2014 Nobel Barış Ödülü sahibi Pakistanlı insan hakları aktivisti Malala Yusufzay ve iklim değişikliğiyle mücadelesiyle dünyaya ilham veren Greta Thunberg ilk kez Londra’da bir araya geldi. İki genç aktivist, dün Yusufzay’ın öğrencisi olduğu Oxford Üniversitesi’nde buluştu.
Thunberg, Twitter hesabından Yusufzay ile birlikte oldukları bir fotoğrafı paylaşarak, “Bugün rol modelimle tanıştım. Başka ne diyebilirim ki?” dedi.
Yusufzay da genç aktivist için, “Uğruna okulu ekeceğim tek arkadaşım” ifadesini kullandı.
Sputnik‘in aktardığına göre, Greta Thunberg, ‘İklim İçin Okul Grevi’ (Fridays for Future) eylemi nedeniyle Birleşik Krallık’da bulunuyor. Bu ziyaret kapsamında Oxford Üniversitesi’ni ziyaret eden Thunberg, öğrencilerle iklim değişikliği, bilim ve oy verme hakkında konuştu.
Şu anda 22 yaşında olan Malala Yusufzay ise kız çocuklarının okula gitmesi için Pakistan’da mücadele ederken Taliban tarafından başından vurulmuştu. 2014 yılında Nobel Barış Ödülü’nü alan en genç kişi olan Malala, yıllardır kadınların eğitime erişimi için çalışıyor.
Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımından bireysel silahlanmaya ve dernek üyelerinin kimlik bilgilerini İçişleri Bakanlığı’na bildirim zorunluluğuna kadar çok sayıda düzenlemeyi içeren Torba Kanun Teklifi, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülerek kabul edildi. Teklifin Cumhuriyet tarihinin en büyük fişlemesine yol açacağı bildirilen “dernek üyeliği” düzenlemesinin görüşmeleri sırasında muhalefet ve iktidar milletvekilleri arasında sık sık tartışmalar yaşandı.
Paylan: Bilgileri paylaşamazsınız
Birgün’den Hüseyin Şimşek’in haberine göre AKP’li milletvekilleri teklifi, “Amacımız fişleme değil, derneklere habersiz olarak kaydedilen vatandaşlarımızın haklarını korumak” diyerek savundu. İktidarın bu söylemlerine tepki gösteren HDP’li Garo Paylan şunları söyledi: “Demokratik dünyada böyle tek bir düzenleme bile yok. Zimbabve’de bile yok. Hukukun üstünlüğü konusunda bizden aşağıda olan sadece iki ya da üç ülkede böyle bir düzenleme var. Dernekler esnek örgütlenmelerdir. Kimlik bilgilerini paylaşamazsınız. Ayrıca bu şartlar altında insanlar korkarlar ve derneklere üye olmak istemezler.”
Kaboğlu: Yeni bir torba yasa tuzağı
CHP Milletvekili, Anayasa Profesörü İbrahim Kaboğlu ise Torba Kanun Teklifi içerisinde fişleme düzenlemesinin bulunmasına karşı çıktı. Kaboğlu, “Torba yasa tuzaklarına bir yenisinin daha eklendiğini görüyoruz. İşin asıl uzmanlık komisyonu olan İçişleri Komisyonu’ndan çekilerek buraya alınması bir nevi perdelemedir. Bir derneğin üyelerinin kimlik bilgilerini açıklayıp açıklamamak, üyelerinin vereceği bir karardır. Buna devlet karar veremez” diye konuştu.
Kuşoğlu: Derneklerin kapısına kilit vurulacak
CHP’li Bülent Kuşoğlu da dernek üyeliğinin kolaylaştırılması gerekirken insanları üyelikten vazgeçirtecek bu düzenlemenin geri çekilmesini talep etti. Teklifin yasalaşması durumunda birçok derneğin kapısına kilit vuracağına işaret eden Kuşoğlu, “Bu yükümlülükleri yerine getirmeleri mümkün değil. Dernekler büyük sıkıntı içerisinde. Belki bir kategorizasyon söz konusu olmalı, farklı konularda çalışma yapan derneklere farklı imtiyazlar verilmeli, bu alan teşvik edilmeli. Biz bunu yapmalıyken yeni yükümlülükler getiriyoruz” dedi.
AKP’nin oylarıyla paket kabul edildi
Düzenlemeyi savunan AKP’li Uğur Aydemir ise “Muhalefet milletvekilleri, korkudan insanların derneklere üye olamayacağından bahsediyor. O zaman amacımız fişleme değilmiş işte” dedi. Derneklere üye bildirim zorunluluğu getiren düzenleme, muhalefetin tüm itirazlarına karşın kabul edildi.
Elsie Luna is a British-Colombian-USer 11-year old. During the past 16 months, she has been a climate change activist, living in England, Germany, and Colombia. She is currently moving towards becoming an anti-capitalist and anti-fascist activist. She lives in Sunderland, England. We had met in Lausanne at the activists’ summer meeting with Elsie. Her mother Heather is my mom’s friend and she is also an Extinction Rebellion Trainer.
Climate and ecological breakdown has already started. People are already dying.
Atlas: Please tell us how you started to become aware of the climate crisis. And what triggered you to take action and become an extinction rebellion kid?
