Dış Köşe

Marmara Adaları’nı bekleyen termik santraller tehlikesi – H. Can Yücel

0

Bu yazı adalidergisi.com/ dan alınmıştır

Ağustos güneşi kavuruyordu Marmara Adası’nı. Hava lodosa meyilli ve çok nemliydi. Ara sıra solugan dalgalar vuruyordu Aba sahiline. Pehlivan Restoran’a gelmiştim her zaman olduğu gibi… Kuma oturdum, ayaklarım denizin içindeydi. Koşuşturan çocuklar yanımdan geçerken su sıçratıyorlardı farkında olmadan. Hiç de şikâyet edecek halim yoktu bu kavurucu havada. Arpa suyundan büyükçene bir yudum aldım. Tam o sırada plaja bakan hoparlörlerden Enrico Macias’ın sesi duyuldu. ‘Solenzara’ adlı şarkısıydı çalan. Gürhan ağabey yine nefis bir şarkı listesi yapıyordu şüphesiz. Ve beni kırmayarak listenin başına almıştı büyükannemin en sevdiği parçayı. Gözlerimi ufka diktim ve endişeyle Karabiga kıyılarını seyre daldım. Eskiden Avşa ile Ekinlik adaları arasındaki deniz feneri görünürdü dikkatlice bakıldığında. Şimdiyse bütün bu doğallığı bozan kocaman bir santral bacası vardı gözü rahatsız eden. Sahil bandında yürüyüşe çıkan bir çift yakınlarımda durarak benimle aynı yöne doğru bakmaya başladılar. Nedir acaba diye birbirlerine sorarken dayanamayıp söze katıldım. Termik Santral Bacası o gördüğünüz kule dedim içim acıyarak. Şaşkın bir ifadeyle yüzüme bakıyorlardı. “Nasıl olur? Burayı da mı Dilovası gibi mahvedecekler!” diyerek tepki gösterdiler…

H. Can Yücel arşivi

İşin en acıklı tarafı, söz konusu termik santrallerden bir değil birkaç tane yapılmak isteniyordu… O gördükleri kule de ‘Cenal’ Kömürlü Termik Santrali’nin bacasıydı. Cengiz ve Alarko şirketleri ortaklığında 2011 yılından beri sinsi sinsi inşaatına devam ediliyordu. Sessiz bir şekilde yükselen santral inşaatına birkaç kez yürütmeyi durdurma kararı çıkarılmıştı çevrecilerin ve yöre halkının mücadelesiyle… ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) süreçlerinde, Karabiga’da ve yörede yaşayan insanların ısrarlı direniş ve çevre örgütlerinin de sıkı mücadele yürüttüğü bir bölgeydi aslında Karabiga. Dilovası ile aynı kaderi paylaşmak istemeyen ve gidecek başka yeri olmayan insanlar, geçimlerinin önemli bir kısmını tarım-hayvancılık ve balıkçılıkla sağlıyordu. Halk, çocuklarının yarınları için mücadeleye tutuşmuştu. Sonuna kadar da direnmeye kararlıydılar. Dünyaca ünlü çevre örgütü ‘Greenpeace’ de bu doğa kıyımına karşı kamuoyu oluşturmak ve Karabigalılara destek amacıyla 2014 Eylülünde ‘Rainbow Warrior 3’ (Gökkuşağı Savaşçısı 3) adlı yelkenli gemisi ile Karabiga’ya gelmişti. ‘Kaz dağı kömür solumasın’ pankartı açarak bir eylem gerçekleştirmiş ve yöredeki balıkçıların sevinç gösterileriyle karşılanmışlardı. Öte yandan Çanakkale Tabip Odası da çok önemli bir çalışmaya imza atmıştı. Yörede yaşayan yediden yetmişe herkese solunum testi yaparak gözlerden kaçırılan halk sağlığının önemini vurgulamışlardı. Bu kontroller aracılığı ile termik santral atıklarının insan sağlığı üzerinde bırakabileceği hasarlar yakinen takip edilmiş olacaktı. ‘Cenal’ ile birlikte Çanakkale iline 18 adet termik santral yapılmak isteniyordu. Karabiga-Lapseki arası 75 km. sahil hattı boyunca 11 adet neredeyse bitişik nizam kurulmak istenen santraller yöre insanının sağlığını tehdit ediyordu. Bölgeye hakim olan kuzeyli rüzgarları da düşündüğümüzde Kaz dağlarının üzerinde kara kara bulutlar dolaştığını gözden kaçırmamak gerekir.

