Ana Sayfa Blog Sayfa 3835

Ebola için İsviçre’de aşı denemesi

İsviçre’de Ebola’ya karşı başarı vaat eden yeni bir aşı, ilk kez 120 kişilik geniş bir topluluk üzerinde denendi.

8 ebola aşıDünya Sağlık Örgütü (WHO) aşının Batı Afrika’ya gidecek olan 120 kişilik gönüllü topluluğu üzerinde denendiğini duyurdu. İsviçre yetkili makamı Swissmedic tarafından verilen izin üzerine, aşı üzerindeki çalışmaların bu hafta Lausanne Üniversitesi Hastanesi bünyesinde başlatıldığı belirtiliyor. Swissmedic’in yaptığı açıklamaya göre aşının hem güvenirliği hem de etkinliği denenecek.

İngiliz GlaxoSmithKline ilaç şirketi tarafından geliştirilen ChAd3 isimli madde, gen tekniği kullanılarak değişime uğratılmış bir virüse dayanıyor ve bağışıklık sisteminin Ebola virüslerinin belli bir proteinine karşı antikor üretmesine neden oluyor.

Aşı şimdiye kadar İngiltere, ABD ve Mali’de küçük gruplar üzerinde denenmişti. Lausanne’da daha büyük bir grup üzerinde ilk kez denenmiş oldu. Aşının uygulandığı bir grup İsviçre’de kalırken diğer grup Batı Afrika’daki Ebola salgınının olduğu bölgelere gidecek.

Kürtlere akıl vermenin dayanılmaz hafifliği – Meltem Oral

Son günlerde Nuray Mert ve ona cevaben Sırrı Süreyya Önder’in yazılarının ardından çözüm sürecine ilişkin bir tartışma başladı. Aslında Nuray Mert’in yazısında sürece dair belirttiği kaygıları yeni değil. Üstelik konu sadece iki kişi arasındaki bir tartışma da değil. Esasen Nuray Mert’in yazısı ‘çözüm, diyalog, müzakere’ (adına ne derseniz deyin) süreci başladığından beri batıda sol, sosyalist, demokrat çevreler içerisinde geniş bir kesimin argümanlarının bir tekrarı.

7 yazı meltem oralSürece dair ‘şüpheli’ yaklaşımlar birkaç temel argümana dayanıyor: “Demokrasi olmadan barış olmaz, AKP’yle barış olmaz (kısaca barış olmaz yani), neyin pazarlığı yapılıyor, Kürtler başkanlık sistemine onay mı verecek.”

Öncelikle çözüm süreci düz çizgide ilerleyen bir süreç değil. Çıkışları olduğu gibi inişleri de var. Küçümsenmemesi gereken kazanımların verdiği umut gibi Kobane eylemlerinin neticesinin verdiği karamsarlık da var. Söz konusu eylemler ne ‘AKP hep pek iyi’cilerin iddia ettiği gibi pogrom ne de bir iç savaş süreciydi. Bugüne kadar masada süren pazarlığın sokağa taşınmasıydı. İzlediğimiz masanın devrilmesinin sonuçlarına dair kısa bir fragmandı. Önemli olan sadece ‘çıkışlarda’ değil sürecin kendisine sahip çıkmak. O masanın kurulması ve öyle ya da böyle görüşmelerin bir yıldır devam edebilmesi 30 yıl sürdü.

Demokrasi olmadan barış olmaz ne demek?

