Ana Sayfa Blog Sayfa 3620

Fenerbahçeli futbolcu Mehmet Topal’a silahlı saldırı

Fenerbahçe Spor Kulübü futbolcusu Mehmet Topal’a bugün (11 Ağustos Salı) takımla birlikte yaptığı antrenmanın ardından kendi aracı ile kulübün Samandıra’daki tesislerinden ayrıldığı sırada silahla ateş açıldı. Sancaktepe gişelerine girdiği sırada açılan ateş sırasında Mehmet Topal, aracının camlarının kurşun geçirmez olması sonucu yara almadan kurtuldu. Aracını uygun bir yere çektikten sonra 155’i arayarak polis çağıran ve Polis merkezine götürülen Mehmet Topal’ın halen ifadesi alınıyor.

9

Fenerbahçe Spor Kulübü’nden yapılan yazılı açıklama şu şekilde,

“4 Nisan 2015 tarihinde Rize deplasmanı dönüş yolunda kafilemize yapılan menfur silahlı saldırının ardından, bugün öğlen saatlerinde futbol takımımızın oyuncusu Mehmet Topal’ın aracına, oyuncumuz araç içerisindeyken silahlı saldırı düzenlenmiştir.

Takımımızın Samandıra Can Bartu Tesisleri’nde yaptığı sabah idmanının ardından, oyuncumuz Mehmet Topal evine giderken, Samandıra gişelerine gelmeden hemen önce kimliği belirsiz kişiler tarafından kurşunlanmıştır.

Oyuncumuz bu silahlı saldırada aracının camlarının kurşun geçirmez özelliği sayesinde  büyük bir şans eseri yara almamıştır.

Bu saldırı silahlı bir terör eylemidir. Ard arda gelen bu saldırıları şiddet ve esefle kınıyoruz.Fail  ya da faillerin en kısa süre içinde bulunup adalet önünde hesap vermelerini bekliyoruz.

Daha önce de faciadan şans eseri kurtulan futbol takımımızın yaşadığı silahlı saldırının aydınlatılmasına yönelik başvurularımızın hala sonuçlanmamasını manidar bulmaktayız.

Tüm devlet birimlerini, yaşadığımız terör saldırılarının aydınlatılması konusunda tekrar göreve davet ediyor, oyuncumuz Mehmet Topal ve Ailesi’ne  ve tüm Fenerbahçe camiasına geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.

FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ”

 

 

Dünya Limit Aşım Günü bu sene 13 Ağustos’a denk geliyor

Alman çevre örgütü Germanwatch, Bonn’daki açıklamasında bu yılın kaynaklarının gelecek 13 Ağustos Perşembe günü tükenmiş olacağını duyurdu.

7

 

Dünyanın limiti bu sene 6 gün daha erken tükenecek

Buna göre, “Dünya Limit Aşım Günü” olarak adlandırılan yıllık kaynakların tükendiği gün bu yıl geçen yıldan altı gün daha erken bir tarihe tekabül etti. Örgüt, kaynak tüketimini ciddi biçimde azaltma çağrısında bulundu.

Germanwatch, dünya nüfusunun ham madde, tarım alanları, su, orman gibi ithiyaçlarının sürdürülebilir şekilde karşılanabilmesi için 1,5 dünya daha gerektiği uyarısı yaptı. Ayrıca bütün ülkelerin Almanya gibi ekonomik faaliyetlerde bulunması halinde bu ihtiyacın 2,6 dünyaya çıkacağı belirtildi.

Aralarında Germanwatch’un da bulunduğu çeşitili sivil toplum girişimleri ve çevre örgütleri, perşembe günü Almanya Federal Hükümetini geleceğe dönük, adil bir kaynak politikası uygulamaya çağırmaya hazırlanıyor.

Germanwatch raporunun Almanca orjinaline buradan erişim mümkün.

(DW Türkçe, Germanwatch.org)

Japonya’da halkın büyük tepkisine karşın nükleere tornistan

Japonya’da Fukuşima faciasının ardından ilk kez bir nükleer reaktör yeniden çalışmaya başladı.

