Ana Sayfa Blog Sayfa 3604

Hürriyet Gazetesi’ne ikinci saldırı

Hürriyet Gazetesi, Pazar günü uğradığı saldırının ardından dün akşam da saat 20.30 sularında bu kez daha kalabalık bir grup tarafından ikinci kez saldırıya uğradı. Az sayıdaki polis, saldırganların binaya girişine engel olamadı. Bu arada saldırganların Hürriyet binasına yaklaştığı sırada 4 el silah sesi duyulduğu belirtildi. İstanbul’un ardından Ankara’da da Hürriyet’e yönelik saldırı gerçekleşti.

18

Dün akşam saat 20.30 sularında yaklaşık 100 kişi Hürriyet’in ön kapısı önünde toplandı. Girişte çevik kuvvet polislerinin durdurduğu eylemciler, ‘Ya Allah Bismillah Allahu Ekber’ sloganları attı. Az sayıdaki çevik kuvvet polisi yetersiz kaldı ve daha sonra sayıları artan eylemciler polis engelini aşarak Hürriyet Gazetesi’nin bina kapısına doğru ilerledi.

Polislerin yetersiz kaldığı olayın ilerleyen dakikalarında iki adet TIR ve bir adet kamyonun da giriş kapısında beklediği görüldü.

Eylemcilerin bina içine girmeleri son anda engellenirken taş ve sopalarla binaya yine hasar verdi. Hürriyet Gazetesi güvenlik görevlileri ve polislerin müdahalesiyle eylemciler Hürriyet Gazetesi binası dışına çıkarıldı.

19

Yaklaşık 25 dakika sonra takviye polis ekiplerinin gelmesiyle saldırganlar bina dışına çıkarıldı. Polis ekipleri saldırının ardından Hürriyet önünde güvenlik önlemi aldı.Göstericiler uzun süre Hürriyet gazetesinin dışında slogan atmaya devam etti.

Çok sayıda kişinin karıştığı, büyük maddi hasarın oluştuğu ve polisin gözleri önünde gerçekleşen saldırıda hiçbir saldırganın gözaltına alınmadığı öğrenildi.

Saldırıyı gerçekleştiren ilk grubun gazete önünden ayrılmasının ardından yeni bir grubun Hürriyet önüne geldiği görüldü. Yakllaşık 50-60 kişilik grup bir süre slogan atarak bina önünden ayrıldı.

ANKARA’DA DA SALDIRI

Hürriyet Gazetesi’nin İstanbul’daki merkezinden sonra Ankara’da matbaasının bulunduğu Doğan Printing Center (DPC)  binasına da saldırı düzenlendi.

17

 

Büyük bir araç konvoyu ile DPC önüne gelen eylemciler, Esenboğa Havaalanı yolunu trafiğe kapattı. Araçlardan inen eylemciler, DPC girişindeki kulübeye ve bariyerlere doğru ilerlediler. Bu sırada bazı eylemciler, kaldırım taşlarını sökerek kulübeyi taşlamaya başladılar.

Grubun bina içine girmesini önlemek üzere Hürriyet’in özel güvenlik elemanları duruma müdahale etmeye çalıştı. Atılan taşlar yüzünden kulübenin camları hasar gördü, bariyer ve kameralar kırıldı. Eylemciler, bir süre sonra bina içine girmeden dağıldı.

 

(Hürriyet)

 

[Son Dakika] HDP genel merkezine saldırı! Bina ateşe verildi, yangın söndürüldü

Akşam saatlerinde Ankara’da HDP genel merkezine saldıran yaklaşık 100 kişilik bir grup binayı ateşe vermek istedi. Binanın ikinci katında çıkan yangın itfaiye tarafından kontrol altına alınırken binada mahsur kalanların yan binaya geçerek kurtulduğu bildiriliyor.

Saldırı sırasında HDP tarafından Twitter hesabından yapılan açıklamada “Genel Merkezimiz ağır saldırı altındadır ve polis üzerine düşeni yapmamaktadır” dendi.

