Ana Sayfa Blog Sayfa 3740

HSBC’ye kara para aklama baskını

İsviçre polisi kara para aklama iddialarıyla ilgili olarak HSBC bankasının İsviçre’deki yan kuruluşuna baskın yaptı.

5

Savcılar HSBC Private Bank adlı banka ile adı verilmeyen bazı kişiler hakkında “ağır para aklama” şüphesiyle soruşturma yürütüldüğünü açıkladı.

Açıklamada soruşturmanın kara para akladığı ya da aklama faaliyete katıldığından kuşkulanılan başka kişileri de içine alarak genişletilebileceği de kaydedildi.

HSBC bankasının İsviçre kolunun vergi kaçırma ve para aklama faaliyetlerine karıştığı iddiaları üzerine bir araştırma dünyanın farklı yerlerinden elliye yakın medya kuruluşunun oluşturduğu konsorsiyum tarafından yayımlanmıştı.

İddialar bu bankanın 2007 yılında sızdırılan hesapları üzerinde yapılan incelemeler ortaya çıkmış, HSBC kurallarını sıkılaştırdığını bildirmiş ve bir özür yayımlamıştı.

Bankanın İsviçre kolunun müdürü Franco Morra da geçen hafta “Yüksek standartlarımıza uymayan hesapları kapattık” demişti.

(BBC Türkçe)

Avrupa Siyaset Okulu ikinci mezunlarını verdi

Avrupa Konseyi ve Boğaziçi Üniversitesi’nin ortak çalışması olan Avrupa Siyaset Okulu, 20 ilden 35 gence verdiği ikinci eğitimini tamamladı. Ahmet İnsel, Ayşe Buğra, Ergun Özbudun gibi Türkiye’nin önemli akademisyenlerinin eğitim verdiği okulun yeni eğitim dönemi gelecek eylülde başlayacak. Başvurular ise mayıs ayında yapılacak.

9avrupa siyaset okulu

Eğitime 20 ilden 35 genç katıldı. Her siyasi partiden ve çok geniş bir sivil toplum kuruluşu (STK) yelpazesinden gelen katılımcılar 25 ile 35 yaş arasındaydı. Eğitim sırasında ekonomik büyüme, çevre, eğitim, sosyal politikalar, kentleşme konularındaki seçeneklere ek olarak demokrasilerin evrimi ve olmazsa olmazları tartışıldı.

Katılımcılar Ahmet İnsel, Ayşe Buğra, Aziz Çelik, Ergun Özbudun ve Mücahit Bilici gibi hocalardan dersler aldılar. Akademisyenlere ek olarak Mehmet Özhaseki, Melda Onur ve Meral Danış gibi kıdemli siyasetçilerle de biraraya geldiler.

Okul’un direktörlüğünü yapan Hakan Altınay “Kutuplaşmanın ve sert söylemin egemen olduğu bir dönemde bile katılımcılar arasında özgürlükçü bir demokrasi ve birbirimizin hukukuna sahip çıkmak konusunda bu kadar güçlü bir ortak irade çıkması gerçekten sevindirici. Birbizimizi merak etmekten, hesaba katmaktan ve birbirimizle ortaklaşmaktan hala vazgeçmemişiz” dedi.

Okul’un bir sonraki eğitimi Eylül başında Boğaziçi Universitesi’nde gerçekleşecek. Eylül eğitim için başvurular Mayıs ayında başlayacak. Bilgi http://avrupasiyasetokulu.org adresinden alınabilir.

(Radikal)

Dicle Nehri’ne ranta açabilmek için “dere” statüsü

Dicle Vadisi’nden geçen Dicle Nehri’nin çıkış noktasından Bismil ilçe sınırlarına kadar olan kısmı, “nehir” statüsünden “dere” statüsüne alındı. Nedeni ise, nehrin çıkış noktasına kurulu bulunan Kralkızı ve Dicle hidroelektrik barajlarının nehrin debisini düşürmesi. Diyarbakır kent merkezinden geçen bölümünü de kapsayan yaklaşık 60 kilometrelik kısım “Kıyı Kanunu Uygulanmasına Dair Yönetmelik” kapsamında dere statüsüne alındı.

