Sol Haber’de 7 Temmuz’da yayımlanan bir habere İstanbul 7. Sulh Ceza Hakimliği tarafından erişim engeli getirildi. Kararın 8 Ağustos’ta Sol Haber’de yayınlanmasının ardından bu erişim engelleme kararı haberine de erişim engelli geldi.
Sol Haber Portalı 7 Temmuz’da TRT‘nin Suriye’den haberler geçen muhabiri Ubeydo Hitto’ya İdlib‘de bulunan Kurtuluş Hükümeti (KH) tarafından ödül verilmesini haberleştirdi. Kurtuluş Hükümeti’nin, El Kaide’ye yakınlığıyla bilindiğini anlatan habere İstanbul 7. Sulh Ceza Hakimliği tarafından erişim engelleme kararı getirildi. Portal bunun üzerine söz konusu haberi yayından kaldırıp 8 Ağustos’ta habere gelen erişim engeli kararını haberleştirdi.
Mahkeme bu haber için de erişim engelleme kararı aldı. Bunu da 5 Eylül’de haberleştiren Sol Portal’ın haberine 20 Eylül günü yine erişim engelleme kararı getirildi. Uygulayıcı kurum olan Erişim Sağlayıcıları Birliği tarafından alınan son karar, bugün itibariyle Sol Haber Portalı’na ulaştırıldı. Bunun üzerine Sol Haber haberlerine gelen erişim engelleme kararını uygulamak için haberi sitelerinden kaldırmak durumunda kaldığını açıkladı.
‘2014’te icat edilmiş bir hukuksuzluk’
Konuyla ilgili Sol Haber’den yapılan açıklamada “Haberimizin kendisini tekrarlayan bir haber yazmamız şüphesiz karara dönük bir saygısızlık, giderek hukuki yaptırım gerektiren bir ‘hile’ olacaktır. ‘Erişim engelleme kararı’ metodolojisinin kendisinin 2014 yılında icat edilmiş bir hukuksuzluk olması dahi bu konudaki titizlik gösterme gereğini ortadan kaldırmıyor” ifadeleri kullanıldı.
Mahkeme: Haysiyeti ihlal edici
İstanbul 7. Sulh Ceza Hakimliği tarafından bu habere getirilen erişim engelleme kararında şu ifadeler yer aldı: “URL’lerin yayın içerikleri ayrı ayrı incelendiğinde, belirtilen linklerdeki yayın içeriklerinin talepte bulunanın şeref ve haysiyetini ihlal edici, suçlayıcı ve masumiyet karinesi ihlal edici ve tehdit vari ifade ve anlatımlara yer verildiği, bu haliyle talepte bulunanın kişilik haklarının ihlal edildiği anlaşılmakla linklerdeki yayın içeriğine erişimin engellenmesine karar vermek gerekmiştir.”
İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg’i Nazi propagandası afişlerinde kullanılan kızlara benzeten ve Nazilerin de ‘solcu’ olduğunu söyleyen ABD’li yorumcu büyük tepki topladı.
Hindistan doğumlu ABD’li muhafazakâr yorumcu ve yazar Dinesh D’Souza, makyajsız yüzü ve örgülü saçlarıyla Greta Thunberg’in, 1930’larda Joseph Goebbels tarafından kullanılan propaganda afişlerindeki kızları andırdığını söyledi. O döneme ait Nazi bayraklı bir propaganda afişiyle Greta’nın fotoğrafını yan yana koyan D’Souza, “Çocuklar –bilhassa örgüleri ve kırmızı yanaklarıyla beyaz İskandinav kızları- sıklıkla Nazi propagandasında kullanıldı. Goebbels’in eski yöntemi’ Bugünün ilerici solu bu oyunu hâlâ 1930’ların solundan öğreniyor gibi görünüyor” ifadelerini kullandı.
Tepki yağdı: Kendinden utanmalısın
Twitter kullanıcıları bu karenin ‘nefret dolu, utanç verici, rahatsız edici, saldırgan’ olduğunu söyleyerek D’Souza’ya tepki gösterdi. Bir kişi, “Bu gördüğüm en saldırgan tweet. Kendinden utanmalısın” diye yazdı. Pek çok kullanıcı ise yorumcuya tarih dersi vererek, Nazilerin solcu olmadığını solun bizzat Naziler tarafından düşman olarak görüldüğünü hatırlattı. Bir kullanıcı, “Sen de gömlek giyiyorsun ve siyah saçların var. Hitler de öyle. O zaman sen de Hitler’sin” diyerek D’Souza’nın mantığına tepki gösterdi.
