Ana Sayfa Blog Sayfa 1900

Şehir içi ulaşım ve konaklama tesislerinde HES kodu zorunluluğu getirildi

İçişleri Bakanlığı 81 İl Valiliğine “Şehir içi toplu ulaşımda HES kodu sorgulama” ve “Konaklama tesislerinde HES kodu zorunluluğu”na ilişkin iki ayrı genelge gönderdi

“Şehir içi toplu ulaşımda HES kodu sorgulama” genelgesi kapsamında, şehir içi toplu ulaşım araçlarında kişiye özel elektronik/akıllı seyahat kart sistemleri, Sağlık Bakanlığı’nın Hayat Eve Sığar (HES) uygulamasına entegre olacak.

Entegrasyon ile Covid­ 19 tanılı ya da temaslısı olanların varsa kişiselleştirilmiş seyahat kartları, izolasyon süresi boyunca otomatik olarak askıya alınacak. Covid­ 19 tanılı ya da temaslısı olan ve izolasyonda olması gerektiği halde toplu ulaşım aracı kullananlar hakkında suç duyurusunda bulunulacak.

Konaklama tesislerinde de zorunlu

“Konaklama tesislerinde HES kodu zorunluluğu” genelgesi kapsamında da bugünden itibaren kamu ve özel tüm konaklama tesislerine kabullerde HES kodu zorunluluğu getirildi.

HES kodu sorgulaması, müşterilerin konaklama tesisine kabulü sırasında yapılacak ve sorgulama sonucunda herhangi bir risk bulunmayan (tanılı ya da temaslı olmayan) kişilerin tesise kabul işlemleri gerçekleştirilecek.

Sorgulamalarda Covid-19 tanısı konulan ya da temaslısı olduğu anlaşılan müşteriler, “Güvenli Turizm Sertifikası” uygulaması gereği oluşturulan “misafir izolasyon odalarına” yerleştirilecek. HES kodu sorgulaması yapılmaksızın veya sorgulama sonucuna göre kabul edilmemesi gereken müşterilerinin konaklamasına izin veren tesisler 10 gün süre ile faaliyetten men edilecek. 

Eskişehir’de 18 kızıl geyiği avlama ihalesi iptal edildi

Tarım ve Orman Bakanlığı 5. Bölge Müdürlüğü Eskişehir Şube Müdürlüğü’nün 18 kızıl geyiğin vurulması için açtığı ve 17 Temmuz’da Eskişehir 1. İdare Mahkemesi’nin yürütmeyi durdurma kararı verdiği av ihalesi iptal edildi. 

İhale, kentin altı farklı bölgesinde toplamda 18 geyiğin ölümüne neden olacaktı. İhale için 513 bin lira da muhammen bedeli çizilmişti.

Gerekçe, kızıl geyik popülasyonunun devamı

Eskişehir 1. İdare Mahkemesi’nde görülen davada, son kararını veren mahkeme heyeti şu ifadeleri kullandı:

“Birden fazla avlak için müşterek ihaleye çıkılmasının kararlaştırıldığı ancak hangi avlakta kaç tane kotanın avlattırılacağı yönünde bir açıklama yer almaması, ihale şartnamesinde açıklık ilkesi yönüyle uyarlık bulunmaması, Eskişehir ili sınırları içinde farklı devlet avlaklarında bulunan kızıl geyik popülasyonunun özellikleri ile popülasyonun devamı için avlattırılmasının gerekliliğine yönelik yeterli düzeyde somut ve teknik veri bulunmaksızın işlem tesisi cihetine gidildiği, av turizminin kızıl geyik faunasının korunmasına olumlu ve olumsuz etkilerinin somut şekilde ortaya konulmadığını…”

Mahkeme, itiraz yolu açık olmak üzere kızıl geyik popülasyonunun devamı için ihalenin iptaline karar verdi.

Ne olmuştu? 

Tarım ve Orman Bakanlığı 5. Bölge Müdürlüğü, Sivrihisar, Mihalıççık Alpu ve Beylikova ilçeleri ile Odunpazarı’na bağlı Kalabak Köyünde yapılacak olan kızıl geyik acente kotalarının artırılmasına ilişkin 20 Temmuz’da ihale yapılacağını duyurmuş; Eskişehir Hayvanları Koruma Derneği Başkanı Avukat Gülçin Yapıcı, sosyal medyada yoğun tepki toplayan ihale kararına itiraz etmişti.  

Kongo’da 51 kadın DSÖ çalışanlarını cinsel saldırıyla suçladı

 Demokratik Kongo Cumhuriyeti‘nde 51 kadın,ülkede 2018-2020 yıllarında yaşanan Ebola krizi sırasında, Dünya Sağlık Örgütü bünyesinde görev alan ve çoğunlukla uluslararası çalışan olduklarını söyleyen erkekler tarafından cinsel istismara uğradıklarını bildirdi.
 
Kadınların çoğu, çok sayıda erkeğin kendilerini para karşılığında cinsel ilişkiye zorladığını dile getirdi. Sağlıkçılara destek için kısa vadeli sözleşmelerle işe alınan kadınlar, zorlamaları reddettiklerinde ise sözleşmelerinin feshedildiğini ya da işlerini sonlandırmakla tehdit edildiklerini söyledi.

Guterres’den ‘tam soruşturma’ çağrısı

Guardian, kadınlardan birinin psikolojik yardım arayan bir Ebola hastası olduğunu yazdı. 