Elsie: I got aware of the climate crisis because of Greta, mainly. I was inspired by what she was doing. I (think) I was the first striker in the UK, but I am home educated, so it was more a solidarity strike. My first strike was supported by Extinction Rebellion (XR). I learnt more and more about the crisis and went to the offices in London of the CEOs of fossil fuel companies to ask them to please, please have a change of heart, declare a climate emergency, and keep their fossil fuels in the ground.
I was doing lots with XR before the April 2019 rebellion in London. I worked in the office, doing “Regen”, which means helping the other activists feel relaxed and happy, like reminding them to walk, exercise, do yoga. I also worked with XR Youth then. But that was more for teenagers. I was also aware of XR Families, but that felt too young for me. So I started XR Kids, for the in-between, 8-12 year olds. It is independent from XR.
Since you are travelling a lot, can you tell us about your strikes at different locations. What is the most memorable thing in your activism?
Elsie. I was on strike in many locations after striking for the first time in London. I continued in my town where I lived, Scunthorpe, England. Then I moved to Germany and did many strikes there (in Essen and Berlin), but only once when I was in school was it an actual strike. I went to a big anti-coal march in Cologne. Then we moved back to England and I went on strike in Bristol.
I do not consider myself to be a part of Fridays for Future or the climate strikes, even though I have attended around 10 in total. My main activism, so far, has been with XR and then XR Kids. As co-coordinator of XR Kids, I helped organise activities for XR’s October 2019 rebellion. My most memorable thing in my activism was meeting Greta at the Fridays for Future conference in Switzerland in the summer of 2019.
I want the future to be completely free of emissions, at least some day — not just net zero. I dream of a world free of racism, adultism, ageism, sexism, disablism, and classism.
I love your sign saying “Thank U for giving up your freeness for my laterness”. Please tell us what you mean by that and what do you dream of the future to be?
Elsie. That sign was for the Extinction Rebellion activists being arrested in April 2019. I was thanking people for being willing to make the sacrifice of being arrested in order to try to help me have a future.
I want the future to be completely free of emissions, at least some day — not just net zero. I dream of a world free of racism, adultism, ageism, sexism, disablism, and classism.
I know that you are being homeschooled so what do you think the benefits of this is related to your activism?
Elsie. It gives me more time to study activism-related things. In a way, it’s like striking every day!
If you were in a room full of politicians, what would you ask them?
Elsie. It seems like the politicians are all guilty, now, no matter what political party they’re from. I’d ask them all to step down. People need to start self-organising, building communities for whatever happens, making sure that everyone can have what they need, doing what was the job of the government, and to stop the companies through direct action.
Do you have anything to say to kids in Turkey who want to start climate actions. Any advice or tips you would like to share?
Don’t let the capitalists take advantage of you! Don’t let the fascists take advantage of you! Because they won’t actually do a good job. They’ll only pretend they are doing a good job and only say they are doing a good job.
Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü’nce, Adıyaman’ın Sincik ilçesi dağlarında av turizmi kapsamında izinli avcılık yapılıyor. Bu kapsamda ABD’den kente gelen Emieblcek Harris,Sincik Devlet Avlağı’nda boynuz uzunluğu 130 santimetre olan 11 yaşındaki dağ keçisini öldürdü. Avdan memnun kaldığını belirten Harris, gelecek yıl tekrar gelmek istediğini söyledi. Harris’in eşi ise 118 santimetre boynuz uzunluğuna sahip bir diğer dağ keçisini öldürdü.
30 hayvan için av izni verildi
Doğa Koruma ve Milli Parklar Şube Müdürü İsmail Kozan, izinli dağ keçisi avı yapılabildiğini, kaçak ava ise 26 bin lira cezai işlem uygulandığını söyledi.
Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü’nün belirlediği alanlarda 8 yaş ve üzeri dağ keçileri için av izni veriliyor. 31 Mart’ta sona erecek 2019-2020 av sezonu için 30 adet av kotası verilmişti.
Dersim Alevileri tarafından kutsal kabul edilen dağ keçilerinin kent dışından gelen avcılar tarafından avlanması da kentte yıllardır büyük tepki çekiyor. Yöre halkı ne kadar karşı çıksa da, özellikle kış koşulları nedeniyle hareket kabiliyetleri sınırlanan dağ keçileri, yurt dışından ve Dersim dışından gelen avcılar tarafından avlanıyor. Aralık ayında 19 dağ keçisinin bu şekilde öldürüldüğü belirtiliyor.
Hindistan‘da Pakistan, Afganistan ve Bangladeş‘ten gelen altı dini grubun mensuplarının vatandaş olmasını kolaylaştıran, ancak Müslümanları kapsam dışı bırakan “Vatandaşlık Yasası”na yönelik protestolar sürüyor. Dün başkent Yeni Delhi’de çıkan olaylarda 20 kişinin hayatını kaybettiği belirtildi.
ABD Başkanı Donald Trump‘ın da şehirde bulunduğu sırada meydana gelen eylemlerde yasayı destekleyenler ve karşı olanlar sokaklara döküldü. Aylarca süren protestoların devamında polis, protestoculara biber gazıyla müdahale etti. Yeni Delhi polisinin yaptığı açıklamaya göre protestocular polise taş fırlattı, binalara zarar verdi ve bazı araçları ateşe verdi. Ölenler arasında kafasından silahla vurulan bir polis memuru olduğu da belirtildi.
Delhi’nin en yüksek rütbeli yerel siyasetçisi Arvind Kejrival, bu sabah saatlerinde hâlâ devam eden olayları polisin kontrol altına alamadığını söyleyerek ordunun duruma müdahale etmesini ve hükûmetin sokağa çıkma yasağı ilân etmesini talep etti.
