Ana Sayfa Blog Sayfa 1934

HDP’li milletvekili Cudi’deki yangınlar için oturma eylemi başlattı

Şırnak’ın Cudi Dağı’nda üç farklı noktada yeniden orman yangını başladı.

Gundikê Spîndarûk (Kavalı) ve Gilondur (Kemerli) kırsalında çıkarılan yangın ile Silopi ilçesine bağlı Görümlü (Bespin) beldesinin karşısındaki orman yangınları yayılarak devam ederken, yangınlara müdahale edilmiyor.

Bölgedeki yangınlara dikkat çekmek için HDP Şırnak İl Binası önünde oturma eylemi başlatan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Şırnak Milletvekili Hasan Özgüneş, yangınların üç aydan uzun süredir devam ettiğine dikkat çekti.

Güvenlik güçlerinin orman yangınlarına müdahaleyi engellediğini ifade eden Özgüneş, Orman İşletme Müdürlüğü araçlarının dahi geri çevrildiğini söyledi.

‘Yaşam ormansız olmaz’

Mezopotamya Ajansı, Özgüneş’in, yangınlardan güvenlik güçlerinin sorumlu olduğu, köylülerin müdahalesine ise yangına yol açanların engel olduğu yolundaki sözlerini aktardı. Yetkililere yaptıkları çağrının yanıtsız kaldığını belirten Özgüneş, bölgedeki yangınlara Türkiye’nin batısında çıkan yangınlara gösterilen hassasiyetin gösterilmediğini vurguladı:

Bu şu anlama geliyor, “Yanan ormanlar yansın, hatta daha da fazla yansın” anlamına geliyor. Batıda herhangi bir orman yangını olduğunda hepimiz bağırıyoruz, çağırıyoruz. Yüreğimizin yandığını ifade ediyoruz. Doğal olan da budur. Sahip çıkmak lazım. Çünkü orman ekolojidir, yaşam alanıdır. Yaşam ormansız olmaz. 

Daha önce de HDP milletvekili Hüseyin Kaçmaz, yangınlara müdahale edilmemesini meclis gündemine taşımıştı.

Öte yandan sosyal medyada Cudi’deki yangınlara dikkati çekmek amacıyla #CudideHergünYangin etiketiyle kampanya başlatıldı. Kısa sürede yüzlerce kullanıcı tag üzerinden tepkilerini dile getirdi.

Yangınlarına müdahale edilmemesine Şırnaklı kadınlar da tepki gösterdi. Toptepe köyünde yaşayan kadınlar, Cudi Dağı’nın nefessiz bırakılmak istendiğini söyledi.

 ‘Film seyreder gibi seyrediyoruz’

MA’dan Zeynep Turgut’un haberine göre, yangından dolayı büyük bir tahribatlar karşı karşıya kaldıklarını belirten Asya Güngen, başta hayvancılık olmak üzere bölgede geçim kaynağının bırakılmadığını söyledi ve “Cudi insanlığa kapılarını açtı. Ama bugün insanlığın kurtarıldığı yerde, insanlık ölüyor” dedi.

Fatma Aksak ise bölgede yaşayan insanların Cudi’nin nimetlerinden faydalanarak geçimini sağladıklarını belirtti ve şu sözlerle öfkesini dile getirdi:

Burada insanlar arıcılıkla geçimini sağlıyor. Ama sen o ağacı yaktığında, bu insanlar nasıl arıcılık yapabilecek? Her bir şeyimiz yakıldı, kül oldu. Kimse imdadımızı duymuyor.

Yangını söndürmemize izin verilseydi, hiç olmazsa bir ağacı kurtarabilirdik. Ama ona da izin yok. Elimiz kolumuz bağlı, film seyreder gibi Cudi’nin yakılışını izliyoruz.

31’inci Ankara Uluslararası Film Festivali ödülleri sahiplerini buldu

Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı‘nın iş birliğiyle düzenlenen 31’inci Ankara Uluslararası Film Festivali ödül töreni, Büyülü Fener Sineması’nda gerçekleştirildi.

Koronavirüs önlemleri nedeniyle seyirciye kapalı yapılan ödül töreninde “Ulusal Uzun”, “Belgesel” ve “Kısa Film” dallarında ödüller sahiplerine verildi.

‘Festival havasının korunduğu bir festival’

AA’nın aktardığına göre Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı Başkanı İrfan Demirkol, pandemi koşullarında sağlık önlemleri alarak, gençlerin ustalarla buluştuğu, filmler üzerine tartışmaların olduğu, festival havasının korunduğu, hasretin giderildiği bir festival yapmaya çalıştıklarını söyledi.

Demirkol, “Bilime inanmayı, sorumluluk almayı ve mücadele etmeyi seviyoruz herhalde. Festivalimizin kurucusu Mahmut Tali Öngören, ‘Festival yapmak çölde lale yetiştirmek gibi bir şeydir’ dememiş miydi zaten? Bu zorlu süreçte bizlerle olan ve desteklerini esirgemeyen, siz sanatçı dostlarımıza, sevgili jüri üyelerimize, sinema yazarlarımıza, sinema seyircilerimize, sponsorlarımıza ve tüm festival ekibine yürekten teşekkür ederiz” dedi.

En iyi film: Bilmemek

Ulusal Uzun Film Yarışması’nda bu yıl 10 film yarıştı.

Başkanlığını yönetmen Yeşim Ustaoğlu‘nun yaptığı, kurgucu Aylin Zoi Tinel, oyuncu Berkay Ateş ve Tuğçe Altuğ ile sinema yazarı Uğur Vardan’dan oluşan Ulusal Uzun Film Yarışması jürisi, Bilmemek filmini “En İyi Film” seçti.

