Karaman Ermenek’te Has Şekerler Madencilik’e ait Cenne Linyit Ocağı’nda 12 ve Seba Maden Ocağı’nda da maaş ve tazminatlarını almadıkları için sekiz gündür süren direnişte olan işçilerin çıkışı verildi.
Her iki madende de yedi aydır maaşlarını alamayan işçiler, işten atmaların yasak olduğu bu dönemde İş Kanunu’nun 29. maddesi gerekçe gösterilerek işten atıldı. İşçilerin ‘yüz kızartıcı suç’ anlamına gelen bu maddeden atılmış olması, tazminat haklarının gaspı, işsizlik sigortasından yararlanmama anlamına geliyor.
Olayı duyuran Bağımsız Maden-İş Sendikası işçilere firmadan gelen mesajı paylaştı.
İşten atma yasağı KOCAMAN BİR YALAN! Seba Madencilik'te 7 aydır alamadıkları maaşları için İş Kanunu 34'e göre direnen üyelerimizi devlet kurumları tehdit ediyor, Hak-İş ve Türk-İş'e bağlı sendikalar tehdit ediyor. Patron direnen işçileri AHLAKSIZ ilan edip işten atıyor. REZİLLİK pic.twitter.com/XC7ewcVBJo
İşten atma yasağı kocaman bir yalan” diyen Sendika “Seba Madencilik’te 7 aydır alamadıkları maaşları için İş Kanunu 34’e göre direnen üyelerimizi devlet kurumları tehdit ediyor, Hak-İş ve Türk-İş’e bağlı sendikalar tehdit ediyor. Patron direnen işçileri ahlaksız ilan edip işten atıyor” diye yazdı.
Seba Maden’de direnen işçiler de bugün yaptıkları video paylaşımında, bir araya gelip direniş başlattıktan sonra patronların ödenmeyen ücretlerini kapattıkları, fakat kendilerinin sadece ücretlerinin ödenmesini değil, çalışma koşullarının düzeltilmesi ve sendikalı olarak işe devam etmek istediklerini belirttiler.
Koronavirüs salgını ve beraberinde gelen ekonomik kilitlenme sebebiyle küresel karbon emisyonlarında eşi benzeri görülmemiş bir düşüş yaşandı. 2020 yılının sonuna kadar emisyonlarda yüzde dört ile yüzde yedi arasında bir düşüş yaşanması bekleniyor.
Ancak sevinmek için erken çünkü Birleşmiş Milletler’e bağlı Dünya Meteoroloji Örgütü tarafından yürütülen bir çalışmaya göre bu düşüşün atmosferdeki emisyon miktarına etkisi fark edilemeyecek boyutta kalacak.
Emisyonlar 2007 krizinden daha fazla düştü
Analizler emisyonların nisan ayında en düşük seviyeye ulaştığını gösteriyor. Ekonominin yeniden işlemeye başladığı haziran ayına gelindiğinde ise emisyon seviyeleri yeniden geçtiğimiz yılın seviyelerine ulaştı.
Avustralya merkezli CSIRO iklim bilimi merkezinden ve araştırmanın baş yazarlarından Dr. Pep Canadell, pandeminin 2020 yılında emisyonlar üzerindeki etkisinin ekonomik faaliyetlerin büyük ölçüde durma noktasına geldiği 2007 krizinin etkisinden en az iki kat fazla olacağını açıkladı.
‘Atmosfere etkisi neredeyse sıfır’
Guardian’a açıklama yapan Canadell, “Bu durumun atmosferdeki karbondioksit konsantrasyonuna etkisi ise neredeyse sıfır. Bunun sebebi ise geçtiğimiz yıl atmosfere 42 milyar ton CO2 salmamız. Yani hala atmosfere karbonsioksit yüklemesi yapıyoruz ve bu yaşanan bir kesinti bile değil” dedi.
United in Science raporu, pandemiden kurtulmanın iklim kriziyle mücadele için bir fırsata dönüştürülmesi gerektiğini söyleyen BM genel sekreteri António Guterres tarafından Çarşamba günü Cenevre‘de yayınlandı.
