Ana Sayfa Blog Sayfa 4154

Bangladeş’te gösteriler devam ediyor

Beş ay önce Bangladeş’ de iktidardaki Avami Birliği partisi ile bağlantılı yerel bir politikacı olan sahibinin yalnızca beş kat için ruhsat aldığı ancak üç katın kaçak olarak yapıldığının öğrenildiği Rana Plaza’ nın çökmesi sonucu çoğu hazır giyim işçisi 1100’ den fazla kişi hayatını kaybetmişti. İşçiler binada geniş çatlaklar olduğunu fark ettiğinde, binanın sağlam olduğu açıklaması yapılmış, işçiler zorla çalıştırılmış ve ertesi gün felaket yaşanmıştı.

4 milyon hazır giyim işçisinin çalışmak zorunda olduğu kötü koşullarda herhangi bir iyileştirme yapılmasından ziyade hükümetlerin ve şirketlerin tek istedikleri, Bangladeş’in de ihracatının yüzde 80’ini sağlayan binlerce hazır giyim fabrikasının her zaman olduğu gibi çalışmaya devam etmesiydi.

Bangladeş Dünyayı Giydiriyor

Çin’ den sonra en büyük ikinci tekstil üreticisi olan ülkede dünyanın en büyük giyim şirketleri olan Wal-Mart, El Corte Ingles , JC Penney,  Kik, C&A, Benetton’a ürün sağlanıyor.

Dünyanın en düşük aylık ücreti ile haftada 80 saate yakın çalıştırılan işçiler, 2010’ dan beri artış olmayan asgari ücretin 38 Dolar’dan 104 Dolara yükseltilmesi için geçtiğimiz Cumartesi’ den beri grevdeler. Fabrika sahipleri 47 Dolar öneriyor. İşçiler bunu “insanlık dışı ve utanç verici” şeklinde niteleyerek kabul etmiyor. 200.000 işçinin katıldığı protestolar devam ediyor. Gösterilere polisin plastik mermi, biber gazı ile yoğun müdahalesi söz konusu. En az elli kişinin çatışmalarda yaralandığı belirtiliyor. Hükümet’in acilen polis şiddetine bir son vermesi gerekiyor.

Birleşmiş Milletler Uluslararası İşçi Örgütü’ nün çalışmaları ile Hollanda , İngiltere v ve Kanada hükümetleri, Bangladeş’ in çalışma koşullarının iyileştirilmesi, işçi güvenliğinin sağlanması, sürdürülebilir ekonomik büyümenin sağlanabilmesi ve yatırımlar için 23 Eylül 2013 tarihinde yeni bir destek programı için imzaları attı.  Program öncelikle “Yangınlar ve Bina Güvenliği için Ulusal Aksiyon Planı” nı destekleyecek.

Haber ve Çeviri : Zeliha Yıldırım

(un.org, news.com, Yeşil Gazete)

Dünyadan kısa kısa- 26 Eylül Perşembe

0

Kenya’da ölü sayısı artabilir

Kenya’daki AVM saldırısında ölenlerin sayısının artmaşından endişe ediliyor. El Kaide bağlantılı El Şebab örgütü tarafından gerçekleştirilen saldırıda 60’tan fazla kişi ölmüştü. Şimdi bu sayının ikiye katlanabileceği söyleniyor.

Çin’de eşek arısı saldırısında 18 kişi öldü

Çin’in Shaanxi bölgesinde son haftalarda yaşanan eşek arısı saldırılarında 100 kişinin sokulduğu, 18 kişinin ise öldüğü bildirildi. Bölgede her yıl birkaç kişi eşek arısı sokması sonucu ölüyor; ancak, bu boyutta bir saldırı kayıtlarda yok. Eşek arılarının beklenmedik hava değişikliklerinden etkilendiği tahmin ediliyor.

Acayip havaların sebebi iklim değişikliği

Kuzey Kutbu jet akımı olarak adlandırılan ve hava sistemlerinin Kuzey yarımküredeki dağılımını sağlayan hava akımının, buzul erimesi nedeniyle, bu sene epey saptığı saptandı. Dünya genelinde yaşanan aşırı hava olaylarının buna bağlı olabileceği belirtiliyor.

Fransa’dan karbon vergisi

Avustralya’nın karbon vergisini kaldırması henüz tazeyken Fransa tersi yönde adım atıyor. Önümüzdeki yıldan itibaren Avrupa Emisyon Ticareti Sistemi’ne dahil olmayan mesken ısıtma ve taşıt yakıtlarına karbon vergisi getirilecek. Uygulamanın 2016 itibariyle 4 milyar avro kaynak yaratması bekleniyor. Bu kaynak ise yine enerji kullanımını azaltacak önlemleri desteklemek için kullanılacak.

Alman Parlamentosu’ndan iş bulma hizmeti

Almanya’daki seçimlerin ardından %5’lik seçim barajının altında kaldığı için meclisteki tüm koltuklarını kaybeden liberal partinin milletvekili ve çalışanları için parlamento bünyesinde iş bulma bankoları açıldı. 93 eski vekil ve 650 destek elemanının önemli bir bölümü bankolar önünde sıra oluşturdu.

Hindistan’da Kaşmir yine karıştı

Hinidistan – Pakistan sınırında ayrılıkçı gerillaların bir polis karakoluna düzenlediği sanılan saldırıda ilk belirlemelere göre 12 kişi öldü.

Bağdat’ta yine patlama

Bağdat’ta meydana gelen bombalı saldırılarda en az 21 kişi öldü. Ölü sayısının artmasından korkuluyor. Ülkede sadece Ağustos ayı içinde 800 kişi bombalı saldırılarda öldü.

Greenpeace üyeleri mahkeme karşısında

Rusya tarafından uluslararası sularda gerçekleştirilen saldırıda tutsak alınan 30 Greenpeace üyesi bugün Rusya’nın Murmansk kentinde mahkeme karşısına çıkıyor. Duruşmada Greenpeace üyelerinin tutukluluk hali konusunda karar verilecek. Rusya devlet başkanı Vladimir Putin dün eylemcilerin ‘korsan’ olmadığını ifade etmişti. Rusya’da korsanlık 15 yıla kadar hapisle cezalandırılıyor.

İran 8 yıl aradan sonra Holokostu tanıdı

İran devlet başkanı Hasan Ruhani ‘Yahudiler ve diğer kesimlerin Naziler tarafından öldürülmesi suçunu’ kınadığını söyledi. Ruhani’nin selefi Mahmud Ahmedinejad Holokost’u reddediyordu.