3

Bu statü değişikliği de Dicle’nin şehir içinde kalan bölgesi olan Dicle Vadisi’nin “kıyı hakkı”ndan mahrum bırakılmasına yol açıyor. Yeni statüsü sonucu nehrin 60 kilometrelik bu bölümünün kıyı şeridinde 50 metreye kadar yapı inşa edilebilecek.

Bu değişiklik, DSİ 10. Bölge Müdürlüğünün Orman ve Su İşleri Bakanlığına yazdığı yazıya verilen yanıtla ortaya çıktı. Bakanlık, 3 Şubat 2015 tarihinde verdiği yanıtta, nehrin söz konusu bölümünün “Kıyı Kanunu Uygulanmasına Dair Yönetmelik” ekindeki akarsuların “nehir” tanımına girmediği dolayısıyla “dere” statüsünde sayıldığı kaydedildi.

 

Tarsus’ta onbinler Özgecan için yürüdü

Mersin’in Tarsus ilçesinde vahşice katledilen Özgecan Aslan’ın öğrencisi olduğu Çağ Üniversitesi’nde, protesto yürüyüşü yapıldı. Özgecan’ın okul arkadaşları, saat 09:00 itibariyle üniversite önünde toplanmaya başladı.

1özgecan aslan

Üniversitede toplandıktan sonra D-400 Karayolu’nda yürüyüşe geçen ve çoğunluğunun siyah giydiği binlerce kişi, taşıdıkları mor renkli döviz ve pankartlar, attıkları sloganlarla kadına şiddeti ve Özgecan’ın öldürülmesini protesto etti.

6 bin civarında öğrencinin öğrenim gördüğü okulda ve çevresinde, çevre üniversite ve kentlerden gelenlerle birlikte sabah saat 09.00’dan itibaren toplananların sayısı iki saat sonra yaklaşık 20 bini buldu. Cinayeti protesto etmek için gerçekleştirilen protesto gösterisine Özgecan’ın arkadaşlarının büyük bir bölümü siyah giyinerek katılırken, bazı öğrenciler kanlı kıyafetler giyerek eylemde yer aldı. Adana ve Mersin Büyükşehir Belediyeleri de otobüslerle eyleme katılmak isteyenleri üniversiteye taşıdı.

2özgecan aslan

Öğretim üyeleri ile öğrenci ailelerinin de katılımla destek verdiği eyleme katılanlar daha sonra sloganlar atarak D-400 Karayolu’na çıktı. Karayolunu trafiğe kapatan yaklaşık 15 bin kişiye, sürücüler de klakson çalarak, bir kısmı da araçlarını park edip bizzat katılarak destek verdi. Ellerinde Özgecan’ın fotoğraflarını taşıyan ve aralarında şiddet görmüş bir kadını canlandıran öğrencilerin de bulunduğu topluluk, ayrı kollardan Yenice Mahallesi’ndeki Cumhuriyet Meydanı’na doğru yürüyüp burada toplandı.

Özgecan için yürüyenler, “devlet uyuma”, “kadın yaşam özgürlük”, “kadına kalkan eller kırılsın” sloganları attı. Yürüyüşe, Mersin İdman Yurduspor taraftarları da katıldı.

(Evrensel)

Yeldeğirmeni Dayanışması: “Camın kırılma ihtimali”ne karşı can almak”

Gazeteci Nuh Köklü’nün dün akşam Kadıköy Altıyol’da iç güvenlik yasa tasarısına karşı protesto eyleminin ardından Yeldeğirmeni’nde arkadaşları ile kartopu oynarken bir esnaf tarafından bıçaklanarak öldürülmesinin ardından Yeldeğirmeni Dayanışması bir açıklama yayınladı.

8nuh köklü...

“Bu akşam saat 19:00’da NUH yoldaşın katledildiği Karakolhane Caddesi’nin girişinde karanfillerle anma yapacağız. Bizi bu zor günümüzde ne olur yalnız bırakmayın…” sözleri ile sona eren açıklamanın tam metni şu şekilde;

Yoldaşımızı, canımızı, can arkadaşımızı, Nuh Köklü’yü yitirdik…

Yeldeğirmeni Dayanışması ve Forza Yeldeğirmeni’nden arkadaşımız Nuh Köklü’yü psikopat bir esnaf gözümüzün önünde katletti.