CNN International‘a konuşan bir sağlık yetkilisine göre en az 150 kişi hastaneye kaldırıldı ve bazılarında kurşun yaraları bulundu. Al Jazeera’nın aktardığına göre ise yasanın destekçileri Müslümanların evlerini hedef aldı, ancak polis bu duruma müdahale etmedi. Hindu milliyetçiler tarafından bir caminin yakıldığı belirtildi.
Anadolu Ajansı’nda Editör Masası’na konuşan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, koronavirüs (Covid19) riskinin Türkiye’nin kapısına kadar geldiğini belirterek, “Bizim tedbirlerimizi almamız, sınırdan içeri girişleri önlememiz gerekiyor. Vaka görünürse de izolasyonunu çok hızlı yapıp kontrol altına almalıyız” diye konuştu.
Bakan, Dünya Sağlık Örgütü acil durum ilan etmeden iki hafta önce Türkiye’de önlemlerin alınmaya başladığını belirtti.
Koca’nın açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde:
İran’la sınırı Pazar günü kapattık: Cumadan itibaren biz sınırdan ve havayolu ile gelenlerin Kum ve Meşet geçmişi ve teması varsa özellikle gözlemeye ve karantinaya almaya başladık. Türk vatandaşı olmayan her birini de sağlık kontrolünden geçirerek en ufak bir şüphe duyduğumuzda da sınırlarımızdan içeri almadık. Cuma gününden itibaren pazar gününe kadar yasak konmadığı halde 28 kişiyi geri gönderdik.
Riski minimalize etmek için karantinaya ya da gözleme almamız gerektiğine karar verdik. Uçağı niye Ankara’ya çevirdik? Hastane hazırdı, İstanbul’da hazır olan hastaneler de var ama daha önce de personelin deneyiminin olması sebebiyle Ankara’yı daha uygun gördük.
Risk kapıya geldi. Çevremizde her geçen gün artıyor bu yayılım. Bizim tedbirlerimizi almamız, sınırdan içeri girişleri önlememiz gerekiyor. Vaka görünürse de izolasyonunu çok hızlı yapıp kontrol altına almalıyız.
28 kişi karantinada: Gelen Türk vatandaşlarımızı ilgili sağlık kontrolünden geçiriyoruz. Kum kenti ve Meşet geçmişi olanları mutlaka karantinaya alıyoruz. Dün itibariyle 28 kişi alındı. Dün geceden itibaren tamamen yasak kondu. Hiç kimse alınmadı. Bu süreçte biz özellikle sınır bölgesinde sahra hastaneleri de oluşturup daha çok burada 14 günlerini tamamlama noktasında bir yaklaşım içindeyiz.
Türk vatandaşları da sahra hastanelerine: Amacımız, dört sınır kapısında sahra hastaneleri oluşturup gelmek isteyen vatandaşları 14 gün mümkün mertebe sınır ve sınıra yakın noktada tutup ülkeye almamak. Tük vatandaşları için geçerli bu, İran vatandaşını almıyoruz. Türk vatandaşını da herkes gelsin istediği gibi biz içeri alacağız yaklaşımı içinde değiliz. Biz Türk vatandaşımızı sahipsiz bırakmak istemiyoruz ama biz Türkiye’deki vatandaşımızı da korumak zorundayız. O yüzden alacağımız tedbirleri kabul eden kişileri gelmek istiyorsa tabii ki de alacağız.
Sonuç pozitifse negatif yapılabilir mi? Bir milyonun üzerinde sağlık çalışanımız var. Siz pozitif olan bir vakayı tedavi etmek zorunda değil misiniz? Tedavi alan ve bu süreçte yakın takip edilen, izole edilmeden tedaviye alabilme şansınız var mı? Ve şunda böyle bir hata var mı? Siz hastaya müdahale yapmayacak mısınız? Bu hastayı izole etmeyecek misiniz? Ülkenin neresinde var? Bir sonuç pozitifse negatif yapılır falan. Bu olabilir mi? Devlet yönetiyorsunuz! Bu hastalık devamında tedavisinin yapılması gereken, birçok ihtiyaç duyabileceği bir dönemi, tedavi zinciri var. Bu tedavi zincirini bir kenara atıp eve gidebilirsiniz denebilir mi?
Transit uçağı indirmedik: Vatandaşımız bu noktada çok rahat olsun. Biz ülkeye bu virüsün girişini önleme çabası içindeyiz.Dünkü uçak konusu da bir hassasiyetin sonucu. Biz herhangi bir hata mı gördük? Uçak içinde Kum ve Meşet teması olan bir yolcu olmamalı diyorsunuz. Çünkü bu bilgiyle Türkiye üzerinden transit olan bir uçağı biz indirmemek için saatlerce uğraştık ve indirmedik ve yakın bir bölgeye yakıt için bile indirmedik, Avrupa bölgesine indirdik.
Herkesin maske kullanmasına gerek yok: Bu enfeksiyon grip gibi bulaşıyor. Özellikle şu dönemde kişisel hijyen ve el yıkama çok önemli. Herkesin maske kullanmasına gerek yok ama gribi olan, soğuk algınlığı belirti ve bulguları olanlar bulaştırmamak üzere maske kullanmalı. Özellikle sağlık personelinin teması sebebiyle ciddi korumaya alınması gerekiyor, bütün tedbirlerle hizmeti sürdürüyoruz.
