[Kuşlar, Orman ve Ben] İlk Azizlerim

Türkiye’de doğa ve insan konularının yakın tarihinde tanıklıklar

Güneşin Aydemir

***

2

İlk Azizlerim

Malumunuz ismim Güneşin, soyadım Aydemir. Üstüne, baharın başlangıç gününde doğmuşum. Eh benim doğa ile ilgilenmemem zaten mümkün değil. Çocukluğumda Afrika’da yaban hayat veterinerliği yapan bir adamın ekibiyle ve iyileştirdiği hayvanlarla olan maceralarını anlatan bir dizi vardı. Yerliler kahramanımıza “Daktari” diyorlardı. Her nedense dizi, karakterler, konular beni büyülemişti ve evet işte olmayı istediğim yer diye düşündüğümü, çoğu kez kendimi orada hayal ettiğimi hatırlıyorum.

Babam Balıkesirli’dir. Babaannemin Balıkesir’de bir mahallenin çıkmaz sokağının ucunda (şimdi oralar da kentsel olarak dönüşüyor), içinde nar, dut ağaçları; bu ağaçlar arasına gerilmiş hamağı,  tulumbası, dışarıda tuvaleti, ahşap merdivenleri, yan duvarın arkasındaki komşularıyla bir cennet bahçesi vardı. Mutfağında tel dolabı vardı. Evinde kuzine yanardı. Öylesine sade, öylesine basit bir yaşam sürerdi babaannem. Mahallenin danışılacak ihtiyarlarından olduğundan da geleni gideni eksik olmazdı. Her mahalleye bir tane lazım. Sigara ve kahve içerdi. Kovanlarımızdan birinin adını Fatima koydum. Babaannemin adından geliyor. Fatma’dan. Şimdi düşünüyorum da ömrü içinde ülkesinden başka bir diyara göç etmiş, yerinden yurdundan olmuş, dünya savaşları, ihtilaller görmüş bir insandı. Bizim gördüğümüz daha ne ki diye… Yokluk, kıtlık yaşamış mesela. Ekmek karne ile dağıtılırmış. Tahayyül etmesi bile zor.

güneşin yazı

Neyse lafı fazla uzattım, nerden aldım nereye getirdim.  Özetle çocukluğumun en aylak yıllarında o bahçede vakit geçirmişliğim vardır. Orada, ağacın üzerinde yaşayan kumrunun “yusufçuk” sesiyle uyandım, kuzenlerimle, amcamla, halamla, babam, annem ve ablamla nar ayıkladım, güzel yemekler yedim, tulumbasını çektim, kuzinesinde patates közledim, dökme suyla yıkandım  vesaire vesaire. Kalabalık ailede büyüdüm.

O yıllara dair önemli birkaç karakter daha var. Biri Kaptan Cousteau. İnanılmaz insan. Suyun altındaki dünya tarafından yeryüzüne kendini merak etmesi için gönderilmiş kişi. O nasıl bir tutkudur öyle. Nasıl saf, çocuksu bir haldir… Bizi denizaltının harikaları ile tanıştırdı. Tıpkı Binbir Gece Masallarındaki Karadaki Abdullah ile Denizdeki Abdullah masalında olduğu gibi.

Bir diğeri David Attenborough. Doğaya tam anlamıyla aşık bir insan. Çok klişe bir terim haline gelen ve itibarsızlaşan “doğa aşığı” tamlaması bozuluma uğramadan önce belki de David Attenborough’dan ortaya çıkmıştı. Yerdeki salyangozları özenle alıp baktıktan sonra aynı özenle tekrar aldığı yere yerleştirmesi bende günlük yaşamımın bir parçası halinde. Aldığımı yerine bırakırım.

Bir de annem var. 10 dakikalık bir yolu, yolda gördüğü her bir yaratığa büyük ilgi göstererek 1 saatte yürüyen bir kadın. Bütün bitkileri, ağaçları tanıyor. Bir çitanın avlanırken saatte kaç km hıza ulaştığı, gorillerle orangutanlar arasındaki farklılıkların ne olduğuna dair bilgileri haiz bir insan kendisi. Onunla yürüyüşün kendisi başlı başına bir doğa buluşması.

