Ana Sayfa Blog Sayfa 4157

Türkiye’den kısa kısa – 24 Eylül Salı

Maltepe Belediye’si organik pazarı kapatıyor mu?

Bir süredir bölge halkına hizmet veren Maltepe organik pazarının kapatılacağı bilgisini alan bir grup maltepeli ve pazar esnafı Belediyenin bu konudaki tavrını proteste etme kararı aldı.Sosyal medyada sürdürdükleri kampanyayı 24 Eylül günü saat 11 00 da Maltepe belediyesi önünde yapacakları eylemle sürdürme kararı alan ”Diren Maltepe Organik Pazarı” grubu tüm duyarlı insanlareı bu günkü eylemlerine çağırıyor

Takke düştü ama dava görülmedi

Ethem Sarısülük’ün öldürülmesine ilişkin ilk davada sanık polis Ahmet Şahbaz duruşmaya peruk, takma kaş, bıyık ve gözlükle kılık değiştirerek geldi. Mahkeme salonunda oluşan gerginlik sırasında sanık Şahbaz’ın düşen peruğu sanık avukatları tarafından mahkeme heyetine sunuldu, sanık polis salondan çıkarıldı, arbede nedeniyle dava 28 Ekim’e ertelendi.

ODTÜ’ye yine ekolojik yollar?

Büyükşehir Belediyesi ve ODTÜ Rektörünün mutabakatıyla ODTÜ’nün içinden tünel, doğusundan yol geçecek, inşaat alanı 1 milyon metrekareyi bulacak.

Sahaya biletli girdiler (AKP), biletsiz girdiler (polis)

Ama hepsi serbest bırakıldılar. Arınç’a göre 3-5 bin, Kılıç’a göre 10 bin, polise göre kimse maça biletsiz girdi. Çıkan olaylarda 12si çocuk 67 kişi gözaltına alındı, ifadeleri alındıktan sonra savcılık talimatıyla serbest bırakıldı.

Antalya’da erkek öğrenciler etek giyip yürüdüler

Antalya Gazi Anadolu Lisesi’nde kız öğrencilerin etek giymesinin yasaklanması iddiaları üzerine kız öğrencilere yönelik cinsiyetçiliği protesto eden yaklaşık 20 kişilik erkek öğrenci grubu etek giyip Cumhuriyet Meydanı’na yürüdü.

Zengin yine zengin, fakir hala fakir

En zengin yüzde 20 ile en fakir yüzde 20 arasındaki 8 katlık fark 2012 yılında da değişmeden kaldı. Yüzde 10’luk dilimler esas alınarak yapılan hesaplamada ise zengin-yoksul farkı 14.2 kat olarak belirlendi. Son on yıldır gelir dağılımındaki adaletsizlik değişmediKızını okutamadığı için Bakan’a bırakmak istediEnerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın Kayseri’de katıldığı açılışta maddi zorluk yaşayan bir vatandaş Yıldız’ın yanına gelerek küçük kızını okutulması için Bakan’ın yanına bırakıp gitmek istedi.

Gezi Parkı’nda gaz soluyanların yüzde 39’u hala etkisi altında

Türk Tabipler Birliği’nin raporuna göre biber gazının etkileri birçok insanda hala devam ediyor. 11 bin kişinin katıldığı çalıştayda yapılan araştırmada katılımcıların yüzde 39’u hala biber gazı solumanın etkilerinin devam ettiğini söyledi.

Almanya’da Yeşillerin eşbaşkanları Özdemir ve Roth istifa etti

Roth, Özdemir, Göring-Eckardt ve Trittin

Almanya’da Yeşillerin eşbaşkanları Cem Özdemir ve Claudia Roth ile partinin Federal Meclis (Bundestag) Grubu eşbaşkanları Jürgen Trittin ve Renate Künast istifa etti. Trittin ayrıca Katrin Göring-Eckardt ile birlikte partinin genel seçimlerdeki birinci sıra adaylarıydı.

Yeşiller Partisi yöneticilerinin istifası Almanya’da Pazar günü yapılan genel seçimlerde partinin bekledikleri oy oranına ulaşamaması üzerine geldi.

Roth ve Özdemir, yaptıkları açıklamada, 6 kişilik yönetim kurulu ile 16 kişilik parti konseyinin, sonbaharda yapılacak parti kurultayında tümüyle yeniden seçileceğini ve böylece partinin yeniden yapılanmasının sağlanacağını bildirdi.