‘Demokrasi olmadan barış olmaz’ fikrinin ileri sürülüşü yeni değil. İlk bakışta kulağa çok hoş gelen bir özlü söz gibi. Ancak bir gariplik var. Kürt halkı neyin müzakeresini yapıyor? Hakikatleri araştırma komisyonlarının kurulması, anadilde eğitimin kabul edilmesi, vatandaşlık tanımının değiştirilmesi, Öcalan’ın koşullarının değiştirilmesi, barışın kalıcı olabilmesi için gerekli adımların atılması. Bütün bu başlıkların hayata geçirilmesi nasıl demokrasiden bağımsız olabilir? Bugün Türkiye’deki demokrasi mücadelesinin tam kalbindeki mesele Kürt sorununun ta kendisidir. Dolayısıyla demokrasi ve barış birbirinden ayrı başlıklarla ele alabileceğimiz iki ayrı olgu değil. Sürece dair umutların tavan yaptığı dönem Batı’ya Gezi direnişi gibi kitlesel bir muhalefetin ihtimalini göstererek etki etmişti. Son haftalardaki ‘krizin’ yani çözümsüzlük ihtimalinin Batı’da siyaseti hızla polarize edebildiğini, kutuplaşmayı derinleştirdiğini görebiliyoruz. Bu ihtimal aynı zamanda Batı’yı topyekun demokrasi için mücadele etme konusunda paralize de ediyor. Sadece barış için değil mesela Validebağ’a sahip çıkmak için de veya ‘makul şüpheli’ yasasına karşı mücadeleyi de atıllaştırıyor.

‘Demokrasi olmadan barış olmaz’ özlü sözüyle ifade edilmek istenen aslında ‘Kürtler barış için müzakere ediyorlar ama AKP giderek otoriterleşiyor ne yani AKP’nin otoriter politikalarına onay mı veriyorsunuz ey Kürtler’. Bu bakış açısındaki en önemli sorun ‘mücadeleye’ dair. Yani mücadeleye inanmayan ve daha da fenası muhalefetin tüm sorumluluğunu Kürtlerin omzuna yükleyen bir anlayış bu. Kürt halkının talepleri karşılanıp da çözüm süreci nihayete erdiğinde dükkanı kapatacak mıyız? AKP’nin neoliberal, antidemokratik politikalarına karşı kitlesel bir muhalefet örülmesinin önündeki engel çözüm süreci mi? Hayır. Mücadele devam edecek. Nasıl Kürt halkı sabırla on yıllardır mücadele edip devleti masaya oturttuysa ve bu bile başlı başına önemli bir kazanımsa AKP’nin antidemokratik politikalarına karşı da aynı sabırla mücadele edeceğiz. Türkiye’deki ezilenlerin, işçi sınıfının bütün sorunlarının çözümünün bu masadan çıkmasını mı bekliyoruz? Öcalan’ın masada ‘YÖK yasa tasarısı’ için de mi müzakere etmesini bekliyoruz? Öcalan ‘gerillaların dönüşü güzel konu ama önce Validebağ’ı konuşalım yoksa masayı deviririm’ demesini mi istiyoruz? Bu tutumun mücadeleye güvensizlik ya da son sürecin getirdiği karamsarlığın neden olduğu bir kafa karışıklığından ibaret olmasını tercih ediyorum. ‘Öcalan masada demokrasiden taviz veriyor’ gibi bir yaklaşım bahsetmeye değmeyecek kadar çirkin. Barıştan yana olan kimsenin ‘Öcalan ve Önder fazla umutlu süreçten müzakere öyle olmaz’ diyerek nasıl barışılacağının aklını da Batı’dan vermeye kalkışacağına inanmak istemem.

AKP’yle barış olmaz

Kimle müzakere etmek istersiniz diye çoktan seçmeli bir soru soruldu da Kürtler ona AKP mi dedi? Son 30 yıldır herhangi bir hükümet döneminde değil de AKP döneminde müzakere ediliyor olmasından dolayı Kürtler kendini suçlu mu hissetmeli? Ne yazık ki bugün Öcalan masanın diğer tarafında AKP gibi bir partinin olması talihsizliğiyle baş başa. Keşke çözüm konusunda oyalayıcı davranmayan, şeffaf olan, barışın dilini tutturan, Kobane’yle dayanışan halkın şiddetle bastırılmasını savunmayan, müzakere ettiği gücü IŞİD’le eşitlemeyen bir parti olsaydı. Ama yok. Kılıçdaroğlu ‘Öcalan’la görüşülmesine karşıyım. Neden Öcalan?’ diye son bir haftadır tepinirken, Bahçeli Kürt sorununun çözümüne kafadan karşıyken AKP’yle barış olmaz diyenlerin önerisi ne? Bu argümanın ‘Kürtler daha makul, içimize sinen bir iktidar gelene kadar savaşmaya devam etsin’den başka gideceği bir yer yok. Dört dörtlük bir müzakerenin nasıl olacağına dair parlak bir fikri olan varsa kendine saklamasın, herkesle paylaşsın. Çünkü sadece ‘AKP’le barış olmaz’ demek ‘Öcalan masayı devirsin ve savaş devam etsin’ demekten başka bir şey değil.

