Dış Köşe

Mare nostrum, Akdeniz hepimizin denizi- Pelin Cengiz

0

Romalılar, Akdeniz’e “bizim deniz” ya da “hepimizin denizi” anlamına gelen “mare nostrum” derlermiş. Akdeniz’e yine “hepimizin denizi” diyebilmek ve hepimizin denizi olarak kalmasını sağlayabilmek için bölgenin nükleer karşıtı hareketleri işbirliğine gidiyor. Avrupa Yeşiller Partisi’nin konsey toplantısının Türkiye’de yapıldığı günlerde İstanbul, anti-nükleer hareket için bölgede neler yapılabileceği konusunda önemli bir toplantının da merkezi oldu. Bir tarafta barındırdığı riskler sebebiyle tehlikeleri defalarca dile getirilen Akkuyu serüveni, diğer yanda Çernobil kaynaklı ölümlerin hâlâ yaşandığı bir şehir olarak Sinop, yeni bir nükleer karşıtı projenin ana konusu oluyor.

“Nükleer Tehdit ve Akdeniz Havzası’nda Ortak Mücadele” başlığı taşıyan bu toplantı, katılımcılarının çeşitliliği açısından yeni bir anti-nükleer hareketin adımlarının atıldığı ilk toplantı olarak nitelendirilebilir. Yeşil Düşünce Derneği, KİBES ve Nukleersiz.org’un girişimiyle Avrupa Parlamentosu Yeşiller Özgür İttifak Grubu Eş Başkanı Rebecca Harms’ın da İstanbul ziyaretini fırsat bilerek düzenlenen bu organizasyon, Akkuyu Nükleer Santrali’nin ÇED raporunun gündemde olması açısından da ayrı bir önem taşıyordu. Toplantıya CHP Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı, HDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, KKTC CTP Milletvekili Armağan Candan, YSGP’den Arif Ali Cangı katılırken, Mersin NKP, Sinop NKP ve Kıbrıs Yeşil Barış Hareketi temsilcileri de yer aldı.

Türkiye’nin enerjide Rusya’ya bağımlılığını azaltmak isterken Mersin’de Ruslara nükleer santral izni verilmesini anlamakta zorluk çektiklerini belirten Rebecca Harms’ın, otoriterleşme ve demokrasiden uzaklaşmada Erdoğan’ın giderek Putin’e benzediğini söylemesi önemliydi. Harms’a göre, bugün, maliyeti ve riskleri sebebiyle terk edilen nükleer enerjide ısrar etmekle şeffaflık arasında doğrudan bağlantı var. Nitekim, dünyada küresel krizle birlikte siyasetçilerin egemenlik alanları daralıyor. Onlar da iktidarlarının hâlâ güçlü olduğunu göstermek için daha fazla enerji ve dev altyapı projelerine yöneliyor.

Santrallerin etki alanı sadece Türkiye ile sınırlı değil. Herhangi bir tehlike hâlinde Türkiye’nin tüm komşuları bundan etkilenecek. Hatta Kıbrıs adasının bütünü, İstanbul’dan daha önce etki altında kalacak. Lefkoşa Akkuyu’ya kıyıdan sadece 85 kilometre uzakta. Armağan Candan, nükleer tehlikenin boyutlarıyla ilgili KKTC ve Güney Kıbrıs’ı da kapsayacak şekilde bir toplantı yapılabileceğini söyledi.

Çevre Mühendisleri Odası da, yaptığı bir modellemede Akkuyu’da kaza olması hâlinde başta Kıbrıs olmak tüm Akdeniz Havzası’nın büyük risk altında olduğunu tespit etmişti. Diğer yandan Ermenistan ve Bulgaristan’daki nükleer santraller büyük tehlike arz ediyorken, Türkiye bunların kapatılması için uluslararası girişimde bulunacağına yeni santraller inşa ederek tehlikeyi çoğaltıyor.

Akkuyu’da nükleer santralin üçüncü kez sunulan ÇED raporu, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca kabul edilerek halkın görüşü için askıya çıkarıldı. Santralin yapımını üstlenen Akkuyu NGS’nin 4000 bin sayfa olarak hazırladığı ÇED raporuna itiraz süresi ise sadece 10 gündü. 24 Ekim 2014’te onaylanan rapor için itiraz süresi 10 Kasım 2014’te doldu. İtirazlar ve görüşler Bakanlığa iletildi, şimdi sivil toplum kuruluşları dava açmaya hazırlanıyor.

Diğer yandan, Avrupa Yeşiller Partisi’nin öncülüğünde bir toplantı yapılması ve uluslararası bir kampanya başlatılması gündemde. İstanbul’daki toplantıdan başta nükleer olmak üzere Türkiye’nin ekolojik sorunlarıyla ilgili Avrupa Parlamentosu’nda girişimlerde bulunma fikrinin çıkması son derece önemli. Güney Kıbrıs’ın Aarhus (Yargıya Başvurma Hakkı, Karar Vermeye Halkın Katılımı ve Bilgiye Erişim Sözleşmesi) ve ESPOO (Sınıraşan Çevresel Etki Değerlendirme Sözleşmesi) uluslararası anlaşmalarına taraf olması sebebiyle bu anlaşmalar üzerinden haklarını AB nezdinde savunması da gündeme gelebilir. Çünkü, Romalıların dediği Akdeniz hepimizin denizi…

Pelin Cengiz – Taraf

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.