Ana Sayfa Blog Sayfa 1927

Gezi davasında, dosyası ayrılanlara beraat talebine ret

Gezi davasında yurt dışında oldukları için dosyaları ayrılan oyuncular Mehmet Ali Alabora ve Pınar Öğün, gazeteci Can Dündar, Açık Toplum Vakfı çalışanı Gökçe Yılmaz, yazar Handan Meltem Arıkan, Sivil Toplum Geliştirme Merkezi Koordinatörü Hanzade Hikmet Germiyanoğlu ve sivil toplum kuruluşu çalışanı İnanç Ekmekçi’nin beraat talepleri reddedildi. 

Davanın 18 Şubat’ta yapılan altıncı duruşmasında 16 sanıktan Türkiye’de bulunan dokuzu tüm suçlamalardan beraat etmişti.

Diken’den Canan Coşkun‘un aktardığına göre, dosyası ayrılan sanıkların ilk duruşması bugün İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, sanıkların dört avukatının katılımıyla yapıldı.  Gökçe Yılmaz’ın avukatı Bahri Belen, Açık Toplum Vakfı’nın yöneticileri hakkında mahkemenin beraat kararı verdiğini anımsatarak, müvekkilinin de derneğin bir çalışanı olduğunu söyledi ve müvekkili hakkında derhal beraat kararı verilmesini talep etti.

Bir sonraki duruşma 14 Ocak’ta

Diğer avukatlar da müvekkillerinin ifadesinin alınması için istinabe yoluyla alınmasını talep etti. (Bir davanın görülmekte olduğu mahkemeye gönderilmek üzere, başka bir yerde bulunan tanığın ifadesinin, bulunduğu yerdeki mahkemece alınması)

Ancak savcı yargılanan kişiler hakkında çıkarılan yakalama kararının infazının beklenmesini isteyince, istinabe ve derhal beraat taleplerini reddeden mahkeme, bir sonraki duruşmanın 14 Ocak 2021’de yapılmasına hükmetti.

Aynı mahkeme, 18 Şubat’ta ana davada Osman Kavala, Mücella Yapıcı, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Yiğit Aksakoğlu ve Yiğit Ali Ekmekçi’nin tüm suçlardan beraatına karar vermiş, Kavala hakkında da tahliye kararı vermişti. Osman Kavala, cezaevinden çıkarılmadan, daha önce tahliye edildiği bir soruşturmadan tekrar gözaltına alınarak tutuklanmıştı.

Jandarmaya rağmen halk Halilağa madeni için düzenlenen ÇED toplantısını iptal ettirdi

Çanakkale Bayramiç’te yapılmak istenen Halilağa Bakır Madeni‘nin Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreci kapsamında düzenlenen Halkın Katılımı Toplantısı jandarma engeline rağmen vatandaşların tepkisiyle iptal ettirildi.

Proje alanı içerisinde yer alan Hacıbekirler Köyü‘nde yapılacak toplantı için çevre ilçelerden pek çok kişi sabah saatlerinde köye doğru yola çıkmıştı. Cengiz Holding‘in yapmak istediği madene karşı çıkan halk karşısında jandarmayı bulmuştu.

Köy girişinde beş farklı arama noktası

Köye giriş yollarını kapatan ve gelenleri beş farklı arama noktasına yönlendiren jandarma engeline rağmen birçok kişi köye ulaştı. Vatandaşlar daha önce de tepki gösterdikleri için ertelenen projenin tekrar gündeme gelmesine karşı çıktı.

Bayramiç’te yaşayan ve toplantı için Hacıbekirler Köyü’ne giden Gizem Kastamonulu Yeşil Gazete’ye yaptığı açıklamada jandarmanın tekrar tekrar yaptığı GBT kontrolü sebebiyle toplantıya birçok kişinin son anda yetişebildiğini aktardı.

‘Şirket kendi belirlediği kişileri yerleştirmiş’

Toplantı alanına 60 kişi sınırlaması getirildiğini belirten Kastamonulu, “Bizi dışarıya aldılar. Ancak içerideki kişiler de toplantıyı yaptırmama kararı aldıkları için toplantıyı protesto etti” ifadelerini kullandı.

Köyde yaşayanların da projeye karşı olduklarını söyleyen Kastamonulu “Şirket, toplantı alanın ön kısmına kendi belirledikleri kişileri yerleştirmiş. ‘Halk istiyor’ demek diye göstermek için. Ancak çoğu Çan ve çevre ilçelerden gelen kişilerden oluşuyordu çünkü köydekiler kesinlikle istemiyor” dedi.