Doğudaki Beni kentindeki kadınlara ait birçok ifadenin sayısı ve benzerliği, uygulamanın yaygın olduğunu ve üç örgütün ortaya çıkarılan suçlamaları soruşturma sözü verdiğini gösteriyor. BM Genel Sekreteri António Guterres de iddiaların “tam olarak soruşturulması” çağrısında bulundu.

Listede başka STK’ler de var

New Humanitarian ve Thomson Reuters Vakfı tarafından yürütülen ve bir yıl süren soruşturmada ayrıca, Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Sınır Tanımayan Doktorlar (Medecins Sans Frontieres), OXFAM, Uluslararası Göç Örgütü (IOM) ve Kongo Sağlık Bakanlığı yetkilileri tarafından yapılan suistimaller de tespit edildi.

Soruşturmada yaklaşık 30 kadın, DSÖ’de görev yaptığını söyleyen erkeklerin cinsel istismarda bulunduğunu söyledi. Sekiz kadın ise, Demokratik Kongo Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı’nda çalışan erkekler tarafından suistimal edildiklerini aktardı. Reuters‘ın aktardığına göre, cinsel saldırıda bulunan erkeklerin çoğunun prezervatif kullanmadığı ve en az iki kadının cinsel saldırı sonucu hamile kaldığı kaydedildi.

Salgının etkisinin bir hayli yıkıcı olduğu Beni kentinde görev yapan ulusal görev gücüne geçen yıl sunulan raporda, ‘hastalıkla ilgili hizmetler’ ve aşı karşılığında Kongolu kadınlardan ‘cinsel taleplerde’ bulunulduğu aktarılmıştı. 

Gözaltındaki Ayhan Bilgen, Kars Belediye Eş Başkanlığı’ndan istifa etti

“Kobani soruşturması” kapsamında 25 Eylül’de gözaltına alınan Kars Belediyesi Eş Başkanı Ayhan Bilgen, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla istifasını açıkladı.

Bilgen’in paylaşımı şöyle:

“Ben demokrasicilik oynanacak yaşı geçtim. Türkiye’nin koşulları da oyun oynanacak bir ortama sahip değil. Keyfi gözaltılarla bir şehrin iradesi ile oynanmasına izin vermem. İster tutuklayın, ister serbest bırakın, gözaltı sürem bitene kadar kayyım atanmamış olursa Belediye Başkanlığı görevimden istifa edeceğim. Kars, kendisini yönetecek liyakattadır. 1,5 yıldır oy birliği ile karar alma olgunluğu gösteren bir mecliste 5 parti uzlaşarak yeni bir yönetim oluşturabilir.

Herkes seçimlerde şehri yönetmeye talip olduğuna göre şimdi kimse sorumluluktan kaçmamalıdır. Bu bir mevzinin terkedilmesi değil, seçim kampanyasında söylediğimiz gibi ortak yönetimle demokrasi sınavının verilmesidir. Tutuklanırsam 3. kitabımı yazmak, tutuklanmazsam kooperatif çalışmalarına katkı sunmak, Belediye Başkanlığından daha az önemli değildir. Bu süreçte bize oy veren vermeyen tüm hemşerilerime, başta saha personeli olmak üzere tüm çalışma arkadaşlarıma TEŞEKKÜR ederim. Kars’ta bir kadın Belediye Başkanı ile yola devam edilirse, sadece siyasal değil, toplumsal bir eşik aşılmış olur. Hiçbir şey eskisi gibi OLMAMALI!”

Ne olmuştu?

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı‘nın 6-8 Ekim 2014 Kobani olaylarına ilişkin yürüttüğü soruşturma kapsamında 26 Eylül Cuma günü yedi  ilde HDP’nin eski MYK üyesi 24 kişi hakkında gözaltı kararı verilmişti..

Savcılığın kararının ardından, Ayhan Bilgen, Alp Altınörs, Nazmi Gür, Altan Tan, Ayla Akat Aka, Emine Ayna, Sırrı Süreyya Önder, Bircan Yorulmaz, Gülfer Akkaya, Berfin Özgü Köse, Dilek Yağlı, Can Memiş, Günay Kubilay, Bülent Barmaksız, Zeki Çelik, Pervin Oduncu, İsmail Şengün, Ali Ürküt, Cihan Erdal, Emine Beyza Üstün gözaltına alındı.

Savcılığın istemi üzerine gözaltı süresi dört gün uzatıldı. HDP’liler halen geri götürüldükleri Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde bulunuyor.  

 

‘Kentlerde kirliliğin yüzde 15’i ulaşımdan kaynaklanıyor’

Günümüzde hava kalitesinin korunması, insan sağlığı ile ilişkili en önemli çevre konularının başında geliyor. Dünyada her 10 kişiden 9’u kirli hava soluyor ve yılda 8 milyon insan hava kirliliğinin sebep olduğu hastalıklardan etkileniyor.

Ulaşım kaynaklı emisyon kirliliği ise, hava kalitesini olumsuz etkileyen en önemli faktörlerin başında geliyor.Bu nedenle her yıl Eylül ayında gerçekleştirilen Avrupa Hareketlilik Haftası’nın bu yılki konusu da “Herkes İçin Sıfır Emisyon” olarak belirlendi.

Şehirleri ve belediyeleri sürdürülebilir ulaşım tedbirleri almaya teşvik eden hafta boyunca, belediyelerin ulaşım planlamasının ve toplu ulaşım sisteminin geliştirilmesi, bisiklet ve yaya yollarının artırılmasının yanı sıra, vatandaşların bireysel araçlar yerine alternatif ulaşım metotlarıyla seyahat etmesini teşvik etmek için farkındalık çalışmaları yapıldı.

