Ana Sayfa Blog Sayfa 2458

CHP: 15 Temmuz bağışları nerede?

15 Temmuz darbe girişiminde yaşamını yitirenler ve yaralananlar için toplanan bağışlar, aradan geçen üç yıla rağmen ailelere ulaştırılmadı. CHP’li Özel, toplanan paralara ilişkin bildikleri tek resmi verinin 2017’de açıklanan 309 milyon lira olduğunu belirtti.

15 Temmuz darbe girişiminin üçüncü yıldönümü dolayısıyla, toplanan bağışların akıbeti bir kez daha gündem konusu oldu. Darbe girişimini engellemeye çalışırken katledilenler ve yaralananlar için toplanan bağışlar, vakıf süreci tamamlanmadığı gerekçesiyle bir türlü ailelere aktarılmadı.

Cumhuriyet’ten Zehra Özdilek’in haberine göre 15 Temmuz Derneği’nden bir yetkili, “Aile Bakanlığı’ndan biriyle konuştum. Bir vakıf kurulacakmış bu yardımlarla ilgili, bu yardımlar şehit ve gazi ailelerine dağıtılacakmış” dedi.

Özel: iktidarın tutumu düşündürücü

Konunun takipçisi olan ve geçen yıl önerge veren CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel ise “Bir KHK ile söz konusu vakfın kuruluşunun üzerinden neredeyse iki yıl geçmiş olmasına rağmen, henüz vakıf tüzel kişilik kazanmamıştır. Yaratılan rantı kullanmak amacıyla TÜRGEV, TÜGVA, Okçular Vakfı gibi vakıfları çok kısa süre içinde kurmasıyla bilinen bir siyasi geleneğin, şehit yakınlarımız ve gazilerimiz yararına KHK’yle kurulması gereken bir vakfı bir türlü oluşturamamış olması düşündürücüdür” dedi.

Toplanan para miktarına ilişkin olarak bildikleri tek resmi verinin, Ocak 2017’de dönemin Aile Bakanı tarafından kampanya kapsamında 309 milyon TL’nin biriktiği yönündeki açıklama olduğunu belirten Özel, şu açıklamada bulundu: “Şehit yakınlarımız ve gazilerimiz adına toplanan bu paraların takipçisi olmayı, şu ana kadar kurulması gereken vakfın bir an önce kurulması sürecini yakından izlediğimizi bir kere daha ifade ediyoruz. Şehitlerimizin yakınları ve gazilerimiz için toplanan paraların kullanımı başta olmak üzere 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yaşananlar, iktidarın hesap verme sorumluluğunun gerekleri ile bağdaşmamakta, şüphe ve tereddütlerimizi artırmaktadır.”

Alman ekonomi uzmanlarından ‘iklim vergisi’ önerisi

Almanya’da ekonomi uzmanları, 2030 yılı iklim koruma hedefine yönelik hazırladıkları raporu Başbakan Merkel’e sundu. Raporda hükümete iklim vergisi öneriliyor.

Almanya‘da federal hükümete danışmanlık yapan Ekonomik Uzmanlar Konseyi iklim korumaya yönelik bir rapor hazırladı. Başbakan Angela Merkel‘e sunulan raporda, hükümete ısınma ve ulaşımdan kaynaklanan karbondioksit (CO2) salınımlarına vergi getirilmesi tavsiyesinde bulunuldu. Buna göre akaryakıta çevreyi kirlettiği ölçüde ek vergi getirilecek, aynı şekilde konutların ısıtılmasında da salınan karbondioksit oranına göre vergilendirme yapılacak. Tüketiciler, çevreyi karbondioksit salınımlarına bağlı olarak kirlettikleri oranda ek vergi vermiş olacak.

Çare küresel mücadele

DW Türkçe’nin haberine göre, ekonomi uzmanları vergi uygulamasının iklim değişimiyle köklü mücadelede geçici bir çözüm yolu olduğunu düşünüyor.  Ulusal yöntemlerle kalıcı bir iklim korumanın mümkün olmayacağını vurgulayan Uzmanlar Konseyi Başkanı Christoph Schmidt, sorunla başta Avrupa olmak üzere küresel ölçekte mücadele edilmesi çağrısında bulundu. Schmidt karbondioksit vergisinin iklim politikasının merkezinde yer alan bir araç olarak görülmesi çağrısında bulundu.

Uzmanlara göre, en geç 2030 yılında sona ermesi tasarlanan geçici çözüm planının uygulamasında iki çözüm öngörülüyor. Birinci yöntem ulusal bir emisyon azaltma süreci ile bu sürecin daha sonra Avrupa’da da uygulanabilecek şekilde genişletilmesi; diğer çözüm ise hızla yaşama geçirilecek karbondioksit vergisi.

Uzmanlar, Federal Çevre Bakanı Svenja Schulze‘nin talimatıyla hazırlanan başka bir bilirkişi raporunda yer alan vergilerin kademeli olarak artırılması önerisine ise karşı çıkıyorlar. Schulze ile ekonomi uzmanlarının anlaştığı konu ise karbondioksit vergisinin ek vergi geliri yaratmaktan ziyade emisyonları azaltmaya yarayacak olması. Böylece iklim dostu yaklaşım gösteren vatandaşlara vergilerinin geri ödenerek ödüllendirilmeleri de gündeme gelebilecek.

Karbondioksit vergisi fikrine daha önce Başbakan Merkel’in muhafazakar Hristiyan Birlik partisinden bazı milletvekilleri uluslararası piyasalarda rekabetçiliği engelleyebileceği savıyla karşı çıkmıştı.

Havalimanları emisyonu sıfırlayacak

Öte yandan Almanya’da sivil havaalanlarının yönetici ve temsilcilerinden oluşan Sivil Havalimanları Çalışma Grubu, havaalanlarındaki karbon salınımını 2050 yılına kadar sıfırlama kararı aldı. Düsseldorf‘da bir araya gelen havalimanlarının yöneticileri ve genel müdürleri atmosferde sera etkisi yapan karbondioksit emisyonlarındaki artışın tehlikesine dikkat çekerek, havaalanlarında karbon salınımının azaltılmasına yönelik tasarıyı kabul etti.

Çalışma grubunu oluşturan sektör temsilcileri havacılık sektörü olarak küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlama hedefine katkı sunmayı amaçladıklarını belirttiler.

 

Miley Cyrus: Dünyaya daha iyi muamele edilmedikçe çocuk sahibi olmayacağım

İklim değişikliğinin çocuk sahibi olma konusunda düşüncesini değiştirdiğini söyleyen ünlü şarkıcı Miley Cyrus, ‘Bu gezegeni çocuğuma miras bırakmayı reddediyorum’ dedi.

ABD’li şarkıcı Miley Cyrus, ‘bir gezegen olarak Dünya’ya daha iyi muamele edilmediği sürece çocuk sahibi olmayacağını’ açıkladı. İklim değişikliğinin çocuk sahibi olma konusunda duruşunu değiştirdiğini söyleyen Cyrus, “Bu dünyaya bu durumla başa çıkmak zorunda kalacak bir kişi daha getirmeyeceğim” dedi.