Dinesh D’Souza, 2012 seçimlerinde Cumhuriyetçi senato adayı Wendy Long‘un seçim kampanyasına kukla bağışçılar üzerinden destek vermekten suçlu bulunmuş daha sonra Başkan Donald Trump tarafından affedilmişti. 2014’de federal kampanya finansman yasalarını ihlal ettiğini kabul eden 57 yaşındaki D’Souza, adli rehabilitasyon merkezinde sekiz ay nezaret altında tutulmak dahil beş yıl şartlı tahliye ve 30 bin dolar para cezasına çarptırılmıştı.
İsviçre Alplerin’de yer alan ve kütlesinin önemli kısmını kaybettiği için artık buzul olarak sınıflandırılamayacak Pizol için bir cenaze töreni düzenlendi. Geçtiğimiz ay da İzlanda’da kaybolan Okjokull buzulu için benzer bir etkinlik yapılmıştı.
Dünya liderleri küresel ısınmanın önüne geçmek için atılacak adımları konuşmak üzere New York’ta bir araya gelirken İsviçre’de onlarca dağcı artık kaybolan bir buzulu anmak için Alp dağların sarp bir zirvesine tırmandı.
Euronew’in aktardığına göre, İsviçre İklim Koruma Derneği‘den Alessandro Degiacomi ülkenin kuzeydoğusundaki Glarus Alpleri‘nde yer alan Pizol adlı buzulun kütlesinin çok önemli bir kısmını kaybettiğini ve artık bilimsel olarak buzul olarak sınıflandırılamayacağını belirtti.
Buzul’un resmi olarak sonunun ilan edileceği bir anlamda cenaze törenine yaklaşık 100 kişi katıldı.Siyahlar içerisindeki doğaseverler iki saatlik yürüyüşün ardından Pizol dağının 2700 rakımlı noktasında eriyen buzula ulaştı.
Avusturya ve Lihteştayn sınırın yakın bir noktada bir papaz ve bir kaç bilim insanı buzul anısına Alp borazanları eşliğinde konuşma yaptı. Ardından buzul anısına bir çelenk kondu.
Geçtiğimiz ay da İzlanda‘da kaybolan Okjokull buzulu anısına bir cenaze töreni düzenlenmiş ve yerini işaretlemek için bronz plaka konulmuştu. Bu, İzlanda’da kaybolan ilk buzuldu.
İsviçre’de 500’den fazla buzul yok oldu
Fakat Pizol İsviçre Alpleri‘nde tamamen eriyen ilk buzul değil. Zurich ETH Üniversitesi‘nden buzul bilimci Matthias Huss İsviçre’de 1850 yılından bu yana 500’den fazla buzulun tamamen yok olduğunu ve bunlardan ellisinin isimlendirildiğini belirtti.
Avusturya ve Lihteştayn sınırına yakın bir noktada bir papaz ve bir kaç bilim insanı Pizol anısına Alp borazanları eşliğinde konuşma yaptı.
Fakat Huss’a göre Pizol ilk olmasa da üzerinde en fazla bilimsel çalışma yapılan buzul olması nedeniyle ayrı bir önemi bulunuyor. Buzul bilim adamları tarafından 1893 yılından beri takip ediliyordu. Göreceli olarak daha düşük bir yükseklikte bulunan Pizol’un hacminin yüzde 80 ile 90 arasındaki kısmını sadece 2006’den sonra kaybetmiş olması küresel ısınmanın seyri açısından oldukça dikkat çekici bulunuyor.
Alp buzullarının yüzde 90’ından fazla bu yüzyıl sonuna kadar yok olabilir
Huss ve diğer bilim insanları CO2 emisyonlarının düşürülmemesi halinde Alp dağlarındaki buzulların yüzde 90’ından fazlasının tamamen eriyebileceği uyarısında bulunuyor. Nisan ayında yayınladıkları çalışmaya göreyse şu andan itibaren artık ne yapılırsa yapılsın bu buzulların an az yarısı 2100 yılına kadar yok olacak. Alp dağlarındaki en büyük buzul olan Aletsch‘in ise 80 yıl içerisinde tamamen erime riski bulunuyor.
Pizol için düzenlenen cenaze töreni iklim değişiminin buzulların yok olmasına sebep olmasının yanı sıra insanlığın hayatta kalma yollarını da tehlikeye attığını dikkat çekmeyi amaçlıyor.
Haber verme ve eleştiri sınırlarını aşmayan düşünce açıklamaları suç olmayacak, tutukluluk süresi azaltılacak, kısa süreli hapis cezası ertelenecek.
Yargı Reformu paketinin detayları belli oldu. Meclis’e sunulan ilk pakete göre; haber verme sınırını aşmayan düşünce açıklamaları suç olmayacak. Tutukluluk süresi azalacak. Basit ve hızlı yargılama sistemi hayata geçirilecek. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün başkanlığında hazırlanan ‘Yargı Reform Strateji Planı‘nın birinci paketi MHP’den sonra bugün de CHP’ye verilecek.
