzun yarınki maçta oynatılmamasına yönelik yapılan bu usulsüz işlemler, tarafımızdan hukuki platformda en ağır şekilde karşılık bulacaktır.

Yapılan bu gayri hukuki uygulamanın, oyuncumuzun müsabakada oynatılmamasına yönelik olduğu aşikârdır.

Söz konusu ülke yetkilileri, bu hukuk dışı davranışlarıyla her türlü hukuki ve diplomatik yaptırımı da göze alarak durumu oyuncumuzun bir gece tutuklu kalması boyutuna getirmiştir.

Ancak unutulmamalıdır ki bu hukuk dışı uygulama, kulüplerarası bir sorun değil ülkelerarası bir SKANDALDIR.

Konu ile ilgili her ayrıntı, gelişmeler doğrultusunda kamuoyu ile de paylaşılacaktır.”

(Eurosport, Yeşil Gazete)

 

Profesyonel, İsveç’te sahneleniyor

İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun ödüllü oyunu “Profesyonel”, davet üzerine 18-21 Ekim tarihleri arasında İsveç’in Stokholm, Göteborg ve Malmö şehirlerinde birer temsil verecek.

Devlet Tiyatrolarından yapılan yazılı açıklamada, 2010 Afife Tiyatro Ödülleri’nde Bülent Emin Yarar’a “Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu” ve 2010 Tiyatro Dergisi Tiyatro Ödülleri’nde Yetkin Dikinciler’e “Yılın Erkek Oyuncusu” ödülünü kazandıran Profesyonel adlı tiyatro oyununun, Türk İsveç Tiyatro Derneği Başkanlığı’nın daveti üzerine 18-21 Ekim 2012 tarihleri arasında İsveç’in Stockholm, Göteborg ve Malmö şehirlerinde birer temsil vereceği belirtildi.

Duşan Kovaçeviç’in yazdığı ve Işıl Kasapoğlu’nun yönettiği oyunun Türkçe ve İsveççe yapıtlarla Türkiye ve İsveç arasındaki kültür bağını kuvvetlendirmek amacıyla Ulusal Turne Tiyatrosu bünyesinde yer alan derneğin organizasyonuyla sahneleneceği kaydedilen açıklamada, şöyle denildi: “İsveç Kültür Bakanlığı’nın desteklediği organizasyon 18 Ekim Perşembe saat 19.00’da Stockholm Södra Tiyatrosu’nda, 20 Ekim Cumartesi saat 19.00’da Göteborg Üniversitesi Artisten Tiyatrosu’nda ve 21 Ekim Pazar günü saat 16.00’da Malmö Moriska Paviljongen Sahnesi’nde sanatseverlerle buluşacak olan “Profesyonel”in dekor tasarımı Nurettin Özkönü’ye, giysi tasarımı Gülümser Erigür’e, ışık tasarımı İ. Önder Arık’a ait. Oyunda; Bülent Emin Yarar, Yetkin Dikinciler, Gülen Çehreli ve Cenap Oğuz rol alıyor. Dünyaca ünlü Sırp yazar Duşan Kovaçevic, Yugoslavya’daki büyük dönüşümden önceki ve sonraki toplumsal-politik yaşamı, bir entelektüelin yaşam öyküsü içinde, kara komedi türünde ve ironik bir üslupla anlatıyor.”

(Yeşil Gazete)

Büyükşehir Tasarısı ve Kent Hakkı – Bülent Duru

Yerel yönetim sistemini kökten değiştirecek büyükşehir yasa tasarısı sessiz sedasız Meclis’ten geçecek gibi görünüyor. Tasarıya fazla ses çıkarılmamasının, yoğun karşı çıkışların olmamasının bir nedeni AKP’nin gücü karşısında artık yapabilecek bir şeyin olmadığı düşüncesinin yaygınlaşmasıysa, bir diğer nedeni de 13 ilde büyükşehir belediyesi kurulmasının kamuoyunda olumlu bir gelişme olarak karşılanması olabilir.

