Ana Sayfa Blog Sayfa 2491

Esmeray, yeni oyunu için destek bekliyor

Feminist trans kadın sanatçı Esmeray yeni oyunu için destek bekliyor. 2019 sonbahar aylarında sahneleyeceği yeni oyunun hazırlıklarını yapan Esmeray, prova, kostüm, reji, yol, tanıtım ve tasarım giderleri için “fongogo” üzerinden bir dayanışma kampanyası başlattı. Henüz 30 destekçisi var ve kampanya 3 gün sonra sona erecek.

Sanatçının yaşam hikâyesini anlattığı Cadı Bohçası, 11 yıldır sahneleniyor. Daha sonra Yırtık Bohça, Kestirmeden Hikayeler ve Pınar Selek’e adadığı Bizim Atölye oyunlarını yazdı ve oynadı. Bugünlerde 2019 sonbahar aylarında sahneleyeceği yeni bir oyunun hazırlıkları içerisinde olan Esmeray, İstanbul’da tiyatro sahneleri ve festivallerde sahnelenmesini planladığı oyunun gösterimi için turnelere çıkmayı istiyor.

Oyunda, yalnızlığa mahkûm edilmiş bir kadının bulunduğu kafesten çıkamama halleri ele alınıyor. Esmeray, oyunda mutfaktan bir türlü çıkamayan, sevgilisinin vejetaryen olması gibi meselelerle uğraşırken bir sürü ikilem arasında kalan bir kadını oynayacak.

Esmeray oyun ve kampanyayla ilgili şunları söylüyor:

“Bu kampanyayı, 2019 Sonbahar sezonunda sahnelemeyi hedeflediğim tiyatro oyunum için başlatıyorum. Çok sevdiğim için 12 yıl önce için amatör olarak başladığım tiyatro zamanla tek geçim kaynağım oldu. Bu süreçte daha da çok sevdim. Sanatın ve tiyatronun insanlar üzerinde yarattığı büyülü etki, tiyatroyu benim için vazgeçilmez kıldı. Bu oyun ile toplumsal cinsiyet algılarını yeniden sorgulamayı ve queer teoriyi sahneye taşıyacak bir ifade alanı yaratmayı umuyorum. “Queer ile ilgili benim de bir çift lafım olsun, anam bacım!” diyerek yola çıktığım bu oyunu sahnelemek için desteğinize ihtiyacım var. “

Kampanyayı şu adresten destekleyebilirsiniz.

 

BM: 70 milyon insan yurtsuz

Dünya çapında 70 milyondan fazla insanın savaş, işkence ve çatışma nedeniyle geçen yıl yerlerinden edildiği saptandı. Birleşmiş Milletler, bunun 70 yıl boyunca kaydedilen en yüksek sayı olduğunu açıkladı.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) savaş, çatışma ve işkence nedeniyle evini terk edenlerin sayısının 70.8 milyona ulaştığını açıkladı. Bu, şimdiye kadar kayda geçen en yüksek rakam. Rapora göre, mültecilerin sayısı 2017 yılına kıyasla 2.3 milyon arttı; 20 yıl öncesine kıyasla ise iki katına çıktı. Her gün ortalama 37 bin kişi evini ve yurdunu terk ediyor.

UNHCR’ye göre veriler aynı zamanda yerinden edilmiş insanların dünya nüfusu içindeki oranının da keskin bir biçimde arttığını gösteriyor. 1992’de her 1000 kişi içinde 3.7 kişi yerinden edilmişti ve bu sayı BM’nin kuruluşundan bu yana kaydedilen en yüksek orandı. Ancak 2018 itibariyle bu oran 9.3 kişiye çıktı. 2018’de de ‘mülteci statüsü’nde olanların sayısı ise bir yıl öncesine kıyasla 500 bin artarak 25.9 milyona ulaştı. 41.3 milyon kişi ise ülkelerini terk etmese de aynı ülke içinde yer değiştirmek zorunda kaldı.

Mültecilerin üçte ikisinden fazlasını Suriye, Afganistan, Güney Sudan, Myanmar ve Somalililer oluşturuyor. Suriyeliler, 6.7 milyonla başı çekiyor; ikinci sırada ise 2.7 milyon ile Afganistan’ı terk edenler geliyor.

Venezuela’dan kaçanlar dahil değil

Yetkililer göre Venezuela’da yaşananlar nedeniyle ülkesini terk etmek durumunda kalanların tamamı kayıt altına alınamadığı için küresel çaptaki gerçek sayı 70,8 milyonun çok üstünde olabilir.