Yüzde dört ile yedi arasında düşüş
Haziran ayına kadar olan küresel emisyonların analizini mercek altına alan rapor, 2020’de 2019 seviyelerine kıyasla yüzde dört ile yedi arasında düşüş yaşanacağını ortaya koydu.
Birleşmiş Milletler çatısı altındaki Dünya Meteoroloji Örgütü tarafından hazırlanan raporda “Her ne kadar böyle bir düşüş eşi benzeri görülmemiş gibi dursa da, salınan emisyon miktarı 2006’daki emisyonlara eşdeğerdi” ifadeleri yer alıyor.
Haziran’da emisyonlar arttı
Nisan ayı başlarında fosil yakıtlardan kaynaklanan günlük emisyonlar bir önceki yıla kıyasla yüzde 17 azaldı. Haziran ayı başında ise bir önceki yılın seviyesine döndü. Rapor bu durumun sebebinin ülkelerin koronavirüs tedbirlerini gevşetmesine bağlıyor.
Dünya Meteoroloji Örgütü Genel Sekreteri Prof. Petteri Taalas yaptığı açıklamada “Sera gazı konsantrasyonları üç milyon yılın en yüksek seviyesinde ve artmaya da devam ediyor” dedi.
‘İklim değişikliği hız kesmeden devam ediyor’
2016 yılından 2020 yılına kadarki periyodun da en sıcak beş yıllık zaman dilimi olduğunu belirten Taalas “Bu rapor, 2020’de hayatımızın birçok yönünün sekteye uğramasına rağmen iklim değişikliğinin hız kesmeden devam ettiğini gösteriyor” ifadelerini kullandı.
Canadell ise emisyonlarda yaşanan düşüşlere karşı hükümetlerin iki farklı şekilde tepki verebileceğini söyledi: Kayıtsız kalmak veya ekonomik iyileşmeyi sera gazı emisyonlarını daha da azaltmak için bir şans olarak görmek.
Hükümetlerin bu durumu fırsat olarak görmeleri gerektiğini belirten Canadell “Hükümetler daha temiz ekonomiler inşa etmek için aktif adımlar atmazlarsa, ekonomiler durgunluktan çıktıkça sera gazı emisyonları artabilir” ifadesini kullandı.
‘Dörtte bir ihtimal beş yıl içinde 1,5 derece üzerindeyiz’
İklim değişikliğinin dünyadaki etkisine dair bilgilerin de paylaşıldığı raporda “2020 ile 2024 arasında, küresel sıcaklıkların sanayi öncesi seviyelerin bir buçuk derece üzerine çıkma şansı dörtte bir” denildi.
Rapora göre orman yangınlarından kaydedilen en büyük üç ekonomik kayıp, son dört yılda meydana geldi. Artan sıcaklıklar yüzünden 2020’nin başlarında Kuzey Kutbu bölgesinde çıkan yangınların gerçekleşme ihtimalinin iklim değişikliği sebebiyle 600 kat daha muhtemel.
Bunlara ek olarak rapor, Antarktika ve Grönland’daki karaya bağlı buz tabakalarında meydana gelen buz kaybının deniz seviyelerini yükseltmeye devam ettiğini söyledi.
Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü‘nün (MAGEP), Hakkari merkez, Yüksekova ve Derecik ilçelerinde bulunan beş bölgede maden ruhsatı için bir başlattığı ihale sürecine vatandaşın tepkisi sürüyor. Maden bölgesine dönüştürülmek istenen bölgeler arasında Yüksekova‘daki Cilo Sat Gölleri ve Korgan köyü, Derecik’teki Govend Dağı ile kent merkezine bağlı Ördekli (Kotranis) köyü vadisi ve Nebirnav Yaylası bulunuyor.
Mezopotamya Ajansı‘nın aktardığına göre yıllardır kendi köylerinde küçükbaş hayvancılık ve çiftçilik yaparak geçimlerini sağlayan Ördekli köyü sakinleri, yapılacak maden aramasında doğanın zarar göreceği endişesinde.