Radikal gazetesinin haberine göre Cem Özdemir, yapılacak kurultayda yeniden eşbaşkanlık için aday olabileceğini belirtirken, Roth ise yeniden aday olup olmayacağı konusunda bir karar verdiğini ancak bunu önce partisine söyleyeceğini kaydetti. Seçimlerin ardından bir açıklama yapan Jürgen Trittin ise parti için zor zamanların başladığını söylemişti.

2009 yılındaki seçimlere göre yüzde 2,3’lük oy düşüşü yaşayan Yeşiller Partisi bu seçimde yüzde 8,4 oy aldı.

(Yeşil Gazete)

Sahaya inen binlerce taraftar bize ne söylüyor? – Bekir Ağırdır

Ekranlardaki hemen her futbol programında yorumcular futbolda şiddet uyarısı yapıyorlardı iki yıldır. Ama sorun şu ki bu uyarıyı yapan yorumcular bizatihi kendileri neredeyse yumruklaşma noktasına geliyorlardı her programda. Şu anda ekranlarda ve sosyal medyada Beşiktaş-Galatasaray maçındaki olaylar akıyor önümden.

Yaşanan yalnızca futbolda şiddet mi? Neredeyse her gün doktora saldıran hasta yakınları, kadına şiddet görüntüleri izliyoruz. Sevgili karım sade vatandaştaki bir zamanlar var olan doktora saygı duygusunun bu görüntülerle kırıldığı ve can emanet edilen doktora bile şiddetin normalleştiğini söylüyor.

Siyaset de medya da ne Bilge köyü katliamını ne de Tophane’deki galerilere saldırıyı yeterince değerlendirebildi. Her şeyi o denli siyasallaştırdık ve kutuplaşma malzemesi yaptık ki gündelik hayattaki yaygınlaşan şiddete meyli görmüyoruz. Ta ki siyasi zeminden yeşeren şiddet olmadıkça üzerinde durmuyoruz.

Niçin gündelik hayat da ve toplum da şiddet yayılıyor? Bu toprakların insanları şiddete çok yatkın oldukları için mi?

Son otuz yıldır bu topraklarda hayat değişti. Hiçbir şey ne toplum, ne kentler, ne gündelik hayat aynı değil. Ne yazık ki bu ülkenin siyaseti, medyası, kanaat önderleri ve hatta akademik dünyası bile her şeyi siyasetten okumaya ve anlamlandırmaya çalışıyor.

Değişeni açıklamaya siyaset yetmiyor. Evet ama bugün hayatı ve toplumu bu denli kutuplaştıran ve şiddete meylettiren şey bizatihi siyaset, medya ve kanaat önderleri.

Bu ülkenin en büyük sorunu değişen gündelik hayat ve bugünün ekonomik kapasitesi ve ritmi ile ne devlet ne yönetim ne de hukuk ve yargı uyumlu. Bu uyumsuzluğun ürettiği gerilimleri yaşıyoruz özü itibariyle.

Devleti, yönetimi, hukuku yeniden yapılandıramıyor, hayatın gerçekliğine uyduramıyoruz. Anayasadan başlayarak bu yeniden yapılandırmayı ancak siyaset eliyle yapabiliriz. Ama ne yazık ki hala beceremedik.

Devlete hakim olan tek tipleştirici, merkeziyetçi, vesayetçi zihniyet toplumun ve hayatın çoğulculuğunu tek kalıba, tek kimliğe, tek davranış modeline sokmaya çalıştı yıllardır. Hukuk, eğitim bu tek tipliliği üretmek ve denetlemek için kurgulandı. Bu toprakların insanları da bugünün hayatı da tek tipli olamayacak kadar çeşitli ve çoğulcu.

Sonuçta birden çok eksende ve katmanda farklı değer setleri, hayat tarzları ve kimlikler gelişti. Bu çoğullaşma gerilimler değil yeni mutabakatlar, yeni sentezler üretebilirdi. Ama devlet bizatihi kendi şiddet yöntemleriyle buna engel oldu.

Bugün ister coğrafi, ister ekonomik sınıflar, ister kültürel kimlikler isterseniz de hayat tarzları üzerinden bakalım birden çok Türkiye var.

Tüm bu farklılaşmalar birbiriyle yeni bir mutabakat ve uyum üretmesi gerekirken bunu da siyaset marifetiyle yapabilecekken ne yazık ki bunu üretemedik.

Bunca büyük oy desteği sağlamış iktidar dahil hiçbir siyasi aktör kimlik politikalarını aşıp, dayandığı ekonomik, toplumsal ve kültürel tabanlarını aşıp diğerlerini de kucaklayan bir vizyon üretemedi.