İki yıl aradan sonra ilk kez Japonya’da bir nükleer reaktör yeniden faaliyete geçirildi. Kagoshima’daki Sendai Nükleer Santrali’nin 1 numaralı raktörünün salı sabahı yerel saat ile saat 10:30’ta yeniden faaliyete başladığı duyuruldu.

4

Santralin yeniden devreye sokulmasına halk tepki gösteriyor. Sendai santrali dışında ve Başbakan Şinzo Abe’nin Tokyo’daki konutu önünde toplanan kalabalık protesto gösterileri düzenledi.

5

31 yaşındaki reaktörün tam kapasite çalışması bekleniyor. Cuma gününden itibaren elektrik üretiminin başlaması ve eylül ayından itibaren de yeniden tüketim amaçlı elektrik üretilmesi planlanıyor. Mart 2011’deki Fukuşima faciasının ardından güvenlik standartları sertleştirildiği için ülkedeki nükleer santrallerin faaliyetleri geçici olarak durdurulmuştu. Japonya’da 2013 yılının eylül ayından bu yana nükleer enerjiden elektrik üretilmiyordu.

Eski Başbakan Naoto Kan da göstericiler arasında

6

Ancak Japonya’da nükleer santrallerin yarattığı tedirginlik sürüyor. Yerel medyada yer alan haberlere göre, yaklaşık 200 kişi reaktörün önünde protesto eylemi düzenledi. Protestocuların arasında nükleer enerji karşıtı tutumuyla bilinen eski Başbakan Naoto Kan’ın da bulunduğu bildirildi.

(DW Türkçe, BBC Türkçe)

HDP’nin –Gelecek– Seçimi – Ömer Laçiner

2011’deki genel seçim başarısından itibaren AKP’nin ve bilhassa Erdoğan’ın ülkede otoriter bir muhafazakâr başkanlık rejimi kurmak amacıyla nasıl gözü dönmüş bir politika izlediğini endişe ile gözlemlemiş, bunu Türkiye’nin –aktüel– en ciddi sorunu olarak görmüş ve bu gidişatın önlenmesi için şu veya bu biçimde tavır almış insanlar açısından ülkenin –yeniden– “düşük yoğunluklu savaş” ortamına itilmesinin esas sorumlusu da, açıklaması da gayet basit.

2015 seçim kampanyası başlarken, daha bir ay önce alay-ı vâlâ ile ilan edilmiş “mutabakat”ın R.T. Erdoğan tarafından reddedilmesinden, AKP propaganda, aygıtının hemen tamamen HDP’ye saldırıya tahsis edilmesine, HDP binalarına yapılan ve hemen hiçbirinin faili “nedense” yakalanamayan tahrip, suikast, linç girişimlerine, Diyarbakır’da parti yöneticilerinin basireti sayesinde görece “ucuz atlatılan” alçakça bombalama ve provokasyon tertibine uzanan ve nihayet 8 Haziran’da Başbakan yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın apaçık bir hınçla ifade ettiği “bundan sonra çözüm sürecinin ancak filmini yaparsınız” cümlesine uzanan olaylar ve olgular dizisi yeter de artar bile bunun için.

AKP ve R.T. Erdoğan’ın kendilerine yarayacağı hesabıyla çevirdikleri “çözüm süreci” filminin “iş yapmadığı” kanısına varınca; seçim kampanyası boyunca hazırlığını yaptıkları “düşük yoğunluklu savaş” filmini vizyona soktukları ortada. Bu filmin esas oyuncuları onlar. Bunu anladık ama ya yardımcı oyuncular?

