Dün akşam Taksim’de bir araya gelen binlerce kişiye polis biber gazı ve TOMA’lar ile saldırırken, aynı saatlerde canlı yayında Gezi Parkı’na gaz atılmadığını iddia eden Haksever’in istifası isteniyor.
Gezi Parkı direnişinin ilk günlerinde direnişi sansürlediğin için eleştirilerin odağına oturan ve Genel Müdür Cem Aydın’ın özür dilemek zorunda kaldığı NTV ikinci protesto dalgasıyla kuşatıldı.
Gerçekgündem’de yer alan habere göre, NTV binası önünde bir araya gelen direnişçiler, dün akşam yayınlanan programda ayağa kalkıp sesini yükselterek konuğu Fatmagül Berktay’ın sözünü kesen ve polisin Gezi Parkı’na gaz bombası atmadığını iddia eden Oğuz Haksever’in istifasını istiyor.
Gezi Parkı Direnişi 16. gününde. Gezi parkı hala direniyor. Hiçbir provakasyona gelmiyor, tahriklere kapılmıyor, sivil-barışçıl direniş inadından da hiçbir şekilde ödün vermiyor.
Gezi Parkı için, orada direnenler için her dilde şarkılar/türküler/şiirler yakılmaya da devam ediliyor.
İşte çok sevdiğimiz Ceylan Ertem de Gezi Parkı Direnişçileri için bir şarkı yaktı ve bugün sosyal medya üzerinden yayınladı.
http://www.youtube.com/watch?v=RAp4ECEV54w
Ceylan, facebook hesabı üzerinden bu şarkısını paylaşırken, ” dün gece uyumayıp size şarkı söyledim, elimden gelen bu…Haydi #direngezi !!!!!” mesajını iletmiş
Gezi Parkı direndi, direniyor ve direnecek Ceylan, hiç kuşkun olmasın. Onların direnmesi ile sonunda, direnişin sonunda hepimiz mutlu, umutlu bir ülkeye açacağız her sabah gözlerimizi
Bugün 04.00’te polis baskınıyla çadırları sökülen ve o saatten beri parkta oturma eylemi yapan Kuğulupark İnisiyatifi tüm Ankaralıları saat 18.00’de başlayacak olan “AOÇ ve Tabiat Kanunu Forumu’na” davet etti.
Parktaki herkesin söz alıp, özgürce fikir beyan edeceği forum KuğuluPark’ta, Tunalı Hilmi heykelinin arkasında gerçekleşecek.
Gezi Parkı direnişine destek için Kuğulu Park’ta toplanan kalabalığın çadırları polis tarafından toplandı. Gerekçe olarak ise 155’e şikayet gelmesi gösterildi
Ankara’da, Kuğulu Park’taki çadırlı eylemden rahatsız oldukları yönünde şikâyet aldıklarını belirten emniyet güçleri, parkta toplanan gruba dağılın anonsu geçti. Polis parka girerek çadırları ve pankartları toplayıp bir kamyona yükledi. Eylemcilerin parkta bekleyişi sürüyor.
Kuğulu Park’ta erken saatlerden itibaren çadır kuran eylemcilere polis “Yaptığınız eylem kanunlara aykırıdır. Lütfen dağılın” anonsu yaptı.
Bazı vatandaşlardan parktaki eyleme ilişkin şikayet aldıklarını söyleyen polis ekipleri parka girerek çadırları ve pankartları topladı. Toplanan malzemeler bir kamyona yüklenerek alandan uzaklaştırıldı.
CHP Milletvekilleri Aylin Nazlıaka ve İzzet Çetin eylemcilere destek olmak için parka gelirken polisle tartışma yaşadı. Aylin Nazlıaka, “Gerginlik yaratmayın. İnsanlar zaten gergin, her akşam binlerce insan buraya geliyor, ben de geliyorum. Kimsenin buraya gelmesine engel olan bir durum yok. Bırakın gençler kendilerini özgürce ifade etsin” dedi.
