Ana Sayfa Blog Sayfa 3907

Gençliğimize dadanan adam: Robin Williams- Furkan Aydın

Depresyonda olması, iki kez bağımlılık tedavisi görmesi (hiç tam olarak atlatamadı) işin magazin tarafını çok heyecanlandırıyor olabilir ama dün sabah uyandığında haberi alıp yalnızca kalbi sızlayan ve ölümün nasıl gerçekleştiğinden ziyade kaybın büyüklüğüne odaklanan insanlar için çok önem arz etmiyor. Hatta intihar ettiği söylemi gerçekse bile, buna daha önce birçok kişi için söylediğimiz “ah be abi!” yaklaşımı dışında bir eleştiri getirmek zorunda da değiliz. Karşımızdaki dünyanın en komik birkaç adamından biri olduğuna göre, bırakalım sebebinin “depresyon” mu başka bir şey mi olduğuna dair açıklamayı magazin sevdalıları yapsın. Biz saymakla bitmez çalışmalarına, kişiliğine, hepimizin hayatına nasıl temas ettiğine odaklanalım. Çünkü Robin Williams, sinema-televizyon tarihinin başına gelen en güzel şeylerden biriydi.

Çocukluğundan itibaren kendini gösteren doğuştan taklit yeteneği ve pratik zekâsı, Robin Williams’ın izleyeceği rotayı aşağı yukarı erkenden belirlemişti. Juilliard’da tiyatro eğitimi almaktayken, hocalarına eğitime gerek olmadığını söylettirecek kadar üstün bir yetenek söz konusu olan. Kendisi de çok vakit kaybetmeden, 1975’te, 24 yaşında gece kulüplerinde stand-up’a başlar haliyle. Kısa sürede doğaçlama yeteneği, taklit kabiliyeti ve uçsuz bucaksız kişiliğiyle dikkat çeker. Kendisinin tüm dünyada tanınmasını sağlayacak Mork&Mindy’le televizyona balıklama geçiş yapar. Öylesine deli dolu bir adamdır ki, sürekli metnin dışına çıkar ve mütemadiyen doğaçlamaya yönelir. Prodüktörlerin türlü uyarıları sonuç vermeyip üstüne bir de ilgi daha da artınca büsbütün coşar, coşturur. Adeta gerçekten başka bir gezegenden gelmiş gibidir! Bundan sonrası peşi sıra gelir, her komedinin aranan adamı olmuştur.

garp

82’de başrolünü oynadığı The World According to Garp üzerinden drama kabiliyetlerini de gözler önüne serer. TV dizileri ve komedi filmleri arasında gidip gelirken sonraları hep hayatının bir kenarında tutacağı (taklit edeceği) keyifli Rus karakteri Vladimir Ivanoff’u Moscow on the Hudson (1984) filminde oynar. Geriye dönüp bakıldığında Robin Williams’ın niye tüm dünyada bu kadar sevileceğinin ilk izlerini bu filmde bulmak mümkündür. Gediklisi olacağı Altın Küre ödül törenleriyle de bu vesileyle tanışmış olur. Komedi-drama alanında kendine yer edinmeye başlamıştır. 86 yapımı Seize the Day vasatı geçemez ama Williams’ın drama performansları arasına bir artı olarak yazılacaktır. Sadece bir yıl sonra artık kült yapım ve performanslara sıra gelir. Vietnam üzerine yapılmış en harika işlerden biri olan Good Morning, Vietnam (1987) ve radyo açılışındaki bağırışı Robin Williams’ı tüm dünyaya açar, kendisi de Altın Küre’de ödülleri toplarken Oscar adaylığıyla da tanışmış olur.

Ara sıra TV dizilerinde birkaç bölüm, kimi filmlerde “uncredited”, ya da seslendirme olarak sektör için çalışmaya devam eder. 89’da kült filmlerin babalarından Dead Poets Society’de muhteşem bir performans sergiler. Film Oscar adaylıklarına damga vurur, bunlardan biri de John Keating rolüyle Robin Williams’ındır. Ancak yapıt yalnızca senaryo ödülüyle törenden ayrılır. Üstat için pek sorun yoktur, zira artık akıllara kazınmıştır. 90’da harika biyografik film Awakenings’de Robert de Niro’ya nefis bir yardımcı rolle eşlik eder, bunu Altın Küre adaylığıyla taçlandırır (boşuna gediklisi demiyoruz). Bütün bunların yanında vasat ötesi komedilerde yer almaktan kendini alamaz, sanki zihnini bu sayede boşaltıyor gibidir. 91’de bir başka kült film The Fisher King’le karşımıza çıkar. Tahmin edileceği üzere, yine büyük bir oyunculuk sergiler. En sevdiğim filmi diyebileceğim Terry Gilliam eserinde Jeff Bridges’la olağanüstü işler çıkarır. Ödülü yine bir Oscar adaylığıdır, Akademi üçüncü kez kazandığı “en iyi oyuncu” adaylığını yine heykele çevirmez. Aynı yıl Spielberg’in Hook’unda Peter Pan olur, izleyiciyi, özellikle çocukları büyüler. Ardından çeşitli filmlerde seslendirmeler yapar. Bu, onun bir başka uzmanlık alanıdır, bunu 1992 yapımı Aladdin’de o kadar yüksek seviyelere taşır ki, seslendirmesine Oscar adaylığı alıp almaması tartışılır! Hatta Spielberg, Schindler’s List’i çekerken psikolojik açıdan dağılan ekibin moralini yükseltmesi için Robin Williams’ı gün aşırı çağırır ve kahkahalara en çok sebep olan karakteri Aladdin’dir.

http://youtu.be/yWhUHdnsafM

Schindler’s List’in dünyayı gözyaşına boğduğu dönemde oyunculuğunda çığır açan bir karakteri, yaşlı bir dadıyı canlandırır (Mrs. Doubtfire – 1993). Söz konusu performans, sahip olduğu karakter çeşitliliğine en iyi örneklerden biridir. 94-95’i tekrar cameo, uncredited, seslendirme, TV dizilerinde ve filmlerinde rollerle geçirir. Fıtratında inziva diye bir şey söz konusu değildir çünkü. Üstelik henüz tüm hünerlerini sergilememiştir. 95’in sonlarında Jumanji’yle oyunun içinden çıkan karakteri çocukların hem korkulu rüyası, hem en büyük merakı olur. Sonunda merak korkuyu bastırır ve 96’nın Kid’s Choice ödüllerinde en çok sevilen aktör seçilir! Seslendirmeleri olsun, oyunculuğu olsun; tüm çocukların en sevdiği adam olmayı her zaman iyi bilmiştir. 96’da hasılat rekoru filmlerinden, Fransız La cage aux folles (1973)’ten uyarlama The Birdcage’de gay bir gece kulübü sahibini başarıyla oynar. Aynı yıl Kenneth Branagh’ın kült uyarlaması Hamlet’te çok istediği Osric rolünde yer alacaktır. 97’de birkaç tuhaf komedinin yanı sıra Woody Allen’in neredeyse bir beni oynatmadığı Deconstructing Harry’sinde küçük bir rol alır, aynı sene yetmez Friends’in bir bölümünde de boy gösterir. Ama o yılın asıl performansını, nefis film Good Will Hunting’de ortaya koyar ve üç kez “en iyi aktör”de alamadığı Oscar heykelciğini, bu sefer “En İyi Yardımcı Aktör” ödülüyle kucaklar. Özlü sözlerle dolu kariyerine bir tutam “quote” da bu filmle serpiştirecektir.