Leyla Yılmaz’ın yönettiği film, bencil, sıkışmış dünyalarından çıkamayan bireylerin, büyümekte olan bir çocuğu anlamadaki acizliklerini etkileyici bir dille anlatabilme becerisi ve toplumsal çürümeye yaptığı vurgudan dolayı 50 bin lira değerindeki ödüle layık görüldü.

Bilmemek filmindeki performansıyla Senan Kara, “En İyi Yardımcı Rolde Kadın Oyuncu”, Emir Özden ise “En İyi Yardımcı Rolde Erkek Oyuncu” ödülünü aldı.

Bilmemek (Yeşim Ustaoğlu)

En İyi Yönetmen: Onur Ünlü

En İyi Yönetmen ödülü ise Topal Şükran’ın Maceraları filmiyle Onur Ünlü‘ye verildi. Emel Erden de aynı filmdeki çalışmasıyla En İyi Sanat Yönetmeni ödülüne layık görüldü.

Festivalin kurucusu Mahmut Tali Öngören adına verilen En İyi İlk Film Ödülü’nü bu yıl, Cihan Sağlam‘ın yazıp yönettiği Uzun Zaman Önce filmi aldı. Filmdeki performansıyla Serdar Orçin‘e En İyi Erkek Oyuncu Ödülü, filmdeki müzikleri ile Uygur Yiğit’e de En İyi Özgün Müzik Ödülü verildi.

Topal Şükran’ın Maceraları (Onur Ünlü)

En iyi kadın oyuncu: Selen Uçer

En İyi Kadın Oyuncu ödülü, Aşk, Büyü vs. filmindeki performansıyla Selen Uçer‘e verildi. Filmin yönetmeni ve yazarı Ümit Ünal da Onat Kutlar En İyi Senaryo Ödülü’nü kazandı. Ulusal Uzun Film Yarışması’nda sahiplerini bulan diğer ödüller şöyle:

  • En İyi Görüntü Yönetmeni: Hakan Körezli / Şair
  • En İyi Sanat Yönetmeni: Emel Erden / Topal Şükran’ın Maceraları
  • En İyi Kurgu: Maryna Er Gorbach, Aziz İmamoğlu / Omar Ve Biz
  • SİYAD En İyi Film Ödülü: Topal Şükran’ın Maceraları / Onur Ünlü

En iyi belgesel: İçimdeki Küller

Belgesel kategorisinde 11 filmin yarıştığı festivalde, eserleri akademisyen Nihan Gider Işıkman, yönetmen, senarist ve yapımcı Rena Lusin Bitmez ile yönetmen ve belgesel yapımcısı Zeynep Gülru Keçeciler’in yer aldığı seçici kurul değerlendirdi.

Bu kategorinin birincisi Ayten Başer Yetimoğlu‘nun İçimdeki Küller adlı yapımı oldu ve Yetimoğlu, 20 bin lira değerindeki ödülü kazandı.

İçimdeki Küller Ayten Başer Yetimoğlu)

Yılın kısa filmi: Bare Giran

Ulusal Kısa Film Yarışması’nda ise bu yıl 14 film yarıştı. Akademisyen Andreas Treske, yapımcı Bulut Reyhanoğlu ve oyuncu Şenay Gürler‘den oluşan Ulusal Kısa Film Yarışması Jürisi, Yılmaz Özdil‘in Bare Giran (Ağır Yük) adlı filmine 10 bin lira değerindeki En İyi Kısa Film ödülünü verdi.

Festivalin Koç Üniversitesi Vehbi Koç Ankara Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (VEKAM) ile ortaklaşa düzenlediği, “Ankara” temalı kısa ve belgesel film üretimini teşvik etmek amacıyla bu yıl ilk kez verdiği 10 bin lira değerindeki VEKAM Özel Ödülü‘ne ise Yasin Semiz‘in Asfaltın Altında Dereler Var isimli belgeseli layık görüldü.

Festivalin son günü

Festivalin bugünkü son gününde ise dünya sinemasından filmler gösterilecek.  Eric Rohmer’in 1970 tarihli başyapıtı “Claire’s Knee / Claire’in Dizi“, Macar sinemacı Zoltan Fabri’nin 1956 yapımı klasiği “Profesör Hannibal”, Nina Hoss’un San Sebastian ve Stockholm film festivallerinden ödüllerle dönen performansıyla öne çıkan gerilim dozu yüksek draması “The Audition / Seçmeler” gösterilecek.

Ayrıca bağımsız İtalyan sinemacı Danilo Caputo’nun isyan ve yeniden doğuş hikayesi anlattığı “Sow the Wind / Rüzgarı Eken“, Alman yönetmen Arne Körner’in kara komedisi “Gasmann” ve Polonyalı yönetmen Andrzej Munk’un adını Beethoven’ın 3. senfonisinden alan savaş komedisi “Eroica” bu yılki festivalin son gösterimleri olacak.

Fahrettin Koca: Türkiye genelinde yoğun bakım doluluk oranı yüzde 67

Sağlık Bakan Fahrettin Koca, Van’ın Edremit ilçesinde Van, Muş, Hakkari ve Bitlis‘in il sağlık müdürü, saha koordinatörleri ve hastane başhekimlerinin katılımıyla düzenlenen toplantıda illerdeki güncel durumu, ihtiyaçları ve sağlık altyapısını değerlendirdi.

Türkiye genelindeki duruma ilişkin de bilgiler paylaşan Koca, yatak doluluk oranının yüzde 52, yoğun bakım doluluk oranının yüzde 67, solunum cihazı doluluk oranının ise yüzde 32 olduğunu belirtti. Bakan, “Yani bu anlamda herhangi bir sorun olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz” ifadelerini kullandı.