Altıyol Boğa’da saat 20:00’da “İç Güvenlik Paketi”ne karşı ‪#‎direnözgürlük‬ nöbeti tuttuktan sonra mahallemize dönerken kar topu oynamaya başladık. Karakolhane Caddesi’ne geldiğimizde camına sadece bir kar topu isabet eden Aktar dükkanından çıkan KATİL küfürlü bir şekilde, camının kırılma ihtimali üzerine bağırmaya başladı.

Sakinleştirme çabamıza rağmen üslubunu değiştirmeyen KATİL “silahı getirir hepinizi öldürürüm, raporum var ertesi gün de elimi kolumu sallar çıkarım” diyerek dükkana koştu ve elinde bir beyzbol sopasıyla dışarı çıktı. Sopayı savurduğu anda elinden alıp olayı kapatmak için ısrar etmemize rağmen tekrar içeri koşup elinde ekmek bıçağıyla çıkan KATİL önce kendisini engellemeye çalışan kadın arkadaşımıza bıçağı savurdu ve şans eseri bıçak omzunun üstünden geçti. Onu itip erkek arkadaşımıza ulaşan KATİL bıçağı ile montunu kesti ancak yaralayamadı. Ardından karşı kaldırımda kalan başka arkadaşa yönelen KATİL çöp konteynırının arkasına onu sıkıştırıp itince NUH yardıma koştu ve KATİLE müdahale etti ve kayıp düştü. O esnada NUH’a dönüp doğrudan göğsüne saplayan KATİL ayağa kalkarak bıçağı önüne gelene savurmaya devam etti.
On onbeş adım atan NUH yere yığıldı ve sağlıkçı arkadaşımız tampon yapmaya başladı. Bu esnada psikopat halen “bana bir şey olmaz yarın çıkarım” diye bağırıyordu.

Arkadaşlarımız Nuh’u taksi ile hastaneye götürdüler. Bütün bu olanlara ve toplanan yaklaşık 150 kişinin kınamalarına rağmen küfürlerine, kadın arkadaşlara tacizlerine devam eden KATİL dükkana girip bıçağı ve ellerini yıkadıktan sonra telefonda sırıtarak biriyle konuşmaya başladı. Dışarı çıkıp önüne gelene küfür etmeye devam edince mahalleli psikopata müdahale etti ve bu esnada yere düşerken dükkanın kapısındaki camı kırıldı. Bunu açıklama nedenimiz, haberlerde sanki kartopu camı kırmış gibi takdim edilmesidir.

Gezi Direnişinden beri omuz omuza olduğumuz hayat dolu bir yoldaşımızı kaybetmenin hüznü ve öfkesiyle yazıyoruz bu satırları…

Bu bir nefret cinayetidir!

Neşe içinde kartopu oynayan, kadınlı-erkekli bir gruba duyulan nefretin sonucuydu bu olay.

Esnafa polislik yetkisi veren iktidarın yarattığı bir ölümdü… Tahammülsüz, psikopat bir toplumda bir Devrimcinin bu kadar kolay ölmesini hazmedemiyoruz. Bu kadar kolay olmamalı!

O kadar canımız yanıyor ki anlatamayız…

Bu akşam saat 19:00’da NUH yoldaşın katledildiği Karakolhane Caddesi’nin girişinde karanfillerle anma yapacağız. Bizi bu zor günümüzde ne olur yalnız bırakmayın…”

(fakfukfon.wordpress.com)