Bu korku ve dehşet filminde mağdur konumuna oturtulan HDP’den söz etmiyorum. Kasdettiğim, örneğin Suruç katliamının akabinde, bütün ülkenin ve dünyanın gözleri öfke ve suçlama ile yüklü olarak IŞİD ve AKP iktidarına yönelmiş iken, âdeta “ben de buradayım” derecesine Viranşehir’de iki polisi uyurken katleden mensuplarının bu alçakça fiilini “’meşru misilleme hakkı” diye onaylayan Kandil’deki zevat, bu filmin dışında mıdır?

Kaldı ki daha ortada Suruç katliamı yokken, AKP ve R.T. Erdoğan kendilerine şok yaşatan seçim sonuçlarının başlıca müsebbibi saydıkları HDP’ye duydukları kini gizleyememenin ve buna legal bir karşılık verememenin apaçık aczi içinde kıvranıp dururlarken; Kandil’deki bu zevat bir bildiri yayınlamıştı. Bu bildiride, AKP’nin bile henüz resmen geçersiz saydığını ilân edemediği fiili ateşkes durumunun HPG tarafından artık kaale alınmayacağı duyuruluyor; bölgedeki askeri baraj şantiyelerine, yol inşaatlarına saldırıların başlatılma emri verildiği ifade ediliyordu.

Bu metni ilk okuduğumda, onu okumuş ve benimle aynı endişeleri taşıyan konuştuğum kişilerle “nereden icap etti bu, ne anlama geliyor” diye kaygı içinde kalmıştık. Elbette ki o HPG sözcüleri, ateşkesi bozmalarının yüzlerce –çoğu da haklı görülebilecek– gerekçesinden söz edebilirlerdi ve ediyorlardı da. Sırf HDP’ye 2015 seçim kampanyası döneminde reva görülen davranışlar, tertip ve provokasyonlar bile yeterdi bunun için. Ama sorun tam da şu gelinen noktada; HDP tüm engellemelere rağmen seçimin tek galibi, aldığı oyun en az iki katı bir prestij ve sempati halesi ile donanmış; önde gelen yönetici ve kadrolarının siyasal olgunluğu ve üstün nitelikleri ile dikkati çekmiş; özellikle AKP ve Bay Erdoğan karşısında bariz bir moral üstünlük konumu sağlamışken; o gerekçelerle silahlı eylem başlatmanın hangi akla hizmet edebileceğidir.

Aynı soruyu PKK’nin tamamen silah bırakmamasının sorumluluğunu HDP’ye yüklemeye kalkışan AKP yetkililerine Selahattin Demirtaş’ın son derece haklı olarak doğru adresin Abdullah Öcalan olduğunu bir kez daha ifade eden sözlerine KCK eşbaşkanı Bese Hozat’ın verdiği öfkeli cevap nedeniyle de sorabiliriz.

Bese Hozat, özetle “silah bırakmak için Apo’yu adres göstermek büyük bir yanlıştır; bu yaklaşım son derece yanlış ve apolitiktir. AKP’nin oyununa gelmektir” diye buyurmuş.

Selahattin Demirtaş, defalarca AKP-HDP ve Öcalan arasındaki görüşmeler sonucunda PKK’nin silah bırakmasının koşullarını ve icrasını belirleyen bir mutabakata varıldığını ama AKP’nin –herhalde R.T. Erdoğan’ın zorlaması ile– bundan caydığı, Abdullah Öcalan’ın PKK’ye silah bırakma çağrısı yapabilmek için AKP hükümetinden beklediği, sözü verilmiş jest yapılmadığı için sessiz kaldığını ileri sürdü. AKP yetkilileri de –çok büyük ihtimalle ortada henüz açıklanmamış bir belge, kanıt olduğu için– bu iddiayı yalanlayamadılar.

Bu durumda Selahattin Demirtaş’ın AKP’ye “samimi iseniz Abdullah Öcalan’la yaptığınız mutabakatı işletin; ona söz verdiğiniz jesti, önkoşulu sağlayın o da çağrısını yapsın” demesi nasıl oluyor da “AKP’nin oyununa gelmek” oluyor? Anlamak gayet zor. Bunu demenin “son derece yanlış” olmasının hikmetini keşfetmek de öyle.