Sıcaklığının artmasıyla salgın azalacak: Hava sıcaklığının artmasıyla bu salgının azalacağı yönünde dünyada, DSÖ’de ve bizim Bilim Kurulu’nda bir kanaat söz konusu.”
Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği ve Avrupa Pestisit Eylem Ağı tarafından yürütülen Zehirsiz Sofralar Projesi kapsamında, Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı temsilcileri, Tarım ve Orman Bakanlığı’yla yaptıkları görüşmede, insan ve çevre sağlığı için çok tehlikeli pestisitlerin yasaklanarak, doğa dostu tarım uygulamalarını yaygınlaştıracak politikaların benimsenmesini, denetimlerin artırılmasını ve sonuçlarıyla ilgili şeffaflık sağlanmasını talep ettiler.
100’ü aşkın sivil kuruluş ve inisiyatifin oluşturduğu Ağın temsilcileri, Tarım ve Orman Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü Genel Müdür Yardımcısı Yunus Bayram ile yaptıkları görüşmede, 125 bin imzaya ulaşan Zehirsiz Sofralar Kampanyası’ndaki talepleri dile getirdiler ve Bakanlığın üniversitelerden görüş sorduğu 41 pestisit etken maddesinin tehlikelerine dikkat çekerek, bu maddelerin bir an önce kullanımdan kaldırılmasını istediler.
Bayram, görüşmede 41 pestisit etken maddesi ile ilgili konunun Bakanlığın gündeminde olduğunu ve Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı’nın çalışmalarını takip ettiklerini belirtti. Pestisit kullanımını azaltmak ve entegre zararlı yönetimini yaygınlaştırmak için çalıştıklarını, Avrupa Birliği’nde konuyla ilgili atılan adımları takip ettiklerini ve benzer süreçleri Türkiye’de de hayata geçirmeye çalıştıklarını ifade eden Durmuş, Bakanlığın çalışmaları hakkında Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı’nı bilgilendirdi.
Pestisitler kademeli olarak yasaklansın
Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı, Kasım 2019’da düzenlediği Zehirsiz Konferans ile başlattığı Zehirsiz Kampanya’da, pestisitlerin zararlarına dikkat çekiyor, Türkiye’de kademeli olarak azaltılarak yasaklanmasını ve doğa dostu, agroekolojik yöntem ve tekniklerin yaygınlaştırılması, bu şekilde üretim yapan çiftçilerin desteklenmesini talep ediyor.
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın, üniversitelere bir yazı göndererek, kullanımdan kaldırılması konusunda görüşlerini sorduğu 41 pestisit etken maddesi listesinde, Zehirsiz Kampanya’nın öncelikle ve acilen yasaklanmasını talep ettiği 13 etken madde de bulunuyor.
Ağ, bakanlığın üniversitelere gönderdiği listede yer alan pestisitlerin insan, doğal hayattaki diğer canlıların sağlığı ve çevresel toksisite açısından ne gibi zararlara yol açtığını araştırmış, 41 etken maddenin hem insan hem de diğer canlılar için ölümcül tehlikeler barındırdığını ortaya koymuştu.
Sadece yasak değil, önlem
Bakanlık ile yapılan görüşmeyi değerlendiren Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği Genel Müdürü Batur Şehirlioğlu, gelecek kuşakların ve tüm canlıların yaşam ve sağlık hakkının siyaset üstü konular olduğunu ve görüşmede bunu vurguladıklarını ve aynı biçimde karşılık aldıklarını ifade etti. Şehirlioğlu şunları söyledi:
“Bakanlığın bu yönde önemli çalışmaları var ancak bizler AB’nin ilgili komisyonlarının, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) veya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) gibi uluslararası kuruluşların ve Bakanlığın görevinin insana ve doğaya zarar veren bu zehirlere onlarca yıl maruz kaldıktan sonra yasaklamak değil, bunlara izin vermemek olduğunu düşünüyoruz. Bu gibi sorumluluk sahibi kurumların görevi, önlemini baştan alan politikalar, stratejiler ve yöntemler geliştirmek olmalıdır. Ayrıca yasaklamak ile de sorunlar ne yazık ki çözülmüyor. Bu zehirler sularda, toprakta, doğada onlarca yıl daha kalıp bizleri zehirlemeye devam edebiliyor.”
AB uyum sürecinde yaşanan gelişmeler
AB uyum sürecinde Türkiye’de 200’e yakın tarım zehri etken maddesi yasaklandı ve yasaklanmaya devam ediyor. Bu süreçte ikincil düzenlemeler dahil 250’ye yakın mevzuat değişikliği yapıldı.
Bu kapsamda, Gıda Güvenlik Bilgi Sistemi ve Ulusal Gıda Referans Laboratuvarı kuruldu. Laboratuvarların kapasiteleri geliştirildi. Gıda kontrol hizmetleri kapsamında pek çok kapasite artırıcı çalışmalar, personel ve çiftçi eğitimleri yapıldı.
Entegre zararlı yönetimi yaygınlaştırıldı. Biyolojik ve biyoteknik mücadeleye yönelik destekleme çalışmaları başlatıldı. Denetim faaliyetleri arttırıldı ve zehirlerin reçete ile satılması ve ruhsatlandırılması dahil piyasa kontrolünü sağlayacak pek çok mevzuat ve uygulama değişikliği yapıldı. Tıpkı eczanelerde uygulandığı üzere pestisitlerin barkodlu satışı konusunda çalışmalar başlatıldı.