Polisin müdahalesinden sonra oturma eylemine geçen eylemciler, “Çadırlarımızı alsanız da battaniyelerle yine burda kalırız” dedi. Ankara Barosu ise eylemcilere gözaltına alındıkları takdirde nasıl davranmaları gerektiği konusunda bilgilendirme amaçlı bir bildiri dağıttı.
Parkın çevresinde güvenlik önlemleri alan çevik kuvvet ekipleri ile parktaki eylemcilerin bekleyişi sürüyor.
AKM önünde bekleyen polislerin üzerine rüzgardan dolayı tahta parçası düştü. Bir polis memuru yaralanırken, ilk müdahale meslektaşları tarafından yapıldı. Daha sonra eylemciler tarafından Gezi Parkı revirinden getirilen sedyeye konulan polis üşümesin diye üstü de örtüldü.
Taksim’de dün akşam göstericilerle polis arasında yaşanan çatışmaların ardından sabah saatlerinde Atatürk Kültür Merkezi ( AKM ) önünde beklemeye geçen Çevik Kuvvet polislerinin üzerine rüzgarın savurması sonucu tahta düştü.
AKM’nin önündeki konteynerdan düşen tahta parçası nedeniyle, bir polis memuru başından yaralandı. İlk müdahale meslektaşları tarafından yapıldıktan sonra Gezi Parkı’ndaki eylemciler park içindeki revirden sedye getirdi. Polisler önce sedyeyi kabul etmezken eylemcilerin ısrarı üzerine yaralı polisi sedyeye aldılar. Havanın soğuk olmasından dolayı polis memurunun üzeri yine eylemciler tarafından getirilen battaniyeyle örtüldü. Olay yerine gelen sağlık ekipleri yaralı polisi ambulansa alarak hastaneye kaldırdı. Polisin sağlık durumunun iyi olduğu öğrenildi.
Gezi Parkı eylemlerine destek vermek için dün Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı içinde eylem yapan ve daha sonra gözaltına alınan avukatlara destek için binlerce avukat adliyede toplandı. Önce adliyenin içinde toplanan avukatlar, bir süre burada slogan attı. ‘Her yer Taksim her yer direniş’ sloganları atan avukatlar daha sonra adliyenin karşısındaki meydana geçti. Avukatlar ‘Savcı istifa’,’Savcı baksana kaç kişiyiz saysana’ ve ‘Avukatlar yerlerde sürüklenemez’ şeklinde sloganlar attı. Avukatların eylemi devam ederken, çevik kuvvet polisi ise adliyenin başka bir köşesinde hazır bekletildi.
Tayyip Erdoğan Taksim direnişine ülke turuyla, meydanlardan reaksiyoner islamcı bir tabana seslenerek yanıt veriyor. Direnişle ilişkilendirilebilecek tüm kesimlere göz dağı verdiği bu konuşmaların bir teması da “çevrecilik”. Çünkü, olup biteni anlamak hususunda çaba göstermeyenler için “herşey o üç beş ağacı keserek başladı”. Tayyip Erdoğan ve çevre bakanı Veysel Eroğlu’nun kendilerini çeşitli vesilelerle çevreci addettiklerini zaten biliyorduk. Veysel Eroğlu çevre bakanı bir akademisyen, Tayyip Erdoğan ise doğu Karadeniz’de HES’lere karşı direnişe cevaben yaptığı bir konuşmadaki ifadesiyle “çevrecinin daniskası”.
Gezi Parkı'nın ağaçları birkaç ay önce işaretlendiğinde Taksim Dayanışması park içinde bir basın açıklaması gerçekleştirmişti
Erdoğan’ın kendi çevreciliğini temellendirirken başvurduğu temel argüman, İstanbul belediye başkanlığı ve hükümeti döneminde dikilen ağaçların sayısı. Başbakan’ın konuşmaları ilerledikçe dikilen ağaç sayısı ve niteliği de bir netliğe kavuşmaya başladı: İki milyar fidan ve sekiz yüz milyon genç ağaç. Şimdi bahsi geçen çevresel başarı siciline, hava kirliliği kontrolü, kanalizasyon işleri, deniz deşarj kontrolündeki bazı yatırımlar da ekleniyor.