‘Köylüyle faydası olmayacaksa karşıyız’
Ördekli köyü muhtarı Necmettin Yalçın, köylülerin maden ocağından ne gibi bir yarar sağlayacağını bilmediklerini söyledi:
Bu maden aramalarında devletin yapacağı ihale ile birkaç firmanın menfaati düşünülecek ve sadece onların çıkarı olacaksa, bölge halkı olarak böyle bir maden çalışmasını istemiyoruz. Bölgeye hizmet yapılmasını istiyoruz. Ama köylünün hiçbir faydası olmayacaksa, buna karşıyız.
‘Köylülerin yararına bir şey yapılacak mı?’
Yıllardır köyde küçükbaş hayvan besiciliği yapan Rüstem Kahraman da, maden çalışmasının köylülerin de faydalanabileceği bir şekilde yapılmaması durumunda, bölgeye huzursuzluktan başka bir şey getirmeyeceğini ifade etti:
Burada köylülerin yararına bir şey yapılacak mı? Bilmiyoruz. Eğer birileri “biz ihaleyi aldık ve sadece kendi çıkarlarımızı gözeteceğiz” şeklinde bir yöntemle gelirlerse, bizler kesinlikle kabul etmeyeceğiz. Hepimiz fakir insanlarız. Bugün bile köylerimizin yolları bozuk ve güvenlik gerekçesiyle kepçe bile gönderilmiyor. Yollarımızı hep kazma küreklerle, kendi imkanlarımızla onarıyoruz. Bu çalışmayla bölgenin alt yapısı onarılarak, halka hizmet gelecekse, bizler de böyle bir çalışmanın yapılmasına destek olabiliriz. Ama bu çalışmayla bölgemizdeki yayla ve meralarımız kazılacaksa, seçeneklerimiz yok olacaksa, bu durum bizim mevcut durumumuzu daha da kötü hale getirecektir.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Ali Öztunç, iki kez kontrol altına alınan ancak dört gün süren çalışmalar sonucunda söndürülen Hatay‘ın Samandağ ilçesinde yanan ormanlık alanda incelemelerde bulundu. Öztunç, yaptığı açıklamada, “Orman Kanunu‘nun bütün Cumhuriyet döneminde sadece 14 kez, AKP hükümeti döneminde ise 21 kere değiştiğini” söyledi.
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin üç gün kaldığı Hatay’da Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş‘ı aramadığını ve görüşmediğini de belirten Öztunç, “Orman yangınında bile siyaset güden bir hükümet var” diye tepki gösterdi.
Lütfü Savaş, CHP Adana Milletvekili Orhan Sümer, CHP Hatay Milletvekilleri Serkan Topal ve Suzan Şahin ile birlikte yanan bölgede incelemelerde bulunup köylülerle görüşen Öztunç şunları söyledi:
Yangın ilk çıktığı zaman Tarım ve Orman Bakanlığı’na ait sadece üç helikopter geldi. Keşke daha fazla olsaydı, rüzgar çok şiddetli değildi. Burada daha fazla yayılmadan bu yangını belki daha az hasarla atlatabilirdik.”
Öztunç, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu‘nun görevlendirmesiyle bölgeye geldiğini belirterek, şöyle konuştu:
“Orman Kanunu Cumhuriyet döneminde sadece 14 kez, AKP hükümeti döneminde ise 21 kere değişti. Orman Genel Müdürlüğü, maalesef orman yangınını çıkmadan engellemek yerine nasıl söndürürümün peşine düşüyor. Yangının çıkmasını engelleyecek tedbirler alacağına, yangını nasıl söndürürüz diye bir siyaset yapıyor. Asıl hata budur. Orman Genel Müdürlüğü’nün kendisini bir kez daha değerlendirmesi gerekiyor.”