Kendi ev ödevimiz

Bu tutum kendi ev ödevimizi Kürt hareketine havale etmektir. Bugüne kadar barıştan yana olan, çözüme sahip çıkan, hükümetin meseleyi sadece ‘güvenlik sorunu’ olarak ele alan yaklaşımına karşı Kürt halkının taleplerinin gerçekleşmesini savunan kitlesel bir barış hareketinin Batı’da inşa edilememiş olmasının sorumluluğu Kürt hareketinde değil. AKP’nin özellikle de Erdoğan’ın nobranlığına, yolsuzluğuna, demokratik muhalefet hakkını gasp eden otoriter yasalarına karşı mücadeleyi örmek Batı’da kendine sosyalist, demokrat diyen herkesin ödevidir. Bu mücadele boşluğunun getirdiği sıkıntıları Kürt halkının siyasi temsilcilerinin omzuna yüklemek sadece çözüm sürecine karşı olanların işine yarar. Kürt hareketi elbette eleştirilebilir. AKP liderliğinin ve kalemşörlerinin el birliğiyle HDP’yi karalama kampanyası başlattığı şu dönemde Kürt halkının ihtiyacı olan şey akıl değil omuz verilmesi. Bu omuzun en somut ifadesi Batı’da barış isteyenlerin çözüme sahip çıkan sesinin gürleştirilmesi. Batı’yı barış için örgütlemek. Bu örgütlenilmedikçe yapılan eleştiriler aksi iddia edilse de son derece kibirli, elit ve tepeden kalıyor.

“AKP’yle barış olmaz” diyenler sürece dair gelişmelerde ‘somut adım at AKP’ diye hükümete yükleneceklerine coşkuyla ‘hah gördünüz mü bu hükümetle olmaz işte’ diye Kürt hareketine sesleniyorlar. Hükümete somut adım atması için basınç oluşturacak bir barış hareketini örmeye harcanabilecek enerjilerini Öcalan’ı, Demirtaş’ı, Önder’i yermekle harcıyorlar. Madem çözüm masasının devrilmesini istemiyoruz, madem o ‘tıynette’ değiliz Batı’daki bütün emek örgütlerine, barıştan yana olan bütün kesimlere çözüm sürecine, süreçte Kürt halkının taleplerine sahip çıkmaları için seslenelim. AKP’nin neoliberal, güvenlikçi politikalarına karşı antikapitalist bir hareket inşa ederken bu hareketin elinin Diyarbakır’dan uzanan barış elini tutması için çaba harcayalım. Kendi ev ödevimizi hakkıyla yapmamışken Kürt hareketini sınava tabi tutmaktan vazgeçelim.

Bu yazı marksist.org/ dan alınmıştır

 

Meltem Oral

BM’den ABD’ye, “Küba’ya uyguladığın ambargoyu kaldır”

BM Genel Kurulu, ABD’den Küba’ya uyguladığı ambargoyu sonlandırmasını istedi. BM Genel Kurulu’ndaki oylamada 193 ülkeden 188’inin desteklediği karar, bu konuda Genel Kurul’da kabul edilen 23. tasarı oldu. ABD ile birlikte hareket eden tek ülke İsrail oldu. Palau, Marshall Adaları ve Micronesia ise çekimser kaldı.6 bm genel kuruluBM (Birleşmiş Milletler) Genel Kurulu, ABD ‘den, “Soğuk Savaş” döneminden bu yana Küba ‘ya uyguladığı yaptırımları sonlandırmasını istedi.

BM Genel Kurulu’nda yapılan toplantıda, “ABD’nin Küba’ya uyguladığı ekonomik, ticari ve finansal ambargonun sonlanması gerekliliği” başlıklı tasarı oylandı.
Oylamada 193 ülkeden 188’i lehte oy kullanırken İsrail ve ABD tasarıya ret oyu verdi. Palau, Marshall Adaları ve Micronesia ise çekimser kaldı.