Raporu değerlendiren BM Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi, “Bu rakamlar bize; savaş, işkence ve çatışmalardan kaçan, sığınacak güvenli bir yere ihtiyacı olan insan sayısındaki uzun vadeli yükselişi gösteriyor” dedi.

Rapor, üç temel grup tespit etti. Bunlardan ilki mülteciler oldu. 2018’de ülkesini terk ederek mülteci durumuna düşenlerin sayısı 25.9 milyondu. 2017 yılında bu sayı 500 bin daha azdı. İkinci grup ise 3.5 milyon ile iltica talebinde bulunan ancak henüz mülteci statüsü almayanlar oldu. Üçüncü grup ise  41.3 milyon ile evinden kaçmak zorunda kalan ancak ülkesinin sınırları içinde kalan kişilerden oluştu.

2018 yılında sadece 92 bin 400 mülteci yeniden yerleştirildi. Bu, bir yere yerleşmeyi bekleyenlerin sadece yüzde 7’sine karşılık geliyor.

 

 

FAO’dan sürdürülebilir arazi kullanımı çağrısı

‘Arazi kullanımı planlaması aynı zamanda ekosistem yönetimi, çevresel koruma ve iklim değişikliğine direnci de dikkate almalıdır.’

Türkiye’deki toprak kaynaklarının sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi ve bununla ilgili uygulamaların izlenmesi üzere FAO ile Tarım ve Orman Bakanlığı, bir ulusal eylem planı geliştiriyor. FAO’nun sürdürülebilir toprak yönetimi uzmanı Liesl Wiese, “Bu plan, toprak yönetimi, toprağın durumu ve takibi için bir toprak bilgi sistemi alt yapısının kurulmasındaki öncelikleri belirlemeli. Taslak ulusal eylem planının Ağustos sonuna doğru son haline gelmesi planlanıyor” dedi.

17-19 Haziran tarihlerinde, Ankara’da düzenlenen “Arazi Degradasyonu Dengelenmesi’nde Başarılı Dönüşüm: Gelecek Perspektifi” temalı Uluslararası Toprak Kongresi’nde Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO)  düzenlediği “Sürdürülebilir Toprak ve Arazi Yönetimi” konulu yarım günlük oturum dün gerçekleşti. Oturuma konuşmacı olarak bakanlık temsilcileri ve FAO ile Küresel Toprak Sekreteryası’nın uzmanları katıldı.

Toplantıda arazi degradasyonu, arazi/toprak yönetiminin geliştirilmesi ve FAO’nun entegre arazi kullanımı planlaması üzerine Türkiye’ye verdiği destekler tartışıldı. Burada konuşan FAO Kıdemli Politika Görevlisi Sumiter Broca sürdürülebilir arazi yönetimi için entegre bir yaklaşıma ihtiyaç duyulduğuna dikkati çekti:

“Çok çeşitli arazi kullanıcılarının arazi kullanımı ve arazi degradasyonunun sosyo-ekonomik faktörlerinin sebep olduğu rekabet ortamı, çok taraflı paydaşın katıldığı, küçük çiftçiler için kapasite geliştirici programların olduğu, kırsal kalkınma politikaları ile de bağlantının kurulduğu ve kadınların ekonomik güçlenmesini de içeren bir arazi kullanımı planlamasına ihtiyaç duyulmaktadır”

Broca, arazi kullanımı planlamasının, aynı zamanda ekosistem yönetimi, çevresel koruma ve iklim değişikliğine direnci de dikkate alması gerektiğine vurgu yaptı.

‘Biyoçeşitlilik ve iklim değişikliği dikkate alınmalı’

Doğal kaynakları korumak için sürdürülebilir toprak ve arazi yönetiminin gerekliliğini vurgulayan Tarım Reformu Genel Müdür Yardımcısı Metin Türker de tarımın iklim değişikliğinden en çok etkilenen sektör olduğunu ifade etti.  Kuraklık ve su kıtlığının devam etmesine izin verilirse, bunun eninde sonunda çölleşmeyi de beraberinde getireceğini belirten Türker, ”“Geç olmadan kaynaklarımızın sürdürülebilir yönetimini sağlayacak metodolojileri uygulamaya geçirmeliyiz. Oluşacak krizi yönetmek yerine var olan riski yönetmek için harekete geçmeliyiz” dedi.

