Ana Sayfa Blog Sayfa 2003

Türkiye’de koronavirüs: 15 kişi yaşamını yitirdi, 963 yeni vaka

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Türkiye’de koronavirüs nedeniyle son 24 saatte 15 kişinin daha hayatını kaybettiğini, 963 yeni vaka tespit edildiğini açıkladı. Böylece toplam ölü sayısı 5 bin 645’e, vaka sayısı 227 bin 982’ye yükseldi.
 
Bakan Koca’nın paylaşımı şöyle:
 

Test sayımız, temaslı taraması sonucu, iki gün içinde 47.500 seviyesine çıktı. Yeni vaka sayımızda düne kıyasla 64 artış var. Son 24 saat içindeki vefat sayımız, 30 GÜN SONRA İLK KEZ 15 olarak gerçekleşti. Yeni iyileşen hasta sayımızda düne göre artış var.”

 

 

HDP Bomonti Bira Fabrikası binalarının yıkımını Meclis’e taşıdı

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, Bomonti Bira Fabrikası binalarının yıkımına ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum tarafından yanıtlanması istemiyle soru TBMM Başkanlığı’na soru önergesi verdi.
 
Türkiye’nin erken sanayi tarihinin ve kent hafızasının önemli bir parçası olan Bomonti Bira Fabrikası binalarının bir kısmının Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredilmesinden sonra geçen hafta yıkımına başlanmıştı. Diyanet’in binanın olduğu alana mescit, yurt ve otoparktan oluşan dini kültür merkezinin yapımına başlanması bekleniyor. Yıkıma ve devir işlemine karşı açılan iptal davaları ise halen sürüyor. 

‘Hukuka aykırı yıkım belgesi düzenlendi’

Önergesinde fabrika ve çevresinin İstanbul 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından “korunması gereken kültür varlığı” olarak tescil edildiğini hatırlatan Kerestecioğlu, Çevre Bakanlığı’nın görevleri gereği mimari ve kültürel değerlerin korunması için çalışması gerekirken, hukuka aykırı bir yıkım belgesi düzenlediğini kaydetti.

Filiz Kerestecioğlu’nun Bakan Kurum’un yanıtlaması istemiyle dile getirdiği sorular şöyle:

  • Neden İstanbul’un geriye kalan sayılı endüstriyel miras yapılarından olan Bomonti Bira Fabrikası binaları yıkılarak kentteki izleri silinmektedir?
  • Binalar hakkındaki dava sürerken hazırlanan yıkım belgesi hukuka uygun mudur?
  • Mahkemelerin yürütmeyi durdurma kararı almaması nedeniyle Sulukule gibi pek çok örnekte olduğu gibi süreç sonunda davalar kazanılsa dahi inşaatların tamamlandığı görülmektedir. Bakanlığınızı ilgilendiren konularda dava süreci devam ederken bu süreç beklenmeden yıkım veya inşaatın başlatıldığı kaç vaka vardır? Kaç vaka için yürütmeyi durdurma talep edilmiştir?
  • 1890 senesinde inşaa edilen ve Osmanlı döneminin ilk modern bira yapımının gerçekleştiği Bomonti Bira Fabrikasının Diyanet İşleri Başkanlığına devredilmesinin gerekçesi nedir?
  • Binaların yapılması ve yerine yapılacakların planlamasının Şişli Belediyesi’ne başından itibaren haber verilmediği iddiaları doğru mudur?
  • Şişlililerin talep ettiği gibi, yıkımlar derhal sonlandırılarak söz konusu binaların her sosyoekonomik statüden yurttaşın yararlanabileceği, ulaşılabilir bir sosyal ve kültürel kamusal alan haline getirilmesi düşünülmekte midir?

İtalya’da ‘kaçış ustası’ ayıya büyük destek: Koş Papillon!

İtalya’da çiftlik hayvanlarına saldırdığı gerekçesiyle “yüksek güvenlikli” kafese kapatılan bir boz ayı, bir yıl içinde iki kez kaçtı. “Kaçış ustası” diye anılan ayının özgür bırakılmasını isteyenlere Çevre Bakanı Sergio Costa da katıldı.