Bugün hem iç hem dış, hem hayattan hem siyasetten birçok dinamik bir arada bu uyumsuz ve gerilim üreten yapıyı değişime zorluyor. Bu yapı sürdürülemez hale geldi dayandı. Değişimi yönetme vizyonu, kapasitesi olmayan siyasi aktörler ise eksikliklerini gidermeye çalışmıyor. Kendi ideolojik ve siyaset tarzı kısıtlarını aşmaya çalışmak, bir bakıma yenilenmek yerine diğerlerinin engellemelerini öne çıkarmayı yeğliyor. Bu öylesine kuvvetli bir söyleme dönüşmüş durumdaki dalga dalga, kanserin kemiğe dayanması gibi gündelik hayata ve sade vatandaşa doğru yayılıyor. Toplumun önemli bir kesimi ulaşamadıklarına, başaramadıklarına diğerlerini engel olarak görüyor artık.

Öte yandan bireysel hayatlarımızda, hayatın ritmine ve ekonomik hayatın kapasitesine hiç mi hiç uymayan devlet, yönetim ve hukuk sistemi normal ya da doğal olmayan çözüm yollarına bireysel yönelişleri meşrulaştırma aracı oluyor. Giderek her bir bireyin iç dünyasında “şiddet”,  uygulanabilir, normal sayılabilir, meşru yöntemler arasında tahayyül edilebilir hale geliyor. Tahayyül edilebilen ve eyleme dönüştürülebilen şiddet en yakınındaki kadınından başlıyor, doktoruna, diğer takımın taraftarı olan arkadaşına, diğer partiye oy veren komşusuna yönelmeye başlıyor.

Siyasi zeminde 2007’den beri bariz biçimde yaşanan kutuplaşma bugün özellikle Gezi sonrası karşılıklı şeytanlaştırmaya dönüşmüş durumda.

Bugüne değin kutuplaşmanın sonucu olarak içine kapanmak, yalnızlaşmak, ilişkisizlik, iletişimsizlik, gettolaşma gibi bir çok yönüne dikkat çekmeye çalıştım yazılarımda. Ama özellikle Gezi sonrası kutuplaşma bir başka sonuç üretmeye başladı ki o sonuç  şeytanlaştırma.

Bu şeytanlaştırma çabaları ve dili, gündelik hayatın ürettiği endişe ve kaygı duygularıyla, siyaset eliyle üretilmiş korku politika ve söylemleriyle, lümpenleşmeyle harmanlanınca şiddete dönüşüyor. Gezi’ye kadar manevi şiddet ağırlıklı süren şiddete meyil Başbakan’ın söylemleriyle, polisin her gün ve her yerde süren şiddetiyle, Gezi’nin dinamiğini kendine enerji yapmaya çalışan statükonun askerlerinin çabaları ve vandallıklarıyla, medyanın ve kanaat önderlerinin bir kısmının bilinçli yanlışlarıyla bugün artık somut şiddete dönüşüyor.

Hem bireysel hayatlardan hem siyasetteki şeytanlaştırmalardan beslenen şiddeti meyil normalleşmeye başlıyor.

Çözüm? Elbette yine siyaset. Ama nasıl siyaset? Şeytanlaştırılanlara karşı ortaklıklardan beslenen siyaset mi toplumun önüne yeni bir ütopya koyan siyaset mi?

Bekir Ağırdır – t24.com.tr

İşte Kuzey ormanları 3. köprü için böyle katlediliyor [Video]

Üçüncü köprü için devam eden orman katliamı bir videoyla belgelendi. Geçen hafta Zekeriyaköy Forumu tarafından yayımlanan videoda Kuzey ormanlarında kesilen ağaçları ve açılan alanları gösteren aktivistler tarafından çekilmiş görüntülerle Başbakan ve diğer hükümet üyelerinin konuşmaları ustalıklı bir şekilde bir araya getirilmiş.

Videoyu izlerken öfkeleneceksiniz. Ama işte bütün bunlar hâlâ İstanbulluların yanıbaşında olup bitiyor. Kuzey ormanları üçüncü köprü uğruna işte böyle katlediliyor.

(Yeşil Gazete)

 

Dünyadan Kısa Kısa – 23 Eylül Pazartesi

0

Irak’ta bombalar susmuyor: 96 ölü

Irak’ın başkenti Bağdad’ın Şii ağırlıklı Sadr bölgesinde Cumartesi günü gerçekleştirilen bombalı saldırılarda 96 kişi öldü, yüzlerce kişi ise yaralandı. Saldırıları üstlenen olmazken, El Kaide bağlantılı Sünni gruplardan şüphe ediliyor.