Medeniyet olayı patladı, fena yenildiniz, hoca – Ümit Kıvanç

Önce manzarayı oluşturan olgular:
• Halihazırda bu ülkede iktidarı ele geçirmiş kadro, girdiği kirli yoldan dönmesine elverecek fırsatları kaçırdı. Zaten istemedi, niyeti yoktu, falan, bunlar önemli değil artık. Eşik geçildi.
• Bu iktidara en azından son dört-beş yılda elebaşılık etmiş insanlar herhangi bir iktidar değişiminde mutlaka yargılanacak. Çünkü büyük suçlar işlediler ve öyle görünüyor ki, daha da işleyecekler.
• Bugünkü muktedirlerin yargılanması için öyle devrim niteliğindeki dönüşümler de gerekmeyecek. Baskısı sömürüsü hilesi olağan standartlarda bir merkez sağ iktidar bile bugünün pisliğini temizlemeden iş göremeyecek.
• Recep Tayyip Erdoğan’ın ustalıkla, kendine yakın herkesi, suç ortağı kılarak soktuğu yörünge, sabit bir yörünge değil. Çekimine kapılıp etrafında döndüğü o şey, mutlak iktidar mıdır, hırsın özü müdür, artık her neyse ona her turda giderek yaklaşan, sonu kaçınılmaz çarpışmaya, infilaka götüren bir yörünge.
• Erdoğan, böyle bir yörünge üzerinde seyahatin ancak mutlak bir gerilim ve düşmanlık, dolayısıyla bir tür savaş ortamında sürdürülebileceğini ve mutlak bir sonu olduğunu iyi kavramış, bunun gereklerini çok iyi bilen bir lider.
• Toplumun keskin hatlarla ikiye bölünmesinden en çok kazançlı çıkacak özne o. Tek koşulla: halk çoğunluğunun ve silahların kendi tarafında bulunması.
• Şu anda bu çoğunluğa sahip olduğunu düşünüyor ve icabında bu çoğunluğu azınlığın üzerine sürerek, kan dökerek, dehşetle, yıldırmayla üstünlük kurmayı göze alabileceğini birkaç sembolik olayda gösterdi, kanıtladı. Normal bir parlamenter-demokraside, “bana oy veren kitleyi evde zor tutuyorum” sözünü söyleyen insanın politika yapma ehliyeti olmaz.
• “Esnaf gereğinde polis olur, alperen olur” da aynı şey. 17 Şubat gecesi Kadıköy’de dükkânının camına kar topu geldi diye değerli bir insanı, demokrat eylemci, gazeteci Nuh Köklü’yü bıçaklayarak öldüren esnaf, şüphesiz özellikle cumhurbaşkanı marifetiyle oluşturulan ortamın tesirinde, belki de doğrudan ürünü. Gezi’nin eli palalısı veya Kocamustafapaşa’da “yarın burada cesetlerinizi sayamazsınız!” diye böğüren şahsiyet, sadece basit birer ilham kaynağı olarak görülemez.
• İç Güvenlik Yasası’yla polisi daha rahat öldürür hale getirme, anlaşılan, işin daha resmî, daha denetimli, istenirse gaddarlaştırılacak, istenirse dizginlenecek yanı olacak. Öbür tarafta, “icraat” şevki ve serbestliği, esnafı şusu busu, her türlü gönüllü katil için geçerli olacak.

Hırsla hars medeniyete karşı

Manzarayı gördük, sorulara geçelim. Sorum, medeniyet şahlanması teorisyeni Ahmet Davutoğlu’na: Kastettiğiniz medeniyet bugün bu yaşadığımız gibi bir şey midir? Gencecik bir kadın vahşice öldürüldüğünde, ona sahip çıkalım mı çıkmayalım mı diye liderin iki dudağına bakılan, sevmediğiniz insanlar sahip çıkıyor diye bin tereddüt geçirilen, buradan doğan kararlılık açığını kadın hakları savunucularına hakaret ederek liderinizin gidermeye çalıştığı, siz Meclis’te muhalif milletvekillerine -kadınlara da!- elinize geçirdiğiniz her şeyi silah edip saldırırken, daha önce palalı saldırgana, “cesetlerinizi sayamazsınız!” diye haykıran mensubunuza gösterdiğiniz teveccühten cesaret alan, “alperen olma” teklifinizi ciddiye alan esnafın kartopu oynayan insanı bıçakladığı… Yoksa bizi böyle teker teker değil de, Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta olduğu gibi, tekbirler eşliğinde topluca katledeceğiniz bir durum mudur o meşhur medeniyetiniz?

Birileri “çağdaş uygarlık seviyesi” diyerek canımıza okudu, memleketin onca zengin dillerini, kültürlerini katletti, bizi cahil bıraktı, ses çıkarınca astı, kesti, işkencelerden geçirdi onyıllarca; şimdi de siz “medeniyet” diye diye mi katledeceksiniz bugünümüzü ve istikbalimizi? Maksadınız, bu toprakların kadim halklarını temizlemede ve mallarını mülklerini bölüşmede işbirliği ettiğiniz düşman kardeşlerinizle beraber millî ve dinî eğitimleriniz aracılığıyla kırıntısını bile tatma şansı vermediğiniz medeniyet kavramıyla ilişkimizi İslâmî usullerle kesmek mi?