Ama burada benim üzerinde duracağım nokta Bese Hozat’ın Selahattin Demirtaş’ın bu tutumunu, yaklaşımını “apolitik” diye nitelemesi. Bunun gerekçesi, mantığı ne olabilir sorusu.

Kendi cevabımı kestirmeden ifade edeyim.

Kürtler, özellikle şu son çeyrek yüzyılın bölgedeki ve dünyadaki yaşanan olayları, gelişmeleri sonucunda bir halk/ulus ve bir siyasal özne/potansiyel olarak kimsenin ihmal edemeyeceği, mutlaka hesaba katılması gereken bir “güç”, bir “faktör” konumuna, düzeyine geldiler. Bu noktaya gelişte “Kürt faktörünü/gücünü” oluşturan PKK’den Barzani’ye, Goran hareketinden Sünni dindar-muhafazakâr Kürt hareketlerine kadar her siyasal odağın, Kürt isyanlarının ağır yükünü çeken, bedelini ödeyen yoksul Kürt köylülerinden, zuhur eden Kürt burjuvazisine, bu süreçte tarihsel bir bilinç yükselişi ve dönüşüm azmi gösteren Kürt kadınlarına kadar her toplumsal öznenin kendince payı var.

Kürt hareketi bütün bu bileşenleri ile şimdi tarihsel bir kavşakta, bir karar noktasındadır. Bu kararların tümü başlıca iki kategori altında toplanabilir. İlki –şu veya bu şekilde– bir Kürt ulus–devletinin inşasına odaklanmış olanlardır. Diğeri ise; –bölgenin bir eski statükonun kökten yıkılışı ve milli devletlerin açmaza sürüklenmesi hali ve deneyimi yaşadığından hareketle– bölgenin ulus-devletler ötesi –yeni– bir siyasal – toplumsal şekillenmeye yönelmesinin yollarını arayan –sosyalist “ruh”tan esinli– olanlardır.

Anlaşıldığı kadarıyla Kandil’den, PKK’nin silahlı güçleri adına konuşanlar ilk – ulus-devletçi– yaklaşımın mantığında düşünüyor ve davranıyorlar; HDP yönetimi ise ikinci yönelimi temsil etmeye uğraşıyor. Gayet ağır bedeller ödemiş, o bedeller adına konuşabilmenin meşruiyetine sahip “Kandil” ile çatışmanın özellikle Kürt halkının vicdanında bir vefasızlık olarak iz bırakmasından haklı olarak çekiniyor; ama kendi perspektifini sunduğu şu son aylar içinde gerek bütün Türkiye toplumunda, gerekse bölgenin derin acılar çekmekte olan halklarında ve ayrıca dünya ölçeğindeki eşitlik, özgürlük arayışındaki geniş çevrelerde yarattığı umut, edindiği destek ve prestijden cesaretle yoluna devam etmek istiyor.

O nedenle MHP’den AKP’ye muhafazakâr Türk milliyetçiliğinin, Aydınlık ve Sözcü gazetelerinden dillendirilen monden/laik Türk milliyetçiliğine ve onlara “koz” ürettiğine aldırmayan Kürt milliyetçiliğine kadar uzanan yelpazenin salvoları altında olması şaşırtıcı değil.

Ama eğer bu ağır saldırı, kuşatma altında HDP yalnız bırakılırsa, sadece şaşırmış olmayacağız. Onun üzerinden ödenecek gayet ağır bedellerin pasif seyircisi olmanın vebalini de üstlenmiş olacağız.

Mutlaka sakınmamız gereken de budur.

Ömer Laçiner – www. birikimdergisi.com

HDP’den, ters kelepçeli vatandaşları tehdit eden kamu görevlileri hakkında suç duyurusu

HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu, sosyal medyada paylaşıldıktan sonra infial yaratan ve bazı yurttaşların yerde ters kelepçeli olarak yattığı sırada özel harekat polisi olduğu belirtilen bir kişinin “Ne yaptı lan size bu devlet? Türkün gücünü göreceksiniz” dediği videonun ortaya çıkmasının ardından, olay yerindeki tüm kamu personeli hakkında suç duyurusunda bulundu.