AKP yetkilileri, bu tasarıyla yerel yönetimlerin yetkilerinin artırıldığını ve AB’ye daha da yaklaşıldığını düşünüyor. Örneğin, AKP’nin Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Menderes Türel Radikal’deki röportajında şunları söylemiş:

“Biz yerindenlik ilkesi çerçevesine dayalı bir kanun düzenledik. Bırakın merkezileştirmeyi, aksine yerel yönetimin yetkileri burada arttırılıyor. Dolayısıyla yerindenlik dediğimiz, Avrupa Konseyi’nde 1989 senesinde imza attığımız yerel yönetim özerklik şartnamesi gereğince yapılması gerekenleri daha yeni yapabiliyoruz. Burada zaten önemli olan Ankara ile olan ilişkilerin daha da azaltılması ve meselelerin yerinde çözülmesi ve hızlı hizmet.” (Radikal, 16 Ekim 2012)

Acaba yukarıda yazılanlar doğru mu, bu proje gerçekten yerelleşmeyi mi savunuyor?

Bunu anlamak için tasarıya şöyle bir göz atmak yeterli. Yaklaşık 80 sayfadan oluşan metnin 60 sayfası kapanan belediye ve köylerin listesine, geri kalanı da yeni düzenlemenin ayrıntılarına ayrılmış. Yani yerelleşmeyi güçlendireceği iddiasıyla hazırlanan tasarının büyük bölümünü yerel yönetim birimlerinin kapatılmasına ilişkin hükümler oluşturuyor.

Kent hakkı ile büyükşehir tasarısının ilgisi nedir?

Kent hakkını ilk olarak 1968 yılındaki aynı adlı kitabıyla Henri Lefebvre gündeme getirmişti. Kavramın Türkiye’de popüler hale gelmesinde ise David Harvey’in 2008 yılında yine aynı adlı bir makale yayınlaması ve geçtiğimiz aylarda İstanbul ve Ankara’da konferanslar vermesi etkili oldu.

Kavram, kısaca Murray Bookchin’in günümüz yerleşimleri için kullandığı “kentsiz kentleşme” deyişi ile aynı sorunlara göndermede bulunuyor: Kapitalizm ve küreselleşme koşullarında bireyin kentsel yaşamdan dışlanmasına, kentin biçimlenmesinde edilgen bir öğe haline gelmesine kısaca kentin yönetimindeki etkisinin yok olmasına…

Harvey kent hakkını şöyle formüle etmiş: “Kent hakkı, kent kaynaklarına ulaşma bireysel özgürlüğünden çok öte bir şeydir: Kenti değiştirerek kendimizi değiştirme hakkıdır. Bireyselden çok ortak bir haktır.”[1]

İşte büyükşehir tasarısı “kent hakkı”nın gerçekleştirilmesinin önünde bir engeldir. Çünkü:

– Ülkedeki yerel yönetimlerin yaklaşık yarısının tüzel kişiliğine son verilmesi, halkın yönetime katılım kanallarından birinin önünü kapamak anlamına gelmektedir;

– Sınırları ilin tamamını kaplayacak yeni büyükşehirlerin yönetimine halkın katılımını sağlamak imkânsızdır.

Yönetim birimi ne kadar büyürse, sınırları ne kadar genişlerse yurttaşların kent yönetimine etkide bulunmaları da o kadar zorlaşacaktır. Milyonluk bir kentte, örneğin Ankara’da, hemşehrilerin yönetime katılmaları yalnızca otobüslerin rengini belirlemek için yapılan ankete oy vermekten ibarettir; otobüsün hangi firmadan alınacağı, güzergâhı ya da en önemlisi onun yerine başka bir şey isteyip istemediği sorulmaz.

Büyükşehir tasarısında sorunlu noktalar

Bugün Türkiye’de il belediyeleri, hem yetkileri, hem gelirleri hem de statüleri yükseleceği için büyükşehir olmak istiyor. Kendi belediyeleri açısından baktıklarında bunda da son derece haklıdırlar; buna diyecek bir şey yok. Ancak konuya daha yukarıdan, Türkiye geneli için baktığımızda tasarının son derece sorunlu olduğunu görüyoruz:

– Tasarı hazırlık sürecinin demokratikliği

Taslak için söylenebilecek ilk şey birdenbire gündeme getirilmesidir. Konu yeterince tartışılmadan, kamuoyunun, uzmanların, sivil toplum örgütlerinin görüşlerine başvurulmadan oluşturulmuştur.

Tasarının parti içinde bile ne kadar benimsendiği açık değildir. İllerdeki belediye başkanlarının durumdan hoşnut olduklarını tahmin edebiliyoruz; acaba kapatılacak il özel idaresi, belediye ve köylerdeki AKP’li yerel siyasetçiler ne düşünüyorlar?

– Avrupa yerel özerklik şartına aykırılığı

Tasarı ile 29 il özel idaresi, 1591 belde belediyesi ve 16.082 köyün tüzelkişiliği kaldırılmakta, başka bir anlatımla il özel idarelerinin yüzde 36’sı, belediyelerin yüzde 53’ü, köylerin yüzde 47’si yerel halka sorulmadan yok edilmektedir.

