Ana Sayfa Blog Sayfa 2391

Yüzyılın sonunda buğday tarlalarının yüzde 60’ı yok olabilir

Uzmanlar, küresel ısınma nedeniyle yaşanacak kuraklığın 21. yüzyılın sonuna kadar buğday tarlalarının yüzde 60’ını tahrip ederek gıda kıtlığı ve istikrarsızlığa yol açacağı konusunda uyarıyor.

Science Advances dergisinde yayımlanan makalede iklim bilimciler, birçok ülkede temel gıda maddesi olan buğday üretiminde yaşanacak “benzeri görülmemiş” bunalıma karşı hazırlık yapılması gerekliliğinin altını çizdi. Araştırmacılar, küresel ısınmayı 2 santigrat derecede sınırlama hedefine ulaşılsa bile, olumsuz etkilerinin 2041 ila 2070 yılları arasında iki katına çıkacağını söyleyerek çiftçilere mevcut suyu daha verimli bir şekilde kullanma ve ekim planlarını değiştirme çağrısı yaptı.

Euronews‘in haberleştirdiği makalede, “Olumsuz aşırı havaların kapsamı ve sıklığındaki artış ile üretim kısmında buna bağlı şoklar benzeri görülmemiş şekilde gerçekleşebilir.” ifadelerine yer verilirken araştırmacılardan Petr Havlik, yüzyılın ortasından itibaren bundan en çok etkilenecek bölgenin Afrika kıtası olacağını söyledi.

Avusturya Uluslararası Uygulamalı Sistem Analizi Enstitüsü Başkan Yardımcısı Havlik’e göre, Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya da kuraklıktan ciddi şekilde etkilenecek. Havlik, Afrika’nın buğday üretiminde öncü bir ülke olmadığını ancak mahsulün 2050 itibariyle 2 katına çıkacak olan kıta nüfusunun tükettiği kalorinin yüzde 14’ünü sağladığını söyledi.

Buğday kalori ihtiyacının beşte birini karşılıyor

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü‘ne (FAO) göre, ekmek, erişte ve tahıl gibi temel tüketim maddelerinin kaynağı olan buğday dünya çapında insanların tükettiği kalorinin yaklaşık beşte birini karşılıyor. FAO, buğdayın herhangi bir diğer ticari üründen daha fazla arazide yetiştiğini ve küresel ihracat değerinin 50 milyar dolar olduğunu söylüyor.

Örgüte göre küresel buğday talebinde, başta gelişmekte olan ülkelerde olmak üzere, 2050’den itibaren yüzde 43’lük bir artış bekleniyor.

İklim bilimciler tarafından yapılan araştırmada, bu ülkelerin buğday üretimini başarılı bir şekilde artıramamaları halinde ithalata bağımlı hale geleceklerinin altı çiziliyor. Uzmanlara göre bütün bu gelişmeler gıda güvensizliğini ve sonuç olarak da siyasi istikrarsızlık ve göç gibi sorunları beraberinde getirecek.

 

İngiliz Müslüman LGBTİ’ler Onur Festivali’ne hazırlanıyor

Imaan adlı İngiliz STK, gelecek yıl Londra’da Müslüman LGBT olmayı kutlayan bir Onur Festivali düzenlemeye hazırlanıyor.

Birleşik Krallık’ta 1999 yılından beri cinsellik ve cinsel kimlik ile İslam inancını uzlaştırma amacıyla faaliyet gösteren Imaan isimli sivil toplum kuruluşu, gelecek yıl Londra‘da ilk kez Müslüman LGBTQİ olmayı kutlamak için bir Onur Festivali düzenleyeceğini duyurdu. Imaan’ın açıklamasında hala pek çok Müslüman LGBTQI üyesinin dışlanmış, tecrit edilmiş halde sıklıkla homofobik, bifobik, transfobik ve İslamofobik kötü muameleyle karşılaştığı vurgulandı.

‘Dünyaya biraz neşe getirelim’

Müslüman LGBTQI toplumu üyelerinin karşı karşıya kaldığı kötü muamelenin durmasına yardımcı olmak için kendi 20. kuruluş yıldönümünde eşi benzeri görülmemiş bir festival düzenlemeyi planladığını belirten Imaan, böylelikle insanların biricik kimliklerini kutlayarak dünyaya biraz neşe getirme arzusunu ifade etti.

‘Özür dilemeden güçlenmek’

The Independent’a konuşan Imaan sözcüleri,  Müslüman LGBTQI’ye adanmış bir festivalin öneminin altını çizdi. Sözcüler, “Müslüman LGBTQI İslamofobi ile homofobinin yaylım ateşi arasında kaldığından, insanların kimlikler arasında tercih yapmak zorunda hissetmeyecekleri, tersini söyleyenlerin baskısı altında kalmadan hem LGBTQI hem de Müslüman olabileceği güvenli ve kapsayıcı uzam sağlamak istiyoruz” dedi ve ekledi:

“Festivalimiz İngiltere çapında LGBTQI üyesi Müslümanların hem ibadetini yerine getiren Müslüman hem de LGBTQI olduğu için özür dilemeden güçlenmesi ve faaliyete geçmesi için uzam sağlayacak.”

‘Kimse İslam’ı tekeline alamaz’

Müslümanlar arasında etnik köken ve dil açısından çeşitlilik olduğunu ve bu çeşitliliğin cinsiyet ve cinselliği de kapsadığını belirten Imaan sözcüleri, “Birleşik Krallık’ta kimse İslam’ı kilit altına alamaz, biz aynı zamanda LGBTQI olan Müslümanlarız” diye konuştu.