33

Suç duyurusu dilekçesinde, 5 Ağustos tarihinde Selahattin Eyyubi Havalimanı’nın kuzeyinde özel bir şantiyede özel harekatın 52 işçiyi göz altına aldığı, 8 Ağustos’ta ortaya çıkan videoda ise özel harekat polislerinin işçilere yere elleri ters kelepçeli bir vaziyette yatırılarak işkence yapıldığı belirtildi.

İşçilerin maruz bırakıldığı tavrın, Kürt yurttaşlara ve HDP’ye oy veren 6 milyonluk seçmene ‘Hepinizi tanıyoruz‘ mesajı verdiğini kaydedildiği suç duyurusu dilekçesinde, tüm kamu görevlilerin tespit edilerek haklarında kamu davası açılmasının zorunlu olduğu da vurgulandı.

 

(Diken)

 

Fikret Otyam, vasiyeti üzerine Hacıbektaş ilçesinde defnedilecek

Böbrek yetmezliği nedeniyle 89 yaşında hayatını kaybeden ressam ve gazeteci-yazar Fikret Otyam’ın cenazesi, 11 Ağustos Salı günü Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesinde bulunan “İz Bırakan Aydınlar Gömütlüğü”ne defnedilecek.

32

Hürriyet Gazetesi’nden Mert Özpamuk’un haberine göre Tedavi gördüğü hastanede böbrek yetmezliği nedeniyle hayatını kaybeden Otyam için ilk tören bugün saat 17.00’da Antalya Hacı Bektaş Veli Kültür Vakfını Cem Evi’nde gerçekleştirilecek. Buradaki törenin ardından sanatçının cenazesi Ankara’ya götürülecek ve 11 Ağustos Salı günü saat 12.30’da Çankaya Kültür Merkez’inde bir tören gerçekleştirilecek.

Otyam’ın vasiyeti üzerine cenazesi buradan karayolu ile Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesine getirilecek ve aynı gün akşam saat 17.00 Çilehane’de yapılacak törenin ardından İz Bırakan Aydınlar Gömütlüğü’ne defnedilecek.

Hacıbektaş ilçesindeki tören için hazırlıkların sürdüğünü kaydeden Hacıbektaş Belediye Başkanı Ali Rıza Selmanpakoğlu, “Gazeteciliğin, ressamlığın ve aydınlanmacılığın koca çınarı Fikret Otyam hakka yürüdü. Tüm ulusumuzun başı sağ olsun, ışıklar içinde kalsın” dedi.

(Hürriyet)

Türkiye Barış Meclisi’nden, “PKK, silahlı eylemlerine son vermeli” açıklaması

Türkiye Barış Meclisi, çatışma ortamının son bulması için PKK’nin zaman geçirmeden silahlı eylemlerine son vermesi, hükümetin de operasyonları durdurması gerektiğini belirtti.

TURKIYE BARIS MECLISI, BEYOGLU CEZAYIR RESTORANTTA COZUM SURECINE ILISKIN BIR BASIN TOPLANTISI DUZENLEDI.  ORTAK ACIKLAMAYI TURKIYE BARIS MECLISI SOZCUSU HAKAN TAHMAZ (SOL 3) OKUDU.  TURAN SARITEMUR, NURCAN KAYA, TATYOS BEBEK, HAKAN TAHMAZ, ZIYA HALIS. SEVGI INCE (SOLDAN SAGA)   FOTOGRAF: TANER YENER/ISTANBUL,(DHA)

Meclis, çatışma ortamını durdurmak için iki yıldır sürdürülen çatışmasızlık durumuna hızla dönmekten başka bir yol olmadığını belirterek taraflara seslendi:

* PKK zaman geçirmeden Türkiye sınırları içerisindeki silahlı eylemlerine son vermeli. Bu çatışmasızlığının gerçekleşmesi ilk önemli ve kıymetli adım olacak.