Bağlayıcılığı bulunmayan karar tavsiye niteliği taşıyor ve uluslararası toplumun tutumunu gösteriyor. BM Genel Kurulu’nda artık geleneksel özellik kazanan çağrı bu yıl 23. kez oylanmış oldu.

ABD’nin Küba’ya uyguladığı ambargolar ilk kez 1960 yılında başlamış ve ilerleyen yıllarda kapsamı daha da genişlemişti.

Peşmerge konvoyu Habur’dan giriş yaptı

Kobani’ye karayolundan ulaşacak ağır silahlı peşmerge konvoyu Habur’dan Türkiye’ye girdi.

5 habur

 

Katyuşa füzeleri, havan topları gibi ağır silahların da yer aldığı peşmerge konvoyu, Habur sınır kapısı’ndan Türkiye’ye girdi. Polis zırhlı araçlarının denetiminde hareket eden konvoy Silopi, Şırnak, Mardin, Kızıltepe, Viranşehir, Şanlıurfa, Suruç ve Mürşitpınar güzergâhını izleyerek Kobani’ye girecek.

Ancak karşılama yapan grupların sevinç gösterileri ve kutlamaları nedeniyle sık sık önü kesilen konvoyun ilerleyişi ağır bir şekilde devam ediyor. Özel Harekât birlikleri, Cizre-Nusaybin yolunda konvoya eşlik eden sivil araçları durdurarak ayırdı ve konvoy yoluna devam etti.

Kobani’ye doğru giden konvoya zırhlı araçlar eşlik ediyor ve eşlik etmeye çalışan hiçbir aracın konvoya katılmasına izin verilmiyor.

Peşmergeler Türkiye’nin açtığı koridor üzerinden Kobani’ye geçerek IŞİD kuşatması altında bulunan YPG birliklerine destek sağlayacak

TEMA’nın Enerji Bakanına sunduğu rapora rağmen madeni işletmişler, #kazadeğilcinayet

Su kaynağının patlaması sonucu 18 işçinin madende mahsur kaldığı Karaman’ın Ermenek ilçesinde yaşananların maden kazası değil göz göre göre cinayet olduğu gerçeği TEMA’nın 12 bilim insanına hazırlatarak  Kasım 2013’de yayınladığı ve Enerji Bakanı Taner Yıldız ile de bizzat paylaştığı “Termik Santral Etkileri Uzman Raporu: Konya-Karapınar Kapalı Havzası” raporu gözönüne alındığında bir kez daha su yüzüne çıkıyor.

TEMA, 12 bilim insanına hazırlattığı Termik Santral Etkileri Uzman Raporu"nu Kasım 2013'de yayınlamış, Enerji Bakanı Taner Yıldız'a da sunmuştu
TEMA, 12 bilim insanına hazırlattığı Termik Santral Etkileri Uzman Raporu”nu Kasım 2013’de yayınlamış, Enerji Bakanı Taner Yıldız’a da sunmuştu

2013 yılında bölgede planlanan linyit yatırımları ve termik santral projesi ile ilgili bir rapor hazırlayan TEMA Vakfı, raporda Enerji Bakanı Taner Yıldız ve ilgili yetkililere, “Konya Kapalı Havzadır, linyit madeni yapılırsa yer altı suyu basar” bilgisini iletmişti. Bu raporda havzadaki yer altı suyunun birbirine bağlı olduğu ve linyit madeninin yapılmasının geçtiğimiz yıllarda Elbistan’da yaşanana benzer bir maden kazasına sebep olabileceğinin altı çiziliyordu.

Bu raporun yayınlanmasının ardından Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, konuyla ilgili hassasiyeti için TEMA Vakfı’na teşekkür etti. Ancak bu durum bölgedeki denetimlerin sıklaştırılmasını sağlamadı.

Karaman Ermenek'te göçük ve sular altında kalan 18 işçiye halen ulaşılamadı
Karaman Ermenek’te göçük ve sular altında kalan 18 işçiye halen ulaşılamadı

Bundan 3 ay önce, Haziran 2014’de Karaman Ermenek’teki madende göçük olması ve bir işçinin hayatını kaybetmesi üzerine kendi raporunda belirttiği ve Enerji Bakanı’na ilettiği konular üzerinden bir basın açıklaması yayınlayan TEMA, linyit madenlerindeki yeraltı sularına bir kez daha dikkat çekilmesini istedi.