Motorlu taşıt sayısı 23 milyonu aştı

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2002 yılında 8,6 milyon olan taşıt sayısı 2020 yılının Temmuz itibarıyla 23 milyonu aştı. Son yıllarda motorlu taşıt sayısında yaşanan bu artış, şehirlerdeki ulaşımdan kaynaklı kirlilik oranlarını da yükseltti.

Motorlu araçlar yaşlandıkça tükettikleri yakıt miktarı ve kirletici emisyonu da aynı ölçüde artıyor. Türkiye’de 0-5 yaş arasındaki taşıtların toplam içindeki oranı yüzde 33,4 iken, 6-10 yaş arası taşıtların oranı yüzde 21,7, 10 yaş üzeri taşıtların oranı ise yüzde 44,9’u buluyor.

İyi örnekler masaya yatırıldı

Avrupa Hareketlilik Haftası kapsamında gerçekleştirilen çalışmalardan biri de T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yürütülen Şehirlerde Hava Kalitesinin İyileştirilmesi ve Kamuoyu Farkındalığının Artırılması Projesi’nin (CityAir), Türkiye Belediyeler Birliği ile ortaklaşa düzenlediği “Herkes İçin Sıfır Emisyon Özel Oturumu” oldu.

Oturuma katılan belediye temsilcileri, ulaşımdan kaynaklı hava kirliliğinin ortadan kaldırılması için oluşturulacak eylem planlarını ve farklı belediyelerin uyguladığı iyi örnekleri masaya yatırdı.

Kara: Yerel ve merkez birlikte hareket etmeli

Oturumda konuşan Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Sektör Yöneticisi Göktuğ Kara; bu yıl Avrupa Hareketlilik haftası için Türkiye’den 551 belediyenin kayıt yaptırdığını belirterek; “Pandemideki üç aylık eve kapanma döneminde trafiğe çıkan araç sayısındaki azalmanın hava kalitesine yaptığı olumlu katkıyı bizzat deneyimledik. Bunun üzerinde Avrupa Hareketlilik Haftası etkinliklerine katılmak için 551 belediyemizin kayıt yaptırması konunun ne kadar sahiplenildiğinin en iyi göstergesi oldu” dedi.

Halihazırda sera gazı salımının yüzde 25’inin ulaşım kaynaklı olduğunu ve bunun da yüzde 70’inin şehirlerde gerçekleştiğini belirten Kara şu ifadelere yer verdi:

Mevcut konjonktürde artan hareketlilik ihtiyacı, kentlerdeki ulaşım kaynaklı salımı artıracaktır.  Asıl zorluk 2050 yılında bu oranı aşağıya nasıl çekebileceğimizdir. Bu yüzden kısa mesafelerde yürüme ve bisikleti tercih edebilecek çözümler öneriliyor olmalı.

Sıfır emisyonlu hareketlilik için gerekli altyapı ve ulaşım türleri arasındaki entegrasyon tamamlanmalı. Akıllı ulaşım sistemlerine de önemli bir rol düşecek. Bunun için de yerel otoriteler ile merkezi yönetimlerin bir araya gelip yeni ihtiyaçlara cevap verecek sürdürülebilir hareketlilik planlarını standart olarak ortaya koyması gerekiyor.

Bayer: En önemli ayağı toplumsal farkındalık

T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Avrupa Birliği Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü Mali Yardımlar Daire Başkanı Dr. İsmail Raci Bayer ise; AB Katılım Öncesi Mali Yardım Fonları (IPA) ile 335 milyon Euro bütçeli “Çevre ve İklim Eylemi Sektör Operasyonel Programı”nı yürüttüklerini belirtti.

Bayer, “Bu çerçevede ülkemize tahsis edilen 335 milyon Avro’nun yaklaşık yarısı, şu ana kadar imzalanan 41 adet proje ile sözleşmeye bağlandı. CityAir’in de bu kapsamda hayata geçirilen bir proje. CityAir’in en önemli farkı toplumsal farkındalık ayağının da olması. Bu farkındalığı oluşturabilirsek her vatandaşımız hava kalitesinin iyileştirilmesi için bireysel olarak katkıda bulunabilir” dedi.

Özyürek: Şehirlerde kirliliğin yüzde 15’i ulaşım kaynaklı

CityAir projesi kapsamında yapılan çalışmaları özetleyen T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Hava Yönetimi Daire Başkanı Nazan Özyürek, öncelikli hedeflerinin hava kirliliğinin oluşumuna sebep olan bütün kaynakların tespit edilmesi olduğunu söyledi. Özyürek; şöyle devam etti:

Sanayi ve evsel ısınmanın yanı sıra ulaşım da en önemli kirleticiler arasında yer alıyor. Kentlerde kirliliğin yüzde 15’i karayolu taşıtlarından kaynaklanıyor. Çünkü bizim şehirlerimiz araç öncelikli şehirler. Şehirlerimizi bisiklet, scooter ve yürüyüş gibi alternatif ulaşım araçlarına uygun hale getirmek için bir dizi çalışma yapıyoruz. Hedefimiz yıl sonuna kadar yasal düzenlemeleri tamamlayarak 6835 kilometre bisiklet rotası oluşturmak ve dört ayrı güzergahta kullanıcıların hizmetine sunmaktır.