Bir yerel yönetim biriminin sınırlarının orada yaşayan halkın görüşüne başvurulmadan değiştirilmesi katılım ilkesinin ihlali anlamına gelecektir. Bu durum, kendi yasal düzenlemelerimize uygun olsa bile, altında imzamızın bulunduğu Avrupa Yerel Özerklik Şartı’na aykırılık oluşturmaktadır.

Şart’ın “Yerel Yönetim Sınırlarının Korunması” başlığını taşıyan 5. maddesinde konuYerel yönetimlerin sınırlarında, mevzuatın elverdiği durumlarda ve mümkünse bir referandum yoluyla ilgili yerel topluluklara önceden danışılmadan değişiklik yapılamaz.” sözleriyle, herhangi bir duraksamaya yer vermeyecek biçimde düzenlenmiştir.

– Büyükşehir tanımının nesnelliği

Yeni il belediyelerinin büyükşehir olması için Büyükşehir Belediye Kanunu’ndaki 750 bin nüfus ölçütünün tutturulması gerekiyordu. Yasal değişiklikle söz konusu rakam düşürülebilirdi. Ancak bu yola girilmemiş, seçilen bazı illerde söz konusu limitin il sınırları içindeki nüfusta geçerli olması koşulu getirilmiştir.

Büyükşehirleşme konusu akademik açıdan desteklenmediği, siyasal-ekonomik kaygılara göre günü birlik kararlarla yürütüldüğü için örneğin AKP içinde bile “Kütahya ve Uşak’ın birleştirilerek il yapılması” gibi garip önerilerde bulunulabiliyor. (Sabah, 4 Ekim 2012)

– Bütünşehir modelinin kırsal alanlar için uygunluğu

Belediye sınırlarının il sınırlarına kadar genişletilmesini anlatan “bütünşehir” uygulaması yalnızca İstanbul ve İzmit gibi kırsal alanlara sahip olmayan metropol bölgeler için uygun olabilir. Oysa yeni büyükşehir yapılacak 13 ilde kırsal alanlar çok geniş yerleri işgal ediyorlar.

Örneğin Muğla’da belde ve köylerin nüfusu, il ve ilçe merkezinden daha fazla durumda.

– Yerel düzeyde merkezileşme

AKP, iktidara geldiğinde AB sürecinin de zorlamasıyla her alanda yerelleşmeyi savunuyordu. Oysa aradan geçen zamanda görüyoruz ki, yerel yönetimlerle, kentsel yaşamla ilgili her alanda artık yerelleşme değil, merkezileşmeye doğru bir gidiş var.

Büyükşehir kurmaya ilişkin yeni tasarı her ne kadar -büyükşehirlerin sayısını artırdığı için- yerelleşme yönünde bir adım olarak değerlendirilebilse de gerçekte yapılan il içindeki yetkileri büyükşehire devretmek, bir anlamda yerel düzeyde merkezileşmeyi gerçekleştirmektir.

Merkezdeki belediyenin kilometrelerce ötedeki bir köye ya da belediyeye nasıl hizmet götüreceği belli değildir. Küçük belediye ve köyler halkın yerel ihtiyaçlarının karşılandığı, gündelik yaşam sorunlarının giderildiği birimlerdir; büyük, merkezi, bürokratik yönetimler yerel halkın yaşamsal beklentilerini karşılayamazlar.

– Merkezdeki belediyenin diğerlerine hükmetmesi

Bazı illerde, kimi yerleşim yerlerinin nüfusu ildeki belediyenin nüfusuna yakın ya da ondan büyük olabilmektedir. Örneğin Muğla ilinde Fethiye, Muğla merkezden daha büyüktür. Tasarı yasalaşırsa Fethiye Belediyesi’nin imar yetkilerinin önemli bir bölümü Muğla Belediyesi’ne devredilecektir. Buna benzer biçimde Mardin’de Kızıltepe ve Nusaybin, Mardin kent merkezinden daha büyüktür.

– İl özel idarelerinin durumu

29 ilde il özel idareleri ortadan kaldırılacaktır. Kuşkusuz, il özel idarelerinin varlık nedenleri sorgulanabilir, yetkileri başka kurumlara devredilebilir. Ancak kamuoyunda yeterince tartışılmadan, araştırma yapılmadan kırsal kesimden bu yerel birimleri uzaklaştırmak ne ölçüde doğrudur?