Bu bölge Türkiye’nin de uymak üzere imzaladığı Uluslararası Bern Sözleşmesi’nce nesli tükenmekte olan Akdeniz Foku’nun, 6 sürüngen ve 27 kuş türünün doğal habitat alanıydı. Karabiga sahillerinde kayalıklar içinde Fok balığının sığınabileceği irili-ufaklı birçok mağara bulunuyordu. Bu sebeple, nesli tükenmekte olan Akdeniz foklarını kıyılarımızda bekleyen tehlikelere dikkat çekmek için, 14-15 Nisan 2015 tarihlerinde Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi’nde Kuzey Ege ve Marmara Denizi’nde Akdeniz Foku’nun Güncel Durumu ve Tehditler Çalıştayı yapıldı. ODTÜ, İstanbul Üniversitesi ve Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi’nde Akdeniz Foku üzerine araştırma yapan bilim insanlarının hazırladığı sonuç raporuna göre alarmın rengi kırmızıydı! Çanakkale’nin Biga ilçesindeki Karabiga kıyılarında planlanan termik santrallerden geri adım atılmaz, fokların yaşam alanları koruma altına alınmazsa, Marmara Denizi’nde yaşayan son foklar da yok olacaktı. Fok balığı popülasyonunu kanıtlamak maksadıyla izlerine rastlanılan mağaralara fotokapan yerleştirilmişti. İncelenen video ve kamera kayıtlarında, dişi bir bireyin mağarayı aktif olarak kullandığı tespit edilmişti.

Fakat termik santral ve liman inşaatına hızla devam eden Cenal Elektrik şirketi ÇED raporlarında Akdeniz foklarını yok sayarak proje dahilinde bulunan rıhtım ve mendirek inşaatı için deniz dolgusu uğruna bu mağaraları betonla doldurmuştu. Termik Santral yapılan bölgede ayrıca ‘Priapos’ antik kentinin kalıntıları da bulunmaktadır. Proje alanına sadece 60 metre uzaklıktaki bu doğa kıyımı, ileride arkeolojik keşiflerin yapılmasını engelleyeceği gibi yörenin turizm gelirlerini de baltalayacaktır. Oysa Karabiga sahilleri Marmara Denizi’nin el değmemiş belki de son yeriydi. Buradaki oksijen seviyesi bölgenin en yüksek değerlerini taşımaktadır. Yapılmak istenen aslında bu doğa harikası yörenin katledilmesinden başka bir anlam taşımıyor. Çanakkale ili dahilinde yapılmak istenen termik santral inşaatları bittiğinde, ülkemizdeki diğer termik santrallerden elde edilen acı tecrübeler ışığında tabiri caizse bir soykırım yaşanacaktır. Her ne kadar filtreleme işlemleri gerçekleşse de gökyüzüne bırakacağı zararlı partiküller kuruldukları bölgelerde solunum yolu hastalıklarını artırmakta, yeni doğan bebekler astımlı olarak dünyaya gelmektedir. Ayrıca termik santrallerde kullanılan kömürün kalitesine göre %10 ile %50 arasında kül, atık olarak çevreye bırakılmaktadır. 14 bin megavat termik santralde yılda 40 milyon ton kömür yakılacak ve yine yılda 15 milyon ton dolayında kül atık olarak çevreye bırakılacaktır. Gelecekte Çanakkale’de kül dağları oluşacak, sık sık da kül fırtınaları meydana gelecektir. Bu şekilde bırakılan atıklardan yani kül depo alanlarından çevreye ağır metaller ve radon gazı (radyoaktivite) yayılacak, ölümcül hastalıklar ve kanser vakaları artacaktır. Bir termik santral gölgesinde acaba kim denize girmek ister? Ya da o bölgede doğmuş, topraklarında yetişmiş bir küçükbaş hayvanı kim sofrasında görmek ister? Çanakkale domatesinin ileriki yıllarda tarih olacağına dair endişelerimi birçok insanın taşıdığına şüphe yok. Atlas Dergisi’ne de konu olan bu durum Karabiga kadınlar plajının hemen ardında bulunan beton baca ile trajik bir görüntüye sahne oluyordu. Şirketin kurumsal web adresinde 2018 yılına bitirilmesi planlanan Cenal Termik Santrali faaliyete geçtiğinde Karabiga Yarımadası doğasını ve insanlarını tehdit ettiği gibi kuş uçumu 14,5 deniz mili mesafedeki Marmara Adası’nı ve 1960’lardan beri yörenin en yüksek turizm potansiyeli olan Avşa adasını ve üzerinde yaşayan insanları da tehdit ediyor olacak…