HDP Genel Merkezi’ne saldırı anları Periscope’da canlı yayınlandı. Görüntüler şöyle:

(Yeşil Gazete)

Ölüm borazanları karşılıklı çalarken…- Ahmet İnsel

ahmet_inselDağlıca’da PKK militanlarının askeri birliğe kurduğu tuzak ve saldırının insani bedeli çok ağır. PKK’nin bir aydan fazla bir süredir yürüttüğü savunma görünümlü saldırı politikasında bir eşik oluşturuyor. Selahattin Demirtaş, bu saldırı haberini alır almaz Almanya’da yapacağı konuşmayı iptal edip, acilen Türkiye’ye dönerken şu mesajı yayımladı: “Öldürmenin gerekçesi olmaz, insanlarımızı ölüme sürmenin de. (…) Kin ve nefret kusmak yerine, bu felaket tezgâhından çıkışın yollarını hep birlikte bulmak zorundayız. (…)”

HDP Eşbaşkanı, çatışmalar yeniden başladığından beri, sadece hükümeti ve güvenlik güçlerini değil, PKK’yi de ama-fakat demeden çatışmayı durdurmaya açıkça davet ediyor. Bu çağrıya elinde silah bulunduranın üsttenci dilinin baskın olduğu yanıtlar geliyor. Bu çağrıyı değersizleştirmek için, HDP’nin önemini küçümsetme çabası hissediliyor.

1990’larda PKK isyan hareketini esas olarak dağda ve kırsalda verilen silahlı mücadelelerle yürütmüştü. Şimdi ise ağırlık merkezinin orta boy kentlere kaydığını, YDG-H örgütünün ön plana çıktığını ama son Dağlıca tuzağında olduğu gibi, HPG’nin de başka bir koldan saldırmaya devam ettiğini görüyoruz. Bunların saldırı değil, saldırıya karşı meşru savunma eylemleri olduğu iddiasının bir propaganda retoriğinden başka anlamı yok.

HPG, 18 Ağustos’ta yayımladığı bildiride, kentlerdeki olaylarda yer almadığını, “gençliğin amatör eylemlerle kendini savunmaya çalıştığını” iddia etmişti. Bu eylemlerin yapıldığı “mahallelere tanklar ve toplarla girilirse, (…)özerklik serhildanı bastırılmaya devam edilirse” HPG’nin de kentlere ineceğini ilan etmişti. Bugüne kadar 12 kentte demokratik özerklik ilan edildi ve HPG güçleri bu kentlerin bazılarında çatışmalara dahil olmaya başladı. YPG’nin içindeki radikal Kürt gençlerinin denetim dışı olmalarıyla sadece izah edilebilecek bir “serhildan” değil bu çatışmalar ne de amatör eylemler.

Özgür Gündem’de 29 Ağustos’ta yayımlanan bir yazıda, “arka arkaya gelen özsavunma ilanlarıyla, bir aydır bölgede isyan başladığı” iddia ediliyordu. Silahların gölgesinde ilan edilen bu özsavunmanın bir isyan olarak tanımlanmasının hukuki ve siyasal sonuçları, bunun devletin güvenlik güçlerinin operasyonlarına sadece yasal değil, demokratik ilkeler çerçevesinde meşru bir zemin oluşturuyor olması belli ki bunu yazanın umurunda değil.

Bunu hatırlattığınızda, Kürt siyasal hareketinin şahin kanadından gelen yanıt, dünyadaki bütün şiddet fetişisti küçük sol örgütlerin söyleminin bir kopyası. Madem Tayyip Erdoğan’ı diktatör gibi tanımlıyorsunuz, diyor bu ses, o zaman “bu diktatörün faşizmine karşı direnenlerin yaptıklarını terör kategorisi içinde değerlendirmeniz” büyük bir yanılgıdır. “Eller tetikten çekilsin ve AKP’ye teslim olunsun gibisinden bir yol haritasını göstermektedir.” Yani AKP’ye teslimiyet çağrısıdır. Halbuki, diye devam ediyor aynı ses, “Tayyip Erdoğan’ı tekçi ve totaliter bir rejimin temsilcisi ya da yapıcısı olarak görüyorsan, ona karşı da direniş içinde olman doğal hakkındır.” (Özgür Gündem, 7.9.2015) Bu direnişin silahlı olması gerektiği, onun dışındaki direniş yollarının ve siyasal mücadele kanallarının teslimiyet olduğu fikri, sol söylemli silahlı mücadeleyi yüceltenlerin sarıldıkları evrensel meşruiyet örtüsüdür.
AKP hükümeti, kadim güvenlik devleti aklını ve milliyetçi refleks ve korkuları hâkim kılarak, tek başına iktidar olma şansını yeniden yakalamak istiyor. İkidarda kalabilmek için kan akmasını göze alabilen bu güce karşı, PKK direnebilme kapasitesini yitirmediğini, bölgenin ve Kürt siyasal alanının hegemonik gücü olmaya devam ettiğini göstermeye çalışıyor. İki taraf da farklı açılardan HDP’nin temsil kapasitesine sahip olmadığını gösterme çabasında birleşiyorlar.