Avrupa’da vahşi hayattan iyi haber

Yeni bir araştırma Avrupa’da ayı, kurt, kartal, vaşak ve akbaba nüfuslarının kayda değer artış gösterdiğini gösteriyor. Buna sebep olarak ise avlanma yasakları ve insanların şehirlere göç etmesi verildi.

Malezya’da orman katliamı sürüyor

Malezya, palm yağı peşinde ormanlarını katletmeye devam ediyor. Malezya Orman Araştırmaları Enstitüsü Temmuz ayında, ülkedeki son keruing paya (Dipterocarpus coriaceus) ağacının kesildiğini açıkladı.

Eski ABD Başkanı Bush eşcinsel bir çiftin nikahında şahitlik yaptı

ABD eski başkanlarından George H.W. Bush ve eşi Barbara geçtiğimiz haftasonu eşcinsel bir çiftin nikah töreninde şahitlik yaptı.

ABD’de casusluğa budama

ABD senatosunda Ulusal Güvenlik Ajansı’nın ABD vatandaşlarının kişisel bilgilerini ‘trolle’ toplama yetkilerine sınır getirmek için partiler üstü bir girişim başlatıldı.

Japonya’an itiraf: Evet, Fukuşima konusunda yardıma ihtiyacımız var

Japonya Fukuşima’daki radyoaktif sızıntıyı kontrol etmek için Fransa’dan teknik yardım alacak. Rusya’nın da yardım çalışmalarına dahil olması ihtimal dahilinde. Fukuşima’daki radyoaktif su sızıntısı 2011’den beri devam ediyordu. Kazanın hemen ertesinde uluslararası yardım tekliflerine olumsuz cevap veren Japonya hükümetine Moskova’dan ‘ulusal nükleer kaza diye bir şey yoktur, tüm nükleer kazalar uluslararasıdır’ yanıtı gelmişti.

(Yeşil Gazete)

Obama’nın İklim ile Sınavı: Bir Sıfır’dan Büyüktür

İklim değişikliği her geçen gün daha görünür bir biçimde hayatlarımızı etkiliyor. Giderek artan sera gazı emisyonları ve üstümüzdeki serayı giderek daha kalınlaştırırken; Dünya’nın ortalama sıcaklığı giderek daha hızlı bir biçimde artıyor; daha sık fırtınalar; kuraklıklar; yağış düzensizlikleri ile karşı karşıya kalmaya başlıyoruz.

Sadece insanların değil tüm doğanın; tüm canlıların hayatını tehdit eden iklim değişikliği; her hangi bir ülkenin tek başına üstesinden gelebileceği birşey değil. İklim değişikliği bir küresel mücadele alanı. Dayanışma; ortak karar alma ve ortak eyleme geçme alanı.

Ancak, ne yazıkki küresel sera gazı salımları ve atmosferdeki CO2 her geçen gün hiç olmadığı kadar yükselirken; iklim değişikliği ile mücadele konusundaki uluslarararası dayanışma umudu her geçen gün  daha da azalıyor.

İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü; çalışmıyor. Bu uluslararası belgeler kapsamında ülkelerin neredeyse hiçbiri ; sözlerini şu ana kadar tutmadı.  Kyoto Protokolü; uzatılmasına rağmen artık kimsenin;  uluslararası dayanışmaya dair umudu kalmadı.

Sözleşme zaten, ABD tarafından Kongre kararı ile onaylanmadığından dolayı; zaten ölü doğmuştu. ABD, Dünya’nın Çin ile beraber en fazla CO2 emisyonu yapan iki ülkesinden biri.  Kişi başı emisyonlara baktığımızda ise; ABD bu alanda liderliği, Birleşik Arap Emirlikleri gibi bir kaç ülke ile beraber; açık ara elinde bulunduruyor.

ABD’nin Kyoto’yu Kongre’de onaylamamış olması; yıllardır iklim değişikliği ile mücadeleyi sekteye uğratıyor. Üstelik, ABD menşeili petrol ve sanayi şirketlerini ve ABD’nin kirli enerji yatırımlarına ilişkin küresel mali desteklerini / sübvansiyonlarını da göz önünde bulundurduğumuzda; ABD’nin küresel iklim değişikliği ile mücadeleyi nasıl sekteye uğrattığının farkına varabiliriz:

ABD’nin Enerji Bilgi Yönetimi (EIA)’nin 2010 yılında yayınladığı bir rapora göre, 2008 yılında, ABD fosil yakıtlar için 557 milyar dolar sübvansiyon desteği verirken, yenilelebilir enerjiye ise sadece 43 milyar dolarlık destek sağlamış. [1]

Obama’nın Konuşması

Obama’nın 25 Temmuz 2013 tarihinde Georgetown Üniversite’sinde yaptığı ve konusu iklim değişikliği olan konuşmasını bu çerçevede değerlendirmek lazım diye düşünüyorum.

Öncelikle, tarihte belki de ilk defa bir ABD Başkanı iklim değişikliğinin ne kadar ciddi bir tehdit olduğunu ve eyleme geçme vakti gerektiğini ifade etti.

Konuşmasında öncelikle iklim değişikliğinin ne kadar ciddi bir tehdit olduğunu anlatan Obama; her geçen gün artan sıcaklıklar yüzünden, kuraklık, yangın ve sellerin sıklaştığını ve su seviyesinde yükselmenin New York gibi önemli şehirleri nasıl tehtid ettiğini anlattı.

Ancak; bence konuşmasının kritik ekseni, bildiğimiz gerçeklerden bahsetmesi değildi. Obama’nın; harekete geçme zamanı geldiğini vurgulaması önemliydi. Ülkesine; çok geç olmadan harekete geçme cesaretine sahip olup olmadıklarını sorması önemliydi.

 

Obama; konuşmasına özellikle enerji sektöründeki duruma odaklandı.

“Bugün; ABD’nin CO2 emisyonlarının yüzde 40’ı enerji santrallerinden geliyor. Ama bir de buradan bakın. Şu anda bu santrallerin yaptığı karbon emisyonlarını sınırlayacak her hangi bir federal limit yok. Hiç yok. Civa;sülfür ve arsenik gibi toksik kimasaların; havamızdaki veya suyumuzdaki miktarını sınırlıyoruz ama enerji santralleri her hangi bir sınır olmadan karbon emisyonu yapabiliyor. Bu doğru değil, güvenli de değil ve bu son bulmak zorunda.”[2]

Devamında ise; ABD Çevre Koruma Ajansı’nı; bu konuda harekete geçirdiğini de ekledi. Yalnız bunu yaparken; piyasaya göz kırpmadan da edemedi. İklim değişikliği ile mücadelenin serbest piyasaya zarar vermeyecek şekilde yapılacağını da vurguladı.

