Güneşin Aydemir‘in 2. Çanakkale Masalcılar Buluşması’na dair kendi kendisiyle gerçekleştirdiği masalvari oto röportajı paylaşıyoruz.
***
Sevgili Güneşin, senin adını yıllardır doğa koruma, ekolojik yaşam falan gibi konularda duyuyorduk. Kendine göre bir namın var, ama son yıllarda bir masaldır tutturdun. Nedir bu takıntının sebebi?
Şimdi ben masallar hakkında bir balya laf edeceğim, bayağı bir ahkam keseceğim ama eninde sonunda tek sebeple ilgileniyorum: hoşuma gidiyor, kendimi iyi hissettiriyor. Bayağı kişisel ve bencilce bir nedenim var anlayacağın; o))
Ama vardır yine de başka sebepleri…
Bir karikatür vardı, hatta Çanakkale’liler takas etkinliği yaparken paylaşmışlardı. Bir çizgi roman kahramanına ensesini gördüğümüz bir adam konuşma balonunda “Peki ama takasın ekolojik yaşamla ne alakası …?” diyor ve bizim süper kahraman da “bi’ bitmediniz!” diyerekten okkalı bir tokatı şırrak diye yapıştırıyor suratına.
Çok gülmüştüm gördüğümde. Gerçekten de çoğu insan ekolojik yaşam, doğa falan dendiğinde börtü böcek, tarım, tohum, kompost yapımı anlıyor. Büyük oranda öyle de diyebiliriz ancak adı üzerinde ekolojik “yaşam”, yaşamla ilgili herşey vardır bu meselenin içinde. Masallar, hikayeler ise zannettiğimizden daha çok alakalı. Bu alakayı gördüm, yaygınlaştırmaya niyet ettim. Takıntımın sebebi budur.
Anladıysam arap olayım diye bir laf vardır da şimdi politik olarak doğru olmasa da kullanıcam affınıza sığınarak…
Geçmişin bilgisini, doğru ile yanlışı, yalan ile gerçeği bir birinden ayırmak günümüz insanı için çok zorlaştı. Yediğimiz gıdadan, giydiğimiz ayakkabıya; gittiğimiz tatilden sohbet konularımıza kadar “gerçeğin” karartıldığı bir çağda yaşıyoruz. Bunu illa ki kötü niyetle yapıyor da değiliz üstelik pek çoğumuz. Bir de günah keçilerimiz var: “sistem”, “kapitalizm” gibi. Buna olanak tanıyor ve meşru kılıyor.
Bu konvansiyonel gerekçeleri kabul ediyorum tabii, ben de sistem karşıtıyım, ben de anti kapitalistim bir yerde. Ama bireysel sorumluluk diye de bir şey var. Herkes kendinden sorumlu. Önce bu sorumluluğu bir ele alalım yeniden. Sistem kötü ama biz niye alet oluyoruz değil mi ama?
Vay arkadaş, konu nerelere gitti….
Basit bir örnek vereyim, dillere pelesenk olmuş, yavan, klişe bir örnek: Yalan söylemek mesela. Doğruyu söylememek. Dürüst olmamak. Ayaküstü fark etmeden kaç yalan uydurduğumuzu gün içinde saydım bir kere, ciddi bir rakama ulaştı, utandım vazgeçtim. Yalanın ne kadar kötü bir şey olduğunu biliriz ama bugün yaşadığımız kültür bunun üzerine kurulu. Sistem bizi yalan söylemeye itiyor ama yalanı söyleyen bireylerin kendisi. Yalanlar söyleyerek, bize yalan söylendiğini bile bile eyvallah diyerekten bize bahşedilmiş ömrü tüketiyoruz. Hatta bize bizimle ilgili yalanlar uyduranların yollarına güller döküyoruz. “Bana güzelsin de”, “bana haklısın de”, “beni öv, poh pohla”, “fikirlerimi onayla” şeklinde konuşma baloncuklarıyla dolu iç dünyamız.
Bu kadar önemli bir mesele masallarda ciddi şekilde ele alınır örneğin. Yalan söyleyenler ciddi şekilde cezalandırılır, başlarına türlü felaketler gelir, başkalarının da başlarını derde sokarlar. İçimizdeki yalancı, sefil bir adam kılığında çıkar karşımıza, içimizdeki zalim bir ifrit olarak beliriverir. Bu bir soyutlamadır, insanın kendini karşısına alıp bakmasıdır. Normal şartlar altında, günlük koşturmacada bunu yapmamız çok zor. Çünkü kişisel alanımıza saldırı olarak görüyoruz, egomuz kabarıyor, tepki duyuyoruz. Oysa bir ifritin zalimliğinden kim şüphe duyabilir ki.