‘Gelenekler tedbirlerin önünde engel’

Türkiye’de haziran ayında ‘Kontrollü Sosyal Hayat’ diyerek toplumsal ve çalışma hayatının sürdürülmesine izin veren bir tedbir dönemi başlatıldığını belirten Koca, Orta Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki artan vakalardan gelenekleri ve sosyokültürel yapıyı sorumlu tuttu:

Orta Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimiz, sıkı aile bağları ve sosyal ilişkileriyle öne çıkarken, tedbirlerin göz ardı edildiği ve dolayısıyla vaka artışının yüksek seyretmeye başladığı bölgeler olarak öne çıktı.

Van’de yüzde 100 vaka artışı

AA’nın aktardığına göre Van, Muş, Bitlis ve Hakkari illerinde yoğun vaka artışları gözlemlendiğini belirten Koca bu illerdeki son durum hakkında şu bilgileri paylaştı:

  • Son ay Van’da vaka sayımızda yüzde 100’e varan, son hafta ise yüzde 17 oranında artış yaşandı.
  • Muş’ta son bir ayda yüzde 15 olan artış, son haftada ise yüzde 8 azalma görüldü.
  • Hakkari’de son bir ayda yüzde 38 olan vaka artışı, son haftada sabit kaldı.
  • Bitlis’te ise son bir aya baktığımızda yüzde 9 düşen vaka sayımız, son hafta sabit kaldı.

65 yaş üstü kritik

65 yaş üstünde görülen vaka sayılarının çok daha fazla olduğuna değinen Bakan Koca, “Bu dört ilimizde 65 yaş üstü vatandaşlarımızda görülen vaka oranının, bu yaş grubunun nüfusa göre oranına baktığımızda Van’da dört kat, Bitlis, Hakkari ve Muş’ta ise yaklaşık üç kat olduğunu gördük. Yani büyüklerimizi koruma konusunda çok daha fazla çaba göstermeliyiz. Onların virüse daha fazla maruz kalmasına izin vermemeliyiz” dedi.

Yoğun bakımlara yeni yataklar

Sağlık Bakanı dört ildeki yoğun bakım doluluk oranlarına ilişkin de bilgi paylaştı. Yoğunluğun önlenmesi için atılan adımlara da değinen Koca, şunları söyledi:

  • Van’da 128 olan erişkin yoğun bakım yatak sayımıza 93 yatak ilave ederek 221’e çıkarıyoruz. Van’da yatak doluluk oranı yüzde 53, yoğun bakım doluluk oranı yüzde 74, solunum cihazı doluluk oranı ise yüzde 25.
  • Bitlis’te 55 olan erişkin yoğun bakım yatak sayımızı 25 ilaveyle 80’e çıkarıyoruz. Bitlis’te yatak doluluk oranımız 43, yoğun bakım doluluk oranı yüzde 51, solunum cihazı doluluk oranı yüzde 47.
  • Muş’ta yoğun bakım yatak sayımızı 38’den 10 yatak ilavesi ile 48 yatağa çıkarmış olacağız. Muş’ta yatak doluluk oranımız yüzde 35, yoğun bakım doluluk oranımız yüzde 59, solunum cihazı doluluk oranımız yüzde 37.
  • Hakkari’de yoğun bakım yatak sayımız mart ayında 25 idi. Bu süreçte 19 ilaveyle yoğun bakım kapasitemizi 44’e çıkarmış olacağız. Hakkari’de yatak doluluk oranımız yüzde 51, yoğun bakım doluluk oranı yüzde 47, solunum cihazı doluluk oranı yüzde 25.

‘En fazla riske maruz kalanlar sağlık personeli’

En fazla riske maruz kalanların sağlık personeli olduğunu belirten Sağlık Bakanı, “Bu büyük riske karşı ön cephede mücadele esnasında çok sayıda hastalananımız oldu, kayıplarımız oldu. Sağlıkçılarımız fedakardır. Ancak bu fedakarlığın dikkatsizliklere, sorumsuzluklara feda edilmesini onlardan bekleyemeyiz” dedi.

Büyük sorumluluğun vatandaşlara düştüğünü belirten Koca, “Vatandaşlarımızın tedbirlere uymadaki ihmalleri, bizleri çok üzüyor. Lütfen tedbirler noktasında çok daha dikkatli olalım. Asıl görev vatandaşlarımıza düşmektedir. Temizlik, maske, mesafe tedbirlerine uyduğumuz ölçüde virüs o ölçüde etkisiz kalacak, o kadar çabuk tehdit olmaktan çıkacaktır” diye konuştu.

‘İstanbul’da ilave pandemi hastanesine ihtiyaç yok’

Fahrettin Koca, Diyanet İşleri Başkanlığı‘na devredildiği ortaya çıkan Heybeliada Sanatoryumu hakkında da değerlendirmede bulundu. Binanın 2005 yılından bu yana kullanılabilir durumda olmadığını belirten Koca şunları söyledi:

Bu dönemde pandemi hastanesi için gündeme geldi. İstanbul’da toplam 2 bin 16 yatak kapasitesi olan iki tane pandemi hastanesini açmış olduk bu süreçte. Dolayısıyla bu hastanelerden sonra İstanbul’da şu an ilave pandemi hastanesine ihtiyacımızın olmadığını söyleyebilirim.

Eğer bu süreçte tahsis edilen amaç doğrultusunda Diyanet İşleri Başkanlığı değerlendirmeme noktasına bir irade beyanında bulunursa biz de bu süreçte pandemi hastanesine ihtiyacımızın olmadığını söylüyoruz ama buna rağmen böyle bir irade ortaya konulursa sağlık amaçlı değerlendirmeyi gündemimize alabileceğimizi söylemek istiyorum.