Ölüm borazanları yeniden karşılıklı çalıyor. Ülkeyi bir kan ve şiddet girdabına sürükleyen bu çılgın güç ve iktidar hırsına ve şiddet fetişizmine karşı, Türkiye’de demokrasiyi, barışı, özgürlükleri, eşitliği savunanların “öldürmenin gerekçesi olmaz” diyen HDP’ye sahip çıkmalarından, onu bütün güçleriyle desteklemelerinden başka çareleri var mı?

Ahmet İnsel – Cumhuriyet

Kan durmuyor: Iğdır’da katliam gibi saldırı

ığdırIğdır’da Dilucu sınır kapısında görevli polis memurlarını taşıyan servis minibüsüne bombalı tuzak kuruldu. Olayda ilk belirlemelere göre 13 polisin hayatını kaybettiği ve yaralıların da bulunduğu belirtiliyor.

Saldırı bu  sabah  saatlerinde Iğdır ile Aralık ilçesi arasındaki Hasanhan Köyü yakınındaki meydana geldi.

Türkiye ile Azerbaycan’ın Nahçıvan Özerk Bölgesi arasındaki Dilucu Sınır Kapısı’nda görev yapan polisleri taşıyan servis aracına yönelik saldırıda, aracın Hasanhan köyü mevkisinden geçişi sırasında daha önceden yola yerleştirilmiş patlayıcı infilak ettirildi.

Patlamayla birlikte savrulan minibüste bulunan 13 polisin hayatını kaybettiği ve ayrıca yaralananlar olduğu belirtildi. Gelen ilk bilgilere göre yaralı polislerden 4’ünün de durumu ağır.

Olayın ardından bölgede geniş çaplı bir operasyon başlatıldığı da gelen ilk bilgiler arasında.

Kaynak:Radikal

Dağlıca vesilesiyle HDP bürolarına ve Kürtlere ırkçı saldırılar

hdp saldırıHakkari Dağlıca’da PKK saldırısı sonucu 16 askerin katledilmesi vesilesiyle yurdun bir çok yerinde HDP bürolarına ve Kürtlere yönelik linç girişimleri yoğunluk kazandı. Güvenlik güçlerinin saldırganları önlemede yetersiz kaldığı görüldü.

Balıkesir, Eskişehir, Edirne,Tekirdağ, Antalya, Kahramanmaraş, Malatya, Denizli, Niğde, Sakarya, İzmir/Dikili ve Sivas’ta HDP binalarına saldırılar yapıldı, HDP bayrakları yakıldı  ve binalara Türk bayrakları asıldı.

Organize bir şekilde geldikleri görülen saldırganların PKK aleyhine sloganlar attıkları görüldü.

Saldırıların bazı bölgelerde Kürtlerin yaşadıkları bölgelere yönlendiği, yer yer çatışmaların çıktığı ve hatta silah seslerinin duyulduğu bildiriliyor. Bazı bölgelerde Diyarbakır’a giden otobüslerin, bazı yerlerde de mevsimlik Kürt tarım işçilerinin saldırıların hedefi olduğu öğrenildi.

 

Yeşil Gazete

Cem Özdemir: PKK kayıtsız şartsız silah bırakmalıdır

cem özdemir Almanya Yeşiller Eş Başkanı Cem Özdemir, partisinin yönetim kurulu oturumunda sonra düzenlediği basın toplantısında, Türkiye’deki PKK saldırılarını kınadı ve PKK’yı tek yanlı olarak silahları kayıtsız şartsız bırakmaya çağırdı.

