Hafta SonuManşet

Metin Ağabey – Fatoş Çırnaz

0

Metin Kurt’u anma gecesi vardı geçtiğimiz salı günü Ses Tiyatrosunda. Ben de davetliydim. Hoş; davetli olmasaydım da giderdim. O benim ‘Metin ağabeyim’di, komşumdu, çocukluk günlerimin kahramanıydı, belki de…

Onu anlatanlar, hep efendiliğinden, ülkemizde doğru bir şeyler yapmaya kalkışıldığında nasıl da yalnız kalındığından, onun futbolda sendikal mücadeleyi başlatana kadar kendi iç mücadelesini, kendine sorduğu soruları, sorgulamaları, okuduklarını, kendini nasıl yetiştirdiğini anlattılar. İlk kez  şampiyonluk prim hakkını, emeğin hakkını nasıl savunduğunu, bu haklarını alamayınca da bu durumu protesto etmek için sakal bıraktığını anlattılar. Onun dürüstlüğünden, ilkelerinden ödün vermezliğinden bahsettiler. Ama o benim Metin  ağabeyimdi…

Çocukluğumun, ilk gençliğimin geçtiği güzel semtim… Esentepe… Ağaçlarına tırmanıp dut yediğimiz, seksek, saklanbaç, kuka, yakantop oynadığımız, yenilince ”mızıkçılık yapmayın şimdi dedemi çağırırım” diyen arkadaşımız; ki hafifçe korkardık sanki ‘dede’den ve uzunca bastonundan…

Yaz günleri oyunumuzun en heyecanlı kısmında, annemin terasa çıkıp ”süt saatimiz” için çağırması da üzmüyor değildi… Ben bu çağrıya uysam da ağabeyim Hasan pek uymazdı sanırım… Akşamüstü geçen sokak dondurmacımız hergün ayrı çeşit dondurma yapardı. Ben daima arkasından koşan çocuklara üzülürdüm, almak isteyip de alamazlar mıydı yoksa bu koşturmaca bir oyun biçimimi miydi?  Yine de günün en güzel anlarındandı… Ben en çok limon, çilek, kaymaklıyı severdim…

Akşamüstüne doğru oyun şortları, tişörtler çıkarılıp daha bir özenli giyinilir; şıkça Gazeteciler mahallesine yada blokların arasında ‘yürüyüşe’ çıkılırdı… Ya da, futbol sahasında top oynayan ağabeyerimizin maçlarına giderdik… Metin ağabeyin katıldığı mahalle maçları en kalabalık izleyicisi olan maçlardı. Bu maçlarda çocuklaın ve  kızların değişmez göreviydi sanki tezahürat yapmak. Hatta becerebilenler iki parmağın yardımıyla çalınan benimse biraz zorlandığım ıslıktan çalardı. Tabi ki bazı ablaların flört ettikleri erkekler de takımda olduğu için onların sesi daha bir güçlü çıkardı. Akşam yemeğinden sonra bir yazlık sinema keyfi vardı; ailecek gidilirdi. Genelde bizim aile  Türk filmi tercih etmezdi. Ama arada bir Türk filmi de izlenmez değildi. Çocukluk ve ilk gençlğin şımarklığından mıydı neydi, bu filmlerin özellikle  abartılı sahneleri hafif alaylı bir biçimde izlenir ve hatta  abartılı biçimde eleştirilirdi. Sonradan bu filmlerinin tadını ve onların masumiyetini, naifliklerini hiç unutmadım… Tabi ki bir de  film sonrası eve dönüşteki soğuk karpuz faslını… Diğer bir etkinlik  ise bisiklete binmekti. Ağabeyim usta bir binici olduğundan, arkaya beni, öne de bir kız arkadaşımı alıp, yokuş aşağı yollardan gitmeyi çok severdi. Bu şekilde kaç kez fena halde düşüp dizlerimizi parçalamıştık. Zaten dizlerimiz genelde hep yara bere içindeydi. Çünkü bir de paten kayarken düşerdik. Ama kocaman terasımızda paten kaymak, bisiklete binmek sıradan olaylardı… O evde akşamüstü çay eşliğinde yenilen annemin harika börekleri…Tabi ki terasta öğleden sonra ki okuma saatlerimiz ve dalınan uykular… Kimbililir ne güzel rüyalar görülürdü…

Bir gün annemi çok kızdırdığımı çok iyi anımsıyorum. Genelde sakin kibar kadıncık bana terliğini fırlatıp başımdan kanlar akmaya başlayınca beni hastaneye götürmek için terliksiz bir biçimde sokağa fırlamıştı. Aslında evin içinde bile terliksiz basamazken… Onun ve benim bu halimi gören bir grup ağabeyin içinden Metin ağabey (Metin Kurt) fırladığı gibi beni kucakladı ve koşarak bir taksi çevirdi. Arabanın kornasının olmadığını, Metin ağabeyin kolunu açık camdan çıkarıp kapıya vurarak ‘yaralı çocuk var’ diye bağırıp trafiği açmaya çalıştığını dün gibi anımsıyorum. Şişli Etfal Hastanesine kadar benimle korkmamam için konuştuğunu, sürekli birşeyler sorduğunu da… Bir yandan da annemin eline tutuşturduğu pamuk paketinden pamuklar çıkarıp  akan kanı silmeye çalışıyordu. Hastanede başıma dikiş atılırken ağlamadığım için beni nasıl da övmüştü…

Yıllar sonra o topuklu terliğin nasıl olup ta başıma isabet etiği üzerine annemle bayağı bir kafa yormuştuk… Dün akşam Ses Tiyatrosunda Metin Kurt’un anma gecesinde bir yandan gözümüm yaşını silmeye çalışırken tüm bunlar bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti…

O Türk Futbolunun Spartaküs’ü, Türkiye’de futbolda sendikal hareketi başlatan ve bu yüzden yalnız kalan kahraman bir devrimciydi. O endüstriyel futbola karşı, hakkı ve emeği savunan biriydi. O kendisine teklif edilen yüksek transfer ücretini kabul etmeyip çok daha düşük bir maaşla mütevazı bir takımda oynamayı yeğleyen ‘futbolcu satılık değildir’ diyebilen onurlu bir kişiydi. Ama herşeyden önemlisi o benim Metin Ağabeyimdi… O güzel gülüşün, direnişin ve yaptıkların senden sonrakilere örnek olsun Metin ağabey…

Rahat uyu…Onurlu devrimci…

Fatoş Çırnaz

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.