Ana Sayfa Blog Sayfa 1779

‘Ayvalık tamamen korunmasız mı kaldı?’

19’uncu yüzyılda zeytine dayalı endüstri ile öncü, çok kültürlü bir mirasa ve eşsiz bir coğrafyaya sahip, nadir bir liman kenti olan Ayvalık, kent merkezi, Cunda Adası ve Çamlık Kentsel Sit Alanları’na ait Koruma Amaçlı İmar Planları’nın Balıkesir Koruma Bölge Kurulu’nca iptalini tartışıyor.

Aralarında akademisyenlerin, meslek odalarının ve sivil toplum kuruluşlarının da bulunduğu Ayvalıklılar ortak bir açıklama yayınlayarak şehri korumak için sürecin takipçisi olacaklarını belirtti.

Yapılan ortak açıklamada şehrin 2017 yılında Endüstriyel Kültürel Peyzaj tanımıyla UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’ne alındığı hatırlatıldı ve “Yeni imar planlarıyla Ayvalık tamamen korunmasız mı kalacak?” sorusu yönetildi.

‘Plansızlık dönemi risk taşıyor’

Açıklamada “2018 yılında sonuçlanan bir davayla Ayvalık sadece rantı artırma hedefiyle hareket eden ve bu eşsiz doğayı yok ederek betonlaştıracak çevrelere karşı korumasızdır” denildi. Yapılan açıklamanın devamında şu ifadeler yer aldı:

Balıkesir Kültür Varlıkları Koruma Bölge Kurulu’nun 11.09.2020 tarih ve 2244-2245-2246 no’lu kararları ile Geçiş Dönemi Koruma Esasları ve Kullanma Şartları belirlenerek, Ayvalık Kentsel Sit Alanı içerisindeki imar ve yapılaşma kuralları tamamen Balıkesir Kültür Varlıkları Koruma Bölge Kurulu’nun inisiyatifine bırakılmıştır.

Ağustos 2020’den beri tüm ilgili kurumların bilgisi dahilinde olan bu durumla birlikte Ayvalık’ın bugünden öngörülemeyen bir zaman diliminde plansız ve korumasız kaldığı anlaşılmaktadır. Ayvalık’ın uzun süreceği açık olan bu plansız döneminde karşı karşıya kalacağı büyük riskler bulunmaktadır.

‘Plan çalışmaları iki yıldır sürüyor’

Açıklamaya göre, yaklaşık iki yıl önce Balıkesir’in 18 ilçesinin 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planları ile Ayvalık, Havran, Sındırgı, Gömeç/Karaağaç ve Edremit/Altınoluk Kentsel Sit Alanları’nın 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı İmar Planları Balıkesir Büyükşehir Belediyesi tarafından ihale edildi.

Planların yapım süreçlerinin ihaleyi alan şirketler tarafından halen devam ettirildiği belirtilen açıklamada plan tamamlandıktan sonra da Ayvalık Belediyesi yetki alanında olan 1/1000, 1/500’lük gibi daha detaylı uygulama planlarının ihalesine çıkılacağı ve yapım süreci başlayacağı belirtildi.

‘Söz sahibi olmak istiyoruz’

Ayvalık’ın geleceğini Ayvalık’ta yaşayanlar şekillendirmesi gerektiğine vurgu yapılan açıklamada şunlar dile getirildi:

Ayvalık’ın geleceğini şekillendirecek ve belirleyecek yeni planlar sürecinde; biz Ayvalıklılar, tüm Ayvalık Sevdalısı sivil toplum örgütleri, Ayvalık’a emek vermiş akademisyenler, mimarlar, mühendisler, plancılar olarak, bu aşamada gerçek anlamda söz sahibi olmak istiyoruz. Çünkü Ayvalık halkını, esnafını, özellikle dar gelirli insanlarını, yaşam biçimini, doğayı, tarihi kent kimliğini koruyan, deprem, yangın gibi olası doğal afetlere karşı dayanıklı bir imar planı istiyoruz. Bu da ancak şeffaf bir şekilde hazırlanacak planlarla mümkündür.

Bu sürecin uzlaşma ile sürdürülmesinden, tüm paydaşlara açık iş birliği ve fikir alışverişi ile şeffaf düzlemde yürütülmesinden yanayız. Dayatma ile işleyecek bir süreç kamusal yarardan çok Ayvalık’a zarar verecektir.