Jandarmadan biber gazı

Buna rağmen gerçekleşen protesto sonucunda toplantının iptal ettirildiğini anlatan Kastamonulu, toplantının yapılmayacağına dair tutanak tutulurken jandarma ile bir arbede yaşandığını ve jandarmanın biber gazı kullandığını söyledi.

Kastamonulu, halkın buna rağmen jandarmayı uzaklaştırarak tutanak tutma işlemini sona erdirdiğini aktardı.

Halkın tepkisi nedeniyle başlamamıştı

Bölgenin büyük maden projelerinden biri olan “Halilağa Bakır Madeni Projesi” 2019 yılında büyük bir tepkiyle karşılanan Kirazlı Altın Madeni ve onun diğer ayağı olan Ağı Dağı Altın Madeni projelerinin ortasında yer alıyor.

Üç projenin hayata geçmesi, Kazdağları’nda 19 bin futbol sahası (13 bin 500 hektar alan) büyüklüğünde bir maden alanının oluşmasına yol açacak. Projeler; bölgenin su varlıkları, toprağı ve tarımsal üretimi ile birlikte Kazdağları’nda binlerce yıllık bir kültürü de tehdit ediyor.

Kamuoyuna bakır madeni projesi olarak sunulsa da, aynı ruhsat alanı için 2012 yılında “Halilağa Altın Madeni Projesi” ismiyle ÇED süreci yürütülmüş ve ÇED olumlu kararı alınmış; ancak yöre halkının tepkisi nedeniyle, proje bugüne kadar hayata geçememişti.

Hornet’ten sonra Gabile.com’a da engel

LGBTİ+‘lara yönelik tanışma uygulaması olan Hornet’in internet sitesinin ardından şimdi de LGBTİ+’lara yönelik bir diğer arkadaşlık ve tanışma sitesi olan Gabile.com‘a mahkeme kararıyla erişim engeli getirildi.

Kaos GL‘nin haberine göre, Türkiye’nin en eski arkadaşlık sitelerinden gabile.com, Ankara 7’nci Sulh Ceza Hakimliği’nin 10 Eylül’de verdiği kararla sansürlendi.

Siteye girmek isteyenler aşağıdaki uyarıyla karşılaşıyor:

Bu internet sitesi (gabile.com) hakkında Ankara 7’nci Sulh Ceza Hakimliği tarafından verilen 10/09/2020 tarih ve 2020/5858 D. İş sayılı karara istinaden, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu tarafından koruma tedbiri uygulanmaktadır.

2009’da da erişime engellenmişti

Kullanıcıların LGBTİ+ gündemine dair haberler de okuyabildiği, köşe yazılarının ve forum bölümlerinin olduğu site, 2009 yılında da erişime engellenmişti, dönemin site yönetimi  Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) kararıyla sitenin engellenmesine karşı site yönetimi dava açmış ve TİB’in koyduğu idari karar kaldırılmıştı.

Hornet’e erişim de Ankara 8’inci Sulh Ceza Hakimliği’nin 6 Ağustos 2020 tarih ve 2020/5617 sayılı kararına istinaden engellenmişti.

Türkiye’de koronavirüs: Her 53 saniyede bir yeni vaka tespit ediliyor

Koronavirüs’ün dünya çapında yayılma oranlarını gösteren covidspreadingrates.org adlı siteye göre, Türkiye‘de her 53 saniyede bir yeni pozitif vaka ortaya çıkıyor. 

Sitenin yaptığı simülasyonda, her ülke için 8 Eylül 2020 ile 15 Eylül 2020 arasında yeni bildirilen Covid-19 vakalarının ortalama oranı alınmış. Söz konusu ortalamaya göre de ülkeler kırmızı (büyük risk altında) yeşil (son bir haftadır vaka yok) ve beyaz (kabul edilebilir sınırlarda vaka) renklerle kategorilere ayrılıyor. Her ülke için rapor edilen yeni vakaların ‘gerçek’ oranı da 1.000.000 nüfusa göre, normalize ediliyor. 

Buna göre Türkiye dahil, aralarında Arjantin, Ermenistan, Avusturya, Belarus, Belçika, Kanada, Şili, Danimarka, Mısır, Almanya, Fransa, Yunanistan, Hindistan, İran, İsrail, Meksika, Filistin, Pakistan, Portekiz, Rusya, Suudi Arabistan, Güney Amerika, Birleşik Krallık, ABD ve Venuzela‘nın da bulunduğu  73 ülkenin simülasyonu, tehlikeyi gösteren kırmızı renkte. 