Mimarlar Odası Ankara Şubesi Kapadokya yönetmeliğine karşı dava açtı

Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Kapadokya Bölgesi’ne özel düzenlenen Kapadokya Alan Planları Yapımı ve Yürürlüğüne İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliği’nin yürütmesinin durdurulması ve iptali talebiyle dava açtı.

Söz konusu yönetmelik 11 Temmuz 2020 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanmıştı.

Şube, Kayseri İdare Mahkemesi’nde Kültür ve Turizm Bakanlığı’na karşı açtığı davada, yönetmelikte geçen “yenilikçi, esnek ve rekabetçi bir ekonomik yapının oluşturulması için” ifadesinin değiştirilmesini talep etti. Ayrıca yönetmelikteki birçok maddenin de kaldırılması veya değiştirilmesi gerektiğini belirtti.

Candan: Ciddi bir talan süreci var

UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Kapadokya’nın büyük tehdit altında olduğunu vurgulayan Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan şunları söyledi:

Bu alanda çok ciddi bir talan süreci var. Peri bacaları tahrip edilerek yapılaşmalar yapılıyor. Göreme ve Kapadokya bölgesindeki her adımı titizlikle takip ediyoruz. Bu yönetmelik doğal SİT alanları için büyük tehlike oluşturuyor. Talanı meşrulaştırmalarına ve eşsiz doğal güzellikteki Kapadokya’nın rant uğruna talan edilmesine izin vermeyeceğiz.

‘Kaçak yapılaşma arttı’

Kapadokya’da peri bacalarında kaçak yapılaşmalarının son dönemde daha da artığına dikkat çeken Candan,  “Son olarak, Göreme’de Gafer Mahallesi’nde ne yazık ki iki peri bacası da kaçak yapılaşmadan nasibini aldı. Peri bacasında inşaat yapılıyor. Göreme Belediyesi’nin bu duruma ivedi şekilde müdahale etmesi gerekiyor ve kaçak yapının buradan kaldırılması gerekiyor’’ dedi.

‘Koruma mevzuatından koparılıyor’

Candan,  yönetmelikle Kapadokya’nın yürürlükteki koruma mevzuatından koparılarak özel koruma alanına dönüştürüldüğünü de belirterek,  yönetmeliğin 4’üncü Maddesi’ndeki “…bu plan kararları doğrultusunda Kapadokya Alanı nazım ve uygulama imar planları planlama alanında sit alanı olup olmadığına bakılmaksızın ve koruma statülerinin bütünlüğü aranmaksızın yapılabilir” ifadelerine değindi. Candan,  sözlerine şöyle devam etti:

‘’Bu madde ile kamu kurum görüşleri devre dışı bırakılmış durumdadır. Geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartlarına ilişkin yetki tamamen komisyona devredilmiştir, burada koruma kurullarının etkin karar verme sürecinde yer alması zorunludur. Koşulları Koruma Kurulu belirlemelidir. Geçiş dönemi koruma esaslarının nasıl hangi ilkeler kapsamında belirleneceği anlaşılmamaktadır, bu muğlak durum alanı koruyamama neticesini doğurabilecektir. Dolayısıyla geçiş dönemi koruma esasları başlıklı madde tamamen iptal edilmelidir.

Yine Kapadokya Alanının sürdürülebilir turizm ilkesi doğrultusunda kültürel değerleri, doğal arazi yapısı, bitki örtüsü, kültürel ve doğal peyzaj özellikleri de dikkate alınarak korunması, sağlıklaştırılması, yenilenmesi esastır denilmek suretiyle Kapadokya’nın korunmasında vizyon turizm doğrultusunda belirlenmiştir, oysa ki Kapadokya’yı koruma gayesi olan herhangi bir yasal düzenlemenin temel ilkesi turizm değil alanı bütün halinde koruma ve yaşatma olmalıdır.

‘Telafisi imkansız zararlar yaratacak’

Yönetmeliğin uygulanması durumunda Kapadokya bölgesinde telafisi imkansız zararlar yaşanacağını da vurgulayan Candan,  “Mimarlar Odası Ankara Şubesi olarak hukuksal adımları atarken, bu doğal ve tarihsel coğrafyanın yok edilmemesi için ve gelecek kuşaklara aktarılması için kamuoyu yaratmaya devam edeceğiz. Bilim ve teknikten aldığımız güçle toplumu aydınlatacağız’’ dedi.

‘Yağmur yağmazsa İstanbul’un 60 günlük suyu kaldı’

Barajlar artan sıcaklıklar ve yağışların dengesizliği sebebiyle son 10 yılın en kötü ikinci dönemin yaşıyor.  7 Temmuz’da yüzde 60.78 olarak ölçülen doluluk oranı, 9 Eylül itibariyle yüzde 44’e kadar geriledi.

Milliyet’ten Mert İnan’ın aktardığına göre Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Meteoroloji Laboratuvarı Başkanı Prof. Dr. Adil Tek “Melen’den gelen su dahil olmak üzere her gün barajlardaki suyun yüzde 0.8’i azalıyor. Bu oran 0.6’ya çekilmeli. Şayet hiç yağmur yağmazsa bugünden itibaren 60 günlük suyumuz kaldı. Düzgün su politikaları hayata geçirilmezse birkaç yıl içinde ciddi sıkıntılar yaşanır” uyarısında bulundu.