Başta bilgilendirme esaslı olmak üzere, Ayvalık’ı korumak adına bizler her an takipteyiz ve gerekirse, hukuki düzlemde olmak üzere, örgütlü mücadeleye de hazırız. Ayvalık’ın geleceğini Ayvalık’ta yaşayanlar şekillendirmelidir.”

Fotoğraf: Nilgün Kaya

Ortak açıklamada yer alan kurum ve kişiler

Ortak açıklamada şu kurum ve kişilerin imzası yer aldı: TMMOB Mimarlar Odası, Ayvalık İnş. Müh. Odası, Ayvalık Tabiat Platformu, Ayvalık Araştırma Geliştirme, Atatürkçü Düşünce Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği, Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Ayvalık Şubeleri, Ayvalık Kuş Gözlem Topluluğu,

Ayvalık Hayvan Hakları Derneği, Ayvalık Kültür Sanat Derneği, Ayvalık Sanat Derneği, Eğitim-Sen Ayvalık Temsilciliği, Ayvalık Yerel İnsiyatifi, Öğrenci Sendikası Mimar/Mühendis Meclisi, CHP, Sol Parti,Türkiye İşçi Partisi,Türkiye Komünist Partisi, Emep Ayvalık İlçe, İnsan Hakları Derneği Balıkesir Şb., Pir Sultan Abdal Derneği, Eski Belediye Başkanları Ali Güreli, Hasan Bülent Türközen ve Rahmi Gencer ile Balıkesir Büyükşehir Meclis Üyesi Süleyman Cengiz Dikici.

Heinrich Böll Vakfı, 2021 Anne Klein Ödülü’ne Canan Arın’ı layık gördü

Heinrich Böll Vakfı tarafından Çarşamba günü yapılan açıklamada, avukat ve kadın hakları aktivisti Canan Arın’ın vakıf bünyesinde dağıtılan 2021 Anne Klein Kadın Ödülü’ne layık görüldüğü bildirildi.

Açıklamada, İstanbul’da avukat olarak çalışan Arın’ın 40 yılı aşkın bir süredir kadın hakları ve kadınların kendi kaderini tayin etmesi için mücadele verdiği belirtildi.

‘İstanbul Sözleşmesi’nin onaylanmasına katkı’

DW Türkçe’nin aktardığına göre açıklamada Türkiye’nin ilk bağımsız kadın sığınma merkezi olan Mor Çatı‘nın kurucuları arasında yer alan Arın’ın, şiddete maruz kalan kadınlara hukuk mücadelelerinde de destek olduğuna dikkat çekildi.

Ayrıca Arın’ın 2012 yılında Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’ni onaylayan ilk ülke olmasına katkıda bulunduğuna da vurgu yapıldı. Vakıf, Türk hükümetinin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme seçeneğini değerlendirdiğine işaret ederek Sözleşme’nin kazanımlarının tehdit altında olduğunu belirtti.

‘Aile içi şiddet tırmanıyor’

Aynı zamanda ödülün jüri başkanlığını da yapan Heinrich Böll Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Barbara Unmüßig, Canan Arın gibi binlerce kadının kadın politikalarındaki gerilemelere karşı şiddetten uzakta kendi yaşamlarını belirleme mücadelesi verdiğini söyledi.

Dünyada birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de aile içi şiddet olaylarında artış gözlendiğine vurgu yapılan açıklamada, ülkede kadın cinayetlerinin sayısının son on yılda iki katına çıktığı ifade edildi.

Unmüßig, bu durumun hükümetteki “katı politikacılarda” bile rahatsızlığa yol açtığını, ancak söz konusu siyasetçilerin cinayetlerden kadınları sorumlu tutma eğilimlerini sürdürdüklerini belirtti. Bu kesimin “Kadınların ve Kızların Şiddetten Korunmasına İlişkin Sözleşme”nin geleneksel Türk aile yapısına zarar verdiği tezini ileri sürdüğüne işaret eden Unmüßig, benzer bir tavrın Sözleşme’yi yürürlüğe sokmayan Bulgaristan ve Macaristan’da da dile getirildiğini kaydetti.

Ödül töreni 5 Mart’ta

10 bin euro değerindeki Anne Klein Kadın Ödülü 5 Mart 2021’de Berlin’de düzenlenecek törenle Arın’a sunulacak. Törende konuşmayı Türk kökenli Alman şair ve belgesel film yapımcısı Dilek Mayatürk yapacak.

1950-2011 yılları arasında yaşayan Anne Klein, kadın hakları ve aynı cinsin birlikte yaşamını savunan bir Alman avukat ve Berlin senatörüydü.

