Ana Sayfa Blog Sayfa 4277

Direniş’in 10 günlük grafik tarihi

Toplumsal bilginin görsel olarak ifade edildiği ve grafikler aracılığı ile aktarıldığı bir sunum sitesi olan İnforafik‘te, Emrah Cengiz adlı bir Endüstri Ürünleri Tasarımcısı Gezi Parkı Direnişi’nin 10 günlük tarihini özetledi. Karmaşık ve yoğun bilgilerden elde edilen ham verilerin kolay ve anlaşılır bilgilere dönüştürülerek aktarıldığı “Gezi Parkı Direnişi’nin 10 Günü” adlı çalışmasını yayınlıyoruz.

 

Gezi: Bir kamusal meydan hareketinin anatomisi – 2 – Nilüfer Göle

Meydan ve sokak ayrımı

Gezi bir meydan hareketidir. AKP’nin miting çağrısı ise bir sokak hareketidir.

Türkiye demokrasisi yeni bir tarihsel eşiğe geldi. Kimisi bunun farkında, kimisi inkârında. Yeni gelinen eşiğin önemini idrak etmek için meydan ile sokak arasındaki farkları anlamak gerekiyor. “Meydan” ile “sokak” çok farklı eylem biçimlerine, siyaset yapma anlayışına, birey devlet ilişkilerine tekabül ediyor.

Meydan ile sokak birbiriyle karıştırılır.  Sokak gösterileri ister istemez iktidar tarafından kuşkuyla karşılanır. İktidarlar vatandaşın sokağa inmesini sevmez. İzinlere bağlar, polis kontrolünde cereyan etmesini sağlar.  Örgütlü olmayan öfkeli bir kalabalığın kamu düzenine vereceği zarardan, vandalizmden endişelenir.  Getireceği şiddet ortamının siyasal iradeyi örseleyeceğini düşünür. Haksız da sayılmaz. Kamu düzeni iktidardaki partilerin sorumluluğundadır. Devlet can ve mal güvenliğini sağlamadan kamusal alan olamaz.

Ancak bireysel özgürlükleri daraltan bir kamu düzeni, orantısız güç kullanan güvenlik  anlayışı da demokrasiye uymaz.  “Gezi Meydan Hareketi” kamusal alanın nefes almasını sağladı, demokrasiyi zenginleştirdi.

Sokaktan farklı olarak meydan kitlesel değil, kişisel bir görünüm sunar. Vatandaşın ben diyebildiği bir şahıs hareketidir. Nitekim Gezi’ye katılanların profillerini, teker teker yüzlerini, sözlerini, kişiliklerini seçebilir, farklı tercihlerini öğrenebiliriz.

Mekân olarak meydan bireylerin yüzlerini birbirlerine dönmelerine, göz göze gelmelerine, birbirleriyle tanışmalarına, söyleşmelerine, dayanışmalarına olanak verir. Kâh herkesin kendi tezgâhını kurduğu bir fuar meydanı, kâh bestelerin yapıldığı, oyunların kurulduğu,  bir şenlik, kâh pazar yerine dönüşen bir meydan, ortak zekânın, mizahın, çoklu önerilerin mekânı olur.

 

Sokak hareketine katılan yüzünü lidere döner

 

Sokak hareketlerine katılanlar yüzlerini birbirlerine değil liderlerine dönmüşlerdir. Hep birlikte, bir ağızdan, yürüyerek kitlesel bir eylem sunarlar.  Şahısların değil kitle hareketidir.

Sokak hareketini tek tip kalabalıklar, çoğunluklar oluşturur. Meydan hareketini oluşturanlar ise aktif azınlıklardır.

Meydan hareketi mikro gündelik yaşam yüklü, siyaset alanına henüz girmemiş duyarlılıkların, yeni taleplerin dile getirilmesine, yeşermelerine vesile olur. Meydan kamusal alanın sahnesidir. Gezi, insanların önceden kurgulanmayan bir biçimde kendilerini ifade etmesine, oyun koymasına, yaratıcı enerjilerini ortaya çıkarmalarına fırsat verdi.