Araya beton döktünüz, mesaj duyulmuyor

İstemiyoruz hoca, o medeniyeti! Yalanlığı daha ağızdan çıkmadan anlaşılan laflar, çıkarları gizlemek için ulvîleştirilmiş teraneler, inşallahlara maşallahlara bulanmış sahtekârlıklar istemiyoruz. Verebilecek başka şeyiniz de yok. Gösterebileceğiniz başka hüner yok. Allah’la ilişkiniz, dökülen tonlarca betonun, istiflenen dolarların altında kaldı; çimentoya musluk suyu yerine zemzem katınca çok katlı günahlarınız minik sevimli ibadethaneler haline gelmedi; o sarayın hesabını verebilmek için peygambere yalan söylemek dışında şansınız kalmadı; gerçi zaten onunla münasebetiniz menfaat için hadis cımbızlamaktan ibaret, siz ikinci Sırat Köprüsü ihalesini Cengiz İnşaat’a verme derdindesiniz; Zülfikâr’ı esnafın elindeki bıçak diye tahayyül ettiğiniz için “biz de Ali’yi seviyoruz” diyorsunuz, kastettiğiniz de Ali Ağaoğlu. Biri kitabınızı ters çevirmiş hoca, ne kadar zulmedersen o kadar sevaba gireceğin yazılı ayet yok; “cennet kapısı riyakârlıkla açılır” diye hadis yok, sizi kandırmışlar. Velhâsıl, medeniyet falan yok, hoca. Alevinin mütevazı cemevinin bile bir türlü sığamadığı hangi medeniyet bu? Seninkinden farklı saç teline tahammülün görülmediği hangi medeniyet? Caniliği, zulmü teşvik ederek, çıkarını, hükmünü koruma ihtirasına kapılmış iktidarlar kurarak ne medeniyeti? Yalan üstüne yalan söyleyen muktedirlerle nasıl medeniyet?

Bizi öldürürsünüz de, bu iş size daha pahalıya mal oluyor, hoca. Çünkü sizden sonra artık kimse dindi, medeniyetti diye atıp tutamayacak. Kim dinden bahsetse, hangi kirli ilişkiler içinde olduğunuzu hâlâ tam anlayamadığımız kafa kesen tecavüzcü katillerin spektaküler örgütüyle birlikte siz hatırlanacaksınız. Belki ölümünde bize yas tutturmaya çalıştığınız süflî zorbayı da yanınıza katarlar. Dindarlar çocuklarına üçünüzü gösterip “aman evladım!” uyarıları yaparlar.

Benim yaşımdakiler gün yüzü görmeden göçüp gidecek, biraz daha gençler de sıkıntısını çekecek, ama sonra gelecek olanlar artık sizden arınmış bir memlekette yaşayacak. Çoğu insan, dünyevî iktidar aracı haline getirdiğiniz, insana huzur ve iyi ahlâk verme işlevini yok ettiğiniz halde hâlâ adına din dediğiniz siyaset aracınızın adını bile duymak istemeyecek. Dindar insan, tatmini başkalarına hükmetmekte, zulmetmekte aramayacak; güzel güzel dinini yaşayacak. Başkaları onun huzuruna imrendikçe o kibire kapılmamaya çabalayacak. Dindarı dinsizi, bu memleketin insanları, basbayağı para için, binlerce euro’luk marka takım elbiseler giymek ve marka başörtüler takmak için, dünyanın dinsiz, insafsız, vicdansız bütün öteki zenginleri ne halt yiyorsa onları yemek için insafsızca yok ettiğiniz nehirlere, ormanlara, çayırlara yeniden hayat vermeye çalışacak elbirliğiyle. Öldürttüğünüz çocukların mezarlarına birlikte çiçek koyacak.

Dindarlar, bıçaklı esnaf ve onun kulağına canilik üfleyen reisler için değil, başkalarının iyiliği uğruna ömür tüketen Nuh Köklü gibi insanlar için Fatiha okuyacak. Bir türlü anlayamadığınız bütün büyük hakikat işte burada saklı. Anlayamayacaksınız, çünkü hükmetmek ve zenginlik sizin için bundan daha önemli.