İklim değişikliğinin artan etkileri temel alınarak yapılan modellemeye göre, dünyada sadece Marmaris‘te yaşayan endemik bir tür olan Marmaris semenderinin yaşam alanının 2050’de %9 ve 2070’de %62 oranında daralabileceği tespit edildi. Başta orman yangınları, yapılaşma ve kirlilik olmak üzere diğer tehditlerin, bu senaryonun gerçekleşme hızını ve boyutunu artıracağı düşünülüyor.
Modelleme çalışması, Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü ile gerçekleştirildi. Çalışma, Akdeniz Koruma Derneği’nin (AKD) koruma ve farkındalık oluşturma planlarına da yön veriyor.
Derneğin bilim danışmanı ve Ege Üniversitesi Biyoloji Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Kerim Çiçek, çalışmalarından elde ettikleri sonuçları şöyle anlattı:
“Yaptığımız gözlem ve çalışmalar neticesinde gelecek 50 yılda Marmaris semenderinin yaşam alanlarının büyük bir kısmının yoğun arazi kullanımı, dönüşümü ve iklim değişikliği nedenleri ile azalacağını öngörüyoruz. Bu nedenle türün yaşam alanlarının mevcut durumunun korunması ve küresel iklim değişikliğine karşı ulusal ve bölgesel önlemlerin alınması, Marmaris semenderinin varlığını sürdürmesi için önemli adımlardır.”
‘500 yılda 800’den fazla tür insan faaliyetleri nedeniyle yok oldu’
AKD Proje Yürütücüsü Dilara Arslan ise şunları söyledi:
Dünya Doğayı Koruma Birliği’nin yayınladığı rapora göre tüm dünyada son 500 yılda 800’den fazla tür yok oldu. Dünya üzerinde keşfedilen amfibi türlerinin ise % 42’si yani yaklaşık her iki kurbağa türünden birinin nesli tehdit altında. Bu türlerin yok olmasının pek çok nedeni var, ancak en temel nedeni insan faaliyetleri oluşturuyor. İklim değişikliğinin son yıllarda artan etkisi, yazık ki pek çok türün yaşamı için tehdit düzeyini arttırdı.”
Arslan, Marmaris semenderinin dünyanın yok olan türler listesine eklenmemesi için son üç yıldır Ege Üniversitesi, Tarım ve Orman Bakanlığı 4. Bölge Müdürlüğü, Doğa Koruma ve Milli Parklar Muğla Şube Müdürlüğü, Marmaris Milli Parklar Müdürlüğü ve Marmaris Belediyesi ile birlikte çalıştıklarını anlattı. Bu çalışmaların, semenderi Marmaris’in sığla ağacı gibi bayrak türlerinden biri haline getirdiğini vurgulayan Arslan, “Türün korunabilmesi için bireysel davranış değişiklikleri son derece önem taşıyor. Bunun için otlatma, arıcılık faaliyetleri yürütenler başta olmak üzere Marmaris ve civar köylerinde yaşayan Marmarislilerle birlikte hareket etmeyi önemsiyoruz” dedi.
‘Kırmızı liste’de yer alıyor
Marmaris Semenderi (Lyciasalamandra flavimembis), Dünya Doğayı Koruma Birliği’nin yayımladığı Kırmızı Liste‘de “Tehdit altında (EN)” kategorisinde yer alıyor. Kuyruklu kurbağalardan olan bu tür, kertenkeleler ile karıştırılıyor, ancak dış görünüşleri kertenkeleye benzemekle birlikte derilerinde pul ve plaklar bulunmuyor.
Akdeniz Koruma Derneği’nin, Rufford Vakfı’nın desteği ile hayata geçirdiği “Nesli Tehlike Altında Olan Marmaris Semenderinin İzlenmesi ve Popülasyon Dinamiklerinin Araştırılması Projesi”, türün önümüzdeki 50 yıldaki olası değişimini modelliyor.
Elsie Luna, İngiliz-Kolombiya-ABD’li 11 yaşında bir Yokoluş İsyanı (Extinction Rebellion-XR) üyesi ve iklim değişikliği aktivisti. Son 16 ay boyunca İngiltere, Almanya ve Kolombiya’da yaşadı. Şu anda anti-kapitalist ve anti-faşist bir aktivist olmaya doğru ilerlediğini söylüyor. İngiltere Sunderland‘da yaşıyor. Geçtiğimiz yaz Lozan’da yapılan iklim aktivistleri buluşmasında tanışmıştık. Annesi Heather da annem ile arkadaş ve bir Yokoluş İsyanı eğitmeni.
İklim ve ekolojik yıkım çoktan başladı. İnsanlar zaten ölüyor”
Atlas Sarrafoğlu: . Lütfen iklim krizinden nasıl haberdar olmaya başladığını bize anlat. Seni harekete geçmeye ve bir yokoluş isyanı aktivisti olmaya iten nedir?
Elsie Luna: Başta Greta’dan dolayı iklim krizinden haberdar oldum. Yaptığı eylem biçiminden ilham aldım daha doğrusu. İngiltere’de ilk grevi yaptığımı düşünüyorum, ama evde eğitim aldığım için benim yaptığım daha çok bir dayanışma grevi oldu. İlk grevim Yokoluş İsyanı tarafından desteklenmişti. Kriz hakkında gittikçe daha fazla şey öğrendim ve fosil yakıt şirketlerinin CEO’ları ile görüşerek; niyetlerini ve hedeflerini değiştirip bir iklim acil durumu ilan etmelerini ve fosil yakıtlarını toprakta tutmalarını istemek için Londra’daki ofislerine birkaç kez ziyarete gittim.