LGBTİ+ ve gökkuşağı temalı ürünlere +18 ibaresiyle satışa sunulma şartı getirildi

Ticaret Bakanlığı bünyesindeki Reklam Kurulu, e-ticaret sitelerinde LGBTİ+ ve gökkuşağı temalı ürünlerin +18 ibaresiyle satışa sunulması gerektiğine karar verdi.

Konuyla ilgili gönderilen yazıda, e-ticaret siteleri üzerinden satışa sunulan ürünlerin “LGBT ibaresi ile LGBT ve gökkuşağı temalarıyla birlikte +18 yaş uyarısına yer verilmeden satışa sunulmasının özellikle çocukların gelişimini olumsuz etkileyeceğine ilişkin” Bakanlığa çok sayıda tüketici başvurusu yapıldığı belirtildi.

‘Yasaya aykırı’

BBC Türkçe’nin haberine göre bunun “yasal düzenlemelere aykırılık teşkil ettiği” iddia edilen yazıda, bu ibareyi kullanmadan satışa sunan ve reklam veren şahıs ile kuruluşlar hakkında reklamları durdurma cezası verilmesine karar verildiği aktarıldı.

Ticaret Bakanlığı Tüketicinin Korunması ve Piyasa Gözetimi Genel Müdür Yardımcısı Vekili Oğuz Şahin imzasıyla gönderilen yazıda, “Bu bağlamda, ülke çapında tüketiciler tarafından yaygın olarak kullanılan e-ticaret platformlarının bu konuda hassasiyet göstermesi ve bahsi geçen önlemleri alması hususunda gereğini ve bilgilerinizi rica ederim” denildi.

Yazıda, söz konusu kararın alınmasıyla ilgili 2015 yılında yürürlüğe giren Ticari Reklam ve Haksız Ticari Uygulamalar Yönetmeliği’nin 24’üncü maddesinin birinci fıkrasının a ve f bentlerine atıfta bulunuldu.

Gerekçe ‘çocukları korumak’

Ticaret Bakanlığı kaynakları kararın Reklam Kurulu üyeleri tarafından oy birliği ile, çocukları korumak amaçlı alındığını aktardı:

Bu karar Reklam Kurulu tarafından oy birliği ile alınmış bir karardır. Reklam Kurulu aralarında Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı , Türk Tabipleri Birliği ve Türkiye Barolar Birliği gibi hem kamu hem de sivil toplum kuruşları üyelerinden oluşuyor. Reklam Kurulu’nun 9’u sivil toplum kuruluşları ve meslek örgütlerinden olmak üzere 19 üyesi bulunuyor.

Karar çocukları korumaya yönelik alınmış bir karardır. Reklam Kurulunca, çocuklara yönelik olan ve çocukları etkileme olasılığı bulunan reklamlar hususunda düzenlemeler bulunduğu dikkate alındığında, çocukların bu tür ürünlerin reklamlarına doğrudan maruz kalmalarının, çocukların zihinsel, psikolojik ve toplumsal gelişim özelliklerini olumsuz yönde etkileyebileceği dolayısıyla bu tür ürünlerin satışa sunulurken +18 yaş uyarısına yer verilerek sunulmasının, çocuklar açısından doğru olacağı ifade edilerek bu karar alındı.

‘Tehlikeli olan gökkuşağı değil nefretiniz’

Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Dilşat Canbaz, Ticaret Bakanlığı’nın e-ticaret sitelerinde “LGBT ve gökkuşağı temalı ürünlere” +18 uyarısı koyulması şartı getirmesine tepki göstererek şu ifadeleri kullandı:

Çocukları korumak istiyorsanız; istismardan, şiddetten, nefretinizden ve ayrımcı zihniyetinizden koruyun. Gökkuşağı değil nefretinizdir tehlikeli olan.

 

Berkin Elvan davası bu kez de koronavirüs gerekçesiyle ertelendi

Gezi protestoları sırasında polisin attığı gaz fişeğinin başına denk gelmesi sonucunda hayatını kaybeden Berkin Elvan’ın ölümüyle ilgili şüpheli polislerin yargılandığı davanın 18’inci duruşması, savcının koronavirüse yakalanması gerekçesiyle yeniden ertelendi.

Duruşma öncesi Berkin Elvan’ın ailesi ve avukatları Çağlayan Adliyesi önünde açıklama yaptı. CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu‘nun da katıldığı açıklamada, aile adalet talebini yineledi.