* Buna paralel olarak, hükümet,  PKK güçlerine yönelik askeri operasyonlarını durdurmalı.

* PKK lideri Abdullah Öcalan’a yönelik görüş yasağına son verilmeli; çatışmasızlığın barışa dönüşmesini sağlamaya dönük rolünü oynaması sağlanmalı. Çözüm Süreci’nin ilerlemesinin önündeki engeller kaldırılmalı; müzakere aşamasına geçilmesi için gerekli mekanizmalar oluşturulmalı.

* Taraflar, siyasal eleştirilerini yaparken veya görüşlerini açıklarken kesinlikle karşı tarafa yönelik nefret dili kullanmamalı.

 

(Bianet)

İskoçya Parlamentosu’ndan GDO’lu ekinlere yasak kararı

İskoçya Parlamentosu, Pazar günü (9 Ağustos) yaptığı açıklamada GDO’lu ürünlerin üretimine yasak getirme konusunda çalışmalar yaptıklarını belirtti.

Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO)'nun ingilizcesi Genetically Modified Organism (GMO)
Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO)’nun ingilizcesi Genetically Modified Organism (GMO)

Gaia Dergi’den Burak Avşar’ın reuters kaynaklı haberine göre İskoçya Tarım, Gıda ve Çevre Bakanı Richard Lochhead, Avrupa Birliği tarafından izin verilen GDO’lu ekinlerin kaldırılması için harekete geçeceklerini kaydetti.

İskoçya Tarım, Gıda ve Çevre Bakanı Richard Lochhead (Görsel: FG Insight)
İskoçya Tarım, Gıda ve Çevre Bakanı Richard Lochhead (Görsel: FG Insight)

Lochhead basına verdiği demeçte, “İskoçya, doğal güzellikleri ile tüm dünya tarafından bilinen bir ülke. GDO’lu ekinleri yasaklamak, gelecekteki temiz ve doğa dostu duruşumuzu sağlayacak. İskoç halkından GDO’lu ürünlere karşı ciddi bir talep bulunduğuna dair hiçbir kanıt yok. GDO’lu ekinlere izin vermenin İskoçya’nın doğa dostu tutumuna zararları olacağı konusunda endişe duyuyorum” dedi.

İskoçya Hükümeti’nin Pazar günü yaptığı açıklama GDO ile ilgili bilimsel araştırmalara bir yasak getirilip getirilmediği konusunda net değil ancak hükümet sözcüsü bu kafa karışıklığını, “GDO’ya ilişkin labarotuar çalışmaları aksamadan devam edecektir” diyerek giderdi.

Amerika ve Asya kıtasında her geçen gün daha da artan GDO’lu ekinler, Avrupa’yı ikiye bölmüş durumda. Bazı çevreci gruplar GDO’nun insan hayatı ve doğa üzerindeki olumsuz etkilerini sorgulayarak hükümetlerinin bir an önce yasak getirmesini talep ediyor. Üreticiler ise yaptıkları araştırmalarda ekinlerin herhangi bir probleme yol açmadığını söylüyor.

(Gaia Dergi, Reuters, Guardian)

Çevre için medya ve iletişim ağı çalıştayının Sinop ayağı tamamlandı

Türkiye Cumhuriyeti ve Avrupa Birliği tarafından ortak finanse edilen Sivil Toplum Diyalogu Pogramı kapsamında 8 Ağustos Cumartesi günü Sinop Öğretmen Evi Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen Dünya Kitle İletişim ve Araştırma Vakfı’nın organize ettiği, Çevre için Medya ve İletişim Ağı Çalıştayı, eş zamanlı olarak Sinop’ta bulunması vesilesiyle Almanya’daki yenilenebilir enerji kullanımındaki yükselen trende dikkat çeken Dr Alper Öktem’in açıklamalarıyla devam etti.