20 Haziran 2014 Cuma günü Karaman İnternet.com haber sitesinde TEMA’nın basıın açıklamasının ilgili bölümü şu şekilde aktarılmış;

Yeraltı suları azalmaya devam edecek.

Ayrıca, Ayrancı-Akçaşehir bölgesinde çıkarılacak kömür ortalama 138 m derinlikte bulunmaktadır. Bu demektir ki, kömürün verimli bir şekilde çıkartılması için yapılacak kazının bütününe yakını yeraltı suyu düzeyinin altında sürdürülmek zorundadır. Bunun engellenmesi için de yeraltı suyunun pompalarla boşaltılması gerekecektir. Böyle bir uygulama yapılması durumunda hâlihazırda yaşanan yeraltı suyundaki düşüş hızlanacak, bölgedeki obrukların sayı ve büyüklüğü artabilecek; tarımın varlığı tehlikeye girecektir.

Ermenek’te yaşadığımız kaza henüz çok tazeyken; yeni kazaların önünü açan bu projenin gözden geçirilmesini tüm karar vericilerden talep ediyoruz.

Türkiye Çöl Olmasın!

TEMA Vakfı Karaman İl Temsilciliği”

Tüm bu uyarılara, bilim insanlarının hazırladığı ve TEMA’nın Enerji Bakanı Taner Yıldız’a bizzat sunduğu rapora rağmen Karaman Ermenek’te göçük altında bekleyen ve henüz akıbetleri hakkında bilgi bulunmayan 18 işçinin yaşadığının maden kazası değil düpedüz ilgili hükümetin yetkilileri tarafından taammüden işlenmiş bir cinayet olduğu gerçeği gözler önüne seriliyor.

(Yeşil Gazete)

[Nükleersiz Türkiye için Kürekle Karadeniz] 2 Kasım Pazar günü Ortaköy’de buluşalım

 

Son derece acılı olaylar yaşadığımız günlerdeyiz. Her ne kadar günlük hayatımıza devam etsekde her gün her an yeni bir hadiseyle sarsılıp üzüntü içinde kalıyoruz. Hal böyle olsa da ülkemizde nükleer santrallerin kurulmasının planlandığını unutmamalıyız. Ülkemizin barış anlayışının da soru işaretleri uyandırdığı bir dönemde nükleer santrallerin kurulmasının planlanıyor oluşu bu soru işaretlerinin sayısını arttırmaktadır.

Bizler Çernobil’i tecrübe eden, Fukuşima’yı dışarıdan izleyenler olarak nükleer santrallere karşıyken şimdi bir de nükleer santrallerin kurulmasının barış sürecine köstek olması ihtimalini düşünmeli ve gündemden hiç de ayrı olmayarak bir kez daha Nükleer Santrallere Hayır demeliyiz!

Mart 2014 Fukushima’nın yıldönümünde tecrübelerini anlatması için davet ettiğimiz, İstanbul, Sinop ve İzmir’de Fukuşima’yı anlatan Fukuşima Tanığı Serbest Gazeteci Yazar Toshiya Morita’nın da sunumunun sonunda kullandığı slogan: “Power to the people!” (Güç ve yetki insanlara!) düşüncesinden yola çıktık.

Nükleersiz.org ve Yeşil Düşünce Derneği olarak nükleer santralleri insan gücüyle ülkemize sokmayacağımızın sembolü olması için bu farkındalık projesine imza attık.

Bu proje ile Amatör Kürekçi Hüseyin Ürkmez Hopa’dan İstanbul’a 1500 km’yi 3,5 m’lik sandalıyla motorsuz ve yelkensiz olarak kürekle geçiyor. Yaklaşık 3 ay süren proje 2 Kasım Pazar günü Hüseyin Ürkmez ’in sandalıyla İstanbul/Ortaköy ’e varmasıyla nihayetlenecek.