Meydan hareketi, kamusal alanın kamuoyu anketlerine ve medyaya indirgenemeyeceğini,  şahıslardan, fikirlerden, yaşam biçimlerinden, kültürel tercihlerden oluştuğunu gösterdi.  Siyasetçiler kamuoyu anketleriyle, sandıktaki seçmen sayısıyla, medyadaki görüntüleriyle meşgulken, Gezi hareketi kamusal alanın soyut bir kavramdan ibaret olmadığını, yeni siyasi temaların, kamusal bir kültürün, vatandaşlık anlayışının yeşermekte olduğunu ortaya çıkardı.

Meydan meclisin yanı sıra demokrasinin vazgeçilmez mekânı olarak toplumsal muhayyelimize girdi. Meclis siyasi partileri, meydan vatandaşları bir araya getiriyor.  Biri ötekinin yerini almamalı. Ancak Türkiye’nin geleneğinde toplumsallaşan hareketler sivil olmakta zorlanıyor, siyasi iktidarlar da otoriter eğilimlerinden vazgeçemiyor. Meydan gençliği eski güç odaklarına yenik düşebilir, meclistekiler de gençliğe sağır kalabilir.

 

AKP, ağırlığını sokaktan yana koydu

 

Meclistekilerin meydandaki gençlere, vatandaşlara kulak vermeleri, meydandakilerin de seçilmişlere saygı duyması gerekir. Kendi iktidar ve özgürlük alanlarını sınırlamaları, dillerini, ellerini, tutabilmeleri zorunludur.

AKP miting çağrısıyla ağırlığını meydan demokrasisinden yana değil, sokaktan yana koydu. Yeni Türkiye’nin kaldıracı olmuş bir AKP, siyasetin eski kabuğundan sıyrılmakta olduğunu görmekte zorlanıyor.  İktidarda olan bir partinin sokak çağrısı kendi içinde bir tezattır. İktidarların kendi siyasi örgütlü gücünü meclis ve sandıkla sınırlı tutmayıp, sokağa taşırması anlamına gelecek.  Gövde gösterisi anlamına gelecek.  Hodri meydan anlamına gelecek. Yeşeren yeni Türkiye’yi hor görme anlamına gelecek.  Müslümanların yeni kazandıkları sosyal simalarını, Müslüman kalemleri, başörtülü aydınları, AKP kadrolarını, tek tip kitlesel harekete indirgemek anlamına gelecek. Biz ve ötekiler diyerek kimlik hareketi üzerinden, cepheleşme üzerinden siyaset yapmak anlamına gelecek.  “Kardeş Türküler”i dinlememek anlamına gelecek.

Nilüfer Göle -www.t24.com.tr

Tayyip’in erk’ekliği ve direnişin dili -Zeynep Kurtuluş Korkman – Salih Can Açıksöz

Polis şiddetiyle bastırılmaya  calışılırken spontan bir halk ayaklanmasına dönüşen Gezi direnişi karşısında başbakanın en ufak bir geri adım atmaması çoğumuzu şaşırttı. Erdoğan’ın inadı, üstten bakan, azarlayıcı politik uslubunun bir dışavurumu olarak algılandı.

Bu üslup gösterilericilerin politik dağarcığını da şekillendirdi. “Ananı da al git” diyen basbakana “anamızı da aldık da geldik” diye yanıt veren göstericiler “ayyaş”, “çapulcu”, ve “alkolik” gibi kendilerini aşağılamayı hedefleyen sözleri de aynı şekilde anlam kaymasina ugratarak sahiplendiler.

Direnişin sesi yükselirken Erdoğan’ın apar topar çıktığı Kuzey Afrika ziyareti esnasında Bülent Arınç ve Abdullah Gül’ün politik duruş olarak değilse de ton ve içerik olarak nispeten ılımlı mesajları kamuoyunda bir uzlaşma beklentisi oluşturdu. Buna rağmen Erdoğan’ın provokatif bir inatla Tunus’ta da aynı üslubu sürdürmesi kendisinin biyolojik ve/veya politik olarak ömrünü doldurduğuna dair çesitli spekülasyonlar yapılmasına, komplo teorileri üretilmesine yol açtı. “Tayyip’in üzeri çizilmiş, onun siniri içinde”, “Hastalığı çok ilerlemiş ve ölüm döşeğinde”, “Aldığı ilaçlar yüzünden delirmiş”, “Tayyip AKP için bir yük olmuş ve artık Gül komutayı ele almış”.