Kenya’da El Şebab saldırısı: 68 ölü

Kenya’nın başkenti Nairobi’de Cumartesi günü Somali menşeli islamcı El Şebab militanlarınca bir alışveriş merkezine gerçekleştirilen saldırıda 68 kişi öldü. Ölenler arasında Harvard Üniversitesi’nde doktorasını yeni bitiren ve Tanzanya’da sağlık hizmetlerine erişim konusunda çalışan 9 aylık hamile Elif Yavuz da bulunuyor. Alışveriş merkezi etrafında polis kuşatması devam ediyor. Militanların elinde hala rehineler olduğu belirtiliyor. Öte yandan gıyabında (Kenya geçtiğimiz haftalarda UCM’den çekilmişti) Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmakta olan Kenya devlet başkanına saldırı nedeniyle UCM tarafından bir haftalık izin verildi.

Çin’de tayfun Usagi 25 kişinin ölümüne yol açtı

Çin’in Güneyindeki Guangdong bölgesini vuran tayfun Usagi’nin en az 25 kişinin ölümüne yol açtığı bildiriliyor. 3.5 milyon kişi tayfundan doğrudan veya dolaylı olarak etkilenirken yüz binlerce insan da tahliye edildi.

Bangladeş’te büyük işçi ayaklanması

Günde 19 saat çalışarak ayda yaklaşık 38 dolar asgari ücret alan Bangladeşli tekstil işçileri asgari ücretin ayda 108 dolara çıkarılması talebiyle ayaklandı. Gösterilere 50 binden fazla işçinin katıldığı söyleniyor. Bangladeş dünyadaki büyük tekstil firmalarının bir çoğunun ürünlerini üretiyor.

Mısır’da Türkiye modeli

Mısır’da Ömer Abdül-Magd isminde bir çiftçi eşeğine ‘Sisi’ adını verdiği için tutuklandı. Hatırlanacağı gibi Mısır’daki darbeyi gerçekleştiren grubun liderinin ismi de Sisi.

Papa Francis giderek radikalleşiyor

İtalya’nın Sardunya adasını ziyaret eden Papa Francis, yaptığı konuşmada Tanrı’nın ekonomik sistemin merkezinde paranın değil insanların olmasını istediğini söyledi. Papa, paranın bir ‘put’ haline geldiğini de ifade etti.

Yunanistan pür dikkat Almanya’daki seçimleri izledi

Bir sonraki kredi diliminin serbest bırakılmasını bekleyen Yunanistan hükümeti seçimlerden sonra Almanya’nın kredi dilimine ilişkin sert tutumunu yumuşatacağını umuyor. Öte yandan, Avrupa Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası ve Uluslararası Para Fonu’ndan oluşan ‘troika’ ile görüşmeler, emek çevrelerinin tüm itirazına rağmen, devam ediyor.

ABD nükleer facianın eşiğinden dönmüş

Guardian gazetesinde yayınlanan yeni bir belge, 1961 yılında ABD’nin Doğu kıyısında gerçekleşen bir kazada, bir hidrojen bombasının patlamanın eşiğine geldiğini ortaya çıkardı. Kazayı tek bir şalterin engellediği belli oldu. Bahse konu şalterin arıza yapması durumunda Hiroşima’ya düşen bombanın 260 katı kuvvetinde bir patlama olacakmış.

Erkek basketbolunda Avrupa’nın son şampiyonu Fransa

Finalde Litvanya’yı 80-66 yenen Fransa erkek basketbol takımı tarihinde ilk defa Avrupa şampiyonu oldu.

 

Ethem’in davasına sivil polis işgali

Gezi olaylarında polis kurşunuyla öldürülen Ethem Sarısülük davasının ilk duruşmasında salon sivil polislerce dolduruldu. Sarısülük ailesinin itirazı sonucu hakim salonu boşaltılmasını istedi ancak iki tarafın avukatları arasında bir anda arbede başladı.

Radikal’den Mesut Hasan Benli’nin haberine göre;

Gezi eylemlerine destek amacıyla Ankara’da 1 Haziran tarihinde yapılan gösteride polis kurşunuyla hayatını kaybeden Ethem Sarsısülük’ün ölümüne ilişkin ilk dava Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmeye başlandı.