Yeşille gösterilenler  daha çok ada ve küçük devletçikler olurken, kabul edilebilir sınırlarda vaka artışının kaydedildiği ülkeler arasında Yeni Zelanda, Afganistan, Botswana, Çin, Kamboçya, Kıbrıs, Estonya, İzlanda, Lüksemburg, Malta, Somali, Güney Sudan, Yemen de. bulunuyor

Salgının artık belirli bir merkezi olmadığını tüm, Türkiye’ye yayıldığını belirten Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, bugün yaptığı açıklamada önümüzdeki haftalarda İstanbul ve İzmir’de de Ankara’da olduğu gibi vakalarda patlama görülebileceğini belirtmişti. Ceyhan, ‘Vakaların azalmadığı görüldüğünde ek bazı önlemler alınmalıydı, oysa tamamen serbest bırakıldı. Şimdi işimiz daha zor’ demişti. 

Son beş yılda üçüncü rekor sıcaklık

ABD merkezli Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi‘ne (UOAD) göre dünya nüfusunun yüzde 90’ının yaşadığı kuzey yarımkürede 2020 sıcaklık rekoru kırıldı.

UOAD’ın ölçümlerine göre Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarındaki sıcaklık ortalaması 20. yüzyıl ortalamasının 1.17 santigrat derece üzerine çıktı.

Küresel ölçekte tarihin en sıcak on ağustos ayı, 1998’den sonra gerçekleşti, bunların beşi ise 2015’ten sonraydı. 2016 ve 2019 yıllarındaki rekor yaz sıcaklıklarının ardından bu yılki yeni rekorla birlikte son beş yılda üçüncü sıcaklık rekoru da kırılmış oldu.

WMO ‘tehlikeli’ uyarısı yapmıştı

Öte yandan Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) de geçtiğimiz günlerde, atmosferdeki sera gazı salınımının koronavirüs salgınına rağmen rekor seviyede olduğu ve küresel sıcaklık artışının gelecek beş yılda 2,7 santigrat derece artışla “tehlikeli” seviyelere ulaşabileceği uyarısında bulunmuştu.

UOAD tarafından yayımlanan yazıda geçen diğer değerlendirmeler şu şekilde:

  • Kuzey Buz Denizi erimeye devam ediyor: Kuzey Buz Denizi’ndeki buzullar, ağustos ayında rekor seviyede küçüldü. Yüzde 29,4 ile 1981-2010 ortalamasının altına düştü.
  • Kıtalar ısınıyor: Kuzey Amerika ve Avrupa bu yıl en  sıcak ağustosu, Güney Amerika ve Avustralya en sıcak dördüncü ağustosu yaşadı.
  • 2020 yılı ciddi ölçüde sıcak bir yıl oldu:  Avrupa, Asya ve Karayipler en sıcak Ocak-Ağustos dönemini yaşadı. Güney Amerika‘daki ortalama sıcaklıksa şimdiye kadarki en yüksek ikinci sıcaklık oldu.

25 Eylül küresel iklim grevine çağrı: İklim adaleti sosyal adalettir

İklim krizine karşı dünyanın dört bir yanında harekete geçen genç iklim aktivistleri 25 Eylül Cuma gerçekleşecek 6’ıncı Küresel İklim Grevi’ne hazırlanıyorlar.

Türkiye’de genç iklim aktivistlerini bir araya getiren Fridays for Future Türkiye (Gelecek için Cumalar), konu ile ilgili yaptığı açıklamada iklim krizinin temelini eşitsizlikler ve adaletsizlikler üzerine kurulu ekonomik sistemimin oluşturduğunu belirterek  bu sebeple 25 Eylül’de “iklim adaleti sosyal adalettir” diyeceklerini vurguladı.

Açıklamada, yaşanmakta olan ırk, dil, din, cinsiyet ve ekonomik fırsat eşitsizliğinin iklim kriziyle daha da derinleştirdiği belirtilerek, 25 Eylül’de tüm duyarlı kamuoyuna gençlere destek daveti yapıldı.

Hepimiz aynı gemide değiliz

“Ya Sıfır Karbon, Ya Sıfır Gelecek” kampanyası altında bir araya gelen sivil toplum kuruluşları ve kitle örgütleri de genç iklim aktivistlerinin 25 Eylül çağrısına destek verdiler.

Sıfır Gelecek’in destek açıklamasında “Başta iklim değişikliği ve pandemi olmak üzere, karşı karşıya olduğumuz krizler toplum içinde dezavantajlı konuma itilen grupları ve bireyleri her geçen gün daha da kırılgan hale getiriyor” dendi.

25 Eylül’de ne olacak?

Pandemi sebebiyle dijital ortamda gerçekleştirilecek etkinliklerin yanı sıra Türkiye’nin farklı noktalarındaki Gelecek İçin Cumalar aktivistleri sosyal mesafeyi gözeterek yaratıcı etkinlikler düzenleyecekler.