Sırf bu bile, benim için masallara ilgi duymak için yeterli bir neden.
Masal insana insanı anlatır demişti biri
Evet. Özcan Yüksek’in lafıdır yanlış hatırlamıyorsam. İnsan ruhunun gizemlerini, karanlık kuyularını açıkça işaret eden, oralardan kurtulmaya çalışan insana yol gösteren pek çok öneri içerir masallar. İnsanı çiğ bir hammaddeden altına dönüştüren simyayı barındırırlar. Masallarda insan bir kahraman potansiyeli taşır içinde. Ama o kahramanı olmanız gerekir ve olmak da yetmez –zaten de imkansızdır- sürekli olarak bu uğurda uğraşmanız gerekir. Nitekim, pek çok öğretinin liderleri de bu hikayeleri kullanır. Mevlana’nın Mesnevi’si böyle hikayelerle doludur.
İçimizdeki ifrit bile ehlîleşir, canımızı almaya kalkışırken birden affedebilir. Masal bize her koşulda iyi olabileceğimizi anlatır.
Eh şimdi ben soruyorum, habire yolunu kaybeden bu çağ insanı için çok gerekli değil mi?
Biraz biraz anladım galiba ama kafam da karıştı…
Mesele karışık zaten. Rahat ol. Bir de vahşi doğa var masalların içinde. Doğanın örüntüleri. Dikkatli okunursa, pek çok sembol bize binlerce ip ucu verebilir. Kaos’tan kuantuma; rüzgarın, ateşin, suyun özünün yapısından, dağların, kum tepelerinin nasıl hareket ettiğine, ırmakların nasıl aktığına kadar pek çok bilgi mevcut. Ünlü Şahmaran masalı mesela. Bütün yaşam bilgisini beşbin sayfaya sığdırmaya çalışan bir bilgenin adım adım bu bilgileri tabir-i caizse zipleyerek beş satıra indirmesi, Kaos’taki “kendine benzerlik” prensibi değil de nedir?
Zaman konusunu ele alalım. Fizikçilerin hatta astrofizikçilerin, kuantum fizikçilerinin üzerinde çalıştığı bir konu değil mi? Masallarda zamanın göreceliği konusu en derininden kıssalar taşır. “ben dedemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken” derken ne demek istiyor anlatıcı acaba? Düşüncelere dalmaya değer konular bunlar.
Enteresan. Başka neler var masalların içinde?
İyice meraklandın bakıyorum ;o).
Bunlar masalların içinde saklı olanlardan bir kısmı. Bir de masalların oluşma, anlatılma biçimi, sosyolojik bir olgu olarak ele alınışı var ki beni o kısmı daha çok çekiyor inanır mısın?
Masallar sahipsizdir. Birileri tarafından yazılmış öykülerden bahsetmiyorum. Ama anlatılagelen, coğrafyalar aşmış anonim hikayelerin sahibi yok. Ve onları anlatan herkese ait. Tam bir müşterekler konusu. Yıllar boyu, sayısız insan tarafından anlatılageldiği için toplulukların kendi süzgeçlerinden süzülmüş, denene, anlatıla kabul görmüş saf bilgiler içeriyor. Süzülmüş bilgi yam anlamıyla. Ama anlatılma süreci durduğu için, masala olan itibar azaldığı için bu süzme işlemi de durmuş vaziyette. O nedenle masalları yeniden ele almak, anlatmak, anlatılanı can kulağı ile dinlemek, sonra yeniden anlatmak çok önemli.
Masallar, klasik anlamda edebiyatın bir konusu olarak ele alınıyor ama aslında psikolojinin, sembolbilimin, sosyolojinin, terapinin, hatta doğa bilimlerinin konusu olmalı.
Peki masal illa da anonim olan mıdır? Ben masal yazamaz mıyım mesela?
Bir kere masal sözlü kültüre ait bir olgu. Elbette kitaplar dolusu masal var kaleme alınmış, derlenmiş olan. Ama inan bana okumak çok sıkıcıdır. Masalın anlatılması gerek. İnsanın kendinden bir şeyler katması, anlatırken kendine de ders çıkarması gerek. Dinleyende de başkasına anlatma arzusu uyandırması gerek.