Imaan’ın yönetim kurulunda yer alan lezbiyen hakları savunucusu Anjum Mauj da Metro‘ya konuştu. STK’nın Müslüman LGBTQI’ye verdiği desteğe rağmen çoğunun cinsel kimliklerini açıklayamadığını aktaran Mauj, bu festivalin ötekileştirilmiş insanlara bir ses vereceğini ve bu yüzden çok önemli olacağını dile getirdi. Festivali finanse etme amacıyla bağış toplamak için kampanya yürüten Imaan, 5 bin sterlin toplama hedefiyle kitlesel fonlama sayfası açtı. Fona şimdiye kadar 3370 sterlin bağışlandı.

Avrupa’nın en yüksek dağında buzullar çöküyor

İtalyan yetkililer, Fransa ile sınır oluşturan Mont Blanc buzullarının bir bölümünün çökme riski taşıması nedeniyle zirveye giden yolları kapattı.

İtalya ile Fransa arasında doğal bir sınır oluşturan Mont Blanc’in Fransa tarafında yer alan Grandes Jorasses zirvesindeki Planpincieux buzulu çözülüyor. Buzulun 250 bin metreküpünün erime tehlikesiyle karşı karşıya olduğu belirtildi. İtalyan yetkililer, çökme riski taşıması nedeniyle zirveye giden yolları kapattı.

Uzmanlar, buz kütlesinin her gün 50-60 santimetre aşağı doğru kaydığını söylüyor. Planpincieux Buzulu, 2013’ten bu yana yakından izleniyor ancak buzulda bir alarm sistemi bulunmuyor. Dağın yakınındaki Courmayeur kasabasının belediye başkanı Stefano Miserocchi, küresel ısınmanın Mont Blanc’ı değiştirdiğini söyledi. Miserocchi, dağın İtalya tarafındaki Val Ferret’teki yolların araç geçişine kapatılması emrini verdi.

Ağustos 2018’de bölgede meydana gelen heyelan yaşlı bir çiftin ölümüne yol açmış, tahliye edilen yüzlerce insandan bazıları ancak helikopterle kurtarılabilmişti.

Fransa ve İtalya’da 4 bin metrenin üzerinde 11 zirveye ev sahipliği yapan Mont Blanc, her yıl binlerce turist çekiyor. Dağın en yüksek noktası ise, 4 bin 808 metre.

Mont Blanc, Alplerin batı ucunda yer alıyor. Küresel ısınmanın yol açtığı iklim değişikliği nedeniyle, Orta Alpler’deki Glarus’ta da buzullar her yıl küçülüyor. Bilim insanları 2006’dan bu yana erimenin yüzde 80’e ulaştığını belirtiyor. Geçtiğimiz hafta, çok sayıda insan İsviçre Alpleri’nde eriyen Pizol Buzulu için cenaze töreni düzenlemişti.

İklim için Dünyanın gözleri olun!

İklim adaleti isteyen milyonlarca insanı, Şili’de gerçekleştirilecek COP25 BM İklim Değişikliği Konferansı sırasında, dünyanın çeşitli yerlerinden insanların portrelinden oluşan dev bir bayrak altında birleştiren bir çalışma yürütülüyor. İsviçreli sanatçı Dan Acher’in “İzliyoruz – We are Watching” başlıklı çalışmasında, her yüz bin dünya vatandaşı için 77 bin portreden oluşan dev bir gözü temsil eden bayrağa, her gün dünyanın dört bir köşesinden yeni yüzler ekleniyor. Sanatçı Acher, şu ana kadar 115 ülkeden binlerce portrenin ‘göz’de temsil edildiğini söylüyor.

İklim krizine karşı hükümetleri harekete geçirmek üzere, İsveçli aktivist Greta Thunberg’in başlattığı ve tüm dünyaya yayılan eylemlere, sadece sokaklarda değil, sosyal medyada da hız kesmeden devam ediliyor. 2-13 tarihlerinde Şili’nin başkenti Santiago de Chile’de gerçekleştirilecek COP25’i ’izlemek’ için, dünya vatandaşlarının portresinden oluşturulan dev bir göz şeklindeki bayrağa kendi portrenizi de ekleyebiliyorsunuz.

Sanatçı Acher, bayrağın, liderleri gezegenin geleceğine karar verirken, dünya halklarının da onları izlediğini hatırlatmasını ve onları hesap verebilir hale getirmesini umduğunu belirtiyor.

Bayrakta portrenizle yer almak için tıklayın

Suyun Akma Hakkı, Bienal’de

16. İstanbul Bienali’nin kamusal programı kapsamında hayata geçirilen ‘Sindirim Programı’nın ilki bu cumartesi, Yeşil Gazete yazarlarının katkısıyla gerçekleştirilecek. Beş hafta sürecek projenin, diğer başlıkları; Benzin, Patates, Beton ve İşlemci.

Yedinci Kıta temasıyla, Fransız yazar ve akademisyen Nicolas Bourriaud’nun küratörlüğünde 14 Eylül’de kapılarını açan 16. İstanbul Bienali, sergilerin yanı sıra çeşitli konuşmalar, film gösterimleri, müzik dinletileri ve yemek performanslarına da ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Bienalin odağına aldığı sanat, ekoloji ve antropoloji konuları arasındaki ilişkilere farklı yaklaşımlar sunan önemli düşünürler, bilim insanları ve sanatçılar kamusal programın katılımcıları arasında yer alacak.