Gerçekleşecek etkinlikler Fridays for Future Türkiye ile Sıfır Gelecek’in sosyal medya hesaplarından duyurulacak.

Eski normale dönülmemeli

Sıfır Gelecek kampanyasının, iklim adaleti için talepleri ise şöyle:

  • “Eski normal”e dönülmemeli, krizden çıkış için açıklanan ekonomik iyileştirme paketlerinde fosil yakıtlara ve kirleticilere yapılan teşvikler sonlanmalı. Açıklanan teşviklerde halk sağlığına ve doğal yaşama öncelik verilmeli.
  • Sıfır karbon geleceğe geçiş başlatılmalı, enerji demokrasisini gözeten yeşil politikalar planlanmalı.
  • Türkiye, kömürden çıkış takvimini başlatmalı. Enerji dönüşümü kimseyi geride bırakmayacak şekilde adil olmalı.
  • İklim krizinin etkilerine karşı kırılganlığı azaltıcı planlama yapılmalı ve önlemler alınmalı
  • İstanbul kanalı, kömürlü termik santraller gibi ekolojik kriz ve iklim krizini derinleştirecek projeler durdurulmalı.

HDP: Sinop Çernobil’e dönmesin, nükleer santralden vazgeçin

Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir Milletvekili ve Çevre Komisyonu Üyesi Murat Çepni, Sinop Nükleer Enerji Santrali projesinde, belirsizliklere rağmen kabul edilen ÇED raporunu ve santralin Sinop’a vereceği zararları Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez‘e sordu.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı duyurusunda, santral için Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu kararını “halkın görüşleri ve İnceleme Değerlendirme Komisyonu’nun çalışmaları” doğrultusunda verdiğini iddia etmişti.

Çepni önergesinde, halkın başvurulara rağmen ÇED süreciyle ilgili halkın katılımı toplantısına katılamadığını, durumu protesto edenlere de biber gazı kullanıldığını ve buna rağmen halkın katılımı toplantısının yapılmış sayıldığını hatırlattı.

1 milyon ağaç kesildi, balıkların üreme alanı tehlikede

HDP milletvikili, soru önergesinde Sinop’un doğa ve doğal varlıkları bakımından zengin, çeşitli orman ve bitki örtüsüyle kaplı tarihi ve turistik bir şehir olduğunu belirterek santral için bugüne kadar kesilen ağaç miktarının 1 milyonu bulduğunu söyledi. 

Santralin kurulması planlanan yerin, balıkların üreme alanı olduğunu belirten Çepni, şunları söyledi:

“Nükleer santral için kurulacak olan soğutma suyu sistemi gerek denizden çekilirken deniz suyu canlı barındırmaması için kimyasal uygulamalara maruz bırakılması gerekse reaktörler soğutulup denize deşarj edileceği için deniz sıcaklığının artması gibi nedenlerle deniz yaşamını olumsuz etkileyecek balık türlerinin azalmasına da neden olacaktır. Ayrıca ÇED olumlu raporunda da açıklandığı gibi 66 Milyon ton hafriyat oluşacaktır, inşaatın başlaması dahi Akkuyu‘daki gibi ekosistemsel bir bozulmaya neden olacaktır.”

Deprem ve heyelan riskine de dikkat çeken Çepni şu bilgileri paylaştı: 

“Deprem tehlikesine ek olarak Sinop’ta heyelan tehlikesinin bulunduğu geçmişte hazırlanan ÇED taslaklarında misal Semra Kutluay raporlarında görülmüştür. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca 15 Ocak 2019’da askıya çıkartılan Sinop İnceburun Yarımadasını ilgilendiren 1/100.000 çevre düzeni planındaki plan notunda da İnceburun Yarımadasında Nükleer Atık Depolama Tesisi tespit dilmiştir.  

Depolama alanında meydana gelecek bir olumsuzlukta ekosistem tahrip olup, radyoaktif atıklar yüzlerce yıl Sinop ve çevresine zarar verecektir. Sinop’un Fukuşima ya da Çernobil’e dönmemesi için projeden vazgeçilmelidir.”

‘Halktan yana politikalar üretmeyi düşünüyor musunuz?’  