Yılın büyük bir bölümünde hakim olan kuzeyli rüzgârları düşündüğümüzde Marmara ve Avşa adaları için bir tehlike söz konusu olmaz gibi görülebilir. Aslında bu düşünce bir nevi yağmur duasına çıkmak gibidir. Zira Ekim-Kasım, Mart-Nisan aylarında güneyli rüzgârların etkisinde kalır adalarımız. Yer yer de yaz ortasında fırtınamsı rüzgârı ve ‘kaçak’ dediğimiz ani bastıran fırtınaları vardır. Son birkaç yıldır meydana gelen küçük hortumları da düşünecek olursanız, tehlikenin aslında o kadar da uzakta olmadığını fark ederiz. Bir diğer önemli etken de yapılması planlanan santrallerin soğutma suyunu denizden sağlayacak olmasıdır. Devir daim sonrası açığa çıkan sıcak suyun yarım derece bile olsa artması Marmara Denizi’nde uzun zaman önce çalmaya başlayan tehlike çanlarına bir yenisini daha ekleyecek…

Marmara Adası’nın önemli geçim kaynaklarından biri olan balıkçılık özellikle kış aylarında ‘Algarna’ adı verilen yöntemle dip taranarak yapılmaktadır. Bu av yöntemiyle daha çok karides avlanır. Karidesin iri olanları gelir açısından daha makbuldür. Karidesin irileşmesi için ise deniz suyunun soğumasını bekler balıkçılar. Adalı balıkçılar daha çok Karabiga sahili ve Hayırsızada arasındaki bölgede avlanmayı tercih ederler. Evimizin balkonundan her akşam bu teknelerin peşlerinde martı sürüleriyle adaya doğru dönüşlerini izlerim büyük bir keyifle. Bazen Marmara’nın derinliklerinden ‘İri Camgöz’ köpekbalıkları da ağlara takılır ve sanal hafızamızın unutulmuşluğunda bir fotoğraf karesi olarak kalırlar. Son yıllardaki bu İri Camgöz’lerin artışı da bende hep merak uyandırmıştır. Termik santraller zinciri yapılması planlanan Karabiga sahillerinden denize deşarj edilecek bu sıcak suyun balık popülasyonuna ve köpekbalığı artış ya da azalışına nasıl etki edeceği de araştırılması gereken önemli bir konu…

Marmara Adası’nın en önemli geçim kaynaklarından biri de zeytinciliktir. Marmara Birlik Kooperatifi’nin zeytin alımı yaptığı, yemeklik ve yağlık olarak toplanarak işlenen bu zeytin adanın güneye bakan sahillerinde ve tepelerinde ekilidir. Bu nedenle gelecekte oluşacak hava kirliliği zeytincilik faaliyetlerini de etkileyecektir. Kömürlü termikten salınan gazlar santralin bulunduğu yerin coğrafi konumuna göre yarıçapı 60 km büyüklüğündeki dairesel alandan başlayarak geniş bir sahayı etkilemekte, kükürt dioksit ile azot oksit gazları asit yağmurlarına neden olmaktadır. Asit yağmurları sonucu tarım alanları, su kaynakları, meralar ve ormanlar zarar görmekte dolayısıyla bitkisel üretim ve hayvansal üretimin hem kalitesi düşmekte hem de miktarı azalmaktadır.