Sivrikaya: Bisikleti hobi değil ulaşım aracı olmalı

Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) Dış İlişkiler Müdürü Nilüfer Sivrikaya, bisikleti bir hobi olmaktan çıkarıp ulaşım aracı haline getirmek gerektiğini vurguladı. Sivrikaya, “TTB olarak belediyelerimizi teşvik etmek amacıyla yaptığımız çalışmalar meyvesini veriyor. 2018 yılında Avrupa Hareketlilik Haftası için 20 civarında belediyemiz başvuru yapmışken bu yıl 551 belediyemiz başvuru yaptı. Etkinliklere en yüksek başvuru 600’ün üzerinde belediye ile İspanya’dan yapıldı. Ancak oranladığımızda İspanya’da 8 binin üzerinde belediye varken Türkiye’de 1389 belediye var. Oranladığımızda en yüksek başvuru oranının Türkiye olduğunu sevinerek görüyoruz. Bu da konuyu ne kadar sahiplendiğimizi gösteriyor” dedi.

CityAir projesi hakkında

Türkiye Cumhuriyeti ve Avrupa Birliği tarafından finanse edilen Şehirlerde Hava Kalitesinin İyileştirilmesi ve Kamuoyu Farkındalığının Artırılması (CityAir) Projesi Türkiye’de 81 ilin Temiz Hava Eylem Planlarının güncellenmesi ve kamuoyu farkındalığının sağlanması amacıyla yürütülüyor.

Bu amaçla düzenlenen eğitim ve iş birliği faaliyetleri, hava kalitesi çalıştayları ve saha ziyaretleri yerel yönetimlerde görevli personelin eğitiminde de büyük önem taşıyor.

Proje kapsamında, hava kalitesi yönetimine ilişkin konuların; karar vericiler yerel yönetimler çocuklar, kadınlar ve toplumun farklı seviyelerinde anlaşılması ve bu konuda farkındalığın artırılması için çalışmalar yapılıyor.

Projede; Aydın, Denizli, İzmir, Manisa, Muğla, Uşak, Adana, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Mersin, Osmaniye, Amasya, Çorum, Giresun, Ordu, Samsun, Sinop, Sivas, Tokat, Afyon, Aksaray, Antalya, Burdur, Isparta, Karaman, Kayseri, Konya, Nevşehir ve Niğde illeri yer alıyor.

Projede hedeflenenler

  • Hava Emisyon Yönetim Sistemi (HEY) içinde emisyon envanteri kapasitesinin “hava kalitesi” modellemeleri, GIS (Coğrafi Bilgi Sistemi) ve diğer tüm “Bilişim Teknolojileri” araçları ile geliştirilmesi.
  • Bölgesel Temiz Hava Merkezleri dağılımına göre Güney İç Anadolu, Ege, Orta Karadeniz ve Akdeniz Bölgesi’nde yer alan 81 ilin Temiz Hava Eylem Planlarının güncellenmesi.
  • Şehir ölçeğinde emisyon azaltma stratejilerinin geliştirilmesi ve toplumdaki farkındalığı artırarak hava kalitesini yükseltmeye yardımcı olacak yol haritasının oluşturulmasıdır.

Kamuoyunu bilinçlendirmek için atılan adımlar

  • Hava kalitesi konusunda kamuoyundaki farkındalık düzeyinin belirlenmesi için anket çalışmaları yapılıyor.
  • Hava kalitesi yönetimi kapsamında çalıştaylar düzenleniyor. Emisyon envanteri eğitimleri gerçekleştiriliyor. Hava kalitesi değerlendirmesi ve modellemesi eğitimleri veriliyor.
  • Çocuklar ve yaşlılar gibi seçili hedef gruplara ve hamileler, hastalar gibi risk gruplarına yönelik bilgilendirici broşürler basılıyor ve dağıtılıyor.
  • Sosyal medya buluşmaları gerçekleştiriliyor. TV ve radyo spotları hazırlanarak hava kalitesinin geniş kitleler tarafından anlaşılmasını sağlayacak paylaşımlar gerçekleştiriliyor.

Kaftancıoğlu’na ‘Fahrettin Altun’un evi’ soruşturmasında takipsizlik

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu hakkında Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun‘un evinin fotoğraflarının çekilmesine ilişkin “özel hayatın gizliliğini ihlale azmettirme”, “suçu ve suçluyu övme” ve “suç işlemeye tahrik” suçlarından yürütülen soruşturma tamamlandı. Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.

Boğaziçi Öngörünüm Bölgesi’nde bulunan Kuzguncuk’taki vakıf arazisinde izinsiz inşaat yapan Altun’un, söz konusu hukuksuzluğun tespit edildiği gün Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne kiralama başvurusu yaptığı ortaya çıkmıştı. Konuyla ilgili suç duyurusunda bulunan CHP İBB Meclis Grubu, Altun’un Boğaziçi Kanunu’nun ilgili maddelerine göre bir aydan altı aya kadar hapis cezası ve 200 bin liradan 500 bin liraya kadar para cezası ile cezalandırılmasını talep etmişti.