İkinci verdiği mesaj ise yenilebilir enerji konusundaydı. ABD şu anda enerjisinin yüzde 10’nunu yenilenebilir kaynaklar ile üretiyor. Obama; 2020 yılına kadar bu kurulu güç kapasitesini yüzde 20’ye çıkaracaklarını açıkladı. Yani 7 yılda, ABD’deki kurulu yenilenebilir enerji gücü iki katına çıkarılacak. Bu kabaca bir hesapla; ABD sadece enerji sektöründe yapacağı yatırımlar ile ülkenin toplam emisyonunu yüzde 4 oranında düşürecek demek.

Obama, ABD’nin diğer ülkelere verdiği kömür yatırımı sübvansiyonlarından ve desteklerinden de bahsetti:

“Bugün, denizaşırı ülkelerde; eğer karbon yakalama teknolojileri yoksa, yeni kömür santrallerinin yapımı artık finanse edilmeyecektir. (elektrik üretimi için başka bir opsiyonu olmayan en fakir ülkelere size; ABD destek vermeye devam edecektir.)” [3]

Peki bu konuşma küresel iklim mücadelesini nasıl etkileyecek?

Bu cevabı karmaşık bir soru.

Öncelikle;  konuşmasından sonra; Obama’nın kalan yıllarında, iklim değişikliği ile mücadele konusunda daha girişken olacağını ve daha aktif bir rol alacağını tahmin edebiliriz. ABD’de petrol lobisi çok güçlü, ancak Obama’nın artık oy derdi yok ve lobilere karşı daha az gebe.  Birleşmiş Milletler ve İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekreteryası; 2015 yılında yeni ve daha etkin bir küresel iklim değişikliği ile mücadele sözleşmesi peşinde koşuyor. 2016 yılına kadar başkan olan Obama; eğer bu anlaşmanın oluşmasında daha etkin bir rol alır ve anlaşmaya ABD’nin imzasını koyarsa, dengeler değişebilir.  (Bu noktada; anlaşmanın zor olduğunu da belirtmek gerekiyor; yani bu küçük bir ihtimal; ama olabilir.)

İkinci kritik nokta ise, ABD’nin diğer ülkelere verdiği kömür sübvansiyonlarının azalacağı sonucu. Türkiye (şu anda Türkiye’den yatırım izni almış ve inşaatı devam eden / başlayan 60 kömür santrali onayı var[4]) gibi birçok ülke halen kömür yatırımları yapıyor ve bu yatırımların küresel emisyonların artışına sebep olacağı gerçeği hepimizi korkutuyor.  ABD’nin sübvansiyonları olmadan bu yatırımların yavaşlayağı; yeni yatırım kararlarının daha zor alınabileceğini söyleyebiliriz.  Yeni kömür yatırımı yapmak isteyen ve ABD’den destek bekleyen ülkeler bir kez daha düşünmek zorunda; ya da karbon yutak teknolojisine sahip santraller inşaa etmek zorunda kalacak.

Aynı şekilde, ABD’nin 2011 yılı itibari toplam kurulu gücü; 1,050.9 Gigawatt düzeyinde ve Obama’nın konuşmasına göre bu kurulu gücün 2020’de yüzde 20’u yenilenebilir olacak; yani rakamlar bize ABD’ye çok ciddi yenilebilir enerji yatırımları geleceğini söylüyor. Bu durum; ABD’nin diğer ülkelerdeki yenilenebilir enerji sübvasiyonlarını arttıracağı ihtimalini de göz önünde bulundurduğumuzda, yenilenebilir enerji sektörünün giderek büyüyeceğini söyleyebilir.

Özetle Obama’nın konuşmasının küresel iklim değişikliği ile mücadele için önemli olduğunu söyleyebiliriz. Obama gelecek son üç yılda kömür yatırımlarını azaltacağını; daha fazla yenilebilir enerji yatırımlarını destekleyeceğini, konuşmanın ve eylem planının küresel düzeyde kömür sektörüne desteği azaltabileceğini ve son olarak da iklim değişikliği ile mücadele konusunda yeni etkin bir sözleşmeye bir adım daha yakın olduğumuzu söyleyebiliriz. Ancak; atılacak daha çok adım var. Obama’nın konuşması ile ABD’nin atacağı adımlar ABD için büyük bir adım gibi görülebilir; ancak iklim değişikliği ile mücadele için küçük bir adım. Daha hızlı ve etkin eylem planlarına ihtiyacımız var. En önemlisi küresel bir dayanışmaya ihtiyacımız var.

Yine de ABD şu ana kadar iklim değişikliği konusunda kayıpları oynuyordu. Neredeyse hiç adım atmadı; hatta tam tersi yönde kirli teknolojileri desteklemeye ve iklim değişikliğine körükle gitmeye devam etti.  Tam da bu yüzden;  Bir, sıfırdan büyüktür ve; hiç yoktan iyidir!

Bu yazı ilk kez EkoIQ dergisinin Ağustos 2013 sayısında yayınlanmıştır.

 

Devin Bahçeci

Marshall Adaları’ndan Dünya’ya çağrı: İklim değişikliği’ni durdurun!

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin 5. Değerlendirme raporunun açıklanmasına sadece bir kaç saat kalmışken,  Marshall Adaları Başkanı, iklim değişikliğinin artık hayatlarının bir parçası olduğunu anlatarak herkesi harekete geçirmeye çalıştı.

Marshall Adaları; Yeşil Gazete takipçilerinin ve iklim değişikliği konusuna ilgilenenlerin yakından tanıdığı Tuvalu gibi, kısa adı AOSIS olan, Pasifikteki Küçük Ada Devletleri Birliği’nin bir üyesi. Pasifikteki ada devletleri, iklim değişikliğinden doğrudan  etkileniyorlar ve yıllardır ülkeleri harekete geçmeye çağırıyorlar.

Marsall Adaları Cumhuriyeti Başkanı Christopher J. Loeak’in kaleme aldığı çağrıyı Yeşil Gazete okuyucuları için çevirdik. Çağrılarına kulak vermemek elde değil:

 

İklim Değişikliği Kıyılarımıza Ulaştı.

Dünya gün geçtikçe kendi elleri ile iklim krizine daha çok yaklaşırken; ülkem uçurumun kenarında duruyor. Marshall adalarında; Pasifik’in her yerinde olduğu gibi, iklim değişikliği ne uzak olan bir tehdit ne de kapıda bekleyen bir kriz. İklim değişikliği burada.