Sanık polis memuru Ahmet Şahbaz hakkında “meşru savunmada sınırın aşılması suretiyle öldürmek” suçundan açılan ve Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinde başlayan davanın ilk duruşmasında Ankara Adliyesi polis ablukasına alınırken, duruşma salonunda büyük bir kalabalık olduğu görüldü.

GERGİN DURUŞMA
Sarısülük’ün ailesin avukatlarının duruşma salonunda sivil polislerin bulunmasına itiraz etti. Ailenin avukatları, duruşma salonunda bulunan polislerin çıkarılmasını istedi. Yaşanılan tartışma sonucu mahkeme başkanı duruşma salonunu boşaltılmasını talimatını verdi.

SİVİL POLİS TARTIŞMASI
Ethem’in annesi Sayfı Sarısül de tartışmalara katılarak “Salonda sivil polis istemiyoruz” diyerek tepkisini gösterdi. Duruşma salonundaki tartışmalar duruşma savcısının da katılmasın üzerine Sarısülük ailesinin avukatları sert tepki göstererek, “Siz kimsiniz, siz tarafsızın” diyerek tepkisini gösterdi.

Mahkeme başkanın talimatı üzerinde duruşma salonunda bulunan sivil polisler duruşma salonunu terk etti. Duruşmayı CHP Milletvekilleri Hüseyin Aykgün ve Levent Gök de izleyici olarak takip ediyor.

SALON BİR ANDA KARIŞTI
Mahkeme Başkanı’nın duruşma salonunu boşaltmasını ardından Sarısülük ailesinin avukatları ile sanık polis memurunun avukatları arasında gerginlik yaşandı. Bir anda karışan mahkeme salonunda avukatlar birbirine girdi. İzleyiciler de olaya dahil olunca duruşma salonundaki tansiyon iyice yükseldi. İzleyiciler salonda polis istemediklerini belirten sloganlar atarken, güvenlik güçleri sanık sandalyesindeki polis memuru Ahmet Şahbaz’ı güvenlik çemberine aldı.

DAVA KAPALI GÖRÜLECEK
Yaşanan sert tartışmaların ardından mahkeme başkanı, ‘kamu güvenliğini’ gerekçe göstererek duruşmanın kapalı yapılmasına karar verdi.

Duruşmaya izleyici ve gazeteci alınmayacak. Sarısülük ailesinin ve avukatların itirazı sonucu sivil polislerin salondan çıkarılmasının ardından salonda kalan milletvekilleri de mahkemenin bu kararının dışarı alınıyor.

Türkiye’den kısa kısa – 23 Eylül Pazartesi

Ankara saldırılarını DHKP-C üstlendi

Ankara Dikmen Emniyet Genel Müdürlüğü ek hizmet binası ve polis evine yapılan saldırıyı DHKP-C üstlendi.

Ethem Sarısülük’ün vurulmasıyla ilgili dava bugün başlıyor

Gezi Parkı eylemleri sırasında Hatay’da polis Ahmet Şahbaz’ın kurşunuyla vurulan Ethem Sarısülük’ün vurulmasıyla ilgili dava bugün 09.00’da Ankara Adliyesi’nde görülmeye başlanacak.

Fazıl Say’a 10 ay hapis cezası

15 Nisan 2013’te “Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılamak” suçundan 10 ay hapis cezasına çarptırılan Say’ın kararı iptal talebi reddedildi ve yeniden 10 ay hapis cezası verildi. Say’ın sabıkası bulunmadığı için iki yıl denetim süresiyle ertelendi. Say’ın kararı Yargıtay’a taşımasıyla mahkeme yolu tekrar açılabilir.

Polise yeni dönem üniversiteli eylem taktikleri

Milliyet Gazetesi’nden Tolga Şardan’ın haberine göre üniversitelerin açılmasından önce İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere on büyük kent güvenlik şubede görev yapan polis müdürlerinin yanısıra Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi ile Terörle Mücadele Dairesi’nden yetkililer katıldığı bir çalıştay düzenlendi. Çalıştayda üniversite öğrencilerinin olası eylemlerine karşı polise destek yönlendirme verilirken üniversite kampüslerindeki eylemlere karşı 24 saat müdahale edilecek biçimde hazır polis kuvvetleri tutulması gerektiği tartışıldı.

Gül: Radikal gruplar bizim için büyük güvenlik tehdidi

Cumhurbaşkanı Gül, Suriye’de rejimle savaşan radikal grupların Türkiye için hayati bir konu ve güvenlik tehdidi olduğunu söyledi.

