‘Ormanı kestik, dikey bahçe verelim!’: Cinayete ‘peyzaj’ süsü – Çağdaş Öztürk

Çağdaş Öztürk’ün bu yazısı politeknik.org.tr sitesinden alındı

Yıl 2013 Gezi Parkı. İş makinalarının üzerine üzerine vurduğu ağaçlar sarsılıyor ve binlerce insan ekranları başından bu “vandallığı” izliyordu. Diğer tarafında yayalaştırma adı altında tünellerden oluşan alt geçit çalışmalarıyla betonlaştırılan bir “meydan” düzenlenmesi… Gezi Parkı’nın ağaçları, rengi, kokusu tarihi bir direnişle kazanıldaysa da İBB’nin kentten ne anladığının özeti olan beton kütlesi Taksim Meydanı’nda, kentin göbeğinde yayılıyor. Ve bu meydan şimdi beton saksılarla makyajlanacak, “peyzaj” çalışmaları gerçekleştirilecek.

Bugün ülkenin birçok yerinde ağaçlarımız, ormanlarımız, parklarımız yok ediliyor. Yerlerini kent içinde saksılar, refüjlerdeki çiçekler, duvarlar boyunca uzanan duvar bahçeler (dikey bahçeler), beton istinatları yırtınarak örtmeye çalışan platformlar alıyor.

İstanbul’un Kuzey Ormanları’nda 3. Havalimanı ve Kuzey Marmara Otoyolu için şimdiye kadar 3,5 milyon ağaç kesildi. Validebağ Korusu’nda cami yapılması için korunun girişindeki ağaçlar kesildi. Ankara’da kentin doğal ekosistemi olarak görev yapan Atatürk Orman Çiftliği’nde Kaçak Saray için 3 bin ağaç kesildi, 9 bininin ise “taşındığı” iddia ediliyor. Bugün Artvin Cerattepe’de tüm halkın karşı çıktığı, “giremezsiniz” dediği ormanın içinde Cengiz Holding maden arayabilsin diye ağaçlar kesiliyor. Antalya’da EXPO 2016 için yüzlerce ağaç kesildi.

Yetmedi sıra parklara geliyor. Beşiktaş Karaköy arasında kalmış son ortak kamusal yeşil alan Fındıklı Parkı metro şaftı yapılmak isteniyor. Yedikule Bostanlarında tarımsal alanlar yıkılıyor. Emirgan Korusu, lale festivalleri bahanesiyle ağaçları yok edecek budamalara maruz kalıyor.

dikey bahce

Kentleri kilometrelerce uzayan beton yığınlarına çevirenlerin bulduğu, bir çözüm; yok edilen ormanlar yerine uydurulan “dikey bahçeler”, birer peyzaj örneği değil: Makyaj

Katliamın boyutu o kadar büyük ki bu örneklerle tüm yazıyı doldurabiliriz. Buna karşılık ülkenin dört bir yanında yapılan bu katliamlar, içinde otoyolların geçirildiği beton yığınına dönen kent içinde “peyzaj” adıyla yapılan makyaj çalışmalarıyla örtülmeye girişiliyor. Ormanımızın yerine yol kenarlarındaki halı, kilim desenlerindeki istinat “süsleri” koyuluyor.

Peyzaj nedir?

Peyzaj karakteri tabii veya insanî unsurların eyleminin ve etkileşiminin sonucu oluşan alan anlamına gelir. Bu, Avrupa Peyzaj Sözleşmesi’ne göre tanımıdır. Peyzaj insanın ayak bastığı her alandır. Peyzaj kamusaldır. Peyzaj din, dil, ırk, cinsiyet farkı gözetmeksizin insanların bir arada yaşayacağı temiz hava hakkı sunan ortak yaşam alanlarını planlayan tasarlayan bilim dalıdır. Çiçekli refüjlerle, çim alanlarla, duvar bahçelerle, “ıvır zıvır” olarak simgeleştirilen meslek dalı haline getirilmeye çalışılsa da kent ve doğanın faydalarını gözeterek planlamalar yapan meslek ve bilim dalıdır.

Yıkımdan ranta AKP’nin düzeni

Ormanı, parkı, doğal yaşam alanlarını yok edip yerine kent içinde “muadili” saksılar koyup, yol kenarlarına diktiği ve yeşil alandan saydığı süs ağaçlarıyla, çimlerle göz boyadığı ve adına “peyzaj” dediği uygulamalarının bir de bütçesi var. Bütçe milyonları buluyor. Örneğin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin “peyzaj” yapan biriminin 2015 yılı bütçesi 695,559 milyon TL idi. İstanbul’da sadece lalelere harcanan bütçe 10 milyon TL. 2014 yılında dikey bahçelere harcanan para 7 milyon 681 bin 833 TL. Son altı yılda elektrik direklerine dikilen saksıların maliyetleri ise 19 milyon 356 bin 297 lira. AKP iktidarı elbette yıkımı aynı zamanda ranta da çeviriyor. Neredeyse tamamını yandaşlarına dağıttığı bu bütçe “ormanı kestik ama refüje diktik, laleler var” demenin bedeli oluyor.

Yaşam alanlarımızı savunmaya devam

Şu an bize dayatılan ‘peyzaj’ anlayışı kentin kilometrelerce uzanan betonlarını gizlemekten başka bir amaca hizmet etmemektedir. Peyzajı şehrin makyajına, peyzaj mimarlarını da şehre makyaj yapan makyözlere benzetmektedirler. Mesleki sorumluluğumuz doğal yaşam alanlarının yok edilişine, uydurma “peyzaj” projelerine, kent merkezlerinin talan edilerek kimliksizleştirilmesine karşı ağacı, ormanı, parkı savunmaktır.

Çağdaş Öztürk – politeknik.org.tr

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR