Mater Dolorosa’da on yılın ardından ilk ayin – Nükhet Akgün Bordignon

Samsun’un İlkadım ilçesinde yer alan  Mater Dolorosa Katolik Kilisesi on yıl sonra yeniden ibadete açıldı.

Samsun’un önemli tarihi yapılarından biri olan Mater Dolorosa Kilisesi neredeyse 200 yıllık bir geçmişe sahip. Kilisenin hikayesi 1845 yılında, Gürcistan’da yaşayan İtalyan asıllı 8 kapusen rahibininin Gürcistan’dan sürülmesi ve Karadeniz üzerinden geçerken, kilisesi olmayan diğer katolik vatandaşlarla Samsun’a gelmesiyle başlıyor.  Samsun’daki katolik nüfus da göz önüne alınarak 1876 yılında Padişah  V. Murat tarafından çıkarılan özel bir izin ile kilisenin yapımına  başlanıyor. Kilisenin müslümanlarla gayrimüslimlerin birlikte yaşama sembolü olmasını arzu eden Padişah V. Murat, yapım çalışmalarının başlamasından tam iki yıl sonra kilisenin tapusunu gönderiyor. Kilisenin yapımının tamamlanması ise 1885 yılına kadar devam ediyor.

Cumhuriyet dönemi boyunca ibadete ve ziyarete açık olan Mater Dolorosa Kilisesi’nin yıkım emri, 1976 yılında, dönemin belediye başkanı olan Kemal Vehbi Gül tarafından veriliyor. Ancak  tarihi bir değeri olan kilisenin yıkımı Papalık elçisinin ve İtalyan Konsolosluğunun tepki göstermesi üzerine  iptal ediliyor.

2006 yılında  Rahip Santoro cinayetinin ardından, kilisenin rahibi Pierre Francoisse Rene Brunissen akli dengesi yerinde olmayan Atilla Nur tarafından bıçaklanıyor. Fransız rahibin ifadesine göre olay bir borç meselesine dayanıyor. O dönemki huzursuz ortam ve üzerine bu üzücü olayın yaşanması, yerel halk ile yakın ve iyi ilişkileri olan rahip Pierre Francoisse Rene Brunissen’in 1990’ların başından beri yaşadığı Samsun’u terk ederek ülkesine geri dönmesine sebep oluyor.  Yerine ise, kilisenin sorumluluğunu üstlenmek üzere, teoloji-fizik ve astrofizik okutmanı olan Dr. Simone Matteoli ile eşi Didem Nur Matteoli geliyor. Matteoli ailesinin ise bir süre görevlerine devam ettikten sonra kiliseyi kapatarak Trabzon’a yerleştiği söyleniyor. Konunun detaylarına kimse pek hakim değil. Bildiğimiz tek şey kilisenin neredeyse on yıldır kapalı olduğu.

Mater Dolorosa Katolik Kilisesi’nin tarihi ile ilgili bilgileri kolaylıkla internette  bulmak mümkün. Her ne kadar biraz bahsetmiş olsam da, benim bu yazıda anlatmak istediğim kilisenin dünü değil, bugünü; tam on yıl sonra yeniden ibadete açılmış olması.

Kilisenin yeniden ibadete açılmasındaki en önemli etken belki de ülke olarak her açıdan hazırlıksız yakalandığımız ‘göç’ olgusu. Samsun da tıpkı Türkiye’nin diğer şehirleri gibi birçok göçmene ev sahipliği yapıyor. Yalnızca Suriyeliler değil, Irak’tan da birçok kişi yeni bir hayat kurmak için bu şehre gelmiş. İl  Göç İdaresi’nin, 2017 yılı için verdiği bilgilere göre; Samsun’da farklı yasal statülerde toplam 16.500 yabancı yaşıyor.  Bu rakamın 6.000’ini Suriyeliler oluştururken, 9.000’ini  Iraklılar ve kalan 1500’ünü de diğer ülkelerden gelen göçmenler oluşturuyor.

Irak’tan gelenlerin tamamı müslüman değil. Haliyle küçük de olsa Samsun’da Iraklı hristiyan (Katolik Keldani) bir cemaat oluşmuş durumda. Bu da yıllardır kapalı olan Mater Dolorosa Katolik Kilisesi’nin kapılarının yeniden açılmasına vesile olmuş.

Aslında benim kilisenin açılmış olduğunu öğrenmem tesadüf eseri oldu. Ailemi ziyaret etmek için birkaç haftalığına Samsun’a gelmiştim. Kilisenin yanından geçerken, duvara asılı olan kilise ziyaret saatleri ile ilgili bilgilendirme tabelasını görünce, kapıyı çaldım. Beni Arjantinli Rahip Marcelo Cisneros karşıladı.  Rahip Marcelo Cisneros, yine Arjantinli bir başka rahip olan Adrian E. Loza ile beraber tam dört ay önce görev için Samsun’a gelmiş. İki rahip de bir süre İstanbul’da çalışmışlar. 10 yıl sonra açılan kilisenin, bahçe de dahil olmak üzere tüm düzenlemesini, kilisenin  yeni cemaatiyle beraber yapmışlar.

Komşularıyla güzel ilişkileri olduğunu belirten  Rahip Cisneros, kilisenin; başlangıçta yalnızca Pazar ayini için açık olduğunu, ancak yerel halkın merakı ve talebi doğrultusunda, şimdilerde Pazar günü hariç her gün, 11:00 ve 14:00 saatleri arasında, kilisenin genel ziyarete açık olduğunu söyledi. Kilisenin yeniden açılması ve buradaki cemaat ile ilgili bir haber hazırlamak istediğimi söylediğimde, rahip Cisneros, beni büyük bir nezaketle, iki gün sonra gerçekleşecek olan Pazar ayinine davet etti.

Pazar günü kilisenin bahçe kapısını çaldığımda, Iraklı bir genç tarafından karşılandım. Ziyaretim karşısında tereddüt eden gence rahip Cisneros durumu izah etti ve bizi tanıştırdı. Aslında kilisenin ayinlerine hristiyan olmayan kişilerin katılamayacağına  dair  bir kural yok. Ancak Samsun’da yaşayan bu küçük hristiyan cemaatin tedirginliğini de anlamak gerek.

Kilisenin bahçesi bayram yeri gibiydi. Çocuklar ortalıkta koştururken büyükler de çay içip sohbet ediyorlardı. Beni de hemen aralarına aldılar. İlk başlarda çok sohbet edemesek de, karşılıklı olarak sürekli birbirimize bakıp tebessüm ediyorduk. Bir on beş dakika kadar bahçede beraber çay içip bekledikten sonra içeriye girdik.

Pazar ayini Arapça ve Keldanice ilahilerle başlayıp devam etti.  İngilizce ve Türkçe okunan dualar da, yine cemaatin içinden bir kişi aracılığıyla  Arapça’ya çevrildi.  Hatta, okunan bu dualara kısa bir süre dışarıdan işitilen öğlen ezanı da eşlik etti. Yaklaşık bir saat süren ayinin sonunda, kilisenin içi yine insanlar tarafından temizlenip düzenlendi.  Tekrar bahçede toplandık. Çay ve tatlı servisi yapılırken, Bağdat’tan annesiyle birlikte Samsun’a gelen 23 yaşındaki J.S ile tanışıp İngilizce Türkçe karışık sohbet etmeye başladık.

J.S, yaklaşık üç buçuk yıldır Samsun’da. Bağdat’ta kolej eğitimini tamamladıktan sonra üniversiteye devam etmek istemiş ancak can güvenlikleri olmadığı için annesiyle birlikte Samsun’a gelmişler.Şu an şartlı mülteci statüsündeler. Burada bir arkadaşıyla birlikte boya badana işi yapmaya başlamış. J.S neden geldiklerini ise şöyle özetledi:

“Irak’ın Amerika tarafından işgalinden sonra her şey çok zorlaştı. İşgal öncesi dönemi ben çok hatırlayamıyorum çünkü çocuktum; ama hepimiz işgalden önce her şeyin çok daha iyi olduğunu dinleyerek büyüdük. İşgalden sonra kurulan  hükümetler güvenliği sağlayamadığı için, hristiyanlar sürekli olarak, farklı radikal grupların ve sonradan oluşan mafya çetelerinin saldırılarına uğramaya başladı. Bu durum bugüne kadar devam etti ve ediyor. Hristiyanlar sürekli taciz ediliyor, tehditle evlerine ve mallarına el konuluyor ve öldürülüyor. Ekonomik durumu iyi olanlar kaçıp kurtuluyor,  olmayanlar ise bu işkenceye katlanmak zorunda kalıyor. Üniversite eğitimime devam edemememin nedeni de aldığımız tehditler ve can güvenliğimizin olmaması. Türkiye’de en azından güvendeyiz. Bu zamana kadar kötü hiç bir şey yaşamadık. Belki ilerde yaşarız; ama en azından burada sorun yaşadığımızda şikayet edebileceğimiz, derdimizi anlatabileceğimiz yetkili birimler var.”

Geleceğe dair planlarını sorduğumda ise gülümseyerek, Türkiye’de kalmak istemediğini söyledi. Ona göre Türkiye de zor bir ülke ve burada geleceğini ne yazık ki göremiyor. Tanıdıklarının çoğu burada kalmak istemiyor ve anlattığına göre hemen hemen hepsi, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne başvurmuş ve cevap bekliyor. Genellikle gitmek istedikleri ülkeler; ABD, Kanada ve Avustralya.

Neden Avrupa değil diye sorduğumda J.S şöyle cevap verdi:

“Öncelikle Avrupa da cennet değil, bir sürü sıkıntı orada da var. İkincisi kardeşlerimizin, akrabalarımızın çoğu bu ülkelerde yaşıyor. Ayrıca İngilizce öğrenmek, Avrupa dillerini öğrenmekten çok daha kolay. Bu nedenle ben de dahil birçok insan, eğitimlerine devam edebilmek ya da daha kısa sürede iş bulabilmek için bu ülkeleri tercih ediyor.”

Biz J.S. ile konuşurken sohbetimize iki genç kadın M.L ve A.K. de katıldı. İkisi de 26 yaşında ve az da olsa  Türkçe konuşabiliyorlar. Zorlandığımız yerlerde ise J.S tercümanlığımızı yaptı. M.L. de A.K. de iki yıldır Samsun’da yaşıyorlar. Tıpkı diğerleri gibi Birleşmiş Milletler’den başvurularına yanıt bekliyorlar. Buraya Kuzey Irak’tan aileleri ile beraber gelmişler. Onların memleketlerinden ayrılma nedeni İŞİD. Şu an ikisi de çalışmıyor. Geçmişten ziyade buradaki hayatlarından bahsettiler. Her ne kadar burada kendilerini güvende hissetseler de hristiyan kimliklerini saklamayı tercih ettiklerini söylediler. Nedenini sorduğumda M.L şöyle cevap verdi:

“ Hristiyan olduğumuzu söylemek istemiyoruz;  çünkü ne zaman söylesek, konuştuğumuz insanlar sürekli neden müslümanlığı seçmediğimizi sorup duruyor. Şakayla karışık ya da ciddi bir şekilde ‘Müslüman olman lazım’ , ‘Müslümanlığa geçsenize’ gibi şeyler söylüyorlar. Bu yüzden artık yorulduk, hristiyan kimliğimizi açıklayamıyoruz.”

J.S de aynı dertten muzdarip. Tam bu sırada Ordu’da yaşayan, pazar günü ibadet için Samsun’a gelmiş  H.M. de söze dahil oldu. Samsun’un yerel halkının Ordu’dakilere kıyasla çok daha hoşgörülü olduğundan bahsetti ve ekledi:

“Ordu’da sürekli komşularımızla problem yaşıyoruz. Hiç gürültü yapmadığımız, ve yapmamaya da özellikle dikkat ettiğimiz halde neredeyse her gün komşular kapımıza polis gönderiyorlar. M.L’nin anlattıkları şeyleri ben de yaşadım. Zaten yabancı olduğumuz için bir önyargı var; bir de hristiyan olduğumuzu söylemek istemiyoruz. Her ne kadar bu tarz zorluklarımız olsa da belirtmem gerekir ki en yakın arkadaşım bir Türk ve her şeyimi biliyor, kardeşim gibi. Birbirimizin hep yanındayız.”

Irak’tan gelen müslümanlar ve Suriyeliler ile ilişkilerini sorduğumda ise A.K söze girdi:

“ Aslında Suriyeliler ile bir ilişkimiz yok. Onların durumu daha zor; ekonomik olarak daha zor koşullarda yaşıyorlar. Irak’tan gelen müslüman tanıdıklarımız elbette var. Fakat onlarla da selamlaşmaktan ve hal hatır sormaktan başka  ilişkilerimizin bir derinliği yok. Açık konuşmak gerekirse burada herkesin ayrı bir dünyası var. Biz genellikle burada gördüğünüz insanlarla yakınız.”

