Ana Sayfa Blog Sayfa 2088

Press in Arrest: Salgın tedbirlerine rağmen basına baskılar sürdü

Türkiye’deki gazeteci yargılamalarını izleme, belgeleme ve hafızalaştırma çalışması yürüten Press in Arrest platformu, mayıs ayı boyunca gazetecilere açılan davaları raporlaştırdı.

Raporda, koronavirüs salgını nedeniyle gazeteci yargılamaları fiilen azalmış olsa da, “siyasi iktidarın baskı aygıtı haline getirilen yargının” gazeteciler üzerindeki baskısının aynı şiddetle sürdüğü belirtildi.

Rapora göre mayıs ayında sekiz şehirde 21 davada yargılanan en az 37 gazeteci hakkında toplam “üç kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ve en az 146 yıl üç ay 15 günden, 399 yıl sekiz ay 15 güne kadar” hapis cezası talep edildi.

RTÜK ve BİK daha çok tartışıldı

Çalışmanın  “basın özgürlüğü” başlığı altında, gazeteci yargılamalarından çok  Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) ve Basın İlan Kurumu’nun (BİK) uygulamalarının gündem konusu olduğu vurgulandı. Siyasi iktidara “muhalif” çizgideki kurumlarında çalışan gazetecilerin evlerinin, siyasi iktidara “yakın” yayın politikası izleyen basın kurumları tarafından izlendiğine dikkat çekildi.

Raporda RTÜK ve BİK tarafından yazılı ve görsel basına uygulanan program durdurma ve üst sınırdan para cezası yaptırımlarına da değinildi.  RTÜK Başkanı’nın ana haber sunucularını “Bu işi iyi yapan arkadaşlarımızın yorumlarını engellemeyelim diye biz de diğerlerininkini engelleme adına karar almıyoruz. Eğer böyle devam ederse, kanunda yeri var, bu konuda yeni bir karar alırız” diyerek tehdit etmesine bu çerçevede yer verildi.   

‘Darbecilik’ iddiasıyla soruşturma

Rapora göre Mayıs ayında gazeteciler çeşitli biçimlerde hukuksal baskılara maruz kaldı:

  • 1 Mayıs İşçi Bayramı sebebiyle Taksim’e yürümek isteyen gruba polis müdahale etti. Yürüyüşü ve polis müdahalesini takip eden muhabir gözaltına alındı. Para cezası kesilen muhabir daha sonra serbest bırakıldı.
  • Bir gazeteci hakkında yazmış olduğu yazı nedeniyle, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un suç duyurusu üzerine “darbe mesajı vererek Anayasal düzeni hedef almak” iddiasıyla soruşturma açıldı. Söz konusu soruşturma kapsamında bir gazetenin genel yayın yönetmeni ile sorumlu yazı işleri müdürü ifade verdi.

  • Pandemi hastanesi olarak kullanılan Tekirdağ Devlet Hastanesi’ne izinsiz girerek “işyeri dokunulmazlığını ihlal ettiği” iddiasıyla bir gazeteci hakkında soruşturma başlatıldı. Soruşturma kapsamında gözaltına alınan gazeteciye daha sonra, “soruşturma tamamlanana kadar” ev hapsi cezası verildi.

Kirazlıyayla direnişini çeken gazeteciye gözaltı

  • 6 Mayıs 1972’de idam edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın ölüm yıl dönümünde sosyal medyadan yapılan bir paylaşım nedeniyle Tekirdağ Saray Belediyesi hakkında soruşturma başlatıldığı iddiasını haberleştiren bir gazeteye soruşturma açıldı. Bir gazeteci soruşturma kapsamında ifade verdi.
  • Sosyal medyada başlatılan “İsimsizler” adlı hareket hakkında yürütülen soruşturma kapsamında bir gazeteci “Suç işlemeye tahrik ve suçu ve suçluyu övme” iddiasıyla gözaltına alındı. Serbest bırakıldıktan sonra savcılık itirazı üzerine tekrar ifade veren gazeteci, ikinci kez adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

  • Bursa’nın Yenişehir ilçesine bağlı Kirazlıyayla mahallesine bir maden şirketince yapılan atık havuzunu ve yapım sırasında yapılan eylemleri görüntüleyen gazeteci gözaltına alındı.