Çalıştay katılımcıları toplu halde
Çalıştay katılımcıları toplu halde

Zaman zaman Yeşil Gazete’de “Güneş Gönüllüsü”adıyla yazıları yayımlanan Dr Alper Öktem yenilenebilir enerjilerin yaygınlaşması için mücadele etmek gerektiğini söyleyerek bunun nükleere karşı önemli bir argüman olduğunu da ifade etti. Nükleerin eski ve yıllardan beri terkedilmeye başlanmış eski bir teknoloji olduğunu, güneş enerjisinin ise yerinde üretim ve yerinde tüketime olanak tanıdığını aktaran Dr Öktem Almanya’da güneşten elektrik üretenlerin sayısının 1,5 milyon olduğunu , bunların 1 milyonunu kendi çatısında küçük çaplı elektrik üreten nihai kullunıcıların oluşturduğunu söyledi.. Dr Öktem’e göre güneş enerjisi bir anlamda katılımcı demokrasiyi getirerek Almanya’da nükleere karşı mücadelenin biraz da çatılarda kazanılmasını sağladı.

Çalıştay’da çevre sorunlarının hukuki aşamalarına değinen Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Baran Bozoğlu ise Türkiye’de Çevre Etki Değerlendirme(ÇED) kavramının ortaya çıkışının Avrupu’ya göre 8 yıl geç olduğunu ve 1992 Şubatında tanışığımız ÇED yönetmeliğinin 7 defa baştan yazıldığını ,17 defa da ufak tefek değişikliğe uğratıldığını söyledi. Bozoğlu, 20 yıl içerisinde çevre politikasının özellikle halkın katılım toplantılarının azaltılması ve ÇED’in demokratik niteliğinin azaltılması amacıyla yapıldığına dikkat çekerek

Dr. Alper Öktem
Dr. Alper Öktem

“Öyle ki artık ÇED niteliğinin kalmadığı noktaya gelmiş bulunuyoruz” dedi.

Sinop Nükleer Kaşıtı Platform’dan Zeki Karataş da Sinop’taki nükleer santral projesi için yapılmakta olan altyapı çalışmaları hakkında bilgi vererek nükleer santralin kurulması plalanan alanın şehir merkezinden 13 kilometre mesafede olduğuna dikkat çekti.

Çalıştay, Bilgisayar uzmanı İlkerBekarslan‘ın bilgisayar üzerinden etkin iletişimi ele aldığı ve KastamonuÜniversitesi Araştırma görevlisi EserAygül‘ün ise sosyal medya kullanımının habercilik açısından önemine ilişkin açıklamalar yaptığı sunumlarla devam etti.

Çalıştayda ayrıca çevre mücadelelerinden başarılı örneklere de yer verilerek mücadelenin temsilcilerinden Merzifon Çevre Platformu adına Eylem Oktay ile Loç Vadisi Çevre platformu adına Zafer Kecin deneyimlerini ve mücadele içerisinde karşılaştıkları zorlukları paylaştı. İz Tv pogramları ve belgeselleriyle tanınan Birgün yazarı Nazım Alpman ise ekoloji mücadelelrine yerel halkın iştirakının önemine vurgu yaparak Merzifon Çevre Platformu ile Loc Vadisi Çevre platformu temsilcilerini kutladı.

Çalıştay sonrasında, katılımcılar Sinop merkezinden ayrılarak 2009 yılında başlayarak 2014 yılına kadar süren termik santral mücadelesini kazanan Gerze’yi ziyaret etti. Çalıştay, katılımcıların Gerze’de Termik santral direnişinin sembolü olan”Direniş Evi”ne gecerek 6 Ağustos’ta Hiroşima’ya ve Nagaski’ye atom bombasının atılışınn 70.yıl anması adına yaptığı basın açıklamasıyla son buldu.