Çeşitli yenilikler içeren taslağa göre haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmayacak. 6 ayı geçmeyen suçlarda, ön ödeme yapılması halinde dava açılmayacak. Tutukluluk süreleri azalacak.
İlk paketin yasalaşmasının ardından yeni paketlerin de geleceğini belirten Adalet Bakanlığı yetkilileri, pakette yer alan bazı değişiklik önerilerini şöyle açıkladı:
Haber ve eleştiri
‘Terör örgütü propagandası’ suçu, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacak. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılabilecek. Haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmayacak.
Tutukluluk süresi
Soruşturma evresinde tutukluluk süresi, ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işler bakımından altı ayı, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işler bakımından ise bir yılı geçemeyecek. Ancak, anayasal düzene karşı işlenen suçlar, millete ve devlete karşı işlenen suçlar, TMK kapsamına giren suçlar ve toplu işlenen suçlar bakımından bu süre en çok 1 yıl 6 ay olup, gerekçesi gösterilerek 6 ay daha uzatılabilecek. Bu maddede öngörülen tutukluluk süreleri, fiili işlediği sırada 15 yaşını doldurmamış çocuklar bakımından yarı oranında, 18 yaşını doldurmamış çocuklar bakımından ise dörtte üç oranında uygulanacak.
Çocukların ifadesi psikolog eşliğinde alınacak
Cumhuriyet savcısı veya hakim tarafından ifadesinin özel ortamda alınması gerektiği ya da şüpheli veya sanık ile yüz yüze gelmesinde sakınca bulunduğu değerlendirilen çocuk ya da mağdurların ifadeleri özel ortamda uzmanlar/psikologlar aracılığıyla alınacak. Mağdur çocuğun beyan ve görüntüleri kayda alınacak. Bunlar, dava dosyasında saklanacak, gizliliği için gerekli tedbirler alınacak.
Hızlı yargılama
Tecavüz, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması, trafik güvenliğini tehlikeye sokma, parada sahtecilik, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan gibi suçlar, hızlı yargılama usulüne göre yargılanacak. Savcı, şüpheliye seri muhakeme usulü uygulanmasını teklif edecek.
Kısa süreli hapis cezası ertelenecek
Yargıya basit yargılama usulü sistemi de getirilecek. Asliye ceza mahkemesince, iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilebilecek. Beyan ve savunma için verilen süre dolduktan sonra mahkemece duruşma yapılmaksızın ve Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaksızın, karar verilebilecek. Mahkumiyet kararı verildiği takdirde ceza dörtte bir oranında indirilecek. Mahkemece, koşulları bulunması halinde; kısa süreli hapis cezası seçenek yaptırımlara çevrilebilecek veya hapis cezası ertelenebilecek.
Avukatlara yeşil pasaport, mesleğe giriş sınvı
Baroya kayıtlı ve en az 15 yıl kıdemi olan avukatlara yeşil pasaport verilecek. Hukuk fakültesi mezunları, mesleğe giriş sınavına girmek zorunda kalacak. Sınavı geçemeyen avukatlık veya noterlik stajına başlayamayacak. Sınavı ÖSYM yapacak. 100 puan üzerinden 70 puan alanlar başarılı sayılacak.
Uzlaşmanın kapsamı genişleyecek
Uzlaşma suçları kapsamına, iş ve çalışma hürriyetinin ihlali, güveni kötüye kullanma, suç eşyasının satın alınması suçları eklendi. Aynı mağdura karşı işlenen suçlar uzlaşma kapsamında olmayacak.
Getirilecek düzenlemeye göre, halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit, suç işlemeye tahrik, suçu ve suçluyu övme, halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama, cumhurbaşkanına hakaret, Türk Milleti’ni, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, devletin kurum ve organlarını aşağılama gibi suçlar yönünden istinaf mahkemesinde kesin karar verilse de Yargıtay’da temyiz mümkün olacak. İtirazı Ceza Daireleri Başkanlar Kurulu karara bağlayacak.
Mısırlı müteahhit Muhammed Ali’nin eylem çağrısından sonra, cuma günü başlayan Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi karşıtı gösterilerde en az 300 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar arasında öğrenciler, gazeteciler ve aktivistler var.
Mısır’da cuma günü başlayan Cumhurbaşkanı Abdulfettah El Sisi karşıtı gösterilerde, avukat ve insan hakları aktivisti Halid Ali’nin sosyal medya hesabı Facebook üzerinden yaptığı açıklamaya göre, 300’den fazla kişi gözaltına alındı.Ulusal güvenlik meseleleriyle ilgilenen Yüksek Devlet Güvenlik Savcılığı’nın, gözaltına alınanları sorgulamaya başladığı aktarılan açıklamada, gözaltındakilerin arasında öğrenciler, gazeteciler, aktivistler ve avukat Mahinur el-Masri’nin de bulunduğu kaydedildi.