‘Ormanlarda mevsimlik değil, daimi işçi olmalı’
Öztunç, Türkiye’de orman yangınlarının artışına ilişkin olarak, “Orman Genel Müdürlüğü’nün personel sayısının azalması, kalifiye eleman ve liyakatli personelin olmaması bunda etkili oluyor. Mevsimlik orman işçisiyle bu yangınlar söndürülmeye çalışılıyor. Ormanlarda mevsimlik değil, 12 aylık daimi işçi olmalı. Çevre illerdeki belediyelerden gelen ekipler olmasa belki bu yangın bu kadar söndürülemeyecekti” diye konuştu.
Maden ihalesi var mı?
Yanan alanın tekrar orman olması gerektiğini vurgulayarak şöyle devam etti:
“Hiç kimse başka hesaplar içerisine girmesin. Bilemiyoruz, maden işi var mı, yok mu? İhalaler var. 766 ihale içerisinde buralar var mı, yok mu önümüzdeki günler içerisinde belli olacak. Kimse burada başka hesaplar yapmasın. Burası yeniden ormanlaşmalı. Eğer hükümet bunu yapmıyorsa bıraksınlar, aslanlar gibi Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı burada. O buranın tekrar ormanlaşmasını sağlar.”
TMMOB Antalya İl Koordinasyon Kurulu,Antalya‘nın İbradı ilçesi Başbadem mevkiinden başlayıp Söğütbeli‘ne kadar olan bölgede mermer ocaklarının faaliyetlerinin çevresel etkilerinin tespit edilmesi ve bölgenin korunması amacıyla rapor hazırladı.
Raporda, bölgedeki mermer ve taş ocaklarının işletildikten sonra terk edilmesi, hiçbir ekolojik önlem alınmaması ve kendi haline bırakılmasının ekolojik açıdan hassas bölgelerde doğal çevrenin bozulmasına yol açtığı belirtildi.
Önlem alınmadığı takdirde, maden ocağı faaliyetlerinin etkilerinin, işletmeler kapatılıp terk edildikten sonra dahi sürdüğü ifade edilen raporda mermer ve taş ocağı faaliyetlerinin çevre bozulmasına yol açtığı ifade edildi.
38 maden ocağı ruhsatı var
Raporda, bölgede faaliyetlerde bulunan Naya Mermer ocak işletme sahasında sedir ağaçlarının bulunduğuna, firmanın projesi kapsamında bölgede kesim yapılacağına ancak bu kapsamda kesilecek olan ağaç sayısının dahi belirlenmediğine yer verildi.
Raporun sonuç kısmında yapılması planlanan mermer ocakları nedeniyle İbradı ve çevresinin daha fazla tahribata uğrayacağı ifade edildi ve şöyle denildi:
Bu coğrafyanın taşına, toprağına, canlısına, insanına binlerce yılın inançla ve inatla kaydettiği paha biçilmez değerleri bütünüyle korumak ve sürdürmek bu topraklarda yaşayan ve bu ülkenin vatandaşı olan her bir bireyin görevi ve insanlık borcudur. Unutulmayalım ki başka İbradı yok.
İbradı Yardımlaşma Derneği’nin verdiği bilgilere göre, bölgede yaklaşık onu aktif ya da pasif durumdaki şirketlerde olmak üzere 38 maden ocağı ruhsatı bulunuyor. Açılması planlanan mermer ocaklarının ruhsat alanlarının büyük bir kısmı da ormanlık alanlarda bulunuyor.
Balıkesir‘in Ayvalık İlçesi, Küçükköy Mahallesi’ndeki 5 nolu Aile Sağlığı Merkezi’nde annesine zatürre aşısı yaptırmak isteyen Engin Barış K.’ye merkezde aşı olmadığı ve isimlerinin listeye ekleneceği söylendiği için muayene odasındaki üç hemşireyi darp etti.
Bunun üzerine hemşirelerin seslerini duyup içeri giren hastalardan 66 yaşındaki akademisyen Abdullah Sönmez, hemşireleri zanlının elinden kurtardı. Zanlı ile boğuşmaya başlayan Abdullah Sönmez, yüzüne yediği yumruk darbesi ve bacağına aldığı bıçak darbesiyle yaralandı.