Özdemir ayrıca, “Biz parti olarak HDP’nin şiddete karşı çok açık ve net tavır olmasını istiyoruz” dedi.
Yeşiller Eş Başkanı Özdemir, Berlin’de düzenlediği basın toplantısında “PKK tek yanlı olarak kayıtsız şartsız ve süresiz silahları bırakıp, ebediyen toprağa gömmelidir. Bir daha da çıkarmamalıdır” dedi.

Türkiye’deki şiddet saldırılarını kınadıklarını vurgulayan Cem Özdemir, Türk hükümetini de bir an evvel barış sürecini yeniden başlatmaya çağırdı. TBMM’deki tüm siyası partilere bu konuda sorumluluk düştüğünü söyleyen Özdemir “Türkiye’deki gelişmelerden endişeliyiz” dedi. Almanya’da yaşayan Türkleri, 1 Kasım’da oy kullanmaya davet eden Özdemir, 1 Kasım seçimlerinde Yeşiller olarak yine HDP’yi destekleme kararı aldıklarını söyledi.

Özdemir, “PKK HDP’nin seçimleri boykot etmesini istiyor. HDP’nin seçimlere katılacağından emin misiniz” sorusuna şu cevabı verdi: “Sayın Selahattin Demirtaş ile önceki akşam uzun uzun konuştuk. HDP seçimlere hazırlanıyor. Demirtaş bize HDP’nin PKK’nın bir siyasi kolu olmadığını ve bağımsız bir parti olduğunu devamlı vurguladı. Zaten aksi bizim için kabul edilemez. Biz parti olarak HDP’nin şiddete karşı çok açık ve net tavır olmasını istiyoruz.”

Kaynak: Hürriyet

Ekvadorlu yaşam savunucularına Kanada mahkemelerinden iyi haber

ekvadorDev petrol şirketi Chevron’a karşı 3 yıldır hukuk mücadelesi veren Amazon Ormanları kıyısındaki bir köyün halkı Kanada mahkelerinde açılmış davayı kazandı.

Ekvador’un Amazon cangılında yer alan ve adı dahi duyulmamış bir köyün halkı, yaşam koşullarına zarar verdiği için Chevron ve diğer petrol şirketlerine karşı direnişe geçmiş, uluslararası hukuk hizmeti veren Yeşil-çevreci ve solcu avukatların el atmasıyla dava açılmıştı.

Açık Gazete’den Emine Zehra Miranda’nın haberine göre Kanada’nın Ontario Eyaleti’nde Chevron ve ortaklarına karşı açılan dava, önceki gün sonuçlandı ve iyi haber geldi. Petrol şirketleri Amazon Ormanlarına verdikleri zarar nedeniyle Ekvador köylülerine 9 buçuk milyar Dolar tazminat ödemeye mahkum edildi. Şirketlerin parayı Ekvador hükümeti nezdinde bir özel hesaba bir yıl içinde yatırması gerekiyor.

Latin Amerika’da petrol ve maden şirketlerince zarar gören çevrelerde yaşamakta bulunan yerli halkın mücadelesine  emsal olması beklenen bu dava, Latin ülkelerinde ve bilhassa Arjantin’in sol-liberal-özgürlükçü basınında geniş yer aldı.

Ekvador köylülerinin sözcüsü avukat Humberto Piaguaje’nin davayı başından beri savunduğu biliniyordu. Piaguaje, Chevron Petrol Şirketinin saldırgan ve yıkıcı bir işletmecilik sergileyerek önüne geleni yerle bir ettiğine dair açıklamaları Kanadalı hakimleri derinden etkiledi, sunulan belgeler ve kanıtları yeterli gören mahkeme uluslararası davayı sonlandırıp tazminatı hak gördü.

1993’den beri bölgede petrol arayıp çıkartan Chevron için daha evvel ABD’deki mahkemeler müracaat eden Ekvator köylüsünün bu başvuruları Amerika’da karşılık görmemişti. Bu kez Kanada’nın verdiği karar, hukuk çevrelerinde bir başarı sayılıp alkış aldı.

www.AcikGazete.com

 

HDP Heyeti’nden, “Cizre’de 6 kişi öldü” açıklaması

HDP Heyeti, Cizre’de iki günde altı kişinin hayatını kaybettiğini, bazı mahallelerde elektrik ve su olmadığını, hastanede sadece bir doktor olduğunu açıkladı.