Mısır resmi makamlarından ya da yargı kaynaklarından konuyla ilgili herhangi bir açıklama yapılmadı.
Körfezli çevre aktivistleri Kazdağları’ndaki Eybek Dağı’na yapılacak RES’lerin yanlış yerlerde ve yanlış ölçekte yapıldığını savunurak, ÇED olumlu kararı çıkması halinde dava süreci başlatacaklarını açıkladı.
Körfezli çevre aktivistleri Eybek Dağı’nda bir araya geldi. Kazdağları‘nda bulunan Eybek Dağı’na yapılması planlanan Rüzgar Enerjisi Santrallerinin (RES) yanlış yere ve yanlış ölçekte yapıldığını savunan aktivistler, protesto gösterisi gerçekleştirdi.
Eylemde, Ayvalık’tan Küçükkuyu’ya kadar sivil toplum örgütleri temsilcileri, kadın grupları ve yürüyüş grupları Hanlar’da buluştu. Hanlar’dan yürüyüşe geçen 300’e yakın aktivist üç buçuk kilometre yürüyerek Eybek Orman Gözetleme Kulesi’ne ulaştı. Bu arada insan zinciri oluşturan grup, “Havama Suyuma Toprağıma Dokunma”, “Eybek’e RES İstemiyoruz” dedi. Daha sonra yüzün üzerinde kişi, Eybek Dağı’nın zirvesine doğru tırmanışa geçti.
Yaklaşık iki kilometre daha tırmanan grup, eşsiz güzellikteki ormanların ve kayalıkların arasından geçerek 1292 metre rakımlı zirveye ulaştı. Zirvede pankartlarını açarak “Polat Enerji, Eybek’i Terket!”, “Doğaya, İnsana, Bilime Özgürlük”, “Birleşe Birleşe Kazanacağız”, “Kadınlar Her Yerde, Mücadelede”, “Havama, Suyuma, Dağlarıma Dokunma” sloganları attı. Oldukça rüzgarlı olan hava nedeniyle zirvede fazla kalamayan aktivistler, yalnızca bu bölgeye özgü Kazdağı köknarı ormanının içinden geçerek yeniden Orman Kulesi hizasına indi ve aşağıda bekleyenlerle buluştu. Hep birlikte Hanlar bölgesine yürüyen grup basın açıklaması yapmak üzere Edremit’e doğru araçlarla yola çıktı.
Edremit’in girişinde araçlardan inerek Edremit Cumhuriyet Meydanı’na kadar yürüyen grup, meydanda basın açıklaması gerçekleştirdi.
“Kazdağlarında RES’e Hayır Dayanışması” adına Ömür İlgör ve Hıdır Bal’ın okuduğu basın açıklamasına Edremit halkı da katıldı ve destek verdi. Basın açıklamasında projenin bugüne kadarki ÇED süreci ve gelinen nokta hakkında bilgi verildi ve proje iptal edilene kadar mücadeleye devam edileceği ve “ÇED Olumlu” kararı verilmesi halinde kararın dava edileceği vurgulandı.
Karaburun’da ve Çeşme’de mantar gibi biten RES’lerin bölgenin ekosistemine açtığı zararların ve bölge halkının şikayetlerine konu olan RES’lerin kuşlar, arılar, yarasalar ve insanlar üzerindeki etkilerine dikkat çekilen açıklamada, Eybek Dağı’na yapılmak istenen RES’lerin Eybek ekoosistemine olası etkileri anlatıldı.
“Enerji açığımız var” söyleminin koca bir yalan olduğu belirtilen açıklamada, Türkiye’nin 80 bin Megawat’ın üzerinde kurulu gücünün olduğu, 2018’de bunun yalnızca 47 bin’inin kullanıldığı, önce kayıp kaçakların önlenmesi ve enerji tasarrufu ve verimliliği gibi önlemlerin alınması gerektiği belirtildi.
Açıklamada, yenilenebilir olmasına rağmen yanlış yere, yanlış ölçekte yapılan RES’lerin sorgulanması gerektiği ve ayrıca doğru yerde, doğru ölçekte yapılacak yenilenebilir enerji tesislerinin de yerel yönetimler ve halkın ortak olacağı kooperatifler eliyle yapılması ve enerjinin demokratikleştirilmesi gerektiği vurgulandı: “Yüzde 90’ı Kanadalı ve Fransız sermayeye, yüzde 10’u da Polat ailesine ait olan Polat Enerji A.Ş., itirazlar sonrasında projeyi 75 türbün’den 40 türbüne düşürdü ve yerlerini değiştirerek kayalıklara çekti. Ancak bu durum bizi ikna edemez, Eybek Dağı ormanı ve kayalık alanları ve kültürel değerleri ile bir bütündür, eşsiz bir ekosisteme sahiptir. Eybek’te RES istemiyoruz.”