Sami Elvan: İçeri girmeyeceğiz

Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan, “Çok kısa konuşacağım biz bugün buraya yine adalet talebiyle geldik. Adalet mücadelemiz devam ediyor. Bu mücadelede sizlerin desteğine çok çok ihtiyacımız var. Ama şunu söylemek istiyorum bugünkü duruşmada ailem, ben ve eşim içeri dahi girmeyeceğiz. Burada adalet arayışımızı sürdüreceğiz. Sizleri burada bizlere desteğe davet ediyoruz. Hepinize geldiğiniz için tek tek teşekkür ediyorum” dedi.

Esas hakkında mütalaa verilmesi bekleniyordu

Hiçbir polisin tutuklu yargılanmadığı davada bugün esas hakkında mütala verilmesi bekleniyordu. Ancak duruşma saatinde mahkemede taraf avukatları, izleyiciler ve 17’inci Ceza Mahkemesi heyeti yerini aldıktan sonra duruşmanın ertelendiği duyurusu yapıldı.

Mahkeme başkanı geçen hafta Hakim ve Savcılar Kurulu kararıyla Yargıtay üyeliğine atandığı için yerine gelen yeni başkan, savcının Covid-19’a yakalanması dolayısıyla yerine nöbetçi savcının bakacağını, ancak bu aşamada mütala verilemeyeceğinden duruşmanın 29 Ocak 2021 tarihine ertelendiğini bildirdi.

‘Yargılatmamak için ellerinden geleni yaptılar’

Duruşma sonrası adliye önünde yapılan açıklamada da konuşan Avukat Can Atalay, Berkin Elvan’ın sokak ortasında öldürenlerin hesap vermesini istediklerini söyledi.

Davanın sonuna kadar takipçisi olacaklarını ifade eden Atalay, “Berkin’in katledenler adil bir yargılanma olmaması için 2013 yılının 16 Haziran’ından beri elinden gelen her şeyi yaptı. Bu memleketin emeği ile geçinen insanları Diyarbakır’da Medeni ’ye, İstanbul’da Berkin’e, Ankara’da Ethem’e sahip çıktı. Karşımızda bir mahkeme var o mahkemenin kendi kararlarını ciddiye almasını, gerçek kılmasını bunun da görünür olmasını istiyoruz” diye konuştu.

Ne olmuştu?

Berkin Elvan, 16 Haziran 2013’te, Okmeydanı’nda polis tarafından atılan göz yaşartıcı gaz kapsülünün başına isabet etmesiyle ağır yaralandı. Komaya giren ve 269 gün boyunca komada kalan Elvan, hastanede yaşamını yitirdi.

2016 yılının sonunda tamamlanan iddianamede, Elvan’ın öldürülmesinde tek sanık olarak gösterilen polis memuru F.D.’nin “olası kastla öldürme” suçundan yargılanması talep edildi. Soruşturma kapsamında ifadesi alınan 42 polis hakkında ise takipsizlik kararı verildi.

Birleşik Krallık Meteoroloji Dairesi: 2040’ta kar yağmayabilir

Birleşik Krallık‘ın meteoroloji birimi Met Office’in yaptığı analize göre, 2040 yılından itibaren ülkenin pek çok bölgesine iklim değişikliği nedeniyle hiç kar yağmayabilir.

Yapılan analiz 2040’lı yıllarda Güney İngiltere‘nin çoğunun artık sıfırın altında sıcaklıklara ulaşamayacağını öngörüyor. 2060’lı yıllarda da yalnızca İskoçya‘nın kuzeyinde ve yüksek bölgelerin soğuk günler yaşayacağı belirtiliyor.

Sebep karbon emisyonlarının artması

DHA’nın aktardığına göre iklim değişikliği tahminlerini inceleyen Met Office Dairesi‘nde görevli kıdemli bilim insanı Dr. Lizzie Kendon‘a göre analiz, karbon emisyonlarının hızlandırılmasına dayanıyor.

Analiz, bu yüzyılın sonunda, en yüksek rakımdakiler hariç birçok bölgede karın tamamen kaybolacağını söylüyor.

Met Office’e göre, karbon emisyonları dünya çapında önemli ölçüde azaltılırsa bu değişikliklerin yoğunluğu ve şiddeti de azalacak.

Hollanda’nın en büyük stadyumunda koronavirüs deneyi

Hollanda’nın başkenti Amsterdam’da yer alan Johan Cruyff Arena’da yeni tip corona virüsün kalabalık alanlarda nasıl yayıldığına ilişkin bir deney yapıldı.

Boş taraftar koltuklarına yerleştirilen yüzlerce sprey, sensörler aracılığıyla insan tükürüğünün yapısına benzer bir maddeyi düzenli olarak püskürttü. Kısa bir süre sonra tüm sahanın buharla dolduğu gözlendi.