Elle dergisine konuşan Cyrus, ‘dişi’ olduğunu söylediği doğa ve insanların çevreye verdiği zararlardan bahsetti: “Eğer kızgınsa ona bulaşmayın. Kadınların da şu anda bu durumda olduğunu düşünüyorum. Dünya öfkeli.”

‘Dünya artık bitkin, üretemiyor’

“Kadınlara yaptığımız şeyin aynısını Dünya’ya yapıyoruz” diyen Cyrus şöyle konuştu:  “Sürekli alıyoruz ve üretmeye devam etmesini bekliyoruz. Dünya artık bitkin. Üretemiyor. Elimizde b….n bir gezegen kalacak, bunu çocuğuma miras bırakmayı reddediyorum. Çocuğumun suların içinde hala balıkların olduğu bir dünyada yaşayacağına inanana kadar bu dünyaya bu durumla başa çıkmak zorunda kalacak bir kişi daha getirmeyeceğim.”

Y kuşağının da çocuk sahibi olmak konusunda böyle düşündüğüne inanan Cyrus, “Dünya’nın bununla başa çıkamayacağını biliyoruz” ifadesini kullandı. Cyrus, kadınlara ‘gezegenin nüfusunu artırmaları’ için büyük baskı yapıldığını ve çocuk sahibi olmama kararının genelde tepkiyle karşılandığını hatırlatarak; “Çocuk istemiyorum’ dediğinizde sizin için üzülüyorlar. Sevme duygusundan yoksun kalpsiz birer s….kmüşsünüz gibi davranıyorlar” ifadelerini kullandı.

Finlandiya’dan ‘ekolojik ve sürdürülebilir’ AB Dönem Başkanlığı taahhüdü

Finlandiya’nın Ankara Büyükelçisi Voutilainen, ülkesinin AB Konseyi Dönem Başkanlığında temel önceliğinin sürdürülebilirlik ve iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak olduğunu belirtti.

Finlandiya’nın Ankara Büyükelçisi Pekka Voutilainen, ülkesinin Avrupa Birliği (AB) Konseyi Dönem Başkanlığında temel önceliğinin sürdürülebilirlik ve iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak olduğunu belirterek, dönem başkanlığı taahhütleri doğrultusunda başkanlık hediyelerine ayrılan kaynağın ağaçlandırma çalışmalarına yönlendirileceğini, Ankara’daki büyükelçiliğin de hediye bütçesini Türkiye’de fidan dikimine harcayacağını söyledi.

Finlandiya’nın, 2009’da AB’nin anayasası olarak da kabul edilen ve yeni üyelerin AB’ye katılımına imkan veren Lizbon Anlaşması‘ndan sonra ilk kez, toplamda ise üçüncü kez AB Dönem Başkanlığını üstlendiğini vurgulayan Voutilainen, bu dönemin öncelikli konularının sürdürülebilirlik ve iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak olduğunu belirtti.

Ekolojik adımlar atarak başarılı bir başkanlık yürüteceklerini ifade eden Voutilainen, Finlandiya’nın AB’nin küresel lider olarak iklim konularında pozisyonunu güçlendirmenin yanı sıra rekabetçiliği ve sosyal kapsayıcılığı, ortak değerler ile hukukun üstünlüğünü ve kapsayıcı güvenlik konularını öncelikli tuttuğunun altını çizdi.

‘Toplantıları sınırlayacağız’

Sadece Finlandiya ya da AB için değil tüm dünya için son derece önemli olan iklim değişikliği konusunda bireylerin harekete geçmesinin de önemli olduğunu dile getiren Voutilainen, ülkesinin dönem başkanlığı sırasında düzenlenecek toplantıların sınırlı sayıda tutulacağına işaret etti. Voutilainen, şöyle devam etti: “Toplantıların sayısını azaltarak seyahat sayısını düşürmeyi hedefliyoruz. Böylece başkanlık toplantıları için çıkılan hava yolu seyahatlerinden kaynaklı karbon salınımı azalmış olacak. Ayrıca, başkanlık dönemimiz boyunca geleneksel başkanlık hediyelerini de vermeyeceğiz. Hediyelere ayrılan bütçenin tamamı ağaçlandırma çalışmalarına harcanacak. Bu çok önemli bir iklim adımıdır.”

AB Dönem Başkanlığı taahhütleri

Finlandiya’nın Ankara Büyükelçiliği’nin de AB Dönem Başkanlığına dair taahhütleri olduğunu anlatan Voutilainen, “Bunların içinde en önemsediklerimden biri de burada verilecek hediyelere ayrılacak bütçenin Türkiye’de fidan dikimine harcanacak olması. Ayrıca, çalışanların işe gelirken mümkün olduğu kadar yürümeleri, bisiklet ya da toplu taşıma araçları kullanmaları yoluyla yeşil ofis kurallarına uyması da taahhütlerimiz arasında.” dedi.

Voutilainen ayrıca, büyükelçiliğin İstanbul’a toplantı ve resmi ziyaretleri mümkün olduğunca uçak yerine trenle yapacağını, düzenleyeceği etkinliklerde vejetaryen ve çevre dostu yiyecek seçeneklerini arttıracağını vurguladı. AB Dönem Başkanlığı 1 Temmuz’da altı aylığına Finlandiya’ya geçmişti.

Finlandiya Başbakanı iklim aktivisti gençle görüştü

Finlandiya Başbakanı Antti Rinne de, AB’nin iklim değişikliği konusunda küresel lider olması için çalışacağını açıkladı. Rinne, her cuma Fridays for Future gösterileri düzenleyen gençlerin taleplerine verdiği yanıtlarda da ciddi görünüyor. Başbakan Rinne, aylardır protesto düzenleyen gençlerden 16 yaşındaki Atte Ahokas’a bizzat teşekkür etti.

Orman yangınlarına müdahale tartışması: Uçağa gerek yokmuş

Türk Hava Kurumu’nun orman yangınlarına neden müdahale etmediği tartışılırken, Bakanlığın THK’nın almak istediği ihaleyi bir mimarlık ofisine verdiği ortaya çıktı. THK, ‘hazırız’ demesine rağmen ‘gerek yok’ yanıtı almıştı

Muğla’nın cennet ormanları geçtiğimiz hafta cayır cayır yandı… Yangına Türk Hava Kurumu (THK) uçaklarının neden müdahale etmedikleri gündeme gelmişti. Cumhuriyet gazetesinden Tuncay Mollaveisoğlu, dünkü yazısında, “Ne kadar yanarsa o kadar öderiz başlıklı yazım üzerine üç milletvekili; Aytun Çıray, Burak Erbay ve Süleyman Girgin soru önergeleri ile skandalı TBMM gündemine taşıdı. THK uçaklarının yangına neden müdahale etmediklerini, özel şirketle hangi şartlarda anlaşma yapıldığını sormuştum. Yanıt bakanlık yetkililerinden geldi. Yetkililer; THK’nin ihaleye girdiğini ancak yüksek fiyat verdiğini dile getirdiler. Oysa bu ifade gerçeği yansıtmıyor” ifadelerine yer vererek, rakamları ve anlaşma şartlarını paylaştı:

“- İhaleye giren şirketin yangına müdahale sırasında saat başına istediği rakam 26 bin TL. Bakanlık bu helikopter firması ile 4 bin saat üzerinden anlaşma yapıyor.

