Yeşeriyorum

Medyaya cinsiyet değişikliği şart

0

Yılmaz Özdil’in “14. Dev adam” adlı köşe yazısını medyayı az çok takip edeniniz okumuştur.

Özdil, Dünya Basketbol Kupasındaki oyuncuların arkasındaki kişilere dikkat çekmek istemişti.

En önemlisi de, Hidayet Türkoğlu’nun henüz daha 11-12 yaşındayken basketbol kolejine yazılmasını, bugünlere gelmesini sağlayan birinden bahsetmek istiyordu yazıda. Bir Kemal diyordu, bir Leyla.

Hatta Kemal ile Leyla diyordu, Leyla Çalışkan’ı tanımlamak için.

Leyla Çalışkan’ın transseksüel olup, basketbol antrenörü olarak Hidayet Türkoğlu’nu yetiştirmesine dikkat çekiyordu Yılmaz Özdil. Yazısının aralarında, terminolojiye hâkim olmadığını, belki de bilmeyerek yazısını etkileyici kılmak için kullandığı cinsiyetçi dilin farkına varıyorsunuz.

Yılmaz Özdil’in köşe yazısından sonra, Leyla Çalışkan’a gelsin röportaj teklifleri, gelsin TV programları.

Medya “ilginç” bir karakter yakalamıştı: “Önceden erkekti, sonra kadın oldu”. Hidayeti erkekken büyüttü, kadınken izledi”-” Trans biriydi, aynı zamanda antrenördü.”-“ Trans bir kadındı ama koskocaman Hidayet Türkoğlu’nu yetiştirmişti, Kerem Tunçeri’yi bize kazandırmıştı.”

Saba Tumer, medyadan olayı öğrenir öğrenmez Leyla Çalışkan’ı arayıp 2 hafta sonraki programına davet eder, ve nazikçe “bu süre içerisinde hiçbir TV kanalına çıkmazsa sevineceğini” dile getirir. Leyla Çalışkan da, tamam der. Sözünde de durur. Programda, kâh Hidayet’ten bahsedilir, kâh Kerem’den, kâh arayıp sorup sormamalarından, kâh dünya Kupası’ndan. Alttan alta da Leyla’nın cinsiyet kimliğindeki değişikliğe, izleyiciyi canlı tutmak için hafif dokunuşlar yapılır. Leyla’nın Trans kimliğinden ötürü, yaşamındaki zorluklar, dahası aynı basketbol camiasında çektiği sıkıntılara değinilmeyecektir. Çünkü programın konsepti bellidir. “Trans haliyle Hidayet Türkoğlu’nu yetiştirmişti”

Yapılan röportajlarda, çektiği sıkıntılardan çok, “o zaman” diye bahsedilen sorularla okuyucu meraklandırılır.

***

Basını günlük olarak taradığınızda, her gün illa bir-üç-beş tane transseksüel, eşcinsel haberi bulursunuz. Eskinin 3. sayfa haber merakının yerine yeni arayışlar kendisini bu noktada sabitlemeye başlıyor. Gerek yurt dışından, gerekse de yurt içinde trans/eşcinsellikle ilgili haberler artık medyanın olmazsa olmazları arasına giriyor.

Giriyor girmesine de, nasıl bir haber dili, nasıl bir habercilik.

***

Son günlerde, Fındıklı’da denize düşen bir aracın içindekileri kurtarmak için denize atlayan Özge basının dilinde. Haberlerde Özge’nin “Travesti” olduğu vurgulandı. “Travestiydi ama ilk önce o suya atladı.”-“ Travestiydi ama cesur.” Özge’nin cinsel kimliğinden ötürü “yapa-bilemeyeceği” şeylerin varlığı/ Özge’nin alışılageldik bir insandan farklılığı/ilginçliği kabul edilip/ettirilip haberler yapılıyor.

Özge, gayet vicdanın sesiyle, yardım amaçlı denize atlayan bir kadın. Lakin medyaya göre o travesti kimliği bu hareketiyle mertebe atlıyor/kabul görüyor. Bu hareketiyle alışılagelmiş insan olarak kabul edilebiliyor. Medyadan isimler Leyla Çalışkan olayında olduğu gibi, Özge ile iletişime geçmek için Eşcinsel ve Trans örgütlerini arıyorlar durmadan.

Özge ve Leyla Çalışkan, diğer translara örnek olarak gösteriliyor. Ancak böyle “erdemli” davranışlar yapabilecekleri takdir de, haber niteliği taşıyorlar, alışılagelmiş bir insan olarak kabul görebiliyorlar.

***

Son günlerde bu iki haberi okurken, Tekel direnişi zamanındaki bir olay aklıma geldi.

Ankara’da Tekel işçilerini ziyaret eden eşcinsel ve trans bireyler, işçilere kumanya dağıtmışlar, onlarla dayanışmışlardı. Haklı direnişlerinde onların yanında olduklarını dile getirmişlerdi. Tıpkı onlarla dayanışan diğer insanlar gibi, aynı bilinç aynı hassasiyetle.

Direnişteki işçilerden biri bu dayanışmayı görünce, etrafına şöyle bir “itirafta” bulunur.

“Ben bunları yolda gördüğümde, içimden ne laflar söylüyordum; ama bunların ‘yüreği’ delikanlıymış”

İşte tam da, medyamızın her gün punto punto döşediği haberlerin, sokaktaki bir okura yansıması bu. Tekel işçisi gayet içten bir yerden, kendi deneyiminden eşcinsel ve transların sıradanlığını, vicdan sahipliklerini dile getirmişti. O direnişe destek veren alışıla gelmiş insan figüründen pek de farklı olmadıklarını kendine itiraf ediyordu. Ama öte yandan kurduğu cümle, ve daha önceki yargıları onun deneyimleri bile değildi. Yazılı ve görsel medyanın, her gün okuruna empoze etmeye çalıştığı fikirlerdi.  Tam da bu noktada, medyanın bir bireyin önyargılarının üretim aşamasındaki ehemmiyetini fark ettik.

Şimdi bakınca önümüzde, birkaç günlüğüne kullanıp; haber değeri gidince bir köşeye atılacak Kahraman Özge, Hidayet’i yetiştiren Efsane Leyla Hoca var. Yada bir başka örnek olarak yıllardır sahnelerde alkışlanan, medyada taçlandırılan bir Bülent Ersoy. Peki, yaşamın er alanında ultra ayrımcılığa uğrayan, sokaklarda her gün taşlanan, katledilen translar için ne demeli?

Sokaktaki bir trans arkadaşın sıradanlaştırılması, kabul edilmesi için “kahraman”, “efsane” ya da sahnede olması mı gerek?

Sanırım medyanın trans kimliklerle ilgili düzgün bir haber diline kavuşması için, üzerindeki erkekliği atması ve güzel bir operasyon geçirmesi gerek. Emniyetin operasyonlarından değil. Bildiğiniz cinsiyet operasyonu.

Medyaya cinsiyet değişikliği şart.

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.