‘Yeterli çalışma yok’

Çalışmayı gerçekleştiren Eindoven Teknoloji Üniversitesi’nden aeorodinamik mühendisliği profesörü Bert Blocken, amaçlarının  corona virüsün kalabalıklarda ne kadar kısa sürede yayıldığına dikkat çekmek ve virüsün havada  nasıl yayıldığına dair bilimsel çalışmalara daha fazla kanıt eklemek olduğunu ifade etti.

NTV’nin haberine göre Blocken, “Virüsün futbol sahaları ya da konser salonları gibi çok kalabalık ve coşkulu alanlarda havadaki yayılımına ilişkin literatürde neredeyse hiçbir araştırma yok” ifadelerini kullandı.

Greenpeace: Derin deniz madenciliği okyanusta geri dönüşü olmayan hasara neden olacak

Greenpeace tarafından yayınlanan ‘Derin Sorun: Derin Deniz Madeciliğinin Bulanık Dünyası’ isimli yeni rapor başlaması halinde ekolojik tahribata yol açacak derin deniz madenciliğinde kimin kazançlı, kimin risk altında olacağını ortaya koyuyor.

Rapor, deniz madenciliğinden gelir elde etmeye çalışan büyük ölçüde Küresel Kuzey’de bulunan yerleşik iştirak ve taşeronlardan oluşan ortaklık ağını gözler önüne seriyor ve bu madencilikten en çok Küresel Güney‘deki ülkelerin olumsuz etkileneceğini öne sürüyor.

Greenpeace tarafından yapılan açıklamada “Derin deniz, gezegendeki yaşanabilir alanın yüzde 95’inden daha fazlasını oluştursa da bugüne kadar, derin deniz tabanının sadece milyonda biri bilim insanları tarafından keşfedildi. Bu şu anlama geliyor; Mars ve Ay’ın yüzeyi hakkında derin denizden daha çok bilgiye sahibiz. Maden şirketleri, derin deniz tabanındaki değerli mineralleri akıllı telefon ve bilgisayarlar için kullanmak istiyor” deniliyor. 

Küresel eşitsizliği artıracak

Greenpeace’in raporunda yer alan bilgiler oldukça endişe verici. Rapora göre, derin deniz madenciliği, okyanuslarda geri dönüşü olmayan hasarlara neden olacak, biyolojik çeşitlilik kaybolacak. Küresel eşitsizlikleri ise daha fazla artıracak:

  • Bugüne kadar Almanya ve Fransa’nın büyüklüğüne eş değer, bir milyon kilometrekarenin üzerinde bir alanda derin deniz madenciliği yapmak için 30 sözleşme yapıldı. Bu sözleşmeler, deniz tabanındaki herhangi bir faaliyeti “bir bütün olarak insanlığın yararına” düzenlemekten sorumlu olduğu varsayılan Uluslararası Deniz Yatağı Otoritesi (ISA) tarafından verildi.

  • Bu sözleşmelerin yaklaşık üçte biri büyük ölçüde Kuzey Amerika ve Avrupa‘da bulunan özel şirketleri içeriyor. Bu durum, sektörün potansiyel karının küresel eşitsizlikleri daha da artırabileceği sorularını gündeme getiriyor. 

  • Derin deniz madenciliği, okyanus canlılarında ciddi ve geri dönüşü olmayan hasara neden olacak, biyolojik çeşitlilik kaybına yol açacak ve önemli bir karbon yutağına, yani derin okyanusa zarar verecek. Artan riskler nedeniyle gelişmekte olan ülkelerin gıda güvenliği riske girecek. 

  • Küçük ada ülkelerindeki sivil toplum grupları da dahil olmak üzere birçok kesim, derin deniz madenciliği için çevreyi tahrip ederek kendilerini ekonomik zora sokacak yabancı şirketlerin ülkelerini terk etmesini istiyor. 

‘Derin okyanus madenciliğe kapatılmalı’

Okyanusları Koru kampanyasından Louisa Casson, okyanusları koruması gereken Uluslararası Deniz Yatağı Otoritesi’nin görevini yerine getirmediğine dikkat çekti. Casson, 2021’de hükümetleri Küresel Okyanus Anlaşması’nı imzalamaya çağırdı ve şu açıklamaları yaptı:

Bir iklim ve yaban hayatı krizinin ortasında, küresel eşitsizlik kötüleşirken, neden kar için deniz tabanını tahrip etmeyi düşünüyoruz? Derin deniz madenciliği, okyanustaki önemli karbon yutaklarını tahrip ederek iklim adına olumsuz sonuçlar doğuracak. Ekosistemi tehdit eden bu durum hem insanların gıda güvenliğini ve geçim kaynaklarını hem de yaban hayatı tehlikeye atacak. Dünyanın en büyük ekosistemi olan derin okyanus, madencilik endüstrisine kapalı kalmalıdır.”