Öldürmekle sindirmekle altından kalkamayacağınız öyle bir yenilgi hazırladınız ki kendinize, hepimizi yok etseniz de kâr etmez artık. Yenildiniz. Ve sahiden medeniyete birçok şey katabilecek hazineyi açgözlülükle paylaşıp yediğiniz bitirdiğiniz için, omuzlarınızdaki, sırf sizden olmayanlara karşı işlediğiniz suçların vebalinden de daha ağır yük. Dik yürüyemeyişiniz, yanılsamayı sürdürmek için durmadan diklenmeniz bundan.

Bu yazı riyatabirleri.blogspot.com.tr/ den alınmıştır

16ümit kıvanç

 

 

Ümit Kıvanç

Özgecan, Michelle ve Biz – Niçin daha fazla bekleyemeyiz – Ömer Madra

Önce Yeşil Gazete’de bizim Özgecan’ın yazısını gördüm: Özgecan #sendeanlat:

Sevgili Özgecan,

Sen de anlat:

Senin adını da hep Özge Can diye yazıyorlar mıydı?

Senin adın da Leyla bir özge candır şarkısından mı geliyor?

Özgecan, gözlerin ne kadar da güzel…

Senin annen de seni kara gözlü ceylan diye sever miydi?

Canım Özgecan.”

 *** 

Ardından,  Chomsky’nin son mülakatını okudum: Torunlarımızın Dünyası: “İşin şakası yok! İnsan türünün tarihinde ilk kez, torunlarımızın haysiyetli bir hayat sürdürüp sürdüremeyeceği konusunda belirleyici kararları bizzat almak zorundayız. Bu, daha önce hiç olmadı. Daha şimdiden, dünyadaki canlı türlerini olağanüstü boyutta yokeden kararları aldık bile.”

***

Ardından, 8 yıl önce “Niçin Daha Fazla Bekleyemeyiz”* kitabına yazdığım önsözü hatırladım:

“Bu kitabı, 7 yaşındaki torunuma ve 21 yaşında hiç tanımadığım bir genç kıza ithaf ediyorum. ‘Ben kimim?’ gibi soruları sormaya başlayan torunum Oryan’a bazen geceleri uyumadan önce küresel iklim değişikliğini anlatan çocuk kitapları okuyorum. Ona pek yakında okuyacağım bir başka şey de, işte o tanımadığım genç kızın, üniversitesinde Çevre Dersleri 151 sınıfında yazdığı son kompozisyon olacak.

14Michelle Gardner-Quinn

Michelle Gardner-Quinn şöyle yazıyor, “Buna İnanıyorum” başlıklı ödevinde:

“Hayatın her türüne büyük saygı gösterilmesi gerektiğine inanıyorum. İnsanlığın yeryüzüne ve deneyimlerimizi paylaştığımız tüm hayata karşı sorumluluğu olduğuna inanıyorum.[…]

Büyüdükçe, hayata karşı gösterdiğim bu büyük saygının insanlığın tamamı tarafından paylaşılmadığını gördüm. Doğal dünyayı bir hayatlar topluluğu olarak görüp ona saygı göstermek yerine, çevreye sömürülecek kaynaklar bütünü olarak değer biçilmekteydi. Sanayileşme hayatı da bir endüstriye dönüştürmüş durumda: İnsan yaşantısını zenginleştiren çeşitliliğin özünü sistemli olarak imha ediyor. Kendi başımıza açtığımız ekolojik kriz öyle bir noktaya vardı ki, artık sadece kenarda köşede kalmış, münferit canlı alanlarını tehlikeye sokmakla kalmıyoruz. Sanayimizin ihtirasları yüzünden atmosfere öyle çok zehir boca etmekteyiz ki, gezegenimizin iklimi ürkütücü bir hızda değişiyor. […]

Bu krizi dizginlemek için pek az şey yapılıyor; kendi ömrümüz içinde dünya denen bu gezegenin ekolojik olarak yerine getirdiği işlevlerin sonsuza kadar değiştiğine tanık olacağız. […]

Bütün hayat formlarına olan bağımın beni, yan gelip yatarak bu büyük felaketi seyretmekten alıkoymakta olduğuna inanıyorum. […]İnanıyorum ki, ister arka bahçemde, isterse dünyanın öbür ucunda olsun, hiçbir canlı, insan hırslarının sonucu olarak acı çekmemeli. İklim değişikliğinin gerçekliği şimdi ve burada; bu, bizim kuşağın ve bizden sonra gelecek kuşakların çevre muharebesidir. Tüm hayatın haysiyet ve onurunu korumak için, kendimi dünya çapındaki bu ekoloji krizini önlemeye adıyorum.”