Türker şöyle konuştu: “Birçok ülke alan planlaması, arazi degradasyonu, biyoçeşitlilik ve iklim değişikliği arasındaki ilişkiyi kurarken entegre bir yaklaşıma ihtiyaç olduğunu kabul ediyor; ancak henüz bu ilişki alan planlaması düzenlemelerine ve politikalarına yansımış değil.”

FAO, küresel girişimler ve ülke/bölge seviyesinde projeler geliştirmede, hükümetlere politika geliştirerek farkındalık arttırmada, ayrıca alan seviyesinde de çiftçilere ve faydalanıcılara yardım ederek sürdürülebilir arazi planlaması uygulamalarına destek sağlıyor. Örgütün girişimlerinden biri de diğer ekosistem hizmetlerini desteklerken, güvenli gıda için de sağlıklı ve üretken topraklar temin etmek adına gezegenin sınırlı kaynaklarının yönetimini geliştirmeyi amaçlayan Küresel Toprak Ortaklığı. Ortaklığa Türkiye de üye.

Küresel Toprak Ortaklığı bağlamında FAO ile Tarım ve Orman Bakanlığı’nın ortaklaşa geliştirdikleri projelerden biri tarımsal altyapı hizmetlerinin güçlendirilmesiyle, diğeri ise iklim esnekliği ile ekosistem yönetimini geliştirerek gıda güvenliğine yönelik entegre arazi kullanımı planlaması ile ilgili.

 

Johnson ikinci turda da önde

İngiltere’de Muhafazakar Parti liderliği için Boris Johnson ikinci turda da galip geldi. Partinin Avam Kamarası grubunda yapılan ikinci tur oylamada eski Dışişleri Bakanı Boris Johnson 126 oy aldı. Eski Brexit Bakanı Raab, yarış dışı kaldı.

Britanya’da, Başbakan Therasa Mey‘in istifası üzerine iktidardaki Muhafazakar Parti’nin liderlik yarışında, partinin Avam Kamarası grubunda yapılan ikinci tur oylamada eski Dışişleri Bakanı Boris Johnson 126 oyla bir kez daha ilk sırayı aldı. Muhafazakarların parlamentonun alt kanadı Avam Kamarası’ndaki 313 milletvekilinin katıldığı liderlik yarışının ikinci tur oylamasında Johnson ilk turda aldığı 114 oyu 126’ya çıkararak birinci olurken, onu oyunu 43’ten 46’ya çıkaran mevcut Dışişleri Bakanı Jeremy Hunt takip etti.

İkinci turda Çevre Bakanı Michael Gove 41, Uluslararası Kalkınma Bakanı Rory Stewart 37 ve İçişleri Bakanı Sajid Javid 33 oy aldı. Sadece 30 milletvekilinin desteğini alarak 33 oyluk barajın altında kalan eski Brexit Bakanı Dominic Raab ise elendi. Johnson liderlik yarışının favori adayı konumunu korurken, onun başını çektiği AB’den “anlaşmasız ayrılık” seçeneğine en net biçimde karşı çıkan Stewart desteğini sürpriz biçimde 17 artırarak yarışta kalmayı başardı.

Geçen hafta yapılan ilk tur oylamada eski Avam Kamarası Lideri Adrea Leadsom, eski Çalışma Bakanı Esther McVey ve David Cameron döneminde partinin grup başkan vekilliği görevini yürüten Mark Harper elenmiş, Sağlık Bakanı Matt Hancock da yarıştan çekilmişti.

Avam Kamarasındaki üçüncü tur oylamanın bugün yapılması bekleniyor. Oylama turları en çok milletvekilinin oyunu alan iki aday kalana dek devam edecek. Son iki aday partinin yaklaşık 125 bin üyesinin posta yoluyla katılacağı oylamada yarışacak. Partinin yeni lideri ve ülkenin yeni başbakanı olacak isim 23 Temmuz’da ilan edilecek.

 

Bakan Pakdemirli: Sel Allah’ın işi

Araklı’da yaşanan sel felaketi yüzünden bölgeye giden Tarım ve Orman Bakanı Pakdemirli, “Uyarılarımızı yaptık ama en nihayetinde bu işler Allah’ın işi” diye konuştu. Bakan, HES borusunun patladığı iddialarını da yalanladı.

Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, Trabzon Araklı’da yaşanan sele ilişkin olarak açıklama yaptı. 4  kişinin yaşamını yitirdiğini, 6 kişinin de kayıp olduğunu belirten Pakdemirli, “Yani sel, taşkın ve heyelanla ilgili saat 12 civarında uyarılarımızı yaptık ama en nihayetinde bu işler Allah’ın işi. Nerede ne olacağını da bilemiyorsunuz” dedi.