Küresel Okyanus Anlaşması nedir?

Hükümetler, pek çok sivil toplum örgütünün baskısı sonucunda Ocak 2015’te ulusal sınırların ötesindeki deniz yaşamının biyolojik çeşitliliğinin korunması ve sürdürülebilir şekilde kullanılması için yasal olarak bağlayıcı yeni bir uluslararası anlaşmanın görüşmelerine başlanacağını duyurdu.

Küresel Okyanus Anlaşması olan bu anlaşmanın üçüncü görüşmesi 2018 yılının eylül ayında New York‘ta yapıldı. Koronavirüs salgını nedeniyle aksayan sürecin 2021 yılına gelindiğinde tamamlanması bekleniyor.

Arnavutköy’deki kumtaşı ocağına kapasite artışı için izin verildi

İstanbul Arnavutköy’de 3Y Taş Ocağı ve Maden İşletmeciliği tarafından işletilen kumtaşı ocağı ile kırma eleme tesisinin kapasite artışı için Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) “Olumlu” kararı verildi.

İşletildiği süre boyunca 12 bin 958 ağacın kesilmesine neden olduğu raporlanan maden ocağı yeni verilen kararla kapasitesini 35 hektara çıkaracak. Bu da daha fazla ağacın kesileceği anlamına geliyor.

Ayrıca orman alanı içerisinde yer alan maden ocağının yakınında hastane, okul ile yer altı ve yer üstü su kaynakları bulunuyor. Maden ocağından çıkan binlerce kilogram toz da, tarım ve hayvancılıkla geçinen bölge halkını olumsuz etkiliyor.

Yerleşim yerine 70 metre uzakta

Birgün’den Gökay Başcan’ın haberine göre bölge, Arnavutköy ilçesi Derbent mevkii 115000 ölçekli Revizyon Nazım İmar Planı’nda “Orman Alanı” ve “Alibeyköy İçme Suyu Havzası Uzun Mesafeli Koruma Alanı“nda yer alıyor.

Ayrıca maden ocağının 2 bin 700 metre uzağında Arnavutköy Hastanesi, bin 900 metre uzağında Arnavutköy Meslek Lisesi, bin 540 metre uzağında Ayazma İlköğretim Okulu bulunurken en yakın yerleşim yeri ise sadece 70 metre uzaklıkta.

Zengin tarım ve orman alanlarına sahip Arnavutköy’ün orman alanları yüzde 52’sini, tarım alanları ise yüzde 35’ini oluşturuyor. Nihai ÇED raporunda yer alan bilgilere göre, proje kapsamında 2015 ve 2018 yıllarda 12 bin 958 ağaç kesilmiş. İstanbul Orman Müdürlüğü tarafından kesilen ağaçların türü ise karaçam ve meşe.

Hayvancılığın merkezi

Arnavutköy ve çevresinin önemli geçim kaynaklarından birisi de hayvancılık. 2008 yılı verilerine göre, büyükbaş hayvancılık yapan bin 150 aile bulunmakta olup toplam 14 bin 800 adet büyükbaş hayvan yetiştiriliyor. Küçükbaş hayvancılık yapan 96 ailenin ise toplamda 12 bin 200 adet küçükbaş hayvanı bulunuyor.

Bölgede tarımda ve içme suyunda kullanılan birçok yeraltı ve yerüstü kaynağı bulunuyor. Proje alanı Şemseddin Deresi Koruma Alanı‘na 100 metre, Sazlıdere Barajı’na bin 456 metre mesafe uzaklıkta bulunuyor. Ayrıca proje sahası Alibeyköy Barajı uzun mesafeli koruma alanında ve içme suyu temini maksatlı geliştirilmiş olan proje aşamasında ki Pirinçci Barajı’nın kısa ve orta mesafeli koruma alanında kalıyor.

2 bin kilograma yakın toz

Kapasite artırımıyla birlikte proje kapsamında senede 24 milyon 53 bin TL kâr elde etmeyi planlayan şirket bölgeyi toza boğacak.