Hapisteki arkadaşına para gönderen gazeteciye terör örgütü üyeliği suçlaması

  • Bir gazeteci hapisteki arkadaşına iki kere para gönderdiği iddiasıyla gözaltına alındı ve “silahlı terör örgütü üyesi olmak” iddiasıyla tutuklandı.
  • Bir gazeteci Cumhurbaşkanı’nın koronavirüs kapsamında başlattığı yardım kampanyası için IBAN numaralarının kamuoyuna duyurulmasını eleştirerek, sosyal medya hesabından yaptığı “Ey İBAN edenler” paylaşımı nedeniyle 4 Nisan 2020’de tutuklandı. İlk duruşmasında tahliye edildi.
  • Yedi gazeteci Türkiye’nin Libya’daki operasyonunda yaşamını yitiren MİT görevlisinin cenaze töreni ile ilgili yaptıkları haberler gerekçe gösterilerek tutuklandı.
  • Pandemi ilan edilen koronavirüs karşısında alınan tedbirler kapsamında, uzaktan eğitim amacıyla yayına başlayan Milli Eğitim Bakanlığı’na ait Eğitim Bilişim Ağı (EBA) TV’de eğitim veren bir öğretmenin başörtüsü takmasını eleştiren gazeteciye dava açıldı.

Biri hariç tüm yargılamalar koronavirüs salgınına karşı alınan tedbirler kapsamında ertelendi.

Kazdağları’nda basın açıklamasına jandarma engeli

Kazdağları’nda yapılmak istenen altın madenine karşı Kirazlı’da 316 gündür çadırlı nöbet tutan eylemcilerin Dünya Çevre Günü sebebiyle yapmak istedikleri basın açıklamasına halkın katılımını jandarma engelledi.

Altın ve Gümüş Madeni Proje Alanı’nda yapılmak istenen basın açıklamasına jandarmanın dışarıdan katılımı yasaklamasının ardından bölge halkıyla bir araya gelen aktivistler hep birlikte dışarıda ikinci bir basın açıklaması gerçekleştirdi.

‘Ne yazık ki bugünü kutlayamıyoruz’

Yapılan açıklamada “Bugün 5 Haziran Dünya Çevre Günü. Ne yazık ki bugünü kutlamak yerine, ülkemizin her köşesinde gerçekleşen doğa yıkımı ve talanını dile getirmek, yaşam savunucularını ortak mücadeleye davet etmek mecburiyeti içindeyiz” denildi.

Koronavirüs salgınının insanlar için bir uyarı olmasına rağmen bu dönemde doğaya müdahalenin daha da arttığı belirtilen açıklamada “Bilim insanları doğayı sömürerek ve yok ederek yaşamaya devam edersek Covid-19 gibi pandemileri daha sık yaşayabileceğimizi söylüyor” ifadeleri kullanıldı.

‘Doğayı hep birlikte savunacağız’

İklim krizinden, tarım ilaçlarına; maden faaliyetlerinden HES’lere pek çok açıdan doğaın saldırı altında olduğunu belirten çevre aktivistleri açıklamasını şu ifadelerle sonlandırdı:

Karadeniz’den Akdeniz’e, Kazdağları’ndan Hasankeyf’e Munzur’dan Kirazlıyayla’ya, Salda’dan ODTÜ’ye, Murat Dağı’ndan Efemçukuru’na, Kuzey Ormanları’ndan Bergama’ya tüm yaşam savunucularıyla dayanışma içerisinde doğamızı ne olursa olsun savunacağız.