Kamusal program çerçevesinde gerçekleştirilecek, “Sindirim Programı” Yeşil Gazete yazarları; Dr. Akgün İlhan ve Doç. Dr. Sedat Gündoğdu’nun da katkısıyla bu cumartesi başlıyor. Program, iklim değişikliği-enerji ekonomisti ve performans sanatçısı Ayşe Ceren Sarı, çevrebilimci ve sanatçı Serkan Kaptan ve küratör Yasemin Ülgen’den oluşan birbuçuk (Ekoloji ve Sanat Çalışmaları) tarafından tasarlandı ve yedi aya yayıldı. birbuçuk’un 2017’de başlattığı “Solunum” buluşmalarının devamı niteliğindeki programda gündelik yaşantımızın birer parçası olarak kanıksadığımız, sıradan gibi görünen nesneler tartışmaya ve araştırmaya açılacak. Sosyoekolojik metabolizma kavramı merkeze alınarak su, tarım, iklim, enerji, kent, atık, toplumsal cinsiyet, müşterekler ve gelecek gibi olguların; bilim, toplumsal hareketler, sanat pratikleriyle kesiştiği noktalar ve tüm bu pratiklerin aralarındaki diyalog imkânları keşfedilecek.

Projenin yaratıcılarından Ayşe Ceren Sarı, ilk performansları olan ‘Sindirim Programı:SU’yu şöyle anlatıyor:

Sindirim Programı: SU, kamusal etkinliği “suyun akma hakkını” savunuyor. Yaşamımızın her alanında deneyimlediğimiz, kimi zaman haberdar, bazen tanığı bazense faili olduğumuz, suyun akma hakkının gasp edildiği, suya erişimin kısıtlandığı, suya her türlü görünen ve görünmeyen atığın boşaltıldığı yapı ve süreçleri ele alıyoruz. Sohbetlerimizde HES karşıtı mücadele, iklim krizi, merkez-çeper ilişkileri, yapay doğa, mikro-plastikler, göç, kültür ve aidiyet duygusunun kaybı, doğanın dilinden kopuş öne çıkıyor. Su kendi varlığıyla ilham veriyor. Akışa, doğanın gücüne, dünyayla dönüşmeye çağırıyor. Titreşimlere ve harekete, içgüdüsel bağlara ve disiplinsiz alanlara yer açıyor.”

SU , WORLBMON’da (MSGSÜ İstanbul Resim ve Heykel Müzesi Kat 4) peşpeşe sunum ve performanslarla gerçekleşecek. Etkinlik sonrasında katılımcılarla ve diğer izleyicilerle sohbet etme imkanı olacak.

28 Eylül Cumartesi günü, saat 12.00-16.00 saatlerinde gerçekleştirilecek etkinliğin katılımcıları ve ele alacakları konular şöyle:

Dr. Akgün İlhan
Akademisyen, Yeşil Gazete yazarı, çevresel sosyal bilimci, su ve iklim aktivisti,
Kısır Döngüsel Su

Sevinç Alçiçek
Artvin doğumlu, Arhavi Doğa Koruma Platformu temsilcisi, doğa ve yaşam savunucusu, dere bekçisi, atmaca kadın
Taa kalbimde bir çığlık duyuyorum, isyan ediyorum. Bu ağaçların, vadilerin, unutulmakta olan dilimin, yabanımın, atmacamın, deremin, tepemin ve benim çığlığım.

Sedat Gündoğdu
Akademisyen, Yeşil Gazete yazarı, deniz biyoloğu ve çevre aktivisti
Yedinci Kıtadan Sofradaki Tabağımıza: Mikroplastikler

dadans
(Dila Yumurtacı, Melek Nur Dudu, Merve Uzunosman)
Be Water My Friend

Aslıhan Demirtaş
Mimar, aktivist ve akademisyen
Sediment

Serkan Taycan
Sanatçı, mühendis ve akademisyen
Karadeniz’den Marmara’ya: İki Deniz Arası’nı Yürümek

Hazal Döleneken
Besteci, enstrümantalist, şarkıcı ve yeni medya sanatçısı
Natura

 

Af Örgütü: Bülent Şık mahkum edilirse ‘Düşünce Mahkumu’ ilan edilecek

Sağlık Bakanlığı’nın kanserojen kimyasalları tespit etmeyi amaçlayan projesine ilişkin gizlediği bulguları açıkladığı için yargılanan gıda mühendisi Bülent Şık hakkında ‘yasaklanan gizli bilgileri açıklama’, ‘yasaklanan gizli bilgileri temin etme’ ve ‘göreve ilişkin sırrı açıklama’ suçlamalarıyla açılan davanın üçüncü duruşması yarın Çağlayan Adliyesi’nde görülecek. Bülent Şık için 12 yıla kadar hapis cezası isteniyor.

Şık’a duruşma öncesi, uluslararası insan hakları örgütleri, bilimsel ve mesleki örgütlerden destek geldi. Zararlı pestistlere karşı güvenli ve sürdürülebilir alternatifler yaratma amaçlı bir kuruluş olan Birleşik Krallık Pestisit Eylem Ağı (Pesticide Action Network UK) ve risk altındaki insan hakları savunucularını korumaya yönelik Avrupa merkezli bir vakıf olan Front Line Defenders Bülent Şık’ın yargılanmasıyla ilgili endişelerini ortaya koyarak, Şık’ın derhal beraat etmesi gerektiğine dikkat çekti.

Şık’ın saygın bir bilim insanı, bir kamu entelektüeli ve bir insan hakları savunucusu olarak tarif edildiği açıklamada, yazılarının halk sağlığı, çevre, gıda güvenliği ve çocuk sağlığı konularında olağanüstü bir farkındalık yarattığının da altı çizildi.