‘Büyük su riskini kimse görmek istemiyor’

İstanbul ve çevresi için önümüzdeki dönem ciddi meteorolojik kuraklık yaşanacağı uyarısında bulunan Adil Tek şu ifadeleri kullandı:

İklim modellemeleri önümüzdeki Ekim ve Kasım aylarının da kurak geçeceğini gösteriyor. Sıcaklıklar bir miktar düşse de, yağışları sel şeklinde göreceğiz. Bu tür yağışlar toprağa ve su kaynaklarına karışmadan yüzeyden akıp gidiyor. Son yıllarda ortaya çıkan yağış rejimi toprağı doldurmadığı gibi yeraltı suları da beslenemiyor. İstanbul açısından büyük su riski var ama kimse görmek istemiyor.

‘Su havzaları imara açıldı’

İstanbul Teknik Üniversitesi(İTÜ) Meteoroloji Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. Orhan Şen ise şiddetli, hızlı ve yüzeysel akışla boşa gidecek yağışların su havzalarını yeterince besleyemediğini belirtti.

Prof Dr. Şen “İstanbul’un su toplama havzaları imara açıldığı için yağışlar, toprağa karışamıyor. Şehirde yeşil alan kalmadı. Yağmur suyu yüzeysel akışla denizlere, kanalizasyon sistemine gidiyor. Kuraklıkla böyle mücadele edemeyiz” ifadelerini kullandı.

‘Melen Barajı tamamlanmalı’

Melen Barajı ivedilikle tamamlanıp, hizmete girmesi gerektiğini belirten Şen,  İstanbul’un su kaderinin Melen Barajı’na bağlı olduğunu iddia etti. Eldeki barajların ancak 5 milyon kişiye yetecek suyu biriktirdiğini belirten Şen şunları söyledi:

Melen’den gelen su da 5 milyon kişiye yetecek düzeyde. Kentin gerçek nüfusu 20 milyon ve aslında mevcut potansiyelin iki katı daha su gerekiyor. Tek kaynağımız yağmur. Kuraklık devam ederse, önümüzdeki yaz su seviyeleri dibe vurur. İstanbul’un günlük su ihtiyacı 3.2 milyon metreküp. Su tasarrufu, kayıp, kaçakların önlenmesiyle bu oranı 2.5 milyon metreküp seviyesine düşürmemiz mümkün.

Yıldız: Barajda çatlaklar var

Devlet Su İşleri (DSİ) Eski Daire Başkan Yardımcısı ve Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız “Barajın aslında geçen yıl tamamlanması gerekiyordu. Zemindeki oturmalar nedeniyle baraj gövdesinde çatlaklar oluştu. Bunun üzerine DSİ mevcut barajı güçlendirmek için hızla yeni bir proje hazırlattı ve inşaat işini 28 Şubat 2020’de ihale etti” dedi.

Yıldız konuşmasına “Şimdi mevcut barajın arkasına bu barajı destekleyecek bir yapı yapılacak ve önceki barajın memba yüzüne jeo-membran denilen geçirimsiz bir malzeme serilecek. DSİ yeni inşaat için yer teslimini 1 Haziran 2020’de yaptı ve işin bin gün içinde tamamlanmasını istedi. Ancak bu yeni projenin de sorunu çözemeyip tekrar sürenin uzaması ve maliyetin çok artmasına neden olma ihtimalinden söz ediliyor. DSİ ve İSKİ arasında daha yakın bilgilendirme ve işbirliği gerekli” sözleriyle devam etti.

Yapımına 2012’de başlandı

İstanbul’un su sorununa büyük ölçüde çözüm getireceği öne sürülen ve yapımına 2012 yılında başlanan Melen Barajı gövdesindeki çatlak nedeniyle su tutamadığı için henüz kullanıma açılmadı.

İBB Çevre ve Enerji Komisyonu ile Tarım, Orman, Hayvancılık ve Su Ürünleri Komisyonu, Melen Barajı’nda bulunan çatlaklarla ilgili hazırladığı raporda barajın kamuya maliyeti 2020 yılı itibariyle 910 milyon lira olduğunu duyurmuştu. Ayrıca raporda bu süreçte yapılan mühendislik hatalarının denetlenmesi talep edilmişti.

Saç dökülmesinin koronavirüsle ilgisi olabilir mi?

Dış haberlerde konuyla ilgili yazılan yazılara ve forumlara bakıldığında, başta tiroid ve benzeri kronik rahatsızlıkları olan kişiler olmak üzere pek çok kişinin, değerleri normal olduğu halde ortalamanın üzerinde saç kaybı yaşadığından yakındığı görülüyor.

Uzmanlar, Covid-19 geçirmiş pek çok kişinin yaşadığı saç dökülmesinin, telogen effluvium olarak anılan, geçici ve akut saç dökülmesi tipine uyduğu görüşünde. Telogen effluvium çoğunlukla fiziksel ve psikolojik stres, yüksek ateş, hastalık ve ani kilo verme neticesinde gerçekleşiyor; ki bunların bir çoğuna koronavirüs doğrudan yol açıyor. 

Facebook‘ta, Covid-19 atlatmış ve hastalığın uzun vadeli yan etkilerinden mustarip olan Long Haulers adlı dayanışma grubunda yapılan bir anket, katılımcıların yüzde 27’sinin saç dökülmesi yaşadığını gösteriyor. Grupta, saçlarını eskisi gibi bağlayamadığından ya da eskiden tercih ettikleri biçimde ayıramadığından yakınan pek çok kişinin paylaşımı mevcut.

Fotoğraf: EMILY TALKINGTON

Hastalığı geçirmeyenlerde de şikayetler arttı

Öte yandan saç dökülmesi sorunu, yalnızca koronavirüsle enfekte olan kişilerde artmış değil. Doktorlar her ne kadar koronavirüs ve saç dökülmesi arasındaki bağlantıyı elemeye yanaşmasa da, hastalığı geçirmediği halde saç dökülmesi nedeniyle kendilerine gelen kişilerin sayısındaki artışa dikkat çekiyor. Bu da, virüsle enfekte olayanların da pandemi nedeniyle alıştığının üzerinde bir stres seviyesine maruz kalmış olabileceğini ve saç dökülmesinin bu duruma tepki olarak gerçekleşiyor olabileceğini düşündürüyor. 