Kimse, insanlığın yarattığı karbon kirliliğinin iklim değişikliğinin ana sebebi olduğunu ve sonuçlarının giderek ciddileştiğini red edemez. 1 ay önce, Birleşik Devletler Dış İşleri Bakanı John Kerry’nin, adamızda söylediği gibi; “Bilim çok net; iklim değişikliğinin inkar edilecek tarafı kalmadı, durum her geçen gün daha da korkutucu oluyor.

Dünya’nın hiç bir yerinde iklim değişikliği, bizdeki kadar elzem değil. Dünya’daki sadece dört adet bulunan mercan kayalığı ülkelerinden biri olarak, yüz yılın sonunda deniz seviyelerinin 1 ile 2 metre arasında yükseleceğini söyleyen güncel bilimsel raporları gördükçe korkumuz ve endişemiz artıyor.

Bu yılın başlarında, kuzey mercan kayalıklarında; binlerce inanı aç ve susuz bırakan beklenmedik kuraklık yüzünden, afet durumu ilan etmek zorunda kaldım. Altı hafta sonra ise dev bir gelgit başkentimiz Majuro’yu vurdu. Havalanımız sel altında kaldı; bazı komşuların hatta benim kendi arka bahçemin deniz koruma duvarı yıkıldı. 2 ay içinde iiki büyük iklim felaketi yaşadık.

Su gelirse gelir, bir yere gitmiyoruz!

Bazıları daha yüksek yerleşim yerlerine taşınmamızı öneriyor ama Marshall adalarında böyle bir yer yok ve aynı zamanda ülkemizi terk etmeye de hazır değiliz. Bu toprak bizim evimiz, bizim mirasımız ve bizim kimliğimiz. Dışarıdan gelen tehditlerle geçmişte başa çıkabildik ve hayatta kaldık. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra adamızda 67 korkunç nükleer test yapıldı; bu testlerden en güçlüsünün Hiroşima’dan 1000 kat daha güçlü olduğunu da belirmek isterim. O zaman inandığımız bir şey vardı. Şimdi de aynı noktadayız: burası bizim ülkemiz ve biz burada kalacağız. Su gelirse gelir.

Biz yapabiliyorsak siz de yapabilirsiniz.

Tehlike büyük olsa da, biz Pasifik olarak sıkıntıdan ellerimizi sağlamaktan fazlasını yapıyoruz. Bu ay başında, bölge liderleri olarak Majuro’da Pasifik Adaları Forumu olarak iklim değişikliğine nasıl reaksiyon vereceğimizi konuşmak için buluştuk. 5 Eylül 2013’te Majuro İklim Liderliği Deklarasyonu’nu kabul ettik ve ada devleri olarak büyük hedefler koyduk ve düşük karbon ekonomisine geçişi hızlandırıyoruz. Cook Adaları, Niue, Tuvalı ve Vanuatu 2020 yılına kadar yüzde 100 yenilenebilir enerjiye geçiyor, Tonga da 2020’de enerjisinin yüzde 50’sini yenilebilir ile üretecek. Sadece çevreyi korumak değil amacımız. Bu kararlar, yenilebilir enerjinin ekonomimiz için, enerji güvenliğimiz için ve halkımızın sağlığı için iyi olduğundan alındı. Büyük ülkelere mesajımızdır: Biz yapabiliyorsak siz de yapabilirsiniz.

Majuro Deklarasyonu’nun en büyük başarısı; dünyanın en çok karbon salımı yapan, özellikle de Pasifik’e kıyıları olan ve küresel emisyonun yüzde 60’ından sorumlu olan ülkelerden yeni taahhütler almak olacaktır. Özellikle, Birleşmiş Milletler Delegasyonu üyeleri, ülkelerinin Majuro Deklarasyonu’nu destekleyeceğini iletti.

Uzun zaman boyunca, Amerika’nın harekete geçmiyor olması, diğer ülkeler tarafından bahane olarak kullanıldı. Dünya’nın iklim değişikliği konusunda Amerika’nın liderliğine ihtiyacı var. Birleşik Devletlerin Majuro Deklarasyon’una destek olmasını mutlulukla karşılıyoruz. Bu diğer ülkelerin de harekete geçmesine yol açabilecektir. Toplantı sonrasında, İngiltere, Endonezya, Fransa, Tayland, Malezya, Güney Kore, Filipinler ve Avrupa Birliği tarafından desteklendi. Bu ülkelerin taahhütlerini de bekliyoruz.

Bu hafta, diğer Pasifik ada liderleri ile birlikte New York’a gidiyoruz. Birleşmiş Milletler’den de Majuro Deklarasyonu için destek almaya çalışacağız. Deklarasyonumuzun 2015’te imzalanması planlanan yeni küresel anlaşmaya katkı sunacağı inancındayız.

Bu bağlamda, tüm ülkeleri, iş adamlarını ve kurumları yeni taahhütler vermeye ve gelecek nesiller için önemli bir tehdit olan iklim değişikliğine çözüm bulmaya davet ediyoruz. Bundan daha önemli bir şey olamaz.

Christopher J. Loeak, Marsall Adaları Cumhuriyeti Başkanı.”

 

Haber ve Çeviri: Devin Bahçeci

(Yeşil Gazete, NY Times)

Türkiye’den kısa kısa – 26 Eylül Perşembe

Bingöl cezaevinden firar

Bingöl M Tipi cezaevinde PKK davasından 4’ü hükümlü, 14’ü tutuklu 18 mahkum tünel kazarak firar etti. Mahkumların firar ettiği sabah yapılan sayımda ortaya çıktı, firarilerin yakalanması için bölgede operasyon başlatıldı.

İçişleri Bakanı Muammer Güler, Bingöl M Tipi Cezaevi’nden 18 PKK hükümlü ve tutuklusunun firar etmesiyle ilgili açıklamasında: “İlk incelemede bölücü terör örgütleri mensupları tarafından cezaevinin kuzeyine doğru 50 metre uzunluğunda bir tünel kazıldığı belirlendi. Tünelin içerisinde de aydınlatma düzeneği bulunduğu anlaşılmıştır. Bölge dışına kaçan kişilerle ilgili çok geniş bir çalışma yapılmaktadır. Cezaevi Tevkif Genel Müdürü, Adalet Bakanlığı tarafından görevlendirilmiştir. Jandarma Asayiş Harekat Başkan Yardımcısı,Asayiş Daire Başkanı ve uzman ekip olay yerine gönderilmiştir. Uçaklarımız olay yerine gönderilmiştir. Bölgede geniş bir arama çalışması yürütülmektedir.” dedi.

Olimpos’ta HES’e hayır

Antalya İli, Kemer İlçesi, Kesme Boğazı Mevkii’nde yapılması gündeme gelen Regülatör Tip Hidro Elektrik Santralı (HES)’i engellemek için imza kampanyası başlatıldı. “Olimpos Beydağları Sahil Milli Parkı sınırları içinde yer alan, Güney Antalya Turizm Alanı dahilinde bulunan, yüzlerce endemik bitkiye ve dünya güzeli şelalelere ev sahipliği yapan bu cennet köşesinin enerji üretimi için incitilmesi yanlıştır” diyen herkesi imzaya çağıran kampanyaya http://goo.gl/7uqrmS linkinden ulaşılabilir.

Lise’de Gezi hakkında yazılı yoklama

CHP Bursa İl Başkanı Metin Çelik Bursa’nın Gemlik ilçesinde öğretmen ve öğrencilerin Gezi Parkı eylemlerine katılmının sorgulanıp fişlendiğini açıkladı. Çelik’in açıklamasına göre Gemlik Hisar Anadolu Lisesi’ni ziyaret eden iki müfettiş öğrencilerden kimlik ve iletişim bilgilerini aldıktan sonra “Okul müdürünüz Gezi olaylarına katıldı mı, sizleri yönlendirdi mi, konuşma yaptı mı?”, “Öğretmenleriniz Gezi olaylarında nasıl tavır aldı, sizleri nasıl yönlendirdi, isimlerini veriniz?”, “Olaylara katılan arkadaşlarınızın adını yazınız”, “Katılanların listesi var mı?” sorularının yer aldığı matbu kâğıtları dağıttı. Bakanlık doğru cevapları ve en başarılı öğrencileri henüz yayınlamadı.

Başbakan Erdoğan’dan tavsiyeler:

Başbakan Erdoğan “Büyük Doğu Düşüncesi ve Necip Fazıl Kısakürek’in Eserlerinde ‘İdeal Türk Gençliğinin Nitelikleri’” konulu makale yarışmasının ödül töreninde “Gençler, siz korkmayacak, çekinmeyecek, tereddüt etmeyecek, değer ve inançlarınızdan dolayı utanmayacak, sıkılmayacak asla geride durmayacaksınız. Birilerinin sesi çok çıkıyor, arsız diye, barbarlık yapıyor diye pısıp geri adım atmayacaksınız” dedi.

Türkiye’deki 5 araçtan 1’i İstanbul’da

TÜİK verilerine göre Türkiye’de kayıtlı olan 17 milyon aracın 3 milyonu İstanbul’a kayıtlı.

Derbi olayları esnasında gözaltına alınanlar serbest bırakıldı, sonra 30 kişi gözaltına alındı

Emniyet Beşiktaş-Galatasaray derbisi sırasında çıkan olaylarda yakaladığı kişileri serbest bıraktıktan sonra kamera kayıtlarınıinceleyerek otuz kişiyi gözaltına aldı.

Çankaya Belediyesi’nden Gezi’de kaybettiklerimize park

Çankaya Belediyesi’nin açıklamasına göre “Gezi Parkı eylemlerinde demokrasi adına verdikleri mücadeleyle halka mal olmuş direnişçiler Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert, Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan, Mehmet Ayvalıtaş ve komiser Mustafa Sarı adına düzenlediği yeni parklar 27 Eylül Cuma günü açılıyor”.

Beyoğlu’nda sokak adları değişiyor

Beyoğlu Belediyesi mükerrer sokak adlarını kaldırmak için “Adını Siz Koyun” kampanyasıyla ismi değişecek 77 sokak için öneri topluyor. 29 Eylül’e kadar sürecek oylamaya katılmak için: http://www.beyoglu.bel.tr/adini-siz-koyun/

(Yeşil Gazete)

Kuzey ormanları seni çağırıyor!

Kuzey Ormanları Savunması,  İstanbul’un kalan son ormanlarını savunmak için nefes almaya devam etmek isteyen herkesi, 28 eylül Cumartesi saat 16:00’da Galatasaray meydanında yapılacak basın açıklamasına çağırıyor.

3. Köprü ve 3. havalimanı’nın İstanbul’un ulaşımı için planlanmış projeler olmadığını belirten Kuzey Ormanları Savunması (KOS), “Bu projeler İstanbullu’ların yaşam kalitelerini gözardı eden ve yaşamın sürdürülebilirliğini yok etmeye yönelik projelerdir” diyor.

İstanbul’un ulaşımı için çözüm projelerinin mevcut olduğunu ancak sadece rantı düşünenlerin gerçek çözüm projelerinden söz edilmesine dahi fırsat vermediklerini dile getiren KOS, “Bizler tüm İstanbullu’ları bu kısır döngüyü tersine çevirmek yani bu akıl dışı projeleri durdurmak için mücadele etmeğe ve yok olmanın eşiğine gelen Kuzey ormanlarının sadece son oksijen kaynağımız olan ağaçlarını değil, su kaynaklarımızı, hayvanları ve binlerce insanın yaşam ve geçim kaynağı olan tarım alanlarını savunmaya çağırıyoruz. Karşı çıkmazsak, bunların tamamı kısa bir süre içinde yok olacak. Yani bugün kuzey ormanlarını savunmazsak, yarına ne temiz havamız, ne temiz suyumuz ve ne de üzerinde yaşayabileceğimiz temiz bir toprak parçamız kalacak. Yarın çok geç olacak!” çağrısı ile tüm İstanbulluları ve İstanbul’da nefes almaya devam etmek isteyen herkesi 28 Eylül Cumartesi günü saat 16:00’da Galatasaray Lisesi önüne bekliyor.

(Yeşil Gazete)

Sekiz Ege Köyü

Dikili’nin denizi gören dağlık bir yamacına kurulu Yahşibey size hemen kucak açan köylerden. Taş evleri, sokaklarda dolaşan inekleri, keçileri, tavukları, köy bakkalı, sünnet düğünleri ile tam köy gibi bir köy burası. Kafanızı dinleyebileceğiniz, size ilham verecek türden bir yer.

Yıllar önce Yahşibey’de kurulan ‘Emre Senan Tasarım Vakfı’ tam da bu amaca uygun bir ‘Tasarım Çalışmaları Proje Evi’ inşa etmiş. Yaz aylarında ortak çalışmalar gerçekleştirilen bu okulda kendi anlatımlarıyla ‘farklı tasarım disiplinlerinde üniversite eğitimi gören genç tasarımcılara yaratıcılıklarını kışkırtacak, birlikte eğlenerek çalışmalarını sağlayacak bir ortam’ yaratılmış.

15-30 Ağustos 2013 tarihleri arasında gerçekleşen 32. Yahşibey Tasarım Çalışmaları’nda ilk defa iki farklı disiplin bir araya geldi. Şehir Planlama ve Grafik Tasarım öğrencileri, yürütücülüğünü Ayşegül İzer ve Kevser Üstündağ’ın yaptığı ortak çalışmada bir araya geldiler. İki farklı disiplin arasında ortak bir dil yaratmayı amaçlayan çalışmanın bir diğer amacı ise ‘görünmezi görmek, görünürlük kazandırmak’tı.


Değişen ‘Büyükşehir Belediye Yasası’ sonucu mahallelerin bu durumdan nasıl etkileneceği meçhul. Yapılaşmanın artarak köylerin eski değerlerini yitirmesi tehlikesi, çalışmanın çıkış noktalarından birini oluşturuyordu. Bu amaçla köylerde var olan değerleri görmek, bu değerleri görünür kılmak ve hatta bir arşiv oluşturmak istendi. Dikili’ye bağlı 25 köyün hepsini 15 günde çalışmak mümkün olamayacağı için 8 tanesi ile işe başlandı. Çalışmanın adı da buradan yola çıkarak ‘8 Ege Köyü’ olarak belirlendi.

Ege'de çalışma yapılan sekiz köy

İlk iki günü alan gezisiyle geçen çalışmada köylülerle anketler yapıldı, fotoğraflar çekildi, dağlara tırmanıldı, traktöre binildi, ‘hayır’ sayesinde karnımız doyuruldu, koruk suları içildi, görünmeyen arandı! Edinilen bütün izlenimler, veriler, algılar takip eden günlerde farklı teknikler kullanarak paylaşıldı, masaya yatırıldı, beyin fırtınaları ile şekillendi. Şehir plancıları grafik tasarımcıların, grafik tasarımcılar da şehir plancıların ne demek istediğini, neyi nasıl anlattığını anlamaya çalıştı. Ortak bir çalışma için gerekli olan ortak dil üretmeye çalışıldı.

Bir yandan ise kolektif bir yaşam sürmekteydi. 11 öğrenci, 1 konuk öğrenci, 5 asistan ve 2 yürütücü hocadan oluşan bu kalabalık ekip her gün kendi yemeğini pişirdi, bulaşığını yıkadı, temizliğini yaptı, pazara gitti, alışveriş yaptı. Her bir iş için görev çizelgeleri hazırlandı. Kimi zaman makarna pişirildi, kimi zaman deniz börülcesi ayıklandı, kimi zaman kuymak, kimi zaman ayranaşı yendi. Her yemekte ‘kaç kişiyiz?’ sorusu ısrarla soruldu. Sinek ısırıklarına karşı sürülen kaşıntı ilaçları ellerden düşmedi.

Şehir Plancıları ile Grafik Tasarımcıları köylerde var olan değerleri görmek, bu değerleri görünür kılmak için çalışma halinde

Geceli gündüzlü süren çalışmalar neticesinde her bir köyün rengi, hikayesi, özellikleri infografik, illüstrasyon, haritalama gibi yöntemler kullanılarak görselleştirildi. Sonuç olarak bir kitap ve bir de internet bloğu ortaya çıktı.

Görünmeyen değerleri görünür kılan bu çalışma; akıllarda farklı bir köy algısı, 15 gün süren kolektif yaşamdan edinilen deneyimler, anılar ve dostluklar, üretilen tasarımlarla ile herkes için ayrı bir yere sahip oldu.

Çalışmayı merak edenler bloğumuzu inceleyebilir; sekizegekoyu.wordpress.com/

Köyleri merak edenler ise bu albümü inceleyebilir; flickr.com/photos/sekizegekoyu/sets/

 

Arzu Erturan

 

Google’dan tüm anayasaları aynı site altına alma projesi

Google, dünya üzerinde geçerli olan tüm anayasaları bir araya getirecek yeni proje sitesini duyurdu.

CNN Türk’ün haberine göre şimdilik 160 ülkenin anayasasının yer aldığı sitede kullanıcılar anayasaları okuyup, içlerinde arama yapıp, karşılaştırma da yapabiliyor.

Google Ideas’ın desteğiyle yapılan dijital anayasalar sitesinde arama özelliği araştırmacılar için bulunmaz bir fırsat olarak gösteriliyor.

Anayasaların tamamı İngilizce olarak sitede yer alıyor.

Siteye constituteproject.org linkin ulaşmak mümkün.

(Cnn Türk)

Çanakkale’de Roman öğrenciler aynı sınıfa yerleştirildi iddiası

Evrensel Gazetesi muhabiri Ali Can Gün’ün haberine göre Çanakkale’de  Eski ismi Merkez İlköğretim Okulu olan, Mustafa Kemal İlköğretim Okulu’nda Roman vatandaşların çocuklarının aynı sınıfta toplanarak, diğer çocuklardan ayrıştırıldıkları iddia edildi.

İddiaya göre, okulda eğitim gören Roman vatandaşların çocukları, tek bir sınıfta toplanarak diğer öğrencilerden ayrıştırılmak isteniyor. Diğer sınıflarda 24-27 kişi arasında eğitim verilirken, bir sınıf 13 Roman öğrenci ile eğitime devam ediyor. Aileler, “Bizim çocuklarımız ayrı bir sınıfta toplanarak ayrımcılık yapılıyor. Okulda yaşanan bu ayrımcılık, teneffüste öğrencilere nasıl yansıyor? Çocuklarımız kendilerini, diğer öğrencilere göre daha kötü hissediyor? Bizim çocuklarımızda ne var? Cüzzamlı mı bu çocuklar?” diye sitem ettiler.

İlgileneceklermiş!

Konu üzerine bir araya gelen veliler Çanakkale İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne giderek şikayette bulundu. Milli Eğitim’de görevli bir şube müdürünün sadece “Ben konuyla ilgileneceğim” dediği öğrenildi. Yaşanan olayın önümüzdeki günlerde de tartışılacağı tahmin edilirken, Milli Eğitim Müdürlüğü yetkililerinin konuyla ilgili nasıl bir önlem alacağı ise merak ediliyor.

Veliler okula alınmıyor

Ayrıca öğrenci velileri de okula alınmıyor. Veliler, “Bizim içeride yavrumuz var, bir şeye ihtiyacı var mı, yok mu diye merak bile edemiyoruz. Çünkü içeriye girmemiz yasak. Burası cezaevi mi? Biz eğitimi bilmeyen insanlar mıyız? Okula veliler neden alınmıyor?” diyerek tepki gösterdiler.