Erdoğan’ın dönüşünde yaptığı konuşmasında arttırarak sürdürdüğü saldırgan ve ürkütücü tavır, kendisini daha kucaklayıcı olmaya ve göstericilerle diyalog ve uzlaşma aramaya çağıran yandaşları tarafından bile başbakanın politik olarak manasız bir inat güttüğü şeklinde yorumlanıyor. Bu yorum, toplumsal iktidarın işleyişini, bu iktidarı mümkün kılan anlam ve duygulanım dünyasına yerleştirmek yerine, onu psikolojik bir mesele, bir davranış bozukluğu gibi ele alıyor. Oysa AKP iktidarının ve  Erdoğan’ın siyasi karizmasının üzerinde yükseldiği politik repertuara toplumsal cinsiyet penceresinden bakıldığında, bu inadın anlaşılmaz kişisel bir eksantriklik degil, bir erk’eklik meselesi olduğu görünür hale geliyor.

Erdoğan politik olarak son derece erkek bir figür. Erdoğan’ın erk’ekliği onu iktidarını belli bir şekilde uygulamaya, bedeninini, sesini belli bir biçimde kullanmaya yöneltiyor. Bu erkeklik formu, islamcı ve kabadayı erkekliklerini sentezleyen, hepimizin babası, abisi, kocası olmaya yeltenen bu patriyark rolü, bu saldırgan, uzlaşmaz, ve buyurgan “kişilik,” Erdoğan’ın bu güne kadar ki kariyerinin ve başarısının sırrı. Bugün de geri adım atamamasının, sıkışmasının, kendi iktidarının altında ezilmesinin sebebi.

Tayyip (bir aile üyesi gibi ilk adıyla anmak burada daha uygun), üç çocuk isteyen bir koca, kızlı erkekli kucak kucağa oturuyorlar diye ispiyonlayan bir abi, akşam saat ondan sonra içki içmeyin diyen bir baba.  Hükmeden, yasaklayan, yukarıdan ve tek taraflı konuşan, azarlayan, aşağılayan, tehdit eden, iktidarini rıza ve/veya kaba kuvvet ile tesis edemediğinde ise, başka tarafa bakmaktan, görmezlikten gelmekten, araya giren annenin (Bülent Arınç’in üstlendiği bir rol) o eve gelinceye kadar ortalığı yatıştıracağını ummaktan başka çaresi olmayan bir erkek.

Erdoğan’in kişiliği, irrasyonel tutumları olarak görünen ve Gezi direnişi ile müzakare etmeyi bırak, varlığını tanımasını engelleyen işte bu erk’eklik.  Direnişin sembolu olan gençlerin ağzında daha kolay ifade bulan bu duygu, dinlenmemeye, küçük görülmeye, ve hayatının kontrol edilmesine duyulan bu öfke, iste bu erk’ekliğin tahakkümü tarafından üretiliyor. Nitekim direnişin apolitik görülen, parti ve ideoloji terminolojisi ile değil, mizah ve küfür ile konuşan dili de bu erkeklik üzerinden Erdoğan’Ia konuşuyor, onu bu erkeklik üzerinden sorguluyor ve yanıtlıyor. Ve tam da bu yüzden babalık, abilik, kocalık, kısacası egemen erkeklik taslayan Erdoğan’ın penis boyunu, heteroseksüelliğini, ve penetre edilemezliğini sorgulayan fallik küfürlerle onun erk’ekligini hedef alıyor.

Polisi “delikanlı kim bakalım” diyerek mahalle kavgasına silahsız girmeye çağıran bu direniş dili bilhassa Çarşı ile cisimleşse de, şehirli genç yoksul erkekliğin ağzından konuşuyor. Direnişin bu erkek dili, penis odaklı türlü cinsel eylemle Erdoğan’ı “kadınsılaştırmakla” tehdit ediyor. Bu saldırgan erkek dil, bir yandan politik iktidari sorgulamak ve ona direnmek icin bir alan yaratırken, bir yandan da savurduğu cinsel şiddet temalı sloganlar ile direnişin başından beri asli unsuru olan kadınları, geyleri, transları, seks işçilerini tehdit ederek ötekileştiriyor.