Kendisi de bu artışa tanık olan The Derm Group adlı New Jersey merkezli cilt araştırmaları merkezinden saç uzmanı Dr. Marc Glashofer şöyle söylüyor:

Tepesi açılmış birini gördüğümde ona gündelik yaşamında, işte ya da trafikte ne kadar strese maruz kaldığını sormuyorum. Genelde konu; sevilen birinin ölümü, kariyer değişikliği, boşanma ya da Covid-19 (ki ciddi bir stres kaynağı) gibi konulara geliyor.

UCLA David Geffen Tıp Okulu‘ndan Sara Hogan, konuyla ilgili araştırmaların yeni yeni başladığını, çünkü pandemi ve telogen effluvium arasında bir bağlantı kurabilmek için belli bir zaman geçmesinin gerektiğini söylüyor. Hogan‘a göre, şikayetlerin, salgının ülkelerde görülmesinden yaklaşık beş ay sonra dile getirilmeye başlaması anlamlı. Çünkü özellikle stresin tetiklediği saç dökülmelerinde belirtiler, strese yol açan unsurun gerçekleşmesinin üzerinden belli bir süre geçtikten sonra ortaya çıkıyor.

Stres tetikleyici olabilir

Saçların telojen faza geçmesi dinlenme anlamına geliyor. Aslında yeni saçların daha güçlü olarak gelmesi için gerekli bir süreç, ancak bu faza saçların ortalama yüzde beşinin geçmesi gerekirken ortalamanın üzerinde stresle karşılaşıldığında saçların yarısı telojen faza geçebiliyor. Saçın uzaması ve dökülmesi döngüsel bir süreç olduğu için, kişi, saçlarındaki seyrelmeyi yaklaşık üç ayın sonunda birden fark ediyor. Konu hakkında yazılan çeşitli yazılara ve sosyal medyaya bakıldığında, uzmanların halihazırda gözlemlediği tam olarak bu.

Elbette saç dökülmesine yol açan tek neden stres değil, genetik yapı, yaş, hormonal dengesizlikler, çeşitli sağlık problemleri ve ilaçlar da buna yol açıyor; ancak yatkınlığın olduğu hallerde stresin tetikleyici olduğu da konunun uzmanları tarafından dile getiriliyor. 

Ne yapmalı?

Dr. Glashofer telojen effluvium kaynaklı saç dökülmesinin geçici olduğunun, bu nedenle stres yapılmaması gerektiğinin altını çiziyor.

Saçların gelecek haftalarda ya da aylarda geri geleceğini belirten Glashofer, bunun ilk işaretinin çoğunlukla alın bölgesindeki küçük ve ince telli saçlar olduğunu söylüyor.

Bununla birlikte saç dökülmesi şikayetleri olanların D vitamini, B12, demir gibi değerlerine ve tiroid hormonlarına baktırmasında yarar var, çünkü bunların eksikliği de sıklıkla dökülmeye yol açabiliyor.

Öte yandan, telogen effluvium kaynaklı dökülme durumunda biotinin fayda etmeyeceğini söyleyen Glashofer’e göre, bu noktada PRP (Platelet-Rich Plasma) terapisi düşünülebilir bir seçenek.

Bülent Arınç ve eşi koronavirüse yakalandı

Eski TBMM Başkanı Bülent Arınç, kendisinin ve eşi Münevver Arınç‘ın yeni tip koronavirüs (Covid-19) testinin pozitif çıktığını duyurdu.

Sosyal medya hesabından  paylaşım yapan Arınç, “Bugün eşim ve benim koronavirüs şüphesiyle hastane ortamında yapılan tetkiklerimiz neticesinde test sonuçlarımızın pozitif olduğunu öğrendik” ifadelerine yer verdi.

‘Tedavimiz doktor gözetiminde devam edecek’

Tedavilerinin doktor gözetiminde devam edeceğini belirten Arınç “Sağlık durumumuz şu an hamdolsun iyidir. Tedavimiz bu aşamada doktor gözetiminde evde devam edecektir. Dualarınıza ve iyi dileklerinize ihtiyacımız var. Bizler de bu ve benzeri hastalıklara maruz kalan tüm dostlarımıza ve milletimizin her bir ferdine Rabbimizden acil şifalar dileriz” dedi.

En son 2 Eylül’de toplantıdaydı

Arınç’ın son olarak 2 Eylül tarihinde Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu toplantısına katıldığı biliniyor.

Toplantıya, Kurul üyeleri İsmail Kahraman, Bülent Arınç, Cemil Çiçek, Köksal Toptan, Mehmet Ali Şahin, Yıldırım Akbulut, Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanı Metin Kıratlı ile İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan da katılmıştı.

Bodrum’da bir milyon metrekarelik alan imara açılıyor

Muğla’nın Bodrum ilçesinde yer alan Ortakent Mahallesi’nde bulunan toplam 1 milyon 102 bin 306 metrekarelik alan imara açılarak, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından satılmasına karar verildi.

Konuyla ilgili görüşlerini Yeşil Gazete’ye paylaşan MUÇEP Bodrum Meclisi üyesi ve 20 yıldır Bodrum’da yaşamını sürdüren Rezzan Şebin, imara açılmak istenen arazinin içerisinde Muğla Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin yer aldığı büyük bir araziyi kapladığını belirtti.