Ben bu anonimlik konusuna önem veriyorum. Herkes aklına gelen hikayeleri masallaştırarak yazabilir, ama onlar masal olur mu emin değilim. Şöyle olabilir, eğer o hikayelerin ilk sahibi unutulur, hikaye yeterince insan tarafından anlatılırsa ve yeteri kadar insan tarafından dinlenir de anlatma arzusu yaratırsa, herkesten bir şeyler taşır içinden. O zaman masal olur işte.
Masal kelimesinin kökeni mesel, mesele, misal kelimeleriyle aynı. Bu kavramların birbirleriyle bağlantılı şekilde ele alınması gerekiyor. O kısmını size bırakıyorum. Bir ara düşünürsünüz üzerinde.
Bir de şu masallar muhabbeti artırır konusu var, geçenlerde paylaştın..
Evet. Postanede sıra bekliyordum. Köyden Hüseyin abi geldi fatura yatırmaya. Nasılsın, iyi misin faslından sonra “masallara devam mı?” diye sordu. Şaşırdım birden. Meğer benim sosyal medyadaki arkadaşlarımdan biriymiş Hüseyin Abi. Dedim “evet, tabii, masalsız olur mu hiç?”. O da tatlı bir tebessümle “olmaz” dedi. “masallar insanlar arasındaki muhabbeti artırır”.
Savaşların, zulmün, katı yürekliliğin har anımıza karıştığı böyle günlerde, muhabbet eksikliği belki de en önemli konu. Biz bu muhabbet eksikliğine çareler bulmadıkça ne gıdamızı temizleyebiliriz, ne hastalıklarımızı iyileştirebiliriz ne de iklime uyum sağlayabiliriz.
Tarımda onarım diyoruz mesela. Onarıcı tarımdan, dağları, meraları onarmaktan bahsediyoruz. Bunu yaparken eğer birbirimizle olan ilişkileri de onarmayı ele almazsak sonunda ne ürettiğimiz ürünün bir hayrını görürüz, ne de ekosistemleri gerçekten onarmış oluruz. Ve masallar insanlar arası ilişkileri onarmak için mükemmel bir araç.
Muhabbet kelimesi de Arapça “Hubb” kelimesinden gelir, sevgi, aşk anlamına gelir. Masallar sevginin mayalarından biridir desek yanlış olmaz.
Ama sosyolojik olarak cinsiyetçi, ırkçı, iktidar yanlısı, şiddet içeren pek çok masal var diyolla. Sen ne diyorsun bu konuda?
Şöyle diyorum; eğer gerçekten anonim bir masalda bu ögelere rastlıyorsak ya o masalı iyi analiz edemiyoruz, sembolleri, kelimelerin anlamlarını unuttuğumuz, aralarındaki bağları kurma yeteneğimizi körelttiğimiz için anlayamıyoruzdur ya da o masallar politik amaçlarla bir noktada değiştirilmiştir.
Doğal işleyişten zihinsel olarak (maddesel olarak değil) kopuşumuz nedeniyle masalların kıssalarının çoğunu anlayamıyoruz, çünkü çok karmaşık konular çok yalın, çok basit şekilde anlatılıyor. Basit düşünmenin en zor olduğunu biliyoruz zaten. Bir de zihinlerimiz pek çok önyargı, geliştirdiğimiz veya öğretilen, empoze edilen bir sürü düşünce ile şekillendirilmiş durumda. Üstüne toplumsal etiketlerle kaplanmış durumdayız, Olanı olduğu gibi anlamak için arı ve saf bir bakış gerekir. Bu nedenle dönüştürücü zaten masallarla uğraşmak.
Diğer konuya gelince pek çok masalın değiştirildiği biliniyor. Grimm Masallarının bir kısmı örneğin, derlendikten hemen sonra büyük oranda değiştirilmiştir. Pamuk Prenses, Kurbağa Prens masallarının orjinalleri yaygın hallerinden çok farklı ve bu halleri faydadan çok zarar veriyor insanın iç dünyasına.
Derleme ve yazarak kayıt altına almak, anlatım sürecini durdurduğu ve sabitlediği için masalların anlamlarını kaybetmelerine çanak tutuyor olabilir, şu an aklıma geldi bu varsayım ama kafama da yattı bak!
Anladım galiba. Çok teşekkürler. Peki var mı başka diyebileceğin bir şey?
Sen anladıysan iyi. Ben hala anlamaya çalışıyorum. Bir ara bir muhabbet edelim de bana da anlat. Ama son olarak 2. Çanakkale Masalcılar Buluşmasının programını da paylaşayım istersen seninle
Tabiki isterim. Çok teşekkürler
Röportaj: Güneşin Aydemir
(Yeşil Gazete)