Geçtiğimiz yılın nisan ayında Londra‘da sokakların günlerce kapatılması ile gerçekleşen Yokoluş İsyanı eylemi öncesinde XR (Extinction Rebellion) ile çok eylem yapıyordum. Hatta bir ara XR ofisinde çalıştım ve diğer aktivistlere destek olmak amacıyla “Regen” (yenilenme) diye adlandırdığımız, aktivistlerin kendilerini rahat hissetmelerine ve yürüyerek, egzersiz ve yoga yaparak rahat ve mutlu hissetmelerine katkı yaptım. O zamanlarda ağırlıklı olarak Genç Yokoluş İsyanı (XR Youth) ile de çalıştım. Ama bu daha fazla gençler içindi. XR ailelerini de biliyor ve tanıyordum. Bu yüzden de XR’dan bağımsız olarak 8-12 yaş arası çocuklar için Çocuk Yokoluş İsyanı’nı (XR Kids) başlattım.
Çok seyahat ettiğin için bize farklı konumlardaki grevlerinden bahseder misiniz? Gerçekleştirdiğin aktivizm eylemleri arasındaki en unutulmaz şey nedir?
Londra’da ilk grevim sonrasında, birçok farklı ülke ve şehirde iklim grevi yaptım. İngiltere’de yaşadığım kasaba olan Scunthorpe’da grevlerime devam ettim, Sonra Almanya‘ya taşındım ve orada Essen ve Berlin başta olmak üzere çok sayıda grev yaptım, ama sadece bir kez okuldayken, gerçek bir grev yapma şansına sahip oldum. Köln‘de büyük bir kömür karşıtı yürüyüşe gittim. Sonra İngiltere’ye döndük ve Bristol’de iklim grevlerine devam ettim.
Toplamda yaklaşık 10 farklı greve katılmış olsam da kendimi Fridays For Future veya iklim grevlerinin bir parçası olarak görmüyorum. Asıl aktivizmim, şimdiye kadar XR ve ardından XR Kids ile oldu. XR Kids’in koordinatörlerinden biri olarak, XR’ın ilk büyük eylemi olan Ekim 2019’de yaptığı isyan için etkinlikler düzenlemelerine yardımcı oldum. Aktivizme başladığımdan bu yana en unutamadığım şey ise, 2019 yazında İsviçre’de Fridays For Future’un bir haftalık toplantısında Greta ile buluşmaktı.
Geleceğin, emisyonlardan tamamen arındırılmış olmasını umuyorum, en azından bir gün – sadece net sıfır değil, ıIrkçılık, yetişkinlik, yaşçılık, cinsiyetçilik, engellilik ve sınıfçılıktan uzak bir dünya hayal ediyorum.”
“Benim ‘sonram’ için kendi özgürlüğünden vazgeçtiğin için teşekkür ederim” diyen tabelanı çok seviyorum. Lütfen bize bununla ne demek istediğini ve geleceğin nasıl olmasını hayal ettiğini anlatır mısın?
Bu pankart Yokoluş İsyanı eylemcilerinin Nisan 2019’de tutuklanması üzerine hazırladığım bir pankarttı. İnsanlara, geleceğe yardım etmek için tutuklanarak fedakarlık ettikleri için teşekkür ediyordum. Geleceğin, emisyonlardan tamamen arındırılmış olmasını umuyorum, en azından bir gün – sadece net sıfır değil, ırkçılık, yetişkinlik, yaşçılık, cinsiyetçilik, engellilik ve sınıfçılıktan uzak bir dünya hayal ediyorum.
Evde eğitim aldığını biliyorum, bunun aktivizmine etkisi nedir?
Aktivizm ile ilgili şeyleri incelemem için bana daha fazla zaman veriyor. Bir bakıma, her gün grev yapmak gibi!
Bütün siyasetçilerden istifa etmelerini rica ediyorum. Hükümetin işini örgütlenerek insanlar yapmalı ve şirketleri doğrudan eylemle durdurmalı”
Politikacılarla dolu bir odada olsaydın onlara ne sorardın?
Siyasi partilerin nereden geldiklerine bakılmaksızın hepsi siyasetçidir. Hepsinden istifa etmelerini rica ediyorum. İnsanlar ne olursa olsun kendileri örgütlenmeye başlamalı, topluluklar kurmalı, herkes ihtiyaç duydukları şeye sahip olabileceğinden emin olmalı, hükümetin işini yapmalı ve şirketleri doğrudan eylemle durdurmalıdır.
Türkiye’de iklim eylemlerine başlamak isteyen çocuklara ne söylemek istersin? Paylaşmak istediğin herhangi bir öneri veya ipucu var mı?
Kapitalistlerin sizden faydalanmasına izin vermeyin! Faşistlerin sizden faydalanmasına izin vermeyin! Çünkü aslında iyi bir iş çıkarmayacaklarını biliyoruz. Sadece iyi bir iş yapıyormuş gibi yaparlar ve iyi iş yaptıklarını söylerler.
Uluslararası Af Örgütü, Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve pek çok ülkeye yayılan yeni tip Koronavirüs (Covid-19) ile ilgili yaşanan hak ihlallerini listelediği bir rapor yayınladı. Listede Çin ve Asya kökenli insanlara uygulanan ayrımcılık, bilgi edinme hakkına getirilen sansür gibi hak ihlalleri yer aldı.