Yer yer makilerin bulunduğu arazi hakkında konuşan Şebin, “Doğal bitki örtüsünü koruyan el değmemiş bir bölge. İmara açılması Bodrum’daki yapılaşma sorununu daha üst bir seviyeye taşıyacak. Bu yüzden karşı çıkıyoruz” ifadelerini kullandı.

Karar Resmi Gazete’de yayınlandı

Konuyla ilgili 20 Ağustos tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan 2836 numaralı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzalı karar ile birlikte imara açılması öngörülen alanlar şu şekilde sıralandı:

Muğla İli , Bodrum İlçesi, Ortakent Mahallesi, 353 Ada, 116 Parsel, 205.027 m2, 353 Ada, 134 Parsel, 50.917 m2, 353 Ada, 135 Parsel, 46.292 m2,  353 Ada 60 Parsel 278.157 m2, 353 Ada, 154 Parsel, 4.691 m2, 353 Ada, 61 Parsel 104.465 m2, 353 Ada, 62 Parsel, 186.781 m2, 353 Ada, 64 Parsel, 105.218 m2 353 Ada, 137 Parsel, 80.758 m2.

‘Daha önce de özelleştirilmek istendi’

Bölgenin neden özelleştirilmeye açılacağı ile ilgili ise herhangi somut bir açıklama bulunmuyor. Ancak MUÇEP Eş Sözcüsü Umay Karabaş Yeşil Gazete’ye yaptığı açıklamada bölgenin özelleştirilmesi daha önce de gündeme geldiğini aktardı.

Karabaş’ın açıklamasına göre 2014 yılında, Mehmet Kocadon belediye başkanıyken, burası doğrudan TOKİ’ye devredilmek istenmiş. Fakat yine halkın tepkisi nedeniyle, Hazine’den Özelleştirme İdaresi’ne devredilmiş.

18 kilometrelik yol projesi

Umay Karabaş, söz konusu bölgeyi de etkileyecek bir çevre yolu projesinin varlığından bahsetti ve projeyle ilgili şu bilgileri paylaştı:

Bu yol Torba ilçe kavşağının biraz aşağısından girip İslamhaneleri’nden çıkması planlanan Karayolları Genel Müdürlüğü’ne ait bir otoyol projesi. Ana hat yaklaşık 18 km. Viyadükler ve tüneller planlanıyor. Tabii bununla da kalmıyor. Bu yolun bir de bağlantı yolları olacak. Gümüşlük, Yalıkavak, Gündoğan ve Türkbükü’ne.

‘Proje belediyeye sunulmadı’

“Bu çevre yolu projesiyle ilgili epey enteresan ve aslında işleyiş açısından yanlış bir durum var” diyen Karabaş, projenin henüz net ve somut bir şekilde Karayolları Genel Müdürlüğü ya da Bölge Müdürlüğü tarafından belediyeye sunulmadığını söyledi.

Ancak Karabaş’ın aktardığına göre Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü’ne bu yolun bir kavşağı ve birinci derece arkeolojik sit bölgesinden, Pedasa Antik Kenti’nin hemen yanından, geçen bir bölümü için görüş soruluyor ve onay alınıyor.

‘Önce rantı garantile, sonra yolu yap’

Yolun batı ucundaki milyonlarca metrekarelik orman arazileri hazineye devrediliyor. Bir önceki planda tamamı birinci derece doğal sit olan bölgede tam da yolun bir bölümüne denk gelen bölge sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanı ilan ediliyor.

Bu son imar değişikliğine gelirsek, yola hemen komşu alanlarda, kentsel yeşil alan gözüken bölgeler, konut, ticaret ve otel için imara açılıyor. Karabaş bu yapılan hazırlakları “Durum çok net. Önce rantını garantile, sonra yolunu yap” şeklinde yorumluyor.

‘Trafik sorununu azaltmayacak’

Yol projesinin de çevredeki yapılaşmayı beraberinde getireceğini belirten Rezzan Şebin “Trafik sorununu azaltacağını iddia edebilirler. Ancak çevre yolu yapmak bu sorunu azaltsaydı üç tane köprüsü ve yapılan çevre yollarıyla İstanbul’daki trafik azaltılırdı. Demek ki etkili bir yöntem değil” dedi.

Umay Karabaş da yol projesine karşı olduklarını belirterek “Bodrum Kent Konseyi’in ve bizim MUÇEP olarak da bu konuda fikrimiz ve tavrımız net. ‘Yanlış’ ve ‘olmamalı’ diyoruz. Bodrum’a daha fazla yapılaşma ve yoğun nüfus getirecek her projeye karşıyız. Bodrum’un yapılaşma odaklı değil koruma odaklı projelere ve ivedilikle ihtiyacı vardır” değerlendirmesinde bulundu.

‘Bodrum’un ölüm fermanı’

Projeyi “Bodrum’un ölüm fermanı” olarak niteleyen Karabaş, “Yirmi küsur yıldır Muğla’nın doğasını ve ekolojisini çalışan Prof. Dr. Çağatay Tavşanoğlu sayesinde biliyoruz ki Muğla 20 bin yıl önceki buzul çağının en şiddetli olduğu dönemde bile pek çok canlı türü için sığınak görevi görmüş, onları yaşatmış bir bölge. Bodrum bu bölgenin güney batı ucu ve kıyılardaki yapılaşma baskısı haricinde Bodrum’un tepelerinde bölünmemiş, doğal, yaşlı bir habitat var. Bu çok kıymetli” dedi.