Uluslararası Af Örgütü tarafından yayınlanan açıklamada ise şu ifadeler kullanıldı:

“Sağlık Bakanlığı ve ilgili diğer yetkililer bulguların ortaya çıkmasını önlemek ve Dr. Şık’ı yargılamak yerine, söz konusu çevre kirliliğini ortadan kaldırmak ve halk sağlığını korumak için derhal gerekli tedbirleri almalıdır.” “Dr. Şık, yetkililer gerekeni yapmadığı için bulguları yayınladı. Şık’ın araştırma sonuçlarını kamuoyuna açıklaması, bilgi edinme ve yayma özgürlüğü hakkını da içeren ifade özgürlüğü hakkı kapsamında koruma altındadır. Uluslararası Af Örgütü suçlu bulunup mahkum edildiği takdirde Dr. Şık’ı düşünce mahkumu ilan edecektir.”

Cumhurbaşkanı ve Adalet Bakanlığı’na mektup

35 ülkeden 180 kadar doktor ve bilim insanından oluşan, hastalıkların çevresel ve mesleki nedenleri üzerine bilgileri yaymayı ve kamu sağlığını korumayı hedefleyen Colleggium Ramazzini de Cumhurbaşkanlığı ve Adalet Bakanlığı’na bir mektup yollayarak Bülent Şık’ın bir an önce beraat etmesi talebinde bulundu. Mektupta şu ifadeler yer aldı:“Mesleki görüşümüze göre Dr. Şık mesleğinin sınırları dahilinde etik bir şekilde davranmış, Sağlık Bakanlığı tarafından üç yıl önce duyurulmuş olması gereken bilimsel verileri kamuoyuyla paylaşarak insanlığa karşı ödevini iyi niyetle yerine getirmeye çalışmıştır.”

Endişeli Bilim İnsanları da davayı izliyor

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Endişeli  Bilim İnsanları Komitesi (Committee of Concerned Scientists) de Bülent Şık’ın davasına geniş yer verdi. Doktorlar, mühendisler ve akademisyenlerden oluşan komite, dünyanın dört bir yanındaki meslektaşlarının insan hakları ve bilimsel özgürlüklerini korumak için kurulmuş bir örgüt.

Ne olmuştu?

Bülent Şık, Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan yazı dizisinde “Kocaeli, Antalya, Tekirdağ, Edirne, Kırklareli İllerinde Çevresel Faktörlerin ve Sağlık Üzerine Etkilerinin Değerlendirilmesi Projesi”ne ait verileri açıkladığı için yargılanıyor. Sağlık Bakanlığı’na bağlı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu tarafından yürütülen projeye bahsi konu yazı dizisi “Türkiye’yi kanser eden ürünleri devlet gizledi, biz açıklıyoruz! İşte zehir listesi” başlığıyla 15 Nisan 2018 günü başlamış ve dört gün sürmüştü.

Yarın görülecek duruşmada Şık ve avukatları esasa ilişkin savunma yapacak. 2. Asliye Ceza Mahkemesi‘ndeki duruşma saat 14.00’da başlayacak.

Greta Thunberg’e Alternatif Nobel ödülü

Alternatif Nobel Ödülleri olarak da bilinen Doğru Yaşam Ödülleri‘ni kazanan isimler İsveç’in başkenti Stockholm’de açıklandı. 2019 Onur Ödüllerine aralarında 16 yaşındaki İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg‘in de olduğu dört kişi layık görüldü.

Doğru Yaşam Vakfı’ndan yapılan açıklamada Thunberg’in ödülü “bilimsel bulguları yansıtarak iklim konusunda acil olarak eylemde bulunulması için siyasi talepleri güçlendirdiği ve ilham verdiği” için aldığı belirtildi. Vakıf açıklamasında 2019 yılında “dört vizyonerin liderliğinin milyonlarca insanı güçlendirdiği” kaydedildi.

Diğer ödül kazananlar Brezilya Amazon ormanlarında yaşayan Yanomamilerin lideri Davi Kopenawa, Çinli kadın hakları savunucusu avukat Guo Jianmei ve Batı Sahralı insan hakları savunucusu Aminatou Haidar olarak açıklandı.

Her adaya 1 milyon İsveç Kronu, yaklaşık 103 bin dolar değerinde para ödülü verilecek.

Ankara’da köpek katilleri yargılanmaya başladı

Batıkent’te nisan ayında köpekleri zehirleyerek öldüren sanıklar hakim karşısına çıktı. Adli kontrol şartları ağırlaştırılan sanıkların ‘iyi niyetli olmadıklarını’ gözönüne alan mahkeme, duruşmalara katılmamaları halinde tutuklama istedi. Belediye ve hayvan hakları savunucularının müdahillik talebini kabul eden Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi, davayı 10 Ekim’e erteledi.

Ankara Batıkent‘te geçtiğimiz Nisan ayında köpekleri zehirleyerek katleden sanıklar, dün Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaya başlandı. Mahkeme, tutuksuz olarak yargılanan sanıklar hakkındaki adlî kontrol tedbirinde artırıma giderek, sanıkların haftada bir  gün karakola imza verme şartını, üç güne çıkardı. Ayrıca mahkeme, sanıkların iyi niyetli olmadığı göz önünde bulundurularak, duruşmalara katılmamaları hâlinde tutuklama kararı çıkartılmasına hükmetti. Dava, 10 Ekim 2019 tarihine ertelendi.

9 Nisan 2019 tarihinde Batıkent’te çok sayıda köpeğin cesedine ulaşılmış, zehirden etkilenen birçok köpek de tedavi altına alınmıştı. Emniyet müdürlüğünün çalışmaları sonucunda, köpekleri zehirledikleri tespit edilen üç kişi gözaltına alınmış ancak tutuklama talepleri ve itirazlara rağmen serbest bırakılmıştı. Dün, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlanan davaya çok sayıda avukat ve hayvan koruma gönüllüsü katıldı.