Feministlerin duvarları mor boya ile boyayarak cinsiyetci küfürleri silmeleri, feminalarla işaretlemeleri,  ve dahası “kadına, ibneye, orospuya laf yok” diyerek kendi dillerinden cevaplamaları, “küfürle değil, inatla diren” diyerek herkesi direniş dilinin yeniden inşasına çağırmaları, direniş alanını ve dilini kadınlar ve LGBT bireyler icin yeniden sahipleniyor. Feminist politika bu dile alanda müdahale ederken, feminist analizin de direnişin cinsiyetçi diline dair söyleyebileceği cok şey var. Belli bir sınıfsal ve toplumsal cinsiyet pozisyondan konuşan popüler muhalefet, Erdoğan’la aynı erkeklik dilinin içinden konuşmasına ve onu yeniden üretmesine rağmen, ve hatta belki de tam da bu sayede, Erdoğan’ı ve onun erk’eklik üzerinden tahakküm etme biçimini hedef alan kitlesel direnişin dili oluyor. Bu, iktidarın ve direnişin dilini ortaklaştıran bir erk’eklik meselesi.

Bu meseleye feminist bir müdahale mümkün. Sadece mümkün değil, iktidar ve direnişin ana eksenlerinden birini oluşturan cinsiyet boyutunu anlamak ve onu farklı mücadelelerle eklemlemek ve harmanlamak icin gerekli de. Burada feminist eleştirinin bize öğrettiği şu: Direnişin duvarına yansıyan gerçek, cinsiyetçi ideolojinin camera obscurasından tersi. Küfürlü fallik sloganların Erdoğan’ın erk’ekliğini hedef alması, onun egemen erkeklik performanslarından duyulan rahatsızlığı ifade ediyor. Yani sorun Tayyip’in erk’ekliği. İşin güzel yanı, Tayyip’in erk’ekliğinden, topluma babalık, kocalık, abilik yapmasından duyulan rahatsızlıkta feminizmin uzun soluklu mücadelesinin ve sesinin katkısı var.

Gezi direnişi ve direnişin yarattığı ve yeniden ve yeniden sekillendirmekte olduğu kamusal alan, kadınlar ve LGBT bireyler için erkek egemen kamusal alanın gündelik deneyimini dönüstürüyor. Direnişçilerin dile getirdigi alanda hiç cinsel taciz yasanmadığı iddaaları muhtemelen abartılı, ama bu direniş sürecinde seks işçileri, translar, geyler, ve kadınların, sokakları, geceleri, ve alanları doldurduğu bir gerçek. Kendilerini cinsiyetçi siddetin nesnesi olarak hissetmedikçe bu kamusal alanda güçlendikleri gibi. Bu direniş bağlamında edinilen cinsiyetli deneyimler ve bu deneyimlerle şekillenen yeni diller ve bilgiler, feminist/LGBT politikalarının kazanımı ve Gezi direnişine katkısıdır.

Biz bu satırları yazarken, Gezi’de kadınlar ve LGBT bireyler icin küfür ve argonun imkanlarına dair bir atölye düzenleneceğini okuyoruz. Bu yazıyı, atölyenin düzenleyicilerinin sözleriyle kapatalım: “Gelin, hep beraber küfrümüzü, argomuzu kadın ve LGBT diliyle yeniden düşünelim… ve hatta yenilerini hep beraber bularak iktidara olan öfkemizin dilini beraber inşa edelim.”

Küfür Atölyesi gibi pratikler, “lümpen” erkek gençliğin cinsiyetçi küfürlerle ifade ettiği öfkenin, feminist ve LGBT politika tarafından silindiği degil, cinsiyet ayrımcı olmayan biçimlerde yeniden yazıldığı bir direnişin habercisi. (ÇT)

* Zeynep Kurtuluş Korkman, Yardımcı Doçent, Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları, Arizona Üniversitesi

* Salih Can Açıksöz, Yardımcı Doçent, Ortadoğu ve Kuzey Afrika Çalışmaları, Arizona Üniversitesi

Bianet.org

Kızılay’da polis müdahalesi

Ankara’da Gezi Parkı protestolarına destek vermek için toplanan gruba polis müdahalede bulundu.