Karabaş bölgenin biyoçeşitliliğine ilişkin “Biyolojik çeşitliliği ve gen çeşitliliği zengin, dolayısıyla gerek iklim krizi gerekse biyoçeşitlilik krizi bağlamlarında tüm canlılar için kurtarıcı olabilecek bir bölge” dedi. Karabaş konuşmasını şu ifadelerle sürdürdü:

Bu bölgenin 10 milyon yıllık jeolojik geçmişi var ve bu peyzaj hala bozulmadan ayakta duruyor. 3000 yıl öncesinden, Karyalılar’ın yerleşim yerleri var. Pedasa Antik Kenti bunlardan bir tanesi ve çok emek verilerek ortaya çıkarılmış. Tüm bunları beraber değerlendirdiğimizde elimizde, bir insan ömrü içinde yok edilemeyecek kıymette tarih ve doğa kütüphanesi var.

Bu varlıklar bir kere kaybedildiğinde yerine konmaları mümkün değil. Bu yol projesi, ana hattı, bağlantı yolları, beraberinde getireceği yeni imar planları ile bu bölgeyi dümdüz edecek. İnsan dışındaki canlılar yaşam alanlarını kaybedecek ve bu denli betonlaşma sonucunda Bodrum insanlar için de yaşanmaz bir hale gelecek.

‘Bodrum’da adım atacak yer kalmadı’

Son yıllarda Bodrum’da artan yapılaşmaya da dikkat çeken Şebin, “Bodrum çok kötü bir durumda. Özellikle kıyılarda ve koylarda adım atacak yer kalmadı. Özel otellerin, özel iskeleleri, sitelerin özel iskeleleri… Kıyı koruma mesafeleri de hak getire. Şu anki imarlaşma gerçekleşirse şehrin yapılaşma sorunu çok daha artacak” değerlendirmesinde bulundu.

Konu yakından takip ettiklerini belirten Karabaş ise “Belediye’nin bir itiraz dosyası hazırladığını ve itiraza ret gelirse dava açacağını biliyoruz. MUÇEP’in platform olarak bir tüzel kişiliği olmadığı için bileşenlerimiz yoluyla ya da bireysel olarak bu sürece dahil olabiliriz. Şu an yakinen takip ediyoruz ve kamuoyu yaratımını sürdürüyoruz” ifadelerini kullandı.

Genç tıp öğrencisi koronavirüs nedeniyle yaşamını yitirdi

Konya Selçuk Tıp Fakültesi son sınıf öğrencisi 26 yaşındaki Merve Mercan koronavirüs nedeniyle hayatını kaybetti.

45 gün önce Covid-19 testinin pozitif çıkması üzerine Tıp Fakültesi’nde tedavi altına alınan Mercan’da, yatışından beş gün sonra immün yetmezliği tespit edildi.

TTB: Acımız tarifsiz

Türk Tabipler Birliği (TTB) sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada şöyle yazdı:

Tıp öğrencileri toplum sağlığının geleceğidir. Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi intern Dr. Merve Mercan Covid-19 enfeksiyonu nedeniyle hayatını kaybetti. Acımız tarifsiz. Ailesine ve tüm sağlık camiasına başsağlığı dileriz.

 

Öte yandan Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Metin Aksoy, yaptığı açıklamada üzüntüsünü dile getirdi:

Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi 6. sınıf öğrencisi Merve Mercan’ın vefatını derin bir üzüntüyle öğrenmiş bulunuyorum. Sağlık ordusu en genç üyelerinden birini, üniversitemiz saygın bir onur öğrencisini kaybetti. Allah’tan rahmet, kederli ailesine baş sağlığı dilerim.

Kırmıtlı Kuş Cenneti’ndeki yaşamın korunması için çağrı

Osmaniye‘de yer alan ve 250 çeşit kuş türüne ev sahipliği yapan Kırmıtlı Kuş Cenneti‘nin “Yaban Hayatı Geliştirme Sahası” ilan edilerek bir koruma statü kazanması için imza kampanyası başlatıldı.

Osmaniye’ye Git ekibinden Figen Ant tarafından change.org üzerinden başlatılan kampanyada Kırmıtlı Kuş Cenneti’nin kuş popülasyonu ve doğal zenginliği ile oldukça önemli bir bölge olduğu ancak korunmadığı dile getiriliyor. Kampanyaya şu ana kadar 13 bin kişi katıldı.

Fotoğraf: Cenk Polat

‘Gölün korunması gerekiyor’

Figen Ant konuyla ilgili görüşlerini “Bölge göz önüne alındığında şehrin önemli turizm noktalarından biri olması gerekiyor ancak ne yazık ki şu an bakımsızlık nedeniyle pek dikkate alınmıyor. Geçmişte Kırmıtlı Kuş Cenneti için yatırım yapılsa da devamlılığın sağlanamaması nedeniyle buradaki yapılar korunamadı” şeklinde dile getirdi.

Bölgenin korunmasının gerekliliğini vurgulayan Ant “Bu kampanyayla Kırmıtlı Kuş Cenneti’nin ‘Yaban Hayatı Geliştirme Sahası’ ilan edilip bir statü kazanmasını ve ‘sulak alan’ ilan edilmesini talep ediyoruz” ifadelerini kullandı.

Fotoğraf: Cenk Polat

‘Yaşam savaşı veriyor’

Figen Ant sözlerini “Kırmıtlı Kuş Cenneti şu an yaşam savaşı veriyor. Ne yazık ki buraya gereken önem verilmiyor. Bu kampanya ile bölgenin korunmasını ve sürdürülebilir olmasını amaçlıyoruz. Kuş gözlemcilerinin, doğa fotoğrafçılarının, gezginlerin ve pek çok doğa aşığının uğrak yerlerinden biri olacağına inanıyoruz. Bu amaçla kampanyamız başarıya ulaşana kadar çalışmayı sürdüreceğiz” ifadeleriyle sona erdirdi.

Kampanyaya dahil olmak isteyenler bu adres üzerinden imza kullanabiliyor.