– Yani ihaleye konu anlaşma 104 milyon TL’yi buluyor…

– Buna karşın pahalı bulunan THK’nin verdiği teklif 70 milyon TL.

– Bakanlığın yaklaşık maliyet hesabı ise 50 milyon TL!

Şimdi soruyorum; bakanlık THK teklifini pahalı bulup ihaleyi iptal ederken hangi gerekçe ile helikopter şirketinin 34 milyon TL daha pahalı olan teklifini kabul ediyor?

Helikopterlerin yangın söndürmede uçaklara göre daha zayıf kaldığı, bir uçağın söndürme, su taşıma kapasitesinin helikopterlere oranla 5-6 kat daha fazla olduğu uzmanlarca dile getiriliyor.

THK; uluslararası ödülleri bulunan uzman bir ekiple yıllardır yangınlara müdahale ettiği halde neden devre dışı bırakıldı? İhalede “pahalı” kaldığı iddiası da gerçeği yansıtmadığına göre, Orman Bakanlığı’nın yaptığı “tercihin” nedenini açıklaması gerekiyor.”

Sözleşmenin iptaline günler kala yangın çıktı

Muğla’daki yangına Kaan Havacılık müdahale etti. Yangın, şirketin sözleşmesinin iptal edilmesine günler kala ortaya çıktı. Kaan Havacılık,  dolardaki artış nedeni ile alması gereken helikopter sayısına ulaşamadığını bildirmiş, sözleşmenin şartları bozulmuştu. Yangın da tam bu süreçte ortaya çıktı. Şirket elinde bulunan helikopterlerle Muğla’daki alevlere müdahale etti.

Uçak kiralama ihalesi mimarlık ofisine verildi

Orman Bakanlığı’nın skandal ihalesi bununla sınırlı değil. Bakanlık bir başka ihalede; Türk Hava Kurumu’nun tekrar almak istediği yangın söndürme işini ve uçak kiralama ihalesini bir mimarlık ofisine vermiş.  Firma gerekli uçakları ve pilotları Kanada’dan bulup getiriyor. Teknik malzeme bakım vb. giderler de Kanada’dan karşılanıyor.”

THK: Uçaklarımız hazırdı, gerek yok dendi

Dalaman’da çıkan ve gece saatlerinde Göcek’e doğru büyüyüp ilerleyerek yerleşim yerlerini tehdit eden yangında, THK’nin’gece uçabildiği’ belirtilen gelişmiş uçakları kullanılmamıştı. Türk Hava Kurumu Genel Sekreteri Rafet Yavuz, THK’nın Göcek yangınına neden müdahale etmediğini anlatırken, “İki uçağımız göreve hazırdı ama gerek yok dendi” dedi.

RS FM’de yayınlanan Yavuz Oğhan’dan Bidebunudinle programına katılan Yavuz, uçakların yangında neden kullanılmadığını anlattı.

Türk Hava Kurumu’nun 1985 yılından itibaren orman yangınlarına uçaklarla müdahale etmek için çalışmalarını yürüttüğünü belirten THK Genel Sekreteri, Orman Bakanlığı’nın açmış olduğu ihaleler kapsamında sözleşme yapılmıştı. Olası yangınlarda 3 veya 4 merkezde uçaklarımızı hazır edip anında müdahale ediyorduk.  Fakat 2019 yılı için Orman Bakanlığı ile sözleşme imzalama imkanını bulamadık. Sebebi maliyetlerin yükselmiş olması ve ihalelerin kamuoyuna, yerli ve yabancı firmalara açık olması sebebiyle mali konularda zorluk yaşamamızdı” açıklamasını yaptı.

Yangını söndürmek üzere göreve hazır olduklarını belirten Rafet Yavuz, İki uçağımızı hazır hale getirip talimat bekledik. Ama ‘Yangına müdahale edildi, ihtiyaç yok’ denildi. Gerekçe sözleşme olmaması olabilir” diye konuştu.

Yangına helikopterler ile müdahale edildiğini ama kendi uçaklarının yöntemlerinin daha farklı olduğunu, helikopterlerin haznesinin 1 buçuk ton, uçakların haznesinin ise 6 ton olduğunu ifade eden Yavuz, “Uçaklar suyu alabilecek kapasiteye sahipler. Gece de uçabiliyorlar. Orada bir sürü can var, ağaç var, tabi ki böyle bir durumda içimiz yandı” dedi.

Orman Genel Müdürlüğü: Teşekkür ettik

Buna karşılık Tarım ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü‘nce (OGM), Muğla’daki orman yangını kontrol altına alındıktan sonra hazır olduğu bildirilen THK) uçağının, güvenli şekilde uçurulmasının mümkün olmayacağı ve bölgede çalışan 21 helikopter ile kendisi için çok ciddi kazalara sebebiyet verebileceği belirtilerek, THK yetkililerine yardım teklifleri için teşekkür edilmiş, bu durum kendilerince de kabul edilmiş ve anlayışla karşılanmıştır. Buna rağmen sürecin bu boyutlara taşınarak kamuoyunun yanıltılmasına anlam verilmemektedir” açıklaması yapıldı.

Muğla’da bir yangın daha: İki dönümlük alan zarar gördü

Bu tartışmalar yaşanırken, Muğla’nın Fethiye ilçesinde, ormanlık alanda henüz belirlenemeyen nedenle çıkan yangın, orman ve itfaiye ekiplerince, havadan ve karadan yapılan müdahale ile kısa sürede söndürüldü.

Fethiye’nin Patlangıç Mahallesi Hıdırlık Mevkindeki ormanlık alanda, dün saat 16.50 sıralarında, henüz belirlenemeyen nedenle yangın çıktı. Çalışma başlatan 40 yangın söndürme işçisi ve 10 kişilik belediye personeli, dört helikopter ile havadan, beş arazöz, bir dozer, iki ilk müdahale aracı, iki belediye arazözü ile karadan müdahalede bulundu. Yapılan çalışmayla kısa sürede yangın söndürüldü. Yangında, yaklaşık iki dönümlük alanın zarar gördüğü belirtildi.

 

Sorgut Çayı, bir kez daha HES tehditi altında

Van’ın Çatak ilçesinden geçen Sorgut Çayı’na HES yapımı bir bir kez daha gündemde. Çevre örgütleri ve yöre halkı, ‘Proje Çatak’ın sonunu getirecek’ diyor.