BBC Türkçe’den Övgü Pınar‘ın aktardığına göre, M49 kod adlı 3 yaşındaki erkek boz ayı, hikayesi kitap ve filmlere konu olan Fransız kaçak Henri Charrière’in takma adından esinle “Papillon” (kelebek) olarak anılıyor.

Papillon ilk olarak geçen yıl Temmuz ayında yakalanarak Trentino bölgesindeki Casteller Doğal Yaşam Parkı‘nda kapalı bir bölmeye koyulmuştu. Ayı kapatılmasından saatler sonra, üç elektrikli çit ve dört metre yüksekliğindeki bir bariyeri aşarak kaçmıştı. Bu ilk kaçışının ardından İtalya çapında “kaçış ustası” olarak üne kavuşan boz ayı, aylarca arandıktan sonra ancak geçen nisanda tekrar yakalanabilmişti.

Papillon’un, nisan ayından beri tutulduğu bölmeden önceki gece yeniden kaçtığı açıklandı. Haberlere göre Papillon bu kez bölmeyi çevreleyen parmaklıkları parçalayarak kayıplara karıştı.

Sosyal medyada büyük destek

İkinci kez kaçan ayıya, basından ve sosyal medyadan büyük destek geldi. Papillon’un fotoğrafları ve “özgürlüğe kaçışı” bugünkü ulusal gazetelerin baş sayfalarında yer aldı.

La Stampa gazetesi “Özgürlük arzusu. Papillon yine kaçtı” başlığının altında, “Yaşasın özgür ayı” denilen bir makale yayımladı. Corriere della Sera da baş sayfadan ayının fotoğrafıyla “Parmaklıklar ve elektrikli bariyerler onu durduramıyor” başlıklı bir haber yayımladı.

Sosyal medyada da “Özgür Papillon” (PapillonLibero) etiketiyle paylaşılan çok sayıda mesajda ayıya destek verildi. Bazı Twitter kullanıcıları, “Koş Papillon, durma” ve “Ayıyı özgür bırakıp (Trento Bölge Başkanı Maurizio) Fugatti’yi kapatamaz mıyız?” gibi mesajlarla ayının yakalanması için çalışan bölge yönetimine tepki gösterdi.

İtalya Çevre Bakanı Sergio Costa da “Özgür Papillon” etiketli sosyal medya kampanyasına katılarak Trento Bölge Başkanı‘ndan hayvanın özgür bırakılmasını istedi. Costa, Papillon’a bu kez coğrafi yerini belirleyen bir tasma takıldığını, bu sayede tehdit yaratıp yaratmadığının kontrol edilebileceğini belirtti. Bakan, Twitter mesajında “Trento Bölge Başkanı’ndan ayıyı özgür bırakmasını istiyorum, doğası böyle” diye yazdı.

Trento Bölge Başkanı Fugatti, Papillon geçen yıl aranırken ayının yakalanması ve gerekirse öldürülmesi talimatı verince tepki çekmişti. Fugatti geçen ay da aynı bölgede bir baba-oğula saldırarak yaralayan bir ayının öldürülmesi kararı alınca tepkilerin hedefi olmuştu.

Challenge accepted!

Kadınlara yönelik şiddeti azaltmayı amaçlayan ve Türkiye’nin imzacı olarak bulunduğu İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma tartışmaları yaşanırken, kadınlar sosyal medyada yeni bir akım başlattı.

Instagram’da, #ChallengeAccepted (Meydan okuma kabul edildi) etiketi ile birlikte siyah beyaz fotoğraflarını paylaşan kullanıcılar kadına yönelik şiddete karşı tepkilerini dile getiriyor ve diğer arkadaşlarına meydan okuyarak birlik mesajı veriyorlar.

Kadınlar ayrıca “Kadın dayanışması”, “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” etiketleri üzerinden de taleplerini dile getiriyor.

Paylaşım yapan ünlü isimler

On binlerce kadının destek verdiği akıma Arzum Onan, Aslıhan Gürbüz, Didem Soydan, Gülben Ergen, Gupse Özay, Hazal Kaya, Özge Özpirinççi, Seda Sayan ve Selin Şekerci gibi ünlü isimler dahil oldu.