Pakdemirli, dün gece Araklı Kaymakamlığı binası önünde gazetecilere yaptığı açıklamada, gündüz saatlerinden itibaren olayı takip ettiklerini belirterti. Hayatını kaybeden ve kayıp vatandaşlarla ilgili bilgi veren Pakdemirli şunları söyledi. “Kayıplarımızdan bir tanesi Araklı Belediyesi görevlimiz, bir tanesi imam hatip görevlimiz, bir tanesi de vatandaşımız. 7 vatandaşımız hala kayıp. Bunların 3’ü Büyükşehir görevlisi, bir tanesi DSİ görevlisi, 3 de vatandaşımız kayıp. 4 yaralımız var. Yaralılarımızın durumu iyi. Tahliyeleri yapıldı. Helikopterlerle gerekli yerlere sevkleri yapıldı. Onların sağlık durumlarında önemli durum yok” diye konuştu.

 ‘Meteoroloji olarak gerekli uyarıları yaptık’

Bölgenin ayın 13’ünden beri ciddi yağış aldığına dikkati çeken Pakdemirli, “Biz de meteoroloji olarak ciddiyetle ayın 13’ünden beri sürekli rapor yayınlayarak bu bölgeyi takip ediyoruz. Ayın 13’ü perşembe günü ufak çaplı bir taşkın oldu bu bölgede ve hemen 10 tane araç, 3’ü DSİ’nin, 4’ü büyükşehirin, 3 tanesi de Araklı Belediyesinin olmak üzere 10 araçla çalışmalar başladı” dedi.

Pakdemirli, öğle saatlerinde meteoroloji olarak gerekli uyarıları yaptıklarını işaret ederek şunları söyledi: “Yani sel, taşkın ve heyelanla ilgili saat 12 civarında uyarılarımızı yaptık ama en nihayetinde bu işler Allah’ın işi. Nerede ne olacağını da bilemiyorsunuz. Gerekli uyarılar yapılmış olmasına rağmen yani kısaca tabir edecek olursak dağın bir parçasından, dağın bir tarafından kopan bir parça aşağıda dere yatağına geliyor ve dere yatağında sürüklenen çamurlu su aşağıdaki 4 binayı yıkmış. 4 bina ev, altlarında da 2 adet iş yeri var. 2 adet iş yerimizi yıkıyor. Tabii ki bu rusubatlar da bu çamurlu sular da aşağıda eğimin azalmasıyla beraber bir barajlama oluşturuyor. Bu barajlamayla beraber de şu an itibariyle Araklı-Bayburt kara yolu trafiğe kapalı durumda. Sabah saatlerinden itibaren tüm ekipler hem DSİ hem Büyükşehir hem de AFAD‘ın ekipleriyle beraber bu kara yolunun bir an evvel açılması gayreti içerisinde olacağız. Ama burada en önemli olan şu an üzerinde durduğumuz kayıplarımızı 7 tane kayıp vatandaşı buluyor olmak.”

Pekdemirli selin bölgedeki HES’in borusunun patlaması yüzünden gerçekleştiği iddialarını yalanladı; “Tamamen doğal sebeplerle de dağdan bi parça koparak bir heyelana sebebiyet vermiştir. Tabi teselli olarak görebileceğimiz bir şey daha var. Aşağıdaki okulda da geçen cuma itibariyle 200’ün üzerinde çocuğumuz okuyordu. İyi ki okullar tatildi. “diye konuştu. .”

Bakan Pakdemirli, bugün de Trabzon ve çevresinde şiddetli yağış beklendiğini, tahliye edilenlerin yağış bittikten ve tehlike geçtikten sonra evlerine dönebileceklerini kaydetti. . İlerleyen saatlerde de tehlike geçtikten sonra vatandaşlarımız tekrar evlerine dönebileceklerini kaydetti.

Sibirya’da aç kutup ayısı şehre indi

Sibirya’nın sanayi kenti Norilsk’e gelen dişi kutup ayısı, kent merkezinde saatlerce dolaştı. Ayının açlık ve yorgunluktan bitap düştüğü görüldü.