Hüseyin Ürkmez, Nükleersiz bir Türkiye için Hopa'dan başladığı yolculuğuna 2 Kasım Pazar günü Ortaköy'de noktalayacak
Hüseyin Ürkmez, Nükleersiz bir Türkiye için Hopa’dan başladığı yolculuğuna 2 Kasım Pazar günü Ortaköy’de noktalayacak

Amacımız 1986’daki Çernobil Faciasını tecrübe etmiş bir Karadeniz’de hafızaları biraz canlandırmak, nükleer santrallerin nasıl hayatımızın kanseri oluvereceğini, bir kaza halinde hayatımızı bitireceğini anlatmak. Proje süresince sözümüz dilimiz olan Hüseyin Ürkmez arkadaşımız bu amacımızı kıyı kıyı geçtiği her yerde köylülere, balıkçılara, çocuklara, geçtiği il ve ilçe merkezlerinde ekteki basın açıklamamızı okuyarak, insanların evlerinde nükleer santraller hakkında konuşmasını sağlayarak gerçekleştirdi.

Bu süreç, özellikle Giresun, Sinop, Gerze’de Belediye Başkanlarının ilgi göstermesiyle, Samsun Elektrik Mühendisleri Odasının (EMO), Sinop Nükleer Karşıtı Platformun SNKP), Karadeniz Çevre Platformlarının ve üyelerinin basın açıklaması gibi organizasyonları gerçekleştirilmesinde verdiği destekle bayrak yarışındaki gibi uyumlu ve sorunsuz bir şekilde medya ile de paylaşılarak yaşandı.

Hüseyin Ürkmez’in tüm yolculuğu 3-5 günlük kesitler halinde tüm detaylarıyla projenin basın sponsoru olan Yeşil Gazete ’de yazıldı ve internet üzerinden herkesle paylaşıldı ve Türkiye tarafından kabul gördü, kucaklandı. Gösterilen bu dayanışma nükleer karşıtlığımızın birlik bütünlüğü açısından ayrı bir öneme sahiptir.

2 Kasım Pazar günü 13:00’da hep birlikte Hüseyin’i karşılamaya!

Şimdi bayrak yarışında sıra İstanbul’a gelmiştir. Zaman Nükleer santrallere hayır derken Karadeniz’de gösterilen bu birlik ve bütünlüğü İstanbul’da gösterme zamanıdır.

2 Kasım Pazar günü saat 13.00’da sizleri bayraklarınızla, döviz ve pankartlarınızla Ortaköy İskelesine bekliyoruz.

Gelin hep birlikte renkli ve çok sesli olarak bu mücadeleyi büyütelim

“Nükleer santrallere hayır! Ülkemizde Nükleer santral istemiyoruz!” diye haykıralım.

Pınar Demircan

(Nükleersiz.org,Yeşil Gazete)

Japonya, Fukushima’dan 3 yıl sonra bir nükleer santralde üretime başlama onayı verdi

Japonya’nın güneybatısında yer alan Satsumasendai, ülkedeki nükleer enerji üretiminin yeniden başlamasını onaylayan ilk yer oldu. Bu durum, 2011’de gerçekleşen Fukushima faciasından sonra, ülkede nükleer enerji sektörünün yeniden canlandırılması konusunda var olan endişelerin artmasına yol açtı.

Satsumasendai, Tokyo’nun 1.000 km güneybatısında yer alıyor. Şehrin nüfusu 100.000 ve Kyushu Electric Power Co şirketi tarafından işletilen iki reaktörlü Sendai Nükleer Güç Santrali burada bulunuyor. Şehir, uzun süredir iş imkânı ve devlet teşvikleri konularında santrale bağımlı bulunuyor.

 Bir Kyushu Electric Power Co çalışanı, şirketin Sendai güç santrali reaktörlerinin önünde yürürken. Satsumasendai, Kagoshima, (3 Nisan, 2014. Reuters/Mari Saito)
Bir Kyushu Electric Power Co çalışanı, şirketin Sendai güç santrali reaktörlerinin önünde yürürken. Satsumasendai, Kagoshima, (3 Nisan, 2014. Reuters/Mari Saito)

Şehir meclisi 26 üyeden oluşuyor. Bu üyelerin on dokuzu santralin yeniden açılması yönünde oy kullandı. Dört üye santralin yeniden açılmasına karşı çıkarken üç üye ise çekimser kaldı.