Paylaşım yapan siyasi kadın figürler arasında CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu yer aldı.

 

HDP’li Mensur Işık’a iki yıl uzaklaştırma cezası

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Meral Danış-Beştaş, Merkezi Disiplin Kurulu’nun eşine şiddet uygulayan Muş milletvekili Mensur Işık hakkında verdiği kararı açıkladı. 

MA‘nın aktardığına göre,  Diyarbakır’da düzenlediği bir basın toplantısında kararı açıklayan Danış-Beştaş, şunları söyledi: “Disiplin kurulu kadının beyanı esastır ilkesinden hareketle hem Mensur Işık’ı hem de Ebru Işık’ı dinledi. Savunmalar alındı, iddialar dinlendi. Mensur Işık’a 2 yıl geçici süreyle partiden uzaklaştırma cezası verildi.”

Cinsel saldırı iddiasıyla gündeme gelen HDP Mardin milletvekili Tuma Çelik de geçtiğimiz haftalarda partiden ihraç edilmişti.

Ne olmuştu? 

Ebru Işık’ın, HDP milletvekili olan eşi Mensur Işık tarafından darp edilmesi üzerine Mensur Işık hakkında parti içinde “eşe karşı kasten yaralama” suçundan soruşturma başlatılmıştı. Ebru Işık’a hastaneden verilen darp raporu da soruşturma dosyasına girmişti.

Kanal İstanbul güzergahında 267 heyelan alanı tespit edildi

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), İstanbul’un taşıdığı heyelan riskini saha çalışması yaparak ilçe ilçe analiz etti. Tamamlanan İstanbul İli Heyelan Bilgi Envanteri Projesi ile çalışma kamuoyu ile paylaşıldı.

İstanbul’da, dayanıklı mekânsal planlama yapılması ve kentleşme odaklı afet eylem planlarının oluşturulması açısından büyük önem taşıyan projede, Kanal İstanbul güzergâhında bulunan 63’ü etkin 267 heyelan alanı tespit edildi.

İBB, araştırmalarda olay sayısı bakımından en fazla ölümcül heyelanın yaşandığı şehir olan İstanbul’da, kentin dayanıklı yapılara kavuşması için 39 ilçede saha çalışması yaptı.

İstanbul’da 1.094 heyelan alanı mevcut

İstanbul, deprem tehlikesi ve beraberinde getireceği riskler bakımından afete dönüşebilen doğa olaylarının yaşandığı bir noktada bulunuyor. Ayrıca, depremler ile harekete geçebilen veya deprem olmadan da kent için risk oluşturabilecek nitelikteki heyelanlar gibi kütle hareketleri de, kayıplara neden olabiliyor. İstanbul’un barındırdığı bu olumsuzluk,“İstanbul İli, Heyelan Bilgi Envanteri Projesi”nde de ortaya koyuldu.

Önceki yıllarda yapılan 724 kilometrekareye, 2020 yılı Şubat ayı sonu itibariyle 4.621 kilometrelik saha araştırmalarının eklendiği çalışmada, jeofizik ve jeodezi gibi yersel veriler değerlendirildi. İstanbul sınırları içerisinde 1.094 heyelan alanının tespit edildiği raporda, bu heyelanlı alanların 357 adedinin, etkin (aktif ) heyelanlar sınıfında yer aldığı görüldü.

Güzergah içerisinde heyelan riski

Kanal İstanbul güzergâhının etkilenim alanında yer alan bölgelerdeki önemli bir bulgu da çalışmaya yansıdı. Projenin geçtiği ilçeleri de kapsayan analizlerde, heyelan riski taşıyan çok sayıda alan saptandı.

Projenin güzergahında bulunan Avcılar, Küçükçekmece, Başakşehir ve Arnavutköy ilçelerinde 267 heyelan alanı tespit edildi. Söz konusu heyelanların çoğunluğunun, kanal güzergâhındaki yamaçlarda geliştiği, 63 adedinin de etkin heyelanlar oldukları belirlendi.