 

Maskesiz işçinin polis tarafından öldürülmesine Meksikalılar isyan etti

ABD’de George Floyd‘un polis tarafından nefessiz bırakılarak öldürülmesinin ardından tüm dünyaya yayılan polis şiddetine karşı protestolar Meksika‘ya da sıçradı.

Meksika’da bir inşaat işçisinin maske takmadığı için polis tarafından gözaltı sırasında dövülerek öldürülmesinin üzerine insanlar polis şiddetine tepki göstermek için sokağa çıktı.

Guardian’da yer alan habere göre inşaat işçisi Giovanni Lopez, 4 Mayıs’ta Meksika’nın en büyük ikinci kenti olan Guadalajara’da maske takmadığı için gözaltına alındı. Lopez’in gözaltına alınma anı olay yerinde olan kişiler tarafından videoya çekildi.

Kafa darbesi sonucu hayatını kaybetti

Görüntülerde polisin silahlarla Lopez’i polis aracına girmeye zorladığı, görgü tanıklarının bırakılması için seslendiği görüldü.  Bir görgü tanığının polislere “Sadece maske takmadığı için mi?” sorusuna ise polisten “Direniyordu” açıklaması geldi.

Lopez’in gözaltına alınmasından sonra yakınları karakola giderek kendisini aradı ancak Lopez’in hastaneye götürüldüğünü öğrendi. Hastaneye ulaşan aile, Lopez’in hayatını kaybettiğini öğrendi. Lopez’in otopsi sonucu kafasından aldığı darbe sonucu travmayla öldüğünü ortaya çıkardı.

Validen yalanlama

Jalisco Valisi Enrique Alfaro ise Perşembe günü geç saatlerde yayınladığı video mesajla olayın işçinin yüz maskesi kullanmadığı için gerçekleştiği iddialarını yalanladı. Ancak olayın aslına dair herhangi bir açıklamada bulunmadı.

Polis şiddetine karşı sokağa çıktılar

Lopez’in polis tarafından maske takmadığı için gözaltına alınıp öldürülmesi Meksika’da polis şiddetine karşı hareketin başlamasına neden oldu. Sosyal medyada “Giovanni için adalet” kampanyası başlatıldı.

Polis şiddetine karşı Guadalajara kentinde sokağa çıkan protestoculara hükûmet binası önünde müdahale gerçekleşti. Protestocular hükûmet binasına girmeye çalıştı.

 

10 millet bahçesinin açılışı bugün gerçekleşti

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın önem verdiği ve her fırsatta övgüler sunduğu 81 ile 81 milyon metrekare millet bahçesi yapmayı amaçlayan proje kapsamında bugün 10 yeni millet bahçesi hizmete girdi.

5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde Ankara Atatürk Kültür Merkezi (AKM) Millet Bahçesi’nde düzenlenen törenle İstanbul Pendik ve Halkalı, Sakarya, Samsun, Sivas, Diyarbakır, Trabzon, Batman, Bursa ve Elazığ‘da yapımı tamamlanan millet bahçelerinin toplu açılışı yapıldı.

İstanbul’da yer alan Millet Bahçesi

‘Şehirlerimiz nefes alıyor’

Açılış töreninde konuşan Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, “10 yeni millet bahçemizin açılışını yapacak olmanın mutluluğunu ve gururunu yaşıyoruz. Yeni millet bahçelerimiz, yediden yetmişe tüm vatandaşlarımız için hayırlı uğurlu olsun. Milletimiz bahçeleriyle buluşuyor, şehirlerimiz nefes alıyor” dedi.

Hedef 2023

Erdoğan ise” Cumhuriyetin 100. yılına girerken 81 ilimize 81 milyon metrekare millet bahçesi kazandırma hedefimize adım adım yaklaşıyoruz” ifadelerini kullandı.

Yapılması istenen alanlar arasında Salda Gölü ve Hewsel Bahçeleri gibi doğa harikalarının da yer aldığı ve bu yüzden doğa severler tarafından eleştiri konusu olan millet bahçelerinin yapımının 2023 yılında tamamlanması hedefleniyor.