Yurttaşların geçim kaynağı tarım ve hayvancılık olan bölgede, maden ocağının tüm işletme aşamalarında saatte bin 875 kilogram toz açığa çıkacak.

Maraş’ta yeni bir maden ocağı açılmak isteniyor: Bölge bu kadar maden ocağını kaldıramaz

Halihazırda bir hidroelektrik santrali, üç maden işletmesi ve bir taş ocağının aktif olarak çalıştığı Maraş‘ın Nurhak ilçesinde bu kez de 1996 ve 1844 hektarlık iki alana maden ocağı açılmak isteniyor.

Açılacak yeni maden ocaklarına karşı mücadele yürüten Nurhak Belediyesi ve bölge halkı ise ilçenin daha fazla maden ocağını kaldıramayacağını söylüyor.

‘İşletme sahası küçük gösterildi’

İz Gazete‘den Efe Can Tan‘ın haberine göre, 1996 hektarlık alana yapılmak istenen maden ocağı için şirket 24,99 hektarlık alanı işletme sahası olarak gösterdi.

Nurhak Belediyesi Başkanı İlhami Bozan 25 hektardan düşük alanlara ÇED Gerekli Değildir kararı verildiğini hatırlatarak şirketin bu yasadan yararlanmak için alanı küçük gösterdiğini iddia ediyor:

Ruhsat sahası 1996 hektar ama ‘ÇED Gerekli Değildir’ raporu almak için şirket sadece 24,99 hektarlık alanı işletme sahası gösteriyor. Oysa 1996 hektarlık alan için işletme sahası başvurusunda bulunsa prosedür ağırlaşıyor. 24,99 olarak gösteriyorlar çünkü o rakamı 25 hektar yapsa ‘ÇED Gerekli’ kararı çıkıyor.”

‘Bölgenin akıbeti ne olacak?’

Nurhak’ta hali hazırda bir hidroelektrik santrali, üç maden işletmesi ve bir taş ocağı aktif olarak faaliyet yürütüyor. İkinci hidroelektrik santrali için de çalışmalar devam ediyor. Bozan, 1996 hektarlık alana maden ocağı işletmesinin açılması durumunda bölgenin yok olacağını söylüyor:

Bu bölge, beş yerleşim alanın ortasında konumlanmış olup yerleşim yerine yakın bir mesafede yer almaktadır ve bu mahallelerin hayvanları burada otlanmaktadır. Maden sahasında en az 100 yıllık çadırlar yer almakta olup bu çadırlarda yaşayanlar yılın sekiz ayında hayvancılık yapmaktadır. Maden sahasında çalışma başlatılırken başta belediye olmak üzere yerel yönetimlere, muhtarlara, hatta orada yaşayan yerel halka ve çadırcılara dahi herhangi bir bilgi verilmeden patlatmalar ve yol çalışmalarına başlanılmıştır. Yerleşim yerine bu kadar yakın olan bir alanda maden ocağı açılması durumunda o bölgede bulunan yeraltı sularının, tarımın , hayvancılığın ve yakın bölgede bulunan yerleşim alanlarının akıbeti ne olacak?”

Öte yandan, aynı firma aynı alanın devamındaki 1844 hektarlık alan için de başvuru yaptı. Böylece ayrı ayrı ÇED süreçleri işletilerek bütüncül çevresel etki değerlendirmesi yapılması engelleniyor ve tek ÇED süreci işletme zorunluluğu ihlal ediliyor.

Bunun yanında bu ruhsat için ilk kez Nurhak Belediyesi’nden görüş talebinde bulunuldu. Bu durum da belediye tarafından olumlu olarak değerlendiriliyor. Belediye Başkanı Bozan, ilk önce ÇED gereklidir kararının verilmesini ve daha sonra da tamamen reddedilmesini istediklerini belirtiyor.

‘Zaten çalışan birden fazla maden ocağı bulunuyor’

Başkan Bozan, bölgede çalışan birden fazla maden ocağının olduğunu, bölgenin daha fazla maden ocağını kaldıramayacağına vurgu yapıyor:

Nurhak’lıların feryadı hiçbir kurala uyulmadan verilen ruhsatlaradır; feryadımız kurallara uyulmadan usulsüzce alınan ÇED Gerekli Değildir raporlarınadır. Zaten çalışan birden fazla maden ocağı bulunuyor. Bunların denetlenmesi dahi yapılmıyorken, bunların ortaya koyduğu yıkım ortadayken yeni bir çalışma alanındaki amaç nedir? Hiçbir analitik çalışmaya dayandırılmadan Nurhak bu kadar maden ocağını, HES’leri kaldıramaz, yok olur gider. Bölgede yaşayan insanların, yaylacıların ve hayvanlarının maden çıkartmak için açılan kuyular ve patlamalar ile can güvenliği tehlike altına girecek; beraberinde çevre kirliliği tetiklenecek, meranın ve tarım arazilerinin, bölgenin can damarı ve en önemli geçim kaynağını oluşturan hayvansal üretim yok olacaktır. Göçün önüne geçmemiz imkansızlaşacaktır. Şehirlere yığılma artacaktır. Nurhak’ı sahiplenelim yok ettirmeyelim.”