Sibirya‘da yorgun ve aç olduğu görülen bir kutup ayısı Norilsk‘e indi. Doğal yaşam alanından yüzlerce kilometre uzaklaşarak sanayi kenti Norilsk’e gelen dişi ayının yiyecek ararken yolunu kaybettiği düşünülüyor. Açlık ve yorgunluktan bitap düştüğü gözlenen ve kent merkezinde halkın şaşkın bakışları arasında saatlerce dolaşan ayının gözlerinin de iyi görmediği belirtiliyor.

BBC Türkçe’nin haberine göre, kentte ilk olarak Pazar günü görülen kutup ayısı polis ve acil durum görevlileri tarafından izleniyor. Polis memurları, kent sakinlerinin ayıya yaklaşmamaları yönünde çağrılar yapıyor. Rusya’da kutup ayıları koruma altında olduğu için bir uzman ekibin bugün kente gelerek ayının nereye götürüleceğine karar vermesi bekleniyor.


Buzullar üzerinde yaşayan ve küresel ısınma nedeniyle yaşam alanları tehdit altında olan kutup ayıları, yiyecek bulmakta zorlandıkları için son yıllarda yerleşim yerlerine inmeye başlamıştı.  Şubat’ta Rusya’nın kuzeyindeki Novaya Zemlya kasabasını onlarca kutup ayısının istila etmesi sonucu acil durum ilan edilmişti. Üç bin nüfuslu kasabada çöp karıştıran ve kamu binalarına giren ayılar uyuşturularak yakalanmıştı.

Bazı bölgelerde ayıların insanların peşine düştüğü haberleri üzerine birçok aile korkudan çocuklarını okula göndermemişti.

 

300 bilim kadını okyanus kirliliğine karşı yelken basacak

Londra’dan yola çıkacak ekip iki yıl boyunca plastik ve toksiklerin okyanustaki etkilerini inceleyecek.

300 bilim kadınından oluşan bir ekip, okyanus kirliliğini araştırmak üzere yelkenle dünyayı dolaşacak. Ekim ayında, Londra’dan başlayacak yolculukta bilim kadınları iki yıl boyunca plastik ve çeşitli toksiklerin okyanus üzerindeki etkilerini inceleyecek. Bilim kadınları 30 farklı sefer yapacak.

eXXpedition adlı grup, Emily Penn tarafından yönetiliyor. Daha önce çok sayıda okyanus araştırması seferine öncülük eden Penn, kadınların küresel plastik kirliliği ile mücadelede önemli bir rol oynadığını söylüyor. Penn, eXXpedition’ın sadece plastiklerin çevre ve kadın sağlığı üzerindeki etkilerini araştırmayı değil, aynı zamanda STEM ve bilimsel araştırmalardaki toplumsal cinsiyet eşitsizliğini gidermeye de yardımcı olmayı umduğunu anlatıyor: “Bu sorunlardan bazıları, özellikle de vücudumuza giren kimyasallar, kadınları oldukça ilgilendiren bir konu çünkü endokrin bozucular, hormonlarımızı taklit ediyorlar. Ve biz bu problemi bir kadın ekibiyle çözmek istedik. Projenin amaçlarından biri de plastik kirliliği ile mücadele etmek için daha fazla kadına gerekli beceri ve deneyimi kazandırmak.”

Denize ulaşmadan yakalamak…

Plastiğin çevre ve sağlık üzerindeki etkilerine odaklanan bir kadın yelken ekibi olan eXXpedition’ın kuruluşundan bu yana, Penn, dünyanın dört bir yanından kadınların araştırma projelerine katkıda bulunduğu ve sosyal yardım projelerinde görev aldığı 11 seferde yer aldı. Bu seferlerde, Karayipler‘i, Güney Amerika, Kuzey Pasifik Gyre ve Büyük Pasifik Çöp Alanı olarak bilinen devasa deniz çöplüğünü ziyaret ettiler.

Plastikleri temizlemenin kirliliği giderme yöntemlerinden sadece biri olduğunu ifade eden eXXpedition, daha multidisipliner bir eylemin gerekliliğine işaret ediyor. Grubun amacı, plastikleri denize ulaşmadan önce kaynağında yakalamayı teşvik etmek.

eXXpedition’ın seferlerini konu alan bir belgesel şöyle: 

 

Öykü Arin’in ailesinden bakanlığa çağrı: Kan örnekleri acilen incelensin

İlik nakli bekleyen 4 yaşındaki Öykü Arin Yazıcı’nın ailesi, bağışlanan kan örneklerinin bir an önce incelenmesini istedi. Açıklamada, “100 bine yakın kan örneğinin işlenmemiş olması bizleri çok endişelendiriyor” denildi.