Zalim dünya. Vermont Üniversitesi son sınıf öğrencisi ve küçük yaşına rağmen yılların çevre aktivisti olan güzelim Michelle, 2006 yılı Ekim ayında, yukarıda birazcık alıntı yaptığımız bu manifesto benzeri çarpıcı sınıf ödevini hocasına teslim ettikten iki gün sonra kaçırıldı, ırzına geçildi, sonra da boğularak hunharca öldürüldü. (‘Dünyanın Hali’ni bu mikrokozmik örnekten daha iyi ne verebilir?)

Yirmi bir yaşındaki çevre muharibinden bize kalan anahtar kelimeler şunlar:

Hayat, hayat bağları, saygı, sorumluluk, paylaşma, çeşitlilik, haysiyet, onur, muharebe…

Hepsi hepsi bir avuç, evet, ama hem epey kapı açmaya yetecek sayıdalar, hem de bir arada çok iyi gidiyorlar… Ve ben de, içinde bu kelimelerden bolca geçen şu çalkantılı kitabı, bir “çocuk kitabı” olmamasına rağmen, küçük sarışın torunum Ori’ye geceleri usulca ve fakat çabuk çabuk okumayı planlıyorum. Tabii okurken okurken, o gözleri yavaşça kapanıp uykuya geçmeden önce, fonda, bize Beatles’dan bir şarkı eşlik edecek pesten, mırıl mırıl:

Michelle, ma belle.

Sont les mots qui vont très bien ensemble,

Très bien ensemble…

Ve torunum anlayacak.”

***

İşte böyle…

*(Küresel Isınma ve İklim Krizi – Niçin Daha Fazla Bekleyemeyiz, Ömer Madra – Ümit Şahin, Agora, 2007)

Michelle Gardner-Quinn ‘in (1985 – 2006) anısına kurulan Michelle’s Earth Foundation çevre adaleti ve çevre koruma konularında, ağırlıklı olarak gençleri eğitmek üzere pek çok faaliyette bulunuyor.www.michellesearth.org/

Bu yazı acikradyo.com.tr/ den alınmıştır

13ömer madra

 

Ömer Madra

Gazeteci Nuh Köklü öldürüldü

İstanbul Kadıköy Yeldeğirmeni’nde arkadaşlarıyla kartopu oynarken camına kartopu isabet eden esnaf tarafından bıçaklanan gazeteci Nuh Köklü hayatını kaybetti.

Arkadaşları ile Yeldeğirmeni Mahallesi Karakolhane Sokak’ta kartopu oynayan gazeteci Nuh Köklü, camına kartopu isabet eden aktar dükkanı sahibi Serkan A. tarafından bıçaklandı.

12Nuh Köklü

Göğsünden bıçaklanan Köklü’nün, ambulansla Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılırken kalbi durdu ve ve tekrar çalıştırıldı. Köklü, hastanede müdahaleye rağmen kurtarılamadı.

Olayın ardından Köklü’nün arkadaşları ve vatandaşlar, tehditler savurmayı sürdüren şüpheli esnaf Serkan A’yı darbetti. Polis ekipleri, Serkan A’yı gözaltına aldı.