HDP Milletvekili Çepni Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’e şu soruları yöneltti:

  • Nükleer santrallerle enerji üretimi, bütün dünyada güvenliği tartışmalı bir konudur. Türkiye’nin Nükleer Güç Santraline enerji üretimi için ihtiyacı var mıdır? Mersin Akkuyuda’da inşası devam eden Nükleer Santral de göz önüne alınırsa Türkiye’nin en yeşil alanlarından olan ve doğa cenneti olarak kabul edilen Sinop’ta Nükleer Güç Santrali kurmakta neden ısrar edilmektedir? 
  • Kurulacak Nükleer Güç Santralin Elektrik Üretim Anonim Şirketi (EÜAŞ) tarafından kurulmuş olan EUAS International ICC tarafından hayata geçirilmiştir. Japon Mitsubishi Heavy Industries firması ile iş birliği devam etmekte midir?  Projenin inşası ve işletmesi için hangi Uluslararası ya da yerli firmalarla ortaklık yapılacaktır? Eğer iş birliği yapılacak firmalar ve proje süreci belli değilse ÇED raporunun kabul edilmesinin gerekçesi nedir? 
  • Japonya ile Türkiye Hükümetleri arasında yapılan anlaşma gereğince reaktrölerin inşaatı için görevlendirilen Mitsubishi şirketi projeden çekildikten sonra kurulmasına karar verilen Fransız Flamanville 3 tipindeki reaktörün inşaat sürecini hangi yabancı şirket üstlenecektir? Türkiye IC EUAŞ yalnızca ÇED’in yapılması için kullanılan bir isimdir, nükleer santral kurulması atık yönetimi gibi konularda teknik donanım, altyapı ve bilgiye haiz değildir.

  • ÇED duyurusunda Sinop halkının olumlu görüşü alındığı iddia edilmektedir.  Santralin kurulması ve işletilmesi aşamasında büyük mağduriyetler yaşayacak Sinop halkından kimlerin görüşü alınmıştır?  Hangi sivil toplum kuruluşları ile iş birliği yapılmıştır? 6 Şubat 2018 tarihinde yapılan ÇED toplantısına Nükleer Karşıtı Platformu üyelerinin alınmamasının ve halka karşı kolluk güçlerinin kullanılmasının gerekçesi nedir?  
  • Santralin Kabul edilen nihai ÇED raporunda proje bedeli 20 milyar ABD Doları olarak belirtilmiştir? Proje, daha önce öngörülen maliyetindeki artışlar nedeniyle durdurulmuştu. Projenin finansmanı nasıl sağlanacaktır? Bugüne kadar ne kadar harcama yapılmıştır? Öngörülen harcama miktarı için Dolardaki dalgalanmalar ve içinde bulunduğumuz ekonomik darboğaz dikkate alınmış mıdır?  
  • Santralin gündeme getirdiği en önemli sorun radyoaktif atıkların depolanması ve bertaraf edilmesidir. Santralin kurulacağı Sinop İnceburun yarımadasında radyoaktif depolama ve bertaraf tesisinin de kurulacağı iddiaları doğru mudur? ÇED olumlu raporunda bu faaliyetlerin Ön Güvenlik Analizi Raporu (ÖGAR) tarafından düzenleneceği ifade edilmiştir, ÇED olumlu raporu verilmeden önce düzenlenmesi gerekmez miydi, bu şekilde varsayımsal bir çalışma yapılmış olmuyor mu?  Aynı şekilde radyoaktif atıklar ne şekilde depolanıp ne şekilde bertaraf edilecektir? Bu hizmet için ihale yapılmış mıdır? 
  • İzmir/Gaziemir’de nükleer atıklarla ilgili olarak hiçbir önlem alınmazken Nükleer Düzenleme Kurumu (NDK) Sinop’taki nükleer atıkları sorunsuz depolayabileceğini nasıl iddia edebilmektedir? 
  • Santralde yakıt olarak uranyum dioksit (235UO2) kullanılacak olup, Proje’nin ilerleyen aşamalarında yapılacak uzun dönemli anlaşmalar ile Avustralya, Kuzey Amerika, Kazakistan, Rusya, Güney Afrika, Nijer ve Namibya gibi tedarikçi ülkelerden temin edileceği belirtilmektedir. Bu dışa bağımlılık değil midir? Santralin amacının enerjide dışa bağımlıktan kurtulmak olarak açıklanması ile yapılacak bu ticaret çelişmemekte midir? 
  • Santralın en az altı yıl süreceği öngörülen inşaat süresince yaklaşık 66 milyon ton hafriyat çıkacağı tahmin edilmektedir. Bu hafriyat, doğaya, çevreye ve insan sağlığına zarar vermeden ne şekilde bertaraf edilecektir?
  • Santralin işletilmesi aşamasında ortaya çıkacak katı atıklar çevreye ve insan sağlığına zarar vermeden ne şekilde nerede bertaraf edilecektir? Bu konuda Belediye ile iş birliği yapılacak mıdır?  