Dava, Türkiye’de bir ilk!

Dün görülen davayla ilgili değerlendirmelerde bulunan Hayvan Hakları İzleme Komitesi (HAKİM) Koordinatörü Burak Özgüner, davanın iki açıdan Türkiye’de ilk olma özelliğini taşıdığını belirterek şunları söyledi: “Köpekleri zehirleyen sanıklar, ilk kez 5 sene hapis cezası gibi bir yaptırım ile karşı karşıyalar. Benzer olaylarla ilgili olarak, daha önce açılan davalar, zehirlenen köpekler bir kişinin korumasında ise genelde ‘mala zarar’ maddesinden açılıyordu. Dava, Türk Ceza Kanunu‘ndaki ‘hayvanlara zarar verecek şekilde çevreyi kasten kirletme’ maddesi de hukukî dayanak alınarak açıldı ve sanıklar, dava neticesinde bu kez tutuklanabilir. Öte yandan, ilk kez bir yerel yönetim, Ankara Büyükşehir Belediyesi, bir sokak hayvanı katliamına karşı şikâyetçi oldu. Bu da önemli bir gelişme. Davadan, Türkiye’deki tüm sokak hayvanları için emsal niteliğinde bir karar çıkmasını umuyoruz”

Belediye, baro ve derneklerin müdahillik talepleri kabul edildi

Köpeklerin üzerine kayıtlı olduğu, müşteki Buket Özgünlü ve çok sayıda kurum ve kuruluşun katıldığı duruşmada, dava için yapılan tüm müdahillik (katılma) talepleri kabul edildi. Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi, Ankara Büyükşehir Belediyesi, Ankara Barosu Hayvan Hakları Kurulu, Ankara Barosu Toplumsal Davalar ve Hukuk Araştırmaları Merkezi, İstanbul Barosu Hayvan Hakları Merkezi, Adana Barosu, Ekoloji Kolektifi Derneği ve Hayvan Hakları ve Etiği Derneği’nin davaya katılma taleplerini kabul etti.

‘Yasalarda sahipli-sahipsiz hayvan ayrımı kaldırılsın’

Koruması altındaki üç köpeği zehirlemelerde kaybeden müşteki Buket Özgünlü ve avukatı Tuğba Gürsoy, sanıklara isnat edilen suçlardan birinin de “mala zarar verme” olduğunu hatırlatarak şöyle konuştu: “Bu hayvanlar sahipli oldukları için sanıklar mahkeme karşısına çıktı. Biz yetkililerden sahipli sahipsiz hayvan ayrımının ortadan kaldırılmasını, sokakta yaşayan hayvanları istismar edenlerin de mahkemelerde yargılanmasını, özellikle idari para cezasıyla yetinilmemesini talep ediyoruz”.

Duruşmaya gelmezlerse zorla getirilecekler

Sanıkların tutuksuz yargılanmaya devam edeceği davada, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi, sanıklar hakkındaki adlî kontrol tedbirlerini arttırdı ve duruşmalara katılmamaları durumunda tutuklama kararı çıkartılmasına hükmetti. Dünkü celseye katılmayan sanık Aydın G. hakkında zorla getirme kararı çıkartan mahkeme, tüm delillerin toplanması için taraflara süre tanıdı ve davayı 10 Ekim 2019 tarihine erteledi.

Trump için resmen azil soruşturması başlatılıyor

Temsilciler Meclisi Başkanı Pelosi, Ukrayna Devlet Başkanı’ndan Biden’in oğlunun araştırılmasını istediği gerekçesiyle, Trump’a azil soruşturması başlatıldığını açıkladı. Pelosi, “Başkan hesap vermeli, kimse hukukun üstünde değildir’ dedi.

ABD Başkanı Donald Trump’ın Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’den, siyasi rakibi, Demokratların başkan adaylarından Joe Biden’ın oğlunun Ukrayna’daki faaliyetlerini araştırmasını istediği iddiası, başkanın azledilmesi istemiyle soruşturmaya başlamasına yol açtı.

Amerika’nın Sesi’nin haberine göre, Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi, Trump hakkında resmen azil soruşturması başlatılacağını açıkladı. Pelosi, Başkan Trump’ın Ukrayna Cumhurbaşkanı ile yaptığı telefon görüşmesinin ABD Başkanı’nın anayasal sorumluluklarının ihlali olduğunu söyledi. Bizim görevimiz, cumhuriyeti (ABD) muhafaza etmek” diyen Pelosi, Trump’ın attığı adımların ‘ABD’nin ulusal güvenlik çıkarlarına ihanet’ olduğunu söyledi. Pelosi “Başkan hesap vermeli, hiç kimse hukukun üstünde değildir” dedi.

Trump ise BM Genel Kurulu toplantıları için gittiği New York’ta, Pelosi’nin açıklamasına Twitter’dan tepki gösterdi. Trump, “BM’de onca iş yaptığımız ve başarı kazandığımız bu kadar önemli bir günü Demokratlar kasıtlı olarak Cadı Avı saçmalığı son dakikasıyla mahvetti. Ülkemiz için çok kötü!” mesajını paylaştı.

Trump, daha sonra ikinci bir tweet atarak, “Daha görüşmenin dökümünü bile görmediler. Tam anlamıyla bir Cadı Avı”dedi.