Basın açıklamasından ardından Eybek’e çığlık olarak “Eybekte Yangın Varrrrr” diye kulaktan kulağa bağıran aktivistler, mücadeleye daha büyük kararlılıkla devam edeceklerini belirterek dağıldı.
Ne olmuştu?
Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği tarafından kamuoyunun gündemine getirilen proje için Körfez’de “Kazdağlarında RES’e Hayır Dayanışması” oluşturuldu. Bölgedeki sivil toplum örgütleri, siyasi partiler ve yürüyüş gruplarından oluşan Dayanışma, geçtiğimiz yıl köylerde bilgilendirme toplantıları, imza kampanyaları ve basın açıklamaları düzenlemiş ve 25 Ekim 2018’de Edremit’te yapılacağı duyurulan “Halkın Katılımı Toplantısı” nı yaptırmamıştı. Dernek üyeleri, Ankara’da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda 17 Haziran 2019 tarihinde gerçekleştirilen İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu toplantısına da katılarak proje ile ilgili itirazlarını yazılı ve sözlü olarak dile getirmiş ve civar köylülerin ve Edremit Körfezi halkının itiraz dilekçelerini de komisyona teslim etmişti. Projenin ÇED nihai aşamasına gelindiğinin 2 Eylül 2019 tarihinde bakanlıkça ilan edilmesinden sonra proje alanı yakınlarındaki Yaşyer, Çamcı, Dereli gibi köylerde yaşayan köylüler dilekçelerle projeye itiraz etti. Vatandaşlar da Cimer üzerinden itirazlarını sürdürdü.
Çevre Bakanı Schulze, Almanya’nın kömür enerjisinden vazgeçilmesini hedefleyen kömür karşıtı ittifaka katılacağını açıkladı. almanya ile birlikte Slovenya’nın da ittifaka katılmasıyla, üye ülke sayısı 32’ye ulaştı.
Almanya, 2017 yılında oluşturulan Kömür Sonrası Enerji Küresel İttifakı’na gireceğini açıkladı. Almanya Çevre Bakanı Svenja Schulze, iklim koruma konusunda yapılacak yasal düzenlemeler konusunda cumagünü açıklanan kararların ardından ülkenin kömür karşıtı ittifakta yer alacağını duyurdu. Sosyal Demokrat Partili (SPD) Bakan, Funke Medya Grubu‘na bağlı gazetelere yaptığı açıklamada, Almanya’nın ittifaka gireceğini New York’ta bugün başlayacak Birleşmiş Milletler İklim Eylemi Zirvesi’nde resmen açıklayacağını belirtti.
İklim koruma paketi çerçevesinde yapılacak yasal düzenlemelerle hükümetin kömür enerjisinden vazgeçmeyi resmen kabul ettiğini ifade eden Schulze, bunun “Dünya çapında iklim korunması konusunda temel bir unsur” olduğunu vurguladı. Alman Bakan, Almanya gibi sanayileşmiş bir ülkenin nükleer ve kömürden elde edilen enerjiden vazgeçerek kademeleri olarak yenilebilir enerjilere yönelmesinin “Dünyanın diğer bölgeleri için de bir örnek” olacağına dikkat çekti. Schulze, kömür karşıtı ittifakın, kömürden elde edilen enerjinin artık modasının geçtiğini gösterdiğini de sözlerine ekledi.
Almanya, kömür ve linyit yakan termik santrallerin enerji üretimine 2038 yılına kadar kademeli olarak son verilmesini hedefliyor.
Almanya ile birlikte Slovenya da ittifaka katılacağını açıkladı. Böylelikle kömürsüz elektrik üretimini hedefleyen ülkelerin, eyaletlerin ve şirketlerin bir araya geldiği ittifakın üye sayısı 91’ye ulaştı: 32 devlet, 25 eyalet ve 34 şirket.
Kömür karşıtı ittifak
Kömür Sonrası Enerji Küresel İttifakı 2017 yılında Bonn‘da yapılan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Zirvesi sırasında oluşturulmuştu. Aralarında Birleşik Krallık, Kanada ve Fransa’nın da bulunduğu, 32 ülke ile çok sayıda kent, bölge ve şirket de ittifakın üyelerini oluşturuyor. İttifak, yeni termik santrallerin yapılmasına son verilmesini, kömür madenlerinin uluslararası finansmanının engellenmesini ve ulusal iklim koruma önlemlerinin Paris İklim Anlaşması doğrultusunda belirlenmesini hedefliyor.
BM İklim Zirvesi öncesi yayımlanan rapor, 2015-2019 arasının tarihteki en yüksek sıcaklık ortalamasına sahip 5 yıllık dönem olduğunu ortaya koydu.