  • Santralin işletilmesi aşamasında gerekli olacak soğutma suyu, Karadeniz’den çekilecek ve yine tekrar Karadeniz’e deşarj edilecektir. Evsel ve endüstriyel nitelikli atık sular da derin deniz deşarjı ile Karadeniz’e verilecektir. Bu işlemlerin Karadeniz’in ekosistemine vereceği zarar araştırılmış mıdır? Bu konuda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile iş birliği yapılacak mıdır?  Karadeniz’i kirletmesi Sinop için önemli olan turizme, tarıma ve balıkçılığa de zarar verecektir. Sinop halkının uğrayacağı zararı tazmin etmek için ne gibi çalışmalar yapılmaktadır?
  • İşletme Döneminde çevre halkın ve çalışanların radyasyona maruz kalmamaları için ne gibi önlemler alınacaktır? Halkı radyasyondan korumak için hangi kurum ve kuruluşlarla iş birliği yapılmaktadır?   
  • Nükleer santralin geri dönüşü olmayan tehlikelerinin yanında, inşaat faaliyetleri esnasında ortaya çıkacak sera gazları, toz, gürültü, titreşim ve tüm kirletici unsurlar, iş kazaları, trafik kazaları vs. nedeniyle Sinop kent merkezi ve 30 km çaplı alanda bulunan tüm karasal ve sucul yaşam alanları ve içerisindeki canlılar, tarihi ve kültürel varlıklar nasıl korunacaktır? 
  • Proje için 2018’de 650 binden fazla bugüne dek toplam 1 milyona ulaşan sayıda ağaç kesildiği basında yer almıştır. Bu ağaçların endüstriyel kesim amaçlı olduğu söylenegelmiştir ancak Sinop halkı endüstriyel kesimi bilmektedir. Bu ağaçların hiç büyümeyecek şekilde köklendiği ifade edilmektedir.  Bugüne kadar toplam kaç ağaç kesilmiştir? “Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşam Ortamlarının Korunması Sözleşmesi”ne göre; oldukça önemli ve korunması gereken biyolojik çeşitliliğe, bitki örtüsüne ve ağaç türlerine sahip olan İnceburun Yarımadası ormanının yok edilmesinin imza atılan uluslararası sözleşmeye aykırı olduğunu düşünmüyor musunuz? Doğal ortamın, Ağaçların, yaban hayatın ve biyolojik çeşitliliğin, Nükleer Güç Santralinin olası zararlarından korunması için ne gibi önlemler alınacaktır? 

  • Sinop nükleer enerji santralinde dört adet nükleer güç ünitesi kurulacağı her bir reaktörün kullanım ömrü işletmeye alınmalarından itibaren 60 yıl olduğu belirtilmiştir. Bu sürenin santralin inşaat aşamasında ve işletme aşamasında binlerce yılda oluşan doğal hayata, ormanlara ve biyolojik çeşitliliğe verdiği zarara değdiğini düşünüyor musunuz? 
  • Nükleer Santrallerden çıkan radyoaktif atıkların; rüzgar ve yağmur gibi doğal etkenlerle denizlere, göllere ve toprağa karıştığı bilinen bilimsel bir gerçektir. Sinop’ta yapılacak nükleer güç santralinin, halkın sağlığı üzerinde öldürücü ve kanser yapıcı etkilerinin engellenmesi için ne gibi önlemler alınacaktır? Hükümetiniz önlemler için ne gibi çalışmalar yapmaktadır?
  • Nükleer güç santralinin bölge halkının toplumsal yaşamına etkilerini değerlendirecek bir çalışma yapılmış mıdır? 
  • Çernobil Nükleer Güç Reaktörü’nde 26 Nisan 1986 günü meydana gelen patlama ve yıllarca süren sızıntı sonucunda sadece insanlar değil doğal hayat da binlerce yılda telafi edilemez şekilde zarar görmüştür. Sinop’ta olası nükleer kazada yaşamını yitirecek binlerce insanın yanında böylesi doğal felaketlerin de yaşanmaması için ne gibi önlemler alınacaktır? Halktan yana politikalar üreterek Sinop İnceburun Yarımadasına yapılması düşünülen nükleer güç santrali projesinden vazgeçmeyi düşünmüyor musunuz?

Prof: Mehmet Ceyhan: Salgın tüm Türkiye’ye yayıldı, İstanbul ve İzmir’e dikkat!

Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, Covid-19 salgınının başlangıçta İstanbul merkezli olduğunu, ancak şimdi tüm Türkiye’ye yayıldığını belirterek, “Şimdi işimiz çok daha zor” dedi.

Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Ceyhan’ın Anadolu Ajansı‘na yaptığı açıklamadan satırbaşları şöyle:

  • İkinci dalga denilmesi için tüm dünyada vakaların sıfırlanması, ülkelerin tedbirleri kaldırması ve salgının bir süre sonra yeniden başlaması gerekiyor. Oysa, şimdi birçok ülke birinci dalganın içinde ikinci bir artış dönemini yaşıyor. Virüsün ilk başlarındaki durumu ile kıyaslama yapıldığında dünya şu anda daha kötü durumda.

Halkın yüzde yüzü dışarıda

  • Başlarda tek merkezli İstanbul ağırlıklı bir salgın vardı, vakaların yüzde 60’ı İstanbul’daydı. Onu izleyen Ankara, Konya, İzmir, Bursa, Kocaeli, Sakarya olmak üzere altı büyük il vardı. Diğer yerlerde bir ki vaka ya var ya yoktu. Mücadele daha kolaydı, yasaklar vardı, şimdi işimiz daha zor.
  • Halkın yüzde yüzü artık dışarıda. Salgın artık tek merkezli değil, tüm Türkiye’ye yayılmış durumda. İstanbul ile uğraşılan şekilde tüm şehirlerle uğraşmak zorundayız.
  • Test politikamızı değiştirmeliyiz. Henüz daha test sayımız yeterli değil, çünkü nüfus başına test sayısı olarak dünyada 67. Sıradayız.”

Prof. Dr. Ceyhan, şu an en çok yeni vaka görülen ilin Ankara olduğuna işaret ederek, “Eğer, kontrolsüz bir şekilde şehirler arası seyahat devam ederse göreceğiz ki birkaç hafta sonra İstanbul da İzmir de aynen Ankara’nın yaşadığı bu ikinci artışı yaşayacak. Şu anda sorunun az gibi göründüğü bütün iller bunu yaşayacak” uyarısında bulundu.

‘Salgının mevsimi olmaz’

11 Nisan’da beş binli rakamlarla bir pik görüldükten sonra alınan sokağa çıkma yasağı ve iş yerlerinin kapatılması gibi tedbirlerle halkın sadece yüzde 10’unun dışarıya çıktığı bir dönemle vaka sayıları hızla azaldığına dikkat çeken Ceyhan, “11 Mayıs’ta binli vakaları gördük, o tarihten sonra azalma sağlayamadık, üç ay boyunca hep 1000 civarında seyredildi.” dedi. 

Prof. Mehmet Ceyhan şöyle konuştu: 

“Bu, diğer ülkelerde de oldu. Örneğin Avrupa ülkeleri de 100-300 gibi rakamlara indikten sonra bir türlü sıfırlayamadı. Bunda bilim insanlarının yanlış öngörülerinin çok büyük etkisi oldu. Bu virüsün bir kış virüsü olduğu, yazın, mayıs sonu gibi salgının biteceği gibi ifadeler dile gelince devletler de bu öngörülere güvenerek, haziran ayının başında tedbirleri beklenenden hızlı bir şekilde kademesiz bir şekilde kaldırdı. Burada tabii ekonomik zorlamaların da etkisi oldu. Çünkü, ekonomiler dayanamamaya başlamıştı ve öngörülerin rahatlığıyla bu kararları aldılar.”

Salgının mevsimi olmayacağına ilişkin çok fazla açıklama yapıldığını hatırlatan Prof. Dr. Ceyhan, “Virüs çoğu zaman solunum yoluyla bulaşıyor. Bir saniyeden daha kısa süre içinde virüs, bir kişiden diğer bir kişinin ağzından burnundan giriş yapıyor. Bu kadar kısa süre içinde virüsün sıcaktan etkilenmesi söz konusu değil. O yüzden bu öngörü doğru çıkmadı” diye konuştu.

‘Ek önlemler alınmalıydı, yapılmadı’

“Vakaları yakalar ve temaslılarına izolasyon uygularsak, bu işin biteceği yönünde de bir öngörü vardı. Bunun da yanlış olduğu anlaşıldı”diyen bilim insanı, “Dünyanın her yerinde yapılan çalışmalarda görüldü ki virüsü alanların yüzde 90’ı herhangi bir belirti göstermediği için test yapılmadı ve tanı almadılar. Bunun üzerine ülkeler şimdi yeni yeni bu tip vakaları bulabilmek için test politikaları geliştiriyor” ifadelerini kullandı. 

Vakaların azalmadığı görüldüğünde ek bazı önlemlerin alınması gerektiğini vurgulayan Ceyhan, “Bunlar, mesailerin kademelendirilmesi, toplu taşıma araçlarında kalabalığın azaltılabilmesi, toplanmalara sayı sınırı konulması, şehirlerarası dolaşımın kontrol altına alınması gerekirdi. Oysa birdenbire tamamen serbest bırakıldı” dedi.