Uluslararası Af Örgütü Doğu ve Güneydoğu Asya Bölgesel Direktörü Nicholas Bequelin konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Koronavirüs salgınına karşı verilen mücadelede sansürün, ayrımcılığın, keyfi gözaltı ve insan hakları ihlallerinin hiçbir yeri yok. İnsan hakları ihlalleri, halk sağlığını ilgilendiren acil durumlarla mücadeleyi kolaylaştırmaz; aksine, zora sokar ve etkinliğini azaltır” dedi. Af Örgütü’nün ‘Koronavirüs’le mücadelede işlenen hak ihlalleri’ başlığıyla yayınladığı yedi madde şöyle:
1- Çin’de bilgi alma hakkı sansürle engellendi
Çin hükümeti, Koronavirüs ve halk sağlığına yönelik tehlikeleri hakkındaki bilgilerin yaygınlaşmasını engellemek için çok çeşitli girişimlerde bulundu. Aralık 2019’da Wuhan’daki doktorlar, hastalarının, 2002’de Çin’in güneyinde ortaya çıkan ağır akut solunum yetersizliği sendromunun (SARS) belirtilerini taşıdığına ilişkin kaygılarını meslektaşlarıyla paylaşmıştı. Doktorlar, yerel yetkililer tarafından “asılsız söylenti yaydıkları” gerekçesiyle hızla susturuldu ve cezalandırıldı.
Fotoğraf: AP – Kamil Zihnioğlu
Nicholas Bequelin, “Çin’deki sağlık uzmanları, virüsün tehlike arz ettiği uyarısında bulunmaya çalıştı. Hükümet tehlikenin boyutlarını küçümsemeseydi, dünya yayılan virüse karşı daha erken harekete geçebilirdi.” değerlendirmesinde bulundu.
Yüksek Halk Mahkemesi bir ay sonra internette yaptığı bir açıklamada, Wuhan yetkililerinin kararını sorguladı. Bu açıklama ve Wuhan belediye başkanının istifa etmesi, doktorların haklı çıktıklarına dair yaygın bir kanaat oluşturdu.
Ancak salgın hastalığın şiddetini olduğundan az gösterme çabaları, Çin hükümetinin en üst düzey yetkililerince de ortaya konuldu. Yetkililer, uluslararası kamu sağlığı acil durumu ilan edilmemesi için Dünya Sağlık Örgütü‘yle ısrarlı bir lobi faaliyeti yürüttü. Dünya Sağlık Örgütü ise nihayetinde acil durum ilan etti.
2- Sağlık hakkı
Wuhan’ın sağlık sistemi şu an büyük bir yük altında. Sağlık merkezleri ve sağlık uzmanları salgının boyutlarıyla başa çıkmak için mücadele veriyor. Birçok hasta saatlerce sırada bekletildikten sonra hastane kapılarından geri çevriliyor. Sağlık merkezlerinin hastalığın teşhisi için gerekli testlere erişimi yok.
“Çin, Wuhan’da ve diğer yerlerde koronavirüsten etkilenen herkesin yeterli sağlık hizmetine erişimini sağlamalıdır. Salgını kontrol altına almak önemli, ancak engellemek ve tedavi etmek de bir o kadar önem taşıyor. Bu nedenle sağlık hakkı, alınan tedbirlerin temel unsuru olmalıdır” diyen Nicholas Bequelin şöyle devam etti:
Dünya Sağlık Örgütü durmadan Çin’i takdire boğuyor, ancak gerçek şu ki hükümetin aldığı tedbirler başından beri son derece sorunluydu ve halen de sorunlu.
Yerel basın, toplu taşıma araçlarının çalışmaması nedeniyle insanların hızlıca hastanelere gidemediğini ve bazı durumlarda hastalıktan hayatını kaybedenlerin cansız bedenlerinin evlerinden çıkarılamadığını bildirdi.
3- Sansür devam ediyor
Çin yetkililerinin haberlerdeki söylemi kontrol etme ve olumsuz haberleri engellemekteki ısrarı, virüs hakkında zaman zaman doğru bilgilerin de sansürlenmesine yol açacak şekilde devam ediyor. Krizin başlangıcından bu yana Beijing Youth Daily ve Caijing gibi ana akım medya kuruluşlarına bağlı medya organlarındaki yazılar da dahil olmak üzere basında çıkan birçok yazı sansürlendi.
Nicholas Bequelin, “Çin yetkilileri uyguladıkları sansürle, sağlık uzmanlarının Koronavirüsle mücadele etmesine ve insanların kendilerini virüse karşı koruyabilmelerine yardımcı olabilecek bilgilere ulaşmalarını da riske atıyor” dedi ve şu değerlendirmede bulundu:
Bu bilgilerin bir kısmının herkese açık olmaması, insanların koronavirüsten zarar görme riskini artırıyor ve virüse karşı etkili bir mücadeleyi geciktiriyor.
4- Aktivistler taciz edildi ve korkutuldu
Sosyal medyada koronavirüsle ilgili bilgi paylaşmak isteyen kişiler de Çin hükümetinin hedefi oldu. Örneğin, yurttaş gazeteciliği yapan avukat Chen Qiushi, Wuhan’daki hastanelerde çektiği görüntüleri paylaşmasının ardından yetkililerce taciz edildiğini bildirdi. Wuhan’da yaşayan Fang Bin de koronavirüs nedeniyle ölen kişilerin cansız bedenlerini gösterdiği öne sürülen bir videoyu paylaştıktan sonra yetkililer tarafından kısa süreliğine gözaltına alındı.