Olay yerinden kaçan Engin Barış K., daha sonra jandarma ekiplerine teslim oldu. Yaralanan Abdullah Sönmez ise yaralandığı Aile Sağlığı Merkezinde tedavi altına alındı.
Gözaltına alınan şüpheliden üç hemşire ve bıçakla yaraladığı kişi şikayetçi oldu. Zanlı çıkarıldığı hakimlikçe adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
FOTOĞRAF: Suat Salgın/AAı )
Aile sağlığı merkezi olay sonrası kapatılırken, kapısına da “personelimize yapılan bıçaklı saldırı nedeniyle kapalıyız” yazısı asıldı. Merkezin, sabah tekrardan hizmet vermeye başlayacağı öğrenildi.
‘Sorumlu aşılarla ilgili konuşan yetkisiz kişiler’
Sağlık merkezinin doktorlarından Caner Çabuk, “Beyaz Kod” bildiriminde de bulunduklarını ifade ederek şunları söyledi: “Üzücü bir durum, kınıyoruz. Bunun da en büyük sorumlusu aşılarla ilgili yetkili olmayan kişilerin televizyonlarda çıkıp konuşmalarıdır. Bu tip konuşmalar devam ettikçe, birçok sağlık çalışanımız özellikle birinci basamak olan aile sağlığı çalışanlarımız şiddet görmeye devam edeceklerdir. Umarım sağlıkta şiddet yasası caydırıcı bir şekilde gündeme getirilir.”
Yaralanan Abdullah Sönmez ise aile sağlığı merkezine zatürre aşısı yaptırmak için geldiğini, hemşirelerin darp edilmeleri üzerine olaya müdahale ettiğini belirtti.
Çığlıkları duyduğunu ve hemşirelere yardım ettiğini ifade eden Sönmez, “Odanın içerisinden çığlıklar gelince kapıyı açtım. O delikanlı hemşireleri darp ediyordu. Bir hemşireyi saçından tutup, bastırmış ve onu yumrukluyordu. Müdahale ettim. O arada aramızda bir boğuşma oldu. Bacağımda bir yanma hissi duydum. Bacağımdan bıçaklandığımı ve bacağımın kanadığını gördüm” diye konuştu.
3713 kilometre karelik yüz ölçümü ile dünyanın en büyük sodalı gölü olma özelliğini taşıyan Van Gölü‘ne arıtılmadan akıtılan lağım suları, tehlike saçıyor. 1989 yılında 400 bin nüfus kapasitesine göre kurulan Van Büyükşehir Belediyesi Atık Sular Arıtma Tesisi‘nde kanalizasyon sularının sadece yüzde 30’u arıtılıyor. Nüfusu bir milyonu aşan kentte bulunan arıtma tesisinde kanalizasyon sularının yüzde 70’i arıtılmadan olduğu gibi göle akıtılıyor.
Belediyeler kanuna göre büyükşehir mücavir alanında bulunan ve kanalizasyon sistemin olduğu yerlerde sarf edilen temiz suyun yüzde 50’si kadar bir ücret, atık su ücreti olarak su faturalarına yansıtılıyor.
Van’da yaşayan iktisatçı Muhsin Furat bu durumu şöyle açıklıyor:
“Van Büyükşehir Belediyesinin biyolojik arıtma tesisinin işlevsizliği yüzünden su faturasında ödemiş olduğumuz ‘atık su ücreti’ bedelinin gerekli hizmet kullanımına ulaşmadığını görüyoruz. Van Gölü’ne bırakılan kanalizasyon atıkları ile gölün kirlenmesi ve bir daha eski temizliğine dönüştürülmesi imkansız olacaktır. Bunun bariz örneğini Haliç’te görebiliyoruz.”