Erdoğan direniş içerisindeki çevrecilere seslenerek kendisiyle beraber olmaya da çağırıyor. Bunun iyi çocuklarla kötüleri, halisane duygularla hareket edip bir komploya alet olanlarla bizzat o komplonun peşinde olanları ayırmak gibi kasıtlı fakat sanal bir kurgu barındırdığını görmek zor değil. “Çevrecilik” ve “çevreciler”, giderek reaksiyoner bir kesime hitap eden konuşmaların önemli temalarından birisi olmayı sürdürücek. O halde bahsi geçen “çevreciliği” ve “çevrecileri” tanımakta yarar var.
Birileri çevreciliğin has pratiği olarak ağaçlandırmaya dikkat çektiğinde ona şüpheyle yaklaşmak gerekir. İnsanlar doğayı pekçok nedenle korumak isterler. Doğanın varlıklarını kullanıyor, ondan rızk sağlıyor olabilirler; o varlıkları hiç kullanmasalar, gidip görmeseler bile sırf güzel olduğu için, varlığı manevi huzur verdiği için korumak isteyebilirler; veya o varlıklardan bugün nasıl yararlanacaklarını bilmeseler bile gelecekte daha makul bir şekilde yararlanma hakkını gelecek kuşaklara tanımak için korumak isteyebilirler. Ağaçlandırma çevreciliği, çevre korumanın yalnızca birinci boyutunu dikkate alır. Gözümle gördüğüm, tomruğundan kereste ürettiğim, erozyonla mücadele için diktiğim, altında uyuduğum ağaç ağaçtır; görmediğim yeşil vadiler, asırlık ormanlar, biyolojik çeşitlilik, akan sular vs. bunların ne bugün için manevi bir önemi ne de gelecek kuşaklar için muhtemel bir kullanım değeri vardır.
Ağaçlandırma çevreciliği üzerine ikinci bir husus da, agro-ormancılık gibi endüstriyel biçimler alan ağaç dikme faaliyetlerinin endemik, yerleşik bir orman sisteminin yerine getirdiği eko-sistem işlevlerini sağlayamamasıdır. Örneğin, ormanların doğanın akciğeri olduğu söylenir. Çünkü olgun ve zengin ormanlar bol miktarda karbon dioksit tutup karşılığında oksijen üretirler. Agro-ormancılık gibi endüstriyel biçimler alan ağaçlandırma çalışmalarının karbon bütçesi çoğu zaman negatiftir. Yani, o ağaçların doğadan özümsediği karbon dioksitten daha fazlası o ağaçların üretimi ve bakımı esnasında doğaya salınır. Tüm bunlar özellikle iklim değişimiyle mücadele gibi bir derdiniz varsa önemlidir. Ayrıca, endemik, yerleşik ormanlar çoğu zaman önemli birer biyolojik rezervken, endüstriyel ormanlar çeşitlilik içermeyen monokültürler halinde şekillenir. Diğer bir ifadeyle, orman ağaçların toplamından fazladır, ormanlar ağaçlandırmayla telafi edilemez.
Erdoğan’ın çevrecileri yanına çağırırken ağaç sever, ağaçlandırma çalışmalarını taktir eden kurgusal bir gruba seslendiği anlaşılıyor. Oysa modern dünyada çevreciliğin ve çevre hareketlerinin boyutları bu indirgemeci, ehlileştirilmiş tasarımı aşalı on yıllar oldu. Taksim direnişi çevreci öncüllere sahip bir direniş olarak başladı ve öyle devam ediyor. Bugün yeryüzünde sadece çevre hareketleri değil, sınıfsal, etnik, dinsel, cinsel ayrımcılığa karşı mücadele yürüten hareketlerin pekçoğu aynı zamanda çevreci öncüllere sahip çıkıyor.