Barış Ödülü Kardeş Türküler’in

Türkiye Barış Meclisi’nin barış mücadelesi verenleri desteklemek, umudu güçlendirmek için Orhan Doğan anısına düzenlediği Barış Ödülü’nün sahibi Kardeş Türküler oldu.

(Yeşil Gazete)

Suriye’ye ABD askeri müdahalesi askıya alındı – Immanuel Wallerstein

Geçen en az bir ay boyunca, dünya, ABD’nin Suriye’de Başar Esad rejimini cezalandırma yönlü bir hava harekatı gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceği, öyleyse bunun ne zaman ve nasıl olacağından başka bir şey konuşmuyordu. Bu tartışmada üç nokta ön plana çıkıyor:

1) En son Rusya’nın Suriye’nin kimyasal silahlarının uluslararası bir ajansa teslim edilmesi önerisi de dahil olmak üzere, belki de bilhassa bu önerinin ta kendisi sayesinde, mesele her açıdan sonu gelmez sürprizlerle dolu.

2) Dünya çapında ABD’nin askeri müdahalesi karşısında muhalefet ciddi boyutlarda.

3) Neredeyse bütün aktörler, gerçek endişelerini ve niyetlerini yansıtmaktan uzak görünen basın açıklamaları yapıyor.

Suriye Dış İlişkiler Bakanı’nın onayladığı güya beklenmedik Rusya önerisinden başlayalım. Bu gerçekten de ABD devlet bakanı John Kerry’nin ağzından çıkan rasgele, ciddiyetsiz bir yorumun, Başkan Obama’nın askeri müdahaleyi onaylamak üzere Amerikan halkının rızasına başvurması, planlanan günün evveli Ruslar tarafından kurnazca benimsenmesi sonucu mu gerçekleşti? Pek de öyle görünmüyor. Belli ki, Kerry ve Rus Dış İlişkiler Bakanı Sergey Lavrov, bir yıldır böylesi bir ihtimal üzerine gizliden konuşmaktaydı.

ABD müdahalesine karşı dünya çapında bir muhalefet, yine ABD içerisindeki muhalefet de dahil olmak üzere, iki açıdan çarpıcı oldu. 1945’ten itibaren ilk defa ABD hükümeti, bilhassa Kongre’de, şimdiye kadar neredeyse rutin olarak desteklenmiş böylesi bir eylem önerisi karşısında, bu kadar yoğun bir iç muhalefetle karşılaşıyor.

Dahası, muhalefet pek çok farklı kesimden geliyor, ki bu kadar güçlü olmasının nedeni de bu. Başkan Obama, bunun yalnızca ‘kısıtlı’ bir müdahale olduğunu söyleyerek muhalefeti bastırmaya çalıştı. Bu aslında, ABD’de, Ortadoğu’da, her yerde, “kısıtlı” bir müdahalenin sırf “kısıtlı” olmasından ötürü sürdürülemez, elbette verimsiz ve kabul edilemez olduğunu söyleyenlerin de dahiliyetiyle muhalefeti daha da artırdı.

O halde Obama yetersiz mi, yanıltıcı mı, yahut salt dünyada nisbeten ABD gücünün zayıflaması mı elini kolunu bağlıyor? Muhtemelen her üçü de. Kongre’ye mesajlarında ve mühim pozisyonlardaki memurların ifadelerinde, edimlerinin arkasında yatan itici kuvvet açıkça görülebilir. Obama’nın ulusal güvenlik danışman vekili Benjamin J. Rhodes bunu açıkça dile getirdi: “On yıllar boyunca, ABD, küresel güvenlik mimarisini kuvvetlendirme ve uluslararası normları temin etme rolü üstlenmiştir. Hiçbir şekilde ABD’nin bu işten elini eteğini çektiği mesajını vermek istemiyoruz.

İşte sorun tam da bu. ABD artık kararlarını dayatma gücüne sahip değil. Ancak, Obama bu gerçekliği kabul etmeye gönüllü değil. Bu açıdan, ABD’de kamuoyunun büyük bir kısmı onun ötesinde. İşte muhaliflerin çoğu da bunun altını çiziyor. Sadece ikisini ele alalım: Kıdemli Cizvit General, Rahip Adolfo Nicol·s ve Rusya Başkanı Vladimir Putin. Rahip Nicol·s şöyle dedi: “Bana kalırsa bir askeri müdahale… başlı başına gücün suistimal edilmesi. ABD, artık dünyada, komşunun büyük oğlu gibi davranmayı ve böylesi tepkiler vermeyi bırakmalı.” Putin de New York Times’ın serbest kürsü bölümünde yayınlanan yazısında, Obama’nın ABD’ye mahsus istisna olduğuna inanma haline karşı çıktığını söyledi. “İnsanları, kendilerinin istisnai olduğunu düşünmeye teşvik etmek son derece tehlikelidir. Joseph Stalin’in ABD’ye dair böylesi bir ifadede bulunduğunu, bunun da New York Times’da basıldığını tahayyül etmeye çalışın. Dünya değişti.