Van’ın Çatak ilçesindeki Sorgut Çayı üzerine yapılması planlanan HES, yeniden gündemde. 2008’de  projesi yapılmaya başlanan HES için 2013 yılında Çatak’da yapılan halkı bilgilendirme toplantısında,  dönemin HDP’li belediye eş başkanları Celattin Bartu ve Evin Keve ile yurttaşların yoğun tepkisi üzerine proje bir süreliğine rafa kaldırılmıştı. İlçenin kayyım tarafından yönetilmeye başlamasıyla birlikte, proje tekrar gündeme getirilmeye hazırlanıyor.

Bölgedeki sivil toplum örgütleri ve yerel halk ise endişeli. HES’in bölgede yoğun olarak yapılan tarım, balıkçılık ve arıcılığa darbe vuracağını söyleyen ÇEVDER Başkanı Ali Kalçık, ilçe turizminin de büyük zarar göreceğini söyledi.

Geçtiğimiz Haziran ayında Çatak Kaymakamlığı’nın ilanıyla yapılan halk toplantısında, kaymakam Hamza Türkmen, belediye başkanı Abdurrahman Şeylan, ilçe jandarma komutanı, emniyet amiri, müdürler ve AKP ilçe teşkilatından görevlileri Ali katıldı. HES inşaatını yapacak CE Yapı ve Mühendislik Firması’nın sahibi, konuşmasında projenin en zararsız ve çevreci girişim olacağını ve ilçeye iş ve aş getireceğini anlatırken, kaymakam da firmayı destekledi. Projeye itiraz eden sivil toplum örgütü temsilcileri ve yöre halkı kaymakamın konuşmalarını engellemesi üzerine toplantıyı terk ketti.

Toplantının ardından konuşan Çatak İlçe Meclis üyesi Levent Balka, ilçesinin suyunun çalınacağını, bu durumun hem ekonomik hem de ekolojik açıdan yıkım anlamına geldiği söyledi: “Vadide devlet kredisiyle açılan yedi balık yetiştirme çiftliği var, bunların suyu kesilecek. Ne yapacak bu insanlar? İstihdam getirecek diyor Kaymakam, yetiştiriciler işinden olacak, bu nasıl istihdam? Daha önemlisi ilçenin içme suyu konusu. Tam da suyu çalacakları bu 3-4 km’lik dere yatağının olduğu kısımdaki kaynaklardan geliyor içme suyu, ilçeyi susuz bırakacaklar. Ayrıca bu bölgeye has kırmızı benekli alabalığı türü yaşıyor bu derede, onun da soyunu kurutacaklar.”

ÇEVDER Başkanı Ali Kalçık da toplantıda sordukları soruları firma yetkilisinin değil, kaymakamın cevap verdiğini anlattı: “Kaymakam bizi bölücülükle, hainlikle suçladı.  Bu nasıl bir halkı bilgilendirme toplantısıdır? Çatak deresinin suyu elektrik üreteceğiz diye borulara hapsedilecek. Geriye suyun % 10’unu bırakacaklar. Bu kadar su kime yeter? Kırmızı benekli alabalığımızı öldürecekler, balık çiftlikleri kuruyacak, vadinin florası bozulacak, kuraklık başlayacak. Koyunlarımız, arılar susuz kalacak. Daha önceki örneklerden biliyoruz ki firmalar çoğu zaman bu % 10’luk can suyunu bile vermiyor. Şirket elektrik üretip para kazansın diye yapılacak bu HES Çatak’ın sonunu getirecek.”

Yörede yaşayanlardan İlkan Keve, suyun alındığı derenin kar suları bittiği zaman çok azaldığına, bazı yıllar kuruduğuna dikkat çekerek, ”Su debisi azaldığında ne olacak? Şirket suyun hepsini almaya kalkacak bölge halkı ve doğa büyük zarar görecek. Debisi istikrarlı olmayan bir derede bu HES’i yapmaya kalkışmak akla mantığa aykırı bir şey. Suyun % 60’ını biz boruya alacağız % 40’ını size vereceğiz derken ya farkında değiller ya da bilerek yapıyorlar. Çünkü bunu yapmayı becerebilirlerse, bölgede toplam dokuz HES daha yaparak vadiyi, bütün bu coğrafyayı susuz bırakacaklar” diye konuştu.

HES türbinlerinin tam da ilçenin içme su kaynağının yanına inşa edilmekte olduğunu belirten Tayip Balka ise ”HES’in kullanacağı su mutlaka içme suyumuza karışacak. halk bu kirlenmiş suyu içecek. Kimin hakkı var buna? “ dedi.

Bölgede  aynı zamanda kar sularıyla beslenen Kanispi Şelalesi yer alıyor.  Şelale ile birlikte üç dere birleşerek ilçenin ve vadinin su ihtiyacını karşılıyor. Yöre halkı da dereler ve şelalenin getirdiği su sayesinde koyunculuk,arıcılık ve balıkçılık yaparak peynir, bal, balık üretiyor.

 

 

Asya sele kapıldı

Nepal’de muson yağmurlarının yol açtığı seldeölenlerin sayısı 50’ye yükseldi. Hindistan da selle boğuşuyor. Çin’de selden etkilenenlerin sayısı 20 milyona dayandı

Nepal’de etkili olan muson yağmurlarının yol açtığı sel felaketinde ölü sayısı 50’ye yükseldi.

Ülkede perşembe gününden bu yana devam eden şiddetli yağışların yol açtığı sel, felaket boyutuna geldi. Polis tarafından yapılan açıklamada, sel ve toprak kayması nedeniyle 18’i çocuk olmak üzere 50 kişinin hayatını kaybettiği belirtildi. Açıklamada 24 kişinin kayıp olduğu, 20 kişinin de yaralandığı ifade edildi.

Sürekli yağış, nehirlerdeki su seviyesinin de yükselmesine neden oldu. Arama kurtarma çalışmaları için ülke genelinde toplam 27 bin 380 personel görevlendirildi. Meteoroloji uzmanlarının açıklamasında, muson yağmurlarının üç gün daha süreceği bildirildi. Nepal Hidroloji ve Meteoroloji Servisi de halka ülkenin güneyinde nehirlerin bulunduğu bölgede halen su taşkınları yaşanabileceği uyarısında bulunarak, gerekirse daha yüksek bölgelere çıkılmasını önerdi.

Seller Hindistan’da da etkili

Diğer yandan, Hindistan’ın kuzeydoğusunda da etkili olan yağmurların yol açtığı sel ve toprak kaymalarında 10’dan fazla can kaybı yaşandı. Assam Eyaleti Afet Müdahale Müdürlüğü, eyaletin 33 bölgesinden 21’inde şiddetli yağışların 900 bin kişiyi evlerinden ettiğini, binlerce kişinin kamplara sevk edildiğini açıkladı. Hindistan’ın kuzeydoğusundaki Meghalaya, Sikkim ve Mizoram eyaletlerinde de yağışlar 400 evin yıkılmasına neden oldu.

Bölgenin doğal yağmur rejiminde yer alan muson yağmurları bu yıl özellikle Hindistan’da gecikti. Bu nedenle de hem bu ülkede hem de bölgede kuraklık ve susuzluk yaşandı. Büyük Okyanus’taki hava akımının tersine dönmesiyle oluşan hava-atmosfer olayı El Nino ve küresel ısınmanın dünya genelinde yaşanan kuraklıklar ile fırtınaların  daha ağır ve daha sık görülmesine neden olduğuna dikkat çekiliyor.