Kentlerde mutenalaştırma çalışmaları nedeniyle yerlerinden edilenlerin, endüstriyel kirliliğe esir düşmüş getto sakinlerinin, insan sağlığını tehdit eder koşullarda çalışanların çevresel adalet hareketleri; doğa ve yaşam alanları sözüm ona kalkınma projeleriyle tehdit edilenlerin kırsaldaki mücadeleleri; çiftçilerin topraklarını, su ve gen kaynaklarını savunmak üzere yürüttüğü köylü mücadeleleri; doğayla uyumlu bir yaşam üzerine inşa edilmeye çalışılan yerel-bölgesel öz-yönetim pratikleri. Bu hareketlerin tümü birden, çevreci öncüllerle hareket ediyorlar.
Çevreci öncüllerin çok çeşitli muhalif hareketlere sirayet etmesinin anlaşılır bir nedeni var: Şimdi, bundan on yıl öncesinden farklı olarak, tahripkâr ekonomik büyümenin doğanın sınırlarını zorladığı, doğal varlıkları tüketip bitirdiği ve onarılmaz şekilde kirlettiği bir çağda yaşıyoruz. Son kalan ormanlar, dereler, göller, kıyılar, parklar, mahalleler… Bunlar artık göz bebeğimiz.
Bu gelişmelerin Türkiye üzerindeki yansımalarına baktığımızda karşımıza Erdoğan’ın kafasındaki çevrecilik değil, bir çevresel direniş atlası çıkıyor:
Henüz tüm hazırlıkları tamamlanmamış olan bu haritayı okuduğumuzda, orman, mera, tarım alanı ve akarsu vadisi gibi değerli ekosistemler içerisinde yürütülen sözde kalkınma projelerinin yarattığı tahribatı ve yol açtığı çevresel direnişin boyutlarını görebiliyoruz. Kuşkusuz, haritaya (henüz eksik) yansıyan bu gelişmeler, doğal varlıkların özelleştirilerek yapılaşmaya ve işlenmeye açılmasına bağımlı Türkiye ekonomisiyle yakından alakalı. Son on yıl içerisinde orman, mera, madencilik, yenilenebilir enerji, petrol arama, ÇED (çevresel etki değerlendirmesi) vb. kanunlarda yapılan değişiklikler doğal varlıkların talan edilmesine dayanan bu ekonomiye yasal dayanak sağlıyor.
Uluslararası Af Örgütü bugün iki açıklama yaparak Türkiye’de Taksim Gezi Parkı’yla ilgili gösterilerde polisin aşırı güç kullanmasını eleştirdi ve sorumluların cezalandırılmasını istedi. Örgüt, Türk hükümeti yetkililerine protestocularla diyaloğa girmesi çağrısında bulundu.
İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu bugün basına yaptığı açıklamada, Atatürk heykeli ve Atatürk Kültür Merkezi’ndeki posterleri indireceklerini ve polisin göstericilere müdahale etmeyeceğini söylemişti. Ancak daha sonra polis göstericilere müdahale etti.
Uluslararası Af Örgütü Türkiye Araştırmacısı Andrew Gardner, polisin barışçı göstericilere müdahale etmesini eleştirdi ve Başbakan’ın bugünkü “Ben değişmem” açıklamasını da çok olumsuz gördüklerini, Erdoğan’ın tutum değiştirmesi gerektiğini söyledi.
Olayları İstanbul’da izleyen Andrew Gardner, iki haftadır süren gösterilerde polis müdahalesi sırasında çok sayıda kişinin yaraladığını ve tutuklandığını ya da gözaltına alındığını belirterek polisin aşırı güce başvurmaktan vazgeçmesini istedi.
Avrupa Parlamentosu, özel Türkiye oturumu öncesinde Yeşiller Grubu tarafından düzenlenen konferansta, Gezi Parkı’ndaki protestolara katılan çeşitli grupların temsilcilerini dinledi.