En çok heyelan alanı Silivri’de

Çalışmada, İstanbul il alanının heyelanlı alan sayıları açısından sıralaması da oluşturuldu. Sıralamada; Silivri 120 alan, Büyükçekmece 116 alan ve Beykoz da 104 alan ile ilk üçte yer aldı.

Bu heyelanlar, etkin heyelanlar açısından irdelendiğinde ise; Şile’de 74 alan, Silivri’de 61 alan ve Beykoz’da da 49 alanın bulunduğu gözlemlendi.

Heyelan Farkındalık Kitapçıklarına bu adres üzerinden ulaşılabiliyor.

 

Şehir ve Mekân Kitaplığı Ağustos ayında okurla buluşuyor

Yeni İnsan Yayınevi, edebiyat, eğitim, ekoloji, felsefe, sanat, tarih, gezi kitaplıklarının arasına, yeni bir pencereden bakan Şehir ve Mekân Kitaplığı’nı katıyor.

“Şehir ve mekân” ikilisini bir arada ele alan bir anlayışla ortaya çıkan bu kitaplık içinde okuyucular, kendilerini ilgilendirecek ve yeniden düşündürecek yayınlarla buluşacaklar. Yeni İnsan yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:

Çok katmanlı ve çok bileşenli yapısıyla şehrin, zamansal ve mekânsal olarak birçok disiplinin uğraşı alanı olan yaşayan bir organizma olduğu bilinir. Ona anlam katan birçok unsuru içinde barındırır ve son kertede mekânsız bir şehir düşünülemez.

Şehir mekâna anlam katarken, mekân da şehri örer. Şehir ve mekân arasındaki ilişki biçimine farklı açılardan bakmayı deneyip, sorgulayarak, üretilmiş çağdaş metinlere odaklanacak bir seri hedefleniyor.

Üç farklı kitap, mekân ekseninde buluşuyor

Şehir ve Mekân Kitaplığı’nın okuyucularıyla buluşacak ilk üç kitabı, akademik ortamda farklı yazarlarca tartışılmış olan tematik yazılardan oluşuyor.

Üç kitapta da “mekân” ana eksende yer alarak birleştirici bir ortak özellik gösteriyor. Öte yandan şehir veya mekân, her bir kitapta başka bir kavramla ilişkiye girerek, derinlemesine bir açılım sağlamış oluyor.

1-Mekansallık ve Sanat Üretiminde Eşzamanlılık

Bu serinin ilk kitabını “Mekânsallık / Sanat Üretiminde Eşzamanlılık Durumu” oluşturuyor. Mekânsallığın ve eşzamanlılığın ana eksende yer aldığı bu kitap; çağdaş sanattan tiyatroya, mimarlıktan müziğe, edebiyattan dansa uzanan geniş bir çerçevede tartışılan yazılarla önemli bir başvuru kaynağı olma niteliği taşıyor ve bu özgün temayı disiplinlerarası bir platformda tartışmaya açıyor. “Mekânsallık / Sanat Üretiminde Eşzamanlılık Durumu” Ağustos ayında kitabevlerinde olacak.

2- Mekan ve Yer

Serinin ikinci kitabı “Mekân ve Yer” ise bu defa mekân ve yer arasındaki ikili ilişki biçimini; kentsel mekânı oluşturan coğrafi koordinatlar, özne ağırlıklı davranışsal örüntüler ya da iktidarın güç alanı gibi birçok kanaldan tartışmaya açık alanlarda sorguluyor. Bu kitapta yer alan yazılar da uzunca bir zamandır mimarlık, şehircilik, antropoloji, sosyoloji, coğrafya gibi tasarım ve sosyal bilimler alanında tartışılmakta olan bir kavram çifti “mekân ve yer”e farklı noktalardan değinerek, ezber bozmayı hedefliyor.

3-Doğu Yolculuğunun 100. Yılında Le Corbusier

Serinin üçüncü kitabı “Doğu Yolculuğunun 100. Yılında Le Corbusier” ise; aynı zamanda mimar ve şehir plancısı olan başat bir modernist öznenin güdümünde oluşan öncü yaklaşımları mercek altına alıyor. Le Corbusier’nin kendi düşünsel zenginliği içinde resimden mimariye, objeden şehre kadar geliştirdiği farklı ölçeklerdeki ve çeşitli alanlardaki üretimlerine yaklaşarak, bunların arkasında yatan modernist düşünceyi analiz ediyor.