Sanatçı, yazar ve hak savunucularından Osman Kavala için kampanya

Berlin Maxim Gorki Tiyatro Sanatları Yönetmeni Shermin Langhoff ve film yapımcısı Fatih Akın, 5 Haziran itibarıyla 948 gündür Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan iş insanı ve hak savunucusu Osman Kavala için yeni bir kampanya başlattı. Kampanya kapsamında sanatçı Zülfü LivaneliBanu CennetoğluAtom Egoyan, yazar Sibylle Berg, Oya Baydar, Asena Günal gibi birçok ismin yer aldığı proje kapsamında bir video serisi hazırlandı.

Artistsunitedforosmankavala internet sitesinde yayınlanan ve Kavala’nın durumu hakkında uluslararası farkındalığı arttırma amacı taşıyan kampanyada katılımcılar  ‘Osman Kavala Ne Yaptı?’ başlığıyla Kavala’nın toplumsal fayda projelerini ve kendilerinin hayatına nasıl dokunduğunu anlatıyor.

 

Ümit Şahin Pazartesi günü Yeşil Oda’ya konuk oluyor

Yeşiller Meclisi tarafından düzenlenen ve çeşitli konularda gündeme dair çevrimiçi söyleşilerin yer aldığı Yeşil Oda İstanbul Politikalar Merkezi’nde Kıdemli Uzman ve İklim Değişikliği Çalışmaları Koordinatörü Ümit Şahin’i konuk ediyor.

8 Haziran Pazartesi günü saat 20.30’da gerçekleşecek söyleşide çevre hareketi, iklim krizi ve ekoloji politikaların yanı sıra yeşil hareket gündeme alınacak. Video konferans uygulaması Zoom üzerinden gerçekleşecek toplantıya katılmak için buradan kayıt formunu doldurabilirsiniz.

‘Başka bir dünya mümkün’

5 Nisan Dünya Çevre Günü ile ilgili de açıklama yapan Yeşiller Meclisi “Yeşiller olarak bu yılın çevre gününde, son 40 yılda insanlığın ekosistemi paylaştığı canlıların yaklaşık yüzde 60’ının yok olmasına sebep olduğunun altını çiziyoruz. Birlikte harmoni içinde yaşamanın mümkün olması için çalışıyor, başka bir dünya mümkün diye haykırıyoruz” ifadelerini kullandı.

 

 

‘Koronavirüs doğanın hakimi olmadığımızı gösterdi’

5 Haziran Dünya Çevre Günü dolayısıyla bir açıklama yayımlayan Greenpeace Akdeniz,  dünyanın 2020’nin ilk gününden itibaren koronavirüs salgını ile mücadele ederken tartıştığı tek gündemin; insanin doğaya verdiği tahribat olduğuna dikkat çekti.  Tüm dünyanın evlere kapandığı dönemde medyada sık sık “yunuslar Boğaz’dan geçti”, “hava temizlendi” gibi haberlerin yer aldığına dikkat eden örgüt, buna rağmen insanlığın doğaya verdiği tahribatın tüm dünyanın iki ay eve kapanması ile sarılamayacak kadar derin bir yara olduğunu kaydetti.

Salgın gündemi ile geçen 2020’nin ilk beş ayında endişe veren beş çevre sorununu Greenpeace şöyle listeledi: 

Koronavirüsten plastik değil hijyen korur

Salgın devam ederken, plastik sektörünün ortaya attığı ve bilimsel dayanağı olmayan bilgiler de yayılmaya devam ediyor. Bu dönemde kamuoyunda tek kullanımlık plastik ürünlerin (plastik poşetler, çatal, bıçak, kaşık, tabak, yiyecek ve içecek kapları vs.) insanları koronavirüsten koruduğuna dair bir algı yaratıldı. Greenpeace bu algının doğru olmadığını belirterek, “Bir malzemenin tek kullanımlık plastikten yapılması, kullanım sırasında viral enfeksiyonların bulaşma olasılığını azaltmıyor; aksine plastik, vürüsün en uzun tutunma süresine sahip olduğu materyallerden biri” açıklaması yaptı. 