‘İfade özgürlüğü’ vurgusu

Fahrettin Altun, vakıf arazisindeki izinsiz inşaat faaliyetlerini kamuoyunun gündemine getiren Cumhuriyet Gazetesi‘ne ve CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ile CHP Üsküdar İlçe Başkanı Suat Özçağdaş hakkında “özel hayatının gizliliğinin ihlal edildiği” gerekçesiyle suç duyurusunda bulunmuştu. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı bugün açıkladığı kararla Kaftancıoğlu’nun suçsuz olduğuna hükmetti. Düşünce ve ifade özgürlüğüne atıf yapılan kararda şu ifadelere yer verildi:

“İfade özgürlüğü ile itibarın korunması arasında denge kurulurken kamu yararına katkı, hedef alınan kişinin ünlülük derecesi, haberin konusu vb. unsurların ölçüt alınması gerektiği; taraflarının bir siyasi parti ilçe başkanı ile T.C İletişim Başkanı olması sebebiyle kamuoyu nezdinde tartışmaya ve habere konu edilmeye değer bir olayla ilgili olarak yine aynı partinin il başkanı olan şüpheli tarafından yayınlanan yazıların Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’yla teminat altına alınan ifade ve eleştiri özgürlüğü sınırları dahilinde kabul edilmesi gerektiği…” 

11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü için sergi: Bana Bırakacağınız Gelecek

İstanbul Kadın Müzesi, Fridays for Future (Gelecek için Cumalar) Türkiye  aktivistleri, Ammonite Digital Art Gallery’nin genç sanatçıları ve Koşan Kaplumbağa çocuk yuvası, 11 Ekim Dünya Kız Çocukları günü için ortak bir çalışma yaptı.

Bu işbirliği sonucunda “Bana Bırakacağınız Gelecek-Kız Çocukları ve İklim Krizi” başlıklı fiziki ve sanal sergiler, billboard aksiyonları ve bir kitap ortaya çıktı.

Türkiye’deki iklim aktivisti kız çocukları ve genç kızlar, tüm dünyadaki yaşıtlarıyla birlikte ekosistemdeki tahribata ve iklim krizine dikkat çekmek için sorumluluk alıyorlar. İklim adaletini talep etmek için kayda değer çalışmalar yapıyorlar. Greta Thunberg’in attığı tohumu yeşertiyorlar.

Kız çocuklarının gelecek kaygılarını görünür kılıyor

İstanbul Kadın Müzesi küratörlüğünde hazırlanan Bana Bırakacağınız Gelecek-Kız Çocukları ve İklim Krizi isimli çok ayaklı proje, Türkiye’deki iklim aktivisti kız çocuklarını görünür kılıyor, kız çocuklarının iklim krizi nedeniyle duydukları gelecek kaygılarını ve aynı zamanda da yaşanabilir ve adil bir dünya için değişim umutlarını dile getiriyor.

Aktivist kız çocuklarının iklim adaleti taleplerini, daha fazla sayıdaki yaşıtlarına ve yetişkinlere duyuruyor. İklim aktivisti kız çocuklarının mesajlarını, Türkiye kız çocuk tarihi için belgeliyor.

Refia Dermacıoğlu

Sergi 9 Ekim’de açılıyor

Bana Bırakacağınız Gelecek-Kız Çocukları ve İklim Krizi isimli serginin sanal ve fiziki versiyonları 9 Ekim’de açılıyor. Fiziki sergi, Schneidertempel Sanat Galerisi’nde 9-25 Ekim 2020 tarihleri arasında ziyaret edilebilecek.

Fiziki sergide Ammonite Digital Art Gallery bünyesindeki genç sanatçıların, sanal sergide yer alan iklim aktivisti kız çocuklarının mesajlarını çeşitli tekniklerle yorumladıkları çalışmaları yer alıyor. Ammonite Digital Art Gallery üyelerinin iklim aktivistlerini destekleme amacıyla yarattıkları eserler, aynı zamanda çevre tahribatı, iklim krizi ve iklim adaleti konularında sanatsal bir tartışma alanı da açıyor.

Sanal sergi

Türkçe ve İngilizce dil seçenekleriyle gezilebilen sanal sergide ise, iklim aktivisti kız çocuklarının manifesto niteliğindeki mesajları, Ammonite Digital Art Gallery sanatçılarının yorumlarına ek olarak, Koşan Kaplumbağa çocuk yuvası miniklerinin çizimleri ve sözleriyle de yeniden yorumlanıyor.

Sanal sergi ayrıca, iklim krizi hakkında bilgilendiren, çevre bilincini yükselten metinler, istatistik bilgiler, videolar ve çevre tahribatı konusunu konu edinen edebi alıntılar da içeriyor.

Billboardlarda yer alacak

Billboard aksiyonu, 11 Ekim Dünya Kız Çocukları günü İstanbul’un birçok semtindeki billboardlarda gösterime girecek ve iklim aktivisti kız çocuklarının mesajlarını duyuracak.

Fiziki sergiye paralel olarak söyleşi, okuma, çocuk doğa kitabı üretme gibi birçok sanal kültür etkinliği de sunuluyor. İstanbul Kadın Müzesi yayınları arasında çıkan ve tüm projeyi belgeleyen bir kitabın tanıtımı da 11 Ekim Dünya Kız Çocukları günü yapılacak. Kitabın yaygınlaştırılması amacıyla, yayın Türkiye’deki iklim aktivisti kız çocuklarına ücretsiz dağıtılacak.

Detaylar internet sitesinde

Bana Bırakacağınız Gelecek-Kız Çocukları ve İklim Krizi sanal sergisine ve kültür etkinlikleri hakkında detaylı bilgiye İstanbul Kadın Müzesi sitesinden ve sosyal medya hesaplarından ulaşılabilir.