Birleşmiş Milletler (BM), 2015-2019 yılları arasının küresel sıcaklık değerleri açısından tarihteki en sıcak beş yıllık dönem olduğunu bildirdi. Dünya liderlerinin katılacağı BM İklim Eylem Zirvesi öncesi yayınlanan rapora göre, son 5 yıllık dönem 2011-2015 arasındaki döneme göre ortalama 0,2 santigrat derece daha sıcak geçti. Son beş yılın ortalaması 1850-1900 yıllarını kapsayan sanayi öncesi dönemden ise 1,1 derece daha yüksek.
Rapordaki bir başka çarpıcı veri ise, son 40 yılda kuzey kutup bölgesinde yaz mevsiminde deniz buzuyla kaplı alanın her 10 yılda ortalama yüzde 12 küçüldüğünü ortaya koydu. En fazla küçülme 2015-2019 döneminde gerçekleşti. Diğer yandan en fazla buzul erimesi de bu dönemde kaydedildi.
Trump zirveye katılmayacak
Bugün başlayacak zirve öncesinde konuşan BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, devletlerden sera gazı salınımını azaltma hedeflerini yükseltmelerini istedi. Rapora göre mevcut hedeflerle bile karbondioksit üretimi azalmadı, tam tersine arttı. 2018’de 37 milyar ton ile rekor karbondioksit seviyesine ulaşıldığını ortaya koyan rapor, bu seviyenin henüz tahmin edilen tepe noktası olmadığının altını çizdi.
Küresel ısınmayı ”iklim krizi” olarak tanımlayan Guterres, bir an önce harekete geçilmezse ”iklim değişikliğinin her yıl 7 milyon kişinin ölümüne neden olacağı” uyarısında bulundu. Ülkesini iklim anlaşmasından çeken ABD Başkanı Donald Trump zirveye katılmayacak.
BM Gençlik İklim Zirvesinde konuşan iklim aktivisti Thunberg, iklim konusunda gençleri kimsenin durduramayacağını söyledi. Arjantili aktivist Rogriguez de “İklim krizi çağımızın siyasi krizidir” dedi.
Dünyanın farklı kentlerinde düzenlenen iklim grevlerininin ardından cumartesi günü yüzlerce genç Birleşmiş Milletler (BM) Gençlik İklim Zirvesi’nde bir araya geldi. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres gençlerin küresel ısınma ve iklim koruma için verdiği mücadeleyi takdirle karşıladığını belirterek, bu konudaki değişimin önünü açtıklarını ifade etti. BM’nin ilk kez düzenlediği Gençlik İklim Zirvesi’ne İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg’in de aralarında bulunduğu yaklaşık 700 genç ile iklim korunmasında aktif olan şirketler davet edildi.
‘Bu, çağımızın siyasi krizi, liderliği üstlenmemizin zamanı geldi’
New York‘taki zirvenin açılışında Arjantili iklim aktivisit Bruno Rodriguez (19) şunları söyledi: “İklim ve ekolojik kriz, çağımızın siyasi krizidir, çağımızın ekonomik krizidir, çağımızın kültürel krizidir” dedi. Siyasetçilerin gençleri oyaladığını belirten genç iklim aktivisti, “Liderliği bizim üstlenmemizin zamanı geldi” şeklinde konuştu.
Greta Thunberg de yaptığı konuşmada Rodrigez’e destek verdi. Thunberg, “Dün dünyanın farklı yerlerinden milyonlarca kişi, özellikle de gençler, iklim konusunda gerçek önlemler talep etti” dedi ve ekledi: “Birlikte hareket ettiğimizi ve bizi, gençleri artık kimsenin durduramayacağını gösterdik.”
İklim grevine dört milyon kişi katıldı
Thunberg, iklim korumaya dikkat çekmek için başlattığı okul grevi ile küresel ısınma ile mücadele konusunda dünya genelinde bir hareketin öncüsü oldu. Cuma günü dünyanın 160 ülkesinde 2 bin 900’den fazla kentte düzenlenen iklim grevlerine organizatörlerin verdiği bilgilere göre yaklaşık dört milyon kişi katıldı. En geniş katılımlı gösteriler Berlin, Londra, New York ve San Francisco‘da gerçekleşti. Türkiye’de de aralarında İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük kentlerin bulunduğu 15 noktada gösteri düzenlendi.
Gençlik zirvesi ilk kez toplandı
BM, gençlere yönelik iklim zirvesi ile Thunberg tarafından başlatılan hareketin önemine vurgu yapıyor. Zirve, küresel ısınma için yürütülen projeler tanıtılmasını ve çözüm önerileri sunulmasını hedefliyor. Zirve kapsamında gençler tarafından geliştirilen iklim korumaya yönelik projeler de tanıtıldı.