Son olarak, işte bu yüzden, aktörlerin hiçbirinin kamuya dönük açıklamalarını olduğu gibi kabul etmemeli. Örneğin, isyancılara silah tedariği mevzusu. CIA, Suudi Arabistan ve Katar’ın silah gönderdiğinden hiç şüphem yok. Ama ne kadar? Her üç ülke de nihayetinde bu silahların gerçek düşmanlarını güçlendirmesi ihtimalinden korkuyor. Bölgede neredeyse kimse için, Esad bir sorun teşkil etmiyor. Onlar için Esad, el Kaide’den daha iyi. Bu İsrailliler için bile, hatta bilhassa onlar için geçerli. Ancak, hepsinin illa Suriye’yle ilgili olmayan kaygıları var. İsrail, ABD’nin askeri operasyonu, İran’a karşı müdahaleye giriş olarak yürürlüğe sokmasını istiyor. Suudi Arabistan, Suriye’ye makul boyutlarda, kısıtlı bir operasyon sayesinde Arap dünyasında önderliğini iddia etmek istiyor. Katar, Suudi Arabistan’ı baskı altına almak istiyor. Mısır ordusu da elbette Esad’ı diğer herkese tercih eder.

Öyleyse işler nereye doğru gidiyor? Suriye’de iç savaş, uzun süre daha devam edecek. Suriye, sonunda, farklı silahlı kuvvetlerin kontrolü altında derebeylikler toplamı haline gelebilir. Buradaki Hristiyan cemaati, iki bin yıllık mevcudiyetleri sonrası fiilen yok olabilir. Savaşın cephesinin genişlemesini isteyen şahinler, savaşı her yere taşımaya çalışmaya devam edebilir. Böylesi bir yayılma olasılığı çok düşük ama hiç de öyle sıfır falan da değil. Suriye’de gerekçesiz bir ABD askeri müdahalesine karşı muhalefetin, muazzam bir enerjiyle sürdürülmesi gerekiyor.

Immanuelle Wallerstein –

yazının orijinali: http://www.binghamton.edu/fbc/commentaries/

Özgür Gündem için Türkçeye çeviren: Öznur Karakaş

Hêvî LGBTİ İnsiyatifi oluşumunu ilan etti

Hêvî LGBTİ İnsiyatifi, düzenlediği basın toplantısı ile oluşumunu ilan etti. Hazırlanan manifesto metninde oluşum kendisini “Anti militaristtir. Otoritenin baskı ve zulmüne ve dolayısıyla Kürdistan’da uyguladığı şiddete, açtığı savaşa karşıdır. Türkiye’de yaşayan Kürdistani LGBTİ’lerin özgül sorunlarını ana eksen alarak çalışır” olarak tanımladı.

Hêvî Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseksüel (LGBTİ) İnsiyatifi, HDK Beyoğlu İlçe Örgütü binasında düzenlediği basın toplantısı ile oluşumunu bir manifesto ile ilan etti. Hêvi aktivistlerinden Asya Elmas, Rosida, Mehmet Umut, Ceylan ve Cem Emre Gutay’ın katıldığı toplantıda, inisiyatif adına manifesto metnini, Asya Elmas ile Cem Emre Gutay okudu. LGBTİ İnsiyatifi oluşumunun Gezi direnişi döneminde LGBT Blok bünyesinde bir araya gelen bir grup Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans ve İnterseksüel tarafından kurulduğu belirtilen metinde, “Hêvi, LGBTİ politikalarının geniş bir siyasi çerçevede ele alınması gerektiğine inanır. Sınıf, etnisite, cinsiyetçilik, sömürgecilik konuları ile insan ve doğanın hak ve özgürlüklerini LGBTİ politikalarının ayrılmaz bileşenleri olarak görülür. Anti militaristtir. Otoritenin baskı ve zulmüne ve dolayısıyla Kürdistan’da uyguladığı şiddete, açtığı savaşa karşıdır. Barış politikalarına LGBTİ katkısının kapsayıcı ve kalıcı bir barışın sağlanması için sorumluluk olduğuna inanır” denildi.