Değişen şehir dinamiği

Şehirliler, iktidar sahipleri ve mekânların anlamları sürekli devinir ve değişirken, bu dinamikten ve müdahaleden doğan potansiyeller tartışılıyor.

Serinin yayın politikasının ana damarı olan şehir ve mekân arasındaki farklı ilişki biçimleri, bu üç kitabın ardından başka kitaplarla devam edecek, okurları şehir ve mekân konusunda farklı coğrafyalar, farklı yerler, farklı zamanlar ve farklı kültürlerle buluşturacak ve yeni araştırma alanlarının tetikleyicisi olacak.

Salihli köylüleri: Biyogaz tesisi istemiyoruz, saldırılara boyun eğmeyeceğiz

Manisa‘nın Salihli ilçesi Çapaklı Mahallesi‘ne yapılmak istenen Biyogaz Enerji Santrali‘nin faaliyetlerine karşı yolu kapatan köylüler, dört günlük direnişlerinin ardından geçtiğimiz cuma gözaltına alındı.

Santral’e karşı açılan davanın avukatı Salihli Çevre Derneği Başkanı Avukat Seçil Ege Değerli, kendisinin de katıldığı eylemde yapılan gözaltının iki nedenle hukuksuz olduğunu vurguluyor. Öncelikle, köylülerin, kendi arazilerinden geçen yolda mülkiyet hakkı kapsamında hakları bulunuyor, buna göre iş makinalarının geçişine izin vermemek de dahil. Öte yandan, ortada herhangi bir suç bulunmadığı için jandarmanın gelmesi hukuka aykırı.

Ancak cuma günü şirket, iş makinalarına ve yetkililerin araçlarına birer jandarma eri oturtarak sevkiyat yaptı; araçlar köylülerin arazilerinden geçti, engel olmaya çalışanlar ise Değerli’nin aktardığına göre “kalkanlar ve coplarla darp edilerek, yerlerde sürüklenerek, kolları ve bacakları ters çevirilerek” alandan uzaklaştırıldı.

Proje sahası, Gediz Ovası’nı sulayan boruların üzerinde

Peki köylüler neye karşı çıkıyor?

Santral hakkında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca verilmiş ÇED olumlu kararına karşı Manisa İdari Mahkemesi‘nde açılmış olan iptal davası sürüyor. Davacılar Santral’in bölgedeki faaliyetlerine karşılık yürütmeyi durdurma kararı çıkarılmasını da talep etmişti. 30 Haziran’da mahkeme heyeti bilirkişilerle birlikte proje sahasına gelerek incelemeler yapmıştı. Halihazırda bu raporun sonuçları bekleniyor.

Değerli, mahkemedeki itiraz ettikleri temel noktaları şöyle özetliyor:

Proje sahasının 1. sınıf mutlak tarım arazisi olan bir bölgede yapılacak olması, etrafının zeytinlikler, meyve bahçeleri ve diğer tarım alanlarıyla çevrili olması, proje sahasının hemen altından Devlet Su İşleri‘nin üç tane ana sulama kanalının geçiyor olması -ki sadece Salihli’yi değil tüm Gediz Ovası’nın tarımsal sulamasında kullanılan ana hatlar- ve hemen altında da köyün merasının bulunuyor olması.

Su kanallarını patlatarak geçmişler

Dava dilekçesinde ayrıca, proje sahasına giden bir yol bulunmadığı belirtilmiş. Değerli’nin anlattığına göre, bunun ardından mevcut imar planında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca acil değişiklik yapılarak plana, vatandaşların tarlalarının arasından geçecek şekilde bir yol çizildi. Bununla birlikte proje sahası da tarım alanı vasfından çıkarıldı.

Bu değişikliğe karşı da İdare Mahkemesi‘ne dava açtıklarını söyleyen Değerli, 15 Temmuz’da tırların ve dozerlerin, resmiyeti bulunmayan bu imar plan değişikliğindeki yol çizimine dayanarak -su kanallarını patlatarak, tarlaları bozarak- iş makinalarını geçirmeye başladığını, köylülerin de buna engel olmaya çalıştığını anlatıyor.