Schneidertempel Sanat Merkezi’nde eserleri sergilenen Ammonite Digital Art Gallery sanatçılarının isimleri ise şu şekilde:

Vanessa Ponte, Selenay Tektunalı, Asya Nur Hasgül, Asya Gürhan, Refia Dermancıoğlu, Elif Fidancı, Elif Berkel, Melike Kuş, Nar Preşeva, Öykü Topal, Buse Simon, Pi.uv, Bilge Abur Yıldız, Lal Diltemiz, Tipim Kayık, Sinan Dağ, Melisa Dalkılıç, Raika Lara Kaya, Batuhan Aker, Fikriye Çetin.

Pantone’den yeni renk: Regl kırmızısı

Pantone renk kataloğu, kadınların regl dönemleri nedeniyle ayrımcılığa maruz bırakılmasına karşı bir kampanya başlattı. Bu amaçla, tasarım dünyasında standart olarak kabul edilen Enstitü, renk kataloğuna Regl Kırmızısı’nı ekledi. 

Pantone Renk Enstitüsü‘nün İsveç merkezli kadın ürünleri firması Intimina ile ortak kampanyasında, reglin ‘utanç verici’ bir şey olmadığı vurgulandı. Enstitü, adet döneminden esinlenerek yaratılan ve ‘Regl (Period)’ adı verilen yeni rengin ‘aktif ve maceracı bir kırmızı tonuna sahip olduğunu’ belirtti. Intimina ise yeni rengi, ‘düzenli bir akışı temsil eden orijinal bir kırmızı tonu’ olarak tanımladı.

Pantone’nin açıklamasında, bu rengin ‘regl olan insanların kendilerinden gurur duymaları, konuyla ilgili cinsiyetten bağımsız olarak daha özgürce konuşabilmeleri için cesaretlendirmesinin umulduğu’ belirtildi.

‘Okulu bırakmak zorunda kalanlar var’ 

Intimina’nın kampanya için işbirliği yaptığı, yoksul ülkelerdeki kadınlar için yardım toplayan ActionAid isimli kurumun yöneticilerinden Jillian Popkins de  şunları söyledi:

“Bugün milyonlarca kadın, adetle bağlantılı olarak ayrımcılığa uğruyor. Birçok kız çocuk okulun önemli gününü kaçırıyor, hatta bazen okulu tamamen bırakıyor. Bu kadar çok kadının hayat boyu yoksulluk çekmesinin sebeplerinden biri de bu. Regle dair damgalama olmazsa, çok daha fazla kadın yoksulluktan kurtulabilir. Bu önemli kampanya, bunun değişmesine yardımcı olacak.” 

ABD‘de 1063’te tasarım ve yayın dünyasında karmaşa yaşanmasını engelleme amacıyla kurulan Pantone, 2 bin 625 renkle dünyanın en büyük renk kataloğuna sahip. Her yıl ‘yılın rengini’ de seçen Enstitü, 2020’nin rengi olarak, ‘klasik mavi’yi seçmişti. 

55 yılın ardından Büyükada Rum Yetimhanesi için restorasyon çalışması başladı

Avrupa’nın en büyük, dünyanın ikinci büyük ahşap yapısı olan Büyükada Rum Yetimhanesi’nde kimsesizliğe terk edilişinden 55 yıl sonra restorasyon çalışmaları başlıyor.

Yetim çocuklara yuva olan tarihi yapı 1964 yılından beri bomboş kaderine terk edilmiş halde duruyordu. Bu sürede ulusal ve uluslararası platformlardan çok sayıda restorasyonun yapılması çağrısında bulunulmuştu.

İstanbul Rum Patrikliği, Türkiye’den iadesini istediği yetimhanenin tapusunu 2010 yılında AİHM kararı sonucunda geri almıştı. 48 yıl sonra yeniden mülkiyet hakkını kazanan patrikhane, 55 yıldır kapısını açamadığı tarihi yapının restorasyonu için ilk adımı başlattı.

‘Projenin gecikmesinde hepimiz sorumluyuz’

Independent Türkçe’den Melike Çapan’ın haberine göre proje sorumlusu Laki Vingas, projede gecikmenin olduğunu söyledi. Vingas, projenin gecikmesinde, yapının ahşap ve büyük olmasının yanı sıra finans boyutunun da etkili olduğunu ifade etti.

“Projenin gecikmesinde karar mercileri dahil hepimizin sorumluluğu var” diyen Vingas, kamuoyunun hassasiyeti ve sivil toplum kuruluşlarının bu projenin başlamasında etkili olduğunu dile getirirken Europa Nostra Türkiye’nin de projenin başlamasında katkıları olduğunu söyledi.

Laki Vingas / Fotoğraf: Niko Manginas

Laki Vingas, yapının mimarisi kadar tarihinin de zor olduğunu kanaatinde. Yapının bu tarihsel sürecinde ise mimari misyonuna hiç dikkat edilmediğine vurgu yapan Vingas, “Bugünden sonra daha dikkatli bir şekilde bu işin altından kalkacağımızı düşünüyorum” dedi.

‘Proje için komite oluşturuldu’

Anıtlar Kurulu ile yaşadıkları hukuki sorunu çözdüklerini ifade eden Vingas, projede İstanbul ve Atina’dan akademisyenler, ahşap uzmanları ve statik uzmanlarının yer aldığını ekledi.

