Dış Köşe

Meydan ne işe yarar? – Korhan Gümüş

0

Bugünlerde yolum sık sık Karaköy Meydanı’na düşüyor. Kentin tarihi merkezindeki bu meydanın sürprizler ve heyecan yaratıcı detaylarla dolu bir yer olduğunu söyleyebilirim. Tabii eğer yayaysanız.
Kendi deneyimimden birkaç örnek vereyim: Kemeraltı Caddesi’nden meydana geldiğinizde kaldırım aniden bitiveriyor. Kendinizi ana caddede buluyorsunuz. Bundan sonraki karar size bırakılmış: İster hızla arkanızdan gelen araçlarla birlikte asfaltta koşarak, ister birkaç metre yükseklikteki duvara çekirge gibi zıplayarak parkuru tamamlamanız mümkün.
Ancak burada hemen söylemek gerekir ki asfaltı tercih eden yayaların (otomobillerinki gibi) dikiz aynalarının olmaması önemli bir eksiklik. Acaba yayaların da kendilerini sollayan araçları görmeleri için cadde kenarındaki duvara belli aralıklarla birer ayna monte edilemez mi? Ayrıca kaldırımın bittiği noktaya “dikkat yola yaya çıkabilir” levhası konabilir. Acaba burada bir gün içinde kaç kaza oluyor? Yetkililer istatistikleri dikkate alıyorlardır, mutlaka. 

Kaldırım otoparkları
Karaköy Meydanı’na detaylar değil, “konsept” üzerinden yaklaşmak da mümkün. İlk bakışta meydanı tasarlayan Büyükşehir Belediyesi yetkililerinin yayaları kaldırımda tutmayı arzuladıkları belli oluyor. Bunu önümüze çıkan ferforje taklidi, lale-cami kombinasyonlu sivri uçlarla süslü, “kentin alameti farikası” haline gelen siyah parmaklıklardan anlıyoruz. Demek ki caddeleri bonkörce yayalara sunan, hatta kaldırımlara dev çöp konteynerleri gibi engeller koyarak kullanmalarını teşvik eden yetkililer, meydanda “konsept” değiştiriyorlar. Yayaların caddeyi değil, yeraltı geçidini kullanmasını istiyorlar. (Kiraların yüksekliğinden şikayet eden yeraltı çarşısı esnafının beklentileri de bu yönde olmalı.) Ama hayır. Çok geçmeden yanıldığınızı anlıyorsunuz. Bu süslü parmaklıkların (başta İETT’nin makam araçları olmak üzere) kaldırıma park eden otomobiller için yapılmış.
Ana caddelerin kesişme noktasındaki kaldırım otoparkı girişi, buna bir örnek. Sürme kapı biçiminde tasarlanmış bu süslü parmaklıklar kaldırıma çıkacak araçlar için açılıyor. Zaten kaldırımlar ne işe yarar diye sorarsanız, bu sorunun birinci yanıtı “araç park etmeye” olmalı. Çünkü bu parmaklıklar yayaların kaldırıma erişimi engelleniyor. Bu noktada yetkililere şöyle bir önerim olabilir: Acaba yayaları (araçlar gibi) da içeri almak için açılır parmaklıklar tasarlanamaz mı? Çünkü araçların kaldırımda, yayaların caddede olması turistler için iyi bir görüntü oluşturmuyor. Bu görüntü kentin imajı açısından da hoş değil. 