Olayın ardından Salihli Cumhuriyet Başsavcılığı‘na gidilerek suç duyurusunda bulunulmasının dışında verilecek zararların ivedilikle önlenmesi adına da Asliye Hukuk Mahkemesi’nden de ihtiyati tedbir talebinde bulunuldu. Geçen cuma günü de mahkemeden yol yapım çalışmasının yapılmaması ve yola çakıl dökülmemesi şeklinde karar çıktı.  Ama Değerli bunun için çok geç olduğunu çünkü şirketin 15 Temmuz’dan bu yana yol çalışmasına devam ettiğini anlatıyor. 

‘Sanki karşılarında düşman vardı’

Değerli’nin aktardığına göre sevkiyat şimdilik bitti ancak köylülerin direnişi süreceğe benziyor, görünen o ki yaşadıkları şiddeti de unutmayacaklar. Salihli Çevre Derneği, Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) dün köy meydanında düzenlenen basın açıklamasında jandarmanın uyguladığı şiddetin asla kabul edilemeyeceği vurgulanırken, köylüler de kendilerine uygulanan sert muamele karşısında şaşkın. Hayatında ilk kez böyle bir şey yaşadığını söyleyen Seray Kayış, “sanki düşman vardı” diyerek hayretini anlatıyor. Çiftçi Ayşe Alınay ise “jandarmadan gördüğü şiddeti ömrü boyunca unutmayacağını söylüyor.

ÇED raporundan muaf tutuluyorlar

Yeşil Gazete yazarı Ahmet Soysal‘ın aktardığına göre, Salihli dışında Ege Bölgesi’nde yürütülen ve bazısı çalışmaya başlayan azımsanmayacak sayıda biyogaz tesisi bulunuyor. İzmir Büyükşehir Belediyesine ait Harmandalı Düzenli Katı Atık Depolama Tesisi’nde yapılan biyogaz tesisi çalışmaya başladı. Büyükşehir Belediyesi şimdi de yöre halkının itirazlarına rağmen Bergama, Ödemiş ve Menderes ilçelerinde de benzer tesisleri yapmaya çalışıyor. Tüm bu tesislerin ortak yanı ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından ÇED raporundan muaf tutulmaları…

Tesislere karşı çıkan yöre halkının en büyük itiraz noktası taşınacak organik atıkların meydana getireceği koku ve başta atık sızıntı suları nedeniyle toprak ve yeraltı su kaynakları kirliliği… Yoğun tarım yapılan Gediz Havzası‘ndaki tarımsal alanlara tesisler için el konulması ve ortaya çıkabilecek su ve toprak kirliliği başlıca itiraz noktaları olmakla birlikte artacak trafik yoğunluğunun meydana getirdiği gürültü ve hava kirliliği, baca gazlarının yaratabileceği hava kirliliği de diğer sorunlar olarak belirtiliyor. 

Bütün bunlara karşın özel şirketlere verilen tarım arazileri üzerinde, açılan davaların sonuçları bile beklenmeden, kolluk gücü zoruyla alelacele yapılan çalışmalar yöre halkı tarafından büyük tepkiyle karşılanıyor. 

 

 

 

Meral Akşener: İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeyin, hakkıyla uygulayın

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündeme dair açıklamalar yaptı.

Hükümetin İstanbul Sözleşmesi’ni feshetme yönünde yaptığı açıklamalara değinen Akşener “İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek yerine sözleşmenin maddelerini hakkıyla uygulamaya çağırıyorum” dedi.

İktidarın memleketin sorunlarını görmezden geldiğini söyleyen Akşener “Hiçbir suni gündem 34 OECD ülkesinde kadına şiddetin en çok ülke olduğumuz gerçeğini değiştiremeyecek” dedi.

‘Türkiye bu utançtan kurtulmak zorunda’

27 yaşında katledilen Pınar Gültekin’i hatırlatan Akşener konuşmasının devamında şu ifadelere yer verdi:

Türkiye bu utançtan kurtulmak zorunda. Geçtiğimiz günlerdeki bir gösteride açılan bir pankart yüreğimi dağladı: ‘Kız kardeşlerim, bir gün ölürsem davam size emanettir.’ Ey Türk erkekleri bu sözlere kulak verin.