Çin’de selden etkilenenlerin sayısı 20 milyona dayandı

Çin Acil Durum Yönetimi Bakanlığı, bu yaz şiddetli yağışlardan dolayı meydana gelen sellerden 19 milyon 910 bin kişinin etkilendiğini açıkladı.

Bakanlıktan yapılan açıklamada, sel sezonu olarak tabir edilen geçen ay başından bugüne kadar ülkenin Cıciang, Fucien, Ciangşi, Hunan, Guangdong, Guicou eyaletleri ve Guangşi Cuang Özerk Bölgesi’nde meydana gelen seller ve etkileri hakkında bilgi verildi.
Açıklamada, söz konusu eyaletlerde 19 milyon 910 bin kişinin sellerden etkilendiği bildirilirken, 1,3 milyon kişinin güvenli yerlere tahliye edildiği, 582 bin kişinin de acil yardıma muhtaç durumda olduğu belirtildi.
Sel sezonunda 53,4 milyar yüenlik (yaklaşık 7,7 milyar dolar) maddi kayıp yaşandığı ifade edilen açıklamada, 34 bin evin çöktüğü ve 1,76 milyon hektarlık tarım alanının zarar gördüğü kaydedildi.
Açıklamada ayrıca, ilgili birimlerle selden etkilenen bölgelere daha fazla kurtarma ekibi ve yardım sevk edileceği vurgulanırken, gelecek hafta boyunca söz konusu bölgelerde sağanak yağmurların devam edebileceği uyarısında bulunuldu.

Belediyeler evsel atık sorununu neden çözemiyor?

‘Ülkemizde belediyelerin evsel katı atık sorununu çözememesinin altında maliyet unsurları kadar çözüm için kentlerinde yaşayan tüm tarafların katkısını ve görüşlerini almaması yatıyor.’

Evsel atıkların yönetimi tarih boyunca insan yaşamında önemli bir yer tutmuştur. Ortaçağ Avrupa’sında sokaklara atılan her türlü atık başta fare olmak üzere kemirgenlerin aşırı üremesine ve tüm kıtayı etkileyen veba salgınlarına yol açmış. O dönemin günümüze ulaşan izleri ise birçok Avrupa kentinde gördüğümüz veba sütunları ve zenginlerin ‘pisliğe’ basmaması için ikinci kat seviyesinde yapılan ve binadan binaya geçmeye yarayan revaklar…

Aslında günümüzde belediyelerin sorumluluk alanlarında çıkan evsel nitelikli atıklar tüm katı atıklar içinde %5-6’lık bir bölümü oluşturuyor. Buna karşın tüm dünyada toplum tarafından evsel atıkların bertarafı katı atık yönetimi içinde diğer atıklara göre daha ön planda tartışılıyor. Günümüzde insanların büyük bir bölümünün kentlerde ve dar alanlar içinde yaşadığı göz önüne alınırsa çevre ve insan sağlığı açısından toplumun neden tehlikeli endüstriyel atıklar, maden atıkları gibi atıklardan daha çok evsel atık yönetimini tartıştığı anlaşılabilir. Evsel katı atıklar, gerek içeriklerindeki hastalık yapıcı veya bulaştırıcı maddelerle doğrudan; gerekse fare, sinek vb. diğer canlılar için beslenme ve üreme kaynağı olması nedeniyle dolaylı olarak çevre ve insan sağlığını açısından riskler oluşturur. Katı atıkların kentsel çevreye etkileri biyolojik, kimyasal ve fiziksel boyutta olmaktadır. Doğrudan veya kemirgenler ile bulaşıcı hastalıklar ortaya çıktığı gibi çöp depolama alanlarında veya taşıma sırasında oluşan sızıntı suları ve gazlar, kimyasal ve biyolojik olumsuzluklara neden olmaktadır.

30 yıllık yönetmelik

Ülkemizde 1991’den günümüze evsel katı atıkların yönetimi bir yönetmelik çerçevesinde yapılıyor. Zaman zaman çeşitli değişikliklere uğrayan yönetmelik evsel atıkların üretim yerlerinden; yani konutlardan toplamadan son imha noktasına kadar taşınması ve son imhasında sorumluluğu belediyelere bırakıyor. Ancak yönetmeliğin yayınlanmasının üzerinden otuz yıla yakın bir süre geçmesine rağmen bu alanda sorunlar halen çözülebilmiş değil. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TUİK) resmi rakamlarına göre belediyeler tarafından 1994’de 17 754 000 ton evsel atık toplanırken bu miktar nüfus ve kentlerde yaşayan insan sayısındaki artış; kişi başına çıkarılan atık miktarının artması gibi nedenlerle 2016’da 31 584 000 tona fırlamış*. Yine TUİK’in rakamlarından öğreniyoruz ki; belediyeler evsel atığı bu süre içinde büyük oranda vahşi depolamanın bir adı olan belediye çöplüklerine dökerek ‘imha’ etmiş. 1994’de % 81.5 olan belediye çöplüklerine evsel atıkların boşaltılma oranı 2016’da ancak %28.5 kadar düşürülebilmiş. Bugün birçok gelişmiş ülkenin uyguladığı düzenli katı depolama alanlarına depolama oranı ise ancak 1994’den 2016’ya %4.6’dan %61.2’ye çıkabilmiş. Üstelik TUİK belediyelerin verdiği bilgilere dayanarak yapıyor bu istatistikleri… Belediyeler tarafından ‘düzenli katı atık depolama alanı’ olarak belirtilen sahaların daha çok belli düzeltmeler yapılmış belediye çöplükleri olduğu da bir sır değil. Üstelik belediyeler kapasitesi dolan bu alanların yerine yeni alanlarda açmıyor; açamıyor. Belediyeler tarafından TUİK’e bildirilen bertaraf yöntemleri arasında düzenli katı atık depolama, belediye çöplüğüne dökme dışında; açıkta yakma, dere ve göle dökme, gömülme, dolgu malzemesi olarak kullanma, kompost tesisine gönderme ve diğer geri kazanım tesislerine gönderme de var. Diğer kazanım tesisleri olarak belirtilen tesisler ise cam, metal, plastik gibi geri kazanım ayrılmış maddeleri lisanslı tesisler ve bunalar dışındaki atıkların gönderildiği biyogaz tesisleri… Özellikle bu son bertaraf yöntemi için TUİK’in elinde 2014 yılına kadar hiçbir veri yok. 2016 yılında ise TUİK ülke çapında tüm evsel atıkların % 9,3’nün bu yöntem ile bertaraf edildiğini belirtiyor.