Trump’ın yabancı ülke liderleriyle ilişkisi hakkında, 12 Ağustos’ta bir istihbarat yetkilisi tarafından ABD hükümetinin istihbarat yöneticisine şikayet edildiği ortaya çıkmıştı. İlk olarak Washington Post tarafından yayınlanan şikayet ile ilgili bilgilerde, Amerikan istihbarat topluluğu içindeki bir yetkilinin, ABD Başkanı Trump’ın “bir dünya liderine” verdiği sözü, son derece rahatsız edici bularak, Başkan’ı şikayet ettiği’ belirtilmişti.

Söz konusu şikayetin hükümetin istihbarat izleme dairesinin, 12 Ağustos tarihli şikayeti ‘acil ve ciddi’ olarak nitelendirdiği, ABD yasaları gereğince Kongre liderleriyle paylaşılması gerektiğinin kaydedildiğini bildirilmişti. Trump yönetiminin şikayetin ayrıntılarının Kongre’yle paylaşılmasına izin vermediği kaydedilirken Demokratlar, konunun sonuna kadar takipçisi olacaklarını, gerekirse meseleyi mahkemeye taşıyacaklarını söylemişlerdi.

 

IPCC: Emisyonlar azaltılmazsa, yüzyıl bitmeden ağır bedeller ödeyebiliriz

IPCC’nin bugün yayımlanan raporuna göre, iklim değişikliği yüzünden okyanuslarda meydana gelen ısınmanın deniz seviyesinde olağanüstü yükselme, denizel yaşamda önemli kayıplar ve şiddetli siklonlarda artış yaşanacak. Rapor, bir an önce harekete geçilmezse, yüzyılın sonuna gelmeden çok ağır bedeller ödenebileceğine dikkat çekiyor.

Dünyanın iklim bilimi konusunda en yetkin kurumu olan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli –IPCC (Intergovernmental Panel on Climate Change, IPCC), bugün iklim değişikliğinin okyanuslar ve kriyosfere etkilerini inceleyen, ‘Değişen İklimde Okyanuslar ve Kriyosfer Raporu’ başlıklı özel raporunu yayımladı. Bilim insanlarının Monaco’daki dört günlük özel oturumunun ardından açıklanan rapor; iklim değişikliğinin, gezegenin buz tabakaları, buzullar, permafrost, buz sahanlığı ve kar örtüsü gibi donmuş alanlara etkisinin yanı sıra emisyonların hızla azaltılmadığı durumda bu bölgelerde neler olabileceğini inceliyor ve son derece çarpıcı verileri içeriyor.

Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 195 ülke tarafından onaylanan IPCC, raporunda emisyonların hızla azaltılmadığı durumda, bu yüzyılın sonunda deniz seviyesinde yükselme, dağ buzullarında çöküş, denizel yaşamda önemli kayıplar ve şiddetli siklonlarda artış gibi sonuçlar öngörüyor.

Raporun temel bulguları şöyle: 

  • Dünya’nın okyanus, buz ve kar örtüsü iklim değişikliğine bağlı olarak değişiyor.
  • Deniz seviyesi hızla yükseliyor ve emisyonlar azaltılmazsa okyanuslar 2100 yılı itibarıyla geçen yüzyıla göre 10 kat hızlı yükselecek.
  • Emisyonların artmaya devam etmesi durumunda buzullar, kütlelerinin üçte birinden fazlasını kaybedecek. Bu durum insanların tatlı suya erişimini olumsuz etkileyecek. 2100 itibarıyla bazı dağlar üzerindeki buzulların %80’i kaybolabilir, birçok buzul ise tamamen yok olabilir.
  • Deniz yaşamı halihazırda okyanusların ısınmasından olumsuz etkileniyor. Emisyonların azaltıldığı durumda oluşan hasarı sınırlamak mümkün. Denizlerdeki sıcaklık dalgalarının %84-90’ı direk iklim değişikliğine bağlamak mümkün.
  • Okyanustaki değişim, aşırı hava olaylarını artırıyor ve emisyonlar azaltılmazsa durum daha da kötüleşecek.
  • Permafrostun çözülmesi ve kar/buz örtüsünün erimesi, küresel ısınmayı artırarak iklim değişikliğini hızlandırabilir.
  • Emisyonların hızlıca azaltılması riskleri büyük ölçüde azaltabilecekken iklim değişikliği konusunda harekete geçmemenin bedeli bu yüzyıl sonuna kadar çok ağır olabilir.

Dünya’nın okyanus, buz ve kar örtüsü iklim değişikliğine bağlı olarak değişiyor.

  • Grönland ve Antartika buz tabakası yılda 400 milyar tondan fazla suyu okyanusa bırakmak suretiyle eriyor.
  • Arktik’in karla kaplı bölgesi yaz aylarında her on yılda %13 oranında küçülüyor.
  • Okyanuslar değişiyor: Deniz suyu bir yandan oksijen kaybına uğrayıp daha asidik hale gelirken denizde yaşanan sıcaklık dalgaları iki kat daha sıklaştı, sıcaklaştı ve iki kat daha uzun sürüyor. Okyanus sıcaklığının artış hızı 20.yüzyılın sonlarından beri ikiye katlandı.
  • Denizlerdeki sıcaklık dalgalarının çok büyük bir kısmı (%84-90) insan kaynaklı iklim değişikliğine direk bağlanabilir.

Okyanuslar 2100 yılı itibarıyla geçen yüzyıla göre 10 kat hızlı yükselecek.