Kadınların erkeklere güvenemediği bir dünya kıyamet alametidir. İyi ve cesur insanların iktidarında diyeceğiz ki tek bir kadının gözyaşı döktüğü dünyayı yıkıp yenisini kuracağız. Kadın ve erkek her bir ferdi sevmek gerekir.

Sayın Erdoğan’ın ender yaptığı işlerden biri olan İstanbul Sözleşmesi’ni iptal etmek yerine uygulamaya çalışmaya davet ediyorum.

Fotoğraf: Meral Akşener

Sosyal medya akımına katıldı

Sosyal medyada İstanbul Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması nedeniyle başlayan ‘siyah beyaz’ fotoğraflarla kadın ölümlerine farkındalık uyandırmayı amaçlayan akıma İYİ Parti lideri Meral Akşener de uymuştu.

Siyah beyaz fotoğrafını paylaşan Akşener, “Hiçbir kadınımızın gülüşünün, hayallerinin, ışığının solmasına müsaade etmeyeceğiz. Kadınlarımızın huzuru, memleketimizin huzurudur” mesajını tekrarlayarak 4 parti üyesini de akıma davet etti.

 

 

Birleşik Krallık’tan ‘bisiklet devrimi’

Başbakan Boris Johnson liderliğindeki hükümet, Birleşik Krallık‘ta bisiklet kullanımını yoğun şekilde teşvik edecek bir plan açıkladı. Söz konusu plan, yeni bisiklet yollarının yapımından, bisiklet tamiri için ödenecek teşvike kadar bir dizi yatırımı içeriyor.
 
Plan kapsamında “Bisiklet ve yürüyüş devrimi” hedefiyle 2 milyar pound (2,19 milyar euro) yatırım yapılacak. Bu kapsamda yurttaşları bisiklet kullanmaya teşvik etmek üzere, eski bisikletlerin tamiri için kişi başı 50 pound (55 euro) destek ödenecek.
 
DW Türkçe‘nin aktardığına göre, hükümetin, ulaşımda bisiklet kullanılmasını özellikle de halk sağlığı açısından önemli bulduğunu belirtti. Boris Johnson bisiklet ve yürüyüş yollarına yapacakları yatırımın hedefini, “daha sağlıklı ve aktif bir ulus” olarak açıkladı. Başbakanlığından önce, 2008-2016 yılları arasında Londra belediye başkanı olan Johnson, sekiz yıllık görev süresinde, kentte kapsamlı bir bisiklet kiralama sistemi oluşturmuştu.

Aşırı kiloyla mücadele planı

Johnson hükümetinin halk sağlığı konusundaki tek planı, bisiklet ve yürüyüş yollarıyla sınırlı değil. Pazartesi günü başlatılan bir kampanya ile aşırı kilo ve obeziteye karşı mücadele hedefi de duyuruldu.

Sağlık Bakanı Matt Hancock, aşırı kilonun koronavirüs enfeksiyonunun yol açtığı Kovid-19 hastalığında ölüm riskini artırdığına dikkat çekti. Bu kampanya kapsamında da sağlıksız yiyeceklerin reklamlarının televizyon ve internet üzerinden akşam saat 21.00’e kadar daha az yayınlanması kararlaştırıldı. Böylece, reşit yaşta olmayan kişilerin bu tarz yiyeceklere ilgisinin azaltılması planlanıyor.

Ayrıca büyük restoran ve kafeler, yiyecek menülerinde yemeklerin kalori değerlerini belirtme şartının getirilmesi de öngörülüyor.

Obezitenin koronavirüs riskini artırdığına dair araştırmalara işaret eden  Johnson, diğer Avrupa uluslarından daha şişman olduğunu söylediği Britanyalılara ‘forma girme’ çağrısında bulunmuş;  “Ben de çok şişmandım. Ama koronavirüsten kurtulduğumdan beri formumu sürekli geliştiriyorum” demişti.