Santralin açılmasını, Eylül ayında Japonya Nükleer Düzenleme Kurulu da onaylamıştı.

Fukushima felaketinden sonra uygulamaya konulan yeni düzenlemelerle beraber, ülkedeki nükleer enerji üretiminin bir seneden daha yakın bir tarihte başlaması beklenmiyor. Kyushu Electric Şirketi’nin hala geçmesi gereken işletim güvenlik denetimleri bulunuyor.

11 Mart 2011 tarihinde gerçekleşen Tōhoku depremi ve tsunamisi, Fukushima’da yer alan Daiichi Nükleer Güç Santrali’ni de vurmuştu. Santralde yer alan altı reaktörün üçünde çekirdek erimesi meydana gelmişti. Çevre bölgelerde yaşayan 160.000 insan göçe zorlanmış, bölgede yüksek miktarda su kaynakları, gıda ve hava kirliliği ortaya çıkmıştı.

Felaketten sonra, ülkede yer alan 48 nükleer reaktörün hepsinde üretim durdurulmuştu. Japonya, daha önce ülkedeki elektrik talebinin %30’unu karşılayan nükleer enerjinin yerini doldurmak için fosil yakıt ithal etmeye başlamıştı.

Başbakan Shinzo Abe hükümeti, ülkede nükleer elektrik üretimine yeniden başlanması konusunda ısrarcı. Ancak kamunun büyük kısmında rağbet görmeyen politikalarında yerel yönetim kararlarını kabul edeceğini de belirtti.

Yeniden üretime başlama kararı, Sendai Nükleer Güç Santralinin yakınında yaşayan halkı ikiye bölmüş durumda. Reaktörlerden fayda sağlayan bölge halkı ve santralden faydalanmayan ancak bir felaket durumda radyoaktif sızıntılara aynı derecede maruz kalacak halk arasında tartışmalar sürüyor. Sendai Güç Santrali’ne beş kilometreden daha az uzaklıkta bulunan 30.000 nüfuslu Ichikikushikino’da, yeniden nükleer elektrik üretimine başlanmasına karşı çıkan bir dilekçeyi halkın yarısından fazlası imzaladı.

Karar sürecinde, yeniden üretime başlanmasına dair çevre kasabalarda resmi yetkililer tarafından toplantılar yapıldı. Ancak bu bölgelerde ikamet eden bazı kişiler, kamuya açık bu toplantıların sınırlayıcı olduğunu ve toplantılarda tahliye planlarına dair kaygılara değinilmediğini belirttiler.

Salı günü (dün) Kyushu Electric Şirketi’ne ait Genkai Nükleer Güç Santrali’nde de bir yangın meydana geldi. Şu anda faaliyette olmayan nükleer santralin yardımcı bir binasında çıkan yangın santral çalışanları tarafından söndürüldü. Yaralanma veya nükleer sızıntının olmadığı belirtiliyor.

(Yeşil Gazete, Reuters)

 

 

Somalı madenciler güzergahı Ankara’dan Karaman Ermenek’e çevirdi

Soma’da maaşlarını alamadıkları için bugün Ankara’ya doğru yola çıkan maden işçileri, rotayı 18 işçinin mahsur kaldığı Karaman’ın Ermenek ilçesine çevirdi.

16 soma yürüyüş...
Fotoğraf Sendika.org’dan alınmıştır

301 işçiye mezar olan Soma Holding’e ait Eynez ocağında çalışan madenciler, ‘bakan talimat vermediği için‘ ay sonu gelmesine karşın maaşlarını alamadıkları için TBMM’ye yürüme kararı almıştı.

Öğle saatlerinde Ermenek’teki faciayı duyan işçiler, yürüyüşlerini yarıda kesip Karaman’a yöneldiklerini duyurdu.

Somalı maden işçisi Sefa Köken, Twitter hesabından “Herkesin dikkatine, Ankara yürüyüşümüzü yarıda kestik. Şimdi Karaman’da 18 maden işçisinin mahsur kaldığı Ermenek’e yürüyoruz” dedi. Köken, Karaman’ın ardından Ankara’ya geçeceklerini belirtti.