Örgüt, bu süreçte kişisel hijyenin yanı sıra, yarınları da düşünerek çevreyi korumanın ve kontamine plastik atık dağları oluşturmanın önemine dikkat çekti. İthal edilen plastik atıkların da virüs taşıma riskinin tartışıldığına dikkat çekilen açıklamada, hem devlet yetkililerine hem de endüstriye büyük görev düştüğü belirtildi. 

Gıda krizine karşı kendine yeten tarım

Koronavirüs salgını sırasında yaşamın tüm alanı gibi tarım&gıda sektörü de etkilendi. Karantina uzadıkça olası bir gıda krizine küresel kuruluşlardan uyarılar gelmeye başladı ve aslında mevcut tarım sistemi ile gıda tedarik zincirinin kriz anlarında ne kadar kırılgan olduğu ortaya çıktı.

Yapılan açıklamada, Türkiye’nin vakit kaybetmeden kriz dönemlerine de dayanıklı kendi kendine yetecek bir tarım planını hayata geçirmesi gerektiğine vurgu yapıldı: “Bu plan dahilinde, ithal edilen ürünlerin yerel koşullarda üretimi planlanmalı, gençler tarıma özendirilmeli, verimli araziler tarıma (geri) kazandırılmalı, her üretim bölgesinin yerel nüfusun gıda ihtiyacını karşılayacak arazi planları oluşturulmalı, biyoçeşitliliğin korunması için gerekli tampon bölgeler oluşturulmalı, küçük üreticilerin üretime devam edebilmesi için gerekli koşullar sağlanmalı ve üretici pazarları yaygınlaştırılmalıdır.”

Evde kalmak havayı temizlemedi

Salgın döneminde evlere kapanmamız ile birlikte hava kirliliğinin azaldığı yönündeki haberlerin de söylendiği kadar doğru olmadığına dikkat çeken Greenpeace, “Söz konusu iddiaların temeli ‘ulaşım faaliyetlerindeki azalma, kirlilik oranını düşürdü’ idi. Halbuki, partikül madde kirliliğinin tek nedeni araçlar değil. Kömür ile çalışan enerji santralleri ve sanayi tesisleri faaliyetlerine devam ederken kalıcı ve gerçek bir hava temizliğinden söz etmek mümkün değil ” dedi.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın veri tabanında kayda geçirilen PM 10 verilerinin İstanbul’da hava kirliliği oranı yüksek ilçelerde aslında pek değişen bir şey olmadığını gözler önüne serdiği kaydedilerek, “Enerji, üretim ve şehir politikalarında köklü bir değişikliğe gidilmedikçe; temiz enerjiye yönelmedikçe hava kirliliğinin azaldığından söz edebilmek maalesef mümkün olmayacak” denildi. 

Suyun değeri anlaşıldı

Koronavirüs salgını ile suyun insanlık için ne kadar hayati olduğunun bir kez daha farkına varıldı. Türkiye gibi su kıtlığı çeken ülkelerde ise her bir damla su çok kıymetli. Ancak, iklim değişikliği, fosil yakıt bazlı enerji sektörü ile kömür ve petrol üretimi nedeniyle temiz su kaynakları zarar görüyor. 2050 yılında şu ankinden yüzde 20 ila 30 daha fazla suya ihtiyacımız olacak. Dünya üzerinde her 10 insandan 3’ünün güvenli içme suyuna erişimi yok.

Greenpeace, insanlık için geri dönülmez bir felakete neden olabilecek su krizine karşı çok geç olmadan harekete geçmeli ve gerekli önlemleri alınması gerektiğini bildirdi.  