İzmit Körfezi ve Marmara Denizi‘nin de aynı tehlike ile karşı karşıya kaldığını söyleyen Furat, “Van Gölü bu durum karşısında daha riskli bir durumdadır. Göllerin, denizlerde olduğu gibi akıcı bir özelliğe sahip olmamasından dolayı, doğallığın bozulması ve kirlenmesi daha hızlı bir zamanda gerçekleşmektedir” diyor ve ekliyor:”Van Büyükşehir Belediyesi, endüstriyel arıtma tesisinin daha fazla zaman kaybetmeden, faaliyete geçmesi elzemdir.”
‘Van Gölü, gökyüzünde bir deniz’
“Sanayi devriminden sonra insanoğlu deredeki akan suları, dağdaki ormanları para olarak görmeye başladı” ifadelerini kullanan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Mustafa Akkuş, “Hal böyle olunca dünya ve ülkemizde bulunan doğal kaynaklar maalesef büyük bir hızla kirlenmeye başladı” diye konuşuyor.
Akkuş, 1650 metrelik rakımda bulunması nedeniyle gökyüzünde bulunan bir deniz olarak tarif ettiği Van Gölü’nün “oligotrof”, yani kendi kendini temizleyen bir özelliğe sahip olduğunu söyleyerek uyarıyor:
“Kendi taşıma kapasitelerinin üzerinde bir kirlilik yükü geldiği zaman işte o zaman işler değişir. Bunun ülkemizde ve dünyamızda bir çok örneği var. Söz konusu Van Gölü olduğu zaman çok çok daha hassas olmak gerekir. Çünkü buradaki biyolojik süreçler ülkemizin diğer kesimlerine göre yani daha düşük rakımdaki göllere göre daha yavaş işliyor. Dolayısıyla buraya gelecek olan kirlilik etmenleri daha yavaş bir şekilde bertaraf ediliyor.”
Göl’ün kirliliğiyle ilgili en büyük sorunun etrafındaki çalışmayan arıtma tesislerinin olduğunu söyleyen Akkuş şunları söylüyor: “1 milyonu aşkın insanın tüm kirliliği arıtılmadan olduğu gibi Van Gölü’ne gidiyor. Bugün Van şehir merkezi olmak üzere gölün çevresinde bulunan ilçelerde sağlıklı şekilde çalışan arıtma tesislerinin olmadığını görüyoruz. Tüm bu olumsuzluklara rağmen şunu da eklememiz lazım. İskele‘de yapımına başlanan arıtma tesisi, Van İl merkezinin bütün kirliliğini arıtabilecek potansiyele sahip. Fakat buranın hızlı bir şekilde faaliyete geçmesi lazım.”
‘Hala Türkiye’nin en temiz gölü’
Van Gölü’nün tüm kirlenmişliğine rağmen Türkiye’nin hala en temiz gölü olduğunu söyleyen Dr. Akkuş, tesislerin çalışmamasından dolayı Muradiye İlçesi Bendimahi Çayı üzerinde ‘ölü zone’ların, yani hiç bir canlının yaşamadığı bölgelerin oluştuğuna dikkat çekiyor: “Van gölüne gelen her bir damla kirlilik gölde kalıyor ve gölün dışına çıkma şansı olmuyor. Kirlilik seviyesinin böyle olması durumunda hiç bir eko sisteminin bunu kaldıramayacağını bilmemiz gerekiyor.”