Türkiye konusunu uzun süredir rafta tutan ve düzenli yayımlanan yıllık rapor hariç gündeme getirmekten özenle kaçınan Avrupa Parlamentosu’nda “eski yoğun günleri hatırlatan bir hava” hakim. Gezi Parkı’ndaki ağaçların sökülmesine tepki olarak başlayıp hükümetin sorunu, Birlik yetkililerinin deyimiyle, “Avrupa standartlarından oldukça uzak yöntemlerle çözme eğilimine girmesiyle” yayılan protesto eylemleri Türkiye’yi ister istemez Avrupa Parlamentosu’nun önemli gündem maddelerinden biri haline getirdi. Müzakere sürecinde üç yıl aradan sonra ilk başlığın açılmasının öngörüldüğü 26 Haziran öncesi Türkiye’nin gündeme geliş şekli ise Ankara’nın yararına olmayan bir niteliğe sahip.
Avrupa Parlamentosu’nun çarşamba günü düzenleyeceği özel Türkiye oturumu öncesinde Yeşiller Grubu tarafından organize edilen “İstanbul İsyanı” başlıklı konferansta Avrupalı parlamenterler protesto eylemlerine destek veren çeşitli kesimlerin temsilcilerinin değerlendirmelerini dinleme imkanı buldular.
Türk hükümetinin Avrupa Birliği’ndeki imajının ağır yara aldığı bir ortamda yapılan konferansın davetlileri arasında yer alan oyuncu Mehmet Ali Alabora, “güvenlik gerekçesiyle” mesajlarını video konferans aracılığıyla verirken Taksim Platformu koordinasyon komitesi üyesi Korhan Gümüş, yaşananlar için devrim tanımlaması yaptı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sorunun özünü anlayamadığını ifade eden Gümüş, “Yaşanan bir devrim ama bu siyasi gruplara dayanan bir devrim değil hukuk devletine gidiş yönünde bir devrim” dedi.
Antikapitalist Müslümanlar hareketi sözcüsü Rojda Tekin ise AKP iktidarının “çok güzel bir söylemle” başladığını ancak sonrasında güçlendikçe “ben bilirim, ben yaparım” anlayışının öne çıktığını belirterek, “Bu kadar baskıya karşılık olarak bir patlama yaşanacaktı ve bu patlama yaşandı. İnsanlar fraksiyonları ve neye inandıklarını bir kenara bırakarak tepki gösterdiler. Normalde sokakta birbirine tahammül edemeyen fraksiyonlar günlerdir Gezi Parkı’nda bir aradalar” diye konuştu.
Yeşiller-Sol Gelecek Partisi Eş Sözcüsü Sevil Turan da özellikle çevre boyutuyla tartışma yaratan projelere değinerek, “Türk hükümetinin insanlara nefes aldırmadığı tezini” işledi. Sorunun, “AKP’nin karşı olduğu devlet dilini ve otoritesini benimsemiş olması ve tüm toplumun hak ve taleplerini bu bakış açısıyla değerlendirmesinden” kaynaklandığını söyleyen Turan, Gezi Parkı’ndaki hareketin en önemli özelliğinin “samimiyet” olduğunu belirtti. Turan taleplerini ise polisin çekilmesi, gözaltına alınanların serbest bırakılması, parka yönelik projeden vazgeçildiğinin açıklanması, Taksim’de gösteri yasağına son verilmesi ve seçim barajı, siyasi partiler ve terörle mücadeleyle ilgili yasalarda değişikliğe gidilmesi olarak sıraladı.
Avrupa Parlamentosu’ndaki özel oturumun eleştiri dozunun son derece yüksek olması ve eleştirilerin odağında Başbakan Erdoğan’ın tutumu, polisin aşırı güç kullanımı ve medyanın tavrının yer alması öngörülüyor.
Avrupa Parlamentosu, tavrını yumuşak bulduğu Avrupa Birliği Komisyonu’nu tonunu sertleştirmesi talebiyle baskı altında tutuyor. Üye ülkelerde de yaşanan gelişmelerden duyulan rahatsızlık düzeyi yükseliyor. Müzakere sürecini ayakta tutup ilerletmeye çalışan ve olayların başladığı andan itibaren dengeli bir yaklaşım sergilemeye çalışan Komisyon’un oturumda takınacağı tavır önümüzdeki günlerde Brüksel-Ankara hattındaki ilişkiler açısından belirleyici sinyaller içerecek.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan ise yaralanan vatandaşların haklarında soruşturma açılacağı korkusuyla şikayette bulunmadıklarını söyledi.
