11 Mart, Japonya’da yaşanan dehşetli deprem ve tsunami, ardından nükleer santral faciasının yıldönümüydü.
Dünya Fukuşima Santralı’ndaki 4 reaktörün üçünün kalbinin erimesiyle sonuçlanan “kaza”dan ders alıyor. Dünyanın 3. büyük ekonomisi ve teknoloji devi Japonya, önümüzdeki ay sonunda 54 nükleer santralının hepsini devre dışı bırakmış olacak. Başbakan Yoşihiko Noda, güvenlik denetiminden sonra yeniden işletmeye alınacaklarını söylüyor, ama halktan göreceği tepkinin korkusuyla bunun ne zaman olacağını açıklayamıyor; zamanla bütün nükleer santralların kapatılmasından yana olduğunu belirtiyor. (New York Times, 8 Mart) 150 bin kişinin boşaltıldığı Fukuşima ve çevresinin onlarca yıl sürmesi beklenen radyasyon temizliği işine daha yeni başlanırken Japon kamuoyu yoğun olarak nükleer belayı tartışıyor. Hükümet nükleer enerjinin tehlikelerini halktan gizlemekle suçlanıyor. Fukuşima’yı işleten Tepco şirketinin, uyarılara rağmen yeterli güvenlik önlemi almadığı; resmî makamların ve uzmanların nükleer enerji lehine propagandasının, güvenlik önlemlerinin ihmaline yol açtığı belirtiliyor. (NYT, 9 Mart) Dünyanın 6. büyük ekonomisi ve teknoloji devi Almanya, 2022 yılına kadar 17 nükleer santralın, İsviçre 2034’e kadar 5 nükleer santralın tümünü kapatma kararı aldı. İtalya geçen haziranda referandum yaparak nükleer santralları ülkeye sokmamayı kararlaştırdı. Geçen ay Polonya’nın Baltık kıyısındaki Mielno kentinde yapılan referandumda halkın yüzde 94’ü nükleer santrala “hayır” dedi. Halen dünyada kurulu 435 nükleer santral var; inşa halindeki toplam 60 nükleer santralın çoğunu Çin (26) ve Rusya (10) gibi otoriter rejimler kuruyor. Geçen cuma Yeşil Düşünce Derneği, Eurosolar Türkiye ve Friedrich Ebert Vakfı’nın İstanbul’da düzenledikleri “Fukuşima’dan bir yıl sonra Türkiye’de nükleer enerji ve yenilenebilir enerji alternatiflerinin geleceği” konulu konferansta, Türk ve Avrupalı konuşmacıları dinledim. Vurgulanan belki en önemli husus, AKP hükümetinin dünyanın tersine, büyük bir umursamazlıkla nükleer santral kurma ısrarı oldu. AKP hükümeti Akkuyu’da Ruslara nükleer santral yaptırma konusunda kararlılığını sürdürürken, Sinop’ta kurulacak bir santral için de Japon, Güney Kore veya Çin şirketleri ile anlaşma sağlamaya çalışıyor. Mersin – Akkuyu’daki santralın inşası, uluslararası ihale açılmadan devletlerarası anlaşma yoluyla Rusya’nın Rosatom şirketine verildi. Rosatom, santralı “yap-sahip ol-işlet” sistemiyle inşa edecek. 60 yıllık ömür biçilen 4 ünitelik santralın çoğunluk hissesi 100 yıl boyunca ona ait olacak. Santral, Türkiye’ye kilovatı 12,35 cent’ten, yani hiç ucuz olmayan bir fiyattan elektrik satacak. Ruslara 20 milyar dolara mal olması beklenen santraldan Türkiye, takriben 70 milyar dolarlık elektrik satın alacak. Ruslar, ilk defa başka bir ülkede nükleer santral sahibi olacakları, kaza riskini hiçbir şekilde üstlenmedikleri için bu çok avantajlı anlaşmadan ziyadesiyle memnun. Oysa Türkiye halkı bu anlaşmadan hiç memnun değil. Yapılan bütün yoklamalar, halkın büyük çoğunlukla nükleer santral istemediğini gösteriyor. Geçen nisan ayında A & G şirketinin bu konuda yaptığı en kapsamlı yoklama, halkın yüzde 64’ünün nükleer santrallara “hayır” dediğini ortaya koydu. Nükleer santralların Türkiye için yararlı olacağını düşünenlerin oranı yüzde 7’yi geçmiyor, yüzde 84’ü temiz enerji kaynaklarına yatırım istiyordu. Geçen haziran ayında yapılan son yoklamada da (İpsos) “hayır” diyenlerin oranı yüzde 80 olarak saptandı. Zaman daralıyor. Çevresel Etki Değerlendirmesi raporu tamamlandığında, muhtemelen 2014’te, Akkuyu’nun inşaatı başlayacak. Nükleer belanın ülkemize bulaşmasına dur demeliyiz. AKP hükümeti, halkı temsil ettiği iddiasında ise, ezici çoğunluğun istemediği nükleer santralları kuramaz. Burası bir demokrasiyse nükleer enerji için referandum yapılmalı. CHP, eğer gerçek bir muhalefet partisi ise, bunda ısrarlı olmak zorunda. Toplum olarak sesimizi yükseltelim.
Şahin Alpay – Zaman |