image03

Bir yıl sonra, What Dreams May Come ile bizlere cennetin kapılarını aralarken hepimizi duygudan duyguya sürükler. Onun dediği her şeyin doğru olduğunu kabul edecek kadar güveniyoruzdur Robin Williams’a, tebessümle anlattığı hikâyelerin gerçek olduğunu kanıksamamız hiç zor olmaz. Fantastik öğeleri, itimadımız üzerinden gerçek kılmaktadır sanki. Aynı yıl bu sefer Patch Adams karakteriyle doktorların en harikası olarak beliriverir ekranda. İnsanları güldürerek tedavi edebileceği iddiasıyla… Filme karşı çıkanlar olur, ancak seyircinin Robin Williams’a güveni bir kez daha sonsuzdur.

patch

1999’da Yahudi bir bakıcıyı, ardından bir androidi, 2002’de fotoğraf obsesifi mutsuz bir teknisyeni canlandırır. Tümü vasat üstü filmler olarak değerlendirilebilir. Christopher Nolan’ın Imsomnia’sında Al Pacino ile birlikte oynar. Yakın arkadaş olan ikili, sonunda bir filmde birlikte oynama şerefine erişir.  2004’te Final Cut ve House of D gibi ilgi çekici filmlerle kariyerine devam eder. 2006’da Man of the Year ile ABD başkanlığına yürür, aynı yıl Night at the Museum’da yer alır. 2007’de hatırı sayılır başarı yakalayan August Rush’ın Maxwell Wallace’ı, 2009’da dünyanın en harika babasıdır (World’s Greatest Dad). 2011, 2012, 2013’te de portföyüne birçok yapım ekler. Salt içinde bulunduğumuz bu yılda rol aldığı iki film vizyona girdi ve yakın zamanda seyirciyle buluşacak üç yapımı daha bulunuyor. Son yolculuğuna çıkmadan önce tek seneye beş yapım bırakabilecek kadar bağlıdır işine.

37 yıl süren kariyerinde 100’den fazla yapımda yer alan Robin Williams, bir Oscar ödülü, üç Oscar adaylığı, altı Altın Küre ödülü, altı Altın Küre adaylığı olmak üzere 54 ödül kucaklar. Juilliard’dan hocası John Houseman, idolü Jonathan Winters’in kendisine gösterdiği yolda sadece ödül kazanmakla yetinmez; tüm dünyanın saygısına, sevgisine ve güvenine sahip olur. Hollywood’un en aranan aktörü olması onu seçici yapmaz, hayatının her döneminde herkesin yardımına koşan bir sinema emekçisi gibi davranır. Hollywood’un Yeşilçam’ı olsa kıraathaneye ilk onun portresi asılır.

robin-williams-cover-ftr

Farklı topraklarda/kültürlerde yaşamış kuşaklara öyle etki etmiştir ki, yalnızca aktör olarak değil, belli bir döneme ait hikâyelerin ve anıların içinde adı geçer. Çünkü kiminin çocukluğuna, kiminin ergenliğine, kiminin yetişkinlik bunalımlarına arkadaş olmuştur. Doğuştan sahip olduğu tebessümü, bin bir çeşit karakterin içine girebilmesini sağlayan müthiş oyunculuk yeteneği, hayatı ve insanları algılayış biçimiyle adını sinema tarihine altın harflerle yazdırmıştır. Ancak bunu sadece sinemaya indirgemek onu doğru anlamamıza engel olabileceği gibi, kendimize ve anılarımıza da haksızlık olur. Çünkü hepimizin hayatından, en azından bir kesitinden parçadır Robin Williams. Herhangi bir rolünün altında, üstü tozlanmış da olsa güzel bir anı yatar; hatırlayıp gülümsemek ise bize düşer.

Bir sanatçı için sonsuzluğa yürümenin bundan daha güzel bir yolu olabilir mi?

Güle güle Mork, gezegendekilere bizden selam söyle!

 

Bu yazı ilk olarak dadanizm.org ‘da yayınlanmıştır.

 

Furkan Aydın fa

 

Kılıçdaroğlu: Ulusalcıları CHP’ye getirdiğim için pişmanım

chp ulusalcı kanatCumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarının CHP için başarısızlık olduğunu belirterek Kılıçdaroğlu’nın istifasını isteyen CHP Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz, İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler, Mersin Milletvekili İsa Gök, Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum, İstanbul Milletvekili Nur Serter dün TBMM’de basın toplantısı düzenleyerek kurultay çağrısında bulunmuştu.

CHP’de ulusalcı kanat olarak bilinen ve Emine Ülker Tarhan’ın sözcülüğünü yaptığı altı milletvekiline  istifasını istedikleri CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan çok sert yanıt geldi.

Cumhuriyet’ten Utku Çakırözer’in haberine göre Kılıçdaroğlu Emine Ülker ve arkadaşlarını partili olduklarını unutup, kendi partilerinin çıkardığı adayın aleyhine AKP’den bile daha fazla propaganda yapmakla, Ekmel Bey seçimlerde başarısız olsun diye her türlü çabayı göstermekle, şimdi de yine aynı şekilde AKP’nin içinde Erdoğan ile Gül arasındaki büyük çatlağı gölgelemek için bu tartışmalara zemin hazırlamakla suçluyor.

Kılıçdaroğlu’nun “Hem çalışmayacaksın hem de eleştireceksin. CHP’yi bu eski hastalıktan kurtarmak lazım. Bunu yapmak konusunda kararlıyım” demesi CHP içinde yeni fırtınaların habercisi olarak yorumlanıyor.

Kılıçdaroğlu kendisini istifaya çağıracak yeni bir Kurultay çağrısına ihtimal vermiyor ve CHP’nin tabanı bu çıkışlarından rahatsız olduğunu belirtiyor. Emine Ülker ve arkadaşlarını siyasete taşıyanın kendisi olduğunu iddia eden Kılıçdaroğlu “eğer bir hata aranacaksa bunları getiren kişi olarak bende aranması lazım” diye konuştu.

(Yeşil Gazete)

Termiğin gölgesinde bir yaşam (2): Köylüler anlatıyor

1. bölümü okumak için tıklayınız.

Amasra, gelen ziyaretçilerini önce kömür madenleriyle karşılıyor. İlçeye inen dağ yolunun yanında bulunan TTK madeninin yanı sıra bir süredir Hattat Holding’in de madeni var. 2005 yılında Türkiye Taşkömürü Kurumu’ndan rödovans anlaşmasıyla 20 yıllığına aldığı madenlerden henüz kömür çıkmasa da hummalı bir inşaat çalışması devam ediyor. Şimdiye kadar üç kuyunun açıldığı bölgede şimdilerde devasa bir galeri açma çalışması var. Halihazırda ‘Hema Amasra Termik Santrali’ ve ‘Batı Karadeniz Amasra Termik santrali’ projelerinin ÇED dosyasını kabul ettirmeye çalışan Hattat Holding, projeler kabul edildiğinde buradaki madenlerden yılda 5 milyon ton kömür çıkartacağını iddia ediyor. Yani günde yaklaşık 13 bin 700 ton kömürün işletilmesinden çıkacak gaz Batı Karadeniz’e yayılacak.

Termik santralin, fotoğrafta görülen iki tepe arasındaki vadiye yapılması planlanıyor.
HEMA Termik Santrali’nin, fotoğrafta görülen iki tepe arasındaki vadiye yapılması planlanıyor.
Amasra harita
HEMA Termik Santrali’nin, Amasra’ya uzaklığı 3 kilometre olan Tarlaağzı Köyü ve uzaklığı 2 kilometre olan Gömü Köyü’nün tam ortasına yapılması planlanıyor.

İşte bu maden havzasının olduğu bölgenin çok yakınında iki köy bulunuyor: Tarlaağzı ve Gömü köyleri. Amasra’nın termik karşıtı mücadelesinde çok önemli bir yere sahip olduklarını söyleyebiliriz; zira eğer proje kabul edilirse santral, tam da iki köyün bulunduğu Çapak koyu mevkiine yapılacak.

“Ben balığım kızım, suda yaşarım, başka yerde yaşayamam”

_MG_3452
Salih Günay

110 hanesi bulunan ve yaklaşık yarısının pansiyon turizminden para kazandığı Tarlaağzı Köyü’nün kıyısındaki limanın balıkçı kooperatifinde köyün erkekleriyle buluşuyoruz. Kadınlarsa bizi yukarıda, köyde bekliyor. Söze İstanbul’da yıllarca çalıştıktan sonra baba ocağına dönen emekli Salih Günay başlıyor: “Memlekete döndükten sonra üç katlı bina yaptım, santral belası çıkmadan önce birkaç defa kiraya verdim. Eksikleri var, mutfak eşyası döşemek ister. Ama şu an birşey yapamıyoruz. Eğer tüm bunlar gidecekse neden masraf yapayım ki?” Köyün temel geçim kaynağı tarım olmasa bile herkesin fındık başta olmak üzere yemiş bahçeleri olduğunu söylüyor Günay,”Buradan senede 200 ton fındık çıkar. Başka neler neler var; mesela biz sultani inciri deriz, yani yemiş yetişir; elma, armut, erik yetişir. Yanı sıra balıkçılık var. Aşağı yukarı 40-50 gemi gelir bu limana balık çıkarır. Karadeniz’deki en güzel balıkçı limanlarından biridir. Hattat holding, burayı doldurup kömür sahası yapmak istiyor.” Hema Elektrik Üretim A.Ş.’nin ÇED başvuru dosyasında kömür sahası olarak gösterilen alan, köye giden yolun üstünde bulunan ‘Amasra B Kömür Sahası’ndaki Kuyu-1 alanının yaklaşık 70 metre kuzeyinde; Çapak Koyu Mevkii’nin kuzeydoğusunda kalan Kızçıkan Koyu. Yani tam da limanın olduğu alan. “Ben balığım suda yaşarım, başka yerde yaşayamam kızım” diyerek anlatıyor Salih Günay ‘cennet’ dediği köyünde yaşama arzusunu; “bu adamlar şu vadiyi de kül deposu yapmak istiyorlar. Günde 20 bin ton kömür yakan bir santralin 12-13 bin ton atığı olur. Bu kül sahasını iki senede doldurursun, sonra ne yapacaksın? Denize atacaksın. Bizim cennetimizi mi kıskanıyor bunlar?”

Köylülere ‘santralde iş’ vaadi

Konuştuğumuz köylülerin genel kanısı o ki, termik santral projesi kabul edilirse Tarlaağzı ve Gömü köyleri için ölüm fermanı çıkmış olacak ve herkes köyünü terk etmek zorunda kalacak. Peki santral isteyen kimse yok mu? Olur ha belki de istihdam sağlar diye düşünüyorlardır.. “Köydekilerin yüzde 97’si bizim gibi düşünüyor” diyor konuştuğumuz insanlar. Ama bir kısımının konuşmasını engelleyen bir şey var; o da HEMA’nın kömür madenlerinde, yer üstü inşaatında çalışan köylülerin işten atılma korkusu. Şu anda madenlerde 300 kusür Çinli maden işçisinin yanı sıra iki köyden de 40’ar kişi çalışıyor. Amasra’da kaldığımız süre boyunca, madende kendilerine ayrılan lojmanların dışına pek çıkmayan Çinli madenciler ve HEMA’da çalışan köylülerle konuşma imkanımız olmadı. Belli ki burada açık açık termik santrale karşı çıkmayanlar ya ekonomik getirisini olacağı ümidinden, ya da işlerini kaybetme korkusundan pek sesini çıkaramıyor.

Gömü Köyü muhtarı Şakir Karabacak ve Tarlaağzı Köyü muhtarı Mehmet Bıldırcın
Tarlaağzı Köyü muhtarı Şakir Karabacak ve Gömü Köyü muhtarı Mehmet Bıldırcın

Tarlaağzı köyü muhtarı Şakir Karabacak, Hattat Holding’in bölgeye geldiğinde tüm civar köylerinin muhtarlarını toplayıp köylüye iş sözü verdiğini söylüyor. Hatta duyum odur ki, muhtarlara işe girmesini istediği köylülerin listesini dahi hazırlatmış. Bu da termik santral mücadelesinin köylere yayılmasını epey engellemişe benziyor. Nitekim Amasra’da konuştuğumuz neredeyse herkesin belirttiği şey termik santrale karşı oldukları fakat kömür madenini bölgede istedikleriydi. Amasra her ne kadar son yıllarda yüzünü turizme dönmüş olsa da ilçenin geçmişinde ekmeğini kömürden çıkarmak var. Neredeyse her ailede bir madenci emeklisinin olduğu bu köylerde de madenlere bakış pek farklı değil. Öte yandan, daha geçtiğimiz haftalarda Hattat Holding bünyesindeki HEMA A.Ş.’nin işlettiği Zonguldak’taki Kandilli Alacaağzı kömür işletmelerinden 40 işçinin çıkarılmış olması, şirketin zaten az olan güvenirliğini epey törpülemişe benziyor.

1320 megavatlık santral ne kadar kömür kullanır?

Peki, farz edelim ki HEMA termik santralde enerji üretimine başladı; 1320 megavatt enerji için gerekli olan kömür bu madenlerden çıkar mı? TTK maden emeklisi olan Gömü köyü muhtarı Mehmet Bıldırcın’a göre hayır. 17 sene madende çalışmış olan Bıldırcın, havzanın coğrafi yapısından dolayı çıkarılacak kömür miktarının belli olduğunu, TTK’nın ‘en bereketli’ zamanlarında dahi günde ancak 4 bin ton kömür çıktığını söylüyor; “Bunlar neredeyse günde 22 bin ton kömür çıkaracaklarını söylüyor, imkanı yok.” Santralde ‘yerli kömür’ kullanılacağını sık sık dile getiren Hattat Holding’in aksine köylüler kömürün ithal edileceği, şimdiki limanda ‘kömür sahası’ olarak gösterilen projenin de kömürün ithalatı için liman görevi göreceği iddiasında bulunuyor.

Köy meydanında toplanmış bizi bekleyen kadınları daha da fazla bekletmemek için oturduğumuz kahveden ayrılırken muhtar Şakir Karabacak son sözü söylüyor: “Devleti oluşturan bizleriz. Biz olmazsak devlet olmaz. Ama devlet tutup iki köyü çöpe atyor. Böyle bir şey olmaz. Santral için kazma vurulacağı zaman bu köyler karşılarına dikilir, burada katliam olur. O zaman devlet rahat eder, millet te toprak olur.”

_MG_3622

Kuyu sondajında kaynak suya atık bulaştı

Amasralıların termik korkusunun nedeni ve belki de en somut örnek Çatalağzı termik santrali. İlçeye yaklaşık 100 kilometre uzaklıkta, Zonguldak’ta bulunan bu santral, hem köylüler hem de merkezde yaşayanlar için gelecekte neyle karşılaşacaklarının işareti gibi. Köy meydanına gittiğimizde bizi karşılayan kadınlar da Çatalağzı’ndan açıyorlar sözü “Bazen buraya Çatalağzı’nın tozu gelir. Belediyeden ‘denize kimyasal karışmış girmeyin’ diye anons gelir. Kimi kusar, kimi ishal olur. Buraya kurulursa bizim köy kalmayacak ki.” HEMA A.Ş., köylülerin ifadesiyle önce ‘can damarlarından vurmuş’ Tarlaağzı köyünü; maden çalışması sırasında açılan sondaj kuyuları nedeniyle kaynak sularına atık bulaşmış ve köyün su kaynaklarından bazıları şimdiden kurumuş; “Köyün başında su haznemiz var. oraya hiç kurmadılarsa 60-70 kuyu kurdular. Sondaj yaptılar, suyun çoğu kayboldu. Bir de üstüne ilaçlı su içtik. Akarken köpürüyüordu. Üç defa tahlile gitti su, zehirli olduğu ortaya çıktı. Kaymakamlık kapattırdı orayı, şimdi başka yerden çıkarıyoruz ama o kaynak bize yetmiyor. Su kesilirse giderler diye düşünüyorlar herhalde.”

_MG_3579
İlk başta duyduklarında gençlere iş imkanı sağlayacak diye sevindikleri termik santralinin neye mal olacaklarını fark ettikleri günden beri karşı çıkıyor köylüler. “Biz ayağımızı toprağa basmadan, elimizle toprak karıştırmadan, bağ bahçemiz olmadan yaşamayacağız” diyorlar hep bir ağızdan. Bağ bahçe, hanelerin çoğunun gelir kaynağı; sadece bağ yaprağından üç bin lira kazanan olduğunu aktarıyorlar. Öte yandan köyün turizm potansiyeli yıllar içinde arttıkça ailelerin çoğu pansiyonculuğua yönelmiş ve evlerin bir kısmı turistler için hazır edilmiş. Fakat bu belirsizlik durumunda, tıpkı Salih Günay gibi ne yapacaklarını bilmeden bekliyorlar. Kimi iki engelli çocuğuyla yaşadığını söylüyor, kimi “ben 66 yaşından sonra nereye gideyim kızım?” diye dert yanıyor; kiminin de HEMA madeninde şoförlük yapan eşi termik santrale karşı çıkıyor diye işten kovulmuş. Köyde aslında kimsenin termik santral istemediğini, fakat çocuğu madende çalışan ailelerin seslerini çıkarmaya korktuğunu aktarıyor kadınlar. Yine de biri açık yüreklilikle çıkıyor ortaya; “Benim de hem çocuğum, hem damadım HEMA’da çalışıyor. Ben bu termiğe karşı çıkmak için her yere gidiyorum. Aç kalsam bile gelirim konuşurum ben.”

“Asıl devletin yaptığına karşı çıkmamız gerekiyor”

Her ne kadar ‘çok da siyasete girmeyelim’ nidaları yükselse de kadınların bazısı termik santralin devlet politikası olduğu görüşünde; “Bu termiği o şirket açmasa başka şirket açacak. Devlet izin veriyor çünkü. Bizim asıl devletin yaptığına karşı çıkmamız gerekiyor. Oy verip başına getirirseniz böyle olur.” 100 haneli Tarlaağzı köyünden son yerel seçimlerde AKP ‘ye 140 oy çıkmış. Almanya’da uzun yıllar çalışan ve emekliliğinde memleketine gelmiş olan bir kadının söyledikleri ise kafaların ne kadar net olduğunun ispatı gibi: “Temiz enerji alternatifleri varken neden illa ki termik? Bizim mesela burada rüzgârımız hiç kesilmez. Güneş enerjisiyle, rüzgârla birlikte burada santraller kursalar olmaz mı? Avrupa’da yol kenarında güneş enerjisi var.” Bir başkasıysa “Peki burada yapmasınlar, başka yerde yapsınlar mı?” sorusuna şöyle cevap veriyor: “Ülkemizin hiçbir yerini mahvetmesinler. Daha başka türlü şeyler bulunabilir. Bizim bildiğimiz kadarıyla Türkiye’nin o kadar da enerjiye ihtiyacı yok. Sinop gibi bir yere de nükleer santral yapacaklar. Ülkemize sahip çıkılsın istiyoruz.”

_MG_3605
Köyde termik santrale karşı bıkkınlık ve mücadele gücü kol kola gidiyor. Kimse olacağına inanmak istemese de, olur da kazma atılırsa, köylüler çadır nöbetine başlayacak. Orası çok net. Bir de köyde insanlarla konuşurken çoğunun verdiği bir örnek vardı ki, hem ortaklaşa bulduklarının belli olması hem de durumun sağlık açısından vehametini anlatması açısından buraya not düşmekte fayda var: “Başbakan Erdoğan kapalı alanlarda sigarayı yasak etti biliyorsunuz, ‘sigara içen, içmeyeni zehirlemesin’ dedi. Ama kendisi burada kuracağı bacalarla bizi zehirlemek istiyor. Biz cahil köylüler olarak nasıl buna izin veriyor, merak ediyoruz.”

Haber: Gözde Kazaz 
Fotoğraf: Gençer Yurttaş

Yarın: Amasra’nın umudu turizmde mi?

Nükleersiz türkiye için kürekle karadeniz kaldığı yerden devam ediyor!

Yeşil Düşünce Derneği ve Nükleersiz .org ‘un düzenleyicisi olduğu Nükleersiz Türkiye için Kürekle Karadeniz Projesi 13 Ağustos bugün, kaldığı yerden devam ediyor.  Hüseyin Ürkmez bu sabah 08:15’te Trabzon’a uçup  4-4,5 saat otobüs yolculuğundan sonra Hopa’ya varacak . Dün  kahvaltıda bir araya gelerek  Yeşil Düşünce Derneği Temsilcisi şapkamla projenin detaylarını konuştuğum Hüseyin,  projenin gerçekleştirilmesinde büyük heyecan duyuyor, 2 aylık muhteşem bir deniz yolculuğuna şahitliğe hazır olun!

Karadeniz’in kıyısında kurulacak bir nükleer santralin  haşlayacağı Karadeniz’i ağır ağır kürekleyecek olan Hüseyin’i yolculuğu boyunca  http://share.findmespot.com/shared/faces/viewspots.jsp?glId=0IsTDk7U0PboEv3f5T3TgDG6AE5DXLBZt  GPRS sistemi üzerinden izleyebilecek yeşilgazetede benim kalemimden de gün gün serüvenini okuyabileceksiniz . Hüseyin’e  nükleer karşıtlarının mesajını Karadeniz’in doğusu Hopa’dan başlayarak batısında İstanbul’a kadar iletme sürecinde başarılar diliyoruz .Hüseyin’i  yalnız bırakmayın , Tüm Karadeniz halkına ,Karadeniz  derneklerine selam olsun!

 

Not: Sizler de Kamuoyunun somut katkısını almak için oluşturulan http://www.fonlabeni.com/proje/detay/1763/nukleersiz-turkiye-icin-kurekle-karadeniz üzerinden  desteklerinize devam edebilirsiniz.

Nükleersiz Bir Türkiye için Kürekle Karadeniz!

 

 

IMG_040211

 

 

 

 

 

Yeşiller / Sol: Demirtaş’ın Yeni Yaşam Önerisi Karşılık Bulmuştur

 

yeşiller ve sol gelecek10 Ağustos’ta yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından siyasi partilerin değerlendirmeleri sürüyor. Bugün bir açıklama yayınlayan Yeşiller ve Sol Gelecek partisinin değerlendirmesinin ağırlık noktasını Selahattin Demirtaş’ın aldığı başarılı sonuç oluşturdu. Seçimlerde Selahattin Demirtaş’ın adaylığını destekleyen ve bir çok yerde seçim çalışmalarına aktif olarak katılan YSGP’nin açıklamasında” Toplumsal muhalefet güçlerinin ortak demokratik mücadelesi açısından Cumhurbaşkanlığı seçimleri, Türkiye’nin demokratik güçlerine hangi yoldan yürünmesi gerektiğini ve Demokratik bir Türkiye’nin nasıl bir vizyon ortaya koyularak kazanılabileceğini göstermiştir.” deniliyor.

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi eşsözcüleri Sevil Turan Ve Naci Sönmez imzasıyla yayınlanan açıklama şöyle:

demirtas

Demirtaş’ın Yeni Yaşam Önerisi Karşılık Bulmuştur

Türkiye çok önemli bir tarihsel süreçte ve bölgesel sorunlarla, iç sorunların oldukça siyaseti kutuplaştırdığı dönemde Cumhurbaşkanlığı seçimlerini ilk kez halkın oylamasıyla gerçekleştirdi.
Uzun yıllardır Türkiye siyasetindeki kutuplaşma ve gerilimin toplumsal muhalefet alanında yarattığı derin kafa karışıklığına rağmen, eşitlik, adalet ve özgürlük arayışında umudunu yitirmeyenlerin, daha özgürlükçü, ekolojik ve demokratik bir yaşam mücadelesinde, bu seçimler demokrasi güçleri açısından gelecek vadeden, umutları tazeleyen bir süreç olarak yaşanmıştır.

12 yıldır bütün hegemonyasını toplumsal kutuplaştırmayı derinleştirme, toplumu ayrıştırma ve tüm muhalefet kesimlerini baskı ile sindirerek otoriter bir siyaset üzerine kuran AKP ve lideri Tayyip Erdoğan ilk kez, bu seçimi de kazanmasına rağmen, politik açıdan yolun sonu anlamına gelecek bir yeni yaşam iradesi ile karşı karşıya kalmıştır.

Erdoğan kampanyası boyunca, devletin bütün olanaklarını sınırsız kullanmış, yine her zaman ki gibi ayrıştıran ve saflaştıran bir siyaseti temel almış ancak bu kez istediği sonucu arzu ettiği oranda elde edememiştir. Toplumdan aldığı destek gerek son yerel seçime göre gerekse daha önceki seçimlere göre partisi açısından geleceğe dönük olarak siyasi kaygıları artıran bir sonuca işaret etmiştir.

Ana akım muhalefetin çatı formülü ise, toplumu bugünkü otoriter ve toplumsal muhalefeti sıkıştıran AKP iktidarı karşısında yine güçsüz bırakarak, kendine mecbur etmeye çalışmıştır. Ezilen, ötekilenen, yıllardır hayatın dışına itilen kesimler açısından çatı, Erdoğan karşısında özgürlükçü, demokratik bir seçeneğin adresi olamamış, sonuçlar itibarıyla da tümden siyasi bir yenilgiyle karşılaşmıştır.

Artık bu ülkede başka bir seçenek için, daha özgürlükçü, eşitlikçi, ekolojik ve demokratik yaşam için Selahattin Demirtaş tarafından topluma sunulan yeni yaşam çağrısı Türkiye toplumundan ciddi sayılacak olumlu bir tepki almıştır. Hemen hemen yurdun her bölgesinde birbirine yakın oranlarda oy desteği gelmiş, özellikle ülkenin batısından gelen bu destek, yeni yaşam çağrısının HDP tarafından daha da derinleştirilmesi halinde gelecek açısından umuda işaret etmiştir.

Toplumsal muhalefet güçlerinin ortak demokratik mücadelesi açısından Cumhurbaşkanlığı seçimleri, Türkiye’nin demokratik güçlerine hangi yoldan yürünmesi gerektiğini ve Demokratik bir Türkiye’nin nasıl bir vizyon ortaya koyularak kazanılabileceğini göstermiştir.

Biz Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi olarak, Selahattin Demirtaş şahsında ortaya koyulan yeni yaşam çağrısının, bundan böyle takipçisi olacak bir siyaset geliştireceğimizi, daha eşitlikçi, özgürlükçü, ekolojik ve demokratik bir yaşamın kazanılması mücadelesinde bugüne kadar olduğundan daha fazla emek vererek bu birleşik, ortak mücadeleye kendi rengimizde katkı koyacağımızı ifade etmek isteriz.

Ülkemizde kalıcı bir barış olacaksa, demokrasi kazanılacaksa Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortaya koyulan yeni yaşam vizyonunun takip edilmesinin önemini vurgulamak isteriz. Demirtaş’a yurdun her yerinden verilen oyun işaret ettiği doğrultunun yol haritamıza kılavuz olması ve destek verenlerin umutlarının canlı tutulması gerektiğini düşünüyor, demokratik değişim ve barışçı Türkiye için bu anlamlı güç birliğinin 2015 öncesi yeniden bir eşik daha sıçratılarak, yüzünü bu yeni yaşam çağrısına dönmüş olan toplumsal güçlerle bütünleştirilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Sevil Turan – Naci Sönmez
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Eş Sözcüleri

Özel madende mahsur kalan işçiler kurtarıldı

Dilaver Mahallesi’ndeki kömür ocağında saat 03.00 sıralarında meydana gelen göçükte mahsur kalan 9 işçiye kurtarma ekiplerinin 13 saatlik çalışması sonrasında ulaşıldı.
Sağlık durumları iyi olan işçiler, kömür ocağından yürüyerek çıktı.

aa_picture_20140812_3028975_web
Fotoğraf: AA

Sabaha karşı 03.00 sularında gerçekleşen göçüğün ancak öğlen saatlerinde öğrenilmesiyle ilgili olarak Zonguldak Valisi Ali Kaban, “maden ocağının sorumlu mühendisinin konuyu gizlediğini” savunmuştu:

“Göçük 03.00 sıralarında olmuş ancak maden ocağının sorumlu mühendisi konuyu gizlemiş. İçeride kalanlardan birinin babası saaat 11.40 civarında emniyetimize konuyu intikal ettirince haberdar olduk. Önlemler alındı. Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) ve AFAD ekiplerimiz orada çalışmalar hızla devam ediyor.”
Vali Kaban, olayın geç haber verilmesiye ilgili maden ocağı yetkilileri hakkında soruşturma başlattıklarını ifade etti.
Göçükten kurtarılan işçiler: Yüksel Günbel, Ayhan Günbel, Cüneyt Karagünlü, Muhammet Kilitçi, Mustafa Pazarbaşı, Murtaza Pazarcık, Taner Tutal, Müslüm Bayraklı ve Ferhat Mangır. (GK)

(Ajanslar / Yeşil Gazete)

Çin’deki şiddetli yağışlarda 9 ölü 11 kayıp

Çin’in güneybatısındaki Guicou eyaletinin Şişuey kentinde etkili olan şiddetli yağmurda, 9 kişinin öldüğü, 11 kişinin ise oluşan sel sularına kapılıp kaybolduğu bildirildi.

cin-sel18

Şinhua ajansının haberine göre, Şişuey kentinde yaklaşık 5 saat aralıksız yağan yağmur sonucu oluşan sel 9 kişinin ölmesine, 11 kişinin ise kaybolmasına neden oldu.

Yerel yetkililer, bölgeden 3 bin 120 kişinin güvenlik nedeniyle tahliye edildiğini, oluşan selin 25 evi sürüklediğini, 42 evin ciddi zarar gördüğünü belirtti. Bölgedeki ekonomik kaybın ise 190 milyon yüen (yaklaşık 31 milyon dolar) olduğunun tahmin edildiği kaydedildi.

Ülkenin güneybatısındaki Çongçing bölgesinde de cumartesi günü etkili olan şiddetli yağmur nedeniyle oluşan selde 2 yol işçisinin kaybolduğu, 32 evin çöktüğü ve 360 kişiye yeni yerleşim yeri sağlandığı aktarılmıştı.

(AA)

Robin Williams hayatını kaybetti

Komedi filmlerinin unutulmaz oyuncularından Robin Williams, ABD’nin Tiburon kentindeki evinde hayatını kaybetti.

11-04Bir süredir depresyon tedavisi gören 65 yaşındaki Williams’ın intihar etmiş olabileceği ifade edildi.

Grafik tasarımcısı eşi Susan Schneider, yaptığı açıklamada hem eşini hem de en iyi arkadaşını kaybettiğini, dünyanın ise en iyi oyunculardan birini yitirdiğini söyledi.

Robin Williams kimdir?

21 Temmuz 1951’de Illinois’te doğan Williams, üniversitede siyaset bilimi okudu. Ardından gece kulüplerinde gösteriler yapmaya başlayan Williams 1977’de ‘Can I Do It Till I Need Glasses’ filmiyle sinemaya adım attı.

Williams, esas ününe 1980’lerin başında televizyonlarda gösterilen Mork&Mindy dizisindeki Mork rolüyle kavuştu.

Robin Williams rol aldığı pek çok film arasından özellikle Good Morning Vietnam, Dead Poets Society, Cadillac Man, Good Will Hunting, The Fisher King, Jumanji, Aladdin, ve Mrs. Doubtfire filmleriyle geniş kitlelerce tanındı.

(Yeşil Gazete)

Termiğin gölgesinde bir yaşam (1): Amasra

Amasra, uzun bir süredir termik santrale karşı mücadele veriyor. Yıllardır devam eden ve artık bürokratik bir yılan hikayesine dönmüş olan Hattat Holding’in termik santral projesinde, artık karar verme zamanı geldi. Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, önüne gelen son ÇED dosyasına onay verirse Amasralıların karşı çıktığı termik santralin yapımının karşısında, hukuki süreç başlayana kadar, engel kalmayacak.

Özellikle son aylarda kamuoyunun da gündemine gelen Amasra’daki termik mücadelesine daha yakından bir bakış atmak için ilçeye gittik. Bölge halkı termik santrale neden karşı? Bartın’a bağlı bu ilçede kömür madeninin yeri nedir? Amasra umudunu neye bağladı? Yeşil Gazete’de dört gün boyunca bu soruların cevabını aktarmaya çalışacağız. İlk bölümde ise termik santral süreciyle ilgili bilgileri tazeliyoruz.


_MG_4127

1. Bölüm –  Amasra: Nereden nereye

Ahmet Naim’in ‘Yeraltında Kırk Beş Sene’ kitabı, 15 yaşındayken girdiği Zonguldak madenlerine yıllarını veren ve 1931’de emekli olan Ethem (Yemelek) Çavuş’un hikayesini anlatır. ‘Madencinin kara yazısı’ olan ateşnefes (grizu), körnefes (karbonmonoksit zehirlenmesi) ve çökmelerle onlarca meslektaşının ölümüne şahit olan Ethem Çavuş’un hikayelerinde hep tetikte olmak, arkadaşını kollamak ve hep çalışmak vardır. Yıllarını madene vermiş bu işçinin anılarını okurken iş güvenliği ve çalışma koşullarının o günden bugüne daha ‘kurumsal’ bir hale büründüğü karşılatırması yapılabilir; ama yine de, örneğin Kurci Kumpanyası’nda çalışırken patlayan grizuda 67 madencinin öldüğünü anlatıp şunu ekler Ethem: “Şirket, ölenlerin ailesine yedi para olsun ödemedi. Yanık ameleler de birer katır sırtına atılıp köylerine gönderildiler.” Ya da, 1890’lı yıllarda havzaya giren Fransa sermayeli Ereğli maden şirketinin getirdiği ‘fenni’ uygulamaları da şöyle hatırlar: “Fransız şirketi ne madeni düşünüyordu, ne de işçiyi. Tek derdi daha çok üretim ve tabii kâr idi.” Bazı şeyler değişmiyor.

Şimdi 20. yüzyıl başındaki bu maden tanıklıklarının geçtiği Zonguldak maden havzasının batı ucuna ve bugüne uzanalım. 1953 yılında faaliyete geçen, 1965’te ise yaklaşık 5 bin işçinin çalıştığı Amasra’daki maden ocağı bugün geçmiş günlerine göre epey sessiz. Maden halen Taş Kömürü İşletmeleri’ne (TTK) bağlı olsa da, 1980’lerde başlayan özelleştirme süreci, işçilerin erken emekli edilmesi, yerine de daha az işçinin alınması ve göç gibi etkenler bir araya gelince maden gittikçe küçülen bir işletme haline geldi. Bugün artık yaklaşık 700 kişi çalışıyor, yılda da yaklaşık 350 bin ton kömür çıkıyor. Fakat bu küçük madenin yer aldığı bölge birkaç yıldır büyük bir mücadeleye ev sahipliği yapıyor. Hattat Holding’in bölgeye yapmak istediği HEMA Termik Santrali, Kalker Ocakları ve Kül Depolama Sahalarına karşı çıkan halkın ‘Bartın Platformu’ girişimiyle yürüttüğü bir direniş hikayesi bu.

HEMA kömür madenlerinde çalışan Çinli işçileri daha önce fotoğraflamış olan fotoğrafçı Gençer Yurttaş’la birlikte, hikayeyi öğrenmek için Amasra’dayız. Öncelikle belirtmek gerekir ki, ilçede termik santrale karşı gelişen muhalefeti ve bu muhalefetin nedenini anlamak için konuştuğumuz insanların hepsi termik santrale kayıtsız şartsız karşı. Santralin çevreye ve insan sağlığına etkileri malum olsa da, Amasralıların neredeyse hepsinin ağız birliği etmişcesine aynı argümanlarla karşı çıkıyor olması, hem örgütlülük hem de dertlerin somutluğu konusunda bir veri sunuyor bize.

Hattat Holding'in inşaatı devam eden kömür madeni
Hattat Holding’in inşaatı devam eden kömür madeni

Balıktan kömüre

1945 yılında beri pansiyon turizminin yapıldığı, ülkenin neredeyse ilk turizm ilçesi olan Amasra, kışları yaklaşık 7 bin nüfusa sahip olsa da yazın bu nüfusunu kat be kat aşıyor. Bayram dönemindeki haberleri hatırlarsak, tatil dönemlerinde bazen ilçede kalacak yer bile bulunmuyor. Ankara başta olmak üzere, İç Anadolu şehirlerine en yakın deniz kıyısı olması hasebiyle yıldızı erken parlayan Amasra esasında yüzyıllar boyunca bir balıkçı kasabası olarak bilindi. Ta ki 1960’larda maden bölgeye gelene kadar. Madenin hem turizm hem de balıkçılığın yerine geçtiği yaklaşık 30 yıllık dönemin ardından Amasra, sinema ve dizi sektörü için bir set işlevi görmeye başlayınca turistik bir bölge olarak tekrar hatırlandı.

2005 yılında ortaya çıkan termik santral tehdidine karşı ilçede çıkan sesin büyük oranda sorumlusu ise Bartın Platformu. Mesut Yılmaz döneminde ilçeye yapılmak istenen mobil santrallerden beri çevre mücadelesinin içinde bulunan söz konusu platformdan Prof. Dr. Erdoğan Atmış’la buluşuyoruz. Bu buluşma sürecin nereden nereye geldiği, Ankara’da atılan imzalarla bölge gerçekliğinin arasındaki mesafeyi göstermesi açısından önemli.

Erdoğan Atmış
Erdoğan Atmış

Orman değil, su kaynağı yok, turizm uğramamış

Hattat Holding, bünyesindeki HEMA Elektrik Üretim A.Ş. tarafından gerçekleştirilmesi planlanan Hema Termik Santrali, Kalker Ocakları ve Kül Depolama Sahaları projesi için 2009, 2010, 2013 yıllarında beş adet Çevre Etki ve Değerlendirme (ÇED) başvurusunda bulundu; bunlardan dördü, o zamanki adıyla Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından, 1/100 bin ölçekli Çevre Düzenleme Planı’na aykırı olduğu gerekçesiyle iade edildi. Fakat projenin ÇED süreci yine de 8 Mayıs 2014’te son İnceleme ve Değerlendirme Komisyon Toplantısı’nda nihai hale getirildi. ÇED Raporu’nun “nihai olarak kabul edilip inceleme ve değerlendirme sürecinin sona erdiğine” ilişkin karar ise 10 Haziran 2014 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın internet sitesinde yayımlandı. Atmış bu süreçle ilgili olarak “ÇED süreçlerinde Mekansal Planlama Müdürlüğü’nün görüşü önemli. Bakanlık toplantıda müdürlüğünün santralle ilgili olumsuz kararını sümen altı etti” iddiasında bulunuyor. Bartın Belediyesi, Amasra Belediyesi ve Bartın Üniversitesi’nin olumsuz görüşlerinin dikkat alınmadığı toplantıda, Orman ve Su İşleri Müdürlüğü kül depolama sahası için ayrılan yerin ormanlık alan olmadığı, Devlet Su İşleri Müdürlüğü ise bölgede içme suyu amaçlı sulak alan olmadığı yönünde rapor yazdı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürlüğü’ne göreyse Amasra ve termik santralin yapılacağı Çapak Koyu, kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgesi sınırlarında değil. 2013 yılında Orman Genel Müdürlüğü İzin ve İrtifak Dairesi Başkanlığı’nın verdiği rapora göreyse, ‘Gömü Köyü hudutlarında bulunan 324.910 metrekarelik alanın santral yapımı maksadıyla HEMA Elektrik Üretim A.Ş.’ye verilmesinde kamu yararı ve zaruret olduğu’ belirtiliyor.

Öte yandan, Amasra halkının en büyük endişe kaynaklarından biri olan enversiyon tehlikesi için de Halk Sağlığı Müdürlüğü’nün ‘sağlık açısından sakıncası yoktur’ yönünde rapor verdiğini aktarıyor Atmış. ‘Sıcaklık terselmesi’ olarak da bilinen enversiyon nedeniyle Amasra’da özellikle kış ayları yoğun sis altında geçiyor. İlçenin hemen arkasından yükselen dağlar bu yoğun sise eklenince, termik santralden çıkan zehirli havanın özellikle kış aylarında hayata cehenneme çevireceği konusunda vatandaşlar hemfikir.

_MG_4150
HEMA’nın ikinci kömür madeni ve Amasra’nın çeperindeki mahalleler neredeyse sırt sırta

Kim haklı?

Erdoğan Atmış’ın ve sonradan konuşacağımız kişilerin de aktardığı kadarıyla devletin farklı kademelerinin Amasra hakkında hazırladıkları raporlar da birbiriyle çelişiyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı burasıyla ilgili turizm alanı değil kararı verirken, 5449 sayılı kanunla kurulan Batı Karadeniz Kalkınma Ajansı’nın (BAKKA) hazırladığı bölgesel kalkınma planında Amasra hem bir turizm bölgesi olarak tanımlanıyor hem de santralin yöre ekonomisi için en büyük tehdit unsuru olduğu belirtiliyor. Ayrıca Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kendi planı olan ‘Zonguldak-Bartın-Karabük Çevre Düzeni Planı’nda, termik santral yapımının planlandığı Çapak Koyu mevkiinde sadece tarım, orman, liman ve balıkçı barınağı, turizm ve yerleşim alanı gibi kullanım şekillerine izin veriliyor.

Peki, 2005 yılında bölgeye geldiğinde önce kömür ocağı açacağını söyleyen, sonra termik santrali planı ortaya çıkan, kurulu gücü 2006’da 654 MW olarak telaffuz edilirken en son ÇED başvuru dosyasında 1332 MW’lık bir güce ulaşmış bir termik santral kurmayı tasarlayan; kurmuş olduğu üç kömür madeninden henüz kömürün çıkmadığı, devletin üretilecek enerji için alım garantisi verdiği santralin müellifi Hattat Holding ve yönetim kurulu başkanı Mehmet Hattat’ın bölgede termik santral kurma azmi nereden kaynaklanıyor? Amasralılara göre bunun cevabı, Enerji Bakanlığı’nın gittikçe büyüyen enerji politikalarında, bir de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Mehmet Hattat’ın Kayserili hemşeriler olmasında gizli. Fakat bu hemşerilik ilişkisinin, projenin 2009’dan beri birkaç kere reddedilmişken, 2014’e gelindiğinde kabul edilmesinde nasıl bir rol oynadığı söylentilerden öteye gidemiyor.

Mayıs ayında gerçekleşen dükkan kapatma evlerinden bugüne halen bazı ev ve işyerlerinin duvarlarını afişler süslüyor
Mayıs ayında gerçekleşen dükkan kapatma evlerinden bugüne halen bazı ev ve işyerlerinin duvarlarını afişler süslüyor

‘Bakanlığın geri adım atacağını sanmıyorum’

Haziran 2014’de ÇED projesinin askıya çıkmasıyla Amasralı esnaf kepenk kapatmış, tarihi Amasra kalesine insan zinciri yapılmış; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na göndermek üzere 42 bin küsur dilekçe toplanmıştı. Şehirde bazı dükkanlarda ve evlerde halen ‘Termiksiz Yaşam İstiyorum’ afişleri asılı. Amasra, bugünlerde endişeyle Çevre ve Şehircilik Bakanlı İdris Güllüce’nin ÇED raporunu imzalayıp imzalamayacağını bekliyor. Son olarak AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in 5 Ağustos’ta Amasra’yı ziyaret edip “Buranın maliyeti düşük olduğu için şirket termik santrali burada yapmayı düşünüyor. Termik santral konusundaki hassasiyetinizi anlıyorum. Bu konuda bakanlık tarafından gerekli karar verildi. Sizin düşüncelerinizi iletirim ama bakanlığın geri adım atacağını sanmıyorum” demiş olması da bu tedirgin bekleyişin üzerine tuz biber ekti.

Bugüne kadar herhangi bir hukuki işlem başlatmamış olan Bartın Platformu, korkulan olursa kararın iptali için İdare Mahkemesi’ne başvuracak. Bu sırada vatandaşlar da, Amasra’nın ölüm fermanı olarak tanımladıkları termiği engellemek için çadır nöbeti dahil türlü eylemlere başvuracaklarını şimdiden söylüyor.

Haber Gözde Kazaz
Fotoğraf: Gençer Yurttaş 

Yarın: HEMA Termik Santrali’nin yapılacağı bölgedeki köylüler ne diyor?

Irak’ta Başbakanlık görevi Haydar İbadi’ye

haydar ibadiIrak Cumhurbaşkanı Fuad Mahsum, Şii İttifakı adayı Haydar İbadi’yi hükümeti kurmakla görevlendirdi.

Nuri Maliki’nin dün akşam devlet televizyonunda cumhurbaşkanının kendisini görevlendirmeyerek anayasayı ihlal ettiğini açıklaması üzerine Maliki yanlısı askeri güçler Bağdat’ta birçok bölgeyi kuşatmaya aldı.

Maliki’nin bu hamlesi Cumhurbaşkanı Mahsum’un, Maliki’yi değil, Şii İttifak’ın adayı İbadi’yi hükümeti kurmakla görevlendirmesi ile başarısız kaldı. Maliki karşıtı ittifakın adayına Kürdler ve Sünnilerin de destek vermesi bekleniyor.

Parlamentoda 92 milletvekiline sahip Maliki’nin Irakiye Bloku’nun karşısında yer alan ve yine Şiilerden oluşan Irak Ulusal Şii İttifakı’nın 75 milletvekili var. Şii ittifakın, Irak Meclis Başkan Yardımcısı Haydar İbadi’yi Maliki’ye karşı başbakan adayı olarak göstermesi Maliki’ye Şiilerin de sırtını döndüğünü ve yalnız kaldığını gösteriyor. Zira İbadi’ye Sünniler ve Kürdlerin de destek vermesi bekleniyor. Bu destekle de milletvekili sayısı Maliki’nin sahip olduklarından daha fazla olacak.

Irak’ta en büyük Sünni blok olan Muttehidun Koalisyonu’nun Başkanı Usame Nuceyfi de Maliki karşıtı cephede yer alıyor. Nuceyfi, Maliki’nin Yeşil Bölge’yi kuşatma altına alması sonrası yaptığı açıklamada, görev süresi biten Başkan Nuri Maliki’nin üçüncü kez başbakan olmaya çalışmasının Irak’ı bölme ve iç savaş çıkarma çabası olduğunu söyledi.

Irak Meclis Başkan Yardımcısı Haydar İbadi’yi başbakan adayı olarak gösteren Şii Ulusal İttifakı çatısı altında Mukteda Sadr liderliğindeki Ahrar Hareketi, Ammar Hekim başkanlığındaki Irak Yüksek İslam Konseyi, Fazilet Partisi ve Reform Akımı bulunuyor. Bu partilerin meclisteki milletvekili sayısı 75. Bu haliyle Maliki karşıtı Şii İttifak, 92 milletvekili olan Maliki liderliğindeki Kanun Devleti Koalisyonu’nun gerisinde kalıyor.

Ancak özellikle Kürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani’nin Maliki’nin içinde bulunduğu bir hükümette bulunmayacaklarını açıklaması dolayısıyla, 62 milletvekili olan Kürd İttifakı’nın da Maliki karşısındaki Şii İttifak’a destek vermesi bekleniyor.

Bu durumda 75 milletvekili olan Şii İttifak ve 62 milletvekiline sahip Kürd İttifakı’nın toplam vekil sayısı 137’ye çıkıyor ve Maliki’nin başında bulunduğu koalisyonu geride bırakıyor. Kürd ve Şii İttifakı’na 72 milletvekili bulunan Sünni, Türkmen ve seküler koalisyonların da destek vermesi durumunda ise bu fark iyice açılıyor.

 

BasNews Haber Merkezi