Nicholas Bequelin, “Virüsle ilgili asılsız iddiaları çürütmek çok önemli; ancak doğru bilgilerin yayılmasını sağlamak da öyle. Bu konudaki doğru bilgiler içeren gazetecilik ve sosyal medya içeriklerinin engellenmesi, halk sağlığını koruma amacına hizmet etmez” dedi.
5- ‘Yalan haberlere’ yönelik bölgesel baskılar
Virüsün Çin’den Güneydoğu Asya’daki diğer komşu ülkelere yayılmasıyla birlikte diğer devletler de duruma ilişkin haberleri kontrol etme çabası içine girdi. Malezya, Tayland ve Vietnam‘da insanlar salgınla ilgili ‘yalan haberler’ paylaştıkları gerekçesiyle gözaltına alındı. Nicholas Bequelin şunları söyledi:
Hükümetler bilgi kirliliğini engellemeli ve insanlara zamanında ve doğru bir şekilde tıbbi rehberlik sağlamalıdır. Ancak ifade özgürlüğüne yönelik tüm sınırlandırmalar orantılı, hukuki ve gerekli olmalıdır.
Güneydoğu Asya ve diğer yerlerdeki hükümetlerin Çin’in koronavirüs kriziyle baş etme biçimden alması gereken bir ders varsa, o da ‘istikrar’ adına bilgi paylaşımını kısıtlamanın ve konu hakkında konuşulmasını engellemenin ciddi risk oluşturduğu ve felaket derecesinde zararlı olabileceğidir.
6- Ayrımcılık ve yabancı düşmanlığı
Medyada yer alan haberlere göre Wuhan’da yaşayan kişiler virüsün semptomlarını taşımasalar bile otellere kabul edilmedi, kendi evlerinde mahsur bırakıldı ve kişisel bilgileri Çin’de internete sızdırıldı.
Diğer ülkelerde de Çinli veya Asyalı kişilere karşı yabancı düşmanlığı sergilendiğine ilişkin çok sayıda haber çıktı. Güney Kore, Japonya ve Vietnam‘daki bazı restoranlar Çinli müşteri kabul etmedi. Endonezya‘daki bir otelde bir grup protestocu Çinli konukların oteli terk etmesini istedi. Fransa ve Avustralya‘daki gazeteler de krizle ilgili haberlerinde ırkçılık yapmakla itham edildi.
Dünyanın dört bir yanındaki Asyalı topluluklar ise bu duruma karşı harekete geçti. Fransa’da #JeNeSuisPasUnVirus (Ben virüs değilim) Twitter’da en çok paylaşılan etiketlerden biri oldu.
Nicholas Bequelin konuyla ilgili şunları söyledi: “Çin hükümeti insanları ayrımcılığa karşı korumak için tedbir almalıdır. Bununla birlikte, dünyadaki diğer hükümetler de Çin ve Asya kökenli kişilerin ırkçılığa hedef olmasına kesinlikle müsamaha göstermeyen bir tavır sergilemelidir. Dünyanın bu salgına karşı mücadele etmesinin tek yolu, sınırlar ötesi bir dayanışma ve iş birliği kurmaktır.”
7- Sınır kontrolleri ve karantina tedbirleri orantılı olmalı
Birçok ülke virüse karşı tedbir almak için Çin’den veya diğer Asya ülkelerinden seyahat eden kişilere kapılarını kapattı, bazıları ise oldukça sert karantina tedbirleri uyguladı. Avustralya hükümeti yüzlerce Avustralyalıyı Christmas Adası‘ndaki bir göçmen gözaltı merkezine gönderdi. Avustralyalı Tabipler Birliği daha önce bu merkezde gözaltında tutulan mültecilerin ruhsal ve fiziksel açıdan zarar gördüğünü, bu nedenle tedavi koşullarının “insanlık dışı” olduğunu açıklamıştı.
Papua Yeni Gine yalnızca doğrulanmış koronavirüs vakaları olan ülkelerden gelen kişilere değil, tüm Asya ülkelerinden gelen kişilere sınırlarını kapattı. Bu durum, Papua Yeni Gine yetkililerinin talimatıyla ülkelerine giden uçağa binmeleri engellenen Papua Yeni Gineli bazı öğrencilerin Filipinler’de mahsur kalmasına yol açtı.
Seyahat özgürlüğünü sınırlandıran karantina tedbirleri, uluslararası hukuk gereğince ancak orantılı, gerekli, süre sınırına tabi ve mümkünse gönüllü olduğunda, meşru amaçlarla alındığında ve ayrımcı olmayan bir şekilde uygulandığında haklı gösterilebilir.
Karantina tedbirleri güvenli ve saygılı bir şekilde uygulanmalıdır. Karantinaya alınan kişilerin haklarına saygı gösterilmeli ve bu haklar korunmalıdır. Bu kişilerin sağlık hizmetlerine, gıdaya ve diğer ihtiyaçlara erişimlerinin sağlanması da buna dahildir.
Nicholas Bequelin, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Zorlu bir durumla karşı karşıya olan hükümetler hem koronavirüsün yayılmasını engellemek hem de etkilenen kişilerin ihtiyaç duydukları sağlık hizmetlerine erişimini sağlamak için gerekli tedbirleri almalıdır.”