Paris Anlaşması’nın 5’inci yıldönümünde iklim aktivistlerinden çağrı: #hedef1buçuk

Paris Anlaşması’nın imzalanmasının ardından beş yıl geçmesine rağmen liderler tarafından iklim krizini sınırlamak için verilen hiçbir sözün tutulmadığını belirten iklim aktivisitleri, dünyanın dört bir yanında seslerini yükselterek hükümetleri harekete geçmeye çağırıyor.

Türkiye’den de karşılık bulan bu çağrıda aktivistler, liderlerden ve bireylerden küresel ısıtmayı endüstri öncesi döneme kıyasla 1.5 derecede sınırlamak için mücadele sözü vermesini istiyor.

‘Kutlamak için sebep yok’

12 Aralık Cumartesi günü Birleşmiş Milletler’in Paris Anlaşması’nın beşinci yıldönümünü kutlamak için bir araya geleceğini hatırlatan Gelecek İçin Cumalar (Fridays or Future) aktivistleri, hazırladıkları çağrı videosunda “Oysa kutlama yapmak için bir sebep yok. Henüz hiçbir hükümet 1.5 derecelik bir yola katkıda bulunmuyor” ifadelerini kullandı.

Dünyanın çoktan 1.2 derece ısınmış durumda olduğu belirtilen videoda, “Bizler Türkiye’de küresel ısınmayı sıcaklık rekorlarıyla, dolmayan barajlarla, düzensiz mevsimlerle, seller, orman yangınları ve bunların sonucunda ekolojik çeşitliliğin azalmasıyla tecrübe ediyoruz” denildi. 

Türkiye Anlaşma’yı onaylamayan 7 ülkeden biri

 İklim aktivistleri “Türkiye’nin şu anki çevre politikaları tüm dünya için geçerli olsaydı 4 derece ısınırdık. Buna rağmen Türkiye Paris Anlaşması’nı imzalayıp meclisten geçirmeyen 7 ülkeden biri” ifadelerine yer verdi.

Paris İklim Anlaşması’nı ulusal meclislerinden geçirerek yürürlüğe sokmayan diğer ülkeler ise şu şekilde: Eritre, İran, Irak, Libya, Güney Sudan ve Yemen. Türkiye dünyanın en büyük ekonomilerinin oluşturduğu G20 topluluğunda Anlaşma’yı tek onaylamayan ülke.

‘Küresel iklim ayaklanmasına ihtiyacımız var’

Görsel: Barış Şimşek

İklim aktivistleri tarafından yapılan açıklamada “Dünyanın doğal sınırlarına saygı duyan ve sosyal çıkarları zenginlerin kârından önce gören bir ekonomik sisteme adil bir geçiş sağlamak için yerleşik siyasetin ve endüstrilerin gücüne meydan okuyacak bir küresel iklim ayaklanmasına ihtiyacımız var” denildi.

Açıklama “Çağrıya iklim acil durumunun önemini anlayan tüm aktivistler, aileler, işçiler ve STK’ların bu çağrımıza kulak vermesini umuyoruz” ifadeleriyle son buldu. 

#hedef1buçuk

Genç iklim aktivistleri, 11 Aralık Cuma günü sosyal medya üzerinden #hedef1buçuk etiketi üzerinden tepkilerini dile getirerek iklim grevine çıkacaklar. Destek vermek isteyen kişiler gene bu etiket üzerinden paylaşım yapabilecek.

Dünya genelinde paylaşımlar ise #fightfor1point5 etiketiyle yapılacak. Ayrıca Fridays for Future hareketi tarafından başlatılmış bir imza kampanyası bulunuyor.

Kampanyada şu ana kadar 65 ülkeden 170 grup ve 3 bin 397 kişi 1,5 derece hedefi için mücadele edeceğini söyledi. Siz de kampanyayı desteklemek ve bu mücadelede yer almak istiyorsanız bu adres üzerinden imza kullanabilirsiniz.