Ceyhan, “Türkiye, günde 1000-1500 vaka hızıyla giderse toplumsal bağışıklık, 11 senede ancak gelişebilir. Eğer bir mutasyon olmazsa ya da tüm toplumu aşılama gibi bir imkan doğmazsa birkaç defa bu artışları yaşayacağız” dedi; halkı tedbirlere uymaya davet etti.  

Midilli’den 500 sığınmacı Almanya tarafından kabul edilecek

Almanya Başbakanı Angela Merkel ve İçişleri Bakanı Horst Seehofer, Almanya‘nın Midilli Adası‘ndan bin 500 sığınmacı daha alınmasında uzlaştı. DW Türkçe‘nin Alman Haber Ajansı’na (DPA) dayandırdığı habere göre ülkeye alınacak olan sığınmacılar Yunanistan‘da koruma statüsü onaylanmış aile ve çocuklardan oluşacak.

Kararın Yunan hükümeti yetkilileriyle de istişare edildiği belirtildi.

Almanya İçişleri Bakanlığı, hangi sığınmacıların acil korumaya ihtiyaç duyduğunu saptamak için bir heyetin Midilli’ye gönderileceğini açıkladı. Bakanlıktan yapılan açıklamada, hedefin kontrolsüz etkilerin oluşmasının engellenmesi için seçim yaparken “objektif kriterlerin” kullanılması olduğunu açıkladı.

Önce koronavirüs sonra yangın

Midilli Adası’ndaki, yaklaşık 12 bin 500 sığınmacının kaldığı Moria kampında yangın çıkmış, kamptan kaçan binlerce sığınmacı sokakta kalmıştı. Bunun üzerine aralarında Almanya’nın da olduğu on Avrupa ülkesi 400 reşit olmayan sığınmacıyı kabul etme taahhüdünde bulunmuştu.

Kamp yangından bir hafta önce de koronavirüs vakalarının tespit edilmesi dolayısıyla karantina altına alınmıştı.

Moria kampı, kapasitenin dört katından fazla nüfusu barındırması nedeniyle sık sık eleştiriliyordu.

Trump küle dönen Kaliforniya’da: İklim değişikliği yok, bilim bilmiyor

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump, haftalardır dev yangınlarla boğuşan Kaliforniya‘ya yaptığı ziyarette iklim değişikliğiyle ilgili endişeleri reddetti ve kendisini karşılayanlara “havaların soğumaya başlayacağını” söyledi.

İklim krizinin olmadığını, yangınlarla iklim değişikliğinin ilgisi olmadığını savunan ABD Başkanı, eyaletteki felaketle ilgili  “kötü orman yönetimini” sorumlu tuttu.

Temasları sırasında Kalifornia Valisi Gavin Newsom ve diğer yetkililerle görüşen Trump’a toplantı sırasında Doğal Kaynaklar Kurumu yetkilisi Wade Crowfoot  “İklim değişikliğini ve bunun ormanlar için ne anlama geldiğini görme” çağrısı geldi. Crowfoot, “Eğer bilimi yok sayarsak ve kafamızı kuma gömersek, Kalifornialıları korumak konusunda başarılı olamayız” dedi. Trump’ın buna yanıtı ise  “Havalar soğumaya başlayacak, sadece izleyin … Bilimin gerçekten bildiğini sanmıyorum” şeklinde oldu. 

Donald Trump, son yıllarda Avustralya ve Amazon yağmur ormanlarında çıkan büyük orman yangınlarını da yangınlarla yeterli mücadele edilmemesine bağladı.  

Kalifornia, Oregon ve Washington eyaletindeki yangınlar, ağustos başından bu yana neredeyse 2 milyon hektar (5 milyon dönüm) araziyi yok etti. Yangınlarda en az 36 kişi ve sayısız hayvan can verdi. 

Biden: Trump iklim kundakçısı

Kasımda yapılacak seçimlerde Demokrat başkan adayı olan Joe Biden, dünkü konuşmasında Trump’ı “iklim kundakçısı” olarak nitelendirmişti. Delaware‘de konuşan Biden, rakibinin Beyaz Saray‘da geçireceği bir dört yıl daha olması durumunda “Amerika’nın daha çok alev alacağını” söylemişti. 

Trump daha önce de  iklim değişikliğini “efsanevi”, “yok” veya “pahalı bir aldatmaca” olarak nitelendirmiş; – ancak bunu “ciddi bir konu” olarak da tanımlamıştı. ABD Başkanı, ülkesini küresel ısınmayı 1.5 derecenin altında tutmayı hedefleyen Paris İklim Anlaşması’ndan da çıkarmıştı.