Gezi Parkı olaylarına destek için Kızılay Meydanı’nda toplanan kalabalık yolu, trafiğe kapattı.

Polisin uyarısına rağmen eylemi sürdüren gruba, güvenlik güçleri gaz bombası, biber gazı ve tazyikli su ile müdahalede bulundu.

Müdahalenin ardından kalabalık, Ziya Gökalp Caddesi, Gazi Mustafa Kemal Bulvarı ve Sıhhiye yönüne doğru çekildi.

Atılan gazdan çok sayıda gösterici ve çevredeki vatandaş etkilendi.

Polis ile göstericiler arasındaki gerginlik ara sokaklarda sürüyor.

Müdahalenin ardından kalabalık, Ziya Gökalp Caddesi, Gazi Mustafa Kemal Bulvarı ve Sıhhiye yönüne doğru çekildi. Atılan gazdan çok sayıda gösterici ve çevredeki vatandaş etkilendi.

Polisin ara sokaklarda da müdahaleyi sürdürdüğü kalabalık, dağıldı.

Polis, göstericilerden biri İran uyruklu 4 kişiyi gözaltına aldı. Bu kişiler, Ankara Emniyet Müdürlüğüne götürüldü.

@06melihgokcek Twitter’da tuzağa düştü

Melih Gökçek, internet troll’lerinin hazırladığı hayal ürünü bir fotoğraf paylaşarak tuzağa düştü.

Başbakan Erdoğan’ın Türkiye’ye dönüşüyle ilgili dünya basınının attığı başlıklar Twitter’da paylaşım rekorları kırdı. Ancak bu ‘başlıklar’ internet troll’lerinin çalışmasıydı ve tamamiyle hayal ürünüydü. Üstelik bu tuzağa Melih Gökçek de düştü.

Kuzey Afrika gezisini tamamlayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan , İstanbul Atatürk Havalimanı’na indiğinde binlerce kişi tarafından coşkuyla karşılanmıştı. Gece yarısı olmasına rağmen Erdoğan’ın alanda toplananlara seslenişi, sosyal medyanın en çok konuşulan konularından biriydi. Hatta sabah olduğunda bile Erdoğan’ın bu konuşması Trend Topic listesinden inmemişti. Tam bu saatlerde Twitter’da bir fotoğraf paylaşılma rekorları kırdı. İddiaya göre bu karşılama dünya basınında büyük yankı uyandırmış, İngiltere’den Japonya’ya kadar tüm gazeteler bu karşılamayı yazmıştı.

İddiaya göre gazeteler ne yazmıştı?

Die Welt (Almanya): “… Baba döndü …”
Le Soir (Belçika): “Gerçek Halk gece yarısı Başbakanına koştu…”
China Online (Çin): “Başbakan gelmelerini istemedi onu sevenlere kimse engel olamadı…”
Le Monde (Fransa): ” Türkiye ‘nin değil sanki dünyanın başbakanı…”
Dernieres Nouv.:  “Dünya tarihinde gece 2 de böyle bir karşılama görülmedi ….”
d’Alsace(Fransa): “Birisi % 50 mi dedi yok bence 70 milyondu….”
The Sun (İngiltere): “Sandığa gerek yok % 60 oy aldın geç otur deseler kimsenin sesi çıkmaz !!!”
Guardian (İngiltere): “Ya bu Gezi parkı iki yüzlü Yada bu adam doğru sözlü !!!!”
Giornale (İtalya): “İstanbul bu gece yıkıldı, herkes yataklarından fırlayıp büyük lidere koştu…..”
Japan Times (Japonya): “İmparatora 2 saatte 200 bin asker geldi….”
Pravda (Rusya): “Aman Tanrım Osmanlı böyle birşey olsa gerek !!!!!”
Ahram (Mısır): “Mahşer yeri değil Erdoğan a sevgi seli….
İnterfax (Rusya):  “Büyük Babaya büyük karşılama !!”