Teller ve parmaklıklar
Bu küçük eleştiriyi getirdikten sonra, yetkililerin kaldırım otoparkı girişi yanında yayalar için küçük bir geçit bıraktıklarını belirtmek lazım. Ne de olsa burada bir de Tünel girişi var. Ama söylemek zorundayım, caddenin karşı tarafında bu hoşgörüden eser yok. Buradaki boşluk paslı tellerle “örümcek ağı” gibi örülerek, kapatılmış. Böylece yaya olarak otobüs durağına ve tramvaya kaldırımdan değil, parmaklıkların dışından, caddeden yürüyerek ulaşabiliyorsunuz!
Zaten meydandaki kaldırımların, parmaklıkların, tellerin, engellerin bir işlevinin olmadığını fark ediyorsunuz. Çünkü meydandaki yaya akımının ana kaynağı olan otobüs ve tramvay durakları buraya yerleştirilmiş. Öyleyse yayaları kim tutacak? Nitekim bu açıklıklardan yayalar caddelere, araçlar da kaldırımlara doğru sürekli hareket halinde. Özellikle (bütün gün) otobüs durağının arkasına park eden araç sahipleri, kendilerine küçük de olsa zorluk çıkaran engellerle baş etmenin yollarını bulmuşlar. Gene de bu parmaklıklar işlevsiz (yalnızca dekor niyetine yapılmış) değil. Meydanın vazgeçilmezlerinden biri de günün değişik saatlerinde caddeye doğru genişleyen (ve kokan) çöp dökme alanları. Çöp alanları, otobüs duraklarına bitişik olarak yerleştirilmiş. Bu alanlar da yetersiz kalınca çöplerin meydan boyunca bu parmaklıkların lale-camili sivri bölümlerine asıldığı görülüyor. Çok pratik bir buluş! Sivri demirlerin üzerinde flamalar gibi sallanan poşetler, hem meydana ayrı bir hava veriyor hem de çöp döküntülerinin caddeyi ve durağı kapatmasını engelliyor. Bu arada (mutat olduğu üzere) meydanda inşaat çalışmaları sürüyor. Bankalar Caddesi’nin girişi molozlarla kapatılmış. Gene konsepte uygun olarak, tarihi binaların tonozlarından, duvarlarından kalan yıkıntı parçaları özenle korunarak, cephelerde dekor olarak kullanılmış. 

Savaş alanı gibi
Yetkililer Karaköy’ü yayalarla araçların aynı anda kullandığı “nostaljik” bir köy meydanı tarzında tasarlamak istemiş olabilirler. Nitekim kaldırımdaki park eden araçların yanında tarım makineleri, ziraat aletleri de sergileniyor. Boşlukları değerlendirmekte esnaf, seyyar satıcılar, kimlik kaplamacılar, hıyarcılar, sıkma portakalcılar ve burayı kendi özel otoparkı olarak kullanan resmi kuruluşlar, araç sahipleri, herkes ustalaşmış. Örneğin meydanın deniz tarafındaki boşluğa bile bir elektrik trafosu yerleştirilmiş. Meydanın her köşesinde çoğulcu bir yaklaşım göze çarpıyor: Meydanı sınırlandıran ögelerin kimi yerde demir, kimi yerde alüminyum boru, kimi yerde beton, kimi yerde zincir, kimi yerde ahşap, kimi yerde pleksiden yapıldığı görülüyor. Yer döşemesi derseniz, çeşit çeşit: Kimi yerde beton, kimi yerde asfalt, kimi yerde granit, kimi yerde parke, kimi yerde mermer, kimi yerde toprak ve çamur… Bunlara bir de “savaş geçirmiş gibi” duran binaları, kaldırımları, basamakları, beton dubaları eklediğinizde manzara tamamlanmış oluyor. Deniz manzaralı otoparkları, suya uzanan kanalizasyon borularını da hesaba katınca bu meydanın kentin bir aynası olduğunu söylemek mümkün.
“Karaköy de bir şey mi? Sen gel de bir Eminönü Meydanı’nın haline bak” diyorsanız, benim korktuğum da bu. Çünkü Eminönü, Kadıköy, Beyazıt gibi kentin önemli meydanları yıllarca uğraşılarak bu hale getirildi. (Karşılaştırmaya kalkınca “bırakın böyle kalsın” demek mümkün.) Yeri gelmişken soralım: Bu müstesna kamusal alanı, Karaköy Meydanı’nı en son olarak kim tasarlamış? Bir hatırlayan var mı?

Korhan Gümüş – Radikal 2

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.