Gönüllülük esasıyla projeye birçok uzman ismin destek verdiğinden bahseden Vingas, proje için bir komite oluşturduklarını ifade etti.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi‘nin (İBB) yan kuruluşu BİMTAŞ ile dijital belgeleme işlerini üstlendiğini söyleyen Vingas, “Bina çok kötü durumda. Bir an önce belgelenmesi gerekiyordu. İki türlü belgeleme yapılıyor. Biri dijital belgeleme diğeri ise çizim rölevesi. BİMTAŞ, dijital belgeleme işini gönüllü olarak yapıyor. Çizim rölevesini de profesyonel olarak BİMTAŞ’a verdik. Eminim ki 6 ay sonra bu dosya dört dörtlük bir şekilde Anıtlar Kurulu’nun önünde olacak” diye konuştu.

Fotoğraf: Independent Türkçe

Üç hedef var

3 ana hedeflerinin olduğunu belirten Vingas, “Birincisi acil önlemler. Binanın girişi, balo salonu gibi binanın çok değerli yerlerini hemen korumaya almak istiyoruz. İkinci hedefimiz belgelenme sürecini tamamlamak. Üçüncü hedefimiz de yönetim modelini oluşturmak. 2021’in sonuna kadar bütün projeler tasdik edilirse 2022’de binanın restorasyon süreci belli olur” dedi.

Tarihi yapının çatısında meydana gelen çökmeler, yetimhanenin ömrünün de azalmasında en büyük etkenlerden biri. Vingas, çatının tamamının örtülmesinin çok zor ve masraflı olduğunu söyledi.

Yakın zamanda sosyal medyada çatıda çökme meydana geldiğine dair görüntülerin paylaşıldığına dikkati çeken Vingas, “Fotoğraf çatının çöktüğü şeklinde intiba uyandırıyor. Ancak o görüntü çatının sadece bir bölümü. Son 1 senedir çatıda özel bir çökme meydana gelmedi” dedi.

Binanın yalnızca restorasyonla kurtulmasının mümkün olmadığını ekleyen Vingas, bir kısmının rekonstrüksiyon yapılabileceğini belirtti.

Binanın restorasyon sürecinin gecikmesinin bir sebebi de gerekli bütçenin bulunamamasıydı. Laki Vingas, bu bütçenin hala bulunamadığını altını çizdi.

Finans için fonksiyonun belirli olması gerektiğini de söyleyen Vingas, “20 bin metrekarelik alan içinde büyük bir proje. Günümüzün ekonomik konjektöründe kolay olmayacak. Ancak bu bina için elimizden gelen her şeyi yapacağız” ifadesini kullandı.

‘Amacımız bir an evvel röleveyi bitirmek’

İstanbul Rum Patrikhanesi Teknik Ofis Sorumlusu Dr. Mimar Apostolos Poridis, yetimhanede şu anda dijital teknoloji ile belgeleme ve ölçüm çalışmalarının yapıldığını söyledi.

Yapılan dijital belgeleme ve ölçümlerin yapının güncel mimari rölevesinin çizilmesi için veri oluşturması bakımından, çok önemli bir adım olduğunu belirten Poridis, şu bilgileri paylaştı:

Amacımız binanın güncel mimari rölevesinin yapılmasıdır. Tabi ki nihai amaç restorasyondur ama bu uzun zamanlı bir hedeftir. Buna karşın binanın yıpranmışlık düzeyi çok yüksek olup, uzun zaman ayakta kalma ihtimali düşüktür. Bir restorasyona gidene kadar binayı ayakta tutabilmek için acil olarak birtakım askıya alma ve destekleme önlemleri alınmalıdır. Bunlar için gerekli bilimsel ve teknik çalışmaların yapılması gerekiyor. Program dahilinde destekleme önlemleri için gerekli etüt çalışmalarını tamamlamayı hedefliyoruz.

‘Restorasyon için uluslararası yarışma açılmalı’

Uzun yıllar yetimhaneyi takip eden mimar Korhan Gümüş de projenin başlamasına ilişkin olarak, “Proje hazırlık aşamasında yapılması gerekenler var. İlk olarak da binanın statik yapısının röleveye etkisi çıkarılmalı. Belediye de tam olarak bunu yapıyor. Binanın dijital belgelendirmesini hazırlıyor” diye konuştu.

Gümüş, yetimhanenin restorasyonunda iyi bir proje yönetimi için hiyerarşiden bağımsız bir organizma oluşturulması gerektiği görüşünde.

Uluslararası mimari yarışmaları açılması gerektiğine dikkat çeken Gümüş, “Bu yarışma yapının belge olarak kalmasını aynı zamanda da günümüzün kullanım ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde bir araştırma merkezi haline getirilebilir. Bu da ancak yarışmayla mümkün olur. Çünkü çok fazla fikir var” ifadesini kullandı.

Gümüş, yapının şu anki halini muhafaza ederek, cam ve çelik kaplayarak korunması gerektiği fikrini paylaşıyor. Böylelikle yüksek teknolojili güvenli bir ortam yaratılabileceğini ifade ediyor.

Bunun gibi birçok fikrin olabileceğini dile getiren Gümüş uluslararası yarışma açmanın önemine dikkati çekti.

Gümüş, binanın başına gelebilecek en büyük tehlikelerden birinin de aslını koruyalım derken basma kalıp restorasyon sürecini başlatmak olduğunu söyledi. Türkiye’de bu konuda çok örnek olduğunu ifade eden mimar, böyle bir şeyin yetimhanenin başına gelmesi istemediğini dile getirdi.

Ne olmuştu?