Cuma gününden itibaren sokağa çıkma yasağı olan Şırnak’ın Cizre ilçesinde bulunan HDP Heyeti, iki günde 6 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı.

Image processed by CodeCarvings Piczard ### FREE Community Edition ### on 2013-04-26 16:15:07Z | http://piczard.com | http://codecarvings.com˜SE1S
Image processed by CodeCarvings Piczard ### FREE Community Edition ### on 2013-04-26 16:15:07Z | http://piczard.com | http://codecarvings.com˜SE1S

“İki yurttaşımız kalp krizi sonucu, bir bebek hastaneye götürülemediği için, 10 yaşındaki bir kız çocuğu ile iki genç de silahlı yaralanma sonucu olmak üzere toplam 6 yurttaşımız yaşamını yitirmiş durumdadır.”

Cizre’de bulunan heyette yer alan milletvekilleri Aycan İrmez, Ayşe Acar Başaran, Enise Güneyli, Faysal Sarıyıldız, Ferhat Encü, Gülser Yıldırım, Leyla Birlik, Leyla Güven, Mahmut Toğrul, Mehmet Ali Aslan, Nursel Aydoğan, Sibel Yiğitalp ve Ziya Çalışkan ortak bir açıklama yaptı.

“Cizre Devlet Hastanesi’nde sadece bir doktor çalışabilmektedir. Diğer sağlık çalışanlarının bir kısmı can güvenliği nedeni ile ilçeyi terk etmiş durumdayken bir kısmı da çatışmalar nedeni ile hastaneye gelemiyorken nasıl oluyor da sağlık ihtiyaçlarının karşılanmasından gururla bahsedebiliyorsunuz?” denilen açıklamada, “İnterneti ve bütün iletişim kaynaklarını keserek halkın ve kamuoyunun haber alma hakkını engelleyerek gerçekleri karartabileceğinizi mi sanıyorsunuz?” sorusu yöneltildi.

HDP Heyeti Şırnak Valisine de, “Sayın Vali sizi Cizre’de uyguladığınız bütün özel uygulamalardan vazgeçmeye ve yasaların tanıdığı yetkilerinize çekilmeye davet ediyoruz. Cizre tercihi yüzünden cezalandırılıyor. Sorunlarımızı barış içinde ve diyalog kurarak çözebiliriz. İhtiyacımız olan tek şey barış. ” şeklinde seslendi.

(Bianet)

Uluslararası Vicdani Ret Sempozyumu’nun ardından 27 genç vicdani reddini açıkladı

Vicdani Ret Derneği tarafından düzenlenen ve 2 gün boyunca Türkiye ve dünyadan vicdani retçilerin katılımıyla İstanbul’da devam eden Uluslararası Vicdani Ret Sempozyumu’nun ardından 27 genç, savaşa tepki göstererek, Galatasaray Meydanı’nda yaptıkları basın açıklaması ile vicdani retlerini açıkladı.

29

“Şimdi vicdani ret zamanı” pankartı açan gençler, “Öldürmeyeceğiz, ölmeyeceğiz”, “Barış için vicdani ret”, “Savaşa hayır barış hemen şimdi” sloganlarını attı.

Basın açıklamasını yapan Vicdani Ret Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Ercan Aktaş, Kürdistan’da AKP eliyle başlatılan savaşın ve katliamların sürdüğünü belirterek, medyada yer alan “5 bin polis Cizre’yi temizlemek için iş başında” başlıklı habere tepki gösterdi. “Nedir istenen? Ülkeyi OHAL’den çıkardık diyenler şimdi OHAL’i aratır bir hale getirdiler. Kentler, sokaklar kuşatma altında” diye konuştu.

30

Etkinlik sırasında okunan basın açıklamasının tam metni şu şekilde,

SAVAŞA HAYIR ŞİMDİ VİCDANİ RET ZAMANI

Damda uyuma… ÖLÜRSÜN!
Ekmek almaya gitme… Gece işten eve dönme… Hayvan otlatmaya gitme… ÖLÜRSÜN!
Sokağa çıkma…
…GİTME!
ASKERE GİTME!
BURASI TÜRKİYE!
ÖLÜRSÜN!