Basın açıklaması metnine buradan ulaşabilirisiniz :  8 Agustos Hiroşima Basın Açıklaması

 

Haber: Pınar Demircan

(Yeşil Gazete)

 

Sinop’ta medya çalıştayı: Aliağa’dan Fukişima’ya, Evrensel’den Yeşil Gazete’ye

Sinop’ta bugün gerçekleşen Karadeniz’de Çevre için Medya ve İletişim Çalıştayı‘nın ardından Evrensel Gazetesi İzmir muhabiri Özer Akdemir ile Yeşil Gazete İklim ve Enerji Haberleri editörü Pınar Demircan‘ın görüşlerini aldık.

19
Pınar Demircan ve Özer Akdemir

Çalıştay esnasında, “Nükleer Santral sevdasının ete kemiğe büründüğü Türkiye gerçeği” başlıklı sunumunda yaşadığı bölge İzmir’de uranyum madenlerinin sondajı ve bölgede terkedilmesini aktaran Özer Akdemir, bu durumun bilimsel raporları da görmezden gelen sonuçlara yol açtığını söyledi. Köprübaşındaki Kasar Köyü, Söke’deki Kısır Köyü ile Gaziemir’deki nükleer atıklardan bahseden Akdemir, ayrıca Uşak Kışladağ altın madeni ile Efemçukuru’ndaki madeni de sunumu sırasında anlattı. Bilirkişi raporlarındaki sahteciliğin de su yüzüne çıktığı Aliağa’ya da değinen Evrensel Gazetesi İzmir muhabiri Özer Akdemir, Şubat ayında Evrensel’de yayınlanan, “Tehlikeli Çarpıtma” başlıklı haberine de referans verdi.

20
Yeşil Gazete İklim ve Enerji Haberleri editörü Pınar Demircan

Çalıştay sonrası Pınar Demircan ile sunumu hakkında sohbet de gerçekleştiren Akdemir, “Ülkemizde nükleer santral sevdası var. Mersin ve Sinop nükleer santralleri için ülkeler ile anlaşma yapılmış durumda. Bunun dışında özellikle Ege bölgesinde 35 – 40 yıllık süreçte uranyum işletmeciliği ve uranyum sondajından kaynaklanan bir sıkıntı yaşandı. Bu sıkıntı da o bölgede sondaj yapılan yerlerin hiçbir önlem alınmadan terkedilip gidilmiş olmasından kaynaklanıyor. Bölgeden kaynaklanan radyoaktif kirlilikte bilimsel olarak ispatlanmış ve belgelenmiş durumda. Özellikle kanser ve anomali doğumlar bölgede sıklıkla görülmekte. Ortaya çıkan bu sorunla baş etmekte yetersiz kalan Türkiye, nasıl nükleer santrallerde her zaman meydana gelmesi olası kazalar ile baş edecek sorusu asıl sorulması gereken sorudur” şeklinde konuştu.

Pınar Demircan ise kendi sunumuna Çevre için Medya ve İletişim Ağı Çalıştayı’nda Yeşil Gazete’yi anlatarak başladığını belirtti. Yeşil Gazete’nin gönüllülük ile işleyen bir gazete olduğunu, bir gönüllü ekip tarafından çıkartıldığını, tüm ekibin yoğun olarak internet üzerinden haberleştiğini vurgulayan Demircan, bunun yanısıra sunumunda geçen yıl Nükleersiz.org ve Yeşil Düşünce Derneği organizasyonunda gerçekleşen “Nükleersiz Türkiye için Kürekle Karadeniz” projesinden den söz ettiğini aktardı.

Sunumunun bundan sonraki kısmında Fukuşima’dan ve Yeşil Gazete’de kaleme aldığı Fukişima yazılarına değindiğini söyleyen Yeşil Gazete İklim ve Enerji Haberleri editörü Pınar Demircan, halen bölgede 43 milyon ton katı atık bulunduğunu ve günde 400 ton radyoaktif suyun okyanusa karışarak Kanada kıyılarına kadar ulaştığını çalıştay katılımcıları ile paylaştığını sözlerine ekledi

 

Haber: Alper Tolga Akkuş

(Yeşil Gazete)