Avrupa’nın en büyük, dünyanın en büyük ikinci ahşap yapısı olan Büyükada Rum Yetimhanesi, 1897 yılında Şark Ekspresini işleten Fransız firma tarafından dönemin en ünlü mimarlarından Alexandre Vallaury’e casino-otel olarak yaptırıldı.

Osmanlı’nın geleneklerine uymadığı gerekçesiyle açılışına izin verilmeyen bina satışa çıkarıldı.

Yetimhaneye ihtiyacı olan Rum toplumu için Patrik III. İoakim vasıtasıyla bina Zarifis aile tarafından alındı ve patrikhaneye hibe edildi.

21 Mayıs 1903 yılında II. Abdülhamid’in de katılımıyla yeni yetimhane açıldı. Birinci Dünya Savaşı esnasında yetimhaneye İttihat ve Terakki hükümeti el koydu.

Önce Kuleli Askeri Okulu öğrencilerinin yerleştirildiği yetimhaneye, daha sonra Türkiye’nin savaş müttefiki Alman askerleri yerleştirildi.En sonunda ise işgal kuvvetleri tarafından yollanan Rus göçmenler kısa bir süre için binayı kullandı. Savaşın ardından bina yeniden Rum çocukları için yetimhane olarak kullanılmaya başlandı.

Tarih 1964 yılını gösterirken Kıbrıs’ta yaşananların acısı İstanbul’da Rumlardan çıkartılıyordu. Kıbrıs meselesi Rumların sınır dışı edilmesi, banka hesaplarına, mülklerine el konmasına neden olurken, yetimhanenin de sonu oldu.

Aynı yılın 20 Nisan’ın da gelen talimatnameyle yetimhane boşaltıldı. Tam 12 yıl sonra 19 Ağustos 1977’de yetimhanenin kapatılma kararı açıklandı.

İstanbul Rum Patrikliği’nin, 2005 yılında yetimhanenin tapusunun kendisine iade edilmesine açtığı dava 2010 yılında sonlandı.

AİHM, Türkiye’nin patrikhaneye yetimhanenin tapusunu iade etme ve 6 bin Euro tazminat ödemesine mahkum etti.

Olumsuz hava koşullarının da etkisiyle günden güne tükenen tarihi yapı 2017 yılında Europa Nostra Türkiye tarafından Tehlike Altındaki 7 Kültürel Miras Programı’na sunuldu.

15 Mart 2018’de açıklanan karar ile yetimhane “7 Kültür Varlığı” nihai listesine alındı.

Uzmanlardan Dipsiz Göl değerlendirmesi: Özelliğini kaybetti, artık sadece çamurlu su

Gümüşhane’nin Taşköprü Yaylası’nda define kazısı sonucu yok edilen  Dipsiz Göl, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Gümüşhane Valiliği’nin yürüttüğü eylem planı kapsamındaki çalışmalarla yeniden eski haline döndürülmeye çalışılıyor.

Eriyen kar ve yağışlarla dolması beklenen gölde istenilen sonuç alınamayınca yakındaki bir dereden su takviyesi yapıldı.

Kesici: Su tutsa bile göl özelliği kalmadı

Milliyet‘in aktardığına göre, Dipsiz Göl’ün artık sadece su birikintisi olduğunu söyleyen göl uzmanı Doç. Dr. Erol Kesici şunları söyledi: 

“Dipsiz Göl’ün eski haline geldiğinden bahsediliyor. Dışarıdan su verilerek eski haline gelmesi mümkün değil. Suyun rengi çok bulanık bir halde. Bu durum bilime aykırı. Gölün her tarafını mahvettiler. Derisini yüzdüler, dokularını kaybettirdiler. Oranın artık sadece adı dipsiz. Göl kısmı gitti. Orası şu haliyle bir su birikintisi.”

Biriken suyun şu anda biyolojik, su kalitesi, tür açısından bir özelliği olmadığına vurgu yapan Kesici şöyle konuştu:

“Çamurlu bir su orası. Dipsiz Göl, bu zamana kadar kokmuyordu. Bundan sonra kokacak orası. Gölün, alüvyonlu toprağı çıkarıldı, su böcekleri çıktı, kabuklu canlılar yok oldu. Su tutsa da artık göl özelliği yok. Doldurulan su oraya uyum sağlayacak mı? Doğal gölleri incelerken suyuna aynı insanın kan grubu gibi bakıyoruz. Göl değil havuz yaptılar orayı. Dipsiz havuz” 

 

Bektaş: Yapay bir kuyu oldu

Dipsiz Göl’ün artık suni bir gölet olduğunu kaydeden Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) emekli öğretim üyesi, Jeoloji Mühendisi Prof. Dr. Osman Bektaş da şunları söyledi:

“Gölün orjinalliği bozuldu, bir gölet oldu. Eskiden bir doğal güzelliği vardı. Biyologların ilgisini çekiyordu. Gölün orijinali bizi çok ilgilendiriyordu çünkü kimi buzul gölü olduğunu söylüyor, kimi farklı bir görüş ortaya sürüyordu.

Yapay bir kuyu düşünün, etrafında güvenlik tedbiri alıyorsunuz ve su dolduruyorsunuz. Bunun doğal gölle ne ilgisi var? Bölgenin hava fotoğrafını inceledik. O göl gibi birçok göl var orada. Bunların oluşum koşulları jeolojik açıdan ne ifade ettiği halen tartışma konusu. Olanlar da bu şekilde harcandı.”