Neden Samsun ya da Ordu’yu seçtiklerini sorduğumda ise özel bir nedeni olmadığını söylediler.  Aslında tahmin edebileceğiniz gibi bugün bu şehirlerde yaşamalarının sebebi bir rastlantıdan ibaret. Daha önce gelenlerin adımlarını takip etmişler.

Son olarak Irak’tan bahsetmeye başladık. Yapılan referandum ile ilgili düşüncelerini sordum. Hepsi, Irak’ın toprak bütünlüğünün, orada yaşayan tüm halklar için yaşamsal önemde olduğu konusunda hemfikir. Fakat yapılan referandum sonrası merkezi Irak yönetiminin bölgeyi kontrol altına almasıyla ilgili kaygıları var. Çünkü daha önce Irak’ın güney bölgelerinde yaşayan hristiyanlar, merkezi yönetimin yanlı tutumu, onlara karşı yapılan saldırıları ve tacizleri görmezden gelmesi yüzünden, daha rahat bir yaşam için Kuzey Irak’taki Kürt bölgelerine göç etmişler. Şimdi, merkezi yönetimin bu bölgeyi de kontrol altına almaya başlaması, orada yaşan hristiyanlar için kaygı verici bir gelişme olarak görülüyor. Kısaca Irak’ın toprak bütünlüğünden ve tüm halkların beraber yaşamasından yanalar ancak merkezi Irak yönetimine de güvenleri yok.

Burada tanıştığım insanlar için Samsun, Ordu ya da genel olarak Türkiye yalnızca bir durak.  Türkiye’ye dair bir gelecek planları yok ve ne kadar süreceklerini bilmedikleri bir bekleyiş içerisindeler. Bu belirsizliklerle dolu dönem boyunca da Mater Dolorosa Katolik Kilisesi onlar  için yalnızca bir ibadet yeri değil. Hepimiz ibadet yerlerinin aynı zamanda kişilerin sosyalleştiği mekanlar olduğunu biliyoruz. Lakin burada insanlar sosyalleşmenin dışında dini kimliklerini saklamak zorunda olmadıkları, ‘mülteci’ veya ‘yabancı’ kimliklerinden arındıkları, yalnızca kendileri olabildikleri bir gün geçiriyorlar. Ayinden sonra çocuklar bahçede oynamaya devam ediyorlar. Kimisi dışarıdaki koltuklardan birine  oturup herkesten uzak kulaklıkla müzik dinliyor. Kimisi bahçeyle ile ilgili işlerle ilgileniyor.  Kadınlar ve gençler kendi aralarında sohbet ediyorlar. Rahip Marcelo Cisneros ve Rahip Adrian E. Loza herkesle ayrı ayrı ilgileniyor. Özetle insanlar burada kendilerini biraz da olsa evlerinde hissediyorlar.

Not:  Görüştüğüm insanların fotoğraflarını  tahmin edebileceğiniz nedenler yüzünden paylaşmamayı tercih ettim.

 

Nükhet Akgün Bordignon

 

 

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Bafa Gölü, kuraklığın etkisiyle 30 metre çekildi

Yağış yetersizliği nedeniyle yaşanan kuraklık Ege'nin en büyük gölü olan Bafa'yı da vurdu. Sular 70 metre çekildi, suların azalmasıyla gölde oksijen seviyesi düştü.

AB’de ‘vahşi yaşam’: Kurtları önce korudular, şimdi fazla çoğaldılar diye öldürecekler

Avrupa Komisyonu'nda nesilleri tehdit altında olduğu için 'sıkı koruma' altında olan kurtların statüsü, çiftçilerin lobisi ve muhafazakar vekillerin desteğiyle değiştirildi.

Kazdağları’nda vahşi madenciliğe karşı miting çağrısı

Çanakkale'de yarın düzenlenecek 'Kazdağları’nda Vahşi Madenciliğe Hayır' mitinginin madencilik tehdidi altındaki tüm kentlere yayılması planlanıyor.

Zonguldak ve Bartın’da aşırı yağış ve fırtına çevre felaketine yol açtı

Zonguldak ve Bartı'nda aşırı yağışlara bağlı sel, kilometrelerce sahilde çoğu plastik ve tıbbi atık olmak üzere çöp dağları oluşmasına neden oldu.

Kanun Hükmü, Özgür Portakal’da da yasaklandı

'Kanun Hükmü' belgeselinin Antalya Özgür Portakal Film Günleri'ndeki gösterimi de 'halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiği' gerekçesiyle engellendi.

EN ÇOK OKUNANLAR