Yerelleşmeyi sağlamak için böyle bir yöntem izlendiği söyleniyor. O zaman da İl özel İdaresi’nin yerine kurulacak “Yatırım İzleme ve Koordinasyon Merkezi”nin neden merkeze, hatta Başbakana bağlı hale getirildiğini sormak gerekir. Genel bütçe vergi gelirlerinin %0.25’inin aktarılacağı bu merkezlerin bütçesinin onayını doğrudan doğruya Başbakan yapacaktır. Eğer başkanlık sistemine geçmeye hazırlık değilse, yeni bir tür merkezileştirmedir bu.

– Köylerin ortadan kalkması

Bu uygulamayla, Türkiye’nin en eski yerel yönetim birimlerinden, yaklaşık 200 yıllık bir geleneği temsil eden köylerin yaklaşık yarısı, 16 bini, ortadan kaldırılmaktadır.

Bir mahalle olarak yakınlarındaki belediyeye bağlanacak olan köylerin orta mallarının, meralarının, ormanlarının nasıl korunacağı kuşkuludur. Her ne kadar tasarıda geçiş dönemine ilişkin hükümler olsa da gelecekte ne olacağı belli değildir. Biliyorsunuz hükümet yetkilileri afet durumunda mera ve ormanlardan da yararlanılacağını söylemişlerdi.

Kaldırılan köylere orman köyleri de dahildir; İstanbul ve Kocaeli’ndeki orman köyleri de bu düzenlemeyle tüzel kişiliklerinden edilmektedir. Söz konusu hükümlerin Anayasanın ormanların ve orman köylüsünün korunmasına ilişkin 169 ve 170. maddeleri karşısındaki konumu tartışmalıdır.

Yıllardan beri sürüncemede kalan Köy Kanunu tasarısı üzerinde bugüne kadar yapılan çalışmalar anlamsızlaşacaktır.

Küçük bir hatırlatma, Hatay’da daha çok Ermeni yurttaşların yaşadığı Vakıflı Köyü’nün de tüzel kişiliğine son verilecektir.

– Tarım ve hayvancılığın tehlikeye girmesi

Bir başka sorun alanını, geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlayan köylülerin, artık belediyenin bir mahallesinde yaşıyor yani kentli sayılıyor olması oluşturmaktadır. Öteden beri tarlasında ekimini yapan, ahırda ineklerini besleyen köylüler, bir anda belediyenin kurallarına tabi tutulduklarını, yani artık tarım ve hayvancılıkla ilgilenemeyeceklerini öğrenmektedirler. Her ne kadar, şimdiki geçiş döneminde bu durumdan kaynaklanacak olası sorunların önüne geçmek için söz konusu etkinliklerin sürdürülmesine belediye tarafından izin verilse de, yakın bir gelecekte tarım ve hayvancılığın yürütülmesinin giderek zorlaşacağı açıktır.

– Toprak rantına göz dikilmesi

Kırsal yerleşim yerlerinin bir günde kentsel kurallara tabii tutulması tarım ve hayvancılık faaliyetlerini olumsuz yönde etkilediği gibi, toprak rantının paylaşımında çatışmalar yaratacaktır. Bugün üzerinde ekim yapılan tarım topraklarının kısa bir süre sonra imara açılması şaşırtıcı olmayacaktır. Bir günlük kararla arazilerin arsa haline gelmesiyle, kırsal kesimdeki toprak rantının denetimi büyükşehir belediyesine geçecektir.

– Köylüye kentsel yükümlülükler getirilmesi

Kırsal yerleşim yerlerinin büyükşehir sınırlarına katılması, bir başka deyişle köylük yerlerin kentsel yönetim mekanizmaları içine alınmasının bir başka etkisi, köylülerin artık emlak vergisi, su parası gibi birtakım yeni kentsel yükümlülükler altına girmesi olacaktır.

– Kürt sorunu ve bitmeyen yerel yönetim reformu

Yaklaşık on yıldan beri sürekli yerel yönetimlerle ilgili bir yasa çıkarılıyor. Köy Kanunu, İmar Kanunu tasarıları da yıllardan beri sırada bekliyor; şimdi eldeki metinler tekrar düzenlenmek zorunda kalacak.