‘Hepimiz sorumluyuz’
Akkuş, tüm suçu yönetenlere yüklemenin de doğru olmadığına işaret ediyor:
“Burada ki en büyük görev Van Gölü etrafında yaşayan insanlara düşüyor. Akarsuları gezdiğimiz veya hafta sonu pikniklere gittiğimiz zaman maalesef istemediğimiz görüntüler ile karşılaşıyoruz. Özellikle Van Kalesi‘nin arkasında ki sahile gittiğimiz zaman çocuk bezlerinden tutunda plastik her türlü atığı görmeniz mümkün. Bu Van Gölü’nün etrafında bulunan hemen hemen tüm dereler için geçerli. En büyük sorumluluk burada ki yaşayan insanlar olarak bizlere düşüyor. Dolayısıyla Van gölüne dökülen her bir litre arıtılmamış sudan, akarsulardaki her bir plastik atıktan hepimizin payı var, hepimiz olanlardan sorumluyuz. ”
Saniyede 1800 litre lağım suyu göle akıtılıyor
Van Çev-Der Yönetim Kurulu üyesi Bazi Aslan, göle arıtılmadan akıtılan lağım suyunun saniyede 1800 litre olduğuna dikkat çekiyor: “Bu günde ortalama 60 bin metreküp lağım suyu demektir. Bu miktarı arındırma olanağı mevcut değil. Lağım suyunun göle akıtıldığı noktada martılar dahi sahilin kenarında göle dalmıyor, çünkü çok kirli. Bu yüzden martılar kilometrelerce yol aldıktan sonra berrak sulara dalıyor.”
Arıtma tesisinin bulunduğu bölgeye gittiğimizde olağanüstü rahatsız edici bir kokunun yaklaşık 25 kilometre karelik bir alana yayıldığını gördük. Bu rahatsız edici kokuyu, tesisin etrafında yaşayan mahalle sakinlerinden Mirza Tarhan‘la konuştuk.
Tarhan rahatsız edici bu durumu şöyle dile getiriyor: “Bu sene gerçekten çok rahatsız oluyoruz. Özellikle akşamları öyle bir sinek var ki ışıkları açamıyoruz. Rahatsızlığımız hem kokusundan hem de sineklerden dolayı. Zaten görüyorsunuz etraf hep sinek pisliği. Her sabah ayrı ayrı temizlik yapıyorum. Koku öylesine şiddetli oluyor ki, evimizin balkonunda bile oturamıyoruz. “
Afyonkarahisar, Düzce ve Kayseri’de Covid-19 pozitif olduğu halde karantina kurallarına uymadığı tespit edilen kişiler Kredi Yurtlar Kurumu’na ait yurtlara alınacak. 14 günlük karantina süresi içinde barınma ve diğer masraflar da bu kişilerden tahsil edilecek
Afyon Valisi Gökmen Çiçek, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “İlimizde, toplum sağlığını hiçe sayarak karantina ihlali yapan vatandaşlarımızı, KYK yurtlarına alarak karantina sürelerinin tamamlanmasını sağlayacağız. Yurtlarda kalma süreleri boyunca masrafları da kendilerinden tahsil edeceğiz.” ifadesini kullandı.
Düzce
Düzce Valisi Cevdet Atay da bir açıklama yaptı: “İlimizde, toplum sağlığını hiçe sayarak karantina ihlali yapan vatandaşlarımızı, yurtlara alarak karantina sürelerinin tamamlanmasını sağlayacağız. Yurtlarda kalma süreleri boyunca oluşan masrafları da kendilerinden tahsil edeceğiz.”
Valilikçe yapılan denetimler sonucunda Covid-19 pandemisi nedeniyle kurallara uymayan 137 işletmeye de toplam 2 milyon 466 bin 450 lira ceza kesildi.
Kayseri
Kayseri Valisi Şehmus Günaydın, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, koronavirüs testi pozitif çıktığı için evde karantinada olması gerekiği halde dışarı çıkan kişilere idari para cezası uygulandığını belirtti. Günaydın karantinada kaldıkları 14 gün boyunca yurt ücretlerinin kendilerinden tahsil edileceğini ve bu kişiler hakkında savcılığına suç duyurusunda bulunulacağını kaydetti.
Çanakkale‘nin Biga ilçesine bağlı Kozçeşme köyünde turşuluk biber üretilen firmada çalışan bir kişinin, dans ederek biberleri ayaklarıyla ezerken çekilmiş olan görüntülerini sosyal medyada paylaşılması üzerine firma hakkında inceleme başlatıldı.
İl Tarım ve Orman Müdürlüğü ve Biga İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü ekipleri, söz konusu görüntülerin dolaşıma girmesinin ardından bölgedeki işletmelerin güvenlik kameralarını inceledi ve söz konusu kişinin çalıştığı firmayı belirledi.