Tablo 1: Bertaraf/geri kazanım yöntemleri ve belediye atık miktarı (1994-2016) (http://tuik.gov.tr/UstMenu.do?metod=temelist)

1994 1998 2004 2010 2016
Bertaraf yöntemleri Miktar % Miktar % Miktar % Miktar % Miktar %
Belediye çöplüğü 14 479 81,5 16 853 67,6 16 416 65,6 11 001 43,5 9 095 28,8
Düzenli depolama tesisi 809 4,6 5 258 21,1 7 002 28,0 13 747 54,4 19 338 61,2
Açıkta yakılan 442 2,5 386 1,5 102 0,4 134 0,5 10 0,032
Dereye ve göle dökülen 558 3,1 375 1,5 155 0,6 44 0,2 0,5 0,002
Gömülen 523 2,9 852 3,4 426 1,7 34 0,1 7 0,021
Dolgu olarak kullanılma gibi diğer yöntemler 753 4,2 1 039 4,2 563 2,3 122 0,5 41 0,130
Kompost tesisine gönderilen 192 1,1 166 0,7 351 1,4 194 0,8 146 0,5
Diğer (ayrıştırma, biyogaz vs.) 2 946 9,3
Toplam 17 757 100 24 945 100 25 014 100 25 277 100 31 584 100

* bin ton olarak

Aslında evsel atıkların yönetimi evden; yani üretildiği noktadan son bertaraf aşamasına kadar bir bütün. Bu bütünün herhangi bir parçasında aksama olması halinde ise sağlıklı bir evsel atık yönetiminden bahsetmek imkansız… Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Baran Bozoğlu’nun 12.07.2019’da bir televizyon programında da vurguladığı gibi ilk aşamada; sağlıklı bir atık yönetimi çöpün üretildiği noktada; evlerde yapılan ayrıştırma ve geri kazanım ile başlar. Geri kazanım oranları Almanya, Avusturya, Japonya gibi ülkelerde %60 oranına yaklaşmıştır. Bu durum çevresel kaynakların korunması; ham madde gereksiniminin azaltılması gibi yararlarının yanı sıra özellikle evsel atıkların bertarafı maliyetleri de önemli ölçüde azaltmakta; geride kalan büyük çoğunluğu yiyecek ve hayvan artıklarından oluşan organik atıkların yönetimini de oldukça kolaylaştırmaktadır.

Yakma yerine biyogaz üretimi 

Ancak son dönemlerde özellikle kentlerde yaşayanların ve kişi başı çıkarılan katı miktarının artması gibi nedenlerle geri kazanıma rağmen son depolama noktalarında kaçılmaz olarak bir kapasite sorunu ortaya çıkmıştır. Belediyeler bu noktada yeni arayışların içine girmiştir. Kentsel yerleşimin dışında yeni düzenli katı atık alanları kurmanın ve işletmenin maliyetinden kaçınmak için bu çözümü kentin içinde veya yakınlarında yapmaya çalışmaktadır. Bu noktada belediyeler için ilk akla gelen ise kent yakınlarında yeni atık depolama alanları bulmak; bu alanlarda geri kazanım yapmaya çalışmak ve atığı yakarak elektrik üretmek olmaktadır. Başta Çin olmak üzere birçok ülkede atık yakma tesisleri kurulmuştur. Ancak bu tesislerin yapımının, işletmesinin çok pahalı olmasının yanı sıra başta dioksin ve furan olmak üzere kanserojen gazlar ve özellikle 2.5 µ ve altında partikül madde çıkarması; insan sağlığı sorunlarına neden olması; buna karşılık enerji veriminin düşük olması bu tesislerin sağlıklı bir evsel atık yönetiminde yeri olmadığını göstermiştir.

Bu nedenle başta Avrupa ülkeleri olmak üzere birçok ülke bitkisel ve hayvansal atığı yakmaktan vazgeçmişlerdir. Ancak son yıllarda özellikle büyük miktarda bitkisel ve hayvansal atık çıkarılan kentlerde düzenli katı atık depolama alanlarında oluşan metan gazının toplanarak değerlendirilmesi; ayrıca yiyecek artıkları, bitkisel ve hayvansal artıkların çürütülmesi ile oluşturulan biyogazın da bu üretime katılması ile elektrik üretim tesislerinin kurulmasına başlanmıştır. Ancak bu metotta olmazsa olmaz koşul özellikle konutlarda atık ayrıştırmasının son derece iyi yapılmasıdır. Yani son depolama noktasında kullanılacak atığın içinde özellikle plastik, naylon poşetler, kimyasallar, cam, teneke gibi maddeler olmamalıdır. O nedenle öncelikle belediyelerin konutlarda iyi bir ayrıştırma için toplum eğitimlerine önem vermesi; daha da önemlisi geri kazanıma ayrılan maddeleri konutların kapısından düzenli olarak toplamasıdır. Bunu yaptıkları takdirde biyogaz üretimi açısından önemli bir aşama alabileceği açıktır. Ancak bu yöntem de belediyeler açısından oldukça pahalı bir yöntem.

Ayrıca sadece evsel katı atık yönetimi için kurulacak tesisler için değil; genel bir ilke olarak tüm tesisler için çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) ve sağlık etki değerlendirmesi (SED) yapılmalıdır. SED için tüm paydaşların katıldığı; yakın ve uzak çevrede yaşayan insanların sağlığı üzerine o tesisin yapabileceği etkiyi ölçen bir yöntemdir ve demokratik bir süreç uygulanmaktadır. Özellikle tüm kenti ilgilendiren ve kentin içinde veya çok yakınında kurulacak katı atık bertaraf tesisleri için bu katılım önemlidir.  Ülkemizde belediyelerin evsel atık sorununu çözememesinin altında maliyet unsurları kadar çözüm için kentlerinde yaşayan tüm tarafların katkısını ve görüşlerini almaması yatıyor.

*http://tuik.gov.tr/UstMenu.do?metod=temelist

**Health Impact Assessment;  https://www.who.int/hia/en/

***Why HİA? ; https://www.who.int/hia/about/why/en/

**** Renu Bala, Monoj Kumar Mondal; Study of biological and thermo-chemical pretreatment of organic fraction of municipal solid waste for enhanced biogas yield.

https://link.springer.com/article/10.1007%2Fs11356-019-05695-w

***** Yingqun Maa, Yu Liua. Turning food waste to energy and resources towards a great environmental and economic sustainability: An innovative integrated biological approach https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0734975019301041?via%3Dihub

(Yeşil Gazete)

 

 

Çevre gazetecileri istismar ve ölümle karşı karşıya

‘Çevre üzerine araştırmacı gazetecilik yapmak, uyuşturucu kaçakçılığı üzerine gazetecilik yapmak kadar tehlikeli olabilir.’

Her kıtada çevresel zararlarla ilgili meseleleri araştırdıkları için gazetecilere saldırılıyor. Görsel: adiartana/Getty Images/iStockphoto

Yapılan bir çalışmaya göre, çevresel zararları araştıran 13 gazeteci geçtiğimiz yıllarda öldürüldü, birçoğu şiddet, taciz, tehdit ve davalara maruz kaldı. Konuyla ilgili çetele tutan Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) son 10 yıldır başka 16 ölümü daha araştırıyor. Komite bu cinayetlerin sayısının 29’a kadar çıkabileceğini ifade ediyor ki bu da “çevre gazeteciliğini” savaş muhabirliğinden sonraki en tehlikeli alanlardan biri yapıyor. 