Filtresiz bacalar zehir saçmasın

Dünya Sağlık Örgütü’nün açıklamalarına göre, koronavirüs ileri yaştaki ya da kronik hastalıkları olan insanları daha ciddi düzeyde etkiliyor. Kömürlü termik santrallerin yoğun bulunduğu kentlerde KOAH başta olmak üzere hava kirliliğine bağlı çeşitli hastalıkların görülme oranları göz önüne alındığında bu kentlerin koronavirüse karşı daha kırılgan olduğu görülüyor. Nitekim Zonguldak’ın büyükşehir olmamasına rağmen diğer büyükşehirler ile birlikte “akciğer hastalıklarının sık görüldüğü” kent olarak karantinaya alınması bunun en önemli kanıtı.

Bölgede yaşayanlarla birlikte filtresiz termik santrallerin 2020 sonu beklenmeden faaliyetlerinin durdurulmasını isteyen Greenpeace Akdeniz, faaliyetleri durdurulanların yeniden açılmamasını talep etti. 

Yokoluş İsyanı’ndan yeni animasyon kısa film: Devasa Değişim

Yokoluş İsyanı (Extinction Rebellion) iklim ve ekolojik krizi konu alan ‘Devasa Değişim’ isimli yeni bir animasyon filme imza attı. Yönetmenliğini George Lewin ve Nicola Jane Francis’in üstlendiği kısa film bir büyük annenin yatmadan önce torununa anlattığı bir masal ile başlıyor.

Kısa film, ABD’li ünlü komedyen Whoopi Goldberg’in seslendirmesini üstlendiği büyük annenin dünyada şu anda süre gelen problemleri anlatmasıyla başlıyor: Kirlenen hava, plastiğe boğulan bir deniz, ölüme terk edilen hayvanlar, yokoluşun eşiğindeki bir dünya…

Masalın devamını ise mutlu bir son duymak isteyen torunu devralıyor. Aynı bugün çocuklar ve gençler daha iyi bir dünyanın nasıl mümkün olduğunu anlatmak için sokaklara çıkıyorsa küçük kız da dünyayı insan etkisinden kurtarmak için neler yapılması gerektiğini anlatıyor.

Anlatılanların gerçekten yapılıp yapılmadığı ise gene bugün olduğu gibi belirsiz ve insanların nasıl bir yolu tercih edeceklerine bağlı…

Yokoluş İsyanı Türkiye tarafından Türkçe’ye kazandırılan filmi Youtube üzerinden izleyebilir, daha iyi bir dünyanın mümkün olduğunu ama nereden başlanacağını bilmiyorsanız da thegiganticchange.com adresine ulaşabilirsiniz.

Kaos GL’den Homofobi ve Transfobi Temelli Nefret Suçları Raporu

Kaos GL Derneği, 2019 Yılında Türkiye’de Gerçekleşen Homofobi ve Transfobi Temelli Nefret Suçları Raporu’nu açıkladı.

Raporda kullanılan veriler SurveyMonkey Pro çevrimiçi anket programı aracılığıyla derlendi; mağdurlara ve tanıklara ulaşmak için her gün güncellenen haber portalından ve diğer sosyal medya araçlarından faydalandı.

Nefret suçlarının çoğu kamusal alanda işleniyor

Rapora göre homofobi ve transfobi temelli nefret suçlarının üçte ikisinde failler iki veya daha fazla sayıda kişiden oluşuyor. 2019’da bildirilen 150 vakadan 41’inde ise faillerin sayısı üçün üzerinde.

Araştırmanın bir diğer göze çarpan bulgusu suçların işlendiği mekânlar. Vakaların büyük çoğunluğu kamusal mekânlarda, görgü tanıklarının gözü önünde gerçekleşiyor. Rapora göre vakaların yarısında görgü tanıkları herhangi bir tepki vermezken dörtte birinde saldırganlardan yana tavır gösteriyorlar.

LGBTİ+’ların maruz kaldığı ev içi şiddet, meselenin diğer yüzünü oluşturuyor. Rapora göre herhangi bir yerde hedef haline gelebileceğini düşünen bireyler derin bir “dışlanmışlık” ve “güvensizlik” duygusu yaşıyor. Bu durum nefret suçlarının polise bildirilmemesine neden oluyor.