Şirkete gerekli hijyen kurallarına uymadığı gerekçesiyle 13 bin 954 lira ceza kesildi, İmalat aşamasındaki 2,5 ton ürün de imha edildi.
Daha önce de Balıkesir‘de bir salça üretim tesisinde çalışan bir kişi, domatesleri ayaklarıyla ezerek dans ederken çektiği videoyu TikTok‘a göndermiş, tesise ceza kesilmişti.
Amerika Birleşik Devletleri’nin Kaliforniya eyaletinde haftalar önce başlayan orman yangınları sıcaklık ve kuraklığın etkisiyle yayılmaya devam ediyor.
Kaliforniya, Oregon ve Washington eyaletlerinde toplamda yüzü aşkın noktada çıkan yangınlarda hayatını kaybedenlerin sayısı 15’e yükseldi, binlerce bina hasar gördü. Oregon eyaletinde ise 500 binden fazla kişi yaşadığı bölgeden tahliye edildi.
Kaliforniya’da yedi kişi ölü bulundu
CNN’in aktardığına göre Kaliforniya’nın kuzeyinde yer alan Butte ilçe şerifi ofisinden yapılan açıklamada bugün yedi kişinin daha cansız bedenine ulaşıldığı belirtildi.
Bu hafta içerisinde Kaliforniya ve Oregon ve Washington eyaletlerinde en az sekiz kişinin öldüğü duyurulmuştu. Böylece yangınlardan dolayı hayatını kaybeden kişilerin sayısı 15’e yükselmiş oldu.
Yetkililer tarafından yapılan açıklamada 16 kişinin ise kayıp olarak bildirildiği bilgisi aktarıldı. Bu sebeple sayının önümüzdeki günlerde daha da artacağından endişe ediliyor.
Oregon’da yarım milyon kişi tahliye edildi
Oregon eyaletinde yayılmayı sürdüren orman yangınlarından dolayı bölgede yaşayan 500 binden fazla kişinin tahliye edildiği bildirildi.
Oregon Acil Durum Yönetimi Ofisi’nin paylaştığı bilgilerde, tahliye edilecek bölge halkının sayısının 4,2 milyon nüfuslu eyaletin yüzde 10’undan fazlasına karşılık geldiği belirtildi.
300’den fazla tutuklu başka yere aktarıldı
Bu hafta, 3 bin 625 kilometrekareden fazla ormanlık alanın yandığı eyalette yetkililer, sıcak ve rüzgarlı hava nedeni ile yangınların hızla yayıldığı bilgisini paylaşırken, Wilsonville‘deki bir ıslah evinde bulunan bin 300’den fazla tutuklunun da bir başka birime tahliye edildiğini duyurdu.
ABD’nin California eyaletinde yüzlerce noktada devam eden yangınlar komşu eyaletlere de sıçrarken, yangınları kontrol altına almak için Kaliforniya, Oregon ve Washington’da toplam 20 bin civarında itfaiyeci mücadele ediyor.
En çok tahribatın yaşandığı Kaliforniya genelinde 15 Ağustos’tan bu yana düşen 13 binden fazla yıldırım 900’den fazla yangına neden oldu, 64 binden fazla insan tahliye edildi, 12 bin 500 kilometrekareden fazla ormanlık alan kül oldu.
İklim krizi yangın için ideal gün sayısını artırıyor
Ağustos ayının başlarında, Aralarında Swein’in de bulunduğu Stanford, UCLA ve UC Merced araştırmacıları tarafından yapılan bir çalışma, ABD’de bir orman yangınının başlaması için ideal sonbahar günlerinin sayısının 1979 yılından bu yana dörtten 12’ye sıçradığını buldu.
Araştırmacılar bu artışın, küresel sıcaklıklardaki endüstri öncesi döneme kıyasla bir derecelik artışın sonucu olduğunu, ısınma devam ettiği sürece yangınların sıklığının ve şiddetinin artacağını söylüyor.