  • Deniz seviyeleri insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının sonucu olarak şu ana kadar 16 cm yükseldi ve yükselmeye devam ediyor.
  • Emisyonların artmasıyla deniz seviyelerindeki yükselme hızlanabilir; günümüzde yılda 3,6 mm’lik bir yükselmeden söz ederken, 2100 yılında yılda 15 mm’lik bir yükselmeyle karşı karşıya kalabiliriz. Bu rakam geçen yüzyılda deniz seviyesinde yaşanan yıllık yükselmenin 10 katından fazla (1,4 mm). Bu 2100 itibarıyla deniz seviyesinde 84 cm’lik bir yükselme anlamına geliyor (bu rakamın 1,1 metreye çıkma ihtimali de söz konusu). Arktik buz örtüsünün artık öngörüldüğünden daha hızlı erimesi beklendiğinden bu projeksiyon IPCC’nin 5.Değerlendirme Raporu’na göre 10 cm daha yüksek. Emisyonların hızla düşürülmesi sonucunda deniz seviyesindeki yükselme 43 cm ile sınırlanabilir; bu da kabaca aslında yarıya indirilebileceğini gösteriyor.

  • Bu yükselme oranı, yüzyılda bir görülen aşırı deniz seviyesi yüksekliklerinin bu yüzyıl sonu itibarıyla her yıl (2050 itibarıyla da birçok farklı yerde) görülmeye başlaması anlamına gelecek. Bazı ada ülkelerinin deniz seviyelerinin yükselmesi ve okyanusta yaşanacak değişimler sonucunda yaşanamaz hale gelmesi kuvvetle muhtemel.
  • Emisyonlar azaltılmazsa, deniz seviyelerindeki artış 2100 sonrasında da devam edecek. Rapor, emisyonların artması halinde 2300’de 5,4 metreye kadar bir yükselme olabileceği konusunda uyarıyor.

Buzulların erimesi tatlı suya erişimi engelleyecek

  • Eğer emisyonlar azaltılmazsa buzullar kütlelerinin 3’te 1’inden fazlasını kaybedecek; emisyonların azaltılmasıyla bu kaybın yarısı önlenebilir.
  • Emisyonlar azaltılmazsa 2100 itibarıyla bazı dağlık bölgeler üzerindeki buzulların %80’i kaybolabilir, birçok buzul ise tamamen yok olabilir.
  • Sonuç olarak, yüzyıl bitmeden dağ buzullarının sağladığı tatlı su seviyesi önce tavan yapacak sonra düşmeye başlayacak.

Okyanusların ısınması balık popülasyonunu düşürdü 

  • Deniz canlıları yaşam alanlarını yılda 5 km gibi bir hızda değiştirirken, okyanusların ısınması ve aşırı avlanma da balık popülasyonlarını düşürdü.
  • Okyanustaki değişimler yüzyıl sonuna kadar devam edecek: Emisyonlar azaltılmazsa pH seviyesi halihazırda düşen 0,1 oranına ek olarak 2100 itibarıyla 0,3 daha düşebilir. Farklı bir araştırmaya görebu okyanuslardaki asit oranının %150 artması anlamına geliyor. 2050’ye gelene kadar okyanusların üst tabakasının %80’inde oksijen kaybı meydana gelecek. Emisyonların azaltılmaması yüzyıl sonuna kadar tüm dünyada okyanuslarda yaşayan hayvanların %15 azalmasına ve balık avlama potansiyelinin %24 düşmesine yol açabilir.

  • Mercanlar özel olarak risk altında. Denizdeki sıcaklık dalgaları şimdiden büyük ölçekli mercan ölümlerine yol açıyor ve küresel ısınmayı 1,5°C’de sınırlayacak hızlı emisyon azaltımında bile tüm ılık su mercanlarında belirgin bir kayıp yaşanacak ve hatta bazı yerlerde soyları tükenecek. Kabuklu deniz canlıları ve midyeler de tehdit altında.

Okyanustaki değişim, aşırı hava olaylarını tetikliyor

  • İnsan kaynaklı emisyonların bir sonucu olarak kasırgalar şimdiden daha şiddetli yağış, daha güçlü rüzgar ve daha yüksek deniz seviyelerine sebep oluyor. Emisyonların artmasıyla birlikte bu etkilerin daha da kötüleşmesi ve fırtına dalgalarıyla özellikle deniz seviyelerindeki yükselmenin daha da artması bekleniyor.
  • Küresel ölçekte şiddetli yağış ve kuraklığa neden olan Pasifik Okyanusu’ndaki sıra dışı yüzey sıcaklıklarını betimleyen El Niño ve La Niña’nın etkilerinin çok daha ciddileşeceği düşünülüyor.
  • Gezegen çevresinde sıcaklığın dağıtılmasında ve iklimi yumuşatmada hayati rol oynayan bir okyanus akıntı sistemi olan Atlantik Meridyonel Devinim Dolaşımı’nın (AMOC) bu yüzyılda zayıflaması bekleniyor. Bu durumun da Kuzey Avrupa’daki fırtınaları artıracağı, Güney Asya ve Sahel’e (Orta Afrika) düşecek yağış miktarını azaltacağı ve Kuzey Amerika’nın kuzeydoğusunda deniz seviyelerinin yükselmesine sebep olabileceği düşünülüyor.

Permafrostun çözülmesi ve kar/buz örtüsünün erimesi, küresel ısınmayı artıracak.

  • Permafrostun çözülmesi çok büyük miktarda karbondioksit ve metan gazının atmosfere salıverilmesine yol açabilir. Emisyonların azaltılmadığı durumda, permafrost bu yüzyılın sonuna kadar onlar hatta yüzlerce milyar ton karbondioksitin açığa çıkmasına ve küresel ısınmanın hızlanmasına sebep olabilir (insanlar şu anda yılda 11 milyar ton karbon salınmasına sebep oluyor).
  • Kar ve buz örtüsünün kaybı Dünya’nın sıcağı yansıtma özelliğini de azaltarak ısınmayı artırıyor. Arktik deniz buzu her on yılda %13 küçülüyor ve küresel ısınma 2°C’yi bulursa bazı yaz mevsimlerinde tamamen yok olması bekleniyor.