Kentin bazı kısımları koruma altında olmasına rağmen hükümet yeni başkenti sürdürülebilir bir proje olarak pazarlıyor. Ama eğer yaklaşımını ciddi ölçüde değiştirmezse Cakarta’da yaptığı hataları tekrar edecek
Endonezya’nın yeni başkenti için hükümetin önerdiği iki konumdan biri de Samboja, Kutai Kartanegara bölgesiydi. (AFP)
Balta girmemiş ormanlarla kaplı, neredeyse hiç altyapının olmadığı bir alana yeni bir başkent inşa etmenin ve şehrin yaklaşık bir milyon memuru 5 yıl içinde oraya taşımanın devasa ve pahalı bir teşebbüs olduğu yadsınamaz.
Fakat yine de Endonezya hükümeti bunu yapmaya karar verdi. Cumhurbaşkanı Joko Widodo geçen günlerde, ülkenin başkentinin, Cakarta‘dan bin kilometreden fazla uzağa, Borneo Adası‘nın doğusunda henüz inşa edilmemiş bir şehre taşınacağını açıkladı. Endonezya hükümeti ülkenin başkentinin, sürekli batan ve kronik trafik sıkışıklığıyla boğucu hava kirliliğinden muzdarip mevcut başkent Cakarta’dan taşınması gerektiği kanaatinde.
Dahası hükümet, yer değiştirmenin Endonezya’nın Borneo Adası’ndaki Kalimantan adlı parçasının ekonomisinin gelişmesini sağlayacak yeni fırsatlar doğuracağını ve gelişmenin odağını Cava Adası’ndan uzaklaştıracağını savunarak bu kararını meşrulaştırdı. Ülke ekonomisinin yüzde 65’ini oluşturan Cava on yıllardır Endonezya’nın ekonomik ve politik merkezi olageldi.
Sıfırdan yeni bir başkent tasarlamanın zorluklarına rağmen aslında 30’dan fazla ülke başkentlerini yeni inşa edilmiş olanlara taşımayı başarmış durumda. Yani Endonezya’nın başkentinin yerini değiştirme fikri aslında o kadar da uçarı olmayabilir. Hükümet yeni başkent için 180 bin hektar dönümü kaplayan yeterli bir alanın mevcudiyetinden bahsetti ve yer değiştirme için gerekli olan 466 trilyon rupiyi (yaklaşık 190 milyar TL) temin edebileceğinden de emin. Meclisten onay alması beklenen inşaatın 2021’de başlayıp Widodo’nun ikinci ve son döneminin biteceği 2024’e kadar devam etmesi öngörülüyor.
Cakarta batıyor
Başkenti taşımak hükümete sıfırdan başlamak için ikinci bir şans da verecek. Doğru dürüst bir şehir planlamasının eksikliği ve hızlı kentleşme Cakarta’yı barınılamaz hale getirmişti. Şehir şu anda dünyanın en hızla batan şehirlerinden biri. Evlerin, büyük alışveriş merkezlerinin ve lüks otellerin kalabalık şehrin altındaki akiferlerden (yeraltı sularını taşıyan katman) su çekmesi zeminin içe göçmesiyle sonuçlanıyor. Cakarta halihazırda yılda yaklaşık 17 cm batıyor ve 2050 itibariyle Kuzey Cakarta’nın yüzde 95’i sular altında kalacak.
Peki hükümet Cakarta’yı kötü idare ederken yaptığı geçmiş hatalarından ders çıkaracak mı? Yoksa aynı hataları henüz ismi belirlenmemiş yeni başkentte yapmaya devam mı edecek?
İlk bakışta yeni başkentin altyapısının sürdürülebilir ve çevre dostu şekilde geliştirileceği tellallığını yapan hükümet aynı hataları tekrar etmemeye kararlı gibi görünüyor. Hatta yeni başkenti “akıllı orman şehir” diyerek pazarlıyor. Şehrin bazı kısımlarının koruma altındaki ormanlık araziye kurulacağı gerçeğine rağmen birçok yetkili yeni şehrin inşası sırasında çevreye zarar verilmeyeceğini defaatle garanti etti.
Halbuki hükümet koruma altındaki ormanlık alanın yeniden ağaçlandırılacağı ve Doğu Kalimantan‘ın özgün ekosistemlerinin korunacağı sözünü vermişti. Hükümet şu anda yeni kentin inşasının yağmur ormanlarının tahribatına yol açmayacağından emin olmak için Kasım’da tamamlanması beklenen stratejik bir çevre araştırması yürütüyor.
Ormanların parçalanması tehditi
Fakat yine de uzmanlar yeni başkentin inşasının gerçekten “yeşil” addedilebilmesi için hükümetin cevaplaması gereken daha çok sorunun olduğuna işaret ediyor. Mesela yeni başkenti inşa ederken ormansızlaşma gerçekten önlenebilir mi? Borneo Adası’nın Endonezya kısmında planlanan ve devam eden büyük ölçekli yol yapım projelerini değerlendiren yeni bir çalışma bu projelerin orman parçalanmasının artmasına neden olacağını gösteriyor. Ormanların parçalanmasıysa, Borneo orangutanları gibi kritik derecede tehlikede altındaki türler de dahil, yaban hayatı için erişilebilir orman habitatının ciddi derecede azalmasıyla sonuçlanıyor.