Sistem bir bütünlük içinde değil, günü birlik ihtiyaçların etkisi altında biçimleniyor. Örneğin Kürt sorununun çözümünde yerel yönetimleri düzenlemenin en önemli araçlardan biri olacağı kuşkusuz; sorunun ileride daha da ağırlaşacağı ve yerel yönetimler üzerinde yeniden değişiklik gerektireceği de açık. Daha şimdiden bu araçla oynamaya başlamak ilerideki daha köklü düzenlemelerde zorluk çıkarabilir.

Sonuç:  Her yer büyükşehir mi?

Yerel yönetimleri güçlendirmek, il belediyelerinin gelir ve yetkilerini artırmak için buraları büyükşehir ilan etmek tek çözüm yolu değildir; bunu başka biçimlerde gerçekleştirmek mümkündür.

Türkiye nüfusunun yaklaşık 56 milyonu büyükşehir sistemi içine alınacaksa bu kez de Ankara, İstanbul, İzmir gibi gerçekten büyük olan kentler için başka bir düzenlemeye mi gidilecektir?

Yerel yönetimler, tek bir güç merkezinden, günü birlik ani kararlarla değiştirilemeyecek kadar önemli organlardır; konuyla ilgili düzenlemelerin bütün siyasal partileri, uzmanları, demokratik kitle örgütlerini, kısaca toplumun bütün kesimlerini içerecek biçimde yapılması gerekir.

Bülent Duru – www.bianet.org

 

Ferhan Şensoy haftasonu Adana, Mersin ve Hatay’da

Ferhan Şensoy’un tiyatro ekibi “Orta Oyuncular” bu hafta sonu güney turnesine çıkıyor. .Hatay, Mersin ve Adanalı tiyatroseverler Ferhan Şensoy’un yazıp yönettiği “Nasri Hoca ve Muhalif Eşeği” oyunu ile tiyatroya doyacaklar.

Güney turnesi kapsamında “Nasri Hoca ve Eşeği” oyunun izlenebileceği günler ve oyunun sahneleneceği salonlar ise şöyle

18 Ekim 2012 Perşembe  Saat 20:00  Hatay Kültür Merkezi
19 Ekim 2012 Cuma   Saat 20:00  Mersin Büyükşehir Kongre Merkezi
20 Ekim 2012 Cumartesi    Saat: 16.00 Adana Büyükşehir Tiyatro Salonu
21 Ekim 2012 Pazar        Saat: 20.00 Adana Büyükşehir Tiyatro Salonu

Oyun tanıtım sayfası: Nasri Hoca ve Muhalif Eşeği

(Yeşil Gazete)

Behzat Ç’nin tanıtım filmine ödül

Behzat Ç.’nin YaDa film tarafından hazırlanan  tanıtım videosu ‘teaser’ kategorisinde gümüş ödüle layık görüldü.

Reklam dünyasında ve iletişim dallarında en iyileri ödüllendiren ve 17 Ekim Çarşamba günü 41’incisi düzenlenen Key Art Awards’ın bu seneki ödül listesinde Behzat Ç. de yer alıyor.

Film ve televizyon yapımcılığında, oyun sektöründe yeni fikir ve teknolojilerin kendisine yer bulduğu, The Hollywood Reporter dergisi tarafından organize edilen törende Behzat Ç.’nin tanıtım videosu ‘teaser’ kategorisinde gümüş ödüle layık görüldü.

Ödüle layık görülen tanıtım filmini buradan izleyebilirsiniz.

(MediaCat)

Organik Tarım Paneli, bu cumartesi

Yeşiller Partisi Tarım Çalışma Grubu 20 Ekim Cumartesi saat 17:00-19:00 arasında “Organik Tarım Paneli” düzenliyor.

 

Panelde içinde bulunduğumuz ekoloji krizinin tarıma yansımaları, mevcut tarım sisteminin yanlışlığı ve organik tarım üzerine konuşulacak.

 

Ege Üniversitesi’nden Prof. Dr. Tayfun Özkaya, ‘nden Batur Şehirlioğlu ve Yeşiller Partisi’nden Aytaç Timur‘un konuşmacı olduğu panele katılım ücretsiz.

Yeşiller Partisi Tarım Çalışma Grubu’nun etkinlik için yaptığı duyuru şöyle:

Organik tarım son on beş yılda üzerinde çok tartışılan, geleceğimizi ilgilendiren bir konu. Tarım söz konusu olduğunda genellikle çiftçi ve köylüler ya da ziraat mühendisleri ilgili olur. Ama tüketicilerin yedikleri ve içtikleriyle ilgilenmeleri organik tarım ile birlikte gündeme geldi.

Taraf olmak, bilgilenmek ve sahiplenmek için panelimize bekleriz.