İşte bütün bunlar olurken ben de 8-10 yaşında falan olsam gerek. Belki biraz daha küçüğümdür ama aşağı yukarı böyle. Waldorf Eğitim Ekolünün kurucusu Rudolf Steiner, bir insanın duygusal bedeninin (böyle bir beden tanımlıyor) 7-14 yaş arasında olgunlaştığını söylüyordu yanılmıyorsam. Bundan önceki dönemde 0-7 yaş arası fiziksel sınırlarını keşfettiği bir dönem insan yavrusunun. Demek ki o yaşlarda ne ile karşılaşıyorsan kaderini oluşturan yolu çiziyor. Olması muhtemel kanımca.

Buradan da pek çok konuya zıplarım zıplamasına da, sizde sabır kalır mı onu bilemedim…

Sanırım bundan sonrasında üniversitedeki yıllara geçeceğim. Başlangıca döneceğim.

Devam edecek…11-güneşin-aydemir

 

 

 

Güneşin Aydemir

Güneşin Aydemir
Güneşin Aydemir
Geçmiş: 1971’de Ankara’da doğdu. Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümünü bitirdi. Öğrenci kolundan, kulübüne; dernekten platforma, mahalle kozasından apartman yöneticiliğine kadar sivil toplumun olduğu her işe burununu soktu. Şimdi: Buğday Ekolojik Yaşam Destekleme Derneği’nde ne iş olsa yapıyor. Yılda bir kere Yeşil Atlas Dergisini hazırlıyor. Kazdağı’nda Yaşam Okulu diye bi projesi var. Orada müdire hanımcılık oynuyor. Yeşil Gazete’ye baygınken getirildi. Birbiriyle alakasız hobileri var: doğal örüntüler, doğa-insan ilişkileri, ekolojik yaşam kültürü, ekolojik kehanetlerde bulunmak, vatandaş bilimi, geleneksel iklim bilgisi, masallar… Gelecek: En büyük hayali, Sarıkamış ormanlarında yaşayan o bozayı gibi güneşin doğuşunu sessizlik ile seyredebilecek saf bir ruh haline gelebilmek…

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Şirketlerin toplumsal sorumluluğu

Türk şirketleri kurumsal sosyal sorumluluk ve sürdürülebilirlik uygulamalarında batılı benzerleri kadar başarılı değil. Ancak bu sadece şirketlerden kaynaklanmıyor, 'öngörülemezlik ortamı' ve toplumsal baskının eksikliği de bunda etkili. 

‘Qou vadis-2’: Ülke nüfusu

Geleceği ile ilgili derin kaygılar duymakta olan nüfus kesimlerinin, Türkiye’nin her yerinde giderek artmakta olduğu bir ortamdayız. Ne kent nüfusu kentte kalabilecek uzun erimli bir gelecek görüyor, ne de kır nüfusu kırda kalabilecek bir durum algılıyor.

[Bir şarkının hikayesi] San Francisco/ Scott McKenzie

Scott McKenzie’nin Hippi kültürünü konu alan 'San Francisco (Saçınıza Çiçek Taktığınızdan Emin Olun)' şarkısı, Beatles’ın 'All You Need is Love'ı ile beraber, 'Summer of Love'ın belirleyici şarkılarından biri olarak kabul edilir.

Yandı Çukurova yandı

Türkiye’de tarımın geldiği yer içler acısı. Ülkenin dört bir yanındaki çiftçiler isyan halinde. Diğer taraftan en fazla artış gıda fiyatlarında. Dikkate alınması gereken ciddi bir dengesizlik var.

[Çocuklar için Yeşil Kitaplar] Bir güvercini sevmekle başlayacak her şey

Maalesef sorun yarattığı var sayılanlara karşı empati yoksunu, sadece kendi refahını gözeten adaletsiz çözümler üretmek yalnızca 'Güvercin Kakası' kitabındaki kasaba halkına mahsus değil. Katliam Yasası'nı unutmadınız değil mi?

EN ÇOK OKUNANLAR