Şimdi Türkiye tam da böyle bir iklimde…

Gerçek anlamda bu ülkede hiçbir zaman barışı yaşamadı halklar; ne “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” zamanında, ne de “Komşularımız ile sıfır sorun” zamanında. Ancak son birkaç yıldır fiili bir ateşkes vardı ve bu günkü gibi ölümler olmuyordu.

Ne zaman değişti durum? Ne oldu da bir an çıkıp bu ülkenin bir bakanı; ““artık bundan sonra barışın filmini çekebilirsiniz” dedi. Aslında bunu bir nedeni çok açık, 7 Haziran da AKP’nin tek başına iktidar olup Recep Tayyip Erdoğan’ın Başkan olamayacağının ortaya çıkması oldu.

Tekrardan bir kez daha, daha önceleri çok defa olduğu gibi şiddet ile süreci götürme kararı verildi. 20 Haziran’da Suruç’ta korkunç bir katliamda 33 yoldaşımızı kaybettik. Devlet bu katliamın hesabını vermeden peşi sıra ölümler gelmeye başladı. Silopi, Varto, Nusaybin, Yükova, Dersim… Ve Cizre, dün, önceki gün, bu gece Cizre’de insanlar sokağa çıktıkları için nişancıların kurşunlarına hedef oluyorlar. İnsanlar yaralılarına sahip çıktıkları için ölüyorlar, AKP’nin medyasının bugünkü manşeti; “5 bin polis Cizre’yi temizlemek için iş başında”, nedir istenen? Ülkeyi OHAL’den biz çıkardık diyenler şimdi OHAL’İ aratır bir hale getirdiler. Diyarbakır’ın Sur ve Siolpi ilçelerinde geceden sabaha saldırı devam etti, gündüz de devam ediyordu. Kentler, sokaklar kuşatma altında…

Bir yandan bunlar yaşanırken öte yandan ölü insanların bedenleri kıyılara vurmaya başladı. Suriye’de yaşanan savaşta hayatını her kaybeden insandan AKP ve de Recep Tayyip Erdoğan sorumludur. Zira Suriye için “savaş, savaş” demek dışında başka bir şey demediler. Şimdi de yıllardır “Kürt meselesini ancak biz çözeceğiz” derlerken bir anda “savaş, savaş” demeleri gibi.

Biz vicdani retçiler, savaş karşıtları, anti-militarsitler yıllardır barış mücadelesi yürütürken savaşın ne korkunç bir şey olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Şimdi savaşın ne korkunç bir şey, halkların çıkarına bir şey olmadığını çok da anlatmaya gerek yok. Artık Türkiye’de halklar, kadınlar, emekçiler, yoksul insanlar bu savaşın kendilerinin bir savaşı olmadığını ifade ediyorlar.

Cumuhurbaşkanı, Başbakan, Genel Kurmay Başkanı ve AKP’li bakanlar insanlar ölmeye, ölerek ail“artık bundan sonra barışın filmini çekebilirsiniz” dedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan insanlar ölmeye, öldürmeye, şehit olamaya çağırarak ailelerini mutlu etmeye çağırılsalar da aileler buna karşılar. Asker ve polis cenazelerin de insanlar; “sizin çocuklarınız askere gitti mi?”, “vatan sağ olmasın”, “özür dilerim çocuğum 18 bin liram yoktu”, “daha kaç genç ölecek?” dedikleri için AKP medyası tarafından hedef gösterildiler, bu ülkenin savcıları bu insanlar için tutuklama kararları çıkardı.

Halklar bu savaşı AKP’nin, Recep Tayyip Erdoğan’ın saltanat savaşı olduğunu söylüyorlar. Bu savaşın bir parçası olmak istemiyorlar. Bu bağlamdaTürkiye’de barışın toplumsallaştırılması için önemli bir süreç içinde geçiyoruz. Bunun bir adımının vicdani ret olduğunu söylüyoruz; savaşın insan malzemesini kurutmak için vicdani retlerimizi yapalım diyoruz. Elbette salt vicdani retlerimizi yapmamız yetmiyor, her şekilde yürüyen barış mücadelesinin içinde olmak, Cizre’de Silopi’de, Sur’ da yaşananlara dikkati çekmek ve bir şekilde orada yaşananlara duyarlı olmak gerekiyor.