Lösemini özel bir türü olan JMML teşhisi konulan ve 6 aydır Antalya Medical Park Hastanesi’nde tedavi gören 4 yaşındaki Öykü Arin Yazıcı’nın ailesi, kök hücre bağışı sonrası toplanan 100 bine yakın numunenin ve yeni bağışlardan elde edilen numunelerin bir an önce taranması için Sağlık Bakanlığı’na bir kez daha çağrıda bulundu.

Öykü Arin’in annesi Eylem Şen Yazıcı, babası Çağdaş Yazıcı ve Öykü Arin’e Umut Ol Ekibi tarafından, dün İzmir’de yapılan basın açıklamasında siyasetçi ve insan hakları savunucusu Akın Birdal, İzmir Tabip Odası Başkanı Funda Obuz ve sanatçı İlkay Akkaya da birer konuşma yaptı.

İzmir Tabip Odası Başkanı Funda Obuz, 2018 Kasım ayından beri devam eden kampanya sonrasında donör olmanın önemini anlatan bir basın açıklaması düzenlediklerini belirterek Öykü Arin Yazıcı ve bütün lösemi hastaları için umut olacak bu kampanyanın yüksek hedeflere ulaştığını söyledi.

150 bine yakın numunenin büyük bir kısmının çalışılmadığını belirten Obuz, “Uyumlu kemik iliğinin bulunması için çalışılması gerekiyor. Herkes için yapılmış bağışlar kişiye özel değildir. O veriler için de ihtiyacı olan kişiler için gerekli bin 700 kişi kök hücre nakli bekliyor. Meslek örgütleri olarak Sağlık Bakanlığı’ndan isteğimiz bu kanların işlenmesi ve uygun olan kişilere teslim edilmesidir” diye konuştu.

‘Numuneler bir an önce işlenmeli’

Öykü Arin Yazıcı ve lösemi hastalarının yaşadıklarını insan hakları sorunu olması nedeniyle burada olduğunu dile getiren Akın Birdal, “Onların yaşamaları için buradayım. 100 bini aşkın numune verilmiş Sağlık Bakanlığınca işlenmesini bekliyorlar ama yok diyorlar. Oysa millet meclisinin açılışında her bir milletvekili insanların yaşam hakkı ve sağlıkları için ant içer. Bunu bakanlardan değil siyasi partilerden ve hepsinden bekliyoruz” dedi.

 ‘Yavaşlık büyük problem’

Donör olmanın uzun yıllardan bu yana süren ve üzerinde çokça durulması gereken bir konu olduğunu dile getiren sanatçı İlkay Akkaya, şunları söyledi: “Nüfusumuza oranla çok düşük olan bağışçı sayısını artırmak için çalışmak bir yana, donörlerin kan örneklerinin incelenmesindeki yavaşlık de çok büyük bir problem. Yıllar önce verdiğim kan örneği incelenmemişti bile. Maalesef bugün de bu problemi aşabilmiş değiliz. Acil olarak kaynak ve personel ayırıp bu konuda seferberlik durumuna geçmek hem Öykü’müz hem de ilik bekleyen diğer canlarımız için en büyük gerekliliktir. Sağlık Bakanlığı ve Türkök bu konuda bir an önce gerekli adımları atmalıdır.’’

 ‘Her dakika çok önemli’

“Sağlık Bakanlığı’na sesleniyoruz: 100 bin numune ‘Öykü’lerin Umudu” başlık basın açıklamasında, “Sevgili Öykü’müz ve tüm lösemi hastaları için geçen her dakika çok önemli. Sağlık Bakanlığı’nda işlenmeyi bekleyen 100 bin kan örneğinin ve yeni bağış yapılan numunelerin içinde belki de Öykü’nün ve Öykü gibi nakil bekleyen hastaların genetik ikizleri var. Söz konusu 100 bine yakın kan örneğinin işlenmemiş olması bizleri çok endişelendiriyor” denildi.

‘Bin 700 hastanın hayatı kurtulabilir’ 

Sağlık Bakanlığı’na aylık 8 bin 500 olan inceleme kapasitesini 25 bine çıkarması nedeniyle teşekkür edilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

“Lakin bu kapasite hâlâ yeterli değil. Çünkü; Türkiye Kök Hücre Koordinasyon Merkezi’nin (TÜRKÖK) verilerine göre, kemik iliği nakli bekleyen yaklaşık bin 700 hasta ve incelenmeyi bekleyen 100 bine yakın kan örneği var. Bu kan örnekleri işlendiğinde yaklaşık bin 700 lösemi hastasının belki de hayatını kurtaracak ve aynı zamanda gelecekteki olası lösemi hastaları için de umut olacak. Buradan Sayın Sağlık Bakanı’na sesleniyoruz: Tedavi edilebilir bir hastalık olan lösemi ile ilgili, Öykü Arin ve tüm lösemili hastalara umut olmanızı ve bizlerin umudunu arttırmanızı, acilen taramaların yapılması için çözüm bulmanızı istiyoruz.”