Ankara’da 31 Mayıs günü başlayan eylemlerde bazılarının durumu ağır olmak üzere bir çok eylemci yaralandı. Polis kurşunu ile yaralandığı iddia edilen ve görüntüleri basına yansıyan Ethem Sarısülük için ağabeyi Mustafa Sarısülük doktorların, “Yolun sonuna gelindiğini” söylediklerini aktardı. Sarısülükle ilgili kesin heyet raporunun ilan edilmesi bekleniyor. Bu arada İnsan Hakları Derneği’nde alınan bilgilere göre bazı yaralı vatandaşların soruşturma korkusuyla polise şikayet etmekten kaçındıkları belirtildi.
AĞABEYİ; ETHEM İÇİN UMUTLAR TÜKENİYOR
Eylemler başladığından beri hemen her gün polis müdahalesinin yaşandığı Başkent’te eylemcilerin sağlık bilançosu da yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Ostim Sanayii’nde işçi olarak çalışan Ethem Sarısülük için umtlar tükenmek üzere. Ağabeyi Mustafa Sarısülük doktorların kendilerine artık beklenti içine girmemelerini ve yolun sonuna gelindiğini, kesin sonucun bugün sabaha kadar açıklanacağını söylediklerini aktardı. Sarısülük 10 gündür yoğun bakımda tutuluyordu.
3 KİŞİ GÖZÜNÜ KAYBETTİ
Ankara’daki eylemler sırasında sağ kaşının üstüne isabet eden gaz bombası kapsülüyle ağır şekilde yaralan Dilan Ece Yıldız, geçtiğimiz haftasonu hastaneden taburcu edildi. Koku alma duyusunu yitirme riski bulunan Dilan kontrol altında tutuluyor. Kızılay’da atılan biber gazından kaçmak için sığındığı binanın 1. katından otoparka düşerek ağır yaralanan Burçin Şahlan’ın ablası Nergis Şahlan ise kardeşinin vücudunda oluşan kırıklar nedeniyle yatağa bağlı yaşadığını, vücudunu hareket ettiremediğini söyledi. Olaylarda biri Çankaya Belediyesi çalışanı olmak üzere 3 vatandaş ise isabet eden gaz bombası kapsülüyle görme kaybı yaşadı.
ÜNİVERSİTE SINAVINA GİRECEKTİ
1 Haziran’da, akşam saatlerinde polisin sert müdahalesi sırasında gözüne gaz bombası kapsülü isabet eden 20 yaşındaki Musa Üret’in tek gözünde yüzde 90 görme kaybı bulunuyor. Üret’in annesi Gaye Üret, “Yapılanlar yanlarına kâr kalmasın” dedi. Oğlunun görme kaybı tehlikesi yaşadığını söyleyen Üret, “2 veya 3 ameliyat yapılacak. Oğlum bu haftasonu üniversite sınavına girecekti. Bu halde nasıl olacak? Kapsülün üzerinde doğrudan insana yöneltmeyiniz yazıyor. Direkt gözüne atmışlar. Polis insanların üzerine hınçla geliyor. Suç duyurusunda bulunacağım, sonuna kadar gideceğim. Sadece benim değil bütün bu çocuklara yapılanların hesabı sorulsun” dedi.
DEVLET KORKUSUYLA ŞİKAYET ETMİYORLAR
İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan ise yaralanan vatandaşların haklarında soruşturma açılacağı korkusuyla şikayette bulunmadıklarını söyledi. Türkdoğan, “Korku ortamı var. İnsanların çoğu revirlerde tedavi oldu. Polisten çok göstericilere dava açılan bir ülkedeyiz. Siyasal iktidar pek oralı değil ama etkili soruşturma yapılması gerekirken adeta polis şiddete teşvik ediliyor” dedi.