Devletin savaş politikalarını boşa çıkarmak için daha etkin bir çalışma içinde olmak gerekiyor, barışın dilini kentlerin sokakların şiddet soluyan dilinin yerine koymak gerekiyor. İşte bizler, yıllardır vicdani ret mücadelesi içinde yer alan insanlar iki gün boyunca bu konuları konuştuk. Vicdani Ret Derneği olarak, 1 Eylül dünya barış günü etkinlikleri kapsamında 2 gün süren Uluslararası Vicdani Ret Sempozyumu’nda bir çok ülkede gelen vicdani retçi, savaş karşıtı bireyler, çeşitli üniversitelerden akademisyenlerle savaşı, militarizmi ve vicdani reddi geniş boyutlarıyla ele alıp tartıştık. İki günlük bu tartışmalardan sonra pratik sözümü söylüyor vicdani retlerimizi paylaşıyoruz.

Daha çok insanı bu savaşa karşı ses çıkarmaya, barış mücadelesinin bir parçası olmaya, askere hayır diyerek vicdani retlerini yapmaya çağırıyoruz.

SAVAŞA HAYIR, ŞİMDİ VİCDANİ RET ZAMANI
ASKERE GİTME, KARDEŞKANI DÖKME
ÖLMİYECEĞİZ, ÖLDÜRMEYECEĞİZ, KİMSENİN ASKERİ OLMAYACAĞIZ

VİCDANİ RET DERNEĞİ”

(Vicdani Ret.org, Bestanuce, DİHA)

Hürriyet’in binasına saldırı

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, PKK’nin Dağlıca saldırısın sonrası ATV’deki canlı yayında sarfettiği  ‘400 vekil alınsa bu durum yaşanmazdı‘ ifadesini çarpıtmakla suçlanan Hürriyet gazetesinin İstanbul’un Bağcılar ilçesindeki binasına AKP Gençlik Kolları üyeleri ve AKP İstanbul milletvekili tarafından tekbir sesleriyle saldırı düzenlendi.

Diken’in haberine göre Pazar gecesi (6 Eylül) 23:00 sularında bina önünde toplanan 200 kişi içindeki bir grup bahçe girişindeki bariyeri kırıp güvenliği aşarak binaya girmeye çalıştı. Bina girişindeki camlar ve döner kapı taş ve sopalarla kırıldı. Saldırganların içeri girmeleri bina güvenliği tarafından güçlükle önlendi. Bina önünde asılı flama ise yakıldı.

28

Hürriyet binasından yayın yapan Radikal.com.tr’den Ezgi Başaran, “Tekbir getiren 200 kişilik bir grup Hürriyet binasına saldırdı, hala ana kapının önünde slogan atıyorlar. Bir polis ekibi mevcut. Hürriyet’e saldıran grup ana kapıyı darp ettikten sonra birkaç metre uzaklaştırıldı, ek polis ekibi talebine şimdilik olumlu yanıt yok” ifadelerini kullandı.

Başaran, Hürriyet’in zemin katında bulunan reklam bölümündeki bilgisayarların da zarar gördüğünü ancak herhangi bir yaralanmanın olmadığını belirtti.

27

Saldırı sırasında bazı güvenlik görevlilerine taş isabet etti. Saldırganlar polis ekiplerinin gelmesi üzerine bahçe dışına çıkarıldılar ancak dağılmadı. Kalabalık AKP ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan lehine sloganlar atarak uzun süre kapı önünde bekledi.

AK Parti Gençlik Kolları Genel Başkanı Abdurrahim Boynukalın, bina önünde yaptığı açıklamada, yalan haberlere karşı olduklarınnı belirterek, “Dağlıca meselesi ve bu konudaki hassasiyet tavan yapmışken, insanların hassasiyeti en üst düzeydeyken, 400 vekille alakalı, Anayasa’da bir değişime gidilemediğiyle alakalı özellikle Doğan medyası ve paralel yapının medyası tarafından ‘400 vekil olsaydı Dağlıca meselesi olmazdı’ gibi bir şeye dönüştürüldü. 8 Haziran’dan beri bu yalanları bolca görüyoruz” diye konuştu.

(Diken)