Her kıtada, dünyanın kalan doğal kaynaklarından servet elde etmek için kapışan şirketlerin ve siyasi çıkarların etkilerine dair suistimalleri araştıran gazeteciler saldırıya uğruyor. Tüketiciler bu ürünlerin arkasındaki hikayeden çoğunlukla bihaber olsa da bu doğal kaynaklar cep telefonundan tencere tavaya kadar her çeşit üründe bulunuyor. 

Araştırma, çalışmalarını sonlandırmaya zorlanan yerel gazetecilerin haberciliği sürdürmelerini amaçlayan bir gazetecilik projesi olan Green Blood tarafından yürütüldü. 

Tanzanya’daki altın madenciliği.Fotoğraf: Handout Acacia Mining plc

Bu olayların yerel ortamları ve toplulukları nasıl etkilediğine dair uluslararası bir açıklama yapmak amacıyla Guardian, El País ve Le Monde’un da dahil olduğu 15 medya ortağı Forbidden Stories öncüğünde bir araya geldi. Konsorsiyum geçen sene Daphne Caruana Galizia cinayeti hakkında bir araştırma yayınlamıştı. En son projeleri ise iklim değişikliğinin neden olduğu iklim acil durumuna dair tekrarlanan uyarılar sonucunda ortaya çıktı.

Dart Center for Journalism and Trauma direktörü Bruce Shapiro, “çevresel sorunlar dünyadaki en büyük güç suistimallerinden ve dünyadaki en büyük güç toplanmalarından bazılarını içerir” dedi: Her zaman, daha tehlikeli aktörlerle uğraşan bir araştırmacı gazeteci kategorisi düşünmekte zorlanıyorum. Çevre üzerine araştırmacı gazetecilik yapmak, uyuşturucu kaçakçılığı üzerine gazetecilik yapmak kadar tehlikeli olabilir.”

CPJ direktörü Joel Simon ise şu değerlendirmeyi yaptı: “Ulusal ve uluslararası medya için bu tarz hikâyelerin haberini yapmak genelde, ücra topluluklara yolculuk etmek ve güçlü çıkarlarla yüzleşmek anlamına gelir. Bu da durumu doğal olarak tehlikeli hale getirir. Bu yeni bir sorun değil fakat iklim değişikliği hızlandıkça ve çevresel değişimler insanların hayatlarını daha doğrudan etkiledikçe daha kritik bir hal aldı. Çok yakın zamanda bir değişim beklemiyorum. İşte tam da bu yüzden risklere rağmen çevre sorunları hakkında haber yapmak çok önemli.”

Green Blood, farklı ülkelerden gelen raporlar nedeniyle şu sıralar madencilik sektörüne odaklanıyor. 

CPJ tarafından tespit edilmiş gazeteciler, seçilmiş bölgelerde öldürülmemiş olsalar da polisin ve devlet güvenlik güçlerinin davranışları gazetecilerin yerel halkın kaygılarını artırmalarını engelliyor. Bu da, etkili bir haber kesintisi olabileceği anlamına geliyor. 

Guatemala’da bir nikel madeni. Fotoğraf: Guardian

Sekiz ayı aşkın bir süredir Green Blood ortakları, belgeleri ve tanık beyanlarını toplamak ve çevre kirliliğini tespit etmek için bilimsel deneyler yapmak amacıyla yerel gazetecilerle çalışıyor.  

Araştırmalardan ilki, Tanzanya’daki bir madenin faaliyetlerini ve ilişkilerini inceleyen gazetecilerin taciz edilmeleri ve haberlerinin polis ve devlet yetkililerinin baskısı sonucunda engellenmesine dair. Bu süreçte gazeteciler işlerini kaybetti ve iki gazete kapatıldı. İddialar köylülerin polis ve güvenlik görevlileri tarafından yerlerinden edilmeleri ve vurularak öldürülmeleri ile ilgiliydi. Birkaç kadın ise güvenlik görevlileri tarafından tecavüze uğradıklarını söylemişti.

İkinci araştırmanın konusu ise nikel madenciliği. Bu maden için küresel talep yüksek, çünkü paslanmaz çelik pişirme kaplarında ve ameliyat aletlerinde kullanılıyor. Çevre dostu elektrikli otomobillerde kullanılmasıyla değerinin katlanarak artması ve bunun da tüm nikel üreticilerinin fiyatları artırmasına yardımcı olması bekleniyor. 

Bununla beraber, yüzlerce yerli Maya ailesi bu madenin Guatemala’daki üretimi için yüksek bir bedel ödüyor. Yerliler, tahliyelerden, cezai kovuşturmalardan ve su sıkıntısından şikayet ediyorlar. Tehlikeye dikkat çeken gazeteciler ise ev hapsinde tutuluyor ve hapse girmemek için saklanmak zorunda bırakılıyorlar.

Konsorsiyum kum madenciliğinin milyarlarca dolarlık bir sektör olduğu Hindistan’da da faaliyet gösteriyor. Sahilden toplanan madenler kozmetikten robot teknolojisine kadar çeşitli alanlarda kullanılıyor. 

Hindistan gazeteci olmak için en tehlikeli yerlerden biri. 2009’dan bu yana çalışmaları sırasında öldürülen 13 kişiden üçünün Hindistan’da öldürüldüğü ortaya çıktı.. Üç  haberci Filipinler’de, diğerleri ise Panama, Kolombiya, Rusya, Kamboçya, Myanmar, Tayland ve Endonezya’da öldürüldü. 

İsim

Öldürüldüğü ülke

Yıl

Haberin içeriği Çalıştığı kurum

Kaynak

Ardiansya Matra’is I

Endonezya

2010

Tarımsal işletme Merauke TV

https://cpj.org/data/people/ardiansyah-matrais/index.php

Crispin Perez

Filipinler

2009

Madencilik ve elektrik projeleri

DWDO Radio

https://cpj.org/data/people/crispin-perez/index.php

Darío Fernández Jaén

Panama

2011

Şirketlere ücretsiz olarak verilen topraklarda yolsuzluk Radio Mi Favorita https://cpj.org/data/people/dario-fernandez-jaen/index.php