Hak ihlaline uğramamak için polise gitmekten kaçınıyorlar

2019 yılı araştırmasının sonuçlarına göre 150 vakadan sadece 26’sı polise bildirildi. Bildirmeme sebeplerinin başında “başvurunun işe yarayacağına inanmama”, “polis tarafından aileye ya da medyaya ifşa edilmekten sakınma” ve “polis tarafından ayrımcılığa uğratılmak istememe” geliyor.

Raporun sonuç kısmında çözüm için sadece ceza kanunundaki düzenlemeler ya da mahkeme kararlarının yeterli olmayacağı vurgulandı. Bu çerçevede koruma, önleme, izleme, raporlama, sağaltma ve farkındalık yaratma politikalarının hayata geçirilmesi ve nefret suçlarıyla mücadele stratejisi geliştirilmesi gerektiği belirtildi:

Tabii ki AGİT standartlarını referans alan bir nefret suçları mevzuatı ve politika çerçevesi oluşturmak atılması gereken ilk adımlardan. Mevcut haliyle TCK’nın 122. Maddesi bu standartları karşılamaktan uzak. (…) Nefret suçlarının hedefi halindeki grupların siyasi katılım hakkını teslim etmekten geçiyor. Yani LGBTİ+’lar ve “dezavantajlı” kılınmış diğer gruplar politik ve bürokratik karar alma mekanizmalarında söz sahibi olmalılar. Bunun için teşvik edilmeliler.

Raporun tamamına erişmek için tıklayın.

‘Patlayıcılı meyve’ yüzünden ölen hamile fil için Hindistan sorumlu arıyor

BBC‘nin aktardığına göre, Aşık Ali adlı bir orman görevlisinin 23 Mayıs’ta nehirde yaralı olarak bulduğu fil, 27 Mayıs’ta hayatını kaybetti. Ali, “Otopsi, hayvanın ağzında bir patlama olduğunu gösteriyor. Suçlulardan hiçbirini yakalayamadık. Patlamaya neyin neden olduğunu hala bilmiyoruz. Hayvanın bir aylık hamile olduğunu öğrendik” diye konuştu.

Kerala eyaleti yaban hayatı sorumlusu Surendra Kumar olayla ilgili olarak soruşturma başlatıldığını açıkladı. Kumar, bölgede zaman zaman köylülerin yaban domuzlarının tarlalarına girmemesi için ananas ve başka meyvelerin içine maytap yerleştirdiğini belirterek filin ağzındaki patlamaya böyle bir şeyin yol açmış olabileceğini söyledi: “Patlamanın etkisiyle kemikleri parçalanan hayvanın ağzında ağır hasar oluştu. Hayvan yemek yiyemediği için zayıf düştü ve öldü.” 

https://twitter.com/Farah_IH/status/1268542666565959687

Aşık Ali’ye göre fil, ölümünden dört gün önce nehirde yaralı olarak bulundu. Orman görevlileri ve bir veteriner tedavi için hayvanı uyuşturmak istedi. Fakat hayvan suda olduğu için boğulma riski vardı ve bu yapılamadı. Hamile fil, iki gün sonra yeniden nehirde ayakları üzerinde bulundu.

‘Suyun içinde ölümünü bekledi’

Ali’ye göre fili sudan çıkarmak için iki fil getirildi. Fakat hayvan buna direndi ve ölünceye kadar suyun içinde bekledi.

Filin ölümü tüm ülkede infial yarattı. Hindistan Çevre Bakanı Prakash Javadekar “hükümetin büyük bir ciddiyetle olayın üzerine gideceğini” söyledi. Javadekar Twitter mesajında “Titizlikle araştıracağız ve suçlu ya da suçluları bulacağız. Bizim kültürümüzde hayvanlara patlayıcı verip öldürmek yok” dedi.