Açıklamada talepler için imza kampanyası başlatıldığı aktarıldı. Kampanya için  “Öykü Arin’e Umut Ol” web sayfasından katılarak destek olabilirsiniz.

 

Salda’ya kurulan gölet, iş işten geçtikten sonra iptal edildi

Dava avukatı Tuncay Koç: Gölet yapılmış, şu aşamada yıkılması söz konusu değil. Davanın ekolojik anlamı yüksek ama pratikte çok bir anlamı kalmadı. Projenin de gereksiz ve hatalı olduğu da ortaya çıktı.

Burdur’da, Salda Gölü’nü besleyen su kaynakları üzerine Devlet Su İşleri’nin (DSİ) yaptığı gölet projesinin iptali için açılan davada, Isparta İdare Mahkemesi iptal kararı verdi. Ancak dava sürecinde gölet tamamlandı. Gölde DSİ’nin Kayadibi Göleti ve Sulamasına Ait Malzeme Ocakları Projesi’ne ilişkin ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) gerekli değildir’ kararının iptali için 2017 yılında dava açılmıştı. Yeşilovalı üç kişi adına iki yıl önce avukat Tuncay Koç tarafından açılan davada, Isparta İdare Mahkemesi’nce ‘ret‘ kararı verilmiş, karar Danıştay’a temyiz edilmişti.

Danıştay 14’üncü Dairesi ise yerel mahkemenin kararını bozmuştu.

Salda’nın beslenme havzasında

Danıştay’ın bozma kararının ardından yeniden görülen davada, bölgede keşif yapan bilirkişi heyeti rapor hazırladı. Raporda, birinci derece doğal sit alanı içinde kalmasına rağmen gölet için Salda Gölü çevresinden kum alındığı kaydedildi. İnşası tamamlanan göletin, Salda Gölü’nün beslenme havzasında olduğuna da dikkat çekilen raporda, “Salda Gölü’nü besleyen sınırlı sayıdaki su kaynakları göz önünde bulundurulduğunda, Kayadibi Göleti’nin Salda Gölü’ndeki su seviyesinin azalmasına neden olacağı öngörülmektedir” denildi.

Endemik balık türleri tehlikede

Raporda, ‘aphanius splendens’ adlı yosun balığı, ‘pseudophoxinus burduricus’ adlı yağ (çiçek) balığı, ‘cyprinus carpio’ adlı ot balığı ve ‘oxynoemacheilus’ adlı sürüngen damalı yılan balığı gibi endemik türlerin Salda Gölü’nde yaşadığı belirtildi.İnşası tamamlanan Kayadibi Göleti’nde biriktirilen suyun, Salda Gölü’ne ulaşması gereken miktarı, mineraller ile oksijenin düşmesine neden olduğu, bunun da canlıların yaşama ortamının daralmasına yol açtığı kaydedildi.

Bilirkişi raporunda, gölet projesinin doğru olmadığı kanaati de bildirildi.

‘ÇED Gerekli Değildir’ raporunun iptali

Rapor sonrasında Isparta İdare Mahkemesi, Kayadibi göletinin Salda Gölü’nde su seviyesinin azalmasına neden olacağı, bölgenin uluslararası önemde ‘Önemli Kuş Alanı’ sınırlarında, göçmen kuşlar için önemli bir barınma ve dinlenme yeri olduğu, bu alanların yaban hayvanları için de doğal yaşama bölgesi olduğu hususları dikkate alındığında ÇED Gerekli Değildir kararında mevzuata ve hukuka uygunluk görülemediğine hükmetti.