Bu çalışma başkenti yeniden yerleştirme projesini hesaba katmamıştı. Bu nedenle öngörülen orman parçalanmasının yeni başkenti beslemek için gelecekte planlanacak daha çok yolla daha da fazla olması mümkün. Ne var ki hükümet projenin ormansızlaşmayı nasıl önleyeceği yönündeki ayrıntıları paylaşmadı.
Endonezyalı STK Forest Watch Indonesia‘nın (Endonezya Orman İzleme – FWI) analizine göre yeni başkentin konumunda hala bin 370 hektar civarında el değmemiş doğal orman var. Ve hükümet yeni başkenti çevreleyen alanları yeniden ağaçlandıracağını söylese de analiz gösteriyor ki yeni başkent madencilik, palm yağı ve ağaç kesiciliği ruhsatı verilmiş arazilerle çevrili. Dolayısıyla hükümet ormansızlaşmış alanlara yeniden ağaç dikmeye başlamadan önce, yapması zor da olsa, bu imtiyazlara verdiği onayı geri çekebilir.
Diğer bir soruysa hükümetin yeni başkentin inşası için gerekli malzemeyi nasıl tedarik edeceği. Demokratik Ekonomi Okulu (School of Democratic Economics) araştırma enstitüsünün kurucu ortağı Hendro Sangkoyo inşaatın, yeni başkente kabaca 400 km uzaklıktaki Doğu Kutai bölgesindeki Sangkulirang-Mangkalihat Karstı adlı 105 bin hektarlık kireçtaşı manzarasının yakınından elde edilecek çimentoyu kullanmasının çok muhtemel olduğunu söyledi. Sanayi şirketleri bölgeden çimento yapımının ana hammaddesi kireçtaşını çıkartmaya hazırlanıyor. Sangkoyo, “Yeni başkentin varlığıyla birlikte çimentoyu (karsttan -kireç taşı ve dolamit bölgesi) elde etmek mantıklı geliyor çünkü zaten arz bol ve maliyet de en yakın çimento kaynağı bu olduğu için mümkün olan en düşük maliyet olacak” dedi.
Bu karst zamanında, bölgede 35 bin yıl öncesine dayanan tarih öncesi kaya sanatı ve antik insan kalıntıları bulunduğu için UNESCO Dünya Mirası Listesi‘ne aday gösterilmişti. Bölge bir yandan kurak mevsim boyunca orman yangınlarından kaçan orangutanlar için sığınak işlevi görürken bir yandan da kireçtaşına özgü nadir türlere, mesela kör tatlı su balıklarına, yarasalara ya da kılıç kırlangıçlarına ev sahipliği yapıyor. Yeni başkentin inşası zaten hassas olan kireçtaşı tabiatına daha da baskı yapabilir.
‘Tekrar kömür çıkarılacak’
Ayrıca başkentin inşasına ve tahminen 2024 itibariyle 1,5 milyon insan orada yaşamaya başladığı zaman kentin kendisine enerji sağlayacak elektriği hükümetin nereden bulacağı da belirsizliğini koruyor. Halihazırda Kalimantan mazot ve kömür de dahil olmak üzere büyük ölçüde fosil yakıtlara bel bağlıyor. Kalimantan’ın doğu kısmı ülkenin kömür ve petrol merkezi. Yeni başkentin yerleşeceği Kutai Kertanegara‘ysa Endonezya’nın en büyük kömür üreticisi. Hendro “Yenilenebilir enerjinin (başkentin inşası için güç sağlamaya) hazır olması mümkün değil” dedi. “Dolayısıyla tekrar kömür çıkarılmaya başlanması muhtemel.”
Bu soruların yakında cevaplanması gerektiği gayet açık. Ne var ki hükümetin, başkentin taşınmasının sürdürülebilir ve çevre dostu bir gelişim modeline uyduğundan emin olmak için gerekli gördüğü iki aylık süre kabinenin bu sorulara cevap vermesi için yeterli olmayabilir. Ve eğer planlanması ve çevresel etkisinin değerlendirilmesi dahil olmak üzere yer değiştirme süreci kamunun katılımına ve gözetimine tabi olmazsa bu sorular kolayca hasır altı edilebilir.
Titiz planlama ve halkın katılımı olmazsa yeni başkent, Cakarta’yla aynı kaderi paylaşabilir ve gelecek yıllarda Endonezya’nın başkentini taşıması mı gerekiyor sorusu tekrar belirebilir.