(Diken)

 

Validebağ’da polis saldırısı

İstanbul’un Üsküdar ilçesindeki Validebağ Korusu’nda yapılmak istenen hukuksuz inşaatı engellemek isteyen gruba, kamyonun geçişini engelledikleri gerekçesiyle biber gazıyla müdahale edildi.

17 validebağ

Validebağ Korusu yakınında bekleyen grup, inşaat çalışması için jeneratör taşıyan kamyonun geçişini engelledi. Gruptakilerin kamyonun şoförü ve bir yetkiliyle tartışması üzerine, bölgede önlem alan çevik kuvvet ekipleri araya girdi. Polis ekipleri, gruba biber gazıyla saldırıda bulundu.

Müdahalenin ardından gruptakiler alandan uzaklaşırken, polis ekiplerinin barikatlarla oluşturduğu güvenlik kordonu genişletildi. Jeneratör taşıyan kamyon, müdahalenin ardından inşaat alanına girdi.

Olay yeri yakınında yeniden toplanan grubun bekleyişi sürüyor.

 

HDP’den sınırdaki IŞİD-asker görüşmesi hakkında Davutoğlu’na soru önergesi

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili İdris Baluken, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) askerleri ve Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) sınırdaki görüntülerini Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi.

16 ışid...

Baluken, Başbakan Davutoğlu’na şunları sordu:

* IŞİD üyeleri ile görüşen askerler kimlerdir? Görüşme talimatı kim tarafından verilmiş ve bağlantı nasıl kurulmuştur?

* Ellerinde silahları olan IŞİD üyeleri ile görüşme yapılmasının hukuki dayanağı var mıdır? Yoksa söz konusu görüşmeyi yapan askerler ve görüşme talimatını verenler hakkında yasal işlem başlatılacak mıdır?

* IŞİD ile yapılan görüşmenin içeriği nedir? Bu görüşmede IŞİD üyeleri ile askerler arasında Kobani’ye yönelik saldırıların koordinasyonu ile ilgili bir bilgi alışverişi ve planlamanın yapıldığına dair kuşkular vardır. Bu konuda merkezi bir talimat var mıdır? Söz konusu görüşmeyi yapan askerler herhangi bir soruşturmaya tabi tutulmuş mudur?

* IŞİD karşı Kobani’deki insanlık direnişine dünya kamuoyunun büyük bir çoğunluğu destek vermektedir. Hükümetiniz ise IŞİD ile mücadele eden Rojava halkına destek vermek bir yana uluslararası güçlerin göndermeye çalıştığı insani ve askeri yardımların ulaştırılması için gereken koridorun açılması konusunda bile büyük sorunlar çıkarmaktadır. Bu durumun orta ve uzun vadede, iç ve dış politikada Türkiye için ortaya çıkarabileceği sorunların farkında mısınız?

* Bir yanda IŞİD saldırılarına direnen Kobani’lilere destek vermek için Suruç sınırına giden köylülerine sınır güvenliği gerekçesi ile gazlı, TOMA’lı müdahaleler yapılırken diğer yanda ise sınırın sıfır noktasında güvenlik güçleri ile IŞİD mensupları arasında toplantı görüntüsü veren görüşmeler yapıldığı ortaya çıkmıştır.

* Bu durumda bakış açınıza göre, sınır güvenliği açısından Kobani’deki direnişe destek vermek isteyen Türkiye’nin kendi vatandaşları, IŞİD mensuplarına göre daha fazla mı tehlikelidir?

* Askerler ile IŞİD mensupları arasındaki görüşmeye dair ortaya çıkan görüntülere istinaden söz konusu görüşmeler hangi sıklıkta yapılmaktadır?

* Görüşmelerin periyotlarına dair elinizde bilgi var mıdır? Bu hususta, bütün dünya kamuoyunun terör örgütü saydığı IŞİD çete yapılanması ile ilişkiden dolayı Türkiye’yi Uluslararası Savaş Mahkemesi’nde yargılanabilecek bir noktaya getiren durumla ilgili bugüne kadar yapılmış idari, mülki ve adli bir soruşturma var mıdır?

* Soruşturmalar kapsamında açığa alınmış askeri, mülki ya da idari personel var mıdır?

(İmc Tv)