(Evrensel)

Derbide Ne Oldu? – #çarşıyıYedirmeyiz / Yiğit Kalafatoğlu

Adaletin bittiği yerde kaos başlar.
Ancak, orada #çArşı varsa; Beşiktaş’ın menfaatleri kaostan da önde gelir.

GİRİZGAH

* Bugüne kadar onlarca maç izledim. Deplasman gördüm. Babamla gittiklerimi saymazsak, en azı 15 senedir, kapalının göbeğinde maç izliyorum.
* Beni bilen bilir. Semtte doğdum. Semtte büyüdüm. Ailem #çArşı’da 40 yıldır esnaf. Yetiştiğim kadarıyla hemen her taraftar grubu ile tanışıklığım veya bir bira içmişliğim vardır. Hiçbirine mensup değilim, olmadım, olamayacağım.
* Bu takım, bu taraftar, onlarca badireler atlattı. Vurdu, vuruldu. Bölündü, sendi, sevildi, yeri geldi ötekileşti, yeri geldi sahiplenildi. Ama asla bugünkü gibi bir manzaraya mahal vermedi.
* Bu bir tesadüf değildir. Kim ne derse desin.
* Dışarıdan bakınca ne görülüyor bilmiyorum ama, “taraftar” olmakla “tribün kovalamak” arasındaki ince çizgide gizlidir doğru gözlükle bakabile yetisi.
* Bu açıdan bugün yaşananların nedeni her ne kadar münferit bir hadiseden kaynaklı da olsa, sadece bugüne ait değildir. Ve en önemlisi sorumlusu asla #çArşı değildir.

MAÇ ÖNCESİ

* Olimpiyat’taki hemen her maç zulüm. Bugün de maça yaklaşık 3 saat önce girdik.
* Stadın %25’i o saatte doluydu. Ardından maç saatine kadar muazzam bir kalabalık oldu.
* Doğu tribünün sağ ve sol tarafındaki açık tribünlerden maça yaklaşık 1 saat kala, en az 3-4 bin kişi de, hem tartan piste atlayıp,
hem de tellere tırmanıp aramıza katıldı. Bir ara gişeleri patlatıp, içeriye giren taraftarı saymıyorum bile.
* 76.000 kişilik bir stadyumda, tribün insanı bilir, bir koltukta iki kişi, sanki İnönü Kapalısı gibi, ayakta maç izledik. Bugün, orada; nereden baksan 90.000 kişi vardı. Alışkın olduğumuz bir atmosfer olsa da, kalabalık Olimpiyat için alıştığımız gibi değildi. Buna bağlı sağlanan güvenlik de öyle.
* Ben yıllardır, güvenlik aramasından bu kadar rahat girdiğim bir maç hatırlamıyorum.
* Hatta stad çevresinde ve içinde o kadar az kolluk kuvveti vardı ki, dost sohbetlerinde esprisini bile yaptık.
İnönüde 50 kişiye bir çevik düştüğü günleri hatırlıyoruz böyle iş mi olur?. Oluyor.
* Bu arada stad da, takım da, seyirci de muhteşemdi. Herkesin kafasında ise, dokuz puanlık puan farkı ve galibiyetin Beşiktaş’a yar edilemeyeceği.
* Düdüğün sahibi de Aydınus olunca..

MAÇ

* Spor, sermaye, iktidar ve medya ekseninde güdülenen taraftar kitlesi, Beşiktaş jogo-bonito yaparak farkı açsa dahi, 3 puanın kendisine yedirilmeyeceğinden emin ve tedirgindi. Derken maç başladı.
* Oldukça da iyi başladı. Ardı ardına pozisyonlar, orta sahada pres, kaçan goller, istekli bir takım, derken gelen gol, yan hakeme rağmen galibiyetle kapanan bir ilk yarı.. Muhteşemdi.
* Ne olduysa, ikinci yarıda oldu. Maç bir anda dengelendi. Bunda Fırat Aydınus’un kullandığı “takdir hakları” ciddi etki yarattı. Nasıl yaratmasın?
Bir yanda da aklımızda Burak Yılmaz’ın geçen sene gasp ettiği 2 puan varken, Serdar Kurtuluş’un ikili mücadelede yere düşmesi, üzerine basiretin bağlandığı bir pozisyon ve yenen gol. Sinirler iyice gerildi.
* Bu arada dileyen Beşiktaş’ın Aydınus karnesine bakabilir.
* Pozisyon fauldür değildir, ben orada değilim. Tamamen kitle psikolojisini daha iyi idrak edebilmeniz için detaylı yazıyorum.
* Futboldur, herşey olur.
* Tıpkı, Burak Yılmaz’ın elle aldığı topun, hakemlerce görülememesi sonrası golle sonuçlanarak, emek hırsızının literatürüne bir yenisini eklemesi gibi.
* Zaten sinirler de bu noktada iyice gerildi…