Yer: Beyoğlu Yeşil Ev

İstiklal Cad Balo Sok No 21 /1 Beyoğlu

Tel: 212 244 77 80

Saat 17:00 – 19:00

(Yeşil Gazete)

 

ABD seçimlerinde Obama bir adım önde

0

ABD başkan adayları canlı yayında kozlarını paylaştı, halkın tercihi Obama oldu.

6 Kasım’da yapılacak seçimler öncesinde ABD Başkanı Barack Obama ile Cumhuriyetçi Parti başkan adayı Mitt Romney, ikinci kez canlı yayında kozlarını paylaştı.

İki hafta önce yapılan ilk açık oturumda tutuk kaldığı eleştirileri alan Obama, bu kez sergilediği tavır ve Romney’i sıkıştıran sorularıyla beğeni topladı.

Milyonlarca Amerikalının ekranları başında izlediği açık oturum sonrasında yapılan anketlere göre izleyicilerin yüzde 46’sı tartışmayı Obama’nın kazandığını düşünürken, yüzde 39’u Romney’yi başarılı buldu.

New York’taki Hofstra Üniversitesi’nde düzenlenen ve kararsız seçmenlerin de başkan adaylarına sorular yönelttiği açık oturum, Obama ve Romney arasında kıyasıya bir çekişmeye sahne oldu.

Romney’nin, tartışmada ”son sözü söyleyen” konumunda olmaya çalışırken birçok yerde Obama’nın sözlerini kesmesi, süresi bitmesine rağmen ısrarla tekrar konuşmaya çalışması dikkatlerden kaçmadı.

Demokratlar, Romney’nin bu tutumunu ”saygısızlık” olarak nitelendirirken, Cumhuriyetçiler Romney’in tutumunu ”atiklik” olarak değerlendirip beğeniyle karşıladı.

Açık oturumda adaylar ağırlıklı olarak ekonomi, işsizlik, vergi ve enerji konularını tartışırken, Başkan Obama, Romney’nin ekonomi politikalarını hedef aldı. Cumhuriyetçi başkan adayı Romney’nin ekonomiyi yeniden ayağa kaldırmayı hedefleyen “5 maddelik planının”, aslında “tek maddelik plan” olduğunu savunan Obama, bunun yalnızca zengin Amerikalıları gözettiğini öne sürdü.

Romney ise Obama’nın ekonomi politikalarının büyük bir başarısızlık olduğunu belirterek, Obama döneminde ekonominin küçüldüğünü, devletin büyük borç yükü altına girdiğini kaydetti.

Enerji konusunda Romney ve Obama’nın karşılıklı atışması, açık oturumda tansiyonunun yükseldiği anlarından biri oldu.

Bush ile kıyaslama

Bir Amerikalı izleyici Romney’ye, Obama yönetiminden hayal kırıklığı duyduğunu ama kendisinin politikalarının da önceki başkan George Bush’unkine benzemesinden kaygı duyduğunu belirterek, Romney’ye, Bush’tan farkının ne olduğunu sordu.

Romney, kendisinin Amerika’nın enerji ihtiyacını, ”Araplara ve Venezuelalılara giderek değil, ABD’nin kendisinin sağlaması gerektiğini düşündüğünü ama Bush döneminde konuya böyle bakılmadığını” belirterek, ”İkinci olarak ben Çin’e baskı yapacağım, Başkan Bush yapmadı, üçüncü olarak dengeli bütçe oluşturacağım, Bush bunu da yapmadı. Son olarak küçük işletmelerin savunuculuğunu yapacağım” dedi.

Obama da Romney’yi, önceki başkan Bush üzerinden eleştirerek, ”Vali Romney’yi, George Bush’dan ayıran bazı noktalar var. Bush, Medicare’i senete çevirmeyi teklif etmedi. George Bush, kapsamlı bir göçmenlik reformunu benimsedi, sınır dışı etme çağrısı yapmadı. Bush hiçbir zaman aile planlamasının fonlanmasını kaldırmayı teklif etmedi. Bush ile Romney arasındaki farklılıklar ekonomi politikalarında değil ama Romney, konu sosyal politikalara geldiğinde bir noktada Bush’dan daha aşırı noktalara gidiyor ve bence bu yanlış” dedi.

ABD Başkan adayları, üçüncü ve son televizyon düellolarını 29 Ekim’de Florida’da yapacak. Bu açık oturumda adaylar bu kez dış politika konularını tartışacak.

(DW Türkçe)