Hêvi’nin çoğunlukla bölge illerinden olanların oluşturduğu bir oluşum olduğunun altı çizilen metinde, “Türkiye’de yaşayan Kürdistani LGBTİ’lerin özgül sorunlarını ana eksen alarak çalışır. Hêvî’nin Kürdistan’da son bulmasını istediği ve bunun için çalışmalar yürüteceği en önemli alan LGBTİ’lere karşı işlenen nefret suçları ve nefret cinayetleridir. Çünkü bilinen bir gerçektir ki, Kürdistan’da da homofobi, transfobi ve bifobi had safhadadır. Buna bağlı olarak LGBTİ bireylere karşı yüksek oranlarda irrasyonel nefret, korku, hoşnutsuzluk, ayrımcılık, nefret suçları ve nefret cinayetleri işlenmektedir” ifadelerine yer verildi.

Hêvî LGBTİ İnsiyatifi’nin sorumluluk ve hesap verilebilirlik ilkeleri ile anti hiyerarşik bir örgütlenme olduğuna dikkat çekilen metinde, “Hêvî LGBTİ İnsiyatifi, Kürdistan ve Türkiye’deki LGBT örgütleri ve grupları başta olmak üzere eşitlik ve özgürlükçü tüm yapı ve kişilerle diyalog geliştirerek, işbirliği ve ortak mücadele zeminleri oluşturmayı hedefler” diye belirtildi. Bireysel ve kolektif sorunların çözümü ve hakların alımı konusunda Kürt meselesinin kilit önemde olduğu kaydedilen metinde, “Haklar ve sorunlar arasında bir öncelik sırası yapmamakla beraber LGBTİ siyasetinin özgürlükçü karakterini korumasının ve geliştirmesinin Kürt meselesi ve sınıfsal çelişkilerin önemli bir çalışma alanı olarak korunmasından geçtiğini, sömürgecilik gerçeğiyle yüzleşmeden eşitlikçi ve özgürlükçü bir siyasi hattın oluşturulamayacağını ifade eder” denildi.

Ardından Hêvî aktivisti Rosida ise, manifesto metninin Kürtçesini okudu. Daha sonra konuşan Hêvî aktivistlerinden Mehmet Umut da, “İstanbul’dan Kürdistan’a seslenecek bir oluşuma ihtiyaç vardı, biz de bunu sağladık” diye konuştu.
(ANF)

Çağlayan Adliyesi yenilenebilir enerji üretecek

0

Çağlayan’daki İstanbul Adliye Sarayı “yenilenebilir enerji projesi” ile elektriğini kendisi üretecek. Bu proje kapsamında adliye çatısına kurulacak rüzgar türbinleri ve güneş panellerinden elde edilecek yenilenebilir, temiz enerji ile Adalet Sarayı’nın elektrik ihtiyacının yüzde 70’i karşılanacak.

Projeyle, senede 3,5 milyon TL tasarruf edilmesi hedefleniyor.

Konuya ilişkin basın mensuplarına açıklama yapan İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Fehmi Tosun, İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından hazırlanan fizibilite raporunda binanın konumu ve çatısının genişliğinin rüzgar ve güneşten elektrik üretmek için ideal olduğunun belirtildiğini söyledi.

Proje kapsamında önümüzdeki günlerde binaya rüzgar ölçümünü test etmesi için kurulacak sensörler bir yıl süreyle yılın her mevsimi rüzgar ve güneşin durumunu hesaplayacak. Daha sonra çatıda kullanılacak türbin ve diğer malzemelerin seçimi, tesisin kurulumu, şehir şebekesine uyum sağlamak için gerekli dönüşüm işlemleri yapılacak.

İstanbul Adalet Sarayı’nın gerek mimarisi gerek bulunduğu konumla rüzgar enerjisinden faydalanmaya ideal olduğu aslında geçtiğimiz Mayıs ayında zaten kanıtlanmıştı. 23 Mayıs’ta şiddetli rüzgar nedeniyle

Fotoğraflarda çöken asma kat ve duvardan kopan mermer gözüküyor (Fotoğraf Hürriyet.com.tr'den alınmıştır)

adliyenin dış cephesindeki bir mermer parçası C kapsısının önünde düşmüş, Hakim Ali Yiğin’in odasındaki asma tavan çökmüştü. Olaylarda şans eseri kimse yaralanmamıştı.

Projenin tamamlanmasıyla birlikte 3 yıl içerisinde elektrik üretimine geçilmesi planlanıyor.