MEVZU

* Herşey, 82. 83. dakikalarda başladı. Doğu alt tribünden bir kısım taraftar, ufak ufak çıkmaya başladı.
* Evet, bizim tribün buna alışık değildir. O nedenle de üst tribünde bizim de olduğumuz taraftan buna tepki gösterenler oldu.
* Tepki söz dalaşına, oradan küfüre, derken yukarıdan aşağıya su ve su şişesi atılması ile devam etti. İpler de o noktada koptu.
* Doğu üst tribün aşağıya inerek büyük bir kavganın çıkmasına neden oldu.
* Kavgayı başlatan da, müdahil olanlar da tribünün tanıdığı isimler. Daha önce yüzlerce defa benzerini gördüğümüz türde bir tribün kavgası alsında.
* İlginç olan ise 5 kişi ile başlayan kavganın, en az 500 ila 1000 kişinin olduğu bir alana yayılması ve 8-9 dakika devam etmesiydi.
* En ufak bir olayda, tribüne müdahale eden güvenlik görevlilerinin, hatta çevik kuvvetin, bu kadar büyük bir kavgaya sessiz kalmasıydı.
* O kadar çok çocuk, kadın ve orta yaşlı insanın olduğu bir yerde, üstelik, bu insanların polisi göreve çağırmasına rağmen,
kimsenin kılını kıpırdatmaması inanılmazdı.
* Bir ara, Rıdvan Akar’ı gördüm. Altta kavga ayırmaya çalışırken, kendini bilmez birinin yumruğunu yedi.
* Sonra 3-4 arkadaşı ile yere sırt üstü yere düştü, üstüne insanlar..
* Korkudan şoka giren çocuklar, çığlık atan kadınlar.. Western film karesinden bir sahne gibiydi.
* Kavga o kadar büyüktü ki, maçın bütün heyecanına rağmen, Doğu üst tribün kitlenmiş bir vaziyette izledik. Elimizden birşey gelmedi.
* Bu esnada doğal olarak şiddetten kaçanlar, sahaya indi. Tartan pistin üzerinde kadınlar, çocuklar… kavgadan kaçanlar..
* Güvenlik halen sessiz, sakin.
* İşte o anda, Melo’nun Fernandes’e çok sert daldığını gördüm. O ana kadar bir çok tavrını eleştirdiğimiz Aydınus, Melo’yu attı.
* Bana soracak olursanız, basiretsiz bir hakem olarak gösterdiği kötü performansı, bu eyyam ile örteceğini düşünüyordu.
* Ne şiş yansın, ne kebap hesabı…
* Futbolcular da bunun farkında olacaklardı ki, bir itiş kakış oldu. Yayıncı kuruluş “göstermiştir.”
* Bu arada kavga helen devam ediyor, insanlar sahanın kenarında birikiyor. Yayıncı kuruluş “göstermemiştir..”
* Tribün dostlarım. Enteresan. Hiçbir yere benzemez. Beşiktaş tribünü, taraftarı da öyle.
* Zaten o yüzden Gezi sürecindeki direnci anlamakta zorluk çektiniz hepiniz, çünkü anlık yaşayan onbinlerden bahsediyoruz.
* İşte o “an”lardan birinde, doğu tribünün sağ tarafındaki açıktan sahaya giren 1 kişi gördüm.
* Ne var ki, ulaşamadan durduruldu. Ancak, ardından 2 kişi daha derken, onlarca insan sahaya girdi.
* Kimi, doğu tribününe, kimi sahaya koşmaya başladı.
* Sonrası malum. Kovalamaca, kavga, biber gazı..

PERDE ARKASI

* Bakın, biz ne maçlar gördük. Ne yenilgiler, ne haksızlıklar. Asla, sahaya inerek tahakküm kurmadık.
* Aklımızdan geçmedi mi? Geçti. Ama bu taraftar İnönü’de yıllarca tel örgü olmadan maç izledi. Hiç böyle şey görmedi…
* 5 kırmızı kartlık Samsun maçında bile.
* Bugün niye insin? Asıl soru da bu değil mi? İnanın ben de anlamış değilim.
* Bu tavrın ardında politik bir çıkış aramak çok normal, ama kimsenin hakkını yememek lazım.
* 1453 kartalları, pankartlarının bulunduğu Batı Tribününün sol tarafındaki açıktaydı. Stada ilk girenler ise onlar değildi.
* Stada girenlere, o anki psikoloji ile “Ya Allah, Bismillah” diye kısa süreli de olsa destek veren de onlar değildi.
* Bu tamamen anlık, kitlesel ve örgütsüzdü. Kısa da sürdü.
* 1453 Kartallarını eleştiriyor olabiliriz, ancak kantarın topuzu kaçırmamak gerekli.
* Belki sahaya onlar da girdi, belki de girenlerin yarısı Beşiktaş’lı bile değildi. Bilemeyiz.
* 90.000 kişiyi zaptetmek mümkün değil. Hele, 1000 kişilik bir kolluk kuvveti ile hiç değil.
* Ama, başta basın olmak üzere herkese şunu iyi anlatmak gerekli.
* “Çarşı ile yeni bir oluşum olan 1453 Kartalları” arasında bir husumet olamaz.
* #çArşı karşısında durulabilecek bir grup değildir. Her zaman tribünün tamamını, tüm grupları telkin ve temsil edecektir.
* Haber söyleminde gruplar karşı karşıya geldi demek, diplomatik dil üretmek,
* 1453’ü ile #çArşı’yı karşı karşıya getirmek, birilerini, diğerinin karşısına çıkan bir güruh olarak yüceltme çabasına girmek, herkesi güldürür.
* Şunu da unutmamak laazım. Kavgayı, dolayısıyla tüm bu olayları başlatan, fitili ateşleyen, yabancı bir güruh veya paralı askerler değildi.
Kim olduklarının da bir önemi yok.
* Çuvaldızı kendimize batırmamız şart.
* Evet, güvenlik zayıf. Vukuat olsun diye şartlar olgunlaşmış, taraftar provoke de edilmiş, ancak ilk su şisesini atan kişi de oturup düşünmeli arkadaş!
* Aramıza sızan hainler de varsa, onları da ayıklayamadık.
* Tribün otokontrol işidir. Ne yalan söyleyeyim. Bu kadar çok insanın kendi kendini kontrol etmesi mümkün de olmadı.
* Bu yüzden MELO’ya kızan taraftar sahaya girdi yazan gazeteyi de, yaşananları mağlubiyetle alakalandıran rakip taraftarına da yazıklar olsun.
* Biliyoruz. Adaletin bittiği yerde kaos başlar. Ancak, orada #çArşı varsa; Beşiktaş’ın menfaatleri kaostan da önde gelir. Bugün #çArşı yeterli olmadı.
* Nitekim, tüm stadın boşalmasına rağmen, Doğu Üst Tribünü, yani #çArşı ‘nın bulunduğu tarafta herhangi bir galeyan olmaması da bunun göstergesidir.
Bu yüzden, ben şahsen, #gslıyımçarşıyıyedirtmem diyen rakip takım taraftarı başta olmak üzere; #çarşıyıYedirmeyiz diyen herkesi takdir ediyorum.
* Çünkü #çArşı kendine inanan, güvenen insanlara; takımını her daim destekleyen taraftara her daim kanat açmış, nice zorluklara göğüs germiştir.
* Kendinize şunu sorun, benzer bir olay İnönü’de olabilir miydi?
* Ya da, geçen sene çok daha olaylı geçen bir GS maçında neden olmadı?
* Oynanan bir oyun varsa da, bir iki taraftar grubu yaratarak kazanılabilecek bir oyun değil.
* Çok daha büyük ve itibarsızlaştırmaya yönelik bir oyundur!
* Şimdi de ben soruyorum, savcı neden bol, polis neden az?
* Satır aralarını iyi okumak gerekir.

Aşağıdaki videoda bu akşamdan, #çArşı’nın içinden gerçek bir sesi dinleyeceksiniz. Ona kulak verin (Küfür İçerir)

 

Bu yazı ilk olarak yicit.com/ da yayınlanmıştır

 

 

Yiğit Kalafatoğlu