Mahkeme iptali yetişmedi

Davacı avukatı Tuncay Koç, davayı kazandıklarını ancak mahkeme kararıyla iptal edilen göletin, dava sürecinde tamamlandığını söyledi. Koç şöyle konuştu: “En son gittiğimizde biten göleti gördük ancak içinde su yoktu. Tam bir israf projesi. Ancak lehimize karar çıksa da gölet yapılmış, şu aşamada yıkılması söz konusu değil. ÇED’siz duruma düştü. Hiçbir planlama olmadan hassas alanlara böyle proje yapılmamalı. Projede malzeme alımı için bir taş ocağı da vardı ve orası Salda Gölü tampon bölgesiydi. Ancak taş ocağını oradan almamışlar ve başka bir yerden getirmişler. Projeyi de sonra bir miktar değiştirmişler. Dolayısıyla davayı kazansak da sonuç değişmedi. Açtığımız davanın ekolojik anlamı yüksek ama pratikte çok bir anlamı kalmadı. Projenin de gereksiz ve hatalı olduğu da ortaya çıktı.”

 

Hayvan çiftliği atığı yapay göleti öldürüyor

Istrancalar’daki Deveçatak Köyü’nde hayvan çiftiğinden bırakılan atık sular, hayvan içme suyu ve tarımsal sulama amaçlı yapılan yapay gölete bırakılıyor.

Kırklareli Kent Konseyi Çevre Meclisi üyeleri, Istranca Dağları’nda yaptıkları inceleme gezisinde, Deveçatak Köyü‘nün batısında bulunan yapay gölete yaklaşık 500 metre mesafedeki çiftlikten gölete bırakılan koyu renkli ve kötü kokulu atık sıvının, tarlaların ortasından açık şekilde gölete bırakıldığını tespit etti. Trakya Platformu üyesi ve Kırklareli Konseyi’nin Çevre Komisyonu Başkanı Göksal Çidem, köylülerin kendilerine, defalarca ilgili makamlara konuyu bildirmelerine rağmen önlem alınmadığını anlattığını söyledi. Göletin suyunun renginin değiştiğini belirten Çidem, tarlaların içinden geçen atıkların uzun zamandır gölete bırakıldığını anlattı.

Köylülerin ihbarda bulunması üzerine olay yerine gelen jandarma, tespit tutanağı tuttu. Çidem, “İlgili yetkili kim varsa derhal sürece dahil olup görevini yapmalıdır. En kısa sürede kirliliğin önüne geçilerek, kalan temiz su kaynaklarının kayıtsız şartsız korunmasını sağlamaları gerekir” diye konuştu.

Kırklareli Kent Konseyi Çevre Meclisi’nden yapılan açıklamada da Anayasa ve Bilgi Edinme Kanunu’na atıf yapıldı:

Anayasa 56’ıncı maddesinde, “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.

Anayasa 17’inci maddesinin birinci fıkrasında ; “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir”

2872 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin (e) bendinde, çevre politikalarının oluşmasında katılım hakkının esas olduğu, Bakanlık ve yerel yönetimlerin, meslek odaları, birlikler, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşların çevre hakkını kullanacakları katılım ortamını yaratmakla yükümlü oldukları vurgulanmaktadır. Katılım hakkının kullanılması açısından önem taşıyan diğer bir hak da bilgi edinme hakkıdır. Bu nedenle, çevresel karar alma süreçlerinde katılım hakkını bilgi edinme hakkı ile bir arada değerlendirmek gerekmektedir.

“Bilgi Edinme ve Başvuru Hakkı” başlıklı 30’uncu maddesinde de;

“ Madde 30- (Değişik madde ve başlığı: 5491 – 26.4.2006 / m.21) Çevreyi kirleten veya bozan bir faaliyetten zarar gören veya haberdar olan herkes ilgili mercilere başvurarak faaliyetle ilgili gerekli önlemlerin alınmasını veya faaliyetin durdurulmasını isteyebilir. “

Açıklamada, şu ifadelere yer verildi: “Dünyada ki temiz su kaynaklarının hızla tükendiği bir dönemde, Bölgemizde ki temiz su kaynaklarının hızla kirletildiğini görmek gelecek adına endişelerimizi arttırmaktadır. Sıcak yaz aylarında hayvanların su içemediği bir gölet, ancak atık havuzu olur. Atık toplama havuzu olmadan gölet bir an önce  kurtarılmalıdır.

Kirliliği yaratanlar hakkında en hızlı şekilde etkin adli ve idari yaptırımlar uygulanmalıdır. Hayvan  çiftliklerinin su kaynaklarına verdiği zararları ilimiz sınırları içerisinde bir çok defa gördük. Artık görmek, duymak ve koklamak  istemiyoruz.”

Göksal Çidem, Platform olarak köylülerin yanında olduklarını, hukuki süreci yakından takip edeceklerini belirtti.