Desidario Camangyan

Filipinler

2010

Yasa dışı ağaç kesimi, ormansızlaştırma

Sunrise FM

https://cpj.org/data/people/desidario-camangyan/index.php

Gerardo Ortega

Filipinler

2010

Madencilik

DWAR

https://cpj.org/data/people/gerardo-ortega/

Hang Serei Oudom

Kamboçya

2012

Yaşa dışı ağaç kesimi

Virakchun Khmer Daily

https://cpj.org/data/people/hang-serei-odom/

Jagendra Singh

Hindistan

2015

Toprak anlaşmazlıkları, yasadışı madencilik

Serbest çalışan

https://cpj.org/data/people/jagendra-singh/

Karun Misra

Hindistan

2016

Yasa dışı madencilik

Jansandesh Times

https://cpj.org/data/people/karun-misra/

Maria Efigenia Vasquez Astudillo

Kolombiya

2017

Toprak anlaşmazlıkları, yerel topluluk

Ranacer Kokonuko

https://cpj.org/data/people/maria-efigenia-vasquez-astudillo/

Mikhail Beketov

Rusya

2013

Ormansızlaştırma, yolsuzluk

Khimkinskaya Pravda

https://cpj.org/data/people/mikhail-beketov/

Sai Reddy

Hindistan

2013

Sağlık, gıda dağıtımı, su kaynakları, yolsuzluk

Deshbandu

https://cpj.org/data/people/sai-reddy/

Soe Moe Tun Myanmar 2016 Yasa dışı ağaç kesimi Daily Eleven https://cpj.org/data/people/soe-moe-tun/
Wisut “Ae” Tangwittayaporn Tayland 2012 Toprak anlaşmazlıkları Inside Phuket https://cpj.org/data/people/wisut-ae-tangwittayaporn/index.php

Earth Journalism örgütünün proje yöneticisi Ramesh Bhushal, tehditlerin hayati bilgileri halktan sakladığını söyledi: “Gazetecilerin bu ciddi meseleler hakkında yazma konusunda cesaretleri kırılıyor ve ele alması kolay ve tehdit almayacakları diğer meseleler hakkında yazıyorlar”.

Tanzanya, Sınır Tanımayan Gazetecilerin (RSF) yayımladığı Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi‘nde 25 sıra gerileyerek 179 ülke içinde 118’inci sırada yer aldı. Doğu ve batı Afrika’da çalışan bir medya geliştirme uzmanı olan Ryan Powell, Forbidden Stories’e “[Tanzanya’daki] gazetecilerin sebepsiz yere saldırıya uğradığını” söyledi: “Polis gazetecileri taciz ediyor ve insanlar müdahale etmiyor”

Güney ve orta Amerika’da yerli gazeteciler özellikle risk altında. RSF endeksinde 116. sırada olan Guatemala‘da, 2016’da seçilen Guatemala devlet başkanı Jimmy Morales, iktidara geldikten kısa bir süre sonra medyanın korunmasına yönelik ulusal bir mekanizma taahhüdünde bulundu ancak bu girişim henüz içişleri bakanlığı tarafından onaylanmadı.

Makalenin İngilizce Orijinali

Yeşil Gazete için çeviren: Karya Ayyıldız

 

Beykoz’da 553 villa için beş bin ağaç kesmek istiyorlar

İmara açılan Beykoz’daki Kuzey ve Güney Kirazlı ormanlarına yapması planlanan 553 villa için ağaç kesimi yapmak üzere izin başvurusu yapıldı. 2 milyon kilometrekarelik ormanlık alanda, villalar için  beş bin ağacın kesileceği tahmin ediliyor.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın imara açtığı Beykoz’daki Kuzey ve Güney Kirazlı ormanlarına yapılması planlanan 553 villa için ağaç kesimi yapılmak üzere İstanbul Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’na izin başvurusu yapıldı. Yaklaşık 2 milyon metrekarelik ‘ormanlık’ alanda yapılacak kesim ile beş bine yakın ağacın yok edileceği tahmin ediliyor.

Sözcü’nün haberine göre, 2018 temmuz ayında başlayan ormana 553 villa projesini hayata geçirmek için 15 Mayıs 2019’da 553 villa projesinin yüklenicisi ZRS İnşaat, İstanbul 2 No’lu Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu’na ‘Ağaçların kesimi, yolların tesviye edilmesi ve zemin etüdü yapılması’ için izin başvurusu yaptı. Başvuru, 12 Temmuz 2019 tarihli kurul toplantısının gündemine alındı. Şimdi kuruldan çıkacak karar bekleniyor.

Beykoz’da toplam 2 milyon 470 bin 186 metrekarelik Kuzey Kirazlı ve Güney Kirazlı özel ormanlarına 481 milyon lira yatırım bedeliyle 553 adet villa yapılmasını öngören proje, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na 2018 temmuzunda Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) başvurusu yapılması ile gündeme gelmişti. Villaların yapılacağı özel orman alanının, eski CHP’li İBB Meclis Üyesi Mehmet Berke Merter ile İBB şirketlerinden KİPTAŞ’a ait olduğu ortaya çıkmıştı. Merter ailesi ve KİPTAŞ’ın, Özyazıcı İnşaat ile arasında ‘Taşınmaz Satış Vaadi ve Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesi’ bulunduğu, Özyazıcı İnşaat’ın sahibi Ahmet Özyazıcı’nın, 553 villa projesinin yüklenicisi olan ZRS İnşaat’ın da yönetim kurulu başkanı yardımcısı olduğu anlaşılmıştı. ZRS İnşaat’ın yönetim kurulu başkanı ise Turkuvaz Medya Grubu’nun Yönetim Kurulu Başkanı ve Kalyon İnşaat Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ömer Faruk Kalyoncu.

Kirazlı ormanlarının ortasında, 553 villanın yapılmak istendiği alan.

Villa projesi için hazırlanan tanıtım dosyasına göre ormanda belirlenen ‘yapılaşma ön izin sahası’ içerisinde 11 bin 328 adet, bağlantı yolu alanlarında ise 284 adet olmak üzere toplam 11 bin 612 adet ağaç tespit edildi. Analizler sonucunda inşaatın yapılacağı saha içerisinde 4 bin 474 adet ağaç sayıldı. Saha genelinde sahil çamı, meşe, gürgen, kestane, yalancı akasya ağaç türleri bulunuyor.

KOS: Villalar ekolojik dengeyi tehdit ediyor

Kuzey Ormanları Savunması (KOS), Ocak ayında 553 villa yapılmak istenen alanla ilgili yaptığı basın açıklamasında, söz konusu projenin ekolojik dengeyi tehdit ettiğini belirtmişti. KOS, 14 Ocak’taki basın açıklamasını ardından İstanbul Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne, kararın durdurulması için dilekçe verdi.

Yapılan açıklamada, İstanbul Beykoz’da bulunan Kuzey Kirazlı Ormanı ve Güney Kirazlı Özel Ormanı olarak anılan alanın, 1995 yılında ‘Doğal SİT alanı’ ilan edildiği, 2017 yılında koruma derecesi düşürülen alanda inşaatın önünün açıldığı bilgisi yer aldı.

KOS, söz konusu alanın İstanbul’un doğal ekolojik bütünlük taşıyan koridorunda bulunduğunu ve ‘İstanbul Kuzey Kesimi Karadeniz Kuşağı Doğal Sit Alanı sınırları içinde yer aldığını’ hatırlatarak, bakanlığın doğal sit bütünlüğü göz ardı ettiği ve parsel bazında yapılan imar planının koruma ilkeleri ile bağdaşmadığını ifade etmişti. KOS açıklamasında ayrıca söz konusu projenin, Anayasanın ‘Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez’ hükmünü içeren 169’uncu maddesine aykırı olduğunu belirtmişti.