Nuh Köklü’nün arkadaşı Avukat Tamer Doğan olayı şöyle anlattı:
“Yeldeğirmeni Dayanışması’ndan bir grup arkadaş olarak İç Güvenlik Yasası’na tepki olarak Boğa’da bir etkinliğimiz oldu. Oradan dönerken kartopu oynamaya başladık. Karakolhane’ye girdiğimizde olayın olduğu sokakta köşe başında camına bir tane kartopu geldiğini iddia eden esnaf dışarı çıktı ve çok kaba konuşmaya başladı. Kadın arkadaşlarımız uyardı. Ona rağmen sakinleşmedi ve içeriden beyzbol sopasıyla çıktı. Yaklaşık 10-15 kişiydik. İstesek çok rahat döverdik. ‘Ben deliyim size silah getirir sıkarım, yarında hastaneden çıkarım’ diye bir beyan da bulundu. Ve sopasını elinden almamaıza rağmen gitti içerden ekmek bıçağıyla çıktı. Ekmek bıçağını şuursuzca sallamaya başladı. Ve bir kadın arkadaşımız önüne geçti. Onun omzunun üstünden salladı önce. Ondan sonra başka bir erkek arkadaşımızın montunun göğüs kısmını kesecek şekilde savurdu. Yetmiyormuş gibi Emrah diye bir arkadaşımızı köşeye sıkıştırdığında, rahmetli Nuh arkadaşımız koşarak yardıma gitti. Nuh onun belinden tutmaya çalışırken kayıp düştü. Nuh yerde sırtüstü yatarken ekmek bıçağını sert bir şekilde sapladı ve Nuh feryat etti. Ayağa kalkabildi. 10-15 adım attı yere yığıldı. Ona rağmen bu katil halen açıklamalar yapmaya devam etti. Elinde Nuh’u vurduğu kanlı bıçağıyla. Hukuku iyi bildiğini aklının yerinde olduğunu bize gösterdi. ‘Ben yarın çıkacağım rahatım’ dedi. Hatta yetmiyormuş gibi içeri girdi bıçağı sakladı. Öğrendiğimiz kadarıyla bıçağı ve elini yıkamış. Sonra dışarı çıktı ve halen daha küfürlü ve tacizkar açıklamalarına devam etti. Çok kişi toplanmıştı yaklaşık 100-150 kişi ve herkes olaya tanıktı. Kartopu sadece cama isabet etmişti. Bunun üzerinden Nuh’u katletti bu esnaf. Bu bir nefret cinayetidir” dedi.

 

İç Güvenlik Yasası görüşmelerinde Meclis karıştı: Kürkçü ve Çam yaralı

TBMM’de devam eden İç Güvenlik Yasası görüşmelerinde Meclis’te çıkan olaylarda CHP İzmir milletvekili Musa Çam ve HDP Mersin milletvekili Ertuğrul Kürkçü yaralandı.

CHP Hatay miletvekili Mevlüt Dudu attığı tweet’de AKP’li vekillerin çekiçle saldırdığı iddiasında bulundu: “AKP’nin Mecliste milletvekillerine saldırdı. Yaralı milletvekili arkadaşlarımız var. Musa Çam fenalık geçirdi. Aykut Erdoğdu, Mahmut Tanal ve Ertuğrul Kürkçü yaralı. AKP’li vekiller başkanlık divanindaki çekiç ile saldırdılar.”

çam kurkcu meclis(Yeşil Gazete)

Küresel Çevre Fonu’nun (GEF) 20 yıllık deneyimi kitaplaştı, “Doğal Öyküler”

Küresel Çevre Fonu ( GEF – Global Environment Facility) Küçük Destek Programı’nın (SGP) Türkiye’deki 20 yıllık deneyimini farklı bölgelerden örneklerle anlatan DOĞAL ÖYKÜLER kitabı çıktı.

9

Yıldıray Lise’nin kendi blog adresi yildiraylise.wordpress.com dan aktardığına göre kendisinin de yayıncılarından ve editörlerinden biri olduğu kitabı Türkiye Ormancılar Derneği tarafından basıldı.

GEF Küçük Destek Programı’nın (GEF SGP) Türkiye’deki 20 yıllık deneyimini örnek projelerle anlatan kitap, 2014 yılı sonuna kadar desteklenmiş olan 236 proje içinden seçilen 25 farklı proje ile Küre Dağları ve Datça Bozburun Yarımadaları’nda desteklenen tüm projelerin deneyimlerini proje yöneticilerinin gözünden güzel fotoğraflar eşliğinde paylaşıyor. Ayrıca, proje deneyimlerinin yanında GEF SGP’nin desteklediği yayınları, toplantı ve çalıştayları da kitapta bulmak mümkün.

Detay bilgi için yildiraylise.wordpress.com

(Yeşil Gazete)