Tuzağa Gökçek de düştü

Ancak ilgili fotoğraf basit bir troll çalışmasından ibaretti. Söylendiği gibi gazeteler böyle bir başlık atmamıştı, hatta pek çoğu da karşılama haberine yer vermemişti. Ancak troll’lerin bu çalışmasına, başta Ak Gençlik hesabı olmak üzere inanan pek çok kişi sayesinde fotoğraf paylaşım rekorları kırdı. Bu tuzağa düşen son isim de Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek oldu. Gökçek, ilgili fotoğrafı Twitter hesabında, “Dünya basını başbakanın İstanbul’a dönüşünü böyle verdi… Ankara’daki karşılamada dillerini yutmalılar :)’ mesajıyla paylaştı.

 

Borsa açılamadı

Endeks hesaplamadaki teknik sorun seansın açılışını erteletti.

Hafta sonunda yapılan sert açıklamalar nedeniyle bugüne sert düşüşle açılması beklenen Borsa İstanbul’da, endeks hesaplamada meydana gelen teknik bir sorun nedeniyle seansın sürekli müzayede bölümü ikinci bir duyuruya kadar ertelendi. Borsa İstanbul tarafından yapılan açıklamada sürekli müzayede başlangıç saatinin daha sonra duyurulacağı bildirildi.

Harç karıp barikatı güçlendirdiler

Taksim Gezi Parkı’nda bekleyişini sürdüren eylemcilerin olası polis müdahalesine karşı kurdukları barikatlarda nöbeti bu gece de devam etti.

Gümüşsuyu Caddesi’nde kürekle harç karan eylemciler, kaldırımdan söktükleri kilit taşlarıyla kurdukları barikatı güçlendirdi.

Berlin’de Gezi için 10 bin kişi yürüdü

0
Almanya’nın başkenti Berlin’de Taksim Gezi Parkı direnişçilerine destek amacıyla düzenlenen eyleme yaklaşık 10 bin kişi katıldı.

Berlin’in merkezi Wittenbergplatz Meydanı’nda toplanan protestocular, Ernst Reuter Platz Meydanı’na kadar hükümeti eleştiren ve istifaya davet eden pankart ve sloganlarla yürüdü. Yürüyüşte Türk bayrakları ve Atatürk posterleri taşındı.

Miting alanında şehitler için 1 dakikalık saygı duruşu düzenlendi ve ardından İstiklal Marşı okundu. Daha sonra AKP hükümeti ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Taksim Gezi Parkı’nda yaşananlar nedeniyle eleştirildi ve istifaya çağrıldı.

CHP Berlin Birliği Başkanı Ekrem Özdemir, Gezi Parkı’nda polisin kullandığı aşırı şiddetin toplumun her kesiminde tepkilere yol açtığını söyledi. Özdemir, “İnsanlarda zamanla bir öfke birikmiş durumda, yılar içerisinde AKP hükümetinin uyguladığı bir baskıdan kaynaklanan. Türkiye’de yaşananlar bu öfkenin yansımasıdır” ifadelerini kullandı.

İsviçre’nin Cenevre kentinde de Place Belaire meydanında yaklaşık 300 kişi Taksim Gezi Parkı eylemcilerine destek vermek için toplandı. Gösteriye İsviçre Sosyalist Partisi Cenevre Grubu da katıldı. Sosyalist Parti Cenevre sözcüsü, Türkiye’deki olayların insan haklarına aykırı olduğunu ve siyasetçi, asker, gazeteci ve öğrenci olan yüzlerce insanın tutuklu olduğunu ifade etti. Alan da taşınan döviz ve pankartlarda,“Faşizme karşı çapulcular”, “Gezi ile beraberiz”, “Tayyip İstifa”, “Hep birlikte dayanışma” yazıları dikkat çekti. Daha sonra grup Cenevre Green – Peace’nin şubesinin Birleşmiş Milletler alanında organize ettiği Taksim’e destek mitingine katıldı. Yapılan konuşmaların ardından genç protestocular yerlere yatarak Gezi Parkı eylemcilerine destek verdi.

 

Hayatını kaybeden komiserin kardeşi isyan etti!