Bir gün, kitapçılar çarşısında bir sahafla sohbete tutuşmuştuk. Söz dönüp dolaşıp Marmara Adası’na gelmişti. Meğerse 40 yıl evvel adada tatil yapmışlar eşiyle birlikte. O gün bugündür ada dondurmasının hâlâ tadının damağında olduğunu söylemişti. Koyun sütünden ve adada yetişen dağ çileği, karadut gibi yerel meyvelerden yapılan bu eşsiz aromanın da bir gün bitebileceği gerçeği ile yüzleşmeliyiz. Şimdi yukarıdaki bilimsel veriler ışığında düşündüğümde Ada’yı ada yapan tabiatı ve insanlarının, benliğimi bulduğum, hayata gözlerimi açtığım sevdalım adanın tehlike altında olduğunu duyumsuyorum. Son yıllarda ada dahilindeki tüm köylerde kanser vakalarının artışı ve bu hastalıkların getirdiği ölümler tüm yerli halkı derinden etkilemektedir. Geleceğimizi ve yarınlarımızı ilgilendiren birçok konuda ne kadar duyarsız olduğumuz da acı bir gerçek. 2011 yılından beri bölgede faaliyetlerini yürüten halka ve çevre örgütlerine destek vermekte ne kadar geç kalmışız ki o gudubet santral bacasını oraya gözümüzün önüne dikebildiler.

Vahşi kapitalizmin sağlığımızı hiçe sayan bu uygulamaları neticesinde insan hayatının ne kadar değersiz olduğu bir kez daha gözler önüne serildi. Bölgenin yenilenebilir temiz enerji için bir vaha olduğu aşikâr. Gerek güneş enerjisi, gerekse rüzgâr santrali kurulması için bir araştırma acaba hiç yapıldı mı? Mahkemelerin vermiş olduğu yürütmeyi durdurma kararları biraz olsun rahat nefes aldırıyor fakat EPDK’nın vermiş olduğu lisansa sahip firmaları yıldırmıyor, türlü cambazlıklarla mahkeme süreçlerinden olumlu sonuçlar çıkararak inşaatlara devam ediyorlar. Gelişmiş ülkeler özellikle Avrupa devletleri kömürlü termik santrallerden vazgeçmiş durumda. Önemli bir ayrıntı da bu çaptaki bir termik santral ağını besleyecek yüksek ısı değerine sahip kömür bölgede bulunmamakta! Gemiler vasıtasıyla yurtdışından getirilecek, Çanakkale’ye ise külü kalacak. Gelişen teknolojiyle birlikte enerjiye olan talep her geçen gün artıyor. Oysa tüketimi düşürmeye yönelik politikaların hayata geçirilmesi elzem. Her geçen gün doğal kaynaklarımızı geri dönülmez biçimde tüketiyoruz. Ve bu termik santraller ile ülke enerjisinin biraz daha dışa bağımlı hale geleceğini kavramak için alim olmaya gerek yok.

Marmara Adaları’nda yaşayan, halkın Karabiga’da kurulmak istenen Termik Santrallere karşı daha duyarlı olması gerek! Aynı havayı teneffüs ettiğimiz, aynı deniz ürünlerini avladığımız, aynı tarımsal ve hayvansal gıdaları tükettiğimiz bölgemizdeki direnişlere destek olmalı, yaşamı ve doğayı hep birlikte savunmalıyız.

Bu yazı hazırlanırken; Birgün, Evrensel ve Yeşil Gazete haberlerinden, Güneş Dermenci, Alper Sezer ve H. Can Yücel kişisel arşivlerinden yararlanılmıştır.

Bu yazı adalidergisi.com/ dan alınmıştır

 

H. Can Yücel

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.