Hızlı harekete geçilmezse bedeli ağır olur

  • Bugün emisyonları hızlıca düşürmemenin bedeli, bu yüzyılın ikinci yarısında çok daha belirgin hale gelebilir.
  • Ancak önceki IPCC Özel Raporları’nın (1,5°C raporu, arazi raporu ve biyoçeşitlilik raporu) ortaya koyduğu gibi bugün emisyonların hızlı bir şekilde azaltılması tüm bu riskleri azaltabilir ve gecikmenin sebep olacağı bedellerden kaçınmayı sağlayabilir.

Raporun Yönetici Özeti şu sözlerle sonlanıyor: “Bu; zamanında, iddialı, koordineli ve dayanıklı bir şekilde harekete geçmeyi önceliklendirmenin ne kadar acil olduğunun altını çiziyor.”

Türkiye için olası sonuçlar

Denizlerle çevrili bir Akdeniz ülkesi olan Türkiye’de, ısınan denizler, denizel yaşamda önemli kayıplara yol açarken, deniz seviyesinin yükselmesi kıyıları aşındırıyor, kıyı bölgelerinde yer alan kentlerde su baskınları yaşanıyor ve tuzlanmaya neden oluyor. Güney Avrupa’nın ve Akdeniz havzasının iklim değişikliğinin etkilerine karşı kırılganlığı, Avrupa’nın diğer kısımlarına kıyasla daha yüksek ve bu bölgelerde yaşanacak ekonomik zararın daha fazla olması bekleniyor.

Oslo Üniversitesi araştırmacılarından Dr. Yeliz A. Yılmaz IPCC raporunun Türkiye için olası etkilerini şöyle değerlendirdi:

“Türkiye’nin kıyı kesimleri yükselen su seviyeleri nedeniyle risk altındayken, iç ve dağlık kesimleri ise azalma eğiliminde olan kar örtüsü nedeniyle iklim değişikliğinin etkileri ile yüzleşebilir. Dağlarda tutulan kar ve buz örtüsü bahar döneminde eriyerek nehirleri besler ve ekosistemler için hayati önem taşır. Öngörülen sıcaklık artışı ve yağış rejimindeki düzensizlikler sebebiyle, yarı kurak bölgelerdeki tarımsal sulama uygulamaları için su temininde problemler yaşanabilir. Keza hidroelektrik üretiminin de bu değişkenlikten etkilenmesi kaçınılmazdır. Su kaynaklarının azalması özellikle Türkiye’nin doğu ve güneydoğu bölgelerindeki sınıraşan suların diğer ülkelerle paylaşılması ile alakalı geçmiştekilere benzer potansiyel anlaşmazlıkların çözümünü daha da zorlaştırabilir. Bu kötüye giden tabloyu değiştirmenin yolu ise fosil yakıt kullanımını durdurmak, emisyonları hızla azaltmak, az tüketmek ve sürdürülebilir kalkınma modellerini uygulamaktan geçiyor.”

İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü’nden Dr. Noyan Yılmaz  da deniz ve kıyı bölgelerin yüksek karbon tutma potansiyeline vurgu yaptı:

 “Denizler, tuz bataklıkları, deniz çayırları, su basar ormanlar, dalyanlar ve benzeri mavi karbon ekosistemleri olarak adlandırılan kıyısal alanlar, atmosferdeki karbonu tutma ve saklama konusunda ormanlardan 40 kat daha hızlılar. İklim değişikliğine sanayileşme ve yapılaşma baskısı da eklenince bu alanların özelliklerini yitirmesi başka birçok soruna davetiye çıkarıyor.

İklim değişikliğiyle denizlerin daha sıcak ve asidik hale gelmesi; derin deşarj, aşırı gübre kullanımı, kıyı erozyonu gibi etkilerle birleşince Marmara Denizi başta olmak üzere denizlerimizde oksijen hızla azalıyor. Isınma ayrıca istilacı türlerin yayılımını hızlandırıyor. Akdeniz ve Güney Ege kıyılarımızda istilacı türler ekonomik olarak önemli yerel türlerimizin yerini çoktan aldı. Ekosistemdeki bozulma aşırı balıkçılık ile birleştiğinde balıklardan boşalan alanı denizanası türlerinin doldurduğunu görüyoruz ve bu geri dönüşü oldukça zor olan bir değişim. Günümüzde artık bu kadar bilimsel kanıt sunulmuşken iklim değişikliğini sınırlamak için fosil yakıtların kullanımını azaltmayı değil, bir adım ötesine geçerek iklimdeki bozulmayı yavaşlatmak için ne gibi önlemler almamız gerektiğini konuşuyor olmamız lazım.”

Rapor hakkında

  • Rapor, hükümetlerin iklim değişikliğinin okyanuslara ve kriyosfere (gezegenin tüm donmuş alanları; buz tabakaları, dağ buzulları, permafrost, buz sahanlığı ve kar örtüsü gibi) etkileri üzerine bir rapor talep etmeleri üzerine hazırlandı.
  • 36 farklı ülkeden 104 yazar ve yayımcının katkısıyla yaklaşık 7000 bilimsel çalışma değerlendirildi.
  • IPCC’nin 6.Değerlendirme Raporu döngüsünde hazırlanan üç özel raporun sonuncusu. Yeni Değerlendirme Raporları 2021’de yayımlanacak.