Adana’da yaşamını yitiren komiser Mustafa Sarı’nın kardeşi, ağabeyinin öldürüldüğü yönünde yalan haberler yayılmasına tepki gösterdi.

Adana’da Gezi Parkı protestolarına müdahale ederken alt geçit inşaatından düşerek hayatını kaybeden Komiser Mustafa Sarı’nın kardeşi, ağabeyinin öldürüldüğü yönünde iddialar yayılmasına tepki gösterdi.

Boğaziçi Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu’nda görev yapan, aynı zamanda BirGün gazetesi yazarı Meltem Gürle’nin, Mustafa Sarı’nın bir akrabası olan öğrencisi aracılığıyla ulaştığı mesaj şu şekilde:

“Arkadaşlar bazılarınızın bildiği üzere zor günler geçirdim. Şimdiyse önümde çok uzun bir yol. Bu günlerde beni yalnız bırakan sadece telefonumdu kendisi bana hala sorun yaşatmaktadır. Arayıp da ulaşamazsanız telaş etmeyin wi-fi hala çalışıyor.

Neyse derdim bu değil. Günlerdir sustum ama artık susmayacağım. TRT haberin yaptığı komiser Mustafa Sarı köprüden düşmedi, atıldı haberi öncülüğünde gerek medyada gerekse sosyal medyada abimin öldürüldüğüne dair yalan haberler dolaşmaktadır. Bu haberleri devlet kendi eliyle de desteklemektedir. Muammer Güler abimin öldüğü ilk gün 4-5 kişi tarafından atıldığı yalanını tüm kamu oyuyla “paylaşmıştır”. Abim polislere öncülük ederken köprü inşaatındaki ışıksızlanma, uyarı levhalarının eksikliği, yorgunluk ve uykusuzluk nedeniyle takıldı ve düştü. Babamın söylediğine göre bu düşüşüne 15ten fazla polis de şahit olmuş ve hemen müdahale etmişler.

Şu anda bu satırları yazarken elim titriyor. Günlerdir susuyordum, acımı içimde yaşamaya çalışıyordum. Beni bu satırları yazmaya mecbur ettiler ve sizden ricam ABİMİN ÜZERİNDEN KİMSENİN PRİM YAPMASINA İZİN VERMEYİN.

Saygılar FPÖ.”

(sol)

 

AB Türkiye’deki gelişmelerden endişeli

0

Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton, Türkiye’deki gelişmelerden endişe duymaya devam ettiğini bildirdi.

Ashton, yazılı açıklamasında, Taksim Gezi Parkı olayları nedeniyle hayatını kaybedenlerin ve çok sayıdaki yaralının kendisini derinden üzdüğünü belirterek, polisin aşırı güç kullanımı dahil tüm şiddet olaylarının sona ermesinin ve sorumluların hesap vermesinin büyük önem taşıdığını ifade etti.

Ashton, “Devam eden tansiyon tüm tarafların teenni göstermesi gereğinin ve diyalog, karşılıklı saygı, anlayş ve kapsayıcılığa dayalı çözüm bulunmasının öneminin altını çizmektedir. Tırmanıştan kaçınmak, güven inşa etmek ve demokrasiyi güçlendirmek için yetkililerin açık ve sürekli angajmanı elzemdir” görüşünü aktardı.

Türkiye’nin AB katılım müzakerelerinin ve Kopenhag kriterlerine bağlılığının insan haklarının ve temel özgürlüklerin ayrım yapılmadan ülkenin tüm vatandaşlarının faydasına olacak şekilde güvence altına alınması için çerçeve sunduğunu kaydeden Ashton, ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri özgürlüğü, inanç özgürlüğü ve basın özgürlüğünü ve bunların aktif icrasının bu kapsamda olduğunu belirtti.

Ashton, “Sosyal medya keyfi baskı altına alınmamalıdır. Herhangi bir kısıtlama Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM kararlarıyla belirlenen sınırlar içinde kalmalıdır” değerlendirmesini yaptı.

Catherine Ashton, AB’nin katılım müzakerelerini ilerletmek için bu önemli konularda Türkiye ile